Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.287

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 4 Ekim 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Dolmabahçe sırtları kokuyor!..


Merhabalar,

Dün gece Dolmabahçe'de maç vardı. Bir son dakika golüne teslim olup üzüldük. Ama o maça giden gitmeyen herkesi ilgilendiren bir başka şey daha vardı arkalarda bir yerlerde. Dolmabahçe, Elmadağ, Harbiye, Hilton leş olmuş kokuyor. Çıkan kokular kimine lavanta kimine dışkı gibi geliyor ama sonuç değişmiyor, Kongre Vadisi kokuyor.

Hep hükümete yalakalık edilecek değil ya, hükümet te el mahkum para musluklarına yalakalık etmek için kollarını sıvamış. 2009'da yapılacak IMF toplantısına ev sahipliği edecek Kongre Vadisine başlama emri verilmiş. Duyunca insana gurur veren bir haber değil mi? Keşke öyle olsa. AKM'nin ardından Türk tiyatrosunun simgelerinden bir salon daha yerle yeksan olacak halbuki. Sanatı ve sanatçıyı muhallebicide tanıyan Topbaşkan, hükümet emriyle daha 5 ay evvel sit alanı denilen vadinin içine etmek için gereken izni vermiş. Yeniye moderne kim hayır diyebilir amma velakin şehrin tam ortasında nefes alınan birkaç yerden biri olan tarihi vadiyi modernleşme adına betona dönüştürmelerine sessiz kalmak mümkün mü? Harbiye Açık Hava tiyatrosu, Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu, Hilton Oteli, Küçükçiftlik Parkı, Lütfi Kırdar, Demokrasi Parkı hatta İnönü stadı ile Dolmabahçe'nin sırtına yaslanmış o ferah alan, şimdilerde kimbilir kimlere peşkeş çekilmek için projelendiriliyor. Sanata ve sanatçıya verilen değer, yıllardır ekmek yedikleri salonun yıkılıp yerine nasıl olacağı belli olmayan bir salon ama altı üstü rant makinası alışveriş merkezleri ile bezeli bir inşaat sözüyle ölçülüyor. Bir değil seksen tane tiyatro, bin tane Kongre Vadisi yap. Yap ama yıkarak, yağmalayarak değil, yeni alanlar yaratarak, biraz saksıyı çalıştırarak yap.

Madalyonun bir de öbür yanı var ki, işte o evlere şenlik. Hatırlarsınız, AKP iktidarına son 5 yıldır sınırsız destek veren büyük medyanın büyük patronunun büyük gazeteleri son birkaç aydır mahalle baskısı, o'su bu'su diyerek hükümeti sıkıştırmaya başlamıştı. Hatta nacizane bendenize de malum olmuş gibi bunu dillendirmiştim bu sütunlarda. Nedenini dün aldığım bir mesaj ve yaptığım kısa bir araştırma ile öğrendim. Hırsın, doymak bilmezliğin daniskasını görüp yutkundum.

Hikaye büyük medya patronunun, yan şirketi eliyle, 255 milyon dolara Hilton arazisini Emekli Sandığından satın almasıyla başlar. 64 dönümlük bu muhteşem arazinin yapı izni 0.7. Bunun ne manaya geldiğini bana sormayın. Ama arsa sahiplerinin bunu 2.7 seviyesine çıkartmak istemesi göz önüne alınırsa demek ki pek iç açıcı bir değer değil. Çünkü aradaki farkın rant değeri yaklaşık 2,5 milyar dolar. Bu miktarın hesaplanması ciddi bir iş elbette. Ama çarpıp böldünmü ortaya çıkan rakam üç aşağı beş yukarı bu oluyormuş. Büyük patron izin istemiş ama Şişli Belediyesinin isyancı başkanının 2.5 olarak tavsiye etmesine rağmen Büyükşehir "ııhhıh" demiş. Bilahare alanı SİT alanı ilan ettim kimse dokunamaz diye de resti çekmiş. İşte tam bu noktada büyük patron ile hükümetin başı karşı karşıya gelmiş olmalı ki, mahalle baskısı denilen garabet ortaya çıkmış. Sonunda IMF de bastırınca(!?) hükümet başı, istemeye istemeye projeye evet denilmesini sağlamış. Sağlamış sağlamasına da, SİT alanı ilan edilen mevkinin de vadi içinde olması kafaları bulandırmış. Benim zerre kadar umudum yok ama olur ya, bir hak hukuk adamı ortaya çıkar da bu peşkeşi önlerse, işte o zaman büyük patron ne halt eder ben onu düşünüp gülümsüyorum. Bu hikayeye konu olan kahramanların ciğerleri kaç paradır bir fikriniz var mı? Bu hikaye burada bitmez bilirim ama yerim dar, ben kalamam giderim. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


 Kahveci : Salim Yılmaz


RÜYA

Kasırganın içindeyiz, tam orta göbeğinde. Yel üfürdü, sel götürdünün; seli gitti kumu kaldının ilk aylarındayız. Yüreklere hançerlerin saplandığı, hançer saplayanların dost veya düşman olma belirsizliğinin yaşandığı yeni dönem başlangıcının ilk aylarındayız. Beyinlerin sarsıldığı, yüreklerin deşildiği ilk aylardayız. Nice koç yihitlerin yere serildiği, sansarların inine saklanmak yerine inini sakladığı, en önde yürüyenlerin ortadan toz olduğu, kurtuluşu kaçmakta, bok atmakta bulanların el üstünde tutulduğu, belirsizliklerin an be an yaşandığı dönemlerin başındayız. Umutların filizlenirken kırıldığı, yeni umutların boy verdiği dönemeçte, at izinin it izine karıştığı, salya sümüğün belirsizliğinin yaşandığı zamanlardayız. Gökten zembille inen(!) baskı günlerinin, ömrümüzün gelecek yıllarını heybesine doldurarak bilinmeze doğru kaybolup gittiği, zehirli biberlerle zorunlu beslendiğimiz anlardayız. Silahlar susmuyor, yürekler susmuyor. Yiğitliğin onda dokuzunun kaçmak, birinin de ortalıklarda görünmemek olduğunun deneysel olarak kanıtlandığı, doğanın boşluğu sevmediğinin genleşmesindeyiz.

Tekim. Akşamın alacasına doğru koşuyor zaman. Yapışkan cilim çamurunu ayağımdan silkmenin olanağı yok. Çisenin soğukluğu çiğerime işliyor. Silahım ağır bir yük. Öyle zayıflamışım, halden dermandan kesilmişim ki silahın bulunduğu tarafa doğru yatık yürüyorum. Fındık dallarında tomurcuklanan damlaları ağzıma alıyorum. Çocukluğumda da öyle yapardım. Domur domur damlaları şehvetle ağzıma alırdım.

Akşamın alacasına doğru tek başıma kalışın tedirginliğini yaşıyorum. Dostlardan ayrı düştüm. Düşman ne oldu? Dostlardan ayrı düştüğüm gibi aynı zamanda bilgi yoksunuyum. Dünyadan haberim yok. Bildiğim, tek başıma kaldığım. Canım bir şey istemiyor. Yemek, savaş! Geceyi geçireceğim kuytuluk bir yer arıyorum. Ağaçlar yapraklansa yağmurdan korurdu hiç değilse. Tehlikeli bir durumla karşılaşsam paslanmış silahım konuşur mu? Şüpheliyim. Canım, bir tehlikeyle karşılaşmak da istemiyor.

Bir zaman giysimin yırtıklarını büyüttüm. Ellerim ceplerimde, silahımı koltuğumun altına kıstırdım; ayaklarımı sürüyerek ilerliyorum. Dostları düşünüyorum. Benim durumumda ne kadar dost var şimdi. Dostların yalnız kalmalarına gönlüm razı olmuyor. Bari kümeli olsalar.

Ellerim ceplerimde, ayaklarımı sürüyerek belirsizliğe doğru akıyorum. Dostlar, dostlar!

Bir ses! Yabancısı olmadığım bir sesle irkildim birden. Sevincimi sözcüklere sığdıramam. Sloganlarımız! Bizim sloganlarımız sessizliği yırtıyor. Elinde yıldız yumruklu pankartla sloganlarımızı haykırarak koşan bir genç, beni gerilerde bırakarak donan zamanın içinde ileriye doğru kayboldu.

Nerelerdeydiniz, nasıl da coşkulusunuz dostlar? Demek vakit erişti! Demek o an geldi!

Yaman dövüştük yaman. Kavgamız çok uzun sürdü. Kazanan bizdik. Hey dostum hey! Halk yenilir mi? Örgütlü halkın yenildiği dünyanın neresinde görülmüş? Yeter ki öncü kadro sağlam, çelik disiplinli ve inançlı olsun! Öncüler önderliğinde sonuna kadar savaşı sürdüren halk güçleri kazandı. Bakma uzun süre sessiz kaldığına. Elbette yenilgi dönemlerinde, mevziler terk edilmek zorunda kalındığında, geri çekilme, güç toplama, yeniden örgütlenme dönemlerinde sessizlik, geçici sürelerle suskunluk yaşanır. Coşkun sellercesine akan halk, öfkesini kustuğunda önüne çıkan en muhkem duvarları bile paramparça eder.

Savaşı biz kazandık. Kazandık ve beşlerin başını bir yaykun (kızılağaç) dalında sallandırdık.

Akşamın alaca karanlığına doğru donan zamandayız. Çise, ayak izlerinde mini minnacık göletler oluşturmuş. Kimse kendi yüzünü göremediğinden bir dostuna bakıp gülüyor. Avurtları çökük, elmacık kemikleri yukarı fırlamış, gözleri iyice çukura kaçmış, bir deri bir kemik kalmış, üstü lime lime arkadaşına.

Ağaçların altında, başımızı ceketlerimizle örterek, paslı silahlarımızın namlusu yere dönük, çiseden korunmaya çalışıyoruz. Az sayıda militanlarız. Her ne kadar halk savaşı verdi isek de, bayan militan yok, köylü yok, işçi yok, küçük esnaf yok. Bir avuç militan, halk adına halk savaşı yapmışız meğerse. Az sayıda insanız. Her birimiz diğerinden daha kötü durumdayız. Yüksek moralimiz ve coşkumuz, bedensel ve parasal maddi durumumuzun berbatlığına örtü oluyor.

-Asıl savaşımız şimdi başlıyor dostlar!Yaraların sarılması, yoldaşlığın. . .

Konuşmacının, heyecanla, coşkuyla başladığı konuşmasının ilk cümlesi tamamlanamadı. Karşıdan bir grup geliyor. Besili domuzlar.

-Hey durun! Şefleri bize sesleniyor.

Durduk. Geçmişten tanımadığım arkadaşların gözlerine baktım tek tek. Hey dostlarım, hay canlarım! Hepsi benim gibi. Gözlerde öfke yok, nefret yok, sevgi yok, korku yok. Gözlerde ünlem yok. Canlı ve meraklı bakışlar var. Gözler ışıl ışıl. Gözler parlıyor. Yeni gelenlere imrenerek bakıyoruz. Bakışlarımız özellikle ayna gibi parlayan, eller tetikte üzerimize doğrultulan silahlara odaklanıyor. Silahlara imrenerek bakıyoruz ve iç geçirişlerimizi duyuyoruz sanki birbirimizin: "Ah o silahlar bizde olsaydı!"

Gelenlerin kendileri, silahlarından daha bakımlı. Semirmekten kan damlayan gerili tenli parlak yüzleri besili bedenlerine yakışıyor. Vah vah, yazık olacak elbiselerine! Yağmur ütüsünü bozacak, çamur lekeleyecek. Onların da aralarında kadın yok ve sadece militan bir grup.

Halkı kurtaracakları iddiasıyla ortalığı toza dumana katanların kendilerini iyi kurtardıklarını düşünüyorum. Şimdiye kadar mücadelemize omuz vermediklerine hayıflanıyorum. Daha kolay başarırdık; daha az zayiat verirdik.

Elleri tetikte. Sayıca bizden çok üstünler. Şeflerini geçmişten tanıyorum. Diğerlerinin yüzüne bakmıyorum. Şeflerini göz hapsine aldım. Silahları içimi kıpır kıpır kıpırdatıyor. Silahım burnunu topraktan kaldırmış, elim tetikte, göz ucuyla arkadaşlarıma baktım. Onlar da bana benziyor. Namluları havalanmış.

Şefleri, büyük şefleri seslendi:

-Hey durun! Sizinle savaşmak istemiyoruz! Anlaşalım.
Arkadaşlarımızdan birisi alaycı bir ses tonuyla bağırdı:
-Nasıl anlaşalım?
Şef sakin ve pişkin, arkadaşımıza aynı zamanda bize seslendi:
-Savaştık; faşist diktatörlüğü alt ettik. Hükümeti kurmamız gerekiyor. Milli Eğitim, Maliye ve İç İşleri Bakanlıkları dışında üç bakanlığı size vereceğiz.

Öfkeli solumalarımız ve homurtularımız arasından öfkeli bir dost sesinin bağırarak verdiği yanıt, kısa suskunluğa son verdi:
-Savaşan biziz! Biz cephelerde cenk ederken siz nerelerdeydiniz?
Şef öfkelendi. Şah damarları baş parmak kalınlığına ulaştı:
-Biz ne yaptık sanıyorsunuz? Şehirlerde bildiriler dağıtan, afişler asan, işkenceler altında direniş destanları yazan kimdi peki? Savaş bir bütündür, herkes üzerine düşen görevi yaptı!

Savaşacak gücümüz yok. İyice tükenmişiz; parmağımızı kıpırdatmak külfet oluyor. Bırakın silahlıyı, silahsız kalabalık bizi alt eder. Üfürseler yıkılacak durumdayız. Başka yerlerde de aynı durumda olduğumuzu hissediyorum. Dağlardan, derelerden silah sesleri geliyor. Durum kritik. Savaş bizi yıprattı, gücümüzü tüketti. Besili domuzun sözleri ağrıma gitti, onuruma dokundu. Hınzır domuz, fırtına öncesi tavrını değiştirmemiş. Hazıra vezir olmayı çok iyi biliyor. Ortam gergin. Her iki tarafın da parmakları tetiklere çökmek üzere.

Tilkiyi yüzdük, burnuna getirdik. Bu durumda bırakmak olmaz. Boştaki elimi, arkadaşlarıma doğru durun şeklinde kaldırdım. Şefe ortaya gelmesini işaret ettim. Silahımı en yakınımdaki arkadaşa vererek mendilimi çıkarıp başıma bağladım ve orta yere doğru yürüdüm. Tokalaştıktan sonra silahsız gelen şefe seslendim:
-Bak arkadaş, biz birbirimizi yıllardır tanırız.
-Tanırız.
-İyi tanırız!
-İyi tanırız.
-Öyleyse beni iyi tanırsın. Yapamayacağım işler hakkında ahkam kesmeyeceğimi de bilirsin. Neyi yapıp yapamayacağımı da az buçuk kestirmen gerekir. Bakma şu an böyle göründüğümüze. Görüntümüz sizleri aldatmasın. Biz oligarşiyi yendik, emperyalizmi can evinden vurduk. Biz, ülkemizde faşizmi mezara gömdük; sizi hayda hayda yeneriz. Ama isteriz ki kardeş kanı dökülmesin. Güçler bölünmesin. Devrim kesintiye uğramasın. Şimdi, teklifini geri yansıtıyorum. Belirttiğin üç bakanlık dışında üç bakanlık iste. Hükümeti sizinle de sizsiz de kurarız. İyi düşünün! İsterseniz savaşalım. Dediklerimizi yaptık, yapacağız!

Yüzü renkten renge girdi. İkirciklendi. İkirciklenme anında arkadaşlarımla işaretleştim. Silahlarımız yeniden havalandı. Çatışma durumunda ilk ölecekler ikimizdi. Kurtulma şansımız yok. Yüzündeki öfke ve coşku heyecanı korkunun ürkekliğine dönüştü. Blöfümü yutmuştu. Peki anlamında baş salladı.

Arkadaşlarının yanına vardığında, kısa bir duraklamadan sonra elleri tetikte geri dönerek uygun adım uzaklaştılar. Derinden derine bir oh nefesi verdim.

Uyandığımda tere belenmiştim. Kalbimin sesi öbür odalardan duyulacak şiddetteydi.

Not:Rüya başlığıyla anlatılanlar kurgu değildir. İkinci onikinin beşinci ayında ki görümümdür.

Salim Yılmaz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Esra Özan


GEL-GİT

Sabah koyu karanlık bir renge dönüyordu yüzünü bugün,
Güneş kendini göstermemek için saklanıyordu bi şeylerin ardına,
İnsanların saklandığı maskelerden edinmişti son zamanlarda...
Çok erken uyanmıştım günlerdir olduğu gibi,
Ve çoktan, alışmaya çalıştığım masamda yerimi almıştım,
Çayın tanıdık kokusu olsun istedim etrafta yine,
Ve demlenmeye bıraktım kendi halinde...
Gelenler, gidenler, gel-gitler yine ön sıralarda almıştı yerini,
Aynı diyalogla tüm gününü geçirebilirdin burada..
Rahatlığımın sebebi buydu belki de..
Ya da yabancı yüzlere alışmış olmamdı bu rahatlığı sağlayan,
Belki de yüzlerin yabancı gelmemesidir,bilmiyorum hala..
Huzurun çay ve balık kokusuyla demlendiği bir sahil kasabasıydı hayalim tam da..
İşte burası da böyle bi yerdi,
Hayat istemediklerimin yanında istediklerimi de veriyordu ara sıra..
Yaşamaya devam et diyordu bir ses sürekli kulaklarımda,
Ruhum da yaralarını sarmaya başlamıştı bu arada,
Benimle yeniden konuştuğunu ve kendini hatırlattığını dün fark ettim sonunda..
Sonu gelmeyen karmaşanın ortasında yorulduğunu anlatıyordu bana,
Dayanmalısın yine de diyordu,
Hep güçlü olmalısın, ayakta kalabilmeliyiz seninle bu savaşın sonunda,
Bende ki derin kesikleri düşünme sen, hallederim ben onları,
İnadına daha çok gülmelisin insanlara..
Sanırım biraz rahatlatmıştı beni bu konuşma,
Eskileri anımsatıyordu bana,
Demek hala orada bi yerlerdeydi aradığım her neyse...
Giderek yaklaşıyordum ona sanki
Ayrıldıklarımı da özlüyordum ama,
Kimse kırgın ya da kızgın olmamalıydı bana
Bilerek yaraladıklarım dışında...
Sonu gelmeyen şiirlerin sırrıydı bana göre sonu gelmeyen aşklar;
Ya da sonu gelmeyen aşklarla besleniyordu sonu gelmeyen şiirler...
Her geçen gün biraz daha yavaşlarken zaman,
Eskilerden kalan izlerle uğraşmaktan yorulduğum bir sabahtı işte bu sabah..
Ve işte lanet olası bir ses daha,
alo buyurun ben esra...

Esra Özan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


2,292,29
7 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Sevgi Karaca


IAGO

Hak ettiğim başarının üzerine bir başkasını oturtamazdım. Bu inanın mümkün değildi. Çok suçlandım, çok yargılandım, insanlar nefret etti benden. Ama hiçbir zaman pişman olmadım. Benim hakkımdı, benim hakkımı başkasına veren de hakkımı alan da cezasını görmeliydi. Hepsinden daha zeki olduğumu kanıtladım zaten. Hepsinin hayatını mahvettim. Buldular cezalarını. Ah o iyi geçinen insanlar, ne kadar yalan oysa, bana yaptıkları kötülük, bunu nasıl affettirebilirler? Benden daha kötüsüne benden iyi görevler vermek. Hah! Aptallık, Othello'da ödedi aptallığını canıyla. Hiç acımıyorum onlara, hak ettiler bu acı sonu aslında başında istemezdim kimsenin ölmesini, hakkım verilsin yeterdi, planıma başladıktan sonra gelişti her şey. Tanrı suçlayamaz beni, kaderime bunları yazdıysa beni suçlayamaz. Hakkımı yedirtmezdim Cassio'ya benden üstün olan nesi var? Savaşmakta iyi olduğunu söylerler, kıyaslanabilir mi benimle? Ben, Iago, nasıl ördüm hayatımı askeri başarılarla. Benden böylesine aşağıda biri mi alacaktı şu kibirli mağriplinin yaverliğini. Düşündüm, düşündüm bir yol bulmalıydım, zeki biriyimdir bu tartışılmaz, kendime bir de ortak bulunca her şey daha kolay oldu benim için. Othello'nun hak etmeyeceği derecede güzel karısına âşık biri adı Roderigo. Biraz aptal, ama onun hırsı da işimi gördü. Zavallı güzel Desdemona aslında onun için bir ölüm hayal etmemiştim gerçekten, tek istediğim Othello'yu Cassio ateşiyle yakmaktı. Othello deli gibi aşıktı Desdemona'ya, onu en çok yaralayacağım yer Desdemona olurdu, hem işbirlikçim Roderigo'nun da payına bir şeyler düşerdi tamamıyla kandırmış olmazdım onu. Bütün şartlar hazırdı ya da ben hazırladım sonuçta adım adım yaklaştık bembeyaz, güzelliğin sembolü Desdemona'nın ölümüne. İpuçları yarattım, olmadık yerden kurtlar düşürdüm içine Othello'nun, kıskançlığın pençesinde çırpındı zavallı. Onun acı çekişi beni her saniye daha mutlu etti. Amacıma ulaşmanın keyfini anlatamam sizlere. Herkesten daha acımasızdım belki, ama bu beni pişman etmedi tek bir saniye bile. Hem insanlar aslında beni suçlamamalı yerimde olsalar, zekama sahip olsalar… Bir saniye düşünmez yaparlardı. Tek bir saniye bile. Desdemona'yı öldürdü hem acımasız Othello dinlemeden, dinlediğini tartmadan. Othello bu acıları hak etti, bundan eminim her zerresini hak etti bu acıların. Bir de utanmadan beni suçladı ölmeden önce. Kendini öldürmesiydi yaşamı boyunca verdiği tek doğru kararı. Karım ah aptal karım. Benim kadar zeki olabilseydi keşke. Bana saldıracağı yerde alnımdan öpebilseydi. Onun ölmesini istemezdim. Aptal da olsa karımdı severdim onu. Ama aptallığının bedelini ödedi. Ben buna inanıyorum hepsi bir şeylerin bedelini ödedi. Ben hiçbir şeyin cezasını çekmeyeceğim ama çünkü beni tanrı görevlendirmiş olmalı bunca ahmağın yok olmasına sebep olduğum için. Herkes beni şeytanla özdeşleştirdi ama ben tanrının yardımcısıyım. İnsanlar yanlış tanıdı beni. Her suçun bir cezası olacaktı. Onlarınkini ben verdim diye suçlu olmam gerekmez. Evet, evet masumum ben. Artık görün gerçek yüzümü. Bir hain miyim, canavar mıyım? Hayır, hiç biri değilim siz de kabul edin artık. Suçlamayın, takdir edin. Suçlanacak bir yaşantım olmadı, başarılı bir askerdim, takdir edilmeyi hak ettim. Hak edenlere cezalarını kestiğim için suçlu olamam. Haydi, kabul edin artık…

Sevgi Karaca


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,258,258,258,258,258,258,258,25
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  OKUTAN VALİ

Türkiye'de okuryazarlık oranı yüzde 88'dir. Yani her yüz kişiden 88'i okuma ve yazmayı biliyor. Bu oran yüksek gibi görülse de aslında çağdaş Türkiye'ye yakışan bir oran değildir. Zira pek çok Avrupa ülkesinde okuma yazma oranı yüzde yüzlere gelip dayanmıştır. Bu çağda okuma yazma bilmemek tek kelimeyle ayıptır. Fakat bu ayıp, bilmeyenin değil, öğretmeyenindir. Sosyal devlet, vatandaşlarının her türlü ihtiyaçlarını gözeterek, gerekli önlemleri alır. Ülkemizde her ne kadar dikkate alınmasa da, okumak bir ihtiyaçtır aslında. Okumayan insanların ruh açlığı pek çok ruhsal boşluğu da beraberinde getirmektedir.

Türkiye'de yüz kişiden 88'i okuma yazma bilse de bilinçli kitap okuyucusu bu oranın çok çok altındadır. Okumuyoruz işte. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki gençliğin yüzde 70'i hiç okumuyor. İstatistiklerin dili, okumayışımızı belgeliyor. İstatistik verilerine göre nüfusun yüzde 40'ı hayatı boyunca hiç kütüphaneye gitmiyor. İlköğretimde çocukların yüzde 80'inden fazlası ders kitabı, kaynak ve yardımcı kitap dışında kitap okumadan okullarından mezun oluyor. Üniversite öğretim üyelerinin 1/5'i akademik yayınlar dışında kitap okumuyor. Bu rakamlar bizleri gelecek adına endişelendiriyor. Çünkü okumayan bir milletin geleceği karanlıktır. Böyle bir toplumda kültürel kalkınmadan da bahsedilemez.

Çocuklarımız bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oluyor. Bazı çevreler gençliğe zehirli fikirler aşılayarak onların geleceğini karartıyorlar. Okumak yerine seyrediyoruz. Televizyonlar hiç kapanmıyor evlerde. Teknolojinin en büyük nimetlerinden biri olan bilgisayar, bilgi edinmek için değil, oyun makinesi olarak kullanılıyor. Yabancı filmler ve bir kısım yerli yapımlar gençliğin vücut kimyasını bozdu. Aileler kontrolü çoktan kaybetti. Televizyon, kitaplarla olan bağımızı kopardı. Ülkemizde her yıl altı bin çeşit kitap basılsa da okuma oranında o miktarda bir artış görülmektedir. Oysa Türkiye'de iki buçuk milyonun üzerinde üniversite ve yüksekokul mezunu vardır. Yayıncılar bir kitaptan çok sayıda basma cesareti gösteremiyorlar. Çünkü basılan kitaplar elde kalıyor. Avrupa'da gazetelerin her biri milyonlu rakamlar basarken bizde bu sayı yüz binli rakamlarda gezinip durmaktadır. Her gün yüz binlerce gazete hiç okunmadan yok olup gitmektedir. Bu tablo bizleri fevkalade üzüyor.

Trabzon'un kıymetli valisi Nuri Okutan Bey genelde Türkiye'nin, özelde Trabzon'un bu vahim manzarasını görmüş olacak ki bir şeyler yapmak için harekete geçti. Kelkit ilçesinde kaymakamken yaptığı başarılı çalışmalarını Sakarya Valiliği sırasında artırarak devam ettiren ilimizin gayretli valisi Nuri Okutan Trabzon'a da damgasını vurmaya devam ediyor. Okutan, Kelkit'teki kaymakamlığı sırasında tarıma önem vermiş, ilçede ürün çeşitlerini artırmıştı. Yine burada halkla içice yaşayarak bildiğimiz resmi idarecilerden çok farklı biri olduğunu göstermişti. Sakarya'daki icraatları da çok takdir görmüştü. Sakarya Valiliği sırasında Okuyan Şehir Sakarya projesi kapsamında bu şehirde okuma seferberliği başlatmıştı. Aynı vali bu engin tecrübelerini şimdi de Trabzon'a taşıyor. Artık Trabzon'daki öğretim kurumları her gün 20'şer dakika okuma çalışması yapıyor. Bu yeterli olmasa da sembolik açıdan çok önemli bir girişimdir. Okulda 20 dakika okuyan çocuk, okuduğu kitabı evde de devam ettirecek, bir süre sonra kitap kurdu olup çıkacaktır. Kitap gençliğin gündeminde önemli bir yer teşkil edecektir.

Trabzonlular Vali Bey'in bu uygulamasından çok memnunlar. Çocuklar artık sadece ders kitabı okumuyorlar. Hepsinin bir şiir, bir hikâye veya bir roman kitabı var. Edindiğim izlenimlere göre okulda kitap okumaya başlayan çocuklar, okudukları kitapları evde de ellerinden bırakmıyorlar. En enteresan olanı da velilerin okumaya başlaması… Çocuklarının okuduğunu gören veliler de okumaya heveslenmiş. Pek çok evde okuma saatleri düzenleniyor. Sadece öğrenciler değil, veliler de, öğretmenler de harıl harıl okuyor. Bu Trabzon için önemli bir dönüm noktasıdır. Bu uygulama bizleri de heyecanlandırmaktadır. Trabzon Valisi Nuri Okutan, hem ismiyle hem de soy ismiyle müsemma bir insan… Gerçekten de her gittiği yere ışık saçıyor. Okullardaki kitap okuma çalışmasını çok önemsiyor ve destekliyorum.

M.Nihat Malkoç
mnm61mnm@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Halil Önceler

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


Vazgeçtim yaşamaktan.

Vazgeçtim yaşamaktan.
Bir geceyarısının artık çoktan durduğum saatinde
vazgeçtim...
Ellerim üşüdü önce
sonra giderek bir ürpeti kapladı tüm bedenimi
ama en çok ellerim
artık boşlukta yapayalnız bıraktığım ellerim üşüdü.
Ve sonra mutsuzluğa gülümsedim yeniden acı acı.
Seni sevmediğimden değil
seni çok sevdiğimden geçtim yaşamaktan.
Ben seni terketmedim
yaşamayı terkettim.

Artık terkedilmiş aşıkların sitem dolu ağıtlarını okumayacağım,
yok...
asla, dinlediğim hüzünlü şarkılarda ağlamayacağım,
ben senden geçmedim ki
ben yaşamdan geçtim sevgili...

Sen yaşamaktın
sen yaşamdın.

Ve birimiz yola devam etmeliydik
sen umuttun
ve sen yürümeliydin
bense...

Bazen vazgeçmektir sevmek
bunca severken arkana dönmeden yürümektir karanlığına
karanlığın seni sonu olmayan yolculuğa çıkaracağını bile bile...

Bazen vedadır sevmek
bunca yaşanmışlığı gömebilmek cesaretidir o en derin kuyuya
ama kuyunun en derinini hep yaşayarak kendinle...

Bazen ölmektir sevmek
telaşlı ya da sakin ya da çevresinde olup biteni
hiç umursamayan duyarsız insanların arasında
telaşsız
umarsız
beklemekten vazgeçerek
ölmektir...

Bazen...

Ayşegül Erden

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Çizer : Hüseyin Alparslan

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu




ben.sen.o@kahveciyiz.com

Böyle bir adresiniz olsun ve Google rahatlığıyla kullanayım diyorsanız, adınızı soyadınızı ve kullanmak istediğiniz kullanıcı adını editor@kmarsiv.com adresine yollayın. Hemen alıp 2GB kapasite ile kullanmaya başlayın. Neye benzediğini gmail.com adresi kullanan arkadaşlarınıza danışabilirsiniz.

Tamamen ücretsiz, sadece siz kahvecilere özel.



İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Her konuyu uzmanına danışmak gerekirmi bilmem ama uzman bulmanın kolay bir yolu var http://www.uzmantv.com/ Bir çok konuyu uzmanları tarafından ve görsel destekli olarak öğrenebileceğiniz orjinal bir web sayfası. Bu kadar çok ve farklı çeşitli konuyu bir arada bulabileceğiniz başka bir web sayfası görmedim diyebilirim. İsterseniz bir de siz deneyin. İster klarnet çalmanın sırlarını, ya da isterseniz karate nasıl yapılır sorusunun cevabını alabilirsiniz.

Eğlencelik bir web sayfası isteyenlere http://www.oyunus.com/ Kelime temelli oyunları sevenler için ideal bir site. Üyelik işlemini gerçekleştirdikten sonra girip saatlerce başından kalkmadan oynayabileceğiniz güzel bir çalışma olmuş.

Online imsakiye için http://www.diyanet.gov.tr/turkish/vakithes_imsakiye.asp Siz sadece ülke ve ardından şehir seçiyorsunuz. Ramazan imsakiyeniz hemen hesaplanıp ekranınıza geliyor. İster yazıcıdan çıktı alıp duvarınıza asın, ya da istediğiniz arkadaşınıza mail olarak gönderin. Hayırlı ramazanlar.

...Ramazan orucu müslüman , akilli ve ergenlik çagina gelmis kimselere farzdir. Ramazan orucu, kameri aylardan Ramazan ayinin bazen 29, bazen 30 gün sürmesine göre 29 veya 30 gün olarak tutulur. Oruçlarda niyet önemlidir. Niyet kalp ile olur. Geceleyin imsaktan önce veya imsak vaktinde ertesi gün oruç tutacagini kalbinden geçiren bir müslüman o günün orucuna niyet etmis olur. Oruç tutmak düsüncesi ile sahur yemegine kalkan kimse de oruca , niyet etmis sayilir. Ancak oruç tutan kimsenin hem içinden niyet etmesi, hem de dili ile "Niyet ettim Ramazan'in yarinki orucuna" diye söylemesi daha iyi olur... http://www.islamiyet.gen.tr/oruc.php

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




If - Telly Savalas









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20071004.asp
ISSN: 1303-8923
4 Ekim 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com