Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.316

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 16 Kasım 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Kar'ı bekliyorlar kar'ı!..


Merhabalar,

El el üstünde oturmuş bekliyoruz. Şehitler geliyor, uğurlanıyor, babalar soruyor "Ne bekliyorsunuz?". Cevap yok. Yediden yetmişe bekliyoruz. Torununu kucaklayıp bir gelsin dedik, üzerinden 10 gün geçti. Şimdi Prag'ta "Çekoslavakyalılaştıramadıklarımızdanmısınız" şakası yapıyor. Ama terör şakadan anlamıyor. Birer ikişer gidiyor gencecik adamlar. Babalar soruyor "Ne bekliyorsunuz?". Yürek olsa çıkıp söyleyecek "Kar yağsın diye bekliyoruz babacım. Kar yağacak, yollar kapanacak, mektep altı ay tatil olacak, sonrası Allahkerim." Savaş tellallığı yapmıyoruz. Yalan yok, iş uzadıkça bir miktar sevindik te, hani acaba gözü dönmüş itleri yakalayıp getirirler mi? Sorunu barışçı yollardan halletmek mümkün olur mu diye. Olacağı yok belli. Barzani yola barikat kurdu, pkknın garsoniyerini kapattı, anlık istihbarat ha geldi ha gelecek, diyerek uyuyarak bekliyoruz. Ne gelmez istihbaratmış bu? Yersen... Kar yağsın, ayılar inlerine girsin, başbakan kestane pişirsin, ana babalar beklesin ha beklesin!..

...

Ben anladım. Hem de çok iyi anladım. Her ağızlarını açtıklarında bar bar bağırıyorlar. Hiç uzatmaya gerek yok. DTP'nin tek arzusu var, o da kapatılmak. Ancak o takdirde zafer kazanacaklarının farkındalar. Parti kapanacak, onlar birer kahraman olacak. Bir türlü açık olamayan, kafalarındaki asıl düşünceleri söyleyemeyen bu parti mensuplarına verilecek en büyük ceza, onları dönem sonuna kadar Mecliste muhâfâzâ ve müdâfâ etmektir. Sakın ha oyuna gelmeyin sayın ve değerli büyüklerim.

...

Haberi okuyunca "O" ve "HA" seslerini yanayana getirip ağız dolusu bağırmışım. Benim değil, yanımdakilerin ifadesi. Yıllarca bizi uyutmuşlar. "Hava bedava, su bedava" diye. Suyu paralı yapalı çok oldu alıştık ama havayı hala bedava bilirdik yanılırmışız. Doğalgaz niyetine havagazını sokarlarmış bize. Burada adı geçen hava, bildiğimiz, soluduğumuz, olmazsa öldüğümüz hava. Efendim vurgun şöyle imiş; BOTAŞ doğalgazı dağıtım şirketlerine satıyor, dağıtımcılar da biz kurbanlara. Mesela biri BOTAŞ'tan 1,3 milyar metreküp gaz almış, bize 1,5 milyar metreküp olarak satmış. Aradaki 200 milyon metreküp saf hava, ederini siz hesaplayın artık. Bir diğeri 12,5 milyon metreküp gaz almış, bunu bize 13,9 milyon metreküp olarak devretmiş. Bunlar sülün Osman'ın torunları, bizler de yolunacak kaz. İyi hafta sonları. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


Seyfullah Çalışkan

 Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan


  BİR, İKİ, ÜÇ, PATATES

Gece yağmurla birlikte sokakları yıkarken, yalnızlığıma öncekilerden daha uzun bir karanlığı seriyordu. Yine çayın ölçüsünü mü kaçırdım? Yoksa sen diğer gecelerden daha mı koyu geldin düşlerime. Uyuyamadım. Sabaha kadar kendimle konuştum. Son zamanlarda düşlerimdeki sen hem daha çoksun, hem de daha acımasız. Aklımdan geçenleri söylemek, içimdekileri bir çırpıda sayıp dökmek kolay mı sanıyorsun? İşinin ehli bir polis gibi birbirinden tuzak sorularla suçumu itiraf ettirmeye çalışıyorsun. Oysa ben bir süre daha susmak ve düşünmek istiyorum. Durgunluğum ve kaçışlarım sende yeniden sorular yaratacak. "Acayip bir haller var sende, hiç hoşuma gitmiyor," diyeceksin. Biraz daha sinirli ve daha sabırsız olacaksın. Yine ellerin titreyecek ve şakakların seğirecek.

Seninle konuştuktan sonra bütün işlerimi yüz üstü bıraktım. Masanın üzerine kapandım. Çok çaresiz kaldım. Anlayamazsın… Kendi kendime kızıp ağlasam, duvarlara bağırıp çağırsam ne yararı var? Sigaramı, çakmağımı alıp kaçarcasına çıkıp gittim. Diyelim ki; sezgilerin çok güçlü. Yazmaktan, söylemekten köşe bucak kaçtıklarımın hepsini biliyorsun. Uzaklığı telefonlarla eritip düşlere mi çıkacağız? Bu hangi çağın masalı bu? Elimizdekinin hepsi kocaman bir yalan. İnanmak için ruhumuzu satacağımız deli bir şeytan.

Yüreğim sana kanmak istiyor, inanmak istiyor. Çünkü o susmayı, durulup uslanmayı, imkânsızı hiç bilmiyor. Sana söylemek istediklerime ise yine her zaman olduğu gibi sözlerim yetmiyor. Bu akşam gölün yüzü karanlık, kocaman siyah bir ayna... Kıyılarından binlerce ağaç, dal, derin bir sessizlik, salkım salkım sulara inen kıpırtısız bir akşam yansıyor. Bir ağaca yaslanıyorum, ayaklarım suya değdi, değecek. Sana sustuklarımı her geçen dakika gölgelerin sislendirdiği sulara söylüyorum. Şimdi sen her zamankinden daha tehlikelisin ve sıcak... Seni düşünerek yürüyorum. Ayaklarımın altında rüzgârların koparıp yerlere attığı dallar çıtırdıyor. İçimin kocaman bir parçası parmağını şıklatsan sana koşmaya hazır.

Bu göl, bu akşam, bu orman tanığımdır. Korktuğum gün gibi işte ayan beyan. Seni sevmek ve bunu kendime söylemek çok kolay. Bilmiyorsun ama çok korkuyorum. Çünkü ya sen… Asıl fırtına sana söylediğimde kopacak. "Ben ama ben, bunu senden hiç beklemiyordum. Bana şey diyeceksin sanmıştın, şey..."dersen. Ya dünyanın o en eski, en belirsiz, en anlaşılmaz cümlelerine saklanırsan. En iyisi belki, ben susmalıyım. Kendi yalnızlığımda demlemeliyim sevdamı. Menekşenin teninden mor, şiirlerden baharlar biriktirmeliyim. Sevdiğini söylemek çünkü çoğu kez elinizdekilerin hepsini kaybetmektir. Rest demek yerine bana kendi sessizliğimde bir blöflük elim kalsın.

Ormana, uzak tepelere ve durgun sulara akşam iniyor. Karanlık perde perde bütün görüntüleri kucaklayıp, siliyor. Akşam ve ayaz kulağıma yola düşme vaktimi fısıldarken, görüntülere inat içimdeki sen çoğalıyorsun. Bu kör, tutuk, sesiz ve utangaç aşk bırakalım da büyüsün. Arzularım engellenemez, avutulamaz, laftan, sözden anlamaz, ele avuca sığmaz olunca sana geleceğim. Bu akşam hem seni yitirmek için, hem de aklımdan geçenleri sana söylemek için henüz çok erken. İçindeki sesi dindirememek, kendi sesimden bile saklanmak ne beter haldir bilirsin.

Dün akşam da bundan daha iyi değildim. Aslını sorarsan. Hiç bitmeyecek gibi görünen, bu soğuk ve dinmek bilmeyen yağmur zamanlarında, kendi hayal dünyamızın kurgusundan yaratılmış yalanlara inanmak her zamankinden daha kolaydır. Ne de olsa önümdeki iki kapıdan biri bahar. Diğeri ise "Kem... Küm..., Özür dilerim, ama ben sanmıştım ki, şey..., Yanılmışım. Mümkünse beni hiç konuşmamış sayın..." Olmazlar, yanılgılar hep küçük bir ihtimaldir. Seni kıl payı kaybetmek, küçük ihtimallerde yitirmek istemiyorum. Suskunluğumun altını olarak kal...

Her gece yokluğuna sarılıp uykuya dalmadan önce duvarlara seni anlatıyorum. Takvimde seni hep mavi bir tükenmez kalemle yarına işaretliyorum. Aklımda kırmızı kazaklı bir fotoğrafsın. Arka fonda derin, soğuk bir mavi. Karın beyazına düşen bir şelale akıyor. Zorlanmış, öylesine bir tebessümle bana gülüyorsun. Kulaklarımda " Hazır mısınız? Lütfen dikkat..., Çekiyorum. Bir, ki, üç patatessss," yankılanıyor. Elimde değil, resmine baktıkça gülüyorum.

Seyfullah
seyfullah@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,508,508,508,508,508,508,508,50
8 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Hamdi Topçuoğlu


HAVA KURŞUN GİBİ

Hava kurşun gibi. Dede Dağı'nın üstü bulut harmanı. Bu harman çözülüp İzmir sokaklarından dolu dizgin akmadan kolay kolay güneş açmaz, dağlar ışımaz.

Televizyonda 10 Kasım mesajlarını dinliyorum. Hepsi günü geçiştirici şeyler. Ben de hava gibiyim. Kendimi deniz kıyısında bir yere atmadan rahatlayamayacağım belli.

Kilizman'dayım. Arabayı yönü denize dönük park ediyorum. Deniz, sözcüğün tam anlamıyla turkuaz. Lodos bu enfes turkuazın üstüne milyonlarca martı kondurmuş. Uzaklarda üç kruvazör Körfez'i terk ederken bembeyaz bir yolcu gemisi de Körfez'e doğru süzülüyor.

İşte Türkiye diye mırıldanıyorum.

Başkaları bu dünya için kendi ülkelerinden bin güzellik saysa, ben anında, bin birincisini bu topraklardan eklerim. Başkaları ülkelerinden bin bela saysa, bin birincisini bu topraklardan ben örneklerim.

Kaç gündür dilimde bir "Kardeş!" sözcüğü dolanıyor. Birileri televizyonlara çıkıp "kardeş" diye söze başlamıyor mu, yüreğim Dede Dağı'nının bulutlarına dönüşüveriyor. Dönüp denize bakıyorum. mavi, hoşgörü ve bağışlamayla dolduruyor umutlarımı. Akla, mantığa dayalı bir çözüm bulmaya çalışıyorum.

Kardeş, kardaş, karındaş… Ha aynı ananın karnından çıkmışsın, ha aynı coğrafyanın bağrından… Aynı bulutların yağmurunda ıslanmak, aynı toprağın buğdayından doyunmak, aynı kızlara, oğlanlara sevdalanmak, aynı acıların ateşlerinden geçmek… Bir coğrafyada dil, din, ırk birleştirici olduğu kadar ayrıştırıcı özellik; ama coğrafyanın kendisinden daha değerli ne olabilir ki acıyı, sevinci ve umudu paylaşmamızı sağlayacak?

Sanki şimdi sırasıymış gibi Zülfü Livaneli 'nin dizeleri çalıyor bir radyoda:

" Susarlar sesini boğmak isterler
Yarımdır kırıktır sırça yüreğin
Çığlık çığlığa yarı geceler
Kardeşin duymaz eloğlu duyar"


Çok sevsem de dinlemek istemiyorum şarkıyı. Düğmeye basıyorum. Şimdi eloğlunun ekmeğine yağ sürdüğümüz zaman. Keyfinden dört köşedir Okyanus'un öte yakasında. Kardeş dediğim ise eloğlunun has maşası. Bir gece yarısı kardeşini uykularda vuran mı, mayınlarla parçalayan mı, bebelere kurşun sıkan mı kardeş?

Belleğime, Yaşar Kemal'in Demirciler Çarşısı Cinayeti'ndeki bir betimlemesi takılı kalmış:

"İnsanın bir elini candan tutuşu, bir kardeş deyişi vardı ki dünyanın tekmil sevgisi bu adamın yüzünde cem olmuş sanırdın. Bir kardeş derdi ki ağzından bin kardeş sözcüğü çıkardı."

Biz, bu coğrafyada kardeşliğin anlamını böyle bellemiştik. Dar günde bir lokma ekmeğimizi, bir yudum suyumuzu bölüşe bölüşe yazmıştık bu coğrafyanın tarihini.

Şu Kilizman kıyılarında dolaşırken Homeros da dinlemiş miydi şu turkuaz denizin sesini? Savaşı kahredici, kan ağlatıcı, yok edici, yırtıcı, can kıyıcı olarak nitelerken bu topraklarda bir daha kırımlar yaşanmasın diye anlatmamış mıydı o uzun hikâyesini ?

Bugün 10 Kasım. Aslında herkesin şapkasını önüne koyup bir kez daha düşünmesi gereken bir gün. Bu yurdun asıl düşmanları kimdi? Bu coğrafyayı parçalamak için hangi nifak tohumlarını atmışlardı? Atatürk bu coğrafyanın güvenliği için nasıl bir ulus kavramı geliştirmişti?

Hava kurşun gibi. Birazdan yağacak biliyorum. Hiç değilse bir parçamı sellere vermeden durulsun kahrolası hasisliğinin, bencilliğinin, yıkıcılığının fırtınası, diye söyleniyorum.

Şimdi Ruhi Su'yu dinleyip Nazımca düşünmenin tam zamanı:

"Onlar ki toprakta karınca,
suda balık,
havada kuş kadar
çokturlar;

korkak,
cesur,
cahil
hakim
ve çocukturlar
ve kahreden
yaratan ki onlardır,
destanımızda yalnız onların maceraları vardır."


Dili, dini, kökeni ne olursa olsun, bu coğrafyanın sahibi onlardır. Dilerim nicedir gözlerinin içine baktığım kasımpatıları patlar, toprağımı bayram yerine çevirirler yeniden. Unutulur acılar. Kardeş kardeşi bıçaklamaz, yar başında kucaklar der, övünürüz.

Hamdi Topçuoğlu
egerem@yahoo.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,679,679,679,679,679,679,679,679,679,67
6 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Sarahatun Demir

 Pergelin Divit Ucu : Sarahatun Demir


  Şey…

Son hecesiyle ilk hecesi arasında hiçbir fark barındırmıyor. Canı da sıkılmamış bu kez ama yine de neden suskun olmak istediğini bilemiyor. Sordu birkaç kez kendine; "yine neyin var?" dedi dudak kıvırarak ama cevap veren olmadı. Umursamadı…

Çok ünlü bir düşünürün çok ünsüz hayatların birinin içinde pişmiş olduğu gerçeği olur, ama bunu bilmek bir kesim için çok kez geç gelir. Düşünürleri ünlü kılan yaşamları mıdır, yaşama alanları mı hep birbirine karıştırılmıştır yine aynı kesim tarafından…
Güzel hayatlardan geçiyor olmanın temennisinde bulunmak olayın en suflesiz halidir. Suflesini kaçıncıya söylettirdiler, hala ezberleyemedi…

Güzel bir ömür istemiş. Güzel'i içinde somut bir ömür. Rahatı ve ihtişamı bol, acısız, ağrısız, yalanı ve yanılgısı yayvan bir ömür…
Ve düşünür de olmak istemiş. Bir felsefe adamı kadar ciddi cümleler kurmak da…
İstemiş hülasa…
Hep istemiş…

İstemek ümitli şeydir. Ama yalnız istemek "şey"dir sadece. Ötesi olmaz. Ve sen "şey" için bir tanımlama bulamazsın hiçbir zaman. Zorlasan "şey"in yerini dolduracak bine yakın tanım var kainatta ama; hepsi değişken, hepsi soyut, hepsi havada asılı duracak kadar yerçekiminden nasibini alamayanlardan oluşmuştur…

Çok sevmek istemiş. Çok sevildim mi, sevilişim sevdiğim kadar var mı hesaplamalarını hiç ihmal etmemiş, kıyaslı, kısaslı haller olmuş; seviyoruz, öyleyse atlatırız, aşarız demiş; olmamış, kıyaslar kıskaçları getirmiş. Giderek mendebur bir hal gelmiş. Basiretsiz sabahlar olmuş, fütursuz zamanlar. İstemiş oysa. Çok istemiş. Yetmez mi… Yetmez…miş…

Aynı masa. Sadece çok yanılgılı bir tesadüf bu. Başka herhangi bir mantığa çerçeve olabilecek açıklaması yok. Kollarımızın destek almasına hizmetkar bir masa var burada. Bir zaman aynı masaya dirsek dayamak mecburiyet olmuştur; mecburi hizmetler gibi önce nefret veren sonra giderek sevilen zamanlar gelir diye belki beklemek gerekir, akışına bırakmak, sorgulamamak, işinle, gücünle, meşgalenle, yolunla ilgili olman gerekmektedir…

Ben ona çok ışıklı bir ömür diledim. Işığı bol bir ömür olsun ki karanlık kendi gölgesini kendine gösteremesin dedim. Hep ışıklı bir ömür istedim bu yüzden ona. Kendisini görmemeliydi. Korkardı. Yenilirdi. Vazgeçerdi. Bu yüzden eline ne ayna verdik biz, ne bırakın karanlığı loş alanlara götürdük onu. Hep ışıklar oldu. Işıklı caddeler. Lambalı odalar…

Sonra gün oldu benim kendi için ne düşündüğümü sordu; ışıklı bir ömür istiyorum senin için dedim. Işığı bol bir ömür temenni ettim. Yaşaması için ışığa gereksinimi vardı; ekmekten ve sudan çok daha fazla ışığa…

Para ve imanın kimde olduğu sorgulamasına bu çağda bilgi ve sevdayı da ekleyeceksin bana kalırsa. Kimde olduğu muamma olan iman ve para dışında bilgi ve sevda da var.

Ben ona çok ışıklı bir ömür dilemiştim. Merak etti. Sordu. Benim için ne düşünüyorsun dedi. Söylemeliydim gerçekleri. Yüzleştirmek bana düşmezdi ama ben gerçeği söylemeliydim. Söyledim. Işık dedim. Senin için ışık istiyorum, ışığı bol zamanlardan geçmeni değil, ışıklı yollarda gidip gelmeni…

Bir süre kayboldu. Çok uzun bir süre. Sesi çıktı, soluğunu duyamadım. Uzak kaldı. Uzun oldu. Derken artık dileğin kabul oldu dedi. Sevindim. İnanmak istedim. Nasıl dedim, nasıl. Gelmelisin dedi. Yalnız görürsen anlayabilirsin. Gittim.

Ben ona ışıklı bir ömür diledim. O bir avize dükkanında şimdi. Anladın mı dedi. Anladım dedim; anladım ki anlatamadım…

Para ve imanın kimde olduğu sorgulamasına bu çağda bilgi ve sevdayı da ekleyeceksin bana kalırsa…
Dinleri vardı, olmayan topraklarıydı…
Bir ülke beğendiler derken haritadan; toprağı olan, dini olmayan bir ülke…
Gittiler o ülkeye…
İnsanlarına, dinimizi sizinle de paylaşmak isteriz ey ahali dediler…
El açmayı, secde etmeyi, şükrü ve daha fazlasını da öğrettiler. Toprağı olup dini olmayanlar giderek imanı ve inancı öğreniyoruz dediler. Daha aşkla inandılar, daha aşkla şükrettiler… Artık el açarken, secde ederken öyle inanıyorlardı ki bu aşk halinde gözlerini kapayarak dua eder oldular…
Gözlerini kapadılar…
Sonra açtılar gözlerini…
Artık dinleri var, olmayan toprakları…
Toprakları olmayanlar mı
Onların hem dinleri bütün hem toprakları…

Sadece düşünmeye felsefe
Sadece gülmeye komedi dediler
Hem güldü hem düşündü diye öldürdüler…

Çok ünlü düşünürlerin fazlasıyla ünsüz hayatlardan geliyor olduğunu unutmayın. Sadece istemek ümitli "şeydir," ama "şey"dir işte ötesi yoktur, unutmayın, unutturmayın…

Sağlık ve selametle kalın.

Sarahatun Demir
sarahatun@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,449,449,449,449,449,449,449,449,44
9 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Ahmet Şeşen

 Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


  Perdesi Kapanmaz Rezaletler

Aloooo, Swiss Hotel mi ? Ben Ellkonsoliyye'den arıyorum... Evet, Essifare yani. Bir gurfe ayırtın, en kebirinden, yok yok en iyisi en üst katı külliyen ayırtın. Büdüllah Hazretleri miladiyye Teşrinussani ayında hotelinize teşrif edip birkaç evkat kalacaklar. Odada hituf var değil mi ? Tilifun yani.. Delilul hatif de olsun, kadim dostu Edüllah Efendi'nin tilifunu delilul hatifden bulunup, işaretlensin. Herkes aşina imiş ona, vardır numarası.. Evet, Kahve Molası neşriyatı yapar imiş. Ayrıca; biz heyet-i umumiye önden gelip mirhadı değiştireceğiz, tuvalit has olmalı. Evet, som altından başkasına def-i hacet etmez Büdüllah Hazretleri. Elbette; futur da olacak, gada da ve aşa da. Vaktut taam tam zamanında olmalı, hülasa el evkat aman dikkat. Tüm taam saatleri mühimdir. Ve de bir levha asın gurfeye, 5 vakit salat saatleri de olsun. Ha, hava nasıldır Teşrinussani ayında ? Muğlak yani. Tamam.. İnşallah...

"Aloooo, Edüllah Efendi orada mıdır ? Büdüllah Hazretleri görüşmek ister. Sen misin ? Lakin şu an def-i hacet gidermektedir. Tamam, mirhaddan görüşecekmiş, veriyorum.."

Vay ihtiyar, hoşgelmişsin !
- Hoşbulduk biraderim, nasılsın ?

İyiyim, nasıl gidiyor def-i hacet ?
- Defediyoruz işte, iyi adamda kötü şey durmaz. Velakin elvan pek iç acıcı değildir ? Normal olarak bunni olur dii mi rengi ? Bu biraz asfar biraz bunni, değişik elvan yani.

Asfarın yanında kuhli beklerdim doğrusu senden, ne biçim Fener'lisin oğlum sen ?
- Bırak şimdi bunları, meta geleceksin buraya ?

Haydaaaa, sen ne zaman geleceksin ? Senin gelmen lazım Büdüllah Hazretleri.
- Gelmem oğlum ben, ne yapıyorsun ki, El-Tayyib'in 11.noterliğinden başka ?

O kadar da değil Büdüllah Hazretleri, senin ayağıma gelmen daha doğru olur, topa tutar beni şimdi bu medyatörler.
- Bir kulp bulursun oğlum sen, mesela tesadüfen felan feşmekan otele gelsen, ben de sana jest yapıp kapıya kadar inerim inşallah. Sa'b mı ?

Senin için sehl tabi, sıkıysa medyada aleyhinde bir yazı yazıla, tez kelle vurula ! Biz de özgür basın var biraderim.
- Oğlum zaten tepem attı Londra'da, Belediye Başkanı ayağına çağırdı, gittik kös kös, bir de senin ayağına gelemem. Sen halledemezsen El-Tayyib kardeşine havale edeyim, o gayet güzel haşlıyor medyayı ! Haaa, unuttum sen Paşa'lı felan değildin dii mi ? Kih, kih ! Korkma oğlum, otel fariğ zaten, kimseler yok, tüm katı işgal etmişim, gel haydi nazlanma, 3 kere öpmezsem namerdim bak !

Lem hem ihtiyarsın hem Büdüllah, damarıma iyi basıyorsun hakketen. Tamam, bukra inşallah oradayım. Nasıl, öğrenmiş miyim yarın demeyi ?
- Tamam, bukra inşallah, bekliyorum bak ! Haaa, yarına kadar El-Tayyib'in havale ettiği atama kararnamelerine ait evrak-ı metrukelerinin tasdik ameliyesini bitirirsin değil mi ?

Başlarım şimdi kararnamesine, bi elime geçirsem sorarım ben o Teksas'lının kankasından hesabı da şu aralar bulaşmıyorum.
- Eee, Serbest Bölge Anlaşması ayağına felan televizyonlarda boy gösterip duruyorsun, bilirsin öyle öne çıkmalara pek gelemez. Hatırlattığın iyi oldu, kardeşin de gelecek bu arada otelimize, beni lobide beklerken girersin Paşa'lının koluna kanadına, üçlü zirve yaparız benim portrenin önünde Cumhur'un inadına inadına. Hak geçmesin diye onu da 3 kere öpmezsem bana da Büdüllah demesinler.

Baştan söylesene kardeşimin geleceğini, hiç uzatmayayım konuyu. Dur şu yarına ait evrak-ı metrukeleri de imzalayıvereyim, çıksın aradan. Yarın bahsedecek misin puldan, paradan ?
- Tard tard yollamıyor muyuz ? Siz de paket paket cevahir alanları satmıyor musunuz ?

Ya habib-i Büdüllah, bir de şeyi soracaktım, şey, yanlış anlama bak, telefonda konuşur iken bir yerlerde idin ya hani ?
- Ayıpsın yahu, mirhad sizin ! 3'lü zirve bazen 2'li zirveler şeklinde devam edebilir, sen ve pek sevgili kardeşin sırayla, lakin peşin peşin söyleyeyim : Birer kez...

Kabul, yani çok merak ettim de, beğenirsem şu tadilat fonundan yararlanarak bende yaptırabilir miyim acaba diyorum, sen ne dersin Büdüllah Hazretleri ?
- Yakışır tabi Edüllah Efendi, yakışır da, sizin "Ayranı yok içmeye..." diye başlayan bir atasözünüz yok muydu ?

asesen@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,809,809,809,809,809,809,809,809,809,80
5 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahvenin Köpüğü : Melis Mine


Yıldız Tozu

Yönetmen: Matthew Vaughn
Senaryo: Jane Goldman
Oyuncular: Charlie Cox, Claire Danes,Robert deNiro, Michel Pfeiffer, Sienna Miller, Ian McKellen, Bimbo Hart, Alastair MacIntosh, David Kelly, Ben Barnes, Kate Magowan, Melanie Hill, Henry Cavill, Nathaniel Parker,
Sanat Yönetmeni: Robert Cowper, Phil Harvey, Peter Russell
Kostüm: Sammy Sheldon
Müzik: Ilan Eshkeri
Yapımcı: Lorenzo di Bonaventura, Michael Dreyer
Yapım Yılı: 2007, ABD, 130 dakika

Aşk ve Kuyrukluyıldız *

Gittiğim bütün hekimler aynı şeyleri söylediler
söz birliği etmişçesine
"aşk hastalığıdır bunun adı
ve çok sarsar insanı bu yaştan sonra"
oysa ne yalan söyleyeyim,
ben yalnızca
bir kuyrukluyıldıza
çarptığımı sanmıştım
yaşamın çıkmaz sokaklarında yürürken
yüreğim bir patlamayla aydınlanınca


Efsanevi yazar Neil Gaiman'ın aynı adlı romanından uyarlanan Yıldız Tozu, küçük bir köyde başlayıp sihirli bir dünyada devam eden büyüklere yönelik bir peri masalı ve ben bu masalı seçtim bu hafta anlatmak için, güzel şeylere, iyi şeylere olan inancımız hala var olsun diye bu masala öykünerek.

Vakti zamanında Duvar köyünde yaşayan Tristran, köyün en güzel kızı Victoria'a âşıktır, bu aşkına karşılık bulmak için ise yapamayacağı hiçbir şey yoktur. En sonunda kayan bir yıldızı gördüklerinde bu yıldızı bulup getireceğinin sözünü verir. Bu yemin uğruna köyün adını aldığı duvarın öte yanına, gizemli ve yasak diyarlara adım atar. Duvarın öte yanı periler ülkesidir, büyük gizemlerin, hayallerin ve olmazların ülkesidir...

Uzun zamandır izlediğim en iyi, en güzel, en sevimli kitap uyarlamasında her gidenin söylediği Robert de Niro ve Michel Pfeiffer ikilisini anmakla vakit geçirmeyeceğim ben, yılların ustalarına oyunculukları için şaşmak olmaz. Ben onlara göre yeni yetme olan gençlere çevireceğim yüzümü, bütün bir yolculuk boyunca büyüyüp olgunlaşan, "genç" bir çocuktan olgun bir "genç" adama dönüşen Charlie Cox'a (nam-ı diğer Tristran) ve Claire Danes'e (kuyrukluyıldız, yani Yvaine)… Nasıl bir çocuksu sevgiyle ve kocaman hayallerle yola çıkılabildiğini gözlerinde görmediniz mi Tristran'ın? Ya bir aşkın nasıl kıskanıldığını ama yine de sevilen için yapılan her şeyin bedelsiz, beklentisiz olduğunu hissetmediniz mi Yvaine'in konuşmalarında?

İlk gençlik heyecanlarının ne deli ve büyüleyici olduğunu hatırladım, artık "öyle çocuk, öyle delikanlı" olmadığımı anladım, büyüdüğümü… Bir heyecan uğruna nelere kalkışıldığını eskiden, ama şimdilerde ayağımızı yere sağlam basmadan hiçbir şey yapmak istemiyor oluşumuzu düşündüm ister istemez. Ama öte yandan yürekten sevdiğimiz için gerekirse bir an bile düşünmeden feda edebildiğimiz onca şeyi artık öğrenmiş olarak, ne çok büyüdüğümü okudum Tristran'ın gözlerinde…

Utanmasam ağlayacaktım, o kadar "genç" ve "çocuk" vardı ki etrafta, onlara kıyamadım… Öyle çok şeyi düşürdü ki film aklıma, ne desem boş. Çıkar çıkmaz DVD'sini edinip arada ilaç niyetine seyredeceğim, unuttuklarımı hatırlamak için, unuttukça… Kitabı zaten başucumda duruyor, göz ucuma toplanan üzüntüleri dağıtmak bahanesiyle…

Keyifli seyirler olsun dostlar, iyi bir hafta sonu dileklerimle.

Melis Mine
* Akgün Akova, Aşk ve Kuyrukluyıldız, Çınar Yayınları, 1997.


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Halil Önceler

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.800 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


Yolculuk

Biletimi kalmak üzere kullandım.
Onlar gittiler...
Ben kaldım.
Bu kadar kısa,
Bu kadar açık ve
Düz bir seçim.
Ben kaldım.
Resimler yolladılar,
Günleri anlattılar,
Seslerini uzattılar,
Kartlar attılar...

Ben kaldım,
Onlar gittiler...
Ben tektim,
Onlar çoktular...

Çokluğun içinde olduğum,
Çoğul olduğum zamanlar,
Artık yok!
Ben indim burada,
Onlar devam ettiler...

Benimi büyütmek için,
Buradayım;
Benime bakabilmek için...
Ben gördüm,
Onlar bakıştılar...

Çok seslerim vardı,
Sözlerim, kahkahalarım...
Yeni kelimeler için,
Ben sustum,
Onlar söyleştiler...

Bu durak kendi yolculuğum,
Beklemek uzun bir yol...
Biletimi yırtmadım.
Benime yaklaşınca gideceğim.
Şimdilik,
Ben kendimleyim.
Onlar uzaktalar...

Aslı Sarıoğlu

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu




ben.sen.o@kahveciyiz.com

Böyle bir adresiniz olsun ve Google rahatlığıyla kullanayım diyorsanız, adınızı soyadınızı ve kullanmak istediğiniz kullanıcı adını editor@kmarsiv.com adresine yollayın. Hemen alıp 2GB kapasite ile kullanmaya başlayın. Neye benzediğini gmail.com adresi kullanan arkadaşlarınıza danışabilirsiniz.

Tamamen ücretsiz, sadece siz kahvecilere özel.





Merih Günay'ın "Martıların Düğünü" adlı ikinci öykü kitabı yayınlandı. h@vuz yayınları arasından çıkan kitap, Ankara: Dipnot, Arkadaş, Turhan, Bilimsanat, İmge ve Dost Kitabevleri yanısıra Net Kitabevleri'nden ve www.kitapyurdu.com sitesinden de temin edilebilir.






İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

YouTube, Google Video, MySpace, Dailmotion... Bunlar internetten video seyretmekten zevk alanların favori siteleri. İyi güzel de bu seyrettiğimiz videoları bilgisayarımıza kaydedip sonra dilediğimizde açıp açıp seyretsek fena olmaz mı? Bu iş için epeyce peogram var, ama bunların bir de online onlanları yani web üzerinden sizin için yapanları var. İstediğiniz videonun linkini ilgili yere yapıştırdığüınızda o size kaydetmeniz için geçerli olacak linki veriyor. Size kalan sağ tuşla "Save as" komutunu seçip dosyayı istediğiniz yere kaydetmek. Unutulmaması gereken şey, internet üzerinden seyrettiğiniz videoların flash video olup "flv" uzantısı taşıması. kaydettiğiniz dosyaların uzantısını flv olarak ekledikten sonra ilgili oynatıcıyla açabilirsiniz. Aşağıda size bir de güzel media player önereceğim. Onu yükleyip rahatlıkla kullanabilirsiniz. Şimdi hangi videoyu yüklemek istiyorsanız onun linkine tıklamak için aşağıdaki linkleri kullanabilirsiniz.
YouTube için: http://www.ripzor.com/youtuberipper.html
GoogleVideo için: http://www.ripzor.com/googleripper.html
MySpace Video için: http://www.ripzor.com/myspaceripper.html
Dailymotion için: http://www.ripzor.com/dailymotionripper.html

Bir de YouTube dosyaları dilediğiniz formata çevirerek kaydetmenize yardımcı olan bir site var ki, onu da mutlaka deneyin derim. http://vixy.net/ YouTube linkini yapıştırıp, istediğiniz formatı da seçip size yükleme için dosyayı hazırlamasını bekliyorsunuz. Gerisini biliyorsunuz zaten.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.8.3683 / Windows / 4.48 MB http://www.gomplayer.com/down/GOMPLAYERENBETASETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Melankoli
Nükhet Duru / Mehmet Teoman









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20071116.asp
ISSN: 1303-8923
16 Kasım 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com