|
|
|
17 Aralık 2007 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Allahın sopası yok!.. |
İyi haftalar,
Kısa bir haftaya merhaba derken aklımıza takılan birkaç konuda fikrimizi zikredelim dilerseniz. "Dilemem" diyenleri duyamayacağım göz önüne alınırsa, benim zaten fikir beyan etmeye meyilli olduğum bu sözlerden anlaşılabilir sanırım.
Bir kere Cuma günü andığımız yeni YÖK başkanımızın Cumartesi günkü gazetelere yansıyan gafını şöyle bir hatırlayalım isterseniz. Teknoloji kurbanı olan, Toptan ve Ercan aralarında fısıldaşırken açık mikrofondan Dünya aleme işin doğrusunu söyleyivermişler. Hani insanın "Allahın sopası yok" diyesi geliyor. Birileri ne kadar söylese bu kadarını beceremezdi. Çiçeği kulağında Başkan Ercan, Tayyip Bey'in kendisini "Aman hocam dikkat et, bir şey söylersin ipimizi çekerler." diye uyardığını tellal marifetiyle duyurdu. Bu tek cümleden destan çıkarmak olası aslında ama uzatmaya gerek yok, belli ki, yeni başkan iktidarın politik yayılması çerçevesinde memur addedilerek göreve getirilmiş. Ama hoca olarak amatör olabileceği düşünülerek, kurt politikacılarca uyarılmış. Buyrun iyi niyet elçileri, bu durumu da bir değerlendirin bakalım. Sizce bu bir demokratik söylemin dışa vurumu mu yoksa saman altından su yürüten iş bilirlerin kıvrak ayak oyunları mı? Amma velakin, bu lafta benim yüreğime su serpen bir durum da yok değil. Belli ki bu ip çekicilerin varlığından epeyce rahatsızlar ve korkuyorlar. Eh, bu da hiç yoktan iyidir.
Hafta sonunun bir diğer polemiği de, sanatçı duyarlılığı ile karanlığı ve olası kapkaranlığı işaret edip icap ederse giderim diyen Fazıl Say yüzünden yapıldı, yapılıyor. Bir tarafta "Bak terbiyesize" diyenlerle diğer yanda "Gitme, aksine kalmalı ve daha çok bağırmalısın." diyenler kapışmaktalar. Bir kere Say'ın kişiliğini tartışmak kimsenin üstüne vazife olmadığı gibi hakkı da değil. O yaptıklarıyla zaten imzasını atmış biri. Onunla aramızdaki fark, onun bizlerin kapalı kapılar ardında birbirimize söylediklerimizi açıkça söyleyebilme cesaretini göstermesi. Kıvırmanın alemi yok, son seçim sonuçlarından sonra ortaya çıkan tablo karşısında kaçımız "Burası artık benim memleketim değil." dedi acaba? "Bu gidişat Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyetine yakışmıyor." diye kaçımız feveran etti? Pek çoğumuz. Ama bizler bunu dillendirmekten çekindik o çekinmedi. Belki bundan sonra başkaları da olacak. Bugüne kadar sesi çıkmayanların sesi çıkacak, çıksın, çıksın ki bu memlekette birileri "ipleri çekilir" diye korksunlar ve daha ileri gitmesinler. Esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
Babama mektup
Babacığım,
Sana bu şekilde hitap etmem çok kısa sürdü, tıpkı beraberliğimiz gibi. Uzun bir süre kabullenemedim gidişini, küsmüştüm sana, beni ardında boynu bükük ve sensiz bıraktığın için. Tüm babalı çocuklardan da nefret ediyordum, babalar gününden de.
Şimdi bana kim gamzeli kızım diyecekti, şimdi kim beni kumral olmama rağmen kara kızım diye şımartacaktı, düştüğüm zaman dizlerine oturtup, korktugumu bile bile anneme göz kırparak " hanım kara kızım yaralanmış, toktura götürelim " diye ağrıyan bacağımın acısını kim durduracaktı, bir öpücükle kim gönlümü alacaktı. Birde üstelik söz vermiştin, beni hiç bırakmayacaktın...
Şimdi gidişinin ardından yıllar geçti babacığım. Ben büyüdüm, gelinlik giydim, anne oldum. Sen göremediğin için anlatıyorum bunları sana. Tıpkı torunlarına her fırsatta seni anlattığım gibi.
Çok yakışıklıydı babam, koca yürekli adam, kaşları hiç çatılmazdı babamın diye anlatıyorum seni kızlarıma. Kahvehanede geçirdiğin vaktin kokusu sinerdi ceketine, severdim ben o ceketinin kokusunu. En çokta eve hiç boş elle gelmeyişini, anlatıyorum hala o günki çocuk sevincimle.
Hani annemle yaptığınız iş paylaşımlarını, annem ekmek pişirirken senin yayık ta ayran döğüşünü, saksıdan kopardığı karanfili kulağına takarken anneme bakışındaki gülüşünü, bir de annemin sana söylediği, senin de çok sevdiğin karadır kaşların türküsünü. Anlatıyorum işte böyle mutlu geçen çocukluk öykümü. Gülümseyerek dinliyorlar seni benden. Soruyor büyük kızım yüzünde buruk bir ifade ile;
Annee, dedem yaşasaydı bizi de severmiydi seni sevdiği gibi?
Sevmezmiydi kızım diyorum, yüzünü avuçlarımın içine alarak, hani senin bana yaptığın gibi, öyle bir severdi ki, o sevginin ta kendisiydi.
İşte böyle babacığım, ben büyüdüm. Lakin sen hala benim çocuk yüreğim de, çocukluk anılarımda yüzümü gülümseten, içimi ısıtan bir sevgi yumağısın ve ölümsüzlüğün ta kendisisin..
Seni seviyorum babacığım....
Beyhan Ada
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Söylenebilecek ne varsa : David Ojalvo Trenle yolculuk üzerine notlar |
|
Stefan Zweig, "Yıldızın Parladığı Anlar" adlı kitabında, dünya tarihinde belirleyici öneme sahip olaylardan 10 tanesini ele almaktadır. Fatih'in İstanbul'u fethedişi, Güney Kutbu'nun keşfi, telgrafın ABD'yi Avrupa'ya bağlaması, Büyük Okyanus'un bulunması bu olaylar arasındadır. Kitap, diğerleri gibi oldukça ilgi çekici bir hikâyeyle sonlanmakta: "Mühürlü Tren". Mühürlü tren'deki yolcu Lenin'dir, trenin varış noktası Rusya'dır, sınırı geçişi ise tarihteki "o anlardan" biridir. Zira Lenin'in sürgünden dönüşüyle bir dönem son bulacak ve Rusya'nın o meşhur devrimi tarih sayfalarındaki yerini alacaktır.
Sanayi Devrimi ile buharlı makinelerin keşfi, demiryollarının kurulması tahmin ediyorum bir başka yıldızın parladığı anın öyküsüdür. Gündelik hayata girişinden bu yana trenler, insanoğlu için büyük bir ulaşım kolaylığını da beraberinde getirdi. Bir zamanların kömürlü trenlerinden, günümüzün modern trenlerine yolculuk kilometreler boyunca devam ediyor. Öte yandan insan elinin bu güzel icadı, ne yazık ki Holokost sürecinde çok acı bir göreve hizmet etti. 65 yıl önce trenler, yanlış duraklardan, yanlış istasyonlara doğru hareket ettiler. Günümüzde gelişen teknoloji kadar, insanoğlu adına bir ilerleme kaydedildi mi? İnanıyorum ki bu, çoğu zaman hepimizin tartıştığı o zor sorulardan biri...
Çocukluğumdan bu yana trenlere karşı hep bir hayranlık beslemişimdir. Hatırımda kalan en eski görüntü, Budapeşte'de sarı bir tramvayın usul usul gidişi ve paralel bir yolun mükemmel uzanışıdır. Sonsuza dek gidiyormuş gibi görünen bir demiryolunda, ruhumu cezbeden araçlar işlemekteydi. İster tramvay olsun, ister metro veya tren, bugün dahi gözümü gidişlerinden alamam.
Uzun süreli otobüs yolculuklarını sevmeyişim ve havayollarının yaz sezonunda tam kapasite işlemesi nedeniyle, çok istediğim uzun süreli tren yolculuğunu bu yaz gerçekleştirebildim. Dostlarımla Fethiye yoluna Haydarpaşa'dan Denizli'ye giden Pamukkale Ekspresi ile koyulduk, aynı şekilde de geri döndük. Kaldığımız yataklı vagonlar oldukça temiz, görevliler kibar, tiryakilerine sigara serbest, dizüstü bilgisayarım için elektrik mevcut, yemekli vagon hizmetimizde, uyku için yataklarımız hazırdı. Yolculuk sırasında Anadolu'nun topraklarının güzelim ovalarından geçmek, sıcak yaz zamanında serin havayı hissetmek, inanıyorum ki yazıyla anlatılması kolay olmayan, yaşanması gereken anlar. Gece boyunca trenin sallanışı, tıkırtıları rahatsızlık değil, huzur veriyordu. Belki Fethiye'ye 20 saatte varmıştık; ama gecenin bir yarısı uzaklardaki şehir ışıklarını izlemek, yer yer istasyonlarda durup, kasaba ve kentlerle tanışmak, bana çok güzel duygular yaşattı. Vardığımızda sabah trenden en son inen biz olduk, tamamen dinlenmiş ve dinçtik. Bu noktada TCDD çalışanlarına teşekkür etmeyi borç bilirim. Daha yola çıkacağım nice seferleri, heyecanla bekliyorum.
Bu metni hazırlamak için yazıyı derlediğim süreçte, Emekli Gar Müdürü ve Koleksiyoner saygıdeğer Mete Tekyıldız ile tanışma şansım oldu. Levent Metro istasyonunda bir Ağustos akşamı, açmış olduğu trene dair koleksiyonundan oluşan sergisi ile... Birbirinden sevimli minyatür- maketlerinden, tren biletlerine, cep saatlerine, düdüklere, telgraflara kadar aklınıza gelebilecek trenle ilgili her türlü parça vardı sergisinde. Karşımdaki "tutku"nun, bir yaşamın ta kendisiydi. Benim trenlere olan ilgim, onun sergisi yanında adeta bir hiç kaldı. O akşam kendisinin, ülkemizin modern demiryollarının kurulmasında ne kadar önemli bir isim olduğunu anladım.
Yıldızın parlaması, güzel duyguları çağrıştırıyor. Yeni yüzyılda Stefan Zweig'inki gibi anlatabileceğimiz öyküler olacak mı? Cevabı birlikte bulacağız. O zamana dek, ben yıldızlara bakıp, hepimiz için güzel hayaller kurmaya devam edeceğim...
David Ojalvo www.davidojalvo.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
[Henüz Oylanmamış] 0 Kahveci oy vermiş. |
|
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan ZAMBAKTI GECE |
|
Zehra'nın gözlerindeki temmuz yoksunu bir ışıltı kayboluyordu yeniden bir uçsuz gecede. Uzak diyarların peri masalarındaki pırıltılı gölgesinde, yoksuldu. Uzanamadığı bir gelecek ve rötuşların tutmadığı bir geçmişin arasındaki o temellerinden tedirgin olduğu, köprünün ortasında, hayatını voltalara kilitlemişti. Beline kadar uzanan kara bir şelaleydi düşleri, umutları ve kırgınlıklarına perde saçları. Mavi mavi akardı gözyaşları, uzak düştüğünde çocukluk hayallerinden. Geç kalmış bir uçuk pembeydi dudaklarına iliştirdiği, mırıldandığı dizeler kıskanır. Uzun narin ellerinde hayatın dokunamadığı çizgile, ayasında kendi yolunu kestiremediği uzantılar ve sıcaklığın eklenemediği, kalemine yuva, parmakları… Balık ağlarında takılı kalan gümüşten bir saç tokasına saplı düşlerinden emanet, kırık bir perçem, gözlerindeki hüznün beceriksiz saklayıcısı… Kalbini bir kağıt gibi katlayıp kenara koymaya çabalayan olgulardan kaçarken vuruldu. Bir güvercin düştü gözlerindeki maviliğin ilhamı gökyüzünden ve kanadından bir tüy takılı kaldı kara şelalesine ve ayasında yeni bir bebek ağladı, köprüsünü sarsa sarsa ve kent ışıkları bir kez daha yandı…
Akşamsefalarının raksından kalma bir renk cümbüşü vardı avluda, kendine dokundurmayan dalları kirazlar basmıştı, usuldan bir yağmur hasreti imzalamıştı toprağı ve gürgen bir çınar ağacının gölgesinde zamanın portresini yapmaya hevesli küçük kızın saçlarına nar çiçeğine çalan bir zambak iliştirmişti saklambaç prensi…
Ölüm bir belediye otobüsüydü ve durağa gelen inerdi otobüsten, evde kadınların yükselen dualarının yasına anlam yükleyemeden kendini hayata bırakmıştı; şehre, ağaçlara, kumrulara, güvercinlere, sulara ve surlara... Masallarının ve renklerinin koynunda bir ıslıktı zaman ve kırmızı boya kaleminden dökülen heyecandı. Uslanmayan dudaklarına yapışan beceriksiz ıslığın gölgesinde şerbetli bir tatlı, bitmeyen bir sek-sek, ebesi olmayan bir saklambaçtı ve belediye otobüslerine hasretsiz bir bulut kümesiydi aynadan baktığında etrafı.
Arkasına geçip, gazoz kapağı açabilecek kadar güçlü, meraklı parmaklarıyla, gözlerini kapayıp, tekerlemeleri sayarken, telaşının karıştırdığı sözcüklere aldırmadan, "Öyle böyle, sulu kuru, su hep duru, ırmaklar sustu, biri gelip gözünü tuttu, Zehra kim olduğunu buldu, kimdi bu?" diye bitirip sabırla, acemi sesi bekleyen delikanlıdan kalma zambaklardı içindeki mutluluk. Ve çınarın heybetli gövdesine atılan çentiklerdi, sevdalı bulutlara uzanırken attığı adımlar…
Dedesinin, dünya misali göbeğine devrilip dinlediği masalların, uykulu sonlarındaki zaferler hep yatağındaki dualar olmuştu, zaman yenilgilerden yoksun bırakıp, o zaferleri kazandıracağına garanti vermişçesine.
Geçen seneler ve içinden tek tek efsanelerini çıkartıp, gecenin karanlığına savuran kent ışıkları, hayallerinden tutam tutam çalmıştı. Saçlarında solan zambak her daim yenilenmemiş, kırmızı boya kaleminden dökülen, tenine mühürlü imza olmuştu ve dedesi belediye otobüsüne binip, sonu zaferlerle dolup taşan masalları da valizine doldurup beraberinde götürmüştü. Çınar ağacının gövdesindeki çentikler ulaşamadan bulutlara, bir yabancı olmuştu. İskelesine varmıştı ömrünün şehir içi vapurlar misali, mola verirken. Köpüren dalgalarda denizi görmeye çabalarken, gözlerine yansıyan suların maviliği yitmişti.
Her yerde savaş vardı ve zırhını bulamıyordu. Yorgun bir savaşçıydı kalbi, büyük beyazlıkların pürüzsüzlüğüne tahammülsüz. Bir satranç tahtasında ilerliyordu adım adım şah ve mat sonrası yok oluş. Var oluşuna yükleyemediği anlamın sır perdesinde yeni bir soru işareti. Müzik durmuyordu, notalar susmuyordu ne başlangıçta ne bitişte tını ihanet etmiyordu, güvenilecek heybetli dağlar yoktu, aşınmış sokaklarda tutunabileceği bir yükseklik, dokundukları teninde zambak kokusundan başka nöbetçi yoktu.
Kutsal kitaplarla değil, sihirli tozlarla yazdığı ömründeki hata kutsallık değil, mucizeydi. İstemek ve sevmek… Farkındalığına varmıştı bu ayrımın ve projesindeki kolonlarda istek, zeminde aşk vardı.
Yarım kalan yürüyüşünde, adını unutup, gölgesinde kanayan bir zambak olmuştu nihayetinde. Kırmızı- yeşil çocuksu sarayında kalbine ritim, gözlerine sular saçan, hep saklanıp sonra tekerlemeleri kahkahalara boğan bir hatıraydı gönlünün aradığı. Yengeç mevsiminde erguvanî bir düştü, ona dokunmak özlemi, şiirlere sığdıramadığı dizeler taşarken bağrından, bir emanetti dökülen gerdanından inci inci öpüşler.
Gece sustu ve zamanın portresinden dekoratif kompozisyonu çaldı. Renklerden cam göbeği çalındı, nar çiçeği otobüslere mühürledi coşkusunu. Geçmişten geleceği çıkardı zaman ve bir valize doldurdu tekerlemeleri. Uzanan Arnavut kaldırımlarına saçıldı güvercin tüyleri, mavi gözyaşlarına döşek. Meleklerin yansımasına bir çamurlu ayak izi değdi ve yağmur kaldırım aralıklarını doldurdu ve kapkara bir şelaleden düşlere teslim bir zambak düştü.
"Öyle böyle, sulu kuru, su hep duru, ırmaklar sustu, biri gelip gözünü tuttu, Zehra kim olduğunu buldu, kimdi bu?"
Saklanan prensimdi, bilmecem bulundu, hava artık hep bulutlu, kalbimde tekerlemeler dolu, gözyaşlarım sel oldu, zambağım yola koyuldu ve aşkım vuruldu akşam oldu…
Deniz Marmasan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
[Henüz Oylanmamış] 0 Kahveci oy vermiş. |
|
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Mete Çağdaş KAŞIYAN O'NLAR UYUZ OLAN BİZİZ !.. |
|
Pkk, Hizbullah filan derken,şimdi de Alevi mevzusu çıkarttılar ortaya...
Ne imiş? Öğretmen sınıfta sormuş muş!
" Kim alevi,aranızda hiç alevi var mı? "
Bir öğrenci çıkıyor ortaya ve " benim" diyor.
İşte ne olduysa ondan sonra oluyor.
İddiaya göre öğretmen salt "Alevi " diye başlıyor çocuğu dövmeye
Konu şimdi meclis "insan hakları komisyonu" 'n da
Eğer birileri kaşımaya devam ederse;
tandoğan da,çağlayan da miting meydanlarına çıkar
oradan da sokak aralarına doğru yönelir.
yani sonuçta ne mi olur?
Devletin midesi bulanır,hükümetin ise başı ağrır !..
Daha bu konu gündemde ve tartışılmaya başlanılmışken
bir iddia da Sivas tan geldi...
Bu sefer ki konumuz ne mi ?
Cem evinden camii ye dönüştürülen ibadethane ye, yeni atanan bir imam
Atatürk ve Hz Ali'nin fotograflarını indirtmiş
bu yüzden de Sivas valisi soruşturma başlatmış.
Haydee...
Ölür müsün, öldürür müsün???
Bakın şimdi ne diyeceğim konu madem Sivas'a kadar geldi
oradan da benim memleketim Sinop'a geçiverelim !..
Dedem Kavizade Hasan bey,
Sinop'un tanınmış sülalesinden
ve aynı zamanda da o dönemin bir Alevi dedesiymiş...
Yani ben bir Alevi dedesinin torunu oluyorum.
Ama bana sorsanız Aleviliğin, A'sını bilmem vallahi !..
Peki neden mi?
Çünkü,dedelerim " yasak" koymuşlar da onun için.
Hasan,Cafer,Ali ve Hüseyin isimli dedelerim:
" Alevi olduğunuzu saklayın,kimseler bilmesin" diyerek,
Aileye bir çeşit yasak uygulama getirmişler.
Bu öncelikle o dönem hükümetlerinin kararlarına uyma zorunluluğu olurken,
diğer taraftan da ailenin korunma içgüdüsü tavrı ile de gerçekleşmiş oluyor.
Ne acı bir olay değil mi?
Alman faşistlerinden saklanan yahudiler gibi olmuşlar !..
Bana gelince,
ben şimdilerde Ramazan ayında oruç tutuyor
ve her cuma namazına gidiyorum...
Annem beş vakit namazını kılan bir sunni kızı olduğu için
bana ve kardeşlerime verebildiği islami bilgi ise ancak bu görevlerle sınırlı kalabilmiş..
Rahmetli babam Ali Haydar'ın ise hiç camii ye filan gittiğini hatırlamam.
Fakat,yeryüzüne yüz yılda gelebilen ve seçkin insan meziyetlerini taşıyan kimlikte bir şahıstı.
Hayatımda tanıdığım en dürüst ve doğru bir kimlikti Ali Haydar...
Kimsenin hakkını yemez,yalan ve iftiradan çekinir,fazlalığını olmayanla paylaşırdı.
Bana ve kardeşlerime hep şöyle derdi:
" Doğruluk sizi sarsabilir veya yere düşürür fakat şunu bilin ki asla sırtınızı yere getirtmez... "
Şimdi bende soruyorum. "Aleviler sunnilerden kız alıp, kız vermez " denilir.Annem istisna mı?
Bende Aileme uygulanan faşist baskının hesabını sormak için Avrupa insan hakları mahkemesine mi baş vurayım?
Vallahi hiç birşey umurumda değil.
İnsanı seviyorum yaratandan ötürü...
Alevi,sunni,zenci,beyaz hiç farketmez
bir tek vatan haini olmasınlar yeter...
Ferdi hareketler nedeniyle bir toplumu karşıya almak, kimselere yarar sağlamaz.
Demek istediğim bir sapık öğretmenin yüzünden olayı büyütüp, farklı boyutlara taşımamak lazım.
Eğer geçmişe dönülecekse
yeryüzü hesap sorma mahkemesine döner ki
bu da ahir zamanını arattırır ona göre...
Oysa hepimiz bir Allah'ın kuluyuz.
Mete Çağdaş mettecagdas@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : M.Nihat Malkoç FELSEFECİ VE ŞAİR KENAN SARIALİOĞLU'YLA BAŞBAŞA |
|
Trabzon Lisesi kültür, sanat ve edebiyat alanındaki faaliyetleriyle tanınan tarihî bir eğitim ve öğretim kurumudur. Bu okulda hemen her gün bir etkinlik gerçekleştirilir. Bu köklü eğitim yuvasında sosyal faaliyetlere müsait bir altyapı mevcuttur. Okulun çok geniş ve modern bir salonu bulunmaktadır. Bu salonu sadece okul değil, Trabzon'da etkinlik gerçekleştiren pek çok kurum kullanır. Burası daima Trabzon kültürüne, sanatına hizmet eder.
Bu çerçevede geçen hafta, 11 Aralık 2007 Salı günü, tarihî Trabzon Lisesi'nin, felsefeci ve şair kimliklerini birleştiren bir kültür adamı konuğu vardı. Trabzonlu felsefeci ve şair Kenan Sarıalioğlu Trabzon Lisesi Felsefe Kulübü'nün konuğu olarak Trabzon Lisesi'nde bir söyleşi gerçekleştirdi. Sarıalioğlu, salonu tıka basa dolduran öğrencilerle samimi bir söyleşi yaptı. Öğrenciler söyleşiye hazırlıklıydı. Zira söyleşiye geçmeden evvel Kenan Sarıalioğlu'nun şiirleri öğrenciler tarafından seslendirildi. Bu durum Sarıalioğlu'nu fazlasıyla mutlu etti. Yazdığı şiirleri öğrencilerin sesinden dinleyerek eski günlere yol aldı.
Kenan Sarıalioğlu, Trabzonlu bir duygu adamıdır. Mütevazı hayatını doğup büyüdüğü bu şehirde devam ettirmektedir. 1946'da Trabzon'da doğmuştur. İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümünü bitirmiştir. Halen Serander Yayınevi'nin Genel Yayın Yönetmenliği yapmaktadır. Evli ve üç çocuk babasıdır. İlk şiiri Yeditepe'de yayınlanan Kenan Sarıalioğlu'nun şiir, deneme ve çevirileri çeşitli dergilerde yayınlandı. Yayınlanmış kitaplarından bazıları şunlardır: "Metafizik ve Gülümseme, Ayna Rubaileri, Issız İnsan Ormanında, Materyalizm ve Ahlak, Bir Çöl Rüzgârı Ömrümüz (Hayyam'dan çeviri), Sabahın Gizeminde, Doğanlar (Nietzche'den çeviri), Doğmuş Olmanın Sakıncası (Cioran'dan çeviri), Közdeyişler (Chamfort'tan çeviri), Ateş ve İpek (Sadi'den çeviri), Gülışığı (Hafız'dan gazeller)…"
Kenan Sarıalioğlu'nun Genel Yayın Yönetmenliğini yaptığı Serander Yayınları Trabzon'a yönelik önemli eserler yayınlamaktadır. Bugüne kadar pek çok eser yayınlayan bu yayınevi içerik ve şekil açısından kaliteden ödün vermemektedir. Bu yayınevi daha çok Trabzon ve Doğu Karadeniz kültürünü ön plana çıkarma gayreti içerisindedir. Yayınladıkları eserler arasında şunları sayabiliriz: "Anabasis'ten Atatürk'e Seyahatnamelerde Trabzon, Atatürk ve Trabzon, Doğu Karadeniz-Tarih-Kültür-İnsan, Pontus Meselesi, Türk Modernleşmesi Sürecinde Trabzon Halkevi, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar Doğu Karadeniz'de Türkler, 18. Yüzyılda Trabzon'da Ticaret, Doğu Karadeniz Eşkıya ve Kabadayıları, Onsekizinci Yüzyılın İkinci Yarısında Trabzon, Doğu Karadeniz'de Bir Derebeyi Ailesi: Sarıalizadeler, Anılarda Trabzon 1-2, Yirminci Yüzyıl Başlarında Trabzon'da Yaşam..."
Söyleşide Trabzon Lisesi öğrencileri Kenan Sarıalioğlu'nu soru yağmuruna tutarak bir hayli terlettiler. O da sorulan sorulara içinden geldiği gibi doğal cevaplar verdi. Öğrenciler Sarıalioğlu'nun niçin şair olduğunu, ilham kaynaklarını, şiir ve felsefe ilişkisini, eserlerini hangi duygu atmosferi içerisinde yazdığını sordular. O da sorulara, doğallığını bozmadan kendince cevaplar verdi. Özetle şunları söyledi: "Yaşantımı önceden planlamak gibi bir alışkanlığım yoktur. İçimden geldiği gibi, hiçbir hesap kitap yapmadan yaşarım. Ben daha önce birkaç bölümde okudum, ayrıldım. Bunlar arasında İnşaat Mühendisliği de vardı. Fakat kişiliğim böyle disipline ve planlı yaşamayı kaldıramadığı için, bilginin kaynaklarına sorgulayarak gitmeyi tercih ettiğim için felsefeyi seçtim, onda karar kıldım. Şiirlerimin ilham kaynağı sadece yaşadıklarım değil, başkalarının hayatlarından gözlemler yaparak da yazdığım oluyor. Şiir imgelerden oluşur. Arka planı güçlü ve derin olan imgeler, şiiri güzelleştirir ve derinleştirir. Şiir şairin anlatmak istediğinden öte, okuyucunun anladığıdır."
Trabzon Lisesi Felsefe Kulübü, Trabzonlu felsefeci ve şair Kenan Sarıalioğlu'yla öğrencileri buluşturarak gençlerin zihinlerindeki duygu yelpazesini genişletti. Belki bundan sonra bazıları Sarıalioğlu'nu örnek alarak şiir yazmaya başlayacaktır. Bu gibi sosyal etkinlikler sanat ve edebiyat sahasında yepyeni dönüşümlerin başlangıcı için vesile olabilir.
M.Nihat Malkoç mnm61mnm@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
[Henüz Oylanmamış] 0 Kahveci oy vermiş. |
|
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kahveci : Şadıman Şenbalkan |
Kitap ve Edebiyat
Edebiyat dünyasına her gün onlarca kitap katılıyor... Yayın evleri, ünlü yazarlardan yana! Para ile kitap basımına gelince hem iyi hem de kötü kanımca. Yani yeterince kitap okumamış ama yazar olmaya meraklı, kurgunun gücünden habersiz kimseler de kitap yazıp 'yazar oldum' diyor. Yazar olmak kolay mı? Yirmi yıldır yazan, on yıldır da yedi yayınlanmış kitaba imza atmış bir yazar olarak, 'popüler kültür' denen piyasa kitaplarına rağbet eden okuyucuya hayret ediyorum! Çünkü bu piyasada kendine yer bulan kitaplar, kurtlar sofrasından maada dinozorların tekelinde olmuş. Gazete köşesinde kendine hasbelkader yer bulmuş biri gerçek edebiyatçının reklamını yapar mı sanki? Çünkü bendeniz de gazete camiasında bulunmuş biriyim ve 'biz kırk kişiyiz birbirimizi biliriz'i biliriz'. Selim İleri Zaman Gazetesi'nde yazıyor, Elif Şafak'da aynı gazetede yazıyor. Birbirlerini ağırlıyorlar, edebiyat sanki onların tekelinde(miş) gibi. Bu vaziyette de, edebiyatımıza da ahbap-çavuş ilişkileri bulaşmış görünüyor. Yedinci kitabım kasım 2007 deYakamoz Yayınlarından çıkan 'ŞEHİT ANALARIMIZIN ÇIĞLIKLARI' Şehit Annelerimizin, babalarımızın, çocukları ve eşlerinin birebir ağzından dinleyip kaleme aldığım kitabıma, hiç bir köşe yazarının köşesine girmedi! Neden? Çünkü(ler) çok... Yazarın binbir emekle yazdığı kitabının, reklamı yapılmaz ise, kitap satmıyor. Okuyucu da arz ve talep dengesinde arz edileni yani, ona sunulanı alıyor, kitap raflarından! Talep istemek ise, önce arzu endam etmek, sunmak gerek...
Fazıl Say ülkemizi terk edecek(miş) kimin umrunda! Benim ve değerlerin kolay yetişmediğini bilen tüm aydınların umurunda... Gitme dersek kalır mı? Ama...Kalmalı...
Gitmek mi zor kalmak mı zor şarkısı gibi bir beste yapar, oturur düşünür bir kez daha belki.
Sanat Sanat içindir anlayışınla SANAT İÇİN SANAT YAPAR BELKİDE...
Medyada iş yapan yani okunduğunu varsaydığım yazarlara; yayın evim kitabımdan gönderdi ama... gene ama...
Söz eden yok kitabımdan!
Çünkü Hıncal Uluç, kendinin, bir kaç tanınmış kişinin ve eski kitaplarının reklamını yapmakla meşgul...
Zülfü Livaneli'ye zaten dokunma...
Reha Muhtar'ın posta kutusu dolu...
Ertuğrul Özkök'in posta adresi bile yok, hem ona ulaşmak öyle kolay değil...
Ayşe Arman, meşhurlar peşinde...
Bekir Coşkun gündem tutuyor...
Geriye kalanlar da şahsımı tanımıyor, hepsi fasa fiso...
Eskiden tanıdığım şimdi Hürriyet Gazetesi'nde haftada bir gün yazan bir tanıdık diyelim, telefona bile çıkmıyor! O şimdi Ankara İstanbul arasında mekik dokuyor, televizyonun birinde ahkam kesiyor, ünlü gazeteci ya!
Kitaplı günlerde Şehit Analarımızın Çığlıklarına sahip çıkılması düşüncem ile kitap ile sevgiyle...
Şadıman Şenbalkan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?
Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir |
|
KOÇ (21 Mart-20 Nisan) Eşlerinizi üzen bir konuda kararlılıkla çalışmanız gerekecek sevgili koçlar. Geçmişte imzalanan bazı kontratlarla ilgili olabilecek bu konularda hayli dikkatli davranmalısınız. Yaklaşmakta olan yeni yıla rahatlamış olarak girmek istiyorsanız acele edin.
Tılsımlı rakamınız - 23
BOĞA (21 Nisan-20 Mayıs) Yeni haftanıza girerken karşınıza çıkacak müthiş fırsatlardan mutlaka faydalannaya bakmalısınız sevgili boğalar. Yeni araba almaktan tutun da yıl sonu tatillerine kadar uzanabilecek bu beklenmedik güzelliklerin tadına bakın.
Tılsımlı rakamınız- 15
İKİZLER (21 Mayıs-21 Haziran) Mutlak seçimlerin arefesindesiniz sevgili ikizler. İşleriniz ve sevgilerinizde sizlerden beklenilen nihai kararları almanız için ideal bir hafta sizleri beklemekte. Sonuçları önceden tahmin edemeseniz de bilinmeyene doğru kucaklarınızı açın. Kesinlikle pişman olmayacaksınız.
Tılsımlı rakamınız- 9
YENGEÇ (22 Haziran-22 Temmuz) Tüm ekip çalışmalarınızda başarıdan başarıya koşacağınız günlere girmektesiniz sevgili yengeçler. Bağımsız olmak adına sakın tek başınıza hareket etmeyi düşünmeyin. Enerjilerinizi heba etmekten başka bir şey elde edemeyeceğinizi unutmayın.. Haftanız birlik haftası yengeçler.
Tılsımlı rakamınız- 11
ASLAN (23 Temmuz-22 Ağustos) Sevginin ve sevilmenin olağanüstü bir hazine olduğunu çok geçmeden yeniden anlayacaksınız sevgili aslanlar. Bir yerlerde üzerlerine kilit sürülmüş sevgilerinizin er veya geç su akar yolunu bulur tabirinden kalplerinize akacaklarını göreceksiniz. Bir adımda siz atmalısınız.
Tılsımınlı rakamınız- 17
BAŞAK (23 Ağustos-22 Eylül) Yeni haftanızda mümkün mertebe diplomatik davranmaya gayret etmelisiniz sevgili başaklar. Bazı projelerinizde alacağınız kararlar ile kimseyi incitmeyin ve özellikle gençlerle oluşabilecek anlaşmazlıklara geçit vermeyin. Size sonsuza kadar güvenenler var unutmayın.
Tılsımlı rakamınız- 8
TERAZİ (23 Eylül-22 Ekim) Sevgili teraziler güzelliklerle dolu bir haftaya girmektesiniz. Sosyal yaşamlarınızda yeni simalar tanıyacak ve gurur verici ilgiler sonucu sevinç dolu olacaksınız. Moraliniz geçen haftalara göre daha da yükseklerde seyredecek. Dinamik ve bereketli günlere hazırlıklı olun.
Tılsımlı rakamınız- 5
AKREP (23 Ekim-22 Kasım) Geçmişte kalan bir ilişki yeniden gündeminize oturacak sevgili akrepler. Bu belkide sizleri beklenilmeyen buluşmalara götürebilecek. Uzaklardan gelen bu rüzgara kendinizi kaptırmaktan sakın korkmayın. Kronik baş ağrılarınıza karşı çare ise sevgilerde unutmayın.
Tılsımlı rakamınız- 7
YAY (23 Kasım-20 Aralık) Büyüklerinizin yardımınıza koşacakları yeni bir hafta huzurunuzda sevgili yaylar. Miras paylaşımında olsun veya ailelerinizi yakından ilgilendiren ortaklaşa atılımlarda olsun verilecek son kararları olgunlukla kabul etmelisiniz. İçinizden yükselen sesi dinleyin..
Tılsımlı rakamınız- 24
OĞLAK (21 Aralık-19 Ocak) Yeni haftanızda tek emeliniz bir an evvel iş değiştirmek olacak sevgili oğlaklar. Takıntı halini alabilecek bu gibi isteklerinize kendinizi kaptırmamalısınız. Bırakın ilk hamle veya teklif karşıdan gelsin. Herşey çok güzel olacak aslında. Siz yeter ki korkularınızın esiri olmayın.
Tılsımlı rakamınız- 19
KOVA (20 Ocak-18 Şubat) Yeniden doğuşlarla süslenmiş günlere girmektesiniz sevgili kovalar. Uzun zamandır hayalini kurduğunuz bir isteğe kavuşacaksınız. Ne olursa olsun gündemlerinizin canlanarak ışık gibi parıldayacaklarını sevinçle göreceksiniz. Şükran dolu olmayı da unutmayın.
Tılsımlı rakamınız- 18
BALIK (19 Şubat-20 Mart) Geçen haftaların doğrultusunda ve güneş gibi doğacak yeni bir etap haftanızın simgesi olacak sevgili balıklar. Sizleri yüceltici bu oluşumların tesadüfle alâkası yok elbette. Şimdi hakkettiklerinizi elde etmektesiniz. Enerjilerinizi akıllıca kullanın.
Tılsımlı rakamınız- 10
Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 4.800 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
FİLİSTİNLİ ÇOCUK
Acaba uyuyor mu o şehir,
Bin bir kavganın esirinde tutuşan
O şehir…
Ve mahşer yüklü ateşleriyle topa tutulan
Ve anaların doğurmaktan korktuğu
Ve sırça köşkümüzün penceresinden seyrettiğimiz
O şehirden;
Zeytin dalından sapanıyla bize taş atıyor
Çocuk,
Birazdan kavrulacağına aldırmadan…
Duyuyor musun?
Kırılan onurunun şangırtısını.
İ
n
s
a
n
l
ı
ğ
ı
n
Ömer Faruk N.
Yazdırmak için tıklayınız.
|
ben.sen.o@kahveciyiz.com
Böyle bir adresiniz olsun ve Google rahatlığıyla kullanayım diyorsanız, adınızı soyadınızı ve kullanmak istediğiniz kullanıcı adını editor@kmarsiv.com adresine yollayın. Hemen alıp 5 GB kapasite ile kullanmaya başlayın. Neye benzediğini gmail.com adresi kullanan arkadaşlarınıza danışabilirsiniz.
Tamamen ücretsiz, sadece siz kahvecilere özel.
Yazarlarımızın Kitapları
Merih Günay "Martıların Düğünü" |
Temirağa Demir "Her kardan Adam Olmaz"
|
Şadıman Şenbalkan "Şehit Analarımızın Çığlıkları" |
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Sadece perşembe günleri yayınlanan haftalık bir e-dergi http://lecool.com/cities/istanbul/newsletters/current.html Format olarak biraz sıra dışı ama tarzını seveceğinizi düşünüyorum. Üye olduğunuz takdirde her hafta perşembe günü mail adresinize gönderiliyor. Keyifle okuyabileceğinize inanıyorum.
http://www.jurnal.net/ Gazete okuma alışkanlığımızın azaldığı günümüzde haber alma kaynaklarınıza bu web sayfasını da ekleyebilirsiniz. Ama ne kadar zorlasanızda bilgisayarınız hala gazete gibi kokmuyor. Sayfa çevirirken kağıt sesi duymuyorsunuz, en fazla bir tıklama sesi o kadar. Elinize bulaşmayan mürekkep lekesini de unutmayın lütfen. Tabiki bunların hiç biri olmazsa olmazlarımız değil ama neyse...
http://www.falling-sand-game.com/ Bilgisayarınız ve internetiniz varsa ilginç oyunlar elinizin altında demektir. Bu web sayfasını verdiğim oyun, basit ve anlamsız görünse bile sınırları zorlayan hatta sinirleri geren bir oyun. Oyunu anlatmayacağım. Bir kaç denemeden sonra öğreneceğinize eminim.
http://www.oyunlar1.com/games.php?flash=1096 Malum yeni yıl geliyor. Bu web sayfasında da noel baba kızdırma oyununu oynayabilirsiniz.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.8.3683 / Windows / 4.48 MB http://www.gomplayer.com/down/GOMPLAYERENBETASETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
|
|
|
|
|
|