|
|
|
13 Eylül 2007 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Hayırlı Ramazanlar!.. |
Merhabalar,
Kötü oyunla iyi sonuç almak bile keyfime keyif kattı. Ben bir olsun benim olsun diyenlerdenim huyum kurusun. Akşama iyi başlayınca devamı da iyi gelir diyordum ama yanılmışım. Kanallar arasında turlarken farkettim, RTÜK Kanaltürk'ün haberlerine 6 gün ambargo koymuş. Gerekçesi seçim döneminde halkı uyarmaya çalışması. Yalaka kurumlar arasına hoş geldiniz sayın RT(E)ÜK üyeleri.
Dün sözünü ettiğim 24. Maddenin Anayasa taslağındaki halini ve hazırlayanların zırvalarını okudum bugün. Daha çok demokrasiyi kime neden verdiklerinin tek bir açıklaması olmaksızın, en demokratik anayasayı hazırladıkları konusunda iddialılar. Şimdi şöyle bir bakalım isterseniz. Mevcut Anayasamızdaki Din ve vicdan hürriyetini konu alan madde aynen şöyle:
MADDE 24. – Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir.
Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve orta-öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır.
Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.
Peki taslakta nasıl?
Benim kuş beynim bile bu madde ile dini eğitimin her yaşta yaygınlaşmasının önünü açıldığını anlayabiliyor. Helal olsun size Anayasa profesörleri, isteneni ancak bu kadar güzel kalıba koyabilirdiniz.
Peki ya eğitim?
24.maddede dini eğitimi garantiye alıp 45.maddede laik eğitimi öngörüyor, yerseniz tabi. Türban da üniversiteye Anayasa ile giriyor. Türbanlı demokrasinin ardından, türbanlı üniversite, bilahare haremlik selamlık sınıflar, sonunda Gevher Nesibe Kadın Tıp Fakültesi ile Mazhar Osman Erkek Tıp Fakültesi. Gülmeyin, gidişat bu minvalde uyanık olun. Ama önce kendinize hakim olun.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
Yukarı
|
Bir ümit peşinde koşmak!
Gün geçmez, gece bitmez, ân ve ân bir ümit peşinde koşarsın. Baktığın her yerde bir ümit ararsın da bulamazsın. Eş dost muhabbetine girersin, ama hep ararsın o ışığı. Belki kimselere belli edemezsin, lâkin ararsın hem büyük bir umut eşliğinde, hem de yenilmişsindir benliğindeki karamsarlığa.
Bazen sorarsın neden?
Neden böyle her şey?
Neden ben istediklerimi elde edemiyorum diye hayıflanırsın. Bir ân gelir, ilham gelmişçesine saldırırsın düşüncelerindeki düşüncelere.
Bir ân gelir ben beni aşacağım ve başaracağım, beklediğim ümide ulaşmayı deyiverirsin.
Sonra…Sonra…
Yine devran dönmüş, yine her şey eski seyrine dalmıştır, deliler gibi akan akarsular gibi. Bakarsın çevrende varlığını hissettiğin canından, kanından birileri vardır, sana destek oluyordur, sırtını sıvazlarlar. İşte yine heyelanlar oluşuverir, karamsarlığını süpürüp gitmek adına.
Çırpınırsın, bir yol bulmak için düşünürsün.
İşte yine yeşil ışıklar yanıyor ümit yollarına doğru geçit vermek için.
Aradığım nedir bilemiyorum dersin kalabalıklar içinde. Gerçeğin ne olduğu bilmiyor muyum diye kendine sorduğun da olur. Çünkü inanmaya bile yüz tutmuş olursun savunma hezeyanlarını.
Evet, ben biliyorum bunun cevabıyla sonlanır düşüncelerindeki gel gitler.
Sonra…Sonra…
Yine gecenin karanlığı ve yalnızlığı vardır ortamında. Dışarıda sessizlik, içeride hafif off çektiren şarkılar, türküler ve bir şairin şiiri…
Bir akşam ışıkların dağlara güldüğünü
Bir akşam bulutların seyre döküldüğünü
Görürsün hasretiyle sabah ezgilerinin
Bir akşam gözlerin ufka dalar pek derin
Kuşlar öter, uçuşur yeşil dallara konar
Umutlar yaprak yaprak alevlenir de yanar
Son mutluluk sesleri dökülür dudaklardan
İnsanlar gölge gibi çekilir sokaklardan
Rüzgar okşamaktayken anne gibi tenini
Gecenin kolları sessizce yakalar seni
Anlarsın gözlerinin dolup boşaldığını
Anlarsın yalnızlığı ve yalnız kaldığını
Halil Demir
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
hayat mı dedin?
hayat mı dedin?
hani bizim yaşamamızı sağlıyormuş gibi görünüp sonra bizi yanlız bırakan, umutları, mutlulukları, sevgileri varmış gibi gösterip sonra bizi koca bir boşlukta bırakan, yarınların olacağına inandırıp sonra kaçıp giden hayattan mı bahsedeyim sana?
boşversene!
koca bir boş.
boşluktan bahsetmemin ne yararı olacak ki sana?
mutlu mu olacaksın onun adını duyunca,
keyiflenip kendine mi geleceksin onun senin yanında varmış gibi göründüğünü bilince?
yoksa sadece merak mı bütün bunlar?
meraksa, boş ver öyle kalsın senin var olduğuna inandığın hayatın da..
bırak öyle kalsın her şey.
sen anlama onun adiliğini, bilme onun yaptıklarını, seni kandırdığını ise aklına bile getirme.
ben biliyorum da ne oluyor söylesene?
sadece umut ediyorum.
umutlarım ise hep beni yanlız bırakıyor.
sen böyle olma.
sırf bunun için sana söylemiyorum hayatın gerçeklerini. bekle..
o zaten sana her şeyi zamanı geline gösterecek.
umutların olduğunu sanacaksın, mutluyum diyeceksin, hayallerini yaşamak, uçup gitmek, kanatlarını sonsuzluk için açmak isteyeceksin.
her şeyi yapmalıyım bir daha mı geleceğim dünyaya ne geçiyorsa kafamdan onu yapmalıyım,
eksik olmamalı her günün bir anı bile diyeceksin.
ama o merak ettiğin hayat sana bunlar için izin vermeyecek.
kısaca güzel arkadaşım;
hayat senin yolunu zaten çizmiş.
ne kadar çabalarsan çabala senin istediğin gibi dönmüyor dünya,
senin istediğin zaman gelmiyor SEVGİ.
gerçi hayat içinde sevgiye yer verdi mi onu da pek bilmiyorum.
sana diyeceğim ki onunla birlikte geliyor sevgi de..
hayat sevgiye inanıyor mu bilmiyorum.
sırf bu yüzden gidiyorum buralardan, sana yalan söylemektense hayatı tek başıma - her zaman olduğu gibi - terk ediyorum.
hayat seni korkutmasın, olur mu?
hayat bırak bildiğini yapsın.
sen de bildiğini
ve bırak o senden korksun.
Seni Seviyorum.
umutlarımı,
yarınlarımı,
mutluluğu
ve kendimi sevdiğim gibi...
Işıl Tan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
ÇEMBERİ YARAN KAHRAMANLAR
Annemin ninnisini dinliyorum. Annelerin, sesi en güzel olanının ninnisini dinliyorum. Ne dediği anlaşılmıyor. Biliyorum ki annem şu an bir tek benim için ninni söylüyor. Sesinde bir gariplik var bu sefer. Ninni ara sıra bozuluyor. Bozma anne kulağım acıdı. Ta ta ta ta ta, tattada tattatta, . tattada tattatta. Sesi alçalıyor, yükseliyor. Çabuklaşıyor, yavaşlaşıyor. "Boynuma toz doluyor anne. "
Tozların içinde oynuyorum. Boşluktayım ve tekim. Ağaç, taş, kuş. . . . hiç bir şey yok. Oyuncaklar, kuşlar, çiçekler, bozkır, kıraç tepeler, alçaklı yüksekli binalar. Yok. Hiç bir şey yok. Eskiden olduğu gibi olmayan, annemin ninnisi ve ben.
Sus ve dinle;konuş ama duyma anları vardır. O anların yoğunluğundayız. Yapılması gerekenler vardır. Önemli olan işi kimin yaptığı değil, niteliğidir. Yapılan iş bizim reklamımızdır. Değişik düşüncedeki arkadaşlarla iş konusunda anlaşıyoruz. Kim? Hiç önemli değil. 'Kim' sorusu asla sorulmamalı. İş bilinmeli ama 'kim' asla. Ortaklaşa hareket çok önemli o anlar için. İki arkadaşız. Arkadaşlar gelecek; öbürleri gelecek. Pusuya düştük. Tesadüf mü, önceden haber mi aldılar? Bugün için bile bilemiyorum. Kuşatmadayız. Binalar arasında ufacık bir alan. inşaat artıkları arasındayız. Madeni ve gür sesler. Tarrakalar. . .
Annemin ninnisini dinliyorum. Sözlerini anlayamıyorum ninninin. Işık, renk, obje yok. Annemin ninni sesi ve ben. "Kolum ağrıyor anne. " "Oy kulağım" !. . .
Elimle ensemi yokladım, kulağımı, boynumu. Islaklık yok. Acı dayanılmaz. Uykudan uyanır gibi oldum. Ninni sustu. Tam karşımda birisi;yarı kalkmış durumda;moloz yığ ınları arasından silahını bana doğrultmuş bağırıyor:
-Ulan orospu çocuğu; geberteceğim seni!
-. . . . !
-Ne gülüyorsun ulan? Eşşoğlu eşek!
- . . . !
-Öldürtecek misin ulan beni? Sen gebermek istiyorsan geber! Umurumdasın sanki!
Ama ben bunu tanıyorum. Ama bu benim arkadaşım. ?aşkınım, ilk anda nerede ve ne durumda olduğumuzun ayırdına varamıyorum:
-Hey! Ne oluyorsun be; noluyor sana?
Bunaldığı belli. Niye kalkıp yanıma gelmiyor? Niçin beni öldürmek istiyor? Hem de çok sevdiğim, aynı düşünce içinde birbirimize omuz verdiğimiz arkadaşım. Onun da beni aynı derecede sevdiğini sanırdım.
Küfürlerinin arasında tabancasının ucundan fışkıran alevi gördüm. Kafamın biraz üzerinden duvara çarpan kurşun sesiyle irkildim, kendime geldim. işte o zaman, yaslandığım duvardan yere çömeldim ve stenin tetiğine çöktüm. Karşı tarafın tarrakasının bir anlık susmasıyla nefes nefese arkadaşım yanıma geldi. Namluların parladığı tarafı kurşun yağmuruna tuttuk. Bakıştık ve en zayıf gördüğümüz yerden sıvıştık.
Gerekli önlemleri alıp dinlendikten sonra kahveye giderek altmışaltı oynamaya başladık. Bize hainmişiz havasını vermeye çalışan bakışlar altında, 'halkı kurtaracak' olanların çemberi yarmalarının kahramanlık öykülerini dinledik.
Birbirimize bakıp gülümsedik ve kahramanlık öykülerini anlatanlara dönüp bütün dişlerimizi göstere göstere sırıttık.
Salim Yılmaz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
Kahveci : Engin Kasap BİR DOST BULAMADIM. |
|
''Seyyah olup şu âlemi gezerim,
Bir dost bulamadım gün akşam oldu.
Kendi efkârımca okuryazarım,
Bir dost bulamadım gün akşam oldu.''
Taş, üstünde taş, yükseldi duvarlar, sahte gülüşlerdeki bakışlar gibi anlamını yitirdi yaşam, kör kuyulara atılan mahkûmlar kadar yalnız kaldık koca şehirde.
Oysa umutlarımız vardı.
Ayaklarımda beyaz çoraplar, ütülenmiş gömleğimi ve pantolonumu uzattı kız kardeşim. Yüreğim deprem yaşamışçasına çarpıyor, ilk defa evimden ayrılmanın heyecanı ve korkusu ile annemin elini öptüm, ağladım ilk defa.
Adet olduğu üzere kapının önünde su serptiler ardım sıra. Ben içimde fırtınalar koparak bir daha geri gelmeyeceğim istediğiniz kadar su serpin diye tebessüm ettim. Acaba bu hınzırca gülümsememi gördüler mi bilemem.
Hayatımda ilk defa, tuvalet ihtiyacı için para aldıklarında şaşırdım, ürperdim. İlk defa masada sürahide su yoktu. Lokantada içtiğim su için ayrıca para aldılar.
İstanbul'a ilk geldiğimde ayaklarımdaki beyaz çoraplara bakarak kızlar kıs, kıs güldüler ilk defa kıro dediler duyacağım biçimde.
Kiralık ev aradım günlerce, yok dediler, bekâra ev yok. Hele Kars'lıyım diyince adamların suratı bir başka asıldı. Anlamadım neden Karslı'yım diyince suratlarının asıldığını.?
İş aradım günlerce, koca fabrikaların kapılarından döndüm. Biz seni ararız dediler. Meğer bu baştan savmanın nazik bir yöntemiymiş. Oysa , yok işimiz yok, seni almıyoruz deseler de olurdu.
Tam bitip tükendiğim bir akşamüstü Hüseyin'i tanıdım. Bir inşaatta kum taşıyordu. Ona doğru baktığımı görünce;
- Ne baktın kardeşim, hiç kum taşıyan adam görmedin mi?
- Yok dedim, öylesine baktım.
- İş mi arıyorsun, nesin…? diye sordu.
Evet, iş arıyorum. İnşaatta iş var mı bende çalışabilir miyim?
Kahkahalarla güldü. Meğer - iş mi arıyorsun argoda, belamı arıyorsun git başımdan beni uğraştırma anlamına geliyormuş. Benim saf ve doğallığıma şaşırarak yanına çağırdı. Tanıştık. Erzincan'lı olduğunu söyledi. Erzincan'ın Tercan kazasından gelmiş.
Beş yıldır inşaatlarda çalışıyorum dedi. Beni kalfayla tanıştırdı. Ertesi sabah bende o inşaatta işe başladım.
Öğlen yemeğini beraber yedik. Biraz peynir, iki üç domates birde kuru soğandı, öğlen yemeği. İnşaattan topladığımız kalas parçalarıyla yakılan ateşte çay demledik.
Birkaç gün böyle geçti. Sonra bende inşatta tahtalardan yapılan derme, çatma kulübede yatmaya başladım.
Yorgun argın döndüğümüz kulübede küçük bir tüp gazın üzerinde yemek pişirir, orada soğuk sularla naylon leğenlerde çamaşır yıkardık. En büyük lüksümüz arkadaşları dışarı gönderip yarı ısıtılmış suyla banyo yapmaktı.
Böyle yaşanan gurbet akşamlarında öğrendim Sınıf Mücadelesini, böyle akşamlarda alın terinin sermaye karşısında ezildiğini anladım.
Yorgun bedenlere rağmen hasret ve özlem kokan mektuplar yazılırdı, bazı arkadaşların okuma yazması olmadığından onların gelen mektuplarını okur, onların ağzından mektup yazardım.
Mektuplarında, anne, baba, dostlara selam yazılırdı, kapıdaki köpek, ahırda ki öküz bile sorulurdu, yüreklere kor gibi düşen gurbet akşamlarında. Ne yavuklu, nede eşine selam söyleyemezdi. Bilirdi mektup köy meydanında Öğretmen beğ tarafından okunacak. Mektubun ucunu yakardık. Herkes bunun anlamını bilirdi.
'' Yine yakmış yar mektubun ucunu,
İbibikler öter ötmez ordayım ''
İnşaatta çalıştığım günlerde beyaz çorap ve iç çamaşırı giymedim, yok, kıro dediklerinden değil, yıkamak zor olduğundan giymedim.
Bir mayıs günü işi bıraktık. Taksim meydanında İşçi kardeşlerimizin yanında olmalıyız dedi Hüseyin. İlk defa Direniş lafını duydum ondan.
Taksim meydanında toplanan kalabalığın arasında sol ellerimiz havada avazımız çıktığı kadar bağırdık, sloganlar attık. İlk defa ' Kahrolsun Emperyalizm' - 'Kahrolsun Faşizm' yaşasın işçi direnişi sloganlarını öğrendim. Gerçi çok sonraları dayak yediğimiz polislerinde maaşları az diye yürüyüş yaptıklarını duydum.
Ara sokaklara dağıldık. Hüseyin'i bulamadım. Kasımpaşa'dan Aksaray'a kadar yayan yürüdüm. Aksaray'dan dolmuşa bindim ve inşaata geldim.
İnşaatta birkaç arkadaş vardı. Baktım herkes eşyalarını topluyor. Nedir, ne oldu diye sordum.
Hüseyin'i polis tutukladı, en geç yarın burayı da bulurlar. Eğer tutuklanmak istemiyorsan eşyanı topla ve buradan uzaklaş.
Şaşırdım, biz kimseye zarar vermedik ki. Hem radyolar işçi bayramı diyor. Biz bayram kutlamaya gitmedik mi?
Ecevit radyo haberlerinde işçilerin bayramını kutlamadı mı?
Demirel 'benim işçi kardeşlerim' diye başlamadı mı nutuk atarken.
O inşaatta çalışan 20 kadar işçi bir akşam vakti dağıldı. Çoğu ikişerli, üçerli gruplara ayrıldı. Tek başıma kaldım.
Bir çantaya üç beş eşyamı koydum, Sünger yatağımı ve battaniyemi inşaatta bekçilik yapan pala Hamza'ya bıraktım.
Gözyaşları içinde ayrıldım oradan, bir daha Hüseyin'den haber alamadım.
Ne zaman bir inşaata kum çekildiğini görsem içim daralır, ağlamak isterim.
Yıllar geçti, Ekmek kavgasında kâh üzüldüm, kâh sevindim,aylar önce bir inşaatın önünde arabamı durdurdum. İnşaatın üst katlarına kum çeken arkadaşlara bakmaya başladım. İçlerinden hafif kirli sakallı olan bana doğru baktı,
- Buyur abi, birini mi aradın.?
- Hüseyin, diyecek oldum, sonra vazgeçtim. Nereden tanıyacak, aradan 25 yıl geçti. Şimdi Hüseyin 45-50 yaşında olmuştur. Saçları beyazlamış, omuzlarına yılların yorgunluğu çökmüştür.
- Kolay gelsin arkadaşlar dedim, ve oradan ayrıldım. Arabanın radyosunda çalan türkü yüreğimi dağladı.
- Gözyaşlarıma engel olamadım. Ümraniye'den Boğaziçi köprüsüne doğru giderken yol kenarına dizilen koca, koca plazalara, gökdelenlere baktım. Her binanın çakıl taşında, kum tanesinde Hüseyin'i gördüm.
'' Bilmem el elinden, yoksa özümden,
Ah ettikçe yaş gelir gözümden,
İki elim kalkmaz oldu dizimden,
Bir dost bulamadım gün akşam oldu.
Kul Himmet üstadım ummana daldım,
Gelenden geçenden haberin aldım.
Mecnun olup şallar, şallar geyip dolandım,
Bir dost buldum ama tez akşam oldu. ''
Engin Kasap
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
Kahveci : Safiye Karaağaç |
Ankara'ya Bahar Yağıyordu!
Beynimin alt üst olmuş harmanlarında, yoğruluyordum hala
Bana bir sevmek gerek diyordum da, başka bir şey demesini bilmiyordum...
Oysa yorgundu beden, yenikti yürek
Harman zamanıysa çoktan geçmişti...
Sen miydin o kapılarda beklediğim, yoksa gelen yalnızlığımın ayak sesleri miydi?
Gelseydin sever miydin beni, hiç kimsenin sevemediği kadar,
Yoksa sen de mi keskin bıçaklarla, kör kurşunlarla geliyordun bana,
Öyleyse yoktu bir daha sevmek, tövbe olsundu da, ben nasıl sevgisiz yaşayabilirdim ki!
Harmandım bu akşam harmandım, yoktu dizimde dermanım ağlatmayındı beni, söyletmeyindi beni..
Bir sevmek vardı kör kuytularda, bir özlemek vardı gece zifirlerinde, bir tutku vardı nefessiz bırakan beni!
Ben ağlamıştım az önce sana ne gerek vardı gökyüzü,
Canımın sızısı bulaşmış olabilir miydi sana da, ruhumdan kayıpda...
Baharda ağlamak olur mu be gülüm, balım, can sızım..
Bahara çiçek, güneş, ışık, toprak kokusu yaraşırdı da,
Aklımın bilip, gönlümün anlamadığı sağanak sağanak yağmak yakışmıyordu be gök gözlüm...
Gözüm müydü ağlayan yoksa gökyüzü müydü çıldıran anlayamıyordum!!!
Ben ağlıyordum, yağmur yağıyordu; yağmur ağlıyordu, ben yağıyordum...
Fikrimin ince tepelerindeki bahar çiçeklerinin dallarını kırıyordu yağmurun gözyaşları,
İçimdeki denizin dalgalarını köpürten yağmur, yüreğimi canımı acıtıyordu!
Sonra bir güneş açıyordu, hah tamam işte bahar diyordum!...
Ama yine yanılıyordum, bir bulut arkasından bir bulut daha....
Ben yağıyordum, kan yağıyordu, yüreğim kanıyordu, gözlerim bulut oluyordu yağıyordu Allah yağıyordu!
Toprağıma ince ince yağmur sızıları işliyordu, işlemekte ne kelimeydi, toprağımdaki çimenlerin içleri acıyordu, biliyordum.
İşte…
Mevsim bahardı, hava yağmurdu, güneş bozuktu, çiçekler dayanamayıp yağmura dökülüyordu, toprağın canı sızıyordu...
Kuşlar mı? Kaçıp sığınacakları saçak altı arıyorlardı.
Sanaydı bahar, tüm şarkılarım sanaydı, kafiyelerim bozuluyordu, cümle sonlarındaki...
Yağmur dindi, ama gözlerinden akan yaşların tuzu kaldı yanaklarında, toprağın..
Kaç bahar geçmişti de, hiç bu kadar canı acımamıştı bahçedeki küçük kayısının,
Ben ne diyordum, ne dedim, bilmiyordum!
Kurduğum cümlelerin sorumluluğu kuşlarındı, baharındı, çok biraz benimdi!
Kısacası bugün Ankara' da bahar vardı, ama baharda
yağmur, yağmurda özlem ve keder vardı.
Diyeceklerim bundan ibaretti, çünkü yine yağmur başladı…
Safiye Karaağaç
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
Düşünüyorum
Yine düşünüyorum.
Orta çağdan kalma bir filozof gibi.
Taş çağdan kalma bir dinozor gibi.
Ama asla günün adamı gibi değil.
Popüler kültürün adamı gibi değil.
Rönesans'tan kalma duygulu ve anatomik.
Yetmiş'lerden kalma özgür ve romantik.
Düşünüyorum ve vuruyorum kendimi düz yollara.
Üşüyorum ve sürüyorum kendimi pürüzsüz kollara.
Düşünüyorum, denizler kalkmış göğe.
İnce ince deniz yağarken gömleğime,
Yürüyorum, yosunlu mercanlı, denizin taaa dibine.
Batık bir gemide saklıymış meğer aradığım hazine.
Düşünüyorum ve dünya'nın merkezindeyim.
On beş bin derecede, derinlerin en derinindeyim.
Erimiş toprak akıntısıyla, yeri yırtıp göğe savruluyorum.
Bir o yıldız bir bu yıldız, koşa coşa evrende kavruluyorum.
Bitiyor evren, ben yine Dünya yine vatan diyorum.
Bulut denizine dalıp, yağmur damlalarını tutuyorum.
Kara bulutları sağıyorum kurumuş ve kararmış otlaklara.
Yıldırımın sırtında, damla damla iniyorum susamış topraklara
Düşünüyorum,
Bir melek yüzlü uğruyor yüreğime.
Bir güç geliyor bileğime ve emeğime.
Bir tat geliyor mürekkep soslu yemeğime.
Ve her şey çok güzel, çok güzel oluyor.
Düşünüyorum,
Atomun çekirdeğindeyim.
Maddenin en derinindeyim.
Bir tekmede parçalıyorum atomu, evrenin serserisi gibi.
Üşenmeden düşünüyorum, bir düş mühendisi gibi.
Semih BULGUR www.semihbulgur.net
|
SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.
Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız. Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.
|
ben.sen.o@kahveciyiz.com
Böyle bir adresiniz olsun ve Google rahatlığıyla kullanayım diyorsanız, adınızı soyadınızı ve kullanmak istediğiniz kullanıcı adını editor@kmarsiv.com adresine yollayın. Hemen alıp 2GB kapasite ile kullanmaya başlayın. Neye benzediğini gmail.com adresi kullanan arkadaşlarınıza danışabilirsiniz.
Tamamen ücretsiz, sadece siz kahvecilere özel.
Yukarı
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Günlük hem de 14 günlük hava durumu bilgisi için http://www.havadurumu.com.tr/ web sayfasını ziyaret edebilirsiniz. Kişiselleştirebilme özelliği sayesinde, istediğiniz şehri belirleyip hem hava tahmin raporunu alıyor, hem de belirlediğiniz sayfayı giriş sayfanız yapabiliyorsunuz. Ben detaylı inceleyip saymadım ama 10.000'den fazla şehrin hava tahmin bilgisine ulaşmanız mümkün görünüyor.
Mp3 uygulamasının yasallığı tartışılmaya devam ediyor etmesine ama, bir yandan da kaynak sayıları günden güne artmaya devam ediyor http://music.download.com web sayfası mp3 indirmek isteyen ve bilgisayarına herhangibir program yüklemek istemeyenlerin yeni gözdesi olmaya aday. Siz yine de güvenilir kaynakları kullanarak ve emeğe saygı göstererek müzik marketlerden cd temin etmeye devam edin.
İşte bu da bizden, yani Türkiyeden bir internet radyo hizmeti http://www.yurttansesler.com Sadece Türkçe müzik dinlemek isteyenlerin beğeniyle tercih edeceklerine inandığım bir platform. hazırlayan arkadaşların ellerine sağlık. klasik internet radyo mantığıyla çalışan bu yapıda, verdiğiniz oylarla kendi profilinizi belirliyorsunuz.
İnternet üzerinde video paylaşım uygulamaları iyice arttı ve aldı başını gidiyor. http://www.izlesene.com/ bunlardan en çok izlenen yerli web sayfası olma özelliğine sahip olanı. Popüler videolar kısmını özellikle tavsiye ediyorum
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Yukarı
|
|
|
|
|
|