|
|
|
3 Ocak 2008 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Emniyet kemeri takmamanın cezası var!.. |
Merhabalar,
Birkaç gündür bir yazı dizisini son derece dikkatli okuyorum. Vatan Gazetesinde Mine Şenocaklı'nın siyaset sosyoloğu Prof.Nur Vergin'le yaptığı bir röportaj. Doğrusunu söylemek gerekirse ilk günkü manşeti pek sevmemiştim. Ama dizi ilerledikçe hak vermekten geri durmadığım pek çok fikri bir arada görünce, bekleyip görmeyi, değerlendirmeyi de dizi bittikten sonra yapmayı hedeflemiştim ama dünkü yazıma yapılan bir yorum bu konuyu biraz öne almamı gerektirdi. Gerekirse daha da devam ederiz zaten, tutan mı var?
İlk günün başlığı,"AKP, Türkiye’nin emniyet kemeri!" idi. Kemer mi semer mi tartışmasına girmeyeceğim ama işin "Emniyet" yanı beni ilgilendiriyor pek tabi. Vergin, "AKP; radikal dinci hareketleri ve etnik başkaldırıyı yumuşatıyor. Bu yumuşama olmasaydı, bu süreç çok daha çalkantılı, hatta kanlı yaşanabilirdi!" diyor. Sosyologluk sanırım burada başlıyor. Yani herşeyden önce kendinize bir nirengi, bir dayanak noktası bulmanız gerekiyor. Burada Vergin haklı olarak sürecin Özal'la birlikte 80'li yılların başında başladığını söyleyerek ilk kazığı çakıyor. Yalnız elinde tuttuğu ikinci kazığı çaktığı yerde bir ikilem yaşıyor. Öyle ya, ya onun seçtiği gibi, ülke insanının artık makas değiştirdiğini kabul edip, AKP'yi bu makası kontrol eden demiryolcu yerine koyar ve kazığı oraya çakarsınız. Ya da AKP'yi Cumhuriyet düşmanlarının bir arayol tercihi olarak kabul eder, ileriye o zaviyeden bakarsınız. Bu iki kazık mahalli arasındaki seçim de sizin asıl çizginizi belirler.
Vergin'in seçimi, dün bana yorum yapan şahsiyetsizin (Burada kelime hakaret anlamında değil, kendi tercihiyle kimliğini gizliyor olmasını belirtmek amacıyla zikredilmiştir.) söyledikleriyle birebir örtüşüyor. Ne demiş Bay şahsiyetsiz ? "yeni kıtalarla bilmem hanfi tandoğanlarda yeniden toplanacaksınız. konuşacaksınız lafı güzaf cinsinden. asacaksınız. keseceksiniz. kızacaksınız. çoook yanlııış diyeceksiniz. Ama çıkıpta koskoca 50 sene de ne verdiniz bu ülkeye ulan diye sorulduğunda soranı kabalıkla eleştirecek görgü kültürden vesaireden dem vuracaksınız. ama sahiden ne verdiniz. projelerinizin hiç birisi tutmadı. sovyet babanız çötü gitti. küba avuntunuzla yaşayın derim. başka. ha sizden ancak böyle kültür sanat v.s. açılımları gelmeli. türkü besteleyin mesela. nasıldı o yıllar diye 12 eylül öncesini sayıklayın. ama inanın bu ülke için ne yaptınız sahiden. hasan mutlucana alternatif türküler türettiniz. başka. iskiyi icat ettiniz. başka. provakasyon diye birşeyin olduğunu hiç akıl etmeden gazlara geldiniz. sahi. toparlanın biraz. kendinize gelin. bu ülke kendi mecraında akıyor. yıllar sonra ilk defa. kabul edin. etmezseniz de sesinizi kesin... " Prof. Vergin de aynı şeyi söylüyor. "Aman ha emniyet kemerinizi takın. Aksi takdirde Cumhuriyet yıkılır." diyor. Ben bir AKP'li olsam buna acayip derece öfkelenirdim yahu. Ne yani, AKP'nin destekçileri, kurucuları Tayyip Bey ve şurekası, az gelişmiş birer insan müsveddesidirler ve onlar ancak bir tampon olabilirler öyle mi? Yani kendi başlarına bir rejim arayışına girebilecek zeka ve olgunluktan yoksundurlar öyle mi? İşte Prof Vergin'in tongaya bastığı yer burası. Durum onun söylediği gibi gelişiyor gelişmesine ama Erbakan'la birlikte Milli Görüş politikalarına geçit bulamayacaklarını anlayan yeni yetme imamlar, çok yerinde ve akıllı, bir taktik değişikliğe giderek AKP modelini yaratıyorlar. Bu model rejim düşmanlığına, şeriat müjdeciliğine bir tampon, bir emniyet kemeri değil, aksine uzun vadeli bir değişim politikasının sinsi planıdır. Kadrolaşma, yaygınlaşma tamamlanıp, eğitime ve sağlığa sirayet edilip askerin de eli kolu bağlandığında görev başarılmış olacaktır. Cahil ve aç halkı bu gücün pençesinden kurtarabilecek yapılanmayı sağlayamayan bizler de şahsiyetsiz arkadaşımın dediği gibi anılarımızla eğleniyor olmaya maalesef devam edeceğiz. Bu konu burada bitmez, daha devam ederiz. Sağlıcakla kalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Yansımalar : Nesrin Özyaycı Pakistan'da dolaşıyorum |
|
Pakistan'da dolaşıyorum
Babama söz verdim...
Bir Dünya Klasiği Kadın
Benazir Butto(1953.... )
(01.01.2008, sabah 5:00, Gaziantep. Öğrencilerim; Hikmet' in yeni yıl armağanı portakal renkli kalemini elime aldım, Songül'ün yılbaşı hediyesi portakal renkli, üzeri yeşil minik yapraklarla işli saten şalımı sandalyenin üzerine bıraktım, Butto'nun vurulmasının ertesi sabahı Suriyeli/Arap Yazar-Hukukçu arkadaşım Arouba'nın iş yerimin kapısını çalıp kendi elleriyle yaptığı patlıcan tatlısı tadıyla, Yazar Neyzar Bey'in İzmirden gönderdiği yeni yıl kartpostalı; Portakal ağacının gür yeşil yaprakları arasında ışıldayan portakallara takılarak, çeyizime işlediğim kanaviçe örtülü mutfak masamızın üzerinde "... bir .... kadını" yazmaya çalışıyorum onurla, kadınlarla, aşkla, evrenle... Yaşamak, yazmak bize sunulmuş önemli bir armağan farkındayız, ancak "Canını sıkma... Yazmaya devam..." diye Türkçe/İngilizce aldığım maillere rağmen canım çok sıkkın... Gorki'nin "anası" mı yoksa Benazir!
Bir Şehidi/Bir kahramanı/lideri de anası, babası, ailesi, arkadaşları, öğretmenleri, toplumu, yaşadıkları etkiler, yönlendirir değil mi? Çocukluk /mahalle arkadaşım Filiz Şam'da bir konferansta bizzat karşılaşmış Buttoyla, muhteşem anlatıyor... Batı yüzünü iyice bize çevirmiş, hayırlısı... )
Dünyaya dağılmış, tarih olmuş ; Filistinli, Iraklı, Pakistanlı, Hindistanlı, Türk, Arap, Ortadoğu, Rus kökenli kadınlar;
Farklıdır, çilekeştir, yüreğinizi acıtır öyküleri
Yazgıları, töreleri ağırdır, yolları zordur
Bir kahramandır çoğu
Azı zaten kadın değildir
İnsan değildir...
Siyasal bilincimde yerleşmiş
İndira Gandhi, Benazir Butto
Kahraman Kadınlarla uykularım kaçtı günlerdir...
Çağdaşım bir kadına tanık oldum
Yaşım, tarzım yakın, cana yakın
Büyük kızım İstanbul'dan telefonla veriyordu haberi
İnanamadım! Etkilendim!
Kız kardeşim'i kaybeymiş gibi izledim BBC, dünya kanallarını
Yüreğim ağlıyordu
Dünya boş diyerek!
İslam inancı/felsefesi/kültürü ile doğmuş, yaşamış
Pakistan vahasında yetişmiş,
Batı teknolojisinden, öğretiminden etkilenmiş
Efsanevi Doğu Kültürünü özümsemiş
Geçmişte Güneşin hiç batmadığı ülkede
Ülkesinin sömürüldüğü ülkede
(İngiltere!)
Sürgünlerde yaşamış...
Babasına söz vermiş, söz verdiğim gibi babama
Dava, yaşamak için!
Görevini, sorumluluğunu bayraklaştırmıştı
Muhteşem bir duruştu!
Yenilmedi, Ölmedi
Sonsuzluğa uçtu dualarla, balonlarla, uçurtmalarla,...
Yazgı; bir kurban bayramıyla, yıl başı arasındaki haftanın ortasında
Cesur...
Sürgünler...
Suikastler...
Seçimleri!
Mücadelesi
Öldürülmüş...
Vurulmuş....
Yas...
Sonsuzluğa dek gönüllerde yaşayacak bir kadın Benazir Butto...
Giyimiyle, tavırlarıyla
Beyniyle, yüreğiyle
Ezilmişliğiyle, direnişiyle,
Haykırışıyla
Başarılarıyla
Evrenimizi etkileyen bir kadın olabilmek!
Yaşama bakışımızı acıtsada vuruluşu
Geleceğin Cennetinde yaşayacağımızın
Habercisi gibi algıladım yaşamınızı!
Pakistan Türk dostluğunda etkin bir isim Butto...
Mozayık bir kadın Benazir
Eşsiz, benzersiz bir ad dilimizde
Ölmediniz
Çocuklarınız, "biz" yaşadığımız süreçte
Yaşayacaksınız tarih devam ettiği süreçte...
Kıyamet bu diye yazıyor Kuran'da!
Yazık... Yüreğim burkulsada
Yaşıyorsunuz aydınlık yüzünüzle
Hemde kadın olarak
Pakistanda dolaşıyorum!
İçimizde,
Tarihimizdesiniz
Siz bizi en iyi anlatıyorsunuz...
Yazmaya başladığınız, yarım kalan "Uzlaşma:İslam, Demokrasi ve Batı" kitabınızı
"Farklı yönüyle dünyamızı"
"Biz..."
yazacağız
Ömrümüz yetmese de, yazacaklar olacak mutlaka
İnanıyoruz... Güveniyoruz...
...
...
(Küçük kızım uyanıyor yazımın üzerinde, okuyor...Beğeniyor... "Dinler tarihi", "Hukuk" okumak istiyor gelecekte... Ancak ben onun sayısal okumasını istiyorum... Hayırlısı..
Birkaç yarışmaya yazı göndermiştim geçmişte,
arkadaşlarımın/öğrencilerimin ısrarıyla,
artık göndermiyorum
Sonucun farkındayım çünkü!
Önemi de yok...
Ödül/para için değil
Içimden geldiği için yazıyorum hepsi bu
Özel davetli olarak Ankaraya çağrıldığım önemli bir "ödül töreninde" belgesel" yazmamı özellikle istemişti jüri üyeleri. En önemli belgesel yazımı şimdi yazdım diye düşünüyorum siz okurların da takdiriyle....)
Nesrin Özyaycı
http://www.nesrinozyayci.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan Sana Uzanan Noktasız Senfoni |
|
Durmak istemediğim trafik ışıkları oldu artık zaman… Herkesin kelimelerini yuttuğu bir çağdaydık ve masallardaki kahramanlardan geriye imkansızlıktan başka bir şey kalmamıştı. Yuvarlanan taşların aralığında hayata bakan bir pencere bulma ümidiydi çoğu zaman geçen dakikalar. Renklerini yitirdiğim tablolara, iliştirilmiş sarı zambakların özsuyuna tadın kondurulmuş… Karışan mevsimlerden yağan yağmurlar ıslatmıyordu artık kuru, karanlık, korkutulmuş geceyi. Arnavut kaldırımlarına saklanmış buruşuk şiir kağıtları gibiydi son sözlerin, iç yoran, huzursuz… Şiirlerdeki destanı kenara koyup reel gerçekliğin hesabına kendini adayan, uzak çok uzak, misalsiz, alıntısız… Soğuk kışları, ayaz geceleri beraberinde sürükleyen… Üç çengel bulmaca kutusunun kesişimindeydi 'ş' ve senin köprülerini aşamazken soluklar… Şimdi dönmedolabın tepesinde kalmış küçük bir kız çocuğu , içimde hüküm süren. 'Yeni hayat' perdesini açmak için dolabın yeniden dönmesini bekleyen. Uzaktan şehrin benizsiz ışıklarına takılı gözlerinde sahte bir deniz parçası, yoldaşını kandırabilmenin umudu tükenmezken…
Yollar geçmezken ve mevsimlerin alacalı bulamacında üzerinden silgi geçmiş gökkuşağı kırıntılarıyla…
Özleminin aşılmaz duvarlarının dibinde oturdum, ağladım, duyan olmadı, gece sabaha varmadı…
Deniz Marmasan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kurumların Tarihi
Kurumların Tarihi, başlığından ilk bakışta çok fazla anlaşılacak bir şey yokmuş gibi gelebilir.
Burada değinmek istediğim Cumhuriyet tarihine hangi açıdan baktığımızı irdelemektir. Tarihe bakış açısı; olaylar ve kararlar gibi anlık ve somut durumlar üzerinden ilerlemek olacaksa; ki bugün yapılan budur. Ülke tarihini öğrenmek için sağlıklı bir yol seçmediğimiz görülecektir.
Lise ders kitaplarında yer alan inkılap tarihi bölümlerinde, tarihi olaylar çoğu zaman en can alıcı ve ders çıkartıcı noktasından uzak tutularak, âdeta oldu bitti silsilesi şeklinde sıralanmaktadır. Öyle ki çoğu zaman ezberci niteliğinden şikayet ettiğimiz eğitim sistemimizde, önceki ve sonraki olay arasında bağ kuramayan öğrenciler kronoloji konusunda bile zayıf bilgilere sahip olmaktadırlar. İşte bu nedenledir ki tarih korkulan, sevilmeyen, nefret edilen bir ilgi alanı haline gelmiştir. Hatta gereksiz, anlamsız gibi nitelemeler de yapılabilmektedir. Tarih eğitiminde metot bir çok alanda olduğu gibi çok önemlidir. Elbette, burada yeni bir metot denemesi yapmayacağız.
İnsan zamanın nasıl geçtiğini bir türlü anlayamaz. Çoğu zaman yeterli değerlendirmeyi yapamadığı için bunu akıl da edemez. Bu nedenle geçmiş tarihlere ait olan ne varsa; hepsi anılmaya, hatırlanmaya muhtaç olarak kalır. İşte bu noktada unutulan daha doğrusu üzerinde durulmayan konu ise, hayatın içinden gerçeklere, yaşantılara yer vermemektir. Bu konudaki eksikliği, edebiyat alanında anı türü dolduruyor gibi görünse de bazı taşlar yerine oturmamaktadır, oturmayacaktır. Bu ülkeyi çözümlemek anlamak için kurumlarına, özellikle kurumların özel tarihine bakmak ve günümüze kadar geliş öykülerini yazmak, tarihe bilgiyle yaklaşabilmek adına çok faydalı olabilir. Orta öğretim kademesinde yer alan bir öğrenciye, cumhuriyetin kazanımları maddeler halinde anlatılır da, bunun özel koşulları ve tarihi inceliklerine pek değinilmez. Bir öğrenci, hatırında tutabildiyse eğer, Atatürk'ün alfabe devrimini yaptığını, yeni harflere geçildiğini bilir de bütün bu yeniliklerin ardından, 1931'de Türk Tarih Kurumunun, 1932'de Türk Dil Kurumu'nun ne gibi faaliyetler yaptığını, bu yeniliklerin somut faydalarının neler olduğunu, eski ile yeni arasında ne gibi farklar bulunduğunu, bugüne nasıl gelindiğini ve bu kurumların özel tarihini bilemez. Daha bir çok kurumumuz için de bu durum geçerlidir. Bilim ve teknoloji konusunda da, sanatta da durum biraz önce verilen örneğin dışına çıkmamaktadır. Eğitim sisteminde kalıplaşma burada başlamaktadır. Eğitim sistemi üzerine edilen kalıplaşmış, çağın gerisinde kalmış gibi ifadelerin açıklaması, sistemdeki derinleşme sorunudur. İlkokuldan liseye, cumhuriyet kavramı sosyal ve siyasi yönüyle değil halkın kendi kendini yönetmesidir şeklinde, kalıp ve hazır ifadeler olarak akıllarda yer etmekte bundan öteye de gidememektedir. Daha bir çok konu da, böyle sığ ifade tarzlarıyla öğrencilere aktarılmakta ve yetişen gençlerin hafızalarında kısa ve hazır cevap ifadeler halinde kavram alanı kazanmaktadır. Böyle yetişen gençler bir süre sonra kaynağını bilmediği ancak kendini mürekkep yalamış sınıfından gösterecek bilgilerle, hayatını devam ettirir hale gelmekte, tarihi sorgulama ve sorma ihtiyacı duymamaktadır. Tarih, geçmişte kalmış bir yapı değil, süregelen bugün için devam eden ve akıp gidecek olan bir olgudur. Bu çizgi doğrultusunda ülkemizin son yüz yılını belirlemiş olan tarihi çizgi, oldu bitti, yapıldı edildi gibi hızlı ve yüzeysel bile sayılamayacak anlamsız anlatılarla aktarılmamalıdır. Göz önünde bulundurulması gereken ise herhangi bir tarihi dönemi kapsayan bütün vak'aları başlangıcından itibaren oluşum ve gelişim şartları tespit edilerek, nesnel bir bakış açısıyla yargılama yapmadan ifade edip, gerçek olanı ortaya koymaktır.
Türkiye'de cumhuriyet dönemi ile kurulan ve gelişen birçok kurum olduğu gibi Osmanlı mirasını üzerinde taşıyan, cumhuriyet rejimine geçişin ardından yeni idarenin gereksinimlerine uygun olarak yapılandırılan kurumlar vardır. Bu kurumlar bugün de faaliyetlerini sürdürmektedir. Dâr-ül Fünûn, mekteb-i hukuk bunlardan birkaçıdır. Birincisi İstanbul Üniversitesi, ikincisi de Ankara Üniversitesine bağlı Siyasal Bilgiler Fakültesi olarak yaşamını sürdürmektedir. İster devlet dairesi ister bir eğitim kurumu olsun, bir ülkenin sosyal ve siyasi tarihi içindeki hatıralarını aktarmak, öğretmek, yakın tarihine ayna tutmakla eşdeğer bir tutumdur. Tarih eğitiminde özellikle lise tarih öğretmenlerine büyük görev düşmektedir. Kurumların tarihini bilmek cumhuriyet tarihini bilmek demektir. Örnek olarak, bu ülke içinde yer etmiş ve adını dünyada duyurmuş olan, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi gibi bir kurumun tarihini bilmek bu ülkenin son yetmiş yılını görmek, bilim ve kültür hayatının nasıl şekillendiği, hangi dönemeçlerden dönüldüğünü bilmek demektir.
Günümüzde karşılaştığımız bir çok soruna çözüm üretemiyor oluşumuz, önümüzde dağ gibi duran sıkıntılarımızın nereden kaynaklandığını ve bugüne kadar nasıl biriktiğini bilmemekten, geçmişe hangi pencereden bakacağımızı kestirememekten kaynaklanıyor olsa gerek. Hiç unutulmaması gereken bir söz vardır. Tarih, tarihten ders almasını bilmeyenler için tekerrürden ibarettir.
Hüseyin Derviş
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
AFEDERSİN SENİ O SANMIŞTIM…
Gözünde kaldı yaş. Bir cümle oluk oluk akıtırken yaşları bir cümle kuruturdu. Yüreğinde kaldı sevda. Sevilmemiş, ama sevmeye bir dokunuş kadar yakın. Yanlış bir yürek yanlış bir aşka gebe kaldı. Muhtemeldi tabi, imkânsız değil sadece "o değildi".
Sevmeye başlayınca. Boyut değiştirdi zaman, hayat. Sabah yalnız uyandığı yatak bile iki kat sıcaktı. Son düşündüğü ilk aklına gelen o olurdu. Ağlamamayı onun yanında erdem bilirdi. O bilmezdi ama o ne zaman baksa göz bebekleri ağlardı, o bilmez… Ellerine dokununca yüreği dümdüz bir güzde karların içinde yanar kavrulurdu. Ona "git" denildi "kalmak istiyorum" dedi. Niyeti kötü değildi sadece sevmek istedi ama o "o değildi" bilemedi. O sadece sevmek istemişti. İlk kez birinin ilki olmak onu mutlu eder sanmıştı. Hâlbuki sordu o kadar müsait misin diye. Dedim ya yanlış yürek aşka gebe kaldı.
Kimsenin suçu yok ki sadece o "o değildi". Yüreği yanlış anlamış. Kalbi sevmenin yeteceğini sanmış. Gözleri yanılmış onun yanında ağlamamak erdem değilmiş. Gözbebekleri meğer ezelden beri ağlarmış. Yatağın soğuk olması kıştanmış. Şimdiki gözyaşların sebebi klasik bir yalan işte, toz… O sandı pardon. Yanıldı, yanılmak istedi belki. Hastalıklı bir saplantı bile denilebilirdi. Git denildiğinde kalınır mıydı hiç. Ama kalınmazsa bu nasıl bir sevgi olurdu. Hele de kör kütük sarhoş ise kalp. İsyanlardaydı bir kere kavaklar, yeller, meltemler. Muson rüzgârları esip alizelerde kalsa da gençlik tadını çıkarıp kovulana kadar kapısındaydı sevdanın. Bir daha nasıl bulur bu ten 17sini. Kovuldu hem de bağıra çağıra ama kımıldamadı kapının önünden. Bir gün diyordu bir gün sevecek. Oysa sevmeyecekti. "o sandığı" için kapısındaydı. Sonunda pes etti ev sahibi tamam dedi otur kapının önünde zaman zaman ona yemek getiriyordu. Tam sevilecekti yürek. Yolandan geçenler rahatsız etmeye başladı. Kaldırmaya çalıştılar. Kimseyi ilgilendirmiyordu yüreğin oturduğu yer ama herkes sokmuştu bir kez burnunu. Bir gün yürek oturduğu yerden yoldan geçenler tarafından yaka paça kaldırıldı. Yürek camdan içeri baktı ki içerde ev sahibin hemen yanında bir yürek oturmakta.
Şimdi daha net anlıyordu "o değildi". Peki, neden getirdi yemekleri. Neden ona anlattı günlerini neden dinledi. NEDEN… evini hiç göstermedi ev sahibi, bu yüzdendi demek.
Yürek gövdesinde bir sıcaklık hisseti. Baktı ki kanlar içinde. Aşırı kan kaybı vardı ama bu aşırı üzüntü, kahır hali öldürürdü yüreği. Kan ağladı bir süre. Bir ihtimal olur ya ben buradayım dedi. Biraz daha bekledi kan revan için kapının önünde. Sonra zaman geldi. Hadi dedi gidiyoruz. Yürek de biliyordu artık o "o değildi" . Son kez çaldı kapıyı. Ev sahibi tarafından açıldı kapı. Yürek daha fazla zayiata vermek istemedi. " özür dilerim SENİ O SANMIŞTIM" dedi. Ev sahibi kandan revandan bu rahatını bozan yürekten sıkılmış. "DEFOL" dedi. Ve zaman tarafından kimsenin bilmediği bir yere götürüldü yürek…
Yürek; yaşadıklarında hissettiklerin utanmıyor, yaşatılanlardan duydukların utanıyor. Utanç kanıyor anıları. Nasıl bir yerde ziyan olmuş ilki, nasıl ziyan etmiş yüreğini. Pişman değil ama yazık oldu işte sevdasına.
Ev sahibi hakkında da pek bir şey bilinmiyor artık. Tek bilinen kapının önündeki kan lekeleri hiç çıkmamış. Yürek öyle işinden akıtmış ki kanı kan hiç çıkmamış kaldırımdan. Gidin bakın hala o kaldırımda, o kapının önünde duruyor, nişan gibi.
Kübra Albayrak
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : M.Nihat Malkoç BİR TİRYAKİNİN SON SÖZLERİ |
|
Sigarayla dostluk kurduğum ilk günler her şey ne kadar da güzel görünmüştü bana. Şunu itiraf edeyim ki aslında sigaradan keyif filan da almıyordum. Çevremde sigara tüttürenlerin cakasına kurban oldum da denebilir. Sanki o laneti içince büyüyordu insanlar… Çevremizdekiler onlara daha farklı bakıyordu. Büyük olmanın alâmeti gibi algılanıyordu sigarayı ağızda tutmak, öylece konuşmak… Etraftaki kızlara hava atmanın yolu da sanki sigaradan geçiyordu. Bu duygularla ellerim titreyerek, cebimde biriken bozuk paraları büfeciye uzattım. Filtresiz bir Bitlis istemiştim burma bıyıklı, sert mizaçlı adamdan. Paketi uzatırken de küçümser bakışlarla baştan aşağı süzmüştü beni. Bu benim sigaraya adım atışımın ilk merhalesiydi. Yaşım kemale ermediği için gerçekleri göremiyordum.
Uzun süre özentiyle paket taşıdım mintanımın cebinde. Duman içerisinde olmaktan hoşlanmasam da, nikotini canım çekmese de kendimi, büyüdüğümü onunla ispat etmeye çalışıyordum. 'Ben asla tiryaki olmam' diye de kendimi ve çevremi sözde rahatlatıyordum. Gerçekten de bu melun maddeye alışacak gibi görünmüyordum. 'Ben asla sigaraya alışmam' iddialı düşüncesine sahiptim. Tiryakilik ve bağımlılık kavramları havsalamdan uzaktı. Dumanını içime çekince boğulacak gibi oluyordum. Öksürüğüm etraftan yankılanıyordu. Onun içindir ki dumanı ağzımda biriktirip üflüyordum. 'Ben dudak tiryakiliğinden öteye gitmem' diyordum kendi kendime. Tiryakilik hikâyelerine de içten içe gülüp geçiyordum.
Geçen zaman çok şeyi değiştirdi hayatımda. Kokusundan nefret ettiğim sigara, hayatıma iyiden iyiye girmeye başladı. Sigaraya bakışımda köklü değişiklikler oldu. Artık onsuz yapamıyordum. Gösteriş merakıyla başladığım bu illet, kanıma girmişti. 'Sigarayı yakan aslında kendini de yakar' düşüncesi ilk gençlik yıllarımda bana uzaktı. Fakat geçen zaman bana bunu gösterdi. Her sigara yakışımda biraz da sağlığımı, umutlarımı, kendimin ve sevdiklerimin geleceğini yakıyordum. Fakat bunun farkına vardığımda artık çok geç olmuştu. Çünkü zamanla roller değişmiş, ilk yıllarda kontrolümde olan sigara, beni kontrol altına almıştı. İnanmak istemesem de ben bir tiryakiydim. Üstelik dudak tiryakisi filan da değil…
Gençliğimde kuş gibi çıktığım yokuşlar zamanla kâbusum olmuştu. Üç katlı apartmanın merdivenlerini çıkınca komaya giriyordum. Gece öksürükleri ve hırıltıları sadece eşimi değil, komşuları da rahatsız ediyordu. Nefes darlığı çekmeme rağmen bu kötü arkadaştan birkaç gün üst üste ayrı kalamıyordum. Zihnimden eski bir şarkının 'ne seninle ne sensiz" dizesi geçiyordu hep… Dost sandığım sigara, beni dik yokuşlarda yapayalnız ve çaresiz bırakıyordu. Fakat tuzağına düşürmüştü beni bir kere. Hayatımın bir parçası olmuştu. Sapsarı olmuştu inci gibi bembeyaz dişlerim… Yürürken bacaklarım, yazarken ellerim, okurken dudaklarım titriyordu. Sabahları kalktığımda ağzımda hep bir acılık hissediyordum.
Geçen zaman aleyhime işliyordu. Sigarayla süren yirmi yıllık zorunlu birlikteliğim beni hayat yolunda yaya bırakmıştı. Doktora gitmiş, tedaviye başlamıştım. Doktor; çektiği akciğer röntgenimi bana göstermiş, mevcut durumu uzun uzun izah etmişti. İçimde avuç dolusu zehir saklıydı. Zifir bağlamıştı akciğerlerim. Fakat bununla da kalmamış, korktuğum başıma gelmişti. Sigaradan neşet eden akciğer kanseri hücrelerimin dengeli çoğalmasını bozmuş, adeta bir köstebek misali yuvalanmıştı. Kanser vücuda yayılıyordu. Bunlar yetmiyormuş gibi bir de kangren olan ayağım kesildi. Ben sigarayı bırakamadım, fakat sigara beni ayaksız bıraktı. Artık her geçen gün hayattan biraz daha kopuyordum. Hayata tutunacağım dallar sert rüzgârlarda kırılmış. Çok yalnızım, sevdiklerim de terk etmiş beni.
Şimdi karanlık köşe başlarında korku ve tedirginlik içerisinde ölümü bekleyen umarsız bir hayal avcısından farksızım. Artık sigarayla yollarımız ayrıldı. Fakat iş işten geçti bir kere. O, yapacağı hainliği yaptı, beni benden kopardı, başka kurbanlar seçmek için vazifesine döndü. Gençler, siz siz olun, iradenize sahip olun, o lanetlinin tuzağına düşmeyin. Onun sahte gülücüklerine kanmayın. Benim gibi kor ateşlerde yanmayın. Hadi atın elinizden onu…
M.Nihat Malkoç mnm61mnm@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 5.300 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
ZEMHERİ SICAĞI
düşünceler yine sardı etrafımı
korkuyorum belirsiz sorumluluklardan
eşiğindeyim simsiyah hasretin
mahrum kalmış kitaplarım tozlardan
her gün aklıma düşer şahadet uykusu
her gün uykumu böler muhtaç çocuklar
her gün anneler gününü kutlar annesizler
sonra içimde oyuncaklar kurarım
çocukluğumdan kalma uysallığımı açıveririm ihalelere
dudaklarımdan hep aynı sevda şarkısı dökülür
gül, bahçesinde kalsın
söküvermeyin ne olur
gül, bahçesinde kalsın
ipeksi ibadetlerin yine avuçlarımda
kaçınılmaz dönüş vakti bu vakit
çocuklara karşı öfkeliyim, zalime karşı merhametli
bütün sorumsuzluk üzerimde bugün
oysa kalbim sökülür bir fidan eğilse
düşmanlaşırım tarafsız rüzgarlara
sevinçli bir tavırla tövbeleşirim ayaküstü
hatırlarım elbette yapamadıklarımı
sonra görkemli ıslıklar yükselir sevgi mabedimden
ağlarım gözlerindeki bulutlara
zaman ölümle buluşunca
karanlık çöker intihar çiçeklerine
zaman ölümle buluşunca
içimden mersiyeler dökülür esaretime
zaman ölümle buluşunca
sihirli yetim bakışları, çürütür annesizleri
zaman ölümle buluşunca
kapanır bütün perdelerim
muhacir selamları geçerken kavgacı ağızlardan
sarsılır samimiyetim bakışlarında
anlatma sonsuzluğu sona gelmişim ben
bir kırık testide içilmiş bir yudum su gibi
tükenmek aklıma düşmüş bu şehirlerde
gökyüzüne ıslıklar savurmuşum
gece gündüz karışmış birbirine
bir günüm Bağdat bir günüm Kudüs bir günüm İstanbul
ben Erzincan derim, Kudüs'te çocuklar annesiz kalır
sonra beklerim mavi geceleri
içimden geçenler inletir rüyalarımı
farkına varılmamış karanlıklar
kaldırmaz başımı gecelerden sabaha
ismini söyletme utanır dilim
zemheri sıcağı gibi bakma gözlerime
ellerim sana muhtaç
yakınıma hiç gelmedin
eller/im bile sana muhtaç
Alper DURAN
Yazdırmak için tıklayınız.
|
KM - CASE ASSISTANCE İŞBİRLİĞİ İLE AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI
Sevgili KM Dostu,
Sağlığınız bizim için önemlidir. KAHVE MOLASI ailesinin bir üyesi olmanız dolayısıyla, diş sağlığı ile ilgili sorunlarınızın çözümüne katkıda bulunmak istediğimizden, sizi ağırlamaktan mutluluk duyarız.
Bu hizmetten faydalanmak için sadece yapmanız gereken CASE ASSISTANCE' dan aşağıda belirtmiş olduğumuz ilgili kişileri 3 (üç) gün önceden arayarak randevu almanız ve tarafınıza iletilecek sertifika ile 2008 Mart ayı sonuna kadar başvurmanız.
Bu sayede diş "check up"ınızı KAHVE MOLASI Misafiri olarak yaptırabileceksiniz. Ayrıca check up sonunda önerilen tedavi için KAHVE MOLASI ailesine sağladığımız %20 indirimden de yararlanabileceksiniz.
Mutlu yıllar, sağlıklı günler, güzel gülüşler dileğiyle...
Saygılarımızla,
CASE ASSISTANCE
Randevu için: Nursel Çalışkan (nurselcaliskan@identist.com.tr)
Gülsün Er (gulsuner@identist.com.tr)
CASE ASSISTANCE
Kasap İsmail Sok. Sadıkoğlu Plaza 1 Kat 3
No 68 Kadıköy - İstanbul
Tel: 0216-337 0707 / 0216-337 0708
Yazarlarımızın Kitapları
Merih Günay "Martıların Düğünü" |
Nesrin Özyaycı "Işık -II-"
|
Temirağa Demir "Her kardan Adam Olmaz"
|
|
Şadıman Şenbalkan "Şehit Analarımızın Çığlıkları" |
|
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Bu da benden çocuklara yeni yıl hediyesi http://www.billybear4kids.com ister oyun oynasınlar, ister online eğitimlere katılsınlar ya da isterlerse bilgisayarlarına uygun ekran koruyucuları indirsinler.
Çizgi roman tutkunlarına özel bir web sayfası http://www.cizgiroman.gen.tr Kiminiz benim gibi çocukluğunuzun çizgi kahramanı Zagor’u arar. Bir başkası Mister No meraklısı. Çizgi roman meraklısı herkes buraya.
Sadece perşembe günleri yayınlanan haftalık bir e-dergi http://lecool.com/cities/istanbul/newsletters/current.html Format olarak biraz sıra dışı ama tarzını seveceğinizi düşünüyorum. Üye olduğunuz takdirde her hafta perşembe günü mail adresinize gönderiliyor. Keyifle okuyabileceğinize inanıyorum.
http://www.jurnal.net/ Gazete okuma alışkanlığımızın azaldığı günümüzde haber alma kaynaklarınıza bu web sayfasını da ekleyebilirsiniz. Ama ne kadar zorlasanızda bilgisayarınız hala gazete gibi kokmuyor. Sayfa çevirirken kağıt sesi duymuyorsunuz, en fazla bir tıklama sesi o kadar. Elinize bulaşmayan mürekkep lekesini de unutmayın lütfen. Tabiki bunların hiç biri olmazsa olmazlarımız değil ama neyse...
http://www.falling-sand-game.com/ Bilgisayarınız ve internetiniz varsa ilginç oyunlar elinizin altında demektir. Bu web sayfasını verdiğim oyun, basit ve anlamsız görünse bile sınırları zorlayan hatta sinirleri geren bir oyun. Oyunu anlatmayacağım. Bir kaç denemeden sonra öğreneceğinize eminim.
http://www.oyunlar1.com/games.php?flash=1096 Malum yeni yıl geliyor. Bu web sayfasında da noel baba kızdırma oyununu oynayabilirsiniz.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.8.3683 / Windows / 4.48 MB http://www.gomplayer.com/down/GOMPLAYERENBETASETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
|
|
|
|
|
|