Suyu Boşa Harcama



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.277

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 20 Eylül 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Ah keşke siz de eski işinize dönseniz!..


Merhabalar,

Hükümetin başı Tayyip Bey uzlaşmaya(!?) devam ediyor!?.. Altı seçilmiş zararsız hukukçuya sipariş ettiği anayasanın içine neyi nasıl sokarım diye uzlaşı arıyor. Emine Hanım'a, Remzi Bey'e danışıp uzlaşmaya çalışıyor. Ama gelgelelim, bu uzlaşının değerini bilmeyip sırf bozgunculuk etmek için bir araya gelen rektörler, işe çomak sokmaktan geri kalmıyor. 80 tanesi bir araya gelip taslak hakkındaki nafile fikirlerini beyan ediyor. Ediyorlar da iyi halt yiyorlar. Akabinde zılgıtı da yiyorlar. Hükümetin başı Tayyip Bey haklı olarak kızıyor, "Onlar işlerine baksınlar." diyor. Baksınlar tabi. Yönettikleri üniversitelere siyasi simgeleri sokabilme hakkının anayasaya sokulmasından onlara ne? Onlar gidip çelik çomak oynasınlar, kendi işlerine baksınlar. Harvard Hatip mezunu Tayyip Bey neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilir, siz de payınıza düşeni ister yer, isterseniz oranıza buranıza sürersiniz.

Bugün keyfimi Tayyip Bey bile kaçıramaz. Brezilya milli takımını mı yoksa Fenerbahçe'yi mi seyrettim bilemedim. İtalyan şampiyonu İnter'i eze eze yenmek bu olsa gerek. Sonuç oyunun hakkı değil. 3-5 çok rahat olurdu ama futbol melekleri Inter'in yanındaydı. Fenerbahçe bu gruptan lider çıkacak. Çıkamazsa ben gidip Tayyip Bey'in elini öpeceğim.

Saha üzerindeki futbolcular futbolun Dünyada geldiği yeri göstermesi açısından iyi bir örnekti. Türkiye ve İtalya liginin şampiyonları karşı karşıya geliyorlar. Sahada ikisi Avrupa'da doğmuş büyümüş 3 Türk ile ilaç için 1 tane İtalyan var. İnter'in 23 kişilik kadrosunda sadece ikisi yedek kaleci 4 tane İtalyan var, gerisi başka ülkelerden. Fenerbahçe desen öyle. Ama işte futbol endüstrisi böyle birşey. Başarılı olup büyüklerle aynı kulvarda yarışmak istiyorsan aynı silahlarla donanmalısın. Yerli malı yurdun malı anladık ama bırakın futbol ithal kalsın. Seyir zevki artsın istiyorsak fedâkârlık şart. Yaşa Fenerbahçe!.. Esenkalın

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Temirağa Demir

 Kahveci : Temirağa Demir


  Çalıntı temeller…

Merak etme kimseye söylemeyeceğim diyordu. Ekliyordu. Ama sende beni üzme olur mu?
Olur…?
Olmayacaktı hal bu ki, dua okudukça esneyecekti…
Esnedikçe içindeki kuşkular artacaktı…
Ve bir gün öğrenecekti, büyülü bir bardak su içtiğini…
Şimdi koca bir yılın ertesinden seslenecekler…
365 günün soluksuzluğunda birbirlerini iyi anmıyorlar artık…
Duaların içinde kahrı bela okuyorlar, aralarında ki bu kin duvarının tüm tuğlalarını yıkmak varken onlar kötü hatırların harcından bir tuğla daha yapıştırıyorlar…
Sonrası su terazisi…
Dümdüz bir kin duvarı…
Terk edilmiş büyülü bir şato…
Birbirini sevmekten çok nefret eden iki kişi…
Kötü hatırların harcı sağlam yapıştırıyor ve hızla yükseliyor bu yapım izni olmayan kin duvarını…
Sevmek harcım değil dedi
Ellerinde birer kürek, çimento, kum, kireç…
Razıydılar ellerinin içi su toplayana kadar bir sevgi harcı karmaya…
Orospunun birinin peydahladığı turuncu bıyıklı mütahit demirden çalmasaydı ve onlarca kere uğraştıkları bu derme çatma içine çiçek katma ev yıkılmasaydı, onlarda kin duvarı örmeyeceklerdi…
Bina yıkılınca birbirlerini suçladılar…
O kadar ki mahkemeye verecek kadar hırslıydılar…
Takatleri kalmamıştı bir yeni ev yapmaya mütahit demirleri bir başka inşaatın temelinde kullandı…
İkisi de habersizdi demirsiz bir temel üzerine inşa ettiklerinden…
Eğri büğrü çivileri çekici arada sırada ellerine vurarak ta olsa düzelterek bitirmek üzereydiler bu evi…
Derme çatma içine biraz çiçek katma…
Karşıda yıkılmış gecekondunun balkon demirlerini sırtında getirmişti…
Pembe panjurları yoktu olmayacaktı bu evin…
Ancak bu bir eksiklik değildi…
Zaten ikisi de sevmezdi pembeyi…
Onların rengi kırmızıydı…
En çok kırmızıyı severlerdi.
Balkon demirlerinden evin bahçesine bir kalp yaptı…
O kadarki paslı demir kesti parmağını…
Yinede yılmadan bitirmek için uğraştılar, ta ki çatısında bir kez tartışına kadar…
Bir tartışmada yıkıldı koca bina…
Şiddetli bir tartışma değildi aslına çok bağırmadılar da birbirlerine, ancak dedim ya mütahit denilen pezevenk demirleri çaldığından sağlam olmamış meğer…
İkisi de takatsiz bir şekilde köşelerine çekilmiş birbirlerini suçluyorlar…

Temirağa Demir
temiraga@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
10 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Salim Yılmaz


GELECEĞiZ

Aylardır bekliyorduk. Biz de biliyorduk geleceğini başkaları da. Öyle bir geliş geldi ki sorma gitsin. Ne dille anlatılabilir, ne kalemle yazılabilir. Beyinleri öyle bir örseledi ki anlatabilmek her babayiğidin harcı değ il. Yaşayan bilir. Yaşamayana, yaşanılanları anlatabilene aşkolsun. Yaşayanlar neyin ne olduğunu kavrayabildi mi dersiniz?

Buradan gitmeliyim. Çember iyice daraldı. Yolcuyla gideceğim. Aylar öncesinden öyle kararlaştırılmıştı. Bakmayın gidip kahveye hafif meşrep kumarımsı oyunlar oynadığıma. Etliye, sütlüye karışmaz bir memur görüntüsü sergilediğime. Hadi istihbaratları o kadar güçlü değil diyelim ya içeri aldıklarına konuşturdukları. Gitmeliyim. Paçayı kaptırmamak gerek. "Üzüm zamanı köpek ölmez. " tam da bağ bozumuna yakın meydanı boş bırakmamak gerek. Fırtına ekenlere kasırga biçtirecek olanlara omuz vermek gerek. Bağlantıyı kurdum; zaman mekan belirlendi. Heyecanla bekliyorum. Yine yer değişerek akraba yanına taşındım, oradan görevime gidiyorum.

Öyle ya, ben etliye sütlüye karışmayan bir memurum. Susmak, hinoğlu hin davranmak olmuyor. Merak, merak! Hayret, hayret! Daha da saf biri olup çıktım iş yerimde.

Ailemle, akrabalarla, canlarla kimseye bir şey belli etmeden tek taraflı vedalaştım. Yol hazırlığımı tamamladım. Önceden kesiştirdiğimiz yere zamanında ve hazırlıklı gittim.

Arkadaş, tam belirtilen zamanda geldi. Dakikası dakikasına. Tek geleceğini sanıyordum. Demek benim gibi iki kişi daha varmış. Beraber gideriz. Hem daha güçlü oluruz. Moralim düzeldi iyice.

- Hiç beklemeden gidelim, koku alabilirler.
- Sen gitmiyorsun.(!)
- Ama önceden kararlaştırılmıştı, gideceğim.
- Hayır gitmiyorsun. Karar değiştirildi. Ben tek gidiyorum. Bu iki arkadaşı sana bırakıyorum; bir süre kalacaklar.
"Aman Hoca , kurtar bizi fillerden. "!

Arkadaşları ayrı yerlere yerleştirdim, belirtilen zamanlarda görüşüyoruz.
Yanında kaldığım akrabalar tedirgin. Bir polis beni soruyormuş. Yok diyorlarmış ama aralıklı gelip gelip soruyormuş. Aylığımı alınca 'hastalanıp' eve geldim. Eve gelirken aylığımdan bir paket sigara aldım. Evdekileri akrabalara, komşulara gönderdim. Benden haber gelmeden eve gelmemelerini tembihledim. Tedirgin beklemeye başladım. Kapıya vurulmasıyla fırlayıp kapıyı açtım. Resmi bir polis, beni benden sordu.
Bir elim, cebimdeki para tomarını kavramış durumda, omzum kapının pervazına dayalı, yere basan ayağımın üstüne öbür ayağımı kavuşturmuş vaziyette durup, gülümseyerek:

- Bak hemşerim, kaçtır soruyormuşsun, burada öyle biri yok, tamam mı?

Para tomarını cebine yerleştirdim. Bir daha o adresten beni sormadılar. Orada kalmadığıma polisi 'ikna' etmiştim.

Beş parasız kaldım. Babamlara yardım etmem gerekiyor. Nüfus kalabalık. Tarhana aşı, bulgur pilavı da olsa yine para gerek. Midemin ağrısı aylardır geçmiyor. Amaan sende. . .

Emanet arkadaşlara gittim. Halleri bir değişik

- Biz yarın gidiyoruz.
- Ee! Ben?
- Sen kalıyorsun. Bize yol parası vereceksin. Sonra gelip seni alırız.

Doğruca babamlara gittim. Halıyı dürdüm, evden çıkacağım, anam geldi.

- Oğlum ne yapıyorsun?
- Halıyı satacağım ana!
- Bir o kaldıydı satacağın, daha maaşı yeni aldın!
- Kumarda üttürdüm ana.
Ertesi günü arkadaşları şehirden çıkardım.
- Geleceğiz!

Halen gelecekler, on yıl geçti neredeyse.
Hani, ölmeye yakın insanlar vardır. Beyin ölmemiştir, bilinç yerindedir; kişi kendini ölüme hazırlamıştır da çevresindekileri teselli eder; her an alınmayı bekliyorsun ve giderek umursamıyorsun, işte öyle, alışıyorsun. Çevremdekileri teselli ediyorum. 'Korkmayın, bir şey olmaz. '!

Zaman kısalmasının içersindeyiz. Aylar, bizi yılların yıpratamadığından fazla yıpratıyor. iki ay sonra gördüğün bir arkadaşta sesin yankı yoluyla sana geri dönüyor. Tehlike içinde ve duyarlı insanlar birden yaşlandılar. Sesin yankılanıyor ve aynısını duyuyorsun:

- Ne oldu sana yahu, amma da yaşlanmışsın ha?

Müthiş bir fırtınaya tutulduk; göz açmak mümkün değil. Gün geçmiyor ki dostların ölüm haberi gelmesin. İçeri alınanların haddi hesabı belirsiz. Çetele tutma olanağı yok. Elin kolun bağlı, bekliyorsun. Yüreğinden parçalar kopa kopa, uyuz kediler gibi kendi küllüğünde dörüne dörüne yaşlanıyorsun.

Devletin yayın organlarına ve onun uzantısı durumuna getirilen "özgür ve sansürsüz" basına ne denli güvenilirse, o kadarı bile sinirlerimizi bozmaya, germeye yetiyor. Asıl haber kaynağımız hür basın ve fısıltı gazetesi oluyor. Pimi çekilmiş bomba gibi, patlamaya hazır, yay gibi gerilmiş bekliyorsun. Haberler geliyor:

- Ayakta kal, hayatta kal. Sus. Tanımadığın kişilerle bağlantı kurma, selam göndereni tanıma. Ayakta kal, yerinde say. . .

Salınan arkadaşlar teselli kaynağın. Dinledikçe insanlığından utanıyorsun. Cephede savaşırken amenna. Ama savunmasız ve "yasaların" v. s. lerin güvencesinde olan insanlara bu kadar azgınca nasıl saldırırlar? Dinledikçe insanlığından utanıyorsun ve dinledikçe ayırtına varıyorsun ki insan başka, insanlaşma başka. Şeklen sana benzeyen herkesin insan olmadığını öğreniyorsun. Yoksa insan bu kadar vahşileşemez. İğrençliğin, hayvanlaşmanın -son sözcüğü geri alıyorum, hiç bir hayvan bu derece adileşemez- bu kadarı olmaz, olamaz.

İçerden yeni çıkan bir arkadaşa gittik. Ona geçmiş olsun, bize gözün aydın. İçerden yeni çıkan felsefe öğretmeni arkadaş konuşuyor; sesi öfke ve kırılganlık dolu:

- Arkadaşlar; sakın korktuğumu, yıldığımı sanmayın! Bunca ay işkence gördüm, gerekirse yine gider aylarca, yıllarca işkence görürüm. Ama arkadaşlar ben içeri niye girdim?

Saatlerce konuşmadan sonra aynı arkadaş özetliyor ve sözü noktalıyor:

- Bir şeyler olması gerekiyordu, olacaktı ve oldu. Sorarım size arkadaşlar; böyle mi olmalıydı?

Salim Yılmaz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 


 


Engin Kasap

 Kahveci : Engin Kasap


  '' ÖZLEDİM ''

Yaz tatilinde İstanbul dışına çıkınca koyun, sığır sürüleri gördüm. Bir garip oldu içim Ardahan'a, hayvancılık, çiftçilik yaptığımız günlere, tarlaya, tapana, saklayıp büyüttüğümüz, hayvanlara, ineklerimize, danalara, kazlara velhasıl hatıralara takıldı aklım.

Bir ağacın koca gövdesine sırtımı dayayıp uzaklara bundan 30-35 yıl öncesine dalıp gittim.

İneklerin buzağılamasının yaklaşmasıyla ailece heyecanımız artardı. Özellikle anneme bir telaş gelir, sık, sık ahıra gider gebe ineklerin karnını yoklar, sırtlarını sıvazlar, önlerine sıcak yallarını koyar, insanmış gibi onlarla konuşurdu. Bize de '' iyice indirmiş, yakındır akşama, sabaha buzağılar'' derdi.

Doğum sonrası yavru buzağıyı temizler, anasının yalayarak kuruttuğu yavrunun ilk defa emmesine yardımcı olur, doğum yapan hayvanın eşinin (dananın içinde büyüdüğü plasenta) düşmesini bekler, toprağa gömerdi. Buzağılayan hayvana oğlu, kızı gibi bakar, sıcak yalını, kepeğini önünden eksik etmezdi.

Buzağının ağız sütüne bizde ortak olurduk. Annem yağlı ve besleyici olan bu ilk sütün birazını sağar bu sütü una katarak hamur yoğururdu. Bu sütten yapılan gevreğin lezzeti bir başka olurdu.

Annem her danaya bir isim koyardı, Annemin kokusunu alan inekler, danalar onun peşinden ayrılmaz, onun sözünü dinler, onun yanında bir başka olurlardı.

Eğer doğan yavru dişi olursa Ceylan, Nazlı, Karakız, ismi konurdu. Annemin isim sınırlaması yoktu. Yalnız erkek buzağılara pek isim koymazdı, onlara kısaca 'dana' derdik. Annem hayvanları kızı ya da oğlu gibi, ailenin bir ferdi gibi severdi Ahırın bir kenarı tahtalarla bölünürdü. Buraya danalık adı verilir, danaların annelerini sürekli emmeleri engellenirdi. Annem inekleri tam sağmaz, yavrusuna yetecek kadar süt bırakırdı.

Bizde ara sıra bu danalıklara girer yeni doğmuş buzağıları sever, onlarla konuşur, boğazlarına sarılıp güreşir gibi yapardık. Mahalleden arkadaşlarımızı çağırır onlara yeni buzağıları gururla gösterirdik.

Eğer bir ineğin yavrusu çok küçükken ölürse derisini yüzüp, içine ot doldururlardı. Cansız, içi doldurulmuş bu deri parçasını yalayan inek, analık içgüdüsü ile süt vermeye devam ederdi. Yaladığı ot doldurulmuş deri parçasına koklayıp çaresiz gözyaşı dökerlerdi.

Baharın ilk günlerinde harman yerine salardık danaları, zapt etmek imkânsız olurdu. Hele birde hava sıcaksa delirmişçesine sağa, sola kaçarlardı. Bunun adına ''tezmek'' denirdi. Yoruluncaya kadar sağa sola koşar, sonra otlamaya, harman yerine alışırlardı.

Çoban akşamları sürüyü mahallenin girişinde bırakırdı. Herkesin danası, ineği evini bilir, kimse aramadan sormadan eve gelirdi. Bizim ineklerimizden eve gelmeyen ya da geç kalan olduğu zaman evin toprak damına çıkar bağırırdık. Nazlıııııı, Ceylannnnn diye. Eğer sesimizi duyacak kadar yakınlardaysa oda oradan bağırırdı… Mööööö diye.

Eğer ineğimiz sürünün içindeyse yine onun adıyla bağırıp, ona seslendiğimizde bütün hayvanlar susarken o başını kaldırıp bize seslenirdi. Hatta neye kızdığımızı, neyi sevdiğimizi kendi ölçüleri içinde bilirlerdi. Aile bireylerini tanırlar, huylarını, kendilerine en yakının kim olduğunu deneyim-içgüdü sarmalıyla anlarlardı.

İhtiyaçlarımızı karşılamak için birini satmaya götürdüğümüzde ailece ağlardık, hanemizden bir can, bir kaşık eksilmişçesine acı duyardık. Ahırda bir yer boşaldığında gözümüz oraya takılırdı. Eğer sattığımız hayvan yakınlardaysa akşamları sürü dağıldığında alışkanlıkla yine evimize gelirdi. Yakın köylere satılan hayvanların bile kaçıp, eski sahiplerine, doğup, büyüdükleri evlere geldiklerini bilirim.

Her hayvanın bir kişiliği vardı. Kimi uysal olurdu, kimi inatçı, kimi başını önüne eğer pas pal, pas pal dolaşırken kimide başını dik tutar kabadayılar gibi caka satardı.

Milletçe geçirdiğimiz uzun tarihsel sürecin, değerler birikiminin toplumun kolektif mirasının damıttığı yaşam kültüründe hayvanla bunca iç içeliğimize karşın onların yeri ahır, bizim yerimizde odalardı. Sabahtan akşama kadar çiftte, çubukta, tarlada veya harman yerinde birlikteliğimize akşamları ara verirdik. Ertesi gün tan yeri ağarmaya başlarken hayata kaldığımız yerden devam ederdik. Bu asla bir ayrım, bir kastlaşma değil doğanın, doğal olanın, tarihin, yaşamın bize öğrettikleriydi.

Gurbete çıktıktan sonra her memlekete gittiğimde artık ocağı yanmayan, bacası tütmeyen hanemize uğradığımda ahırın kapısını açardım. Ceylanın, Nazlının, Kara Kız'ın bağlandıkları yerlere, zincirlere, ot, saman verdiğimiz tahta bagalara, boyunlarına taktığımız gırgal'lara, ahırın bir kenarına bölme olarak yapılan danalığ'a bakardım.

Henüz ineklerimizin, danalarımızın ter kokusu, tezek kokusunun silinmediği havasını hisseder, Annemin süt sağarken ana şefkatiyle, ana sıcaklığıyla göğsünü okşayarak '' dur Nazlı kızım, Kara Kızım, Ceylanım'' deyişini duyar gibi olurdum.

Artık kapısında iti, ahırında atı, ineği, danası olmayan köylerimiz var. Artık İnekler çiftliklerde besleniyor, sütleri makinelerle sağılıyor, Suni yemlerle beslenen hayvanlar iki, üç yaşını doldurmadan makinelerle kesilip, el değmeden salam, sucuk yapılıyor. Artık ineklere, onların buzağılarına isim konmuyor. Kulaklarına takılan küpelerde numaraları var.

Dostlar; Marketten aldığım sütten, peynirden tat alamıyorum, ben memleketimi, Nazlı'yı Ceylan'ı, Karakız ineklerimizi onların sütlerini, peynirlerini, onların her baharda doğurdukları danalarını, ineklerimizin barındığı ahırları, ot,saman koyduğumuz merekleri, toprak damlarımızın bacalarını özledim.

Biliyorum, bazılarınıza garip gelecek ama inanın samimiyetimle söylüyorum '' tezek kokusunu özledim''

Engin Kasap


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
7 Kahveci oy vermiş.

 


 


M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  ORUÇ KALKANDIR

Oruç kalkandır…

Kirlenen ruhlarımızı ramazanın paklığında arındırırız. Manevi kirler oruç ikliminde iyice temizlenir. Sert rüzgârlar günah ağacının yapraklarını döker. Sevap ağacının kökleri toprağa kenetlenerek güç kazanır. Bu mübarek ayda ruhumuz alabildiğine genişler. İnsanlığın medar-ı iftiharı Resul-i Ekrem Efendimiz: "Oruç kalkandır. Biriniz oruç tuttuğu gün kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şayet biri kendisine söver ya da çatarsa: 'Ben oruçluyum' desin." buyurarak oruçlunun ne kadar engin ruhlu ve sabırlı olması gerektiğini bizlere bildirmiştir. Hangimiz bu sabır genişliğini iç dünyamızda sağlayabiliyoruz? Oruç kalkandır…

Dünyamızı çepeçevre saran şer halkasından kurtulup imanın saadet ikliminde soluklanmak için ramazanın manevi gücünden fazlasıyla istifade etmeliyiz. Allahü Teala'nın, 'mükâfatını ben vereceğim' buyurduğu yegâne ibadet oruçtur. Sanırım bu ifade, orucun Hakk katında ne büyük bir ibadet olduğunu açıkça göstermektedir. Oruçlu günahlara ve cehennem azabına karşı zırhlanmış kişi demektir. Çünkü "Oruç kalkandır" buyrulmuştur. Bu ibadeti hakkıyla yerine getirenler günahlardan ve günahın getireceği cehennem azabından korunurlar.

Oruç kalkandır…

Oruçlu insan, bu büyük ibadeti inancından dolayı yerine getirir. Oruçta riya olamaz. Çünkü kişinin oruçlu olup olmadığını ancak Allah bilebilir. Oruçlu insan açlığın getirdiği halsizlikle ne kadar zayıf bir varlık olduğunun farkına varır. Kudretin kendisinde değil, Allah'ta olduğunun farkına varır. Oruçla birlikte arzu ve isteklere gem vurulur. Nitekim açlık en büyük mürebbidir. Bazı insanlar ancak açlıkla terbiye edilebilir. Bununla ilgili olarak söylenen şu hadis, olaya açıklık getirmektedir: "Şeytan insan vücudunda kanın dolaştığı gibi dolaşır. Onun geçiş yolunu açlıkla tıkayınız" Demek ki açlık da bir çeşit imtihandır. Oruç kalkanıyla kötülüklerin önüne set çekeriz. Şeytan oruçluya kolay kolay yaklaşamaz.

Oruç kalkandır…

Senenin bir ayı oruç tutan Müslümanlar günah bataklıklarında debelenmekten kurtulurlar. Oruç günahlara kefarettir. Geçmişte bilerek veya bilmeyerek işlediğimiz günahlardan dolayı pişmanlık duyarsak, bir daha işlememeye karar verirsek anadan doğma bir çocuğun saflığına erişebiliriz. Bir hadiste buna işaret vardır: Kim imanla ve ecrini Allah'tan bekleyerek, O'nun rızasını isteyerek ramazan orucunu tutarsa geçmiş bütün günahları mağfiret olunur, bağışlanır." Bu Müslümanlar için ne büyük bir müjdedir.

Oruç kalkandır…

Oruç kulları cehennem ateşinden korur. Oruca sarılan kullar cehennem ateşinin şiddetinden emin olurlar. Oruç tutmakla manevi mertebemizi yükseltiriz. Gönül dünyamızı manevi kirlerden ve paslardan arındırırız. Başımıza ne gelirse ağzımızdan dolayı gelir. Ramazanda belli vakitler içerisinde yemeden, içmeden ve bir kısım ilişkilerden uzak duran kullar, kendilerine sınır koyma iradesine de sahip olurlar. Orucu sadece yeme içmeden kesilme olarak görenler sığ görüşlü insanlardır. Oruç bu kadar basit bir mantık çerçevesine oturtulamaz. Oruç her türlü ölçüsüzlüğü yasaklar, hayatımızı ilahi ölçülere göre tanzim eder.

Oruç kalkandır…

Ramazanda vücut bir yıllık yorgunluğunu üzerinden atar. Başta mide olmak üzere bütün organlar dinlenir. 1940 Nobel Tıp Ödülü'nü kazanan ünlü bilim adamı Dr. Alexis Carrel, oruç sırasında organizmalarda depo edilmiş besin maddelerinin harcandığını, sonradan bunların yerine yenilerinin geldiğini, böylece bütün vücutta bir yenilenme gerçekleştiğini, bunun da sağlık bakımından son derece yararlı olduğunu belirtiyor. Fakat bizler orucu sağlığa faydalı olduğu için değil, Allah'ın emri olduğu için tutuyoruz. Bu Müslümanca, farklı ve doğru bir yaklaşımdır. Kulluğun gereklerinden olan oruç, bize sağlık kalkanı da olabiliyor.

M.Nihat Malkoç
mnm61mnm@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,759,759,759,759,759,759,759,759,759,75
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Gülendam Oğuz

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


Garip

Yağmur yağıyordu.
Yağmurla beraber ayrılık acısı.
Bedenime saplanıyordu,
Öylesine yürüyordum sokaklarda.
Dalmış gitmişim maziye,geçen günlere.
Elimde sönmüş sigaram.
Dilimde bağrımı delen ezgim.
Dağlar, dağlar yüce dağlar.
Meczup edasıyla,
Boş bir tekne misali savrulan ben,
Kendimi arıyordum, sokaklarda.
Yak bir sigara garip!
Dert ortağım,
Yağmur bulutlarına benzeyen dumanlar.
Terk ediyorsunuz beni yar gibi.
Bir an görünüp kaybolan,
Bağrıma çektiğim dumanlar.
Göz pınarımda bir sızı.
Usul usul akıyor.
Kaybolan yıldızlar misali,
Bir şeyleri alıp götürüyor.
Çaresiz, kimsesiz kaynağını terk ediyor.
Vatanından koparılan bir yiğit gibi.
Yürüdükçe sona,beklenilene,
O hazin mağrur yere.
Bitecek elbet yol bittiğinde,
Gün gelecek güller açaçak,
Her yer gül kokularıyla dolacak,
Garip sevgiliye,ebediyen kavuşacak.

Haki Naz

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu


ben.sen.o@kahveciyiz.com

Böyle bir adresiniz olsun ve Google rahatlığıyla kullanayım diyorsanız, adınızı soyadınızı ve kullanmak istediğiniz kullanıcı adını editor@kmarsiv.com adresine yollayın. Hemen alıp 2GB kapasite ile kullanmaya başlayın. Neye benzediğini gmail.com adresi kullanan arkadaşlarınıza danışabilirsiniz.

Tamamen ücretsiz, sadece siz kahvecilere özel.


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Günlük hem de 14 günlük hava durumu bilgisi için http://www.havadurumu.com.tr/ web sayfasını ziyaret edebilirsiniz. Kişiselleştirebilme özelliği sayesinde, istediğiniz şehri belirleyip hem hava tahmin raporunu alıyor, hem de belirlediğiniz sayfayı giriş sayfanız yapabiliyorsunuz. Ben detaylı inceleyip saymadım ama 10.000'den fazla şehrin hava tahmin bilgisine ulaşmanız mümkün görünüyor.

Mp3 uygulamasının yasallığı tartışılmaya devam ediyor etmesine ama, bir yandan da kaynak sayıları günden güne artmaya devam ediyor http://music.download.com web sayfası mp3 indirmek isteyen ve bilgisayarına herhangibir program yüklemek istemeyenlerin yeni gözdesi olmaya aday. Siz yine de güvenilir kaynakları kullanarak ve emeğe saygı göstererek müzik marketlerden cd temin etmeye devam edin.

İşte bu da bizden, yani Türkiyeden bir internet radyo hizmeti http://www.yurttansesler.com Sadece Türkçe müzik dinlemek isteyenlerin beğeniyle tercih edeceklerine inandığım bir platform. hazırlayan arkadaşların ellerine sağlık. klasik internet radyo mantığıyla çalışan bu yapıda, verdiğiniz oylarla kendi profilinizi belirliyorsunuz.

İnternet üzerinde video paylaşım uygulamaları iyice arttı ve aldı başını gidiyor. http://www.izlesene.com/ bunlardan en çok izlenen yerli web sayfası olma özelliğine sahip olanı. Popüler videolar kısmını özellikle tavsiye ediyorum

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Prison Song
Graham Nash









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070920.asp
ISSN: 1303-8923
20 Eylül 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com