Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.346

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 4 Ocak 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Mikropla savaşıyorum!..


Merhabalar,

Kime sorsam aynı dertten yakınıyor, ya grip ya öksürüyor. Benim de aşağı kalır yanım yok. Tam iyileştim derken birkaç saat önce aksırık hapşırık yeniden başladı. Şu anda da ekrandaki yazıları görmekte güçlük çekmekteyim. Kahrolasıca mikroptan bir an evvel kurtulmak amacıyla hemen kaçmak istiyorum. Ben gibi hasta tüm dostlara acil şifa diliyor, bu vesile ile diş konusundaki promosyonumuzu bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Detaylar panoda, kaçırmayın. Herşeyin başı sağlık, gerisi faso fiso. kendinize mukayyet olun, hoşçakalın.

Ufak Not: Bugünkü sayımız dezenfekte edilmiş ve bendenizden kaynaklanan mikroplardan arındırılmıştır. Gönül rahatlığıyla tüketebilirsiniz:-)

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


Seyfullah Çalışkan

 Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan


  GÖLGEMİ UZAK KENTİN KALDIRIMLARINDA GEZDİRMEK - 2

Dişlerim iyice sararmış, Aynada gördüğümde resmen canım sıkıldı. Son günlerde çok çay içiyorum. Sigara da. Bende herkes gibi çayı azaltıp ara sıra zahter mi içsem? Kokusu çok güzel ama çayın yerini tutmaz ki. Menengiç kahvesini de sevmedim zaten. Hele meyan kökü şerbeti hiç bana göre değil. Adam sende dert bu olsun. Doktor Apo nasılsa temizler yine. Üstelik beş para bile almadan. Ne kadar çok şey borçluyum insanlara. Yine de incir çekirdeğini doldurmayacak şeylere canım sıkılıyor.

- Bir akşam içsek mi beraber?
- Bana uyar, nerede içilir ki burada?
- Bende bilmiyorum valla. Ama sorarız birilerine.
- Bizim sokakta meyhaneler var. Ama hepsi pavyon türü yerlere benziyor.
- Yok bana gelmez. Ben sakin bir yer isterim. Bize hacıağa muamelesi çekmesinler.
- Tamam buluruz. Pavyon falan bana da uymaz zaten.

Gatem minibüs durağında saat altıya çeyrek var. Durağın değnekçisi erkenden çayını demleyip sigarasını tellemiş bile. Soba da gürül gürül yanıyor. Değnekçi tostoparlak bir adam. Altmışına yakın. Kara şalvarının ağı otururken yere değiyor. Nereden baksan bayağı haşin bir amca. Lafları da dik dik. Yok aldırma sen dediler. Sadece İsmail'e gıcıkmış bu. İsmail kim mi? Gatem, Binevler Karataş hattında minibüs şoförü. Durağa gelince illa bir kıllık yaparmış dayıya. O da beklermiş ama tetikte. Diyelim ki İsmail dayıya takılmayı unuttu. Hani işin gücün arasında. Yok, olmadı ama şimdi. Hem değnekçinin hevesi kursağında kalırmış hem de durakta sırasını bekleyen öteki şoförlerin.

Bana da bir çay verdiler. Ayıp olmasın dedim bende onlara sigara ikram ettim. Benim sigara biraz dandik geldi galiba. Hiç kimse yakmadı. Dışarıda hatırı sayılır bir ayaz var. "On birde aldım dün minibüsü," dedi. Bu gün on birde teslim etçem. Tam yirmi dört saat. Ertesi gün on birde öteki şoför de yine bana devretçek. Bir günde on, on bir kez turlarım bu şehri. Nelerini gördük biz. Ama yine de insanları iyi be abi bu memleketin. Dinime imanıma insanımız iyi. Baştakiler beş para etmez. Bizim ayrı bir geleneğimiz vardır. Mesela minibüse bindi yolcu diyelim. Param yok abi desin. Beni filanca yere götür. Eyvallah başım gözüm üstüne. İnsanlık halidir. Ama kurnazlık yapmaya kalkarsa, bizi uyutmaya hani. O zaman binerim tepesine. Bende emanetçiyim sonuçta. Babamın malı değil ama ekmek yiyoruz sayesinde.

Minibüs parası tamı tamına doksan beş kuruş. Müşteri bir lira verip beş kuruşunu ister. İster ister adamın hakkı. Şunu bir lira yapalım dedik. Belediye kabul etmedi. Her gün yirmi lirayı beş kuruşluk olarak bozduruyorum. Bulunmuyor ki meret. İşi gücü bırakıp bankada sıra bekleyemem ya. Dayı sağ olsun. Bankaya gidip bozuk para getirir. Getirir ama babasının hayrına değil. Her on liraya bir lira komisyon. Herkes bi şekilde yolunu bulcak be abicim. Dünyanın düzeni böyle.

- Katmer yedin mi sen?
- Yok, nasıl bir şey o?
- Gel Abuşoğluna gidelim. Hem değişiklik olur.
- Bak tatlı bir şeyse yemem ha. Ben kahvaltıda çaydan başka hiçbir tatlı şeye katlanamam.
- Gel sen gel, boş ver. Denemeden olmaz.

Abuşoğlu sabah kahvaltısına gelenlerle dolu. Genellikle köşelere öğrenciler pineklemiş kızlı erkekli. Katmer mi bir baktım. Bol kaymak ve bol fıstık. Ben yiyemem, imkân yok. Ramazan kendine söyledi bir tane. Ben de tadına baktım. Az buz değil baklava gibi tatlı. Tadı gerçekten güzel, kokusu bir hoş, Ama sabah için bana uymadı.

- İki peynirli poğaça ver bana. Bir de cam bardakta çay. Hadi ablam sana zahmet.

Yabancıyım işte bu kente. Üstelik yalnızım da adam akıllı. Yine de, inadına içimi afakanlar basıyor demeyeceğim. Eve geç kaldım telaşını hiç hissetmiyorum örneğin. Bütün gün kitap okuyabiliyorum. Gezip, dolaşabiliyorum. İstediğim saatte yatabiliyorum. Akşam olunca kimse beni yemeğe beklemiyor. Telaşlanmıyorum, geç kaldım sıkıntıları çekmiyorum. Kimse benim için endişelenmiyor ayrıca. Sadece akşamları evi telefonla arıyorum. Ze raporumu veriyorum. Hepsi o kadar. Hafta sonları saatlerce yataktan çıkmıyorum. Canım istediği saatte istediğim yemeği yiyorum. Öğün falan derdinde değilim. Sağlıklı beslenme nutukları dinlemeden canımın istediğini canım çektiği kadar yiyebiliyorum.

Ciddi ciddi yabancıyım bu kette. Sabah kahvaltısında katmer hatta beyran yiyemeyecek kadar… Lokantalarda firik pilavı bulamayacak kadar, "Her yemekte patlıcan mı olurmuş kardeşim," diyecek kadar yabancıyım. Üstelik "Burada neden dana eti bulunmaz ki," diye sorabilecek kadar da cahil.

- Bu saat kaç para.
- Elli milyon.
- Ne yaptın be abim? Ben o paraya Antep'te en kralından kırk ev alırım.
- Alışamadım şu yeni liraya .
- Peki şu içi mavi olan kaça?
- Abi alıcı mısın?
- Yok abim bakıcıyım. Zahmet veriyorsam bakmayım istersen.
- Yok abi bak bak, ayıp ettin. Olur mu hiç öyle şey?
- Ben bir bakışta almayı pek sevmiyorum da o bakımdan şey ettim.
- Tamam abi bak sen, boş ver…

Neden benim bakkaldan aldığım fıstık baklavaların üzerindeki kadar yeşil değil? Baklavalarda kullandıkları fıstığın içine gıda boyası falan mı katıyorlar? Kafama fazla takılınca gittim tanıdık bir abiye sordum. Tanıdık dediğime bakmayın azıcık tanıdık işte. Her akşamüzeri uğrayıp sigaramı aldığım bakkalın sahibine. Yok, yok fıstığa hiçbir şey katmıyorlarmış. Baklavalarda kullanılan fıstık ağacından henüz olgunlaşmadan yani erken toplanıyormuş. Elbette fıstığın içi biraz ezik büzük ve ufak oluyormuş. O fıstığın rengi böyle zehir yeşili gibi olurmuş. Bu fıstığa kuş boku denirmiş. Yediğiniz baklavada kuş boku olduğunu bilmek hiç hoşunuza gitmedi değil mi? Kuş boku deyip geçmeyin sakın. Bayağı derin mevzu işte. En pahallı fıstık buymuş. Ve kendi içinde farklı kalite sınıflaması yapılırmış.

Seyfullah
seyfullah@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,678,678,678,678,678,678,678,678,67
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Sarahatun Demir

 Pergelin Divit Ucu : Sarahatun Demir


  Deli

Gizemini çözdürmeyen volta üzeri bir gece aydınlığı…
Gece aydınlığı kalıcı değildir, en kalıcı bildiğim bile bir fahişenin fahiş namuslulukla bir başka adamla sevişirken, öteki bir başka adama aşık olduğuna inanması kadar gelip geçiciydi…

Her romantik "lanet olsun" der ayrılınca, içer, geceyi ve gündüzü kinle birbirine karıştırınca sevinir, yaşamdan bir şeyler aldığına inanarak bu yolla. Yaşamdan aldıklarının veresiye için herhangi bir deftere kayıt edildiği görülmemiştir. Borçlusun evet, borçluyum, borçluymuş meğer o da…

İlk yılları fazlasıyla sıkıcılık üzerinde tüketilmiş öğrencilik yılları… Kirli bir ev, pas içinde, o evin hiçbir dolabında, kıyısında, yahut ulu ortasında derli toplu duramayan, yani o eve asla ait olunmaz sanılan bir başka evden getirilmiş yol yorgunu anılar. Verilmiş sözler…. "Beni ararsın" cümlesinin en çok ikili konuşmalarda tüketildiği zamanlar. Aranır önceleri. Ve hatta sınıfın hep kapı tarafındaki en ön sırayı işgal etmiş o iki zeki ama aptal olan aşıklarına özenilir. Aynı şehri kazanmışlar sevgilisiyle cümlesi gider gelir toplu oturumlarda. "Vay be aptal şansı, bırak allahını seversen ya ikisi de birbirinden itici" cümlelerinin içinde hep biraz haset vardır oysa, biraz sitem yüklü suskunluklar vardır tanrıya. Bu ahmak sevda yerine neden bize verilmemiştir ki bu şans….

Anlatıldığında, anlatılacak kadar sana uzak zamanlarda yaşandığında yani, güzelmiş gibi gelen hikaye zamanlarıdır. Bir evde hep makarna yemenin, altısı sana ait hissedilmeyen kir kokulu nefesle bir evde yatmanın, yetmezmiş gibi kalkmanın, yattıktan sonra ve bu yatış kalkış doğal döngüsü içinde devinen günlerde yaşananların, bir hikaye biçiminde süslenerek çok defa, anlatılması kadar sevimli olmadığı anlanır. "Benim burada ne işim var, zaten önümüzdeki dönem kesin geçiş yapıyorum, çok muhatap olmam, mesafeliyim bundan böyle" cümlelerini kurar durursun. Evden gelen telefonlara verilen raporlar, her ilk fırsatta hep sevileceğin kalacak zannettiğine çekilmiş kısa, özsüz sözler; "şimdi evdeyim, doğum günümde aldığın köpek bugün iki saat uyudu, düne nazaran yarım saat daha az, seni çok seviyorum…" ahmaklığında…

Safsındır…
Hayat kadar…
Bir şehrin de şerefsiz sokaklarının genelde çıkmaz, az ışıklandırılmış, çamurlu olanlar olduğunu bilemeyecek kadar…
Sınav akşamları bulaşık sırasının sana denk gelmesine ve bu denk gelme halinin talihsiz bir biçimde daimiyetini yitirmemesine şaşacak kadar her seferinde, saf olmak…
Büyümekle, çocuk kalmanın; adam gibi sevmekle, aşktan aslında hiç, hiç anlamamanın en dönemsel başlangıcı gibi kaygılı, onurlu, karanlık…

Yazılılarda hep sorulmayacak yerlere çalışacak kadar, sınav notun istediğin gibi gelmediğinde ders sorumlusunun yanında soluğu alacak kadar, sorulmuş problemleri hep başka yoldan yapacak ve bu başka yol ile asla doğru sonuca ulaşamayacak kadar çiğsindir daha, pişmemişsindir…

Giderken yanımda götürdüğüm çok şey vardı ama benim aklımda biri çok iyi kaldı. Değeri falan yok belki, belki romantik bir yazma kaygısına malzeme sanacağın kadar ve hatta bu bir sanrı da değil belki, gerçek olacak kadar, o cümle her şeye rağmen ama aklımda kalan; "hayat senin zannettiğin kadar basit değil…" Fazlasıyla beylik bir cümle gibi gelir önceleri. İçi boş zannedilir. . Sırf öğüt verme hevesiyle büyümüş birilerinin yaşı geçtiğinde inanmayarak söylediği bir cümle gibidir. Cümledir işte, üzerinde bu denli düşünülmemesi bile gerekebilir. Ve hatta daha ayakkabılarını bağlarken kapı önünde salacaksın aklının sol tarafından. Tırabzanlardan yuvarlanarak düşecek, fikir katili olacaksın. Yoksa bunca öğüt, bunca tembih, bunca hasret, gidiş, yabancılık; hayır, çok fazla……

Beni tanıyanlar bilirler; öğütleri çok sevemiyorum ben. Ya da daha doğru bir ifadesi, verilmiş öğütleri çok kısa zaman içinde aklımdan alaşağı etmek gibi bir alışkanlığın kişiliğini üstlendim yıllardır. Bu kimlikleşme halime hüviyet bile sorabilir bir gün bir memur ağabey çevirip, şaşırmam, o denli benimsenmiş bir görev bu bendeki…

Üniversite sıralarından geçerken çok şeye şahit olmanın gerçeği vardır bir kere. Zaten dürüst olalım, bir çoğumuz ağabeylerimizden olmadı ablalarımızdan dinlediğimiz hikayeler eşliğinde daha deli heves büyüttük o sıralarda ses olabilmek adına. Sanırım zooloji, organik kimya, olmadı ileri matematik yahut hint dili dersi için heyecan duyan yoktur aramızda. En azından ben zerre heyecan duymadım bunlar için. Zaten duysaydım da gördükten sonra kendime akıllı tavrımdan ziyade bir teşhis koyabilirdim. Zooloji umrumda değil, organik kimya ve populasyon da…

Bir öğrencilik hayatı boyunca her şeyi yaşarsın, zenginlik dışında.
Çok insan tanırsın…
Hepsi birbiriyle aynıdır, çoğu ötekine hiç benzemez.
Kavganın allahına da şahit olursun, sevginin doruk noktasına da…
Paylaşım kelimesinin en çeşnili yaşandığı yıllar olur. Ben daha önce varlığımı hiç bu kadar parçalara ayırıp saatlere bölmemiştim, bölememiştim mesela…

Okulum ve yaşantım belirli dönemsel farklılıklar içeriyor benim. Uzun uzun yolları deviriyorum. Her sabaha karşı, çok yol üzeri konaklanmış tesiste, yarı ılık, dibinde illaki un kavrulmuş, tuzsuz, tatsız çorbalarla içimi ısıtmaya çabalıyorum. Her seferinde çok başka yollarmış gibi gidip gelinen yollar dikkatle inceliyorum. Bunun bir gereklilik olduğuna da inanıyorum. Bildiğim şehirlerin sokaklarında adam akıllı dikkat yüklü yürürüm ben. Her ayrıntıyı, evvelden görmediklerimi, ya da görüp benimsediklerimi yeniden, yine keşfetmenin doyumunu defalarca yaşamanın tiryakisiyim. Hiç bilmediğim bir şehrin sokağında yürürken dikkatsiz olurum. Umursamam. Yoldur benim için yürünen, oturulan sandalye, başka bir amaca hizmetkar olduğunu düşünmem….

Zaman inanılmaz biçimde hızla akıp gidiyor. Dün başladığım yolu bugün dönüp bakıyorum yarıladım bile. Çok şey öğrendim zooloji dışında. Çok insan tanıdım kendine insan süsü vermiş gibi yapanların kıyısında…
Ben öğüt sevmem. Öğüt vermeyeceksin, öğretmeye gücün yetecek, yaşatıp, karşındakine bu yaşanmışlığı gevişli şekilde öğüttüreceksin. Bana öğüt verme, ayakkabılarımı bağlarken atıyorum tırabzanlardan…

Yaşayarak öğrenilenlerin hafızada tutulma süresi hep ezberde olanlardan fazlaydı. Benim için en azından bu hep öyle oldu. Ölünün yüzünü açmış, kanı donmuş çok anlatıda dinleyici oldum, hiçbiri bir ölmüşün yüzündeki perdeye el olan can vücuduma ait olduğundaki hissi vermedi. Ayrılıkların en ayracıyla, çekilerek, bağırtılarak birbirinden kopartılmış her insanın ağrısını hissederim diye inandım, oysa anladım ki anladıklarım hiçbir halt değil. Bunu anladığımda ben bir ayrılığa ayraçtım…
İçerken içine içmişler oldu, gecenin de içine içtiler diye homurdandım, ayılsınlar diye çok kahve yaptım, hallerini hiç anlayamadım; içime içtiğim, gecenin içini de içime kattığım olmadı hiç benim…. Sarhoşken unutulacağına hiç inanmadım, sarhoşluklar en hatırlanmaz olanı dahi hatırlatan zamanlardı. Hatırlatırdı…

Öğüt, yaşayanın yaşayacağa bir önsöz sunumu kadardır. En anlamlı kitabın önsözü bile sana fikir verebilmek için yetersiz kalır. Zamana ihtiyacın vardır; oturup okursun ya da çok sürmez unutursun…

Yaşama dahil edeceksin kendini. Kimseye öğüt vermeyeceksin. Öğüt sıkıcıdır, umursanmayandır, unutulandır. Kitapsa, okunacaksa, ya adam gibi zamanını ayıracaksın; yahut okumadım diyerek dürüstlüğü elden bırakmayacaksın. Önsözü dahil birkaç sayfası okunmuş kaç kitaba okudum dedin sen, bırak allahını seversen…

-Divit, o değil de son yazıyı yetiştirdin mi sen?
-Yazıyorum ya işte, aa ses versen ya sevdiğim şarkı çıktı.
- Divit, ofis burası, ofis; ne zaman büyüyeceksin sen ya!
-"Hadi hazırım, yeter ki onursuz olmasın aşk…"

Sarahatun Demir
sarahatun@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,759,759,759,759,759,759,759,759,759,75
4 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Seda Attepe


YENİ YILA YENİ HESAPLAŞMA

2008'e…

Sevgili 2008;
Sana doğru yol alırken hızla, bir hesaplaşma yapmak istedim kendimle.

Tarihler Temmuz 2005i gösterdiğinde hayatımdaki bütün dengeler değişiyor, hayatım yepyeni bir yön alıyordu. Hayat bizden babamı alıyor, yerine hiç dinmeyen bir acı, özlem, bir sürü kırıklık koyuyordu. Kalbimde kocaman bir yara açılmıştı. Onun öncesinde de her şey güllük gülistanlık değildi elbet ama alıştığımız hayat şekli bir çırpıda son bulmuştu. Tam bir hafta sonra üniversite tercihleri vardı, evimizde korkunç bir kalabalık, sonsuz bir acı. İlk günler ağlayamıyordum bile, duygularım donmuştu sanki. En yakın arkadaşlarıma haber veriyor, geceleri uyuyamıyor, yemek yiyor su içiyor ve bekliyordum. İlk günlerin şoku işte. Beni gören iki arkadaşım da "Seni iyi gördüm." dedi. Her neyse daha sonra o günler geçti ve bu şok büyüdü, büyüdü ve kabusum oldu. Geceleri yalnız başıma pek uyuyamıyordum, korkuyordum, sürekli içim sıkılıyor, canım hiçbir şey yapmak istemiyordu. Ama bu halimle sokağa çıkıyor, gayet sakin davranıyordum. Hele arkadaşlarımla birlikte olduğumda son derece iyiydim, ya da kendimi iyi gösteriyordum diyelim. Bunu neden yaptığımı bilmiyorum ama onlara hiç acımı göstermiyordum, belki de hala güçlü olduğum mesajını vermek için. Hatta içlerinden nasıl da sabırlı olduğumu ya da umursamazın biri olduğumu düşünüyorlardı kimbilir. Fakat ben gerçekte o kadar kötüydüm ki… Bu arada mesleğimi seçmiş, üniversiteye başlamıştım. Hazırlık sınıfına gidiyordum ama pek de umrumda değildi dersler filan, tam bir depresyon halindeydim. Yaşam gücüm çoktan kaybolmuştu, uyumak çok zordu, en sevdiğim işim kitap okumak bile bana zevk vermiyordu. Derken baktı annem böyle olmayacak beni doktora götürdü. Doktor dediğimde psikiyatrist tabi ki. Doktorumla birlikte uzun bir yol kat ettik, önce uykularıma çare bulduk, sonra da bir sosyal fobik olduğuma karar verdik. İşte o sınıfın en ezik tipi bendim. Hiç kimse benden daha iyi bilemez, bir sorunun doğru cevabını bildiği halde parmak kaldırıp söyleyemeyi, bir öğretmenle göz teması kurmanın zorluğunu. Kendimi acındırıyorum sanmayın ama teşhis doğruydu. Doktor bunun daha çok kendi çabamla halledebileceğim bir sorun olduğunu söyledi ve bana çok yardımcı oldu sağolsun. İşte 2008 ben aylarca acı çektim, çabaladım ve hayata yeniden tutundum. Çok zor oldu ama oldu.

Sonra 2006 baharı geldi, okulda bir sınavı geçerek hazırlık eğitimimi bir dönemde bitirdim ve kendi bölümüme geçtim. Artık daha mutlu hissediyordu kendimi. Bahar her şeyi yenileyerek önüme tertemiz, yıpranmamış bir sayfa açtı. Yeni başlangıçlar, yeni dostluklar kazandım. Geçmişle yüzleştim ve dönem sonuna doğru kendimi daha rahat ifade edebildiğimi hissettim ve bir hocamın dediği "Artık gidenleri beklemeyin, giden gelmeyecek." sözüyle daha cesur adımlar attım, geçmişteki gereksiz bağlantıları kopardım ve hayatın bu yeni yönünde umutla yürüdüm ve yaz geldi.

Sonra ne mi oldu? İşte o zamandan beri hayat her zamanki gibi kimi zaman acıyla kimi zaman sevinçle akıp gidiyor. Artık hayatın ne anlama geldiğini biliyorum, kendimle sürekli mücadele halinde, kah babama yakışan davranışlar sergiliyor, kah onu üzüyorum. Hayat devam ediyor, tüm acılarım, sevinçlerim yanımda ama en çok da umut koydum çantama.

2008 umarım herkes için güzel bir yıl olursun. Sana içimi döküp rahatlamak istedim sadece çünkü geçmişin yükü çok ağır, sana bu yüklerden kurtulmuş olarak girmek istedim. Bugün aralığın son günü, insanlar hep iyi şeyler isteyecekler senden ama biliyorum ki sen acıları ve sevinçleri birlikte taşırsın, hayatın kısa bir parçası olacaksın sadece.

Seda Attepe


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,509,509,509,509,509,509,509,509,509,50
6 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Melis Mine

 Kahvenin Köpüğü : Melis Mine


  Bugün, Dünden Öğrendiği Kadardır…

Bugüne kadar en sevdiğim yılı bitirdik. Niye çok sevdim bu yılı? Kendime bile tam tarif edemem sanırım…

En başta, iş değiştirme hikâyemi (en azından uzunca bir süreliğine) bitirdiğim için sevdim bu yılı ben. Hayatta işin ne önemli bir yer tuttuğunu en iyi bilenlerdenim sanırım, belki ondandır. Uzun süre iş arayan, içine sinen bir işi bir türlü bulamayıp dolanan, en sonunda huzura eren ben...

Aslında çok zamandır veremediğim kararları verdiğim için, belki sevdiğim şeylere - en başta kendime ve yazmaya - daha çok vakit ayırmaya başladığım için de sevmiş olabilirim 2007'yi. Hayır diyebilme yeteneğimi geliştirebildiğim için, gerektiğinde veya istediğimde kötü bir insan olabilme yetisi kazandığımı düşündüğüm için... Herkesin ne yaptığının, ne düşündüğünün artık benim inançlarımı, düşüncelerimi, hatta kemikleşmiş önyargılarımı değiştiremediğini fark ettiğim için... Hayatı, hayatımdaki insanları daha az "umursayan", daha bencil birine dönüştüğüm için... Kendimi analiz etmeyi iyi kötü tamamladığım ve buna göre erişilebilir hedeflere yöneldiğim için de olabilir. Ya da hayatımda çok büyük değeri olan insanlara bile karşı durabildiğim ve hatta kendime karşı gelebildiğim için...

Bir parça da yeni, ama benim için çok değerli birkaç insanla tanıştığım, eskileri kaybetmeyi soğukkanlılıkla kabullenmeyi öğrendiğim için sevdiğim kesin. Yeniden umut dolduğum, yeni planlar kurup, hayaller yarattığım için… Bir gün yine âşık olabileceğime inandığım için tekrar.

Daha çok okuduğum, daha çok dinlediğim, daha çok izlediğim, daha çok sorguladığım, daha çok düşündüğüm ve daha çok incinip, daha çok acı çektiğim için belki. Daha yalnız ama daha özgür olduğum için... İnsanların acılarına karşı onların yanında olmanın bazen ne büyük bir manevi arınma, nasıl bir huzur ama nasıl da can yakan bir çaresizlik hissettirdiğini öğrendiğim için.

Tüm acılara; ölenlere, ölemeyen - ama gün be gün eriyip giden - lere, sadece bedenen değil ruhen ve zihnen de hasta olanlara, soygunlara, cinayetlere, hırsızlıklara, yolsuzluklara, dolandırıcılıklara, ahlaksızlıklara, tecavüzlere, tecavüzcülere, gasplara, tacizlere, cezasız kalan ve hatta ödüllendirilen tüm suçlara, trafiğe ve trafik terörüne, orman yağmalarına, toprak kaymalarına, susuzluğa, çölleşmeye, sellere, küresel ısınmaya, çarpık kentleşmeye, kontrolsüz yükselen uçlardaki ideolojilere, düşüncesizlere, şiddeti kendini ifade etme aracı olarak görmeye alışan insanlara, yalancılara… Şu satırlarda yazmadığım, unuttuğum ne kadar yaşanmış kötü olay, ne kadar kötülüğe sebebiyet veren davranış şekli ve insan varsa da hepsine rağmen... Çok şey öğrendiğim bir sene oldu 2007. Sadece yaş aldığım değil, biraz daha "büyüdüğüm" bir sene… Şimdiden çok sevdiğim bir arkadaşımın dediği gibi, "Büyümek bence az gülmek, daha az mutlu olmak değil… Olmamalı en azından. Olgunlaşmak acı çekmek değil, acıyı kabullenmek sadece, kabullenen insan, gülebilen bir insan olur zaten.*" Hem hayatı kabullendiğim, hem kalan gülüşüme sahip çıkıp hayallerimi de peşimden sürükleyip kendimi zorlamaya devam ettiğim, pes edenlere bakıp inadına (sırf kendime inat, kendime zorluk olsun diye) direndiğim için pek çok şeye…

Uzun lafın kısası, 2007 tüm yaşanan zorluklara, üzüntülere, acılara rağmen güzelim, sevdiğim bir sene oldu. Umut ederim ki sizler de ayni hislerle dolusunuzdur.

2008in açılışını "öznel" tavsiyelerle yapmak istedim. Nasılsa birkaç gün geçti diye iyi dileklerimin eskimediğini biliyorum. Kendime 2007'de bulduğum doğrulara sımsıkı sarılabilmeyi, her yeni gelen günle yeni bir şeyler öğrenebilmeyi ve 2008 sonuna gelince 2007 için sarf ettiğim güzel cümleleri ve hissettiklerimi 2008 için de yazabiliyor olmayı, herkese de gönlünden geçenlere eriştiği, ruhunun doyduğu bir sene diliyorum ben.

Köpüğü bol kahveleriniz olsun.

İyi seneler

Melis Mine
* Emrah Ali Pakdemir.


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Mete Çağdaş

 Kahveci : Mete Çağdaş


  O PARMAK SİZE BATSAYDI !..

Yılbaşı gecesi Avustralyalı Turistlere taciz de bulunanları hep birlikte izledik!
Kimi parmak attı,kimi arkadan dolandı,kimi de vücut temasında bulundu...
Ve bütün bunları yaparken de ağızlarından zevk salyaları akıyordu!
Ne olacak canım, bunun günahı ne ki?
Ver 57 ytl yi, geç köprüden!..
Çünkü,kabahatlar kanununa göre "başkalarını rahatsız etmek" 57 ytl...
Oysa daha önce
çalıştığı çiftlikteki koyuna tecavüz eden biri " hayvan haklarını ihlalden"yargılanmıştı.
Yani o turistlerin hayvan kadar değeri yok!..
Sırbistan da kirpiyle seks yapmaya kalkışan Zoran Nikolovic'e
kirpinin okları batmış ve onu hastahanelik etmişti...
Bu kadınların okları yoktu ki o sapıklara batsın.
Aslında lafı uzatmaya, oraya buraya çekmeye gerek yok!
O tacizcilere sormak lazım:
Oradaki kızkardeşiniz,ananız,teyze veya halanız olsaydı,
Ya da o parmaklardan bir size batsaydı (?)
Koyun kadar değeriniz,Eşek kadar kıymetiniz bilinmeseydi
yine sırıtır mıydınız öyle pis pis???

A "MUM"U YANDI !

Türk dil kurumu, ( TDK )
Türkçe sözlüğünün 9.baskısının 1591.sayfasında " Mum söndü"demiş
ve iki nokta üst üste koyup,
"Alevi geleneğinde var olduğu sürülen bir tür tören "deyip, tırnağı kapattırmış.
Devletin bir kurumunun düştüğü yanlışa bakın...
Alevilik geleneğini hiç yaşamamış,
fakat "Alevi dedesi "torunu olmam nedeniyle, öğrenmiş ve bilgi edinmiş biri olarak,
" Mum söndü" iftiralarının;
artık yettiğine, hatta sıktığına ve boğduğuna inanıyor, lanet okuyorum!..
Alevilerde böyle bir gelenek ve görenek yok...
Mum'ların nerde ve nasıl söndüğünü en iyi kazanovalar bilir!
Yani birileri " mum söndü" oyunu oynayıp,
bunu da Alevi camiasının üzerine atmaya kalkışmasın
bunun bedelini ağır öderler!..
TDK sözlüğünden derhal o satırları kaldırtmalı ve özür dilemelidir.
Ne der Atasözü?
" Yalancının mumu yatsıya kadar yanar"
Bunların yalanı yatsıyı geçti, artık yatıya kaldı!..
Ama sonunda gerçekler çıktı ortaya,camia ayağa kalktı
Bakın bakın...
Nihayet sonunda işte o birilerinin mumu yandı!..

Mete Çağdaş
mettecagdas@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,579,579,579,579,579,579,579,579,579,57
14 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Leyla Ayyıldız

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 5.300 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


Unuttun mu yoksa?

Sana benzetebilirim düşlerimi;
Kelimelerden karakalem resimlerimi
satır satır sana boyayabilirim.
İstesem sana benzeyen senler
çoğaltabilirim... Alabildiğine vakur...
Okurken resmini benim dilimden, kendini kaybedebilirsin.
Sen olduğuna inanmakta zorlanır, hayret edersin.
Unuttun mu yoksa?
Senin bende yorulduğun binlerce parçan var.

Sana bezeyebilirim toprağımı;
Hercai aşkının iğneleriyle
siyah atlas kumaştan kaftanlar dikebilirim.
Sonra giyinip yaslı yanımı
eşikte vuslatı beklerken,
ayrılık oklarını kendime saplar, yanabilirim.
Karşımda sessizce durur, matemime tanıklık edersin.
Bir şeyler yapmak istersen benim için
toprağıma kara tohum sevdanı ekebilirsin.
Unuttun mu yoksa?
Senin bende bıraktığın binlerce ayrılık an'ın var...

Sana ölebilirim defalarca;
Kozalarından çıkmaya acele etmiş,
ölü kelebekler doğurabilirim bir batında
kanatları kırık, yarım kalmış kelebekler...
Tıpkı benim gibi...
Avucuna alır yetim kalmışlığımı seversin
Şefkatle okşarsın, kurumuş gözbebeklerinle
Unuttun mu yoksa?
Benim sana sakladığım binlerce intiharım var...

Elif Eser

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Genel Yaşak Sigorta A.Ş.


KM - GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş. İŞBİRLİĞİ İLE
AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI


Sevgili KM Dostu,

Sağlığınız bizim için önemlidir,

Genel Yaşam Sigorta A.Ş sizlerin Ağız ve Diş Sağlığı ile ilgili sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak amacıyla Promosyon olarak hazırlamış olduğu ağız check-up'ı hizmetinden faydalanabilmeniz için sizi anlaşmalı kliniğimizde ağırlamaktan mutluluk duyarız.

Yapılacak olan ağız check-up'ınız için yapmanız gereken sadece IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ'NDEN aşağıda belirtmiş olduğumuz ilgili kişileri üç gün önceden arayarak randevu almanız ve tarafınıza iletilmiş olan bu sertifika ile 2008 Mart sonuna kadar kliniğimize başvurmanızdır.

Panoramik Röntgen ve ağız check-up'ınız GENEL YAŞAM Promosyonunun bir parçasıdır.

Sağlıklı günler, güzel gülüşler dileğiyle...

Saygılarımızla
GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş.

Randevu için:
Nursel Çalışkan (nurselcaliskan@identist.com.tr)
Gülsün Er (gulsuner@identist.com.tr)

IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ
Kasap İsmail Sok. Sadıkoğlu Plaza 1 Kat 3
No 68 Kadıköy - İstanbul
Tel: 0216-337 0707 / 0216-337 0708
http://www.identist.com.tr

Editör'ün Notu: Yukarıda sözü edilen sertifikayı buradan bilgisayarınıza indirebilir, üzerine ad ve soyadınızı yazdıktan sonra bastırarak veya email ile göndererek bu hizmetten yararlanabilirsiniz.


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"

 
Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"
 


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Bu da benden çocuklara yeni yıl hediyesi http://www.billybear4kids.com ister oyun oynasınlar, ister online eğitimlere katılsınlar ya da isterlerse bilgisayarlarına uygun ekran koruyucuları indirsinler.

Çizgi roman tutkunlarına özel bir web sayfası http://www.cizgiroman.gen.tr Kiminiz benim gibi çocukluğunuzun çizgi kahramanı Zagor’u arar. Bir başkası Mister No meraklısı. Çizgi roman meraklısı herkes buraya.

Sadece perşembe günleri yayınlanan haftalık bir e-dergi http://lecool.com/cities/istanbul/newsletters/current.html Format olarak biraz sıra dışı ama tarzını seveceğinizi düşünüyorum. Üye olduğunuz takdirde her hafta perşembe günü mail adresinize gönderiliyor. Keyifle okuyabileceğinize inanıyorum.

http://www.jurnal.net/ Gazete okuma alışkanlığımızın azaldığı günümüzde haber alma kaynaklarınıza bu web sayfasını da ekleyebilirsiniz. Ama ne kadar zorlasanızda bilgisayarınız hala gazete gibi kokmuyor. Sayfa çevirirken kağıt sesi duymuyorsunuz, en fazla bir tıklama sesi o kadar. Elinize bulaşmayan mürekkep lekesini de unutmayın lütfen. Tabiki bunların hiç biri olmazsa olmazlarımız değil ama neyse...

http://www.falling-sand-game.com/ Bilgisayarınız ve internetiniz varsa ilginç oyunlar elinizin altında demektir. Bu web sayfasını verdiğim oyun, basit ve anlamsız görünse bile sınırları zorlayan hatta sinirleri geren bir oyun. Oyunu anlatmayacağım. Bir kaç denemeden sonra öğreneceğinize eminim.

http://www.oyunlar1.com/games.php?flash=1096 Malum yeni yıl geliyor. Bu web sayfasında da noel baba kızdırma oyununu oynayabilirsiniz.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.8.3683 / Windows / 4.48 MB http://www.gomplayer.com/down/GOMPLAYERENBETASETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Donna Donna - Joan Baez









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20080104.asp
ISSN: 1303-8923
4 Ocak 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com