|
|
|
23 Ekim 2007 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Acı Büyüyor!.. |
Merhabalar,
Acıyı dağlamak zor. Gitgide büyüyor. Bugün şehit cenazeleri kalkacak yurdun dört bir yanında. Çığlıklar yükselecek, yürekler kan ağlayacak. 8 askerimiz kayıp. Terörislerce kaçırılmış, akibetleri bilinmiyor. Acının yanına tedirgin bir bekleyiş, korku da ekleniyor. Hamaset sürüyor. Büyük laflar ediliyor. "Gereken yapılacak." deniliyor. Neyse o gereken bir türlü yapılmıyor, yapılamıyor. Rice "Bekleyin hele birkaç gün." diyor. Çapulcu Barzani "Ben söyledim ateşkes ilan edecekler." diyor, kimse tek laf söylemiyor, söyleyemiyor. Irak devlet başkanı Talabani "pkk liderlerini tutuklayamayız." diyor, çıt çıkmıyor. Asker elleri tetikte sınır boyunda bekliyor, ha girdi ha girecek deniyor. Belki girdi ama haberi gelmiyor. Mecliste pkkya terör örgütü diyemeyip timsah gözyaşları dökenler "8 asker için arabuluculuk yapalım." diyor, kimse "Ne sıfatla? Buna nasıl cüret edersin?" demiyor. Ama Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanı Tayyip Bey İngiltere'de, Oxford Üniversitesinde konferans veriyor, bugün de İngiliz başbakanla yemek yiyip, memleket meselelerini konuşacakmış, kimse "Bu önemli dönemde ne işin var orada kardeşim?" demiyor, diyemiyor.
Meclisten savaş yetkisini neredeyse oybirliği ile almışsın, Güneydoğunda kanlı bir çatışmadır gidiyor, Mehmet'ler ölüyor, Ali'ler kaçırılıyor ama sen İngiltere'ye gidiyorsun, helâl olsun. Bir ülkenin üst düzey yetkilisinin böyle zamanlarda gezilerini iptal etmesi, geziyi yarıda kesip ülkeye dönmesi, o ülkenin konuya verdiği önemi dosta düşmana göstermek içindir. Yoksa ne olup ne bitiyor diyor meraktan dönmez kimse. Ama sen Tayyip Bey, giderayak tek yaptığın Bay Baykal'la didişmek. Bir elinde %47, bir elinde Amerika, kafanda türban, ne Barzani, ne Talabani ne de giden canlar umurunda. Gerisi... Gerisi bir sürü palavra. Haydi sana uğurlar olsun.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
Yukarı
|
Kahveci : Ayşen Tekşen Kapkın |
Tanrı
Deli bi yağmur yağıyor. Akıllara sığmayacak bir yağmur. Akıllara sığmayan ölümlere yakışır bir yağmur....
Canım susmak istiyor... Hiç konuşmamak. Bırakalım yağmur konuşsun diye geçiyor aklımdan. Oğulları için Tanrı ağlasın....
Olmuyor... Akıl durmuyor, yürek durmuyor...
Nasıl koyacağız bu çocukları toprağa? Toprak değil ki balçık ortalık....
Bir bölümü tabutlarda... Diğerleri ise dağ koyaklarında, düştükleri yerde kalmış.
Nasıl gömeceğiz bu çocukları...
Tanrı bile isyanda sanki. "Yerime, göğüme, toprağıma almam bu utancı" der gibi.....
Fidan gibi bedenleri elimizde kaldı çocuklarımızın.
Gözü dönmüş emperyalistler birliğinin Türkiye sorumlusu RTE, Rice'la görüşmüş. Bizi ciddiye alıp 2 gün süre istemiş merkez komite başkanı. Bizimki mutlu, umutlu.
Üç kuruşa oylarını satanlar da mutlu mu acaba? Biliyorlar mı ellerine kan bulaştığını?
AB çığlıkları ata ata emperyalizmin kucağına oturan aydın kılıklıların burnu nasıl kurtuluyor bu her yanı saran ceset kokusundan?
Borsa, aç karınlarınızı çatlatacak kadar yükseldi mi beyler?
Analığını, kadınlığını, bereketli memelerini bir utanç gibi kat kat örtüler altına saklayan, yaşamın yönetimini erkeğe havale eden kadıncık, bilmez misin ki erkek yaşam vermeyi bilmez ama almayı bilebilir. Utancını hangi örtü altına saklayacaksın şimdi? Oğulların toprağa düşüyor. Çarşafını, Türbanını kefen yapacak mısın?
Basın tekelinin ağa babaları..... Her devre göre aklı, yüreği değişen uşaklar... Bir parça kuru toprak bulabilecek misiniz bize. Oğullarımızı gömelim. Satılmamış bir karış toprak....
Ajitasyona getirmediğiniz bu halk telaşlı. Duymuyor, dinlemiyor hiçbirşeyi. Umrunda değilsiniz artık bu halkın. Onların tek derdi var: Ölülerimizi gömmeliyiz.
Dağlarda kalanları da kucağımıza verilenleri de...
Kardeş oldukları kendilerinden gizlenen, aynı ananın memesini emmiş, aynı aç gözlü savaş tacirlerinin kurşunları, aynı basın mensuplarının satılmış kalemleriyle yere düşmüş çocuklarımızı gömeceğiz....
Ve sen Tanrı, nasıl kandın sana yüksek sesle yağ çekenlere, kandın da iktidarı sundun. Bizim iktidarımız yok sunacak, sana sevgimiz ise çok sessiz. Kimse duymaz. Ama oğullarımızın cesedini sunuyoruz. Bir kısmı dağlarda bir kısmı kucaklarımızda. Güzelim bedenlerindeki kurşunlar senin adınla iktidarı paylaşanlardan bir kartvizit.
Çocuklarımız senin olsun.
Kalk Kemal kalk! Çocuklar bayramlaşmaya geliyor....
Ayşen Tekşen Kapkın
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
Pratisyen Kahveci : Seda Küçüktaşdemir İSTEMEZ! |
|
Başının örtüsü alnının yarısına inmiş.
Ucunun kınası aklarına yangın yeri yapmış örgüsünde.
Kafası önde, omuzları düşük…
İki düşmüş omuzun arasındaki baş sessiz.
Ki ayaklarındaki meshi sürüyerek güç bela yürüse
Yine de burada değil başı.
Kimdir?
Nesi vardır?
Bu sessiz yürüyüş nereden nereyedir?
Yatağına vardığımda gözlerinin yaşı başının tülbendini sırılsıklam etmiş.
Gördüm.
Kavga mı olmuş, geline mi bozulmuş, torunu mu üzmüş?…
Yok…
Sadece üzülmüş…
Elinin bileği avucumda cansız, nabzı ateşe atlayan pervane
Kalp şeridi, tansiyonu, sağlığı normal…
Mi?...
Üzülmüş.
Çok ama çok üzülmüş….
"Nen var teyzem?"ler havada asılı
Keşke yere düşüp kırılıverseler
Mi?
Sessizlik ve gözyaşları var.
En nihayetinde "Sakinleştirici yapayım, teyzeme!" diyorum…
Yanı başında duran amca aslan kesilip iki eliyle elime atlıyor!
"İstemez!!! İSTEMEZ!!!"
"Yarın şehidimizi almaya gideceğiz. Acımızı yaşayıp, oğlanı gömeceğiz!"
Çok ağlarım nöbetlerimde
Ama bu ilk…
Bir ananın, bir şehit anasının sessizliğinde
Hiç görmediğim bir yiğidin gidişine
Seda Küçüktaşdemir
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
Kahveci : Alkım Saygın Entellektüel Ruhbanlık |
|
Bundan yüzyıllar önce Platon bilgili olma ile erdemli olmayı bir ve aynı tutuyor; bilginin erdem, erdemin de mutluluk getireceğine inanıyordu..
Platon'dan yüzyıllar sonra F. Bacon ise bilmek ile egemen olmak arasında dolayımsız bir ilişki kurdu: Bacon'a göre bilmek egemen olmaktı, bilgi de güç demeye geliyordu; bilgi sâyesinde yasalara ulaşan bir kimse yaşama dâir bir dizi olumsuzluğun üstesinden gelmeyi başarabilir, doğa ve insan olaylarını kontrol edebilirdi..
Machiavelli ve Hobbes'un siyâset teorilerinde ise bilgi ile güç arasındaki bu ilişki bu kez de bilgi ile iktidâr arasında karşımıza çıktı; bilginin iktidâra götüreceği ve bunu dâimî kılacağı yollu bir görüş karşımıza çıktı..
İktidâr gerektiğinde(!?) bilgi akışına müdahâle etmeli ve kendi geleceğini güven altına almalıydı; bunun için de bilgilerde kimi düzeltmeler(!?) yapmalıydı..
On dokuzuncu yüzyıla gelindiğinde: pozitivistler ile sosyalistler ise bilgi ile yasalar arasında dolayımsız bir ilişki olduğunu savundu..
Pozitivistler doğal ve târihsel varlık alanına ilişkin bilgiler ile doğa ve insan bilimlerinin yasaları arasında dolayımsız bir ilişki kurarken, sosyalistler ise ekonomi politiğin bilgileri ile târihin yasaları arasında dolayımsız bir ilişki kurdu..
Gerek pozitivistler gerekse sosyalistler için amaç aynı: bilgi yasaların bilgisidir, bilmek de yasaları bilmektir; imdi geleceğin insanlara neler getirip neler götüreceği yasaların bilgisiyle önceden tahmin edilebilir..
Pozitivistler ile sosyalistlerin bilgi ile yasalar arasında kurduğu bu ilişkiler yirminci yüzyılın başlarında târihselciler ile târihsiciler arasında derin görüş ayrılıkları yarattı: târihselcilere göre târihte yasa aramak mümkün değil; târihsel oluş bir defâlık ortaya çıkan ve gelişen tekliklerden oluşur..
Öte yandan târihsicilere göre ise târihte doğa bilimlerinde kullanılan türden yasalar yoktur; târihin kendine özgü yasaları vardır ve bu yasaları araştırıp bulmak da mümkündür..
Yirminci yüzyılın ortalarında ise bilgi ile güç arasında kurulan dolayımsız ilişkide bilginin kazandıracağı gücün hemen her alanda üstünlük sağlamak olduğu düşünüldü..
İkinci Dünyâ Savaşının kaderini bilimsel başarılar sonucunda hızla üretilen savaş uçakları belirledi..
Soğuk Savaş döneminde de bilgi, ekonomik ve siyâsî üstünlük sağlamada önemli bir metâ hâline geldi..
SSCB'nin dağılmasından bu yana küreselleşme fenomenini daha fazla duyumsayan şu yaşlı dünyâmızda giderek yaygınlaşmaya başlayan internet ise kontrolsüzce gerçekleşen bir bilgi akışına zemin hazırladı..
İnternette hemen her konu hakkında; ama birbirinden kopuk ve ilişkisiz bir bilgi yığını var..
İnternet her ne kadar bilgiye ulaşım konusunda olağanüstü bir devrim yapmış olsa da bu bilgilerin kopuk ve ilişkisiz bir yığın hâlinde kullanıma sunulması onların işlenebilmesinin önünde aşılması güç bir engel olarak duruyor..
Çağımız insanının bilgiye olan bu sorumsuz merâkı bir tür bilgi fetişizmi yarattı, bilgiyi bir tür fetiş hâline getirerek onu metâya dönüştürdü..
Bugün îtîbârîyle gelinen noktada ise bilginin erdeme götürmede kullanılmadığına, çeşitli üstünlük sağlama projelerinde insanları çok daha büyük felâketlerin eşiğine getirdiğine tanıklık ediyoruz..
Hâl böyle olunca şu yaşlı dünyâmız birilerinin çıkıp da Platon'un felsefî mirâsını hatırlatmasına ihtiyaç duyuyor..
Ne var ki bu işi (de) yapması gereken entellektüellerin önemli bir kısmı entellektüel ruhbanlığın batağına saplanıp kalmış durumda..
Entellektüel ruhbanlık kavramı aracılığıyla bâzı entellektüellerin yaptıkları işlere ruhban sınıfının yaptığı işlere benzer bir nitelik kazandırmasını; bunları geniş halk kitlelerinden kopuk, onlara hiçbir şey katmayan bir biçimde sürdürmesini eleştirmek istiyorum..
Entellektüel ruhbanlığın batağına saplanıp kalanlar binbir zahmetle kazandıkları bilgileri kendi egolarını tatmin etmek için harcıyor..
Hâl böyle olunca insanlık târihi boyunca kazanımlanagelen bilgiler şu yaşlı dünyâmızı güzelliklerle donatmak yerine onu daha fazla sömürmek isteyenlerin elinde insan türünün geleceğini karartmak maksadıyla çok da rahat bir biçimde kullanılıyor, bunlara karşı çıkabilecek olanların entellektüel ruhbanlığı ekmeklerine yağ sürüyor..
Entellektüel ruhbanlığın en önemli temsilcilerine akademilerde ve medyada rastlıyoruz. Bu da tesâdüfî değil; bu ruhban sınıfı bilgilerin yaşamı daha erdemli bir biçimde kurmaya dönük kullanımını sağlayacak köşe başlarını tutmuş durumda..
Entellektüel ruhbanlığın batağına saplanıp kalan akademisyenlerin yaptığı işi nitelendirmek için akademik faşizm deyişi oldukça yerinde görünüyor..
Akademik faşizmin de benim saptayabildiğim iki türü var: bâzı akademisyenlerin öğrencilere uyguladığı akademik faşizm ve bâzı akademisyenlerin kendi meslektaşlarına uyguladığı akademik faşizm..
Bunlardan ilki öğrencilerin sorgulamayan, düşünmeyen ve üretmeyen bireyler hâline gelmesine neden oluyor..
Zamânında bâzı akademisyenlerin kendilerine uyguladığı faşizme boyun eğdikleri için kendilerine kürsü hediye edilen bu akademisyenler -Nietzsche'nin diliyle söylersek: akademik gevezelikten başka hiçbir halt etmiyor..
Akademik faşizmin ikinci türünün en somut örneklerini de bugün yayın hayâtı içinde yer alan birçok hakemli dergide görebiliriz..
Bu dergilerin hakem kurullarında yer alan bâzı akademisyenlerin kendi görüşlerine taban tabana zıt yazılara onay vermemeleri bilimsel bir eleştiriye değil; salt kendi egolarını tatmin etmek istemelerine dayanıyor..
Onların içine düştüğü bu entellektüel ruhbanlığın ağır bir darbe almasını da yayıncılık sektörüne birçok yeni derginin katılmış olmasına borçluyuz..
Öyle sanıyorum ki yakın bir gelecekte internetin giderek daha fazla yaygınlaşmasına bağlı olarak yayıncılık hayâtı sanal ortama transfer olacak ve akademik faşizme boyun eğmeyenlerin yazılarının geniş halk kitlelerine ulaşması göreli olarak daha kolaylaşacak..
Böylelikle bu faşistlerin ötekiyi asimile etme faaliyetleri zamanla silinip gidecek..
Buna benzer bir durumu medyada da görmekteyiz..
Bugünkü medya büyük oranda sermâye gruplarının tahakkümü altına girmiş durumda ve kimi medya kuruluşları bağlı bulunduğu sermâye grubunun çıkarlarını zedeleyebilecek haberlere, yorumlara ve değerlendirmelere aslâ yer vermemekte..
Kimi gazetelerin köşe yazılarında ne dediği anlaşılmayan "köşe yazarları" abuk subuk lâflar ediyor, kimi tartışma programlarında halktan kopuk entel-dantel kesimi lâf salatası yapıyor..
Sonuç: bugün îtîbârîyle çok kritik günler yaşamaktayız.. Hem dünyâda hem de ülkemizde olup bitenler şu yaşlı dünyâmızın geleceği açısından birçok önemli kararı ivedilikle almamız gerektiğini gösteriyor.. Bunların başında da entellektüel ruhbanlıkla mücâdele etme ve bunun aşılması için emek verme kararları geliyor..
Alkım Saygın
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
[Henüz Oylanmamış] 0 Kahveci oy vermiş. |
|
|
ÖZLEMEK
Gece yarısına yaklaşırken saat, yokluğunu iliklerinizde hissettiğiniz, eksikliğinin zehirli, acı sularını, damarlarınızda bütün bedeninizi dolaşırken bulduğunuz birisi var mı? Böyle bir yoklukla geçirdiğiniz saatler birbirine eklenip uzarken, acının içinizde sürekli daha derinlere ulaştığını duyar mısınız? Hep aradığınız, her an yanı başınızda olmasını düşündüğünüz, yanınızda olduğunda yaşadıklarınız tarifsiz mutluluklar iken, zehirli bir sarmaşık gibi bütün bedeninizi saran bu yokluk çok zor olmalı sizin için de.
Yüzüne bakmak, gözlerinde dünyanın renklerini görmek, tarifi imkânsız güzellikler sunmakta iken, ellerini tutmak, sarılmak, alıp bulutlara götürürken, bulutlardan bakarken yeryüzüne, kanatlanıp uçmak olmalı varlığıyla geçen böylesi saatler.
Varlığıyla bulutlarda gezerken, sesiyle şenlenen gönülden yayılan aks-i seda, yeryüzünde kulakları çınlatır. Sustuğunda, konuşmadığında, sesi uzaklaştığında, gönlün yaşam kaynağı kurur adeta.
Şöyle arkanıza yaslanıp iyice bir düşünün. Yüzüne, gözlerine bakan gözleriniz, bir benzeri daha olmayan mutluluklar taşımaz mı içinize? Gözleriniz de en az sizin kadar mutlu olmaz mı, bu güzelliğe tanıklık ediyor olmaktan? Bilmez mi ki gözleriniz, böyle bir mutluluk yok. Böyle bir mutluluğu yaşamak her zaman olacak iş değil. Tadını çıkarmaz mı bu güzelliğin?
Ellerini tuttuğunuzda, sarıldığınızda, hissettikleriniz, yeni keşifler yapmanın hazzıdır. Tutulan bir elin sadece bir el olmaktan çıktığı, bir eli tutmakla bir yüreği tutuyor olmanın eşitlendiği anlardır, elin tutulduğu zamanlar. Sarıldığınızda, içinizde fırtınalar kopar. Dizginlerin zapt etmediği, üzerinde tutunmanın imkansız olduğu bir küheylanın yeleleri uçuşur bu fırtınada. Fırtına, yüzünüzü okşar, saçlarınız kökünden sökülecek gibi dalgalanır. Yerden kesilir sonra ayaklar, fırtınanın büyüsüne kapılıp yükselirsiniz gökyüzüne. Gittikçe uzaklaşır dünya. Kaygılar, hüzünler, kederler, yükseldikçe uzaklaşır. Küçülür… Küçülür… Küçülür… Ve kaybolur. Yeryüzünün kavramları yeryüzünde kalır. Yukarıda aşk var, yukarıda aşkın büyüsü var, yukarıda bulutların arasında gizlenmiş aşkın ateşi var.
Gitmesi, uzaklaşması, ayrı yerlerde olmak, o eşsiz geziler yapılan, mutluluk sarhoşluğunda dolaşılan bulutlardan paraşütsüz düşmek olur. Aniden yere çakılırsınız. Parıldayan yıldızlar sönüverir aniden. Bir yandan düşerken, bir yandan da, aşkı, aşkın büyüsünü, aşkın ateşini apar topar içinize doldurmaya çalışırsınız. Bulutlardan eli boş dönmemeliyim dersiniz. Yeryüzüne taşımalıyım yukarıdaki güzellikleri telaşıyla dolar içiniz.
Yoktur artık yanınızda, düşerken bulutlardan yanınızda getirdikleriniz vardır içinizde. Çıkarıp çıkarıp, onlara bakarsınız gecenin bu vaktinde. Tam da gece yarısını gösterirken yeryüzünün saati, bir başka saat sisteminde onunla birlikte olduğunuzu düşünürsünüz. Yatmak istemezsiniz, yattığınızda bedeniniz, onun yokluğuna bulanmış yatağa girmeyi istemez. Sıcaklığının olmadığı, beyninize kazınmış kokusunun yastığa sinmediği bir yatağı istemezsiniz bu gece. Nefesinin, boynunuzdan başlayıp her yanınıza yayılan ürpertilerinin olmadığı, saçlarının yüzünüze dokunduğunu hissetmeyeceğiniz bir yatak istemezsiniz bu gece. Uykusunu izlerken, yüzünün uyurkenki halini takip ederken, kendiliğinden dalıverecek gözlerinizi, bu gece yokluğuyla kapatmak istemezsiniz.
Hasan Demirpaz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 4.800 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
BÜYÜDÜM ANNE
Senin verdiğin kararla geldim dünyaya,
Senden emdiğim sütle serpildim,
Ayakta kaldım...
Senin kollarında duruldu ağlamalarım,
Doğduğumda ilk,
Senin sıcaklığını aradım...
Kelimelerimi ilk sen anladın,
Çaresizliğimde ilk sen kucakladın.
Ağlarken ben,
Sen "geçecek" diye fısıldadın.
Senin sütün ve sevginle serpildim
Büyüdüm.
Sen elimden tutarken,
Attım ilk adımlarımı...
Sonra koşmaya başladım...
Kendi düşüncelerim oldu yaşama dair,
Arkadaşlarım oldu ve yalnızlıklarım,
Hırslarım oldu ve başarısızlıklarım...
Büyüdüm anne...
Yaralandım ve sarmayı öğrendim
Kendi yaralarımı.
Sevgilerle büyütmeyi öğrendim,
Yüreğimi.
Bakmayı öğrendim,
Kendi bakış açımla...
Duymayı öğrendim ve söylemeyi,
Sohbet etmeyi öğrendim.
Aşık olmayı öğrendim
Ve kabul görmemeyi.
Sevmeyi öğrendim en güzelinden,
Birlikteliği.
Büyüdüm anne,
Senin yaşamında ben daha çoğum,
Benim yaşamımdaki sana göre.
Ama seni yine de kucak dolusu seviyorum,
Eskisi kadar gösteremesem de.
Büyüdüm anne,
Yemek ve temizlik yapıyorum,
Evcilik oynuyorum kendi evimde...
Karmaşık kararlar veriyorum,
Ayakta kalıyorum iş yerimde...
Yatağımı biriyle paylaşıyorum
Ve yüreğimi de...
Büyüdüm anne,
Ama azaltmadım hiç sevgini,
Birlikte geçirdiğimiz zamanımız azalsa da...
Değişmedi hiç
Yüreğimdeki yerin...
Değişemez de...
Anla anne büyüdüm.
Kendi adımlarım var
Ve kendime çizdiğim bir yolum...
Kendi korkularım var,
Ve yoksunluğum...
Sen kabul etmesen de
Ben kendimden memnunum.
Bana ait bir dünya kurabildim kendime,
Bana ait sabahlar ve uykular devşirdim.
Bana ait bir yaşam dedim adına ve
Kendi bahçemin çiçeklerini derdim.
Yanımda ol anne
Uzak durma...
Fark et yeniden oluşturduğum beni,
Konuk edeyim bahçemde seni.
Aslı Sarıoğlu
|
SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.
Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız. Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.
|
ben.sen.o@kahveciyiz.com
Böyle bir adresiniz olsun ve Google rahatlığıyla kullanayım diyorsanız, adınızı soyadınızı ve kullanmak istediğiniz kullanıcı adını editor@kmarsiv.com adresine yollayın. Hemen alıp 2GB kapasite ile kullanmaya başlayın. Neye benzediğini gmail.com adresi kullanan arkadaşlarınıza danışabilirsiniz.
Tamamen ücretsiz, sadece siz kahvecilere özel.
Balans Music & Performance Hall
24 Ekim 2007
Kapı Açılışı: 21.00
Bilet Fiyatı: 15 YTL
Mara
Birçok dilde "kadın" anlamına gelen Mara, Budizm'de Buda'yı baştan çıkarmaya çalışan, dünyevi güzellikleri simgeleyen kadının adı.
Kendine bu ismi seçen İstanbullu rock topluluğu Mara, ilk albümü "Her Şey Yolunda Anne"yi 2006'nın sonunda çıkardı.
1998 yılında Doğan Sovuksu ve Bülent Şenyürek tarafından kurulan Mara, o yıldan beri İstanbul'un birçok mekânında konser verdi.
Grup, hayatını müziğe adamış 3 elektronik mühendisi ve 1 okullu müzisyenden oluşuyor. Doğan Sovuksu (vokal, gitarlar), Bülent Şenyürek (klavye), Özge Metin (keman, akordiyon, klarnet) ve Erkan Abdullahbeşe (davul)'den oluşan Mara, Türkçe sözlü rock yapıyor.
İçten şarkı sözleri ve zengin melodileri ile müzik dünyasındaki karmaşada kendine seçkin bir yer arayan topluluk şarkıların tümünde metropol insanının yaşadığı sıkıntı, yalnızlık, zorluklara karşı direnme ve pes etmeme çağrısı var.
Mara bu çağrısını 24 Ekim'de Balans'ta bu kez canlı canlı yapacak.
Yukarı
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
http://www.msnbc.msn.com/id/21253084/ Ermeni Tasarısı ile ilgili olarak MSN de yapılan bir anket. Girip ağız dolusu bir "NO" demek istersiniz sanırım!..
http://www.kuresel-isinma.org/ Adamlar üşenmemiş "üresel Isınma" ile ilgili herşeyi bir araya getirmişler. Size düşen ise girip biraz ilgi göstermek. Haydi bakalım...
Türkiye'den yola çıkıp, dünya denizlerinde küresel ısınmaya karşı insanları uyaracak bir yelkenlinin hikayesi... http://www.globalwarner.org/ Küresel Uyarıcı Olun! Çocuklarımıza dünyayı yaşanır bir yer olarak bırakmak istiyorsanız, sizi de Global Warner’ın dünyayı uyarmak için çıktığı yolculuğuna bekliyoruz
Üstlendiği misyon, yaptığı filmle bu yıl Nobel Barış Ödülü'ne ortak olan Al Gore'un filmi için hazırlanan sitesi. İlginç şeyler bulacağınızdan eminim. http://www.climatecrisis.net/
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Yukarı
|
|
|
|
|
|