|
|
|
31 Ekim 2007 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Umudumuz feysbuk!.. |
Merhabalar,
İşin kakasını çıkarıp baş yarmaya pek meraklıyız vesselâm. Şunun şurasında internet kullanan üç beş milyon kişiyiz, nerede yeni birşey çıkmış dalar gideriz. Gitmekle kalmaz orayı da kendimize benzetiriz. Sakın ola buna kızdığımı sanmayın. Kızsam, kızarsam kime ne de, işin aslı o değil. Ben, bu kendimize benzetme işini seviyorum aslında. İnsanı yeknesaklıktan, sistematik yaşayış tarzından alıp doğal ortama sokuyor, sokmuyor mu? Bal gibi sokuyor. Gerçek yüzümüz ortaya çıkıyor, şeffaflaşıyoruz. Tamam Dünyanın her yerinde internet kapalı kapılar ardında pehlivanlar yaratır, doğru, ama hiçbir cengaver Türkiye'deki Karaoğlan'lara benzemez, benzeyemez. Bunun aslında demokrasi anlayışımızla, bastırılmış dürtülerimizle, kafamıza vurulan kepçe ile, ağzımıza tıkılan tıkaçla, başımıza geçirilen çuvalla epey yakın bir ilişkisi vardır. İnternet denen nesne, ortam, her neyse herşeyin yerini tutmaya namzet bir yaşayan varlıktır aslında. Karına, kocana mı kızdın? Sevgilin seni terk mi etti? Epeydir libidonu törpülemeye fırsat mı bulamadın? Oy verdiğin parti sana yardımı mı kesti? Genel başkanını mı beğenmiyorsun? Eline çöp mü battı? Sarıl klavyeye ver veriştir, sür sürüştür. Ha Ali olmuşsun ha Veli, hatta erkek iken kadın, kadın iken erkek olsan bile farketmez. Elin klavye tutuyorsa, üç beş harf kullan bir isim yarat kendine, yok tutmuyorsa üç nokta koy en afillisinden sonra da döşen anasını satayım döşene bildiğin kadar. Birileri yeni birşey mi icat etmiş, koş hemen bak nemenem birşeydir. Çözebildiysen eğer, kur masayı başla pis yediliye. Bir parti başından memnun değilsen, başını pencereden çıkarıp bağıracak yüreğin de yoksa, kur gurubunu feysbukta, ara şansını sanal Dünyada. Nasıl olsa ne kimse seni bilecek, ne de kimse peşine düşecek. Yok baştan memnun isen gene yerin orası. Her halikârda "Umudumuz cümleten feysbuk anasını satayım!".
Kamuoyu yaratmayı sekiz mesaj göndermekle bir tutan demokratlığımızı cilalayan, feysbuk tarzı birleşme bütünleşme sitelerine bayılıyorum, hatta onları bir site yöneticisi olarak kıskanıyorum. Ben de birşeyler yapmak istiyorum ama eksik kalıyorum. Referanduma oy verip çıkan adamın sorulan soruya "Valla neye oy verdiğimi bilmiyorum ama vermem gerekeni biliyorum, yetmez mi?" demesini de kıskanıyorum. Koyunları, bir koyup beş alanları, lafla peynir gemisi yürütüp, icraatta sınıfta kalanları görüp kendime kızıyorum. Oysa mutluluğun yolu oralardan geçiyor biliyorum. Vurdumduymazlık, az bilip çok konuşmak, saklanacağı zamanla, vurup kaçacağı zamanı iyi bilmek, tepeden bakmak, gerektiğinde muzaffer komutan gerektiğinde mağdur fakiri oynamak birer erdem farkındayım ama uygulamada güçlük çekiyorum. Oysa ben istemez miyim, millet bağırırken hışşşt diyebilmeyi, ben istemez miyim iş yerine lâf üretmeyi. Siz istemez misiniz? İyi düşünün, olana bitene sağır olup mutlu olmayı kim istemez? Haydi bir de sağır olmayı deneyin, esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
Yukarı
|
CEVAHİR HANIM
Çoğu zaman ani verilen kararların en iyi ve en doğru kararlar olduğuna inanmış,
neticede ise yanılmamışımdır. Kimbilir belki bu yanılmayışlarım belki de tesadüflerin
bana duyduğu bir sempatinin eseri olmuştur. Bilmiyorum.
Bu kez de noel tatilinden faydalanmak için son anda Frankfurt' a, hem de trenle gitmeye karar vermiştim.
Nedense çocukluğumdan beri, kışın hertarafın karlarla kaplı olduğu o sessiz beyazlıktaki tren yolculuğu, bana öylesine büyük bir mutluluk verir ki...
Tren istasyonuna geldiğim zaman müthiş bir kalabalıkla karşılaştım. Sanki bütün Hamburg benim gibi noel tatilini Frankfurt' da geçirecekti. Kısa bir zaman sonra trenimiz geldi. O korkunç kalabalık arasında nasıl olduğunu anlamadan, kendimi trenin içinde buldum.Gözüme ilişen ilk kompartımana zor attım kendimi. Nihayet kendime bir yer bulabilmiştim. Artık yolculuğum başlayabilirdi.
Cevahir hanımı da bu seyahatim esnasında, aynı kompartımanda tanımıştım.
Orta boylu, şişmanca bir yapıya sahip, samimi, sevecen, esmer bir kadındı Cevahir hanım. Kırsal bir kesimden geldiği, buralarda yaşamadığı ve de hal ve tavırlarından, tipik bir Türk kadını olduğu daha ilk bakışta belli oluyordu.
Tren henüz hareket etmişti ki, "Affedersiniz, Türk müsünüz?" diye sorduğumda o an,
"Evet yavrum Türk' üm derken, ürkek bakışlı gözlerindeki o mutluluk ifadesi, gerçekten görülmeye değerdi.
"Ben de Türk' üm " dedim ve birbirimize iyi yolculuklar dileyerek yolboyunca yapacağımız sohbete, biraz da olsa, yol açmış olduk.
Adının CEVAHİR olduğunu söyledikten sonra, " Adımın daha modern bir ad olmasını isterdim doğrusu" diyerek, hoşlandığı birkaç ismi sıraladı.
Birara, hızla gitmekte olan trenin penceresinden o sessiz beyazlığa bakarak dalıp gitmesi , bende konuşmayı pek sevmeyen bir insanmış hissini uyandırmış olmasına rağmen, onu tetkik edebilmem açısından da, güzel bir fırsat yaratmıştı benim için.
Gözlerinden, geçmişte çok acılı ve çileli bir yaşam geçirmiş, darbe üstüne darbe yemiş bir insan olduğu öylesine kolay okunuyordu ki. Yüzündeki derin ve karmakarışık çizgilerse, gözlerinin bu ifadesini kanıtlayan, resimlendiren bir şahit gibiydi adeta.
Seyahatinin nereye olduğunu sorduğumda, birden o an, bilmeyi çok arzu edip, bilemediğim düşüncelerinden uzaklaşarak, "Frankfurt' a oğlumu ve torunlarımı görmeye gidiyorum. Ama gelinim sadece bir hafta onlarda kalabileceğimi söylemiş.
Ne yapayım, o da yeter bana. Oğlumu ve torunlarımı görmeyeli epeyce zaman oldu.Sonra tekrar memleketime döneceğim. Alman gelin, bizimkilere benzemez. Buna da şükür" diye yanıtladı benim kısacık sorumu.
Bir an kendi kendime " Keşke sormasaydım " diyerek, pişmanlık duydum. Ama iş işten geçmişti. Birazcık konuyu değiştirmek için, " Hamburg' da nerede kaldınız?"diye sorduğumda " Hamburg' da yirmi yıldır yaşayan bir kızım var. Kocası pek hayırlı sayılmaz. Üç oğlunun hatırı için o adamı çekiyor. Yoksa bugün bırakacak onu.
İçkici, kumarcının teki. Onlarda da sadece üç gün kalabildim. Zaten damadım pek misafir sevmez. Ama ne yapacaksın, hiç değilse kızımı ve torunlarımı görebilmek için, damadımın kabalıklarına ses çıkarmadım" derken gözlerinin dolduğunu gördüm.
Artık hiçbirşey sormamaya karar vermiştim.
Bir iki saat sonra sohbetimiz, O' na hiçbir soru yöneltmeden, kendi kendine hayatını kendisinin anlatmasıyla epeyce koyulaşmıştı.
Geçmişini öylesine duyarak, öylesinehissederek anlatmaya başlamıştı ki, sanki yıllarca içinde biriktirdiği, kimseye açıklayamadığı acılarını, gerçekleştiremediği arzularını, isteklerini daha doğrusu gizli sırlarını birisiyle paylaşabilecek fırsatı, ilk kez bulmuş gibiydi.
Hikayesini anlatırken, byir ara 65 yaşında olduğunu söyleyince, şaşkınlığımı yüzümden farketmiş olacak ki, " Çok daha yaşlı gösteriyorum değıl mi?" demek lüzumunu hissetti.
Karşısındakilerin bu tür şaşkınlıklarına alışkın olduğunu ifade eden bir tavırla, anlatımına devam etti. O günlerini tekrar yaşadığını hissettim.Anlattıklarının o kadar çok tesirinde kalmıştım ki, ben de onunla, o yıllara birlikte gidip, o' nun yaşadığı o günleri karşıdan seyrettim sanki. Öylesine duygulanmıştım ki, ne söyleyeceğimi bilemez haldeydim. Kısa bir sessizlikten sonra, derin bir AAAHHH çekerek:
"Tahsilim olsaydı, bu hayatımı içeren bir kitap yazar, bu kitabımla da, benim gibi yaşayan ve de yaşayacak olan tüm kadınlara bir mesaj verirdim. Hayatta şimdi tek arzum ve de isteğim budur" dedikten sonra, gözlerinden akan yaşları, elleriyle silmeye başladı.
Yine kısa bir sessizlik oldu. Bu arada çantasından çıkardığı plastik kutunun kapağını açarken "Evde ellerimle yaptığım böreği senin de tatmanı isterim" diyerek, bana da bir parça ikram etti. Böreklerimizi yerken, "Çok güzel olmuş, ellerinize sağlık" diyince:
"Benim böreğim güzel olur, afiyet olsun yavrum" dedi ve dalgın bakışlarla yböreğini yemeye başladı.
Bu arada, Frankfurt' a gelmemize de çok az bir zaman kalmıştı zaten. Uzun zamandır görmediği oğlunu göreceği için duyduğu mutluluk ve heyecanını, hareketleriyle, konuşmasıyla ve gözlerindeki pırıltıyla öylesine belli ediyordu ki..
Nihayet trenimiz Frankfurt garına girmişti. Beraberindeki ufak valizini ve küçük siyah çantasını aldıktan sonra, sıra vedalaşmaya gelmişti. O an beni içten kucaklayarak, O' nu yol boyunca dinlediğim için duyduğu mutluluğu, benim gibi bir insanla karşılaştığı için çok memnun olduğunu ve beni herzaman hatırlayacağını söylemesi, beni çok ama çok duygulandırmıştı.
Cevahir hanımın mutluluğunu ifade eden bu sözlerini, en önemlisi bunları söylerken, dikkatimi çeken o yüz ifadesini ömrümce unutmayacağım diyebilirim.
Trenden indiğimiz zaman, kendisini karşılamaya gelen oğlunu görünce, o an sevinçle, hüzünü birarada yaşadığını hissettim.
Kendi kendime dedim ki, "Sadece üç gün Hamburg' da kızının yanında misafir olup, hasret gideren, oğlunun yanında ise, yalnızca bir hafta kalmasına müsaade edilen bu
CEVAHİR ANNE, çektiği bunca üzüntü ve hasretten sonra, acaba birdaha nezaman
Çocuklarını ve torunlarını görebilecek? Veyahut ta, birdaha onları görebilme fırsatını bulabilecek mi?
SEVGİLİ CEVAHİR HANIM
Şu anda ben sizin için bu satırları yazarken, siz neredesiniz, ne yapıyorsunuz ? Bilemiyorum. Öyle zannediyorum ki, o küçük evinizde yine yıllardan beri paylaştığınız yalnızlığınınla başbaşasınızdır.
Çok istediğiniz halde, hayatınızı bir roman olarak belki siz yazamadınız veyahut da yazdıramadınız. Ama ben kısa da olsa, bana bana anlattıklarınızı sizin için ybirkaç dörtlüğümle özetlemeye çalıştım.
Dilerim arzu ettiğiniz gibi, sizin geçmişinizi yaşayan ve yaşayacak ve de yaşatacaklara sayenizde, faydalı ve uyarıcı bir mesaj olur bu şiirim.
Sevgili Cevahir hanım,
Bu şiirimi size ithaf ediyorum. Ayrıca, yaşadığım sürece anılarınızla birlikte, hem kalbimde, hem de düşüncelerimde CEVAHİR HANIM olarak yaşayacağınızı da belirtmek istiyorum.
CEVAHİR HANIM
Yaşamak istedim ben de, ilkbaharımı gönlümce,
Tattım o ürperten heyecanı, ilk kez sevince.
Dövdüler "Gönül benim karışmayın" diyince,
"Utan utan ahlaksız" dediler.
Okuyup doktor olmak, hastalara koşmak istedim,
Arkadaşlarımı kendim seçerim diye ümidettim.
"İsanlara şifa vermek istiyorum" diyince,
"Erkeklerede mi? Asla olmaz GÜNAH" dediler.
Evlendirdiler çocuk yaşta, istedikleri insanla,
Yaşadım tüm azabı yıllarca, tekme ve tokatla.
"Dayanamıyorum, baba evine gideceğim" diyince,
"Namus mes' elesidir, katlanacaksın" dediler.
Büyüttüm çocuklarımı, hergün akan gözyaşlarımla,
Yoktu ki imkanım, dertleşeyim gerçek dostlarımla.
İsyan edip, "Ölmek istiyorum" diyince,
"Sabırlı ol, cehenneme gidersin" dediler.
Böyle geçti tüm yaşamım, baskı ve işkenceyle,
İsterdim herkes gibi yaşamak, sevmek ve sevilmekle.
"Çok zormuş bu yaşta çekilen yalnızlık" diyince,
"Kendi aptallığın, bunu haketmişsin" dediler.
Öğrendim herşeyin yanlışlığını, doğruluğunu,
Vaktin artık çok geç, dostlarınsa olmadığını.
Kendi kendime "Yaşa artık şu son günlerini" diyince,
Karşıkoydu organlarım " Biz yorgunuz" dediler.
Anlattım işte size gerçek hayatımı,
Lanetliyorum haksızlıklarla cezalandırılmamı
Bir kez geliyor insan, yaşam hakkıyla dünyaya
Değmez hiç bir şey, bunca azap ve ağlamaya
Feda etmeyin cahil insanlar için hayatınızı
Gerçekleştirin tüm istek ve renkli rüyalarınızı
Her insanın hakkı var dilediğince yaşamaya
İnanmayın olmayacak ayıplara, asılsız günahlara
Anlattım işte size, gerçek hayatımı,
Lanetliyorum, haksızlıkla cezalandırılmalarımı,
Bir kez geliyor insan, yaşam hakkıyla dünyaya,
Değmez hiçbir şey, bunca azap ve ağlamaya.
Feda etmeyin cahil insanlar için hayatınızı,
Gerçekleştirin tüm istek ve renkli rüyalarınızı.
Her insanın hakkı var, dilediğince yaşamaya
İnanmayın olmayacak ayıplara, asılsız günahlara.
Gülçin Serin Hamburg
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
Kahveci : Burçin Çobanoğlu |
Dolmuş Bu, Dolmadan Kalkar Mı ?
Taksim- Bostancı dolmuşlarını İstanbul'da yaşayan herkes bilir. Sarı, bodur bir görüntüsü olan ve adından da anlaşılacağı gibi dolmadan bir adım öteye gitmeyen araçlardır vazgeçilmez İstanbul trafiğinin. Çoğu zaman binmesi bir dert inmesi ayrı dert oluşturur.
Eğer yazmayı seviyorsanız bedava malzeme için araba kullanma sevdanızı bir kenara iter ve bir tiyatro oyununun tam da orta yerinde buluverirsiniz kendinizi. Cam köseleri kapılmamışsa belki tembellik eder önünüzdeki taze malzemeyi afiyetle dinlemek yerine cama dayar kafanızı İstanbul'u izlersiniz. Yanınızda geçen farklı arabalar ve onun akabinde farklı hayatlara saniyelik şahit olursunuz. ya da ön koltukta Anadolu'nun bağrından kopup gelen ve müzik zevkiniz de dahil olmak üzere hiç bir ortak yönünüz olmayan şoförünüzle ön sıraları paylaşır ya memleket sorunu ya son olan facialar ya da trafik üzerine vaazını dinlersiniz kafanızı tulumba gibi sallayarak. Ne siz onun hayatına ne o sizin hayatınıza dahil olmak istemese de sarı dolmuş ortak noktanızdır ve siz bir müşteriden de öte yan koltukta oturan yoldaşı olursunuz onun için.
En zevkli olanı da halk dediğimiz diğer yolcuların arasına karışmak ve orta cephede onların tam da ortasında yerinizi almanızdır.
Böyle durumlarda en eğlenceli olabilecek şey içeride koyu bir muhabbet alıp başını giderken yolculardan bazılarının inmesi ve yerlerini yeni oyuncuların alması olur. Sahneye yeni girmiş bir oyuncunun heyecanı ve şaşkınlığıyla olan biteni izlemesi güldürür sizi. Bazen ton ton teyzeler, amcalar oturuverir yanınıza. Nimettir bu! seyyar tarihçi de diyebilirsiniz onlara. Dinlerken trafik derdi bir de içeride bas bas çalan tarzınızda çok uzak olan müziğin sesi yok olup gider aklınızdan. Elde edemeyeceğiniz bir hazineyi dudaklarından kulağınıza akıtır. Yolculuk bittiğinde eski İstanbullu olmasanız da bilirsiniz o koca koca evlerin yerinde hangi şehzadelerin nasıl bir hayat yaşadığını ve bilirsiniz belediye binasının olduğu yerde hangi yalının ev sahipliği yaptığını.
Bir de sizin baktığınız gözle bakmasa da sizden daha eğlenceli zaman geçirmeye hazır üç dört yaşındaki çocuklar vardır ki onlar size tarihi değil sahip olduğunuz en eşsiz şeylerden birini hatırlatır. Hayal gücünüzü! onunla birlikte atına atlayıp ordusunu koruyan bir kral olursunuz dolmuş hız yaptıkça ya da gizemli bir kovboy!
Bazen de aklınızdaki bir çok gereksiz soruyu sizi zahmete sokmadan bir çırpıda soruverir yan tarafındaki ilgisini çeken herhangi birine. En önemli görevi de sessiz kalmış dolmuşu konuşmaya ya da gülmeye sürüklemesidir.
Her zaman bu kadar eğlenceli olmasa da sürprizlerle doludur dolmuş içleri yoğun İstanbul trafiğinde. Yan yana oturup ister istemez omzunuzun değdiği insanların hayatlarını öğrenme şansı tanır size. Herkesin kendine ait bir evi, bir yaşamı ve muhtemelen hiçbir zaman bilemeyeceğiniz hikayeleri vardır ama siz o gün şansınız yaver giderse kıyısından tutuverirsiniz küçük bir anın. ve bir daha karşılaşmayacağınızı bilmenizin verdiği rahatlıkla gülümseyerek anlatırsınız size ait hikayenizi. Çünkü bilirsiniz ki bu koskocaman kente "güven" her dakika karşı karşıya kaldığınız bir durum değildir. Samimi bir muhabbet için bazen uzun yıllarınızı feda etmeniz bile yetmez yaşamınızdaki insanlara ama dolmuşta geçirdiğiniz bir kaç dakika o günü düzeltmeye yetecek bir moral yükler size.
Hatırı sayılır bir süre İstanbul'da yaşamışsanız bilirsiniz ki size bağlıdır monoton büyük kent havasından kurtarmak ruhunuzu. Küçük ayrıntıları alıp yaşamınızın merkezine oturtmak ve onlardan kendinize pay çıkarmak. Şanslıysanız bazen bir dolmuş bazen eşsiz boğazda süzülen bir vapur muhabbeti karşılar sizi.
Ve belki bu koskocaman kentte yalnızlıktan yakınmaya bir son verir, tavşan gibi yaşamaktan vazgeçer gülümsemeye çalışırsınız tanımadığınız yaşamlara.
Burçin Çobanoğlu
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
Kendim İçin
Havada kuru bir soğuk var, başım ağrıyor, dün gece içtiğim iki duble vodkanın etkisi geçmedi. Sesim kısık, hastayım yine her zaman ki gibi. Ne dediğimi ben bile anlamıyorum.
Dün fark ettim de günlük yazmayı üç aydır bırakmışım. Zaten yazacakta pek bir şey yok.
Kimi yazayım, ne yazayım?
Mutlu muyum mutsuz muyum onu da çözemedim.
Odam da benim gibi sakin bu aralar. Ölü Deniz gibi, sabah ziyaretçilerle dolu, akşam yalnız.
Neresinden tutsam hayatın, kendim bulabilir miyim yolumu, yoksa kaybolur muyum karanlıklar da?
Başım hala ağrıyor, titreyerek üşüyorum.
Dışardan bakınca renkli mi gözüküyor hayatım bilmiyorum ama, içerden siyah beyaz geliyor bana.
Herkeste benim gibi mi? Yoksa bu bir dönem mi? Yada insanların bazı kötü anları benim tüm hayatım mı?
Kötü giden bir şey illa ölüm mü yada az para mı?
Ya hiçbir sorun olmaması, bu da kötü bir gidiş değil mi? Mücadele edecek gücün varken, harcayamamak ne acı! Boşa geçen zamanın ta kendisi.
Hiçbir sorun olmaması sorun mu yaratıyor bende? Yoksa kendimi mi kandırıyorum?
Dişlerimin sürekli gözükmesi beni mutlu mu gösteriyor, neden herkes beni öyle sanıyor?
Hiç kimse sanmasın ki sevgisizim ben. Belki de rahat huzurumu kaçırıyor bilemiyorum. Sevgilisiz olmaya gelince de, asla bunları yazdırmaya sebep olamaz. Eksik olan o değil. O varken de yokken de aynı her şey. Hatta bazıları gecikilmiş zamanlara bile neden oluyor.
Bazen başkaları için bir şeyler yapmak sıkıntı veriyor insana. O anlardan birindeyim sanırım bende. Hatırlamıyorum ama ben, belki de ilk defa kendime sesleniyorum.
Aslında aradığımız kendimizdir. Ben buna inanıyorum. Bulduğumuzda sıkılacağımızı bilsekte, bulmak için mücadele vermeyi, işte bunu seviyorum.
Ersel Akant erslaknt@gmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
İHTİYAR
Birçoklarının "yaşlı" dediği yaştayım.Yaşlandığıma üzülüyorum, bunu inkar edemem. Gençlik yıllarımda yaşlanmayı isterdim, şimdi ise gençleşmeyi istiyorum. Demek ki insan, hiçbir zaman hayatından memnun olmuyor.
Gençliğimde öyle ateşliydim ki. Kendime yeni bir fikir bulduğumda, nasıl sevinirdim, o fikri nasıl savunurdum, nasıl heyecanlanırdım bilemezsiniz. Ne güzel bir duyguydu o.
Fakat şimdi ne oldu da artık içimdeki heyecan sönüverdi? Şimdi yalnızca bencil insanlar gibi kendimi düşünüyorum. Hiçbir fikir beni ilgilendirmiyor. Yalnızca kendimle ilgili şeyler düşünüyorum.
Eski günlerimi çok özlüyorum. "Suç ve Ceza"yı gençliğimde okuduğumda, o kadar etkilenmiştim ki, neredeyse bende baş kahraman gibi gidip birini öldürecektim, bu duygu beni inanılmaz heyecanlandırırdı.
O duyguyu yeniden yaşamak için, geçenlerde kitabı bir daha okudum. Ama içimde yalnızca kahramana bir acıma duygusu belirdi. Kahramanı, gençliğinden ve toyluğundan, kendi kendini bir fikir uğruna harcamasına üzülmüştüm ve onu küçük görmüştüm. Peki bu neden olmuştu? Çünkü o duyguyu anlayamadım. O duyguyu yaşayamadım. O yüzden de anlayamadığım insanları küçük görüyorum.
Gençken nasıl da duygulu ve yufka yürekliydim. Hemen heyecanlanır, hemen sinirlenir, hemen ağlar, hemen korkar ve hemen mutlu olurdum, şimdi ise sanki bir ruh gibiyim. İçimden kalbimi söküp almışlar gibi.
Bende her genç gibi kendime siyasi bir fikir bulur, ona karşı çıkanlarla kavga ederdim. Ama şimdi sırf kendi ideolojilerini başkalarına kabul ettirmek için, insanları öldürenleri anlayamıyorum.
Bazı kişiler buna olgunluk diyebilir ama bence öyle değil. Bu düpedüz bencillik. Eskiden insanların yüzlerine bakıp karakter tahlilleri yapmaya çalışırdım, oysa şimdi başımı kaldırıp insanların yüzlerine bakmaya bile üşeniyorum.
Bu hareketlerim beni kahrediyor. Keşke zamanında gençliğimin değerini bilseydim. Böyle diyorum ama dünyaya yeniden gelsem, başka türlü yaşamazdım. Çünkü ben inandığım şekilde yaşadım. Birçok insan, geriye baktığında yaptıklarını hatırlayıp, dolu dolu yaşadığını ve artık rahatça ölebileceği söyleyip kendini kandırır, oysa ki onlar daha da fazla yaşamak ister ve hayatın çok kısa olduğunu düşünürler.
Ben öyle değilim. Ben pek bir şey yapmadım ve pişman değilim. Her zaman inandığım şeyi yaptım, kendimi özgür hissettim. Oysa o insanların kafalarını hep bir şeyler yapmak, hayatı dolu şekilde yaşamak fikri tutsak etti ve hayatlarını bir şey anlamadan tükettiler. Her zaman bir şeyler yapmak endişesi içindeydiler.
Ben özgürüm ve öyle de öleceğim. Bir insan kendi isteğiyle bir odaya kapanıp, hayatını orada geçirirse, yani tam bir tutsak hayatı yaşarsa kendini tutsak gibi hissetmez, çünkü istediği zaman oradan çıkacağını bilir. Eğer o kişiyi başkaları oraya kapatsaydı ve yine aynı şartlarda olsaydı, o kişi kendini özgürlüğü elinden alınmış hissederdi. Ama aradaki fark ne? İki türlü de aynı odada kalacak, aynı işleri yapacaktı. Tek fark istediği zaman çıkıp gidemeyecek.
İşte bu kendini özgür hissetmek, başka bir şey değil. Özgürlük, yalnızca hissetmekle olur, başka şekilde değil.
Doğukan Güney
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 4.800 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
İSPİYONCU ŞEHRİN
ZEHİR ZIKKIM AŞKI..!
Hiç sevmemişti bu kadar,o'nu sevdiği kadar..!
Yan yana ve de karşı karşıya durupta;
el sürememek var ya birbirlerine,
işte en çok bu üzüyordu o'nları...
Bir haram aşkın iki yasakzedesiydiler..!
"İçimden seni öpmek geliyor" derken bile
tedirgin ve ürkektiler.
Aynı şehirde yaşayıpta, sanki bir selin enkazıydılar!
Geceleri soğuk,sabahları ayazdı o'nların...
Adam evli ve çocuklu
genç kız bu yüzden buruktu..!
Bir ölümsüz aşkın hikayesi işte bu...
(...)
Ne zaman bir araya gelseler;
Sadece gözleri ve dudaklarıydı konuşan...!
Kulaklar kapı zilinde,
kilit vurulmuş dillerinde,
sus pus bir aşk'tı işte..!
Adam çaresiz,genç kız dermansız
Yuvarlanıp gidiyorlardı ispiyoncu şehirde..!
METE ÇAĞDAŞ
|
SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.
Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız. Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.
|
ben.sen.o@kahveciyiz.com
Böyle bir adresiniz olsun ve Google rahatlığıyla kullanayım diyorsanız, adınızı soyadınızı ve kullanmak istediğiniz kullanıcı adını editor@kmarsiv.com adresine yollayın. Hemen alıp 2GB kapasite ile kullanmaya başlayın. Neye benzediğini gmail.com adresi kullanan arkadaşlarınıza danışabilirsiniz.
Tamamen ücretsiz, sadece siz kahvecilere özel.
Yukarı
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Vatandaşlarım! Sekiz sene evvel, mustarip, ağlayan İstanbul'dan kalbim sızlayarak çıktım. Teşyi edenim (uğurlayanım) yoktu. Sekiz sene sonra, kalbim müsterih olarak, gülen ve güzellemen İstanbul'a geldim, iki büyük cihanın birleştiği noktada, Türk vatanının ziyneti, Türk tarihinin serveti, Türk milletinin gözbebeği İstanbul, bütün vatandaşların kalbinde yeri olan bir şehirdir. Sekiz sene önce buradan ayrılırken, kalbi yaralı olanlardan biri de bendim. Sekiz sene, heyet-i içtimaiyemizin (toplumumuzun) yeni girdiği devrin tarihi, içine aldığı ihtilâllerin, inkılâpların neticeleriyle doludur. http://www.ataturkiye.com Ulu önderimiz Atatürk hakkında her şey.
Takvimden bir gün seçiyorsunuz ve o gün tarihte Atatürk ile ilgili neler olmuş detaylarıyla öğreniyorsunuz. http://www.ataturktoday.com/ kısa yolundaki web sayfası tam bir Atatürk günlüğü. Her Türk internet kullanıcısının sık kullanılanlar kısmında kayıtlı olması gereken önemli kaynakçalardan bir tanesi.
…Bu bayrak dalgalanacak, Tarihler yazdı yine yazacak, Türk unutmadı unutmayacak, Ceddini, şehidini hep anacak, Bu bayrak semada dalgalanacak… http://www.antoloji.com/siir/media/60/www_antoloji_com_539660_431.GIF
…BİR ASKERİN MEZARINA Şurada, kabrin üzerinde konulmuş bir, Beyaz taş var, onun altında bayraklar Temevvüç ederken, kelleler uçuşurken... Celâdeti tâbân olurken aldığı cerîhai mevt İle bu âlemi hîçîye vedâ etmiş bir Asker yatıyor... Onun hâbı istirahate çekildiği şu Makberin üzerine rüfekası eşki teessür döktüler. Kadınlar dümü rizi mâtem oldular. İhtiyarlar Nâle eylediler, çocuklar ağladılar. Şu söğüt ağacının nim setreylediği senin Mezarın üzerine bir zırh başlık ile kılıç hak, Olunmuştur. İşte orası o kahramanı muhteremin Câyi istirahatidir. Ne mutlu ki, hâki pâye vatan Ona nâilini intizar olmuş!... MUSTAFA KEMAL · Harbiye talebesi iken yazmıştır… http://www.ataturk.net/ata/siir.html
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Yukarı
|
|
|
|
|
|