Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.310

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 8 Kasım 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Palavracılar iş başında!..


Merhabalar,

İletişim çağında yaşıyoruz tamam, ama aynı zamanda bir enformasyon kirliğinin de içindeyiz. Hele internet denilen çekici şey icat edildiğinden beri her yanımız bilgi ile kaplandı. Eskiden ulaşmak için çaba sarfetmemiz gerekenler şimdi parmaklarımızın ucunda. İyi niyetli kullanıldığında elbette sorun yok. Aksine verimlilik artıyor. Ama bir de fırsatçı zerzavat var. Ekran gerisinden cengaverlik yapıp vatan kurtaranlar. Mesela şu vekiller tarafından teslim alınan sekiz askerimizi ele alalım. Sağ salim aramıza dönmelerinin üzerinden henüz 4 gün geçti ama her klavyeden bir haber yayılmaya başladı bile. Aslında hepsi DTP üyesi imiş, planlı bir şekilde pkknın peşinden gitmişler. Hatta gemi azıya alan bazıları oniki şehitimizin de onlar tarafından öldürüldüğünü söylüyorlar. Bunlar inanılıp peşinden gidilesi şeyler değil. Çocukların pkk kamerasına söylediklerini tek tek seyrettim. Kendilerine dikte ettirilen birkaç sözden farklı birşey söyledikleri yok aslında. Ama memlekette, tabutta gelseler daha iyiydi diyecek kadar ileri giden bir bakan olursa, bu türlü desteksiz atışların da sonu gelmez elbette. Durumu anlamak için eli silahlı eşkiyanın karşısında çaresiz kalmak lazım. Kimilerinin dediği gibi ölene kadar savaşmak değil kahramanlık. Amaç canlı kalmak. Yapacak birşey kalmadığını anladığın anda direnmeyi keseceksin diyormuş savaş sanatı. Teslim ol, sağ kal, sonra da kaçmak için elinden geleni yap. Sekiz askerin birkaç tanesi uzman çavuş, yani profesyonel. Bu konuları bilmemeleri olanaksız. Hadi diyelim ki, bu söylentilerin bir kısmı doğru. Peki bu durumdan sorumlu kimdir dersiniz? En az üç beş senedir dağda terörist kovalayan uzman çavuşla, altı ay komando eğitimi almış er mi? Tabi ki hayır. Bunun tek sorumlusu, onca zaman bu çocukların ilişkilerini tespit edememiş Türk Silahlı Kuvvetleri olur ki, buna da inanılması kolay değil. O yüzden bunların hepsi safsatadır uydurmadır. Ancak bu pervasız sesleri durdurmanın yolu soruşturma sonuçlarını bir an evvel açıklamaktan geçiyor. Zira uzadıkça şeytanlar boynuzlarını parlatmaya devam edeceklerdir. Kalın sağlıcakla.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


 Kahveci : Halil Demir


Geçmişte yaşayan O'na özlem duymak…

Zaman geliyor, geçiyor, tâ uzaklara gidiyor. Bir başka zaman bir başkasının yerine geçiyor durmadan. Bir bakmışsın, özlem duyduğunun birinin ebediyete göçünün üzerinden 5 yıl geçivermiş.
Yokluğu hep doldurulamayacak hislerle yaşanıyor O'nun. Her ân yanımda, sanki beni izliyor, fakat yokluğunu beynime kazımak istercesine düşüncelere daldırmak istiyorum bu ânlarda.
Olmuyor, olamıyor…
Onu kaybettiğim yere geliyorum zaman zaman. Girmek istemiyorum o mekâna, ama mecburum orada olmaya. Kaybetmenin dayanılmaz eksikliğini dayanılır duruma getirmek için, orada bir başkasına yardım etmek için bulunmak zorundayım.
Bu zamanlar o zamanlardan biri işte…
Onun kardeşi, onun hayattaki belkide tek yakın kandaşı birisine yardım etmeliyim. Lâkin dayının yanı başında, onun acılarını aynı mekan içinde dindirme gayretini taşırken, neden neden soruları beynimi kemirmeye başlıyor.
Neden onun için de elimden geleni yapamamıştım?
Ulu Yaratıcı neden bana bu şansı vermemişti?
Sanki hiç dayanma gücü yokmuş gibi ayrılıvermişti, bizleri arkasından dört gözle bakakalarak…
Artık gücüm yerindeydi her yönüyle, onun için her şeyi yapabilirdim, ama O bu zamanları göremedi ki!
Ayrılıyorum bu düşüncelerden, ayrılmak zorundayım, bir başkasından esirgememeliyim elimden gelenleri. Belki ona bir hayır duası ulaşacaktır bir başkasından.
Belki birilerinin yardıma ihtiyacı vardır ayrılık zamanı gelmeden…
İnsan denen varlık dolaşıyor düşünceler arasında, insanlık denen anlamıyla. Bazıları ne kadar da uzak bu hislerden! Kayboluyor ihtirasları peşinde.
Ben, sen, o…Biz, siz, onlar…
Vasıflarını unutmaması gereken ben, her daim koşmalıyım yüreğimin sesini duyarak. Kulak verildiğinde doğruyu söyleyen bu yürek, işte tam beş yıl önce yokluğa, her insanın gideceği yere giden kişin eseri de değil miydi?
Lâyık olmalıyım O'na. Onun özlemlerini yerine getirmeliyim. Arkasında yaşlı gözlerle bıraktıklarına yaslanmalıyım. Fâni yaşam yerinde kim kaldı ki cana yakınları olarak?
Yaşamalıyım dünyada ebediyete hemen göç edecekmiş gibi, hemen ona kavuşacakmış gibi. Yaşamalıyım sanki hep burada kalacakmış gibi, ancak ve ancak dosttan ayrılmadan, onun hatıralarına ters düşmeden, onun kanından olanlara yakın olarak.
Düstur edinmeliyim Hasan Hüseyin'in dizelere döktüğü duyguları, gösterdiği izleri…

Gâfil gezme şaşkın, bir gün ölürsün
Dünya kadar malın olsa ne fayda
Söyleyen dillerin söylemez olur
Bülbül gibi dilin olsa ne fayda

Sen söylersin, söz içinde sözün var
Çalarsın çırparsın, oğlun kızın var
Şu dünyada üç beş arşın bezin var
Tüm bedesten senin olsa ne fayda

Kul Himmet üstadım gelse otursa
Hakkın kelâmını bile getirse
Dünya benim deyi zapta geçirse
Kanun kadar malın olsa ne fayda


Halil Demir


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
6 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Fincandan Taşanlar : Aslı Sarıoğlu


Ailemin Kedileri

Tırtıl, yani benim Kızım...

Kedilerle iletişimim tam olarak ne zaman başladı ve ne zaman onların varlığı yaşamımda gereksinim haline geldiğini tam da bilemiyorum. Hani bazı insanlar evlendiğinde mutlaka çocuk düşünürler ve evlenmeden asla derler ya benimki de öyleydi. Evlendiğimde evimde bir kedim olsun istiyordum ama evlenmeden aslaydı o güne kadar... Birkaç arkadaş aynı evi paylaşıyorduk. Ben yeni yeni yaşamımı kurmaya başlamıştım o tarihlerde; işe yeni başlamıştım; o yaz evlenecektim. Yani henüz her şey yeni ve yarımdı. Tamam olsundu ondan sonra sıra da gelecekti bir kedi sahibi olmaya. Bilemezdim yaşamdaki hiçbir şeyin sırayla olamayacağını. Rastlantıların etkisini bilemezdim.

Baharın kendini tam göstermediği bir kış sonuydu ona rastladığımda. Henüz havalar ısınmamıştı ve kalın paltomuza ve kaşkolumuza sarınıp gezmek zorundaydık daha. Evime gitmek için kullandığım güzergah Sümbül Efendi Camii'nin bahçesinden geçiyordu. Bu bahçe tam bir kedi cennetidir. Kedilere çok iyi bakılır bu bahçede. Bir sürü kediyi görebilirsiniz her geçtiğinizde. Yavru kedileri ise ancak uzaktan izleyebilirsiniz; çünkü, anneleri yaklaştırmazlar sizi. O gece cami avlusunun girişinde bembeyaz bir kartopuna rastladım. Yemyeşil gözleriyle muhteşem bir güzellikti. Yakınında bir anne kedi görünmüyordu ve yaklaştım ona, sevdim. Ben sever sevmez o kolumun üzerinden tırmanarak enseme çıkıverdi. Mantomla, kaşkolumun arasına girdi. Oradan çıkarmaya çalıştım fakat başaramadım. Oradan geçen başka birinden yardım istedim ama o kişi de çıkaramadı onu oradan. Çaresiz, bakkala uğrayıp ona süt aldım ve o ensemde eve kadar gittim.

Süt içirdik, iştahlıydı. Bir güzel bitirdi sütünü ve kocaman karnıyla uykuya daldı. Ne yapacağımızı şaşırdık o uyuyunca. Onu geri götürmeliydik, bakamazdık...

Uyandıktan sonra bir güzel oynadı bizle, insana alışıktı, korkmuyordu.
Sonra vakit geldi, onu geri götürme vakti. Küçük bir kutuya koyup, sevgilimle birlikte Sümbül Efendi Camii'ne doğru yola çıktık ve içim kan ağlayarak geriye bıraktık. Küçücük sesiyle miyavlamaya başladı arkamızdan. İçimiz parçalandı ama olmazdı.
Son bir kez döndüm ve sevmeye başladım onu ve o aynı şeyi yaptı; kolumun üzerinden tırmanarak enseme çıkıp oturdu. Sevgilime nasıl baktıysam, o, "O artık senin kedin, hadi dönelim eve" dedi.

Beni seçmişti o ve aynı kızıl derililer gibi ismini de seçmişti, hak etmişti; ismi, Tırtıl olmuştu.

1995 yılının mart ayında benim de bir kedim olmuştu. Yavru kediler üzerine bir şeyler okuyor ve anlamaya çalışıyorduk onu nasıl besleyeceğimizi. Sütüne biraz su katıp, sıvıltıyor, yumurtayı rafadan yapıp, sarısıyla besliyorduk onu. Bizimle uyuyordu, tam aramızda. Kafasını bizim gibi yastığa koyuyor ve küçücük gövdesini yorganın içine sokuyordu. Biz uyandığımızda da o uyumaya devam ediyordu. Henüz bebekti...

Her gün işten geldiğimde mutlaka onunla ilgilenmemi istiyordu. Onunla bir saat, bir buçuk saat oynamadan başka bir iş yaptırmıyordu bana.

O yaz evlendim ve yeni evimizde onunla başladı yaşamımız. O zamandan bu zamana üç ev değiştirdim, her yeni evi ilk önce koklayarak benimser ve sonra da kendi ritüelini o evin istediği köşelerinde yaşamaya başlar. O, artık on üç yaşını yaşıyor. Tüm kediler gibi hala çok güzel -kediler yaşlandıklarında da güzel kalırlar- ve kendi gibi.

Bir sürü şey yaşadı bizimle beraber. Üç ameliyat oldu örneğin. İlki fıtıktı. Balkondan düşmüş ve aşağıda çitlere çarpmıştı, karnında elimize gelen bir şişlik olmuştu. Nasıl korkmuş ve nasıl koşturmuştuk, İstanbul Üniversitesi Veterinerlik Fakültesine. O gün önemli bir iş toplantım vardı ve gelemeyeceğimi bildirmiştim müdürüme. İş toplantısı yapacağım patron, direk benim patronu arayıp, neden gelmediğimi sormuş. Benim müdürüm de, "bir yakınını hastaneye götürdü" demiş. Yakının kim olduğu sorusuna, kedisi cevabını alınca patron, çok sinirlenmiş. Ne de kızmıştım bu sinirlenmeye. Başka insanlarla yaptığım muhabbetlerde kızdığım bir diğer soru da, "ne kadar yaşar?" oluyor. Ya size ne!! Ben zaten artık onu bir gün kaybedeceğimi hatırladıkça fena oluyorum. Bir sürü anı biriktirdik beraberce. Küçükken çiçek filan tutmazdı hiç. Büyük yapraklı bir çiçeğimiz vardı. Tüm yapraklarını tutunup sallanarak kırmıştı. Diğerlerini de toprağını eşeleme, çiçeklerini yeme gibi yöntemleriyle teker teker soldurmuştu. Onun istediği gibi yürür işler bizim evde. Mesela et yeniliyorsa onun yüzde onluk payı ayrılmalıdır. Yoksa yiyene yiyesiye kadar fenalık geçirtir.

Biz nerede oturuyorsak o da orada kurulur. Kim kitap okuyorsa, beş dakika içerisinde onun kucağına, kitapla okuyan kafa arasına kurulur. Bu nedenle bizde kitap havaya kaldırılarak okunur. Önceden klavyeye de gelip otururdu. Şimdilerde bilgisayarın üstünü tercih eder oldu.

Eşimle benim birbirimize sarılmamızı acayip kıskanır. Hemen o da gelir ve üçümüz bir bütün olabiliriz ancak. Giyilmiş çıkarılmış elbiselerimizi çok sever. Biz evde yokken onları bir bir salona taşır ve üzerlerinde uyumayı çok sever.

Misafirleri de ayırt eder. Gelen sakin biriyse kucağına çıkar ve bir güzel keyif çatar ama sakin biri değilse odada bile kalmaz.

Üçüncü ameliyatı da bayağı olaylı olmuştu. Yine aynı mekan yani İstanbul Üniversitesi Veterinerlik fakültesinde, yumurtalıklarına ultrason ile bakılacaktı. Onu rahat taşıyabilmek için uyumasını sağlayacak bir hap vermiştim ama uyumadı. Yarı uyku sersemi, gidene kadar miyavladı durdu. Neyse ki otobüstekiler kedi severdiler ve bir şey söylemediler. Veterinerlere verdiğim hapı ve ne dozda verdiğimi söyledim ve ultrasonla bakabilmek için az bir miktar daha uyuşturucu verdiler. Fakat bizim kız kesinlikle uyumadı. Bir saat kadar bekledik ve bakacak olan profesör, "verin canım bir doz daha bir şey olmaz" dedi. Bir doz daha uyuşturucu verildi fakat bizimkisi yine de uyumadı. Gelene tırnaklarını gösterip, tıslayan bir canavara dönüştü adeta. Üç koca kişi tuttu -biri başından, ikisi ise gövdesinden-, koca eldivenleriyle durdurmaya çalıştılar. Bir ara bizimki eldivenlerden birini ele geçirdi. Adam o eldiveni almak yerine yeni bir eldiven giymek zorunda kaldı. İsmini sordular, "Tırtıl" dedim ben. "Yok" dediler "Bu tırtıl değil. Bu kediye ancak Hera ismi takılabilir".

Başka bir veterinere bu hikayeyi anlattığımızda, "Yok canım onların eldivenleri gibi değil bizimkiler, Kanada'dan getirttik" dediler. Aynı gün, ithal eldivenlerin dikiş yerinden, tutan adamı bağırtmayı başardı.

Bir de belalısı vardır, Kömür. Camdan cama kavga eder dururlar arada sırada. Tek heyecanı da budur Tırtıl'ın yaşamda.

Keyfi yerindeyse, sohbeti de tatlıdır Tırtıl'ın. Ne deniyorsa cevap verir. Zaten iletişimle ilgili herhangi bir sorunu yoktur. İstediği her şeyi anlatabilir. "Camın dışarısına çıkmak istiyorum" camın kenarına kadar miyavlamalarla götürülürüz ve kafası cama doğru devam eder miyavlaması. "Bu mamadan sıkıldım, şöyle bir ziyafet çekmek istiyorum" demek için, buzdolabının önünde miyavlar. "Hadi geç oldu artık, yatalım" demek için bize bakmaz bile yatak odasına doğru yollanır. Yatakta da en az bizim kadar yer kaplar, gerinerek uyuduğundan.

Çok güzeldir benim kızım ve çok akıllı. Onunla yaşamak şansını baba tanıdığı için gerçekten çok mutlu etti beni bu süre boyunca. Gerçekten tüm stresinizi alır kediler ve geriye onun içinde biriktirdiği sonsuz dinginliği verirler.

Onun daha uzun yıllar bizimle olmasını diliyorum.

Aslı Sarıoğlu


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,209,209,209,209,209,209,209,209,20
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


David Ojalvo

 Söylenebilecek ne varsa : David Ojalvo


  Yarın müzelerde neleri sergileyeceğiz?

Müzeler size neyi çağrıştırır?

Kimileri için müze, sıkıcı bir gezinti, kimilerine ise tarihin izini sürmek adına önemli bir istasyon. Bireysel algılamalarımızı kenara bırakırsak, müzelerin kültür birikimimize eşsiz bir katkıda bulunduğu gerçek. İster yüzyıllar öncesine dayanan araç-gereçler olsun, isterse büyük ressamların nadide tabloları, müzeler bir toplumun en değerli hazinelerinden.

Geçtiğimiz hafta "müzeler haftası"ydı. Birçok müzenin gece geç saatlere kadar açık ve girişin ücretsiz olduğu keyifli bir haftaydı. Bu çerçevede ben de bir müze gezme şansını yakaladım. Hem ülkemizde ve fırsatım olunca yurtdışında da müzeleri gezmek konusunda kararlıyım. Bu yazıda ise müze gezintilerinin çağrıştırdığı düşünceleri paylaşmak istiyorum. Özel kesitlerden çok, kavramsal olan konular üzerinde duracağım.

Müzeler, tarihe bir yolculuk gibidir. Antik çağlara dek, insanların medeniyeti nasıl geliştirdiğini, nelerden yararlandığı ve neler yaptığını anlatır. Bir salonda eski kap-kacakları, ötekinde savaşta kullanılan okları, ilkeler silahları ve diğerinde büyük sanatçıların nefes kesen eserlerini görebilirsiniz. Elbette, ilk etapta tıpkı okul yıllarından hatırda kaldığı gibi "sıkıcı" görünebilir bu gezintiler; ama müzelere yeni bir şans tanımakla, çok güçlü bir ilham kaynağına ruhunu açıyor insan.

Çeşitli müzeleri gezerken bir zamanlar insanoğlunun kullandığı savaş aletleri, geliştirdikleri teknikler ilgimi çekmiştir ve beni son derece düşündürmüştür. Bir zamanlar toplumların kendini savunmak adına kullandıkları oklar, süngüler, mızraklar, toplar sanki çok uzak ve basitmiş gibi görünür. Ne de olsa silah endüstrisi, gün geçtikçe yeni teknolojiler geliştiriyor. Müzede olanlar, geride kalmıştır. Bir an için durup, geleceğe bakıyorum. Bizden yüzyıl(lar) sonrasında insanlar, dönüp bize bakacaklar. Bugün kullanılan tanklara, tüfeklere, roketlere ve belki de nükleer silahlara... O zamanın teknolojisini hayal etmemeyi tercih ediyorum; çünkü ürkütücü geliyor. Bu açıdan bakıldığında sergilenen antik silahları görmek heyecanını yitiriyor. Kendi adıma bırakmak isteyebileceğimin evrimleşmiş silahlar olmadığını açıkça biliyorum çünkü. Sanat müzeleri de düşüncemi sonuna kadar destekliyor.

Hayatınızda hiç nutkunuzun tutulduğu bir tabloyla, bir sanat eseriyle karşılaştınız mı? Sanat eserleri, kanımca medeniyetin en güçlü ürünlerinden. Bir sanat müzesini gezmek, şölen gibidir. Müthiş tabloların arasındayken, her birine kısa bir süre görebildiğim için üzülürüm de... Tıpkı, az önce sözünü ettiğim gibi, gelecekteki sanat müzeleri için de bir perspektif geliştirmeye çalışıyorum. Elimde temenniler var ve günümüze dair tartışmalar. Siz de sormuşsunuzdur belki kendinize, "Neden günümüzde Da Vinci, Micelangelo, Rafael, Van Gogh, Monet, Picasso gibi sanatçılar yok?" diye... Sanat, teknolojiye benzemiyor ve nasıl bir evrim geçirdiğini tartışmak çok daha zor. Elbette sanatla teknolojiyi kıyaslayamayız. Söz konusu savaş sanayisi olunca adeta iki kutupta duruyor gibiler; ama sonuçta birbirlerini besledikleri ve her ikisinin de "insan" ürünü olduğu bir gerçek değil mi? Biri alabildiğine hızıyla ilerlerken ve sanat hakkında "sonunun geldiği"ne dair tartışmalar yaşanırken, geleceği görebilmek daha da güçleşiyor. Sonu gelenin savaşlar olduğunu tartışabilseydik ne harika olurdu, değil mi? Gelin görün ki düşüncesi bile ütopik ve trajik bir biçimde komik geliyor. Bu noktada Albert Einstein'ın sözünü hatırlamak yerinde olacaktır.

Einstein, "III. Dünya Savaşı'nda hangi silahlar kullanılacak bilemiyorum; ama dördüncüsü taş ve sopa ile yapılacak" demişti. Kendi payımıza, biz bu konuda neler yapabileceğiz? İnsanlık bir şekilde tank, füze ve nükleer silahlarını müzeye koyup, savaşları geride bırakabilecek mi yoksa Einstein'ın sözü doğru mu çıkacak?

Bugün ve yarınların müzeler haftası "kutlu olsun" derken, çocuklarımızın elinde taş ve sopalar yerine, kalem ve fırçalar olsun istiyorum. İstiyorum, çünkü artık günümüzde "dilemek", "ümit etmek", "temennide bulunmak" yetmiyor.

Gelin hep beraber isteyelim ve birliktelikle elimizden geleni yapalım...

David Ojalvo
www.davidojalvo.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Beltan Göksel


HA-ya DEVAM.

VelHAsıl-ı kelam HA hecesi için yazımızın muhtevası (içeriği yani)yeterli diyor iken, raHAtsız olan bir iki topluma deHA olarak pompalanmış kişiden gelen serzeniş beni ziyadesiyle müteHAsis eyledi ve HA hecesine devam kararına vardım.

Önceki yazımda "Sarmısaklı-Domates soslu Sosyal Demokrat"deyişimi ,az biraz Sosyalist takılıp bilaHAre Sosyal Demokrat olanlar için kullanmıştım. Demez olaydım HAni Gomonist takılan deseydim eh işte HArlayanlara HAk doğardı. HAdi neyse lafı ezmiyelim, Ben HArbi adamım üstünde durmadım ama ateşlerini aldığım da iyi oldu. Siz de takmayın kafanıza. PaHAlı giysiler giyerek, elde Böyyük Biritanya viskileri ile HAva atarak,laHAna gibi yaprak yaprak bugün böyle yarın şöyle açılarak sarmalanan muhteremlerin nerelerinin Sosyal Demokrat olduklarını bilen bilir, HAdi canııım sende.. "Bu bir rüya idi" de "ve geç bu sevdadan "de de otur oturduğun yerde...

Sayın Bekir Coşkun geçenlerde Amerika ile olan Stratejik Ortaklığımızdan bahsederken TE hecesini yutarak geriye Trajik bir ortaklığın kaldığını, giderek kelimedende STR-nin kalmış olduğunu belirterek bize de bunu söylemekten başka bir şey kalmadığını ifade ederken benim şu HA hecemi STR.nin başına koymayı düşündümü hiç bilemiyeceğim.

Araya bir HAtırayı naklederek açılıma geçelim. Hukukta bir iddianın ileriye sürülmesi halinde o iddiaya karşı ileriye sürülecek karşı iddiaya def'i denilir. İddiayı def etme gibi bir terim basit ifadeyle.Bundan hemen hemen 38 yıl önce bir davanın duruşmasında Avukat arkadaşımız (Hazır cevapları ve geniş kültürüyle de sevdiğimiz rahmetli Fuat Dal) Mahkeme Hakiminin davayı reddedeceğini anlayınca" Son söz olarak iddialara karşı bir diyeceğiniz varmı ?"diye sorunca , gayet ağır başlı bir duruşla "DEF'e HACET KALMADI Hakim Bey"diye cevaplamıştı.Bu cevapAntalya Barosunda bu günlere kadar dilden dile gelmiştir.
(Bilirsiniz Halk arasında Def'i Hacet büyük abdest anlamındadır.)

HA hecesinin ,Muhteremin ne denli ortalığı karıştırdığını söylemeden yapamıya-cağım.Bir defa HAne'ye takılmış artık türe dur -şımarıklığın da bu kadarı olur pes- eklen dur:

KerHAne - MeyHAne - GusulHAne - SalHAne - PostHAne - HastaHAne - KumarHAne-YazıHAne

Tamam Ağabey gerisi sizin yüksek anlayışınıza kalmış benden bu kadar.. Benim kafama şu anda takılan HAn Duvarları şiiri , aklımdaki son dizeleri:

" İşte HAncı ben her zaman böyleyim / Öteyi ne sen sor ne ben söyleyim / Kaldır artık boş kadehi neyleyim / Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş"

Hele Mevlüt dinlerken HAfızın " MerHAba" çekişlerini -haykırışlarını duyupta yüreği titremeyen bir Türkün olabileceğini düşünemiyorum.

Ancak Şanlı ve dahi büyük İmparatorluğumuzun simgesi HAline gelen HArem Avrupa Birliği yolunda bizlere ilHAm kaynağı olurmu bilmem.İlmim o kadar büyük olmadığından bir cevap veremiyeceğim.

Yalınız inanın iltifat bu. Şu bizim HA först leydinin ismine bile girmiş. Dedim ya çok bilmiş bir hece bu canım:
HAyrunnisa HAnımefendi.

Beltan Göksel


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,208,208,208,208,208,208,208,20
10 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Tayfun Avınca

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.800 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


Başlayabilir miyiz?

Parkta bir akşamüzeri,
Bekliyorum seni...
Yaş aldım ve
Bir hayat yazdım yepyeni.
Yalnızlığımı çoğalttım ve
Oluşturdum nedenlerini.
Korkular yarattım ve
Yarattım kendi çemberimi.
İçine insanlar kattım,
Anladım zamanla,
Onları benimsediğimi...
Başarılarım oldu yazılamayan,
Biriktirdim içimde sevinçlerimi.
Kendime daha yakın ve
Daha çok sever oldum,
Kendimi...

Parkta bir akşamüzeri,
Bekliyorum seni...
Tanıyabilir misin beni?
Tekrar isteyebilir misin ki?
Başlayabilir miyiz yeniden,
Hani o, bıraktığımız yerden?
Tanıyabilir miyim şimdiki seni?
Yalnızlığımın yanına iliştirebilir miyim,
Bedenini...
Ve çoğaltabilir miyiz birliğimizi?

Aslı Sarıoğlu

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu




ben.sen.o@kahveciyiz.com

Böyle bir adresiniz olsun ve Google rahatlığıyla kullanayım diyorsanız, adınızı soyadınızı ve kullanmak istediğiniz kullanıcı adını editor@kmarsiv.com adresine yollayın. Hemen alıp 2GB kapasite ile kullanmaya başlayın. Neye benzediğini gmail.com adresi kullanan arkadaşlarınıza danışabilirsiniz.

Tamamen ücretsiz, sadece siz kahvecilere özel.




İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

YouTube, Google Video, MySpace, Dailmotion... Bunlar internetten video seyretmekten zevk alanların favori siteleri. İyi güzel de bu seyrettiğimiz videoları bilgisayarımıza kaydedip sonra dilediğimizde açıp açıp seyretsek fena olmaz mı? Bu iş için epeyce peogram var, ama bunların bir de online onlanları yani web üzerinden sizin için yapanları var. İstediğiniz videonun linkini ilgili yere yapıştırdığüınızda o size kaydetmeniz için geçerli olacak linki veriyor. Size kalan sağ tuşla "Save as" komutunu seçip dosyayı istediğiniz yere kaydetmek. Unutulmaması gereken şey, internet üzerinden seyrettiğiniz videoların flash video olup "flv" uzantısı taşıması. kaydettiğiniz dosyaların uzantısını flv olarak ekledikten sonra ilgili oynatıcıyla açabilirsiniz. Aşağıda size bir de güzel media player önereceğim. Onu yükleyip rahatlıkla kullanabilirsiniz. Şimdi hangi videoyu yüklemek istiyorsanız onun linkine tıklamak için aşağıdaki linkleri kullanabilirsiniz.
YouTube için: http://www.ripzor.com/youtuberipper.html
GoogleVideo için: http://www.ripzor.com/googleripper.html
MySpace Video için: http://www.ripzor.com/myspaceripper.html
Dailymotion için: http://www.ripzor.com/dailymotionripper.html

Bir de YouTube dosyaları dilediğiniz formata çevirerek kaydetmenize yardımcı olan bir site var ki, onu da mutlaka deneyin derim. http://vixy.net/ YouTube linkini yapıştırıp, istediğiniz formatı da seçip size yükleme için dosyayı hazırlamasını bekliyorsunuz. Gerisini biliyorsunuz zaten.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.8.3683 / Windows / 4.48 MB http://www.gomplayer.com/down/GOMPLAYERENBETASETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Desert Rose
Sting









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20071108.asp
ISSN: 1303-8923
8 Kasım 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com