|
|
|
6 Aralık 2007 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Rahatsız mısınız Tayyip Bey?.. |
Merhabalar,
Dünkü yazıma tek yorumu yapan sevgili arkadaşıma bugün burada sizlerle de paylaşarak cevap vermek istedim. Arkadaşım "Insanlar siyasal Islam adi altinda tanimlanan olguya karsiysa bile bunu bahane ederek basortulu insanlarin magdur edilmesini kabul etmiyorum diyebilmelidir." demiş. Karşı çıkılması pek kolay olmayan bir cümle. Ama bu cümlenin muhatabı ben değilim. Zira siyasal İslam'ın simgesi olarak kadını cepheye sürüp, yılların başörtüsünü, dış kaynaklı türban adıyla miğfer gibi kadının kafasına takan bugünkü iktidar ve temsil ettiği Dünya görüşüdür. Bu zihniyet Atatürk Türkiye'sine baş kaldırmayı, uzun vadede ele geçirmeyi şiar edinmiştir. Türban denilen bez parçası da bu görüşün bayrağıdır. İktidardakilerin samimiyeti, yıllarca karşı oldukları, yeşil bayrakla yürüyüşler yaparak gündemde tuttukları türbana beşinci yılına girdikleri iktidarları boyunca çözüm önermemelerinden bellidir. Durum son derece açıktır. Türban mağdur edebiyatının baş kahramanıdır. Kahraman ölürse cemaati bir arada tutacak yeni bir düşman yaratmak kolay olmayacaktır. O nedenle türban sorun olmaya devam edecek, kurunun yanında yaş ta yanacaktır. Bunun hesabını bana sormakta ayıp olacaktır pek tabiki. Mevcut kurallar vardır. Kurallar uyulmak içindir. Kuralları değiştirme yetkisi olanlarsa, bu kurallardan en şikayetçi olan ama değiştirme gücünü kendilerinde bir türlü bulamayanlardır. İşte asıl tiyatro oyunu budur.
...
İktidar medya ile donanırken, eş ahbap dostlarına da ulufe dağıtmaya devam ediyor. Sabah Grubu, 2 dakikada, aile fotoğrafına girmeyi başarmış, damat beyi şirkete CEO tayin etmiş bir gruba muhammen bedelle satıldı. Şeffaf sandığın elektrikli testere ile kesilip zarfın alınması gösterisi mükemmeldi doğrusu. Belli ki herşey kitaba uygundu. 20 senede değerlenen bir arsa için Baykal'a höyküren Tayyip Bey, aile fertlerinin devlet malı deniz yemeyen domuz diye etrafta dolaşmalarına nasıl sessiz kalabiliyor hayret. Benim bildiğim Tayyip Bey, Çalık Grubuna "Ananı da al git." diyebilmeli ve ihalenin rekabet ortamında yapılabilmesi için gerekli düzenlemenin yapılmasına ön ayak olmalıydı. Galiba bu aralar biraz rahatsız, ne dersiniz?
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Kahveci : Temirağa Demir Aylı bir "ay" |
|
Üzerinden 21 asır geçmiş bir kehanet, on iki tane ay çekirdeği, bir ay'ın güneşe teslim olması bir ay boyunca. Sonra bir "ay" sesi çimdik yemişçesine biraz edalı biraz fahişece…
Boğazında biriken tükürüklerin hepsini bir türkü çalarken tükürmek istersin, daha manalı olsun diye, bağlamanın sesi daha çok aklına getirir ahlaksızlık yapanlar. Çünkü doğal çalınır bağlama teknesini diyafram boşluğuna gömer bir elinle perdeler üzerinde dolaşır diğeri ile asılırsın mızraba…
Kimse çözemez sesin hangi tınıyla çıktığını, kimini oynatır kimini ağlatır. Hayatı savsaklamış gibi görünüp ileri derecede ciddi yaşayanlar dinlerler oysa. Bağlamaya bağlanırsan çözülmesi zor olur…
Her tınıda kimin çaldığını hatırlayacak kadar bilirsin tavırlarını. Tıpkı yapılan adiliklerde kimin ne kadar parmağının olduğunu bildiğin gibi…
Sonra boğulur gecelerde….
Ay döner yıl olur…
Kahpenin biride "ay" diye bağırır çimdik yemişçesine, halbuki işvedendir, biraz edepsizliktendir, dikkat çekmek içindir…
Canı yanmaz kimsenin canı da olmaz. Feminist düşüncelerde savunmaz, insan hakları mahkemeleri de kendi urganında sallanmaya mahkumdur bir ay vaktinde…
Sonra ağdası geleli bir ayı geçmiş aylı bir gecede jiletle önce özel bölgesini sonra oturulmayan koltuk altlarını keser, kendi vücudundaki bu bölücülükle kimse mücadele edemez…
Gerisi sübyan mektebi…
Bir gece ansızın uyandığında aniden çarşafın kırmızılığını gören ve defalarca anlatılmasına karşın ömrü boyunca unutamayacağı korkuları yaşayan bir genç kız ürkekliği…
Sonra her ay, "ay" diye bağırmadan, ay doğmadan, bayılmadan, ayılmadan kanar…
Adetten olur, töre yoktur içinde…
İki kere adet görmeyen ve evli olmayanlar adetlere uymadığından vurulur…
Günahtır…
Ucuz bir çarşaf, içeride yüksek müzik, sonra bir deri koltuk, bir pezevenk, bir orospu…
Kolektif bir çalışma örneği…
Dışarıda aç kalmış hayvan kılıklı adamlar…
Fahişlerin en aşağılandıkları anlarda müşteri denilen herife en tepeden bakması…
"Bana muhtaçsın" ifadesi…
Alabildiğine edepsizlik…
Dış kısmı kırmızı bir vesika, vergi dairesine bağlı ve vergi ödeyen genel evler…
Sevişmenin bedelleri, önce komisyon odaları, sonra buraya nasıl düştüğüne bir türlü anlam veremediği ve hayat kadınlarının bakılmaması gereken tek yerleri olan gözlerine bakıp zaman zaman farklı hislere kapılan yurdum ergenleri…
Böyle bitiyor aylı akşamların "ay" diye bağıran orospulu geceleri…
Temirağa Demir temiraga@mynet.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
BİR OYUNCUNUN DÜNLÜĞÜ : Bahadır Benli |
Ben Bu filmi Görmüştüm…
26.11.2007/pazartesi/İç Gece/Ben Bu filmi Görmüştüm…
Hepimiz durup geçmişimize kuş bakışı attığımızda ben bu filmi görmüştüm olmazmıyız kimi zaman, İşte bir dün…
Fihristimin kayıp ruhlarındandı;
Hiç aranmadı
Hiç unutulmadı
Hiç Söylenmedi
Hiç konuşulmadı
Hep Susuldu.
Hem merak etme oda sormadı zaten…
Yalnız kalınan dünlerden bir günde, yada boş bakışlı bir Pazar gününde bulundu. Ben sustukça oda sustu , konuştukça oda konuştu ...
Adsız , kimliksiz,adressiz ve üzerinde belki yeniden yazılı bir gülümsemeyle.
Kaldırıldığı yüreğin içinden acil servis çağrılarında, bense serum soğukluğunda yada taburcu olmanın mutluluğunda sordum durdum kendimi.
Gözlerinde sadece şefkat ve huzur aranılmakta "ama" o sürekli ısrar sancısında ve bununda farkına varamamakta…
Dön arkanı git olsun bitsin desem, zamansız iskambil fallarında ki,
bu bir çingenin yalanıdır sinek ikili kıvamında, ağzında veya anlamsız bir duvar yazısında.
Hiçbir zaman herhangisi önemli değil bu gidişin, zaten bütün sorun sen hangisisinde ve bunu anlayamamamda.
Geçmişinde sayfasında kaldığın gazetenin baş yazı sıkıntısında, hayatından kesitlerini okuduğumuz hangimiz sorun belki de burada.
Ama bunu da yapamayız çünkü ne,kim,ne zaman bizleri yapayalnız bıraksa, biz bu hayatın hangi şeridinde saatte kaç kilometre yaptığımıza değil, kadranın en son kaçı vurduğuna takılmışız aynı gazetenin üçüncü sayfasında.
70'dem-lik çay bardaklarında, özlenmişliği demlendik.
Umudun sevdanın kavganın, hasretin çetelesinde, farkına varılmadan.
Hem bak, bunlar senin saçlarından arda kalanlardır ve belki günün birine kadar kalemimde saklanabilir kim bilir ?
Hiçbir cümle özellikle bizle alakalıysa "ama" ile başlamayı unutmalı dedim,
İstiklal ortası zamansız sinema seansı "ama" sanki olmaz dedin.
Evet itiraf ediyorum bu bir züğürt tesellisidir, adsız broşürlerde hoş bakışlar üçüncü sınıf aşık mektebinin halidir , hem bunu kim umursar ?
Sanki sende benden kalan bir şey var ama dedim ya sadece sanki.
Her zaman sanılmaz , sanılmamalı onun içindir sana yazılmıştır bu züğürt tesellisi ağıtı yine sanki.
Gönlü bol Pazarlı aşkların Hal tezgahlarından çalıntı duygular aldık,tartmadan öylece kese kağıdı havası soluduk, şunu da içine atıversen ne olur zamanlar, bilenler bilir. Ne kadar yol tek başına çekilmez ? Bu kadarı bile zor olansa.
En iyi önerim madem fukarası birbirimizi, beyaz ağaçlara 29 harf üzeri gömebiliriz, geri kalanlarda arkamızda sobe ancak böyle sünger çekebiliriz.
Dudak büken iç burkan, içimde adım adım içine doğru yürürken ,
bıraktıklarımsa yüreğinde parmak izi telaşım
Sense teskini bol mavi yeşil uçurumlara gözlerine inadına sevimsiz, merakım…
Dünün son cümlesi
Sahi ya ben bu filmi görmüştüm diyenlerden olanlar beklide tek tesellim…
Bahadır Benli bahadirbenli@yahoo.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Zühre Meryem Kaya Ayak İzi Kalmadan… |
|
İsim: Barış
Yaş: 18
Uyruk: T.C
Hayattaki tınısı: Diğer çocuklarla aynı ülkede yaşadığı halde, Barış'ın doğduğu gün köylerini basmış eli silahlı, beyni kurşunlu adamlar… Babasına "Elveda." demiş, hayata "Merhaba!" dediği gün. Çocukluğu korku, kaygı ve yokluk içinde geçmiş. Şu an üniversite okuyan Barış, öğretmen olacak, ama memleketinin tek sorununun güneydoğu sınırında olması yüzünden, adını söylemeye dahi utanıyor…
Şu an ne yapıyor: Kişilik çatışması yaşayan Barış, hayatının en önemli sınavının cevaplarını arıyor.
İsim: Deniz
Yaş: 27
Uyruk: T.C
Hayattaki tınısı: Deniz, güzelliğinin farkında olan bir kız çocuğuymuş. Babasının içki kokusuna, annesinin özgürlüğünü kısıtlayan baskısına dayanamamış. Beğenilmek, önemsenmek, ünlü bir kişi olmak için 16 yaşında evden kaçmış. Şu an ağzı içki kokan bir adamın metresi olarak yaşıyor. Bir televizyon programında yüzünü gizleyerek konuşan Deniz: "Yanlış tercih ve hayallerle, yaşamımın bedelini tam 5 yıl çok ağır ödedim… Şu an yaşadığım hayat çok iyi olmasa da, bir yerlerden hayata tutunmaya çalışıyorum…" diye, kendi özetledi…
Şu an ne yapıyor: Kendi olabilmek için çalışıp, üretebileceği bir iş arıyor.
İsim: Umut
Yaş: 11
Uyruk: T.C
Hayattaki tınısı: Babasının ölümü üzerine, annenin akli dengesi yerinde olmadığı için, üç yaşında …Kurumuna yetiştirilmek üzere getirilen Umut'un her günü annesini beklemekle geçmiş. Yuvadan her hafta kaçan Umut'u artık kentte ki bütün polisler tanır hale gelmiş. Hayat bununla bırakmamış Umut'u üst guruptaki(yaşı büyük olan ağabeylerinin) çocukların cinsel tacizine hedef olan Umut, şu an gecelerden ve yalnızlıktan nefret ediyor… Ama en büyük nefreti, gelip onu oradan almayan annesine…
Şu an ne yapıyor: … Kurumunda bildik bir ses duymak için bekliyor.
İsim: Savaş
Yaş: 14
Uyruk: T.C
Hayattaki tınısı: Kültürel yozlaşmanın kurbanı olan Savaş, en yakın arkadaşını hiç tereddüt etmeden bıçaklamış ve ona, bunu neden yaptığını soranlara; "Ben Polat Alemdar'ım." diyerek, taşıdığı yeni kimliğini insanlığa duyurmakla yetinmiş.
Şu an ne yapıyor: Giderek üşüten ve sığlaşan karakterlerin herhangi bir yüzü olarak yaşama devam ediyor.
İsim: Işık
Yaş: 19
Uyruk: T.C
Hayattaki tınısı: O ışık gözlü bir kız çocuğuymuş, 14 yaşında 3.eş olarak 10.000 Liraya 56 yaşında ki bir adama vermişler. O, bu duruma "Sen birde …'nın evlendiği dedeyi görsen…" deyip - Üstelik 6. eşmiş! - gülümsüyor. Şu an iki çocuk annesi olan Işık, diğer kumalarıyla anlaştığını söylese de, kayıp şehirleri andıran bir ifade var yüzünde…
Şu an ne yapıyor: Kitaplarda ne yazdığını, yazabilseydi ne yazacağını, aşkın ne olduğunu ve kızlarının geleceklerinin ne olacağını merak ediyor.
İsim: Mert
Yaş: 21
Uyruk: T.C
Hayatının tınısı: Mert, beş kız çocuğundan sonra dünyaya gelen evin tek erkek çocuğu; ama evdeki kız sayısının çokluğu… Annenin, "Ne olacakmış canım ablalarının kıyafetlerini giysin işte, korkuyorsan git ablanlar ile yat, ne yakıştı sana ablanın eteği…" vb tavırları… Daha çok kız arkadaşları ile vakit geçirmesi… Büyüdükçe erkeklerin dünyasına ne kadar yabancı olduğunu anlaması ile cinsel kimlik sorunu yaşamaya başlamış. Mert kaşlarını alıyor, ağda yapıyor, dar kadınsı kıyafetleri tercih ediyor, erkeklere ilgi duyuyor ve kendini rahatsız eden gözlemleyici bakışlardan nefret ediyor…
Şu an ne yapıyor: Bir güzellik salonunda çalışan Mert, içinde gizli kalan erkek ruhuyla kadınları güzelleştiriyor.
İsim: Hayal
Yaş: 23
Uyruk: T.C
Hayattaki tınısı: Hayal, birçok insanı kıskandıran bir zenginliğin içine doğmuş; ama her şeyin tadını alınca tadamadıklarını merak etmiş. Önce bir kişi ile daha sonra başka kişilerle cinsel merakını gidermeye çalışmış. Uyuşturucuyu beyninin kıvrımlarına kelepçelediği ilk gün 15 yaşına girdiği günmüş. Artık o günleri geride bırakıp özel bir hastanede, madde bağımlılığı tedavisi gören Hayal; "Uzun zamandan bu yana ilk kez nefes aldığımı hissettim." diyor…
Şu an ne yapıyor: Hayatını bir kitap olarak yazmak isteyen Hayal, mutluluğun; "Ağzınızdaki tadın içinde gizli…" olduğunu söylüyor.
İsim: Selim
Yaş: 16
Uyruk: T.C
Hayattaki tınısı: Selim ile şehrin tam orta yerine bağdaş kurmuş bir parkta karşılaştık. Yanıma gelip banka oturdu, elinde ki nemli poşetten bir nefes çekip:
- Üşümek istemiyorum…
- ... !
- Sen hiç gece sokakta yattın mı?
- Hayır… (Dışımdakiler -çevremdeki meraklı gözler- o banktan kalkmam gerektiğini düşünüyordu… Bense, içimdeki anne şefkatiyle kuşanmışçasına büyük bir ciddiyetle, onu dinliyordum.)
- Cep telefonun var mı?
- Neden?...
- Annem Aydın'da onu çok özledim, bir sesini duysam…
- Şunu cebine koyarsan ararız anneni…
- Tamam, abla tamam… ( Poşetin içine dağılan baliyi, poşetin dışından baş ve işaret parmağıyla sıkıştırıp alta doğru sürükledi. Tüm bali poşetin altında doğru kayarken, yüzümde ki o korku ifadesini gizleyemediğimden olacak "Koktun mu?" diyen bir sesle irkildiğimi hatırlıyorum ve hayatın içinde hep varmış gibi tekrar açılmak üzere katlanan o poşeti…)
Annesini aradıktan sonra: Anlattı, anlattı, anlattı… Selim, annesinin başka bir adama kaçması ile evde istenmeyen çocuk durumuna düşmüş. Üvey annenin gelmesiyle de daha çok dışlanan Selim, yerleştirildiği …kurumda kalmak istemeğini, o yüzden hep dışarıda yattığını, gecelerin karanlık ayazında ellerinin çok üşüdüğünü anlattı…
Şu an ne yapıyor: ?
Yazdıklarımın hayal mi, yoksa gerçek mi olduğunu varın siz düşünün...
KAYBOLMAMIŞ YARINLARA GÜLÜMSEMEK DİLEĞİYLE…
Zühre Meryem Kaya z.meryemkaya@gmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Hasan Demirpaz Aşk... Akdeniz... |
|
Bir gün doğumu manzarası Akdeniz'den. Zeytin ve çamların gövdeleri ve kokularıyla ve hatta rüzgâr eşliğindeki sesleriyle denize uzandıkları bir nokta. Çoğu pembe ancak arada birkaç tanesi beyaz çiçekler açmış zakkumların zeytin ve çamlarla bir araya geldiği, hemen onların ayakuçlarında kimi yerde kimi saksılarda rengârenk çiçeklerin sergen olduğu bir bahçenin orta yerinde taştan yapılmış bir ev. Evin yan tarafında tahta kapakları açık pencerenin hemen altında, taştan yapılmış korkuluksuz bir merdivenle ulaşılıyor üst kata.
Gözlerden uzak bir yer burası. Yakında ne denize doğru başka bir ev var, ne de arkadaki ormana doğru. Korkunç değil sevimli bir ıssızlık sözünü ettiğim. Issızlık değil aslında doğru kelime, sakinlik olmalı veya dinginlik.
Güneş karanlığı yırtarcasına denizin üzerinden doğuyor. Kıpkırmızı bir tepsi gibi, ancak henüz bir ucu mavi sularda gömülü. Güneşin suya batan ucu maviliği kızıllaştırmakta.
Birkaç bulut ufukta güneşe nispet yapmak istiyor ama nafile, savuşturuyor güneş bulutları ve denizi boyamaya devam ediyor.
Evin biraz ilerisindeki kayalıklara vuran dalga seslerine uzaktan geçen küçük bir balıkçı teknesinin sesi karışıyor. Bir müddet sonra dalga sesleri yalnız kalıyor yine.
Taş binanın üst katında mavi boyalı tahta tırabzanların yanında bir masa ve iki sandalye. Sıcak gecenin ardındaki serin sabahta masanın üzerinde tutuşmuş iki el ve bu eşsiz manzaraya ve biri birine bakarak zamanı ve hayatı paylaşan iki çift göz.
Dalgaların çarparak sesler çıkardığı kayalıklar evin önüne uzanmıyor. Evin önü kumsal. Deniz kumların üzerinden eve, evdekilere ellerini uzatıyor sanki her dalgada. Ulaşamıyor eve, geri çekiliyor. Sonra yeniden deniyor, sonra bir daha, bir daha. Ama olmuyor işte olmuyor, ulaşamıyor.
Kayıtsız kalmıyor yukarıda oturanlar bu çağrıya. Eller biri birinden ayrılmadan inip, çiçeklerin, ağaçların arasından geçip denize doğru yürüyorlar. Önce gece serinliğindeki kumlar sonra ıslak kumlar dokunuyor tabanlarına. Ve sonra serin sular. Ayak bilekleri ıslanıyor, devam ediyorlar ellerini bırakmadan. Dizlerine, sonra bellerine kadar suyun içindeler şimdi. Ufuktaki güneşin bir parçası gibi onların da bir yarısı aynı suyun içinde şimdi. Bir yandan hoş bir serinlik, bir yandan güneşin, bir yandan da beraberliğin, mutluluğun sıcaklığı sarıyor bedenlerini.
Güneşin ufukta denize batan parçasına bakmak ister gibi dalıyorlar suya. Buldular mı bilinmez ama şen kahkahalarla çıkıyorlar suyun üstüne. Kıyıya yöneliyorlar, eve ve evin arkasındaki ağaçların rüzgârla çıkardığı fısıltılara doğru adımlar atıyorlar. Önce kumlarda sonra da evin taş avlusunda kalan ıslak ayak izlerine aldırmadan çıkıyorlar eve.
Bir süre sonra zeytinyağı ve kekik kokusu sarıyor her yeri kahvaltı için masaya oturduklarında. Denizden gelen rüzgâr bahçedeki fesleğenlerin dallarını oynattıkça o da katılıyor eşsiz kokuların dansına.
Güneş denizden çıkıp gökyüzünde yükselirken, maviliği denize bırakıp kızıllığını yanında götürüyor. Kızıllık, yerini parlak ışıltılara bırakıyor.
Hasan Demirpaz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Mete Çağdaş TRAVESTİ ROJİN'İ DE ARASANA RECEP!.. |
|
( Bir " kütük "olayı )
Türbanlı denilerek,
çıktığı kürsüden indirilen genç kız için günlerdir yazılıp çiziliyor...
Konuyu bilen bilmeyen , anlayan anlamayan
ve de Medya'nın liboş takımından tutun da,
bizim buranın yazarlarına kadar herkes daldı balıklama anlayacağınız !..
Hatta başbakan Recep Tayyip Erdoğan bile arayıp genç kıza teselli vermiş ve
" Bu haksızlıklar birgün mutlaka bitecek " demiş.
Doğru... Bişeyler bitecek ama bu bitmeler,Cumhuriyet'e yapılan haksızlıklar olacaktır elbet !..
Ve benim kadar herkesler de biliyor ki
O kızımızı oradan indirten, başının örtülü oluşu değil, türbanlı olmasıdır...
Eğer birileri, halen bu " Türban" olayına
" Türbalans" ayarı yapmayı beceremeyecekse,
Gidişat odur ki :
bu kez o'nlar," Türbanlı sütyen" üretmeyi becereceklerdir yakında!...
Ve " İkizlere Türban" ise kurdukları her pazar yerinin en popüler sloganı olacaktır !..
Öte yandan,türbanlı diye kürsüden indirilen Tevhide KÜTÜK isimli bu genç kızımız,
imam hatip lisesi öğrencisiymiş, yani " Bayan hafız" adayımız oluyor...
Oysa, eğitimini aldığı okulun ders kitaplarında olsun,kuran da olsun
" Türban " diye birşeyin olmadığını, çok iyi bilmesi lazım...
Belli ki bu kızımız, bazı cemaat evlerinin etkisi altında kalmış!..
Sayesinde,Hukukun önünde ve Demokrasinin içinde bir KÜTÜK ile başbaşa kaldı ülkemiz...
Bu olay aslında " İnatlaşma" olayıdır!..
Cezayir modasının Çağdaş,modern Türkiye'ye monte ettirme ve ettirmeme çabalarının mücadelesidir...
Çıksın bir din bilgini desin ki: " Ey cemaat-ı müslim, türban ayet olarak inmiştir
ve her müslüman kadın bunu kullanmak zorundadır."
Varmı bunu diyecek, ya da diyebilecek bir babayiğit din alimi???
Ben söyleyeyim, "yoktur..."
12 Eylül askeri ihtilali sonrası
ABD'nin BOP projeleri doğrultusunda kurdurttuğu
ve bugüne gelmeleri sağlanan " Cemaatlar "ın ortaya çıkarttığı
bir başkaldırışın simgesidir türban...
Fethullah'cısının, Süleyman'cısının, işbirliği ve ortak kararlarıdır...
AKP hükümet kuruncaya kadar her cuma camii önlerindeydiler
şimdi Cemaat evlerindeler.Orada plan ve projeler ile salınıyorlar içimize.
Yapılan anketlerde, 2.AKP iktidarında dörte katlamışlar sayılarını...
Davası için papaz elbisesi bile giymeyi göze almış
bir başbakan'ın tasarufunda ve korunmasındalar
elbette katlanarak artacaktır sayıları.
Baksana telefonla arayıpta ne demiş Recep Tayyip Erdoğan :
"Bu haksızlıklar birgün mutlaka bitecek"
Demezler mi adama " Travesti rojin'i de arasana Recep...
Kimlik tercihi yüzünden, mahalle namusunun aziziliğine uğruyor gece gündüz.
Kiralık ev vermiyorlar, evine misafirlerini sokmuyorlar
Onu da arasana, (haksızlık bitecek) desene recep... "
Varmak istediğim nokta şudur ki:
"haksızlık tek taraflı değil."
Hep kendi taraflarından bakıyorlar aynaya
Peki sorarım sizlere:
" 80 yılı devirmiş Kemalizm'in,
kılık kıyafet kanununa yapılan haksızlık olmuyor mu bu türban?"
Mete Çağdaş mettecagdas@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 4.800 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
BİR HAYATA ÖZET
MEHMET OĞLU ASLAN
Kırşehir'in kaman ilçesinde
976 kışı
Evde doğurmuş anası
Bir aslan parçası
Naylon kaplı camlardan soğuk girer
anası alır oğlunu kucağına
İçinde bir şeyler sızlar
Mehmet oğlu Aslan dünyaya bakar küçük gözleriyle
Kırşehir'in kaman ilçesinde
Yalnızlık alışmayana zor gelir
Önce dudaklarındaki tebessümü alır soğuk
Ve sonra tarlada
Ve sonra tapanda
Yüzünde olur derin yarık
976 kışı evde doğurmuş anası bir aslan parçası
Memleketin tozlu müfredatında herhangi bir lisede
Yanı başımda
Hepimizden biri
Mehmet oğlu aslan
Pantolonu kısa gelir
Gözükür anasının ördüğü çorap
Çıkmaz bahçeye
Oturur şiir okur
976 kışından beri içinde hüzün büyütür
Mehmet oğlu aslan hepimizden biri
Hepinizden daha çok değildi hayalleri
Beklide şuan sizin içinde olduğunuz
Ama yakındığınız
Tat bile almayı unuttuğunuz
O mutena hayatın içinde
Memnun hiç olmadığınız
-ki siz hiç memnun olmadınız ki-
Hayatlardan birisine sahip olmaktı amacı
Ama olmadı
Ne yapabilir ki insan kederini içine gömmekten başka
Gücüm yetseydi
Kaderin bağrına geçirip tırnaklarımı
Onun tüm soluğunu
Yani hayatın hep sizin yelkenlerinizde olan rüzgarını alır
Onun şu ummanda
Yalnız
Kederli gezinen
Yelkenleri yırtık
hayatının teknesine salardım
Yaşamın tüm soluğunu
Ama yinede diyordu ki
Eray yaşamak ne güzel kardeşim
Bahar geldiği zaman ne güzel
Ne yaptı
Ne ettiyse oturmadı düzeni
Kendinden küçük bir kız sevdi
Öldü dediler bir sabah
Oturdu iri gövdesiyle
Kocaman ağladı
Açık
Saklısı olmadan
Bu daha da dokundu yüreğime
Görseniz anlardınız
Görseniz siz de ağlardınız
Mehmet oğlu Aslan
976 kışı evde doğurmuş anası
Çok hayali vardı
Sevmek üzerine
Hayat üzerine
Işık ve sevgi üzerine
Sonbaharda iri gövdesiyle sallanan
Bir söğüt ağacı gibi döktü yapraklarını
Dünya ne güzel diyordu
Ne yaşanılası yer
Aslında yine de seviyorum yaşamayı
Seviyorum baharı
Bir yaprağın ışıltılı renklerini
Umutlandırıyor beni
Bir sabah derin bir solukla uyanmak
Yaşamak ne güzel diyordu
Yaşamak ne güzel Eray
Mehmet oğlu Aslan
976 kışı evde doğurmuş anası
Önce dudaklarındaki tebessümü almış soğuk
Ve sonra tarlada
Ve sonra tapanda
Yüzünde olmuş derin yarık
Hiçbir istediği olmadı hayatta
Mehmet oğlu aslan
Yitip giden hepimizden biri
Ne fark eder ki
Siz memnun olmamaya devam edecekken
Bir destan yazabilirdim bunun üzerine
Yani sadece bir hayat üzerine
Yine de
Bir hayatı anlatmaya
Kelimeler yetmez biliyorum
Duyduğum gördüğüm kadarıyla
Affetsin beni Mehmet oğlu aslan
Özet geçiyorum
Eray Eldemir
Yazdırmak için tıklayınız.
|
SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.
Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız. Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.
Yazdırmak için tıklayınız.
|
ben.sen.o@kahveciyiz.com
Böyle bir adresiniz olsun ve Google rahatlığıyla kullanayım diyorsanız, adınızı soyadınızı ve kullanmak istediğiniz kullanıcı adını editor@kmarsiv.com adresine yollayın. Hemen alıp 5 GB kapasite ile kullanmaya başlayın. Neye benzediğini gmail.com adresi kullanan arkadaşlarınıza danışabilirsiniz.
Tamamen ücretsiz, sadece siz kahvecilere özel.
Merih Günay'ın "Martıların Düğünü" adlı ikinci öykü kitabı yayınlandı. h@vuz yayınları arasından çıkan kitap, Ankara: Dipnot, Arkadaş, Turhan, Bilimsanat, İmge ve Dost Kitabevleri yanısıra Net Kitabevleri'nden ve www.kitapyurdu.com sitesinden de temin edilebilir.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Babalığınızla öğünüyorsanız kendinize şunu sorun: "Çocuğumla ne kadar süre geçiriyorum?" İngiltere'de bu süre günde 15 dakika... ABD'de ise daha da vahim: 40 saniye... http://www.candundar.com.tr/index.php?Did=1499 Hayata geç kalmayın ya da nefes almayı akıl ettiğinizde suyun dibine batmış olmayın.
Bilgisayarınız için muhteşem duvar kağıtları isteyenler için sağlam bir kaynak http://www.socksoff.co.uk ve hatta kaynakların kaynağı. Resim arşivine bakınca ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
...Renklerin oluşumunun en son aşaması insan beyinde gerçekleşir. Gözdeki sinir hücreleri elektrik sinyaline dönüştürülen görüntüleri beyne iletir ve dış dünyada gördüğümüz her şey beyindeki görme merkezinde algılanır. http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=58012 Beynimizde cisimlerden gelen elektrik sinyalleri deşifre edilmekte ve cisimlerin renkleri ve diğer bütün özellikleri algılar şeklinde oluşmaktadır...
Göz yanılması mı yoksa gif animasyon oyunu mu? http://www.webhocam.net/Konuizle.asp?t=15984 Bakın bakalım anlayabilecekmisiniz?
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.8.3683 / Windows / 4.48 MB http://www.gomplayer.com/down/GOMPLAYERENBETASETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
|
|
|
|
|
|