Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.354

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 16 Ocak 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Ben hâlâ kadınları seviyorum!..


Merhabalar,

Az önce televizyonda gene bizim "Muhafazar Eşcinsel"imiz Cemilimiz vardı. Zaten o meşhur söylemini yaparken böyle olacağının farkındaymış hasbam. O teve bu radyo gezip duruyor. Altmış yaşın verdiği olgunlukla, iktidar desteğini arkasına almış konuştukça konuşuyor. Cesaret ayyuka çıkmış durumda, sanki hazret yeşiller partisi genel başkanı. Ekranda Cemil, önümde Yağmurdereli vekil Osman. Tıntın sanatçıların meclise ittirdikleri muhafazakar şanslı tonton. Bakın o da ne diyor? "Havuza bile erkek erkeğe girerim." Hey Allahım sen aklımı koru. Muhafazakar tercih dönüşümlerine mi sıra geldi acaba? Kendimizden de şüphe etme zamanı mı yoksa? Yok yok ben normalim, Allah muhafaza muhafazakar değilim, hâlâ kadınları seviyorum, seviy...

...

Ülke yönetme sanatında altın bir kural vardır. Ne zaman içinden çıkılamaz bir duruma düşsen, içerde ettiklerin halkı patlama noktasına getirse, hemen bir dış mihrak yaratır, düşman diye onu belletir, dikkati dağıtırsın. Dışarıda düşman bellemek yasaksa o zaman da gündemi parça pinçik edecek bir laf eder halkın gazını alırsın. Zamanlama hatasına düşmeyenler kazanır, son saniyede üçlük atmaya çalışıp çemberden döndürenler ise kaybederler bu manevrada. Bu açıklamanın ardından şimdi gözümüzü memleketimize bir çevirelim bakalım. Evlere şenlik bir sosyal güvenlik yasası, sağlıkta plansız programsız alınan kararlar, doktorsuzluktan kapanan poliklinikler. Lami cimi yok, bu yasanın özeti paran yoksa tedavi yok. Var dedikleri yerde de doktor yok. Dünya ortalaması 7000 iken inatla 9000 güne çıkarılan çalışma süreleri, 65 yaş uygulaması. Sosyal dayanışmayı dilenmek ve zekat vermek üzerine kuran bir pespaye düzene doğru gidiş. Özelleştirmede düşülen yanlışlar, 301 üzerine oynanan oyunlar, devlet malı deniz yemeyen domuzu ilke edinmiş yöneticiler, 16 yaşında köşe dönen, Özal'ın yavrularını mumla aratan oğullar, damatlar, dünürler, alışveriş için dükkan kapatan first ve second leydiler. Terörde mehter marşı adımları, vesaire hepsi elde birer dinamit. Peki dikkati bunlardan alıp bir başka yöne nasıl çekersin? Gidersin İspanya'ya, verirsin bir demeç, Kral, Babacan'ı tercüman sanmış ne gam, dolarsın türbanı diline, dünden razı medyaya verirsin sıkı bir malzeme iş biter. Çekineceği kimse de kalmamış, siyasi simgeyi de kabul etmiş, nasıl olsa koyacak Anayasa'ya problemi çözecek. Sonra? Sonrasında hepimiz birer azar azar ısıtılan suda pişen aptal kurbağa. Hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


Erhan Tığlı

 GÜL-DİKEN YAZILAR : Erhan Tığlı


  SUÇ KABAHAT

Kabahat gelin olmuş da kimse almamış. Evde mi kalmış? Hayır! Eve de sokmamışlar, sokaklarda yatıp kalkmak zorunda kalmış, itilip kakılmış... Zaten kız bir şey kırarsa kazadır, aynı şeyi gelin hanım yaparsa büyük bir kabahat işlemiştir. Boşuna dememişler "Şoför Nebahat, sende kabahat" diye... Bir de hem suçlu hem güçlü olanlar vardır: Yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış! Günah da suçun, kabahatin dince bir adıdır. Kimi din adamları şu günah, bu günah diye insanları tedirgin ederler. Onların sözünden çıkmayanların günah işleyeceğiz diye ödleri kopar, yaşamak zindan olur, diken üstünde otururlar. Bir şiirimde şöyle demiştim:

"Bu günah, şu suç, o ayıp
Derken...
Mutluluk oldu kayıp!"

Şarkılarımız da bu konuya çokça değinirler. Bir şarkıda, "Suç kimin, günah kimin, biliyorsun bunu sen/ Hangimiz dönmüş olduk ettiğimiz yeminden?" deniliyor, bir diğerinde de, "Sevmek günah mı?" diye soruluyor. Yanıtımız şu: Eğer seven kişi ünlü biriyse düzeyli bir ilişki kurmuştur, yoksul ise karalanır, dedikodu çarkları işler, zavallı sevdiğine seveceğine bin pişman olur, sanki bir suç işlemiş gibi utanır. Aldatan sevgililere, "kabahat sende değil, sana gönül verende" denilir. Bir başka şarkıda, "Sevmek seni bir suç ise/ Affeyle günahımı ey sevgili" diye sevgiliden özür dileniyor. Bir manide suçun cezasını sevgilinin vermesi isteniliyor: "Gece uçar yarasa/ Bari işe yarasa/ Eğer sevmek suç ise/ Asacaksa yâr asa"

Suçu başkasının üstüne atmayı pek severiz. Öğrenci dersine çalışmaz, zayıf alır, suçu öğretmenin üstüne atar, futbolcu iki adımdan gol atamaz, suç onda değil, hakemdedir. Kadın bir arkadaşı hakkında dedikodu eder, gerçek ortaya çıkınca, "Ben bunu falancadan duymuştum. Günahı onun boynuna" diye kendini temize çıkarmaya çalışır.
Bu böyle uzar gider. Gelin bu konuyu bir Nasrettin Hoca fıkrasıyla örnekleyelim.

Hocanın evine hırsız girer. Komşular Hocayı suçlamaya başlarlar. Biri, kapıyı iyi kilitlemediğini söyler, öbürü, pencereyi iyi kapamamışsındır, der, diğeri niye derin uykuya daldığını, hırsız içeri girince niye duymadığını sorar. Hoca kızar, "İyi güzel e bütün suç bende mi, hırsızın hiç mi suçu yok?" diye bağırır.

Sanık suç işlediği kanıtlanana dek suçlu sayılmaz ama biz adam suçlamayı pek severiz. Çocuk başarılı olamayınca baba, anneyi suçlar, anne babayı... Babaların günahını çocukları çeker de çocukların suçu, günahı ortada kalır, kimse üzerine almak istemez! Suçlu tek başına değildir, onu suça teşvik eden, yaptığının suç olduğunu söylemeyen, uyarmayan kişiler, suç ortakları, işlediği küçük suçları, günahları görmezlikten gelip daha büyük suç işlemesine neden olanlar vardır. Suçluları hapisten, cezadan çok çektikleri vicdan azabı perişan eder. "Suç ve Ceza" romanındaki Rasnolnikof buna güzel bir örnektir.

Suçlu suçüstü, hukuk diliyle cürmümeşhut halinde yakalanmış. Suçu sabit ama gene de bir avukat tutmuş. Arkadaşları, "Bu durumda avukat ne yapacak ki?" diye sormuşlar. Suçlu, "İşte ben de onu merak ediyorum ya" demiş...

Adamın biri devlet başkanına "öküz" demiş. Umduğundan daha çok ağır bir cezaya çarptırılınca yargıca, "Hakaretin cezası bu mu, verdiğiniz ceza fazla değil mi?" diye sormuş. Yargıç, "Sen hakaretten yargılanmadın ki, demiş. Devlet sırrını açıklamaktan hüküm giydin."

Bir de özrü kabahatinden büyük olmak var. Padişah, İncili Çavuş'a, "Öyle bir suç işle ki, özrü kabahatinden büyük olsun" demiş. Çavuş, padişahın arkası dönükken kalçasına bir çimdik atmış. Padişah hiddetle geri dönünce, "Kusura bakmayın efendim, sizi valide sultan sandım" demiş. Böylece padişahın isteğini yerine getirmiş...

Buna benzer bir fıkra da şu: Çariçe Katerina arkası dönük olarak salonda durup, bahçeye bakarken saray muhafızlarından biri onu hizmetçi kızlardan biri sanarak çimdiklemiş. Çariçe öfkeyle dönerek, "Ne yapıyorsun sen? Diye bağırınca muhafız ne diyeceğini şaşırmış, "Eğer kalbiniz de kalçanız kadar sertse çekeceğim var efendim" demiş. Bu söz çariçenin çok hoşuna gitmiş ve onu muhafızların komutanı yapmış, hiç yanından ayırmamış.

Suçlar çeşitli olduğu gibi cezalar da çeşitlidir ama bu suç işleyenin hünerine, özelliğine, makamına göre değişir. Ziya Paşa'nın dediği gibi milyonla çalan başlar üstünde gezdirilir de, birkaç kuruş çalan beceriksiz kürek cezasına çarptırılır... İşini bileceksin, karda yürüyeceksin de izini belli etmeyeceksin.

Yazımızı bir maniyle bitirelim de kara düşüncelere biraz olsun son verelim:

Zülfümde siyahım var
Bülbül gibi ahım var
Göz gördü gönül sevdi
Benim ne günahım var?


Erhan Tığlı
erhantigli@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Emre Gürkan Kanmaz


İnsansız Zaman

Temiz,tertemiz bir kağıt, beyazlığı kamaştırıyor gözlerimi. Az önce uyandım. İki-üç zeytin,bir dilim kepek ekmeği,iki dilim domates ve bir fincan limonlu çay kahvaltım sayılır. Tam olarak doymadım ama sigara içebilmem için midem yeterince dolmuş olmalı. Çekyata uzandım bir kez daha.Elimde yadigar bloknot ve temiz, tertemiz bir kağıt. Neler yazarım kimbilir, ne anlatırım?

Yarın yılbaşı galiba,o kadar uzun zaman geçti ki işten çıkışımın,işimin olmayışının. Zamanı bile unutmuşum.Normalde olsa;günlerin,saatlerin hatta dakikaların bile hesabını yapardım. Sabah işe kaçta gelinir,kaçta çay ve yemek molası verilir ve akşam kaçta paydos edilir, herkesten daha iyi bilirdim.İyi bilirdim,çünkü herkesten daha çok eve gitmeyi isterdim.Çalıştığım işyerinin bulunduğu semt evime oldukça uzaktı. Otobüsle kırkbeş,bilemedin bir saat,tramvay ile en fazla yarım saat mesafe uzaklıktaydı. Ama yine de bana göre oldukça uzak. Her günkü rutin yolculuklarım ömrümden harcardı, bunu da iyi bilirdim.Ama yine de hastalıklı bir zevk alırdım rutin yolculuklarımdan.

Nedense insanlarla fazla haşır neşir olan biri değilim. Anlatacak bir şeyim olmadığından mıdır yoksa dinleyecek kulaklarımın olmayışından mıdır,sürekli insanlardan uzaklaşmayı, asosyalleşmeyi isterim. İnsanlara kendime güvendiğim gibi güvenemeyişim de olabilir hastalıklı bir zevki yaşamama sebep. Yolculukları da belli ki bu yüzden seviyorumdur.İnsanların arasında insansız bir zamanı paylaşıyor oluşum biraz absürt olsa da benim hoşuma gidiyor. Herkes benim gibi mi düşünüyor, bilmiyorum.

...

Sabah,beş yaşında afacan bir çocuk gibi,yumurta ve süt kokulu nefesiyle yüzüme esnerken çıkıyorum yola.Önce uzun bir caddeyi geçiyorum,ağır aksak.Olmayan kulaklarımda olan kulaklıklar pek yeni.Katı halden sıvı hale geçen notalar beynime akıyor.Elimde sönmeye yüz tutmuş izmarit.Hafif bir sinirle şapkamı düzeltiyorum.Rüzgar saçlarımı taramaya ısrarlı.Ama gözlerimi kaşındırıyor bazen,hoşnut olmuyorum.Kaldırımda benimle birlikte yürüyen zamansız insanlar ya da benimle birlikte kaldırımda yürüyen insansız bir zaman.Ama hangisi gerçek,kestiremiyorum.Arabaların kornaları,simitçi-biletçi-dilenci nidaları karışıyor beynime akan sıvıya. Sıvı ha kirlendi kirlenecek, acilen arıtılması lazım. Adımlarımı hızlandırıyorum, arada bir kaldırımın çıkıntılarına çarpıyor topuklarım.Dilimde çatallı bir küfür ve sonrasına,"Git başımdan lanet şeytan!" diyorum.

Otobüs terminaline vardığımda,kırağı çökmüş yolcu durakları çarpıyor gözüme. Su birikintileri çimento gibi kıpırtısız. Ayağımın dibine bir kuş tünüyor.Su içmek istediği her halinden belli,yoksa yerde duran kırıntıları görmezden gelmezdi. Montumun cebinden çıkardığım pet şişenin kapağına bir kaç damla suyu damlattığım gibi şirin misafirime sunuyorum. İlkin benden korkmuş olacak,kanatlarına salık verip uzaklaşıyor yanımdan.Gülümsüyorum ve kapağı aşınmış kaldırım taşına bırakıyorum. Çok geçmeden şirin misafirim çıkageliyor,adımları ürkek.Kaçamak bakışlar fırlatıyor bana,ben oralı değilmişim gibi başımı bilet gişesine doğru çeviriyorum. Bir gözüm kapakta halen.

Ve nihayet, suyunu yudumluyor kanatlı misafirim. Tekrar gülümseyerek otobüse binmek için sıraya geçiyorum. Canım fena halde sigara içmek istiyor.Otobüse özenmiş olmalıyım,otobüs bir evin bacasına özenmiş olmalı tüttürüyor dumanını.

...

Vakit epeyce ilerlemiş, saatime bakmak aklıma gelmese gecenin bir yarısı olduğunu anlamayacaktım. Bu günlerde hava erkenden kararıyor burada.Saat altı gibi İstanbul bir bir yakıyor ışıklarını. Sokaklarından, evlerinden, taşıtlarından ışık seli akıyor,gözüme daha bir eli yüzü düzgün gözüküyor şehir o zaman.Gündüz gözüyle bakarsam şehir yine aynı şehir.Kirli mi kirli,pasaklı mı pasaklı. Sokağa çıkıp alelade yere baksan, neredeyse üç-beş adımda bir bir çöp yığını, balgam kurusu yeşillik, bazen de kedi-köpek dışkısı. Yani ne ararsan var, bu temiz, tertemiz kağıda sığmaz anlatmaya kalksam. Anlatılmaz bu şehrin kirli yüzü.

Artık ne zaman yeni bir işim olur, bilemiyorum. Çalışmayı hem istiyorum hem istemiyorum. Korkaklığımdan, beceriksizliğimden, bitkinliğimden değil çalışmayı istememem. İş yerinde yeterince anlaşılamamam,fikirlerimi net anlatamam,verilen işe doğru şekilde adapte olamamam sıkar beni.Çünkü beden gücüyle yapılan işlerden oldum olası nefret etmişimdir.Ben isterim ki bedenim yan gelip yatsın,beynim çalışsın.

Yapacak çok şeyim var benim, söyleyecek çok sözüm var, yaşayacak çok aşkım, çok mutluluğum,hüznüm var. Gidecek çok yolum,terkedecek çok limanım,üzeceğim çok sevgilim var. Biliyorum, ben ne kadar anlatmak istesem, bu temiz, tertemiz kağıda sığmayacak. Hayallerimle kağıdın ömrünü mahvetmek istemem. Dünya yeterince karışık zaten,yaşam yeterince çetin ceviz.

Emre Gürkan Kanmaz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Nurcan Candan


TÜM ÇAĞLARIN EN ZENGİN KRALI MİDAS

Frigyalılarla ilgili ilk tanınan kişi kral Gordion'dur. Efsaneye göre dağınık olan Frig kralları birleşmek isterler fakat kimin esas kral olacağı hakkında bir ittifaka varamazlar ve aralarında bir karar alarak ertesi gün şehre ilk girecek kişiyi kral olarak seçeceklerdir. Sabah olunca tüm krallar şehrin giriş kapısında beklemeye başlarlar ve ilk giren kişide öküzü önde kendisi arkada Gordios isimli bir çiftçidir. Onu büyük bir coşku ile karşılayarak onun etrafında birleşirler.

Dağınık Frig topluluklarını siyasal bir birlik altına toplamayı başaran ilk kraldır Gordios. Fakat onun yaşadığı siyasal olaylarıyla ilgili bilgimiz yok denecek kadar da azdır.

Tarihçi Arinos'a göre Gordios Thelmessos'lu (Fethiye) bir kadınla evlenmiş ve Midas adını verdiği bir oğlu olmuştur.

Gordios'dan sonra tahta geçen Midas döneminin Frigya'sının altın çağını yaşatır. Yalnız şuna da belirtmeden geçmeyelim araştırmacılar bu dönemden sonra Frig krallarının hepsine Midas denildiğini belirtmektedirler.

Midas'ın ünü kendi ülkesinin sınırlarını aşıp Batı Anadolu'ya ve kıta Yunanistan'a dahi yayılmıştır.

Başlangıçta Eskişehir, Afyon, Kütahya ve Ankara bölgesine yerleşen Frigyalılar sonradan Kızılırmak'a, Denizli'ye dek güçlü bir uygarlık kurmuşlardır.

Midas'ın Frig tahtına geçtiği yıllarda en önemli düşmanları Asurlulardır. Frigyalıların bir amacı (MÖ 8. yüzyılın son yarısı) Urartu devleti ile birleşerek Asur akınlarını önlemek ve yukarı Kızılırmak bölgelerini Asurlulardan alarak ve güneyde Akdeniz'e ulaşmaktı.

Ancak Gordios'un oğlu bu hedefe ulaşamadan Asurlularla barış yaptı. Barıştan sonra Asurlular Frigyalılarla hiç ilgilenmediler. Buna karşılık Yunanlılar Friglerle ilgilenmeye başlar.

Midas'ın tarihte ilk görünüşü MÖ 700'lü yıllarda Delhi Mabedine hükümdarlık yapmasıyla başlar. Tarihci Busebios'ta Midas'ın MÖ 738'de tahta çıktığını kaydeder. Doğuya doğru sınırlarını genişletmekle beraber batıya önem verir. Yunanlarla görüşmelerde bulunur.

İlk olarak kaynaklar Midas'ın kıymetli bir yunan prensi olan Agemennon'un kızıyla evlendiğini yazar. Tarihçi Heredot'a göre Ksantos, Lidya ile Friglerin arasındaki akrabalıktan söz eder.

Öte yandan aynı tarihçi yazara göre Midas Yunanistan'daki Delhi Apolyon tapınağına fildişi tahtını hediye ederek kıta Yunanistan ile de ilişkilerini güçlendirmiştir.

Gordion da yapılan kazılarda ele geçen yunan çanak çömlekleri bu ilişkiye ait diğer örneklerdir.

Doğudan ve batıdan sağlayan barışçı hava içinde Midas uzak bölgelerdeki ticaretin yönlendirilmesinde önemli görev alır. Böylece güçlenmeye ve zenginleşmeye başlar.

Bu dönemde kral Midas'la ilgili bir efsanede anlatılır.

Söylence bu ya... Şarap tanrısı Diyonisos çocukluğunda, sevimli bir ihtiyar satirin, bir başka deyişle insan gövdeli keçi ayaklı Silenos'un ellerine teslim edilmişti. Silenos, Diyonisos'a yemesini içmesini, gezip tozmayı, eğlenmeyi öğretecekti. Diyonisos, Silenos'un ellerinde büyüdü.

Günlerden bir gün şarap, bağcılık ve arıcılık tanrısı Diyonisos çevresindeki kalabalık, gürültücü ve sarhoş yoldaşlarıyla dolaşmaya çıktı. Silenos içtiği testiler dolusu şarabın da etkisiyle Frigya'da Kral Midas'ın gül bahçelerinde sızıp kaldı. Midas'ın gül bahçeleri çok güzeldi. Gül bahçeleri demişken, değinmeden geçmemek gerekir. Anadolu'lu tarihçi Herodot şöyle der Frigya'nın gülleri ve bahçeleri için: "...burası Gordias oğlu Midas'ın bahçeleri denen yere yakındır, bu bahçelerde güller kendiliğinden yetişirler, taç yaprakları altmış tane olur ve kokusu başka güllerden daha incedir..."

Her neyse, Frigyalı köylüler sarhoş ve yaşlı Silenos'u bu halde bulup, ayıltmaya çalıştılar, güllerden bir kolye yaparak boynuna astılar ve Onu Kral Midas'a götürdüler. Alçakgönüllü ve misafir sever Midas Silenos'u günlerce konuk etti, Onu yedirip içirdi. Silenos sıkılınca Midas'tan kendisini Diyonisos'a götürmesini istedi. Midas ve Silenos yollara düştüler ve Diyonisos'u aramaya başladılar. Buldular da...

Diyonisos öğretmeni ve yaşlı dostu Silenos'u görünce çok mutlu oldu. Midas'a dönerek, öğretmenine gösterdiği bu yakınlık için teşekkür etti ve ekledi..."Dile benden ne dilersen..." Midas çok mutlu oldu. Koskoca tanrıdan öyle uyduruk bir şey istenmeyeceği için, her tuttuğunun altın olmasını istedi. Bu dileği yerine getirmek Diyonisos için çok kolaydı. Döndü Midas'a ve : "İsteğin oldu, artık gidebilirsin..." dedi. Midas şarap tanrısına teşekkür etti ve yanından ayrıldı. İçi içine sığmıyordu, istediği her şey altın olacaktı. Bunu sınamak için de hemen eğilip yerden bir çakıl taşı aldı, taş altına dönüştü. Yolda koparttığı ağacın dalı da altın oluverdi. Eline aldığı gül de...
Frigya zengin bir ülkeydi...Ancak fazla altın da göz çıkartmaz ki...

Akşam oldu, susadı, karnı acıktı Midas'ın. Eline aldığı bardak da, su da altına dönüştü. Bir lokma yiyebilmek için el attığı ekmek de altın oluverdi. Çok sevdiği kızı geldi yanına, saçlarını okşamak için kızına dokundu, kızı altından bir heykel oluverdi.

Altınla her şey alınsa bile altınla karnının doymayacağını anladı Midas. Biricik kızının da böyle olması onu derinden yaraladı. Hemen yollara düştü, aramaya başladı şarabın ve bağların tanrısı Diyonisos'u. Bir dağın başında buldu onu. Yoldaşlarıyla birlikte gül kurusu, gün batımı rengindeki şarabını içmekteydi. Yalvar yakar oldu..."Ben ettim sen eyleme... anladım altınla karın doymayacağını....Bu işten vazgeçmek isterim ben....Altın başakları olan tarlalar yeter bana..." Diyonisos öyle pek gönül kıran bir tanrı değildi...Döndü Midas'a ve şöyle seslendi:" Ey Midas! Frigya ülkesinin kralı Midas...git hemen Paktolos Irmağı'nda yıkan...Arın altın gibi bir dünya nimetinden..."

Midas tekrar yollara düştü...Gitti Paktolos Irmağı'nda yıkandı. Yıkandığı yerdeki tüm kumlar altına dönüştü. Yıkandığı su da öyle...Midas'ın üzerinde altının zerresi kalmadı. Derler ki, o gün bu gündür, Paktolos Irmağı (Sart Çayı) hala altın taneciklerini taşıyıp dururmuş Gediz Nehri'ne...

Midas çok mutlu oldu eski yaşamına döndüğü için. Salt altının hiçbir işe yaramadığını öğrendiği için. Biricik kızının tekrar canlandığı ve onun saçlarını doya doya okşayabildiği için.

Fakat Midas'ın bu ırmağın neresinde yıkandığı bilinmemektedir. Burası henüz keşfedilmemiştir. Ancak kral Midas tüm zamanların en zengin kralı olarak tarihteki yerini alır.
Şimdi Midas'ın altınlarını bırakıp gerçeklerini arayalım. Midas gerçekte barış içinde bir ortamda Frigya ya altın çağını yaşatmıştır. Onunla ilgili bir gerçek vardır ki oldukça ilginçtir.
Ankara Polatlı' ya 15 km uzaklıkta eski çağ kenti Gordion'un kalıntıları vardır. Sakarya vadisindeki düzenli toprak koniler çok uzaklardan görülür. Köye Midas höyüğü denilen bir höyük egemendir. Onun arkasında ise Gordion kenti kazı yeri bulunur.
1950'li yıllarda Amerikalı arkeologların tümülüslerin en büyüğününde yaptıkları araştırmaya bir bakalım.Tümülüsün yüksekliği 60m yi geçmektedir. Sözlü geleneğe göre bu Midas'ın mezarıdır. Mezar odasının yeri delmeyle 1955 yılında saptanmış zeminin düzeyinde açılan yatay tünelle de odaya ulaşılmıştı. Bunun basit bir mühendislik işi olduğu düşünülebilir. Fakat işin son aşaması öğle değildir.

Tünelin boyu 90 m yi aşmıştı ki yaklaşık 1 m genişliğinde dikey bir duvarla karşılaşılmıştır. Kazı başkanı doktor Rodney Young bu duvarı yardığında ise portakal büyüklüğünde molozlar bu oyuktan akmaya başlar. Doktor Young o zaman bunların mezar odasının üzerine yığılmış olan koruyucu molozlardan oluşan tepe olduğunu anlamıştı. Başka seçeneği olmadığı içinde gelen molozlar ancak bir hafta içinde temizlenmiştir. Vagonlarla dışarıya atılan molozlar 150metreküpü aşmıştır. Akıntı yavaşlayınca bu kez taş duvarlardan yaklaşık 2m içeriden bu kez koca kütüklerden oluşan başka bir dikey engel bulunduğu anlaşıldı. Bu engelinde arkasında 1m kalınlığında bir moloz duvarı vardı. Onun da arkasında mezar odasının duvarı vardı. Odanın duvarları çok özenli olarak kesiti 0,2 metrekare bulan çok büyük ardıç gövdelerinden yapılmıştı.

Mezar odasının üzerine yığılmış olan molozlarda topraklarla örtülmeden önce 25 cm lik bir kil tabakasıyla sızıntıyı engelleyecek biçimde örtülmüştü. Simdi kilin altındaki moloz boşaltılınca ortada kilden katedral kubbesi biçiminde koskoca bir kubbe kalıvermişti. Artık tepenin muazzam ağırlığını bu kil tabakası taşıyordu. Doktor Young tepe çökecek diye kaygılanmadan mezar odasının ahşap duvarında bir delik açmaya girişti. Açılan delikten içeri girildiğinde ise heyecanlı bir sahne yaşanır. Doktor Young önünde çürümüş 20 kat kalın ve yünlü örtünün altında kral Midas vardı. 2600 yıl sonra açılan yerde sessizliği bozan havanın etkisiyle çözünmeye başlayan ahşap eşyanın hafif çıtırtısıydı.

Kral Midas Burada bulunan eşya ise oldukça çoktu. Eşya hangi müzeye götürülse büyük sorun yaratabilirdi.
- En az 9 tane üç ayaklı tahta masa
- 2 kakmalı kafes
- 9 tane süslemeli iskemle vardı.
Eşyaların işlemeciğili göz alıcıdır.
Sayısı 169 u bulan tunçlarda çok ilginçtir. Sağda duvar boyunca ise büyük bakır kazanlar demir sac ayakları üzerine dizilmişti.
Tahta iskemlelerin çökmesiyle etrafa dağılan tunç kaplarda oldukça ilginçtir. Kapların beklide en çarpıcı olanları ağızları insan figürleriyle süslenmiş 3 tunç kazandır. Urartu maden işçiliğinin en yüksek düzeydeki örnekleridir bunlar aynı zamanda.
Kova biçiminde olan bir başka tunç kap ise kükreyen aslan başı gibi yapılmıştır. Asur kralı 2. Songonun sarayından götürülmüş yüksek kabartmada (şimdi Loure Müzesinde) bir kişinin sol elinde bu tören kabının bir benzeri vardır. MÖ 8. yüzyılın son 10 yılında yapılan bu kabartmanın tarihi, Doktor Young'un Midas'ın mezarına vermiş olduğu tarihe karşılık gelir. Şimdiyse ilginç kısma geliyoruz. Efsaneleşmiş dokundukça altına dönüştüren Midas'ın eli günümüzde bile bazı film ve çizgi filmlere konu olmuştur. 2004te Volt Disney tarafından üretilen Alaaddin hırsızlar kıralı çizgi filminde bile Midas'ın altın el efsanesi geçmektedir…
Fakat bu kralın mezarının özgün bir yanı buradaki tümülüsünden bir nebzede olsun altın ya da gümüş çıkmamış olması dahası dönemin erkek mezarlarında hep görülen silahlardan bulunmamasıdır. Buna belkide hiçbir zaman boyunca bir açıklama getirilmeyecektir.
İsterseniz bu efsanevi kralın yaşadığı dönemdeki tarihi yolculuğumuza devam edelim. Asur kralı 2. Sorgon (MÖ 7. yy) sonuna ait yazışmalarda Frig kralı Midas'ın adı (Mita-Mushki) olarak bir çok kere zikredilir. İki kral savaşa girmişlerdir. Midas yenilmiş ve Orta Anadolu'da hiçbir Asur istilası olmamasına rağmen tazminat ödemeye mahkum edilmiştir.
Frigler çiftçilik ve hayvancılıkla çok tanınmışlardı. Frigya sürüleri yunlerinin incelikleri ve koyu siyahlıkları ile o zamanlar makbuldü. Günümüzde de Ankara keçisi yünlerinin kalitesinden dolayı tüm dünyada tanınmıştır.
Yine tarihçi Heredot, Frigleri küçük Asya yaylasının en zengin halkı olarak tasvir etmektedir.

Midas'ın ülkesi Frigya salt öykülerde zengin olan bir devlet değildi. Gerçekten döneminin en güçlü devletlerinden biriydi. Bu güç, sadece askeri ve ekonomik değil, aynı zamanda kültürel bir güçlülüktü. M.Ö 1200'lerde Balkanlardan Anadolu'ya gelen, Anadolu topraklarında bir süre göçebe bir yaşam süre, M.Ö 750'lerde yerleşik düzene geçen ve Eskişehir ve çevresi başta olmak üzere, Anadolu'nun önemli bir bölümünde hüküm süren Frigler, İlk Çağ'ın Anadolu, Orta Doğu ve Akdeniz havzasında kurulan devletlerinin çoğuna kültürel önderlik de etti. Frig kültürü, inanışları, sanatı gerek çağdaşı olan gerekse Friglerden sonra hüküm süren birçok Anadolu devletini derinden derine etkiledi. Tarih sahnesinden birçok ulus ve devlet gibi silinip gitti. Tıpkı bir kuyrukluyıldız gibi. Ancak bu sahneden çekilirken derin izler de bıraktı.

Küçük bir not: MÖ 687'de Batı Anadolu'da, sularından altın akan Paktolos Irmağı kıyısında yaşayan Lidyalılar dereye serdikleri koyun postlarını akşamları tarayarak elde ettikleri altını götürüp dönemin rafinerilerine satarlarmış.

Nurcan Candan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Hatice Bediroğlu

 Kahveci : Hatice Bediroğlu


  GÖNLÜMÜN GÜNLÜĞÜ 15

Günaydıııın canııımm,

Gece uyumuşsundur inşallah. Bugün yeni bir gün. Sen yine dinlen. Ağrın tamamen geçsin. Yarın daha iyi olman gerekiyor biliyorsun. Yılmak yok savaşa devam. Eh yani bende neredeyse eline kılıç kalkan verip öyle göndereceğim seni. Haydaaa diye atlıyormuşsun ortalığa...

O kadar çok özlüyorum ki... Gözümden senin dışında her şey silindiğine göre bu aşk demektir. Aşkın kuralı yoktur, hiçbir kavramı dinlemez. Kendine has, özgür ne yaptığı belli olmayan bir duygu selidir. Aslında bir bakıma da çılgınlıktır. Bu çılgınlığı severim ben. Şimdi benim hayatımın her yerindesin. Bütün sevdiklerimden öndesin. Hiçbir şeyin önemi kalmamış durumda. Sadece sen... Sadece sen...

Senin için yazmış olduğum şiirleri en başından beri okursan bendeki gelişmeleri zaten fark edersin bir tanem. Haklısın bilgisayara güven olmadığı için bizim mektupları yazıcıdan alıyor her birini özenle dosyalıyorum. Teknoloji bu ne yapacağı hiç belli olmaz.
Birbirimizi asla kaybetmeyeceğiz. Seni bunca severken nasıl kaybederim. Deliririm vallaha. Aman diyorum aman.

Aç Gözlerini Uyan Artık

Aç gözlerini uyan artık!
Bak seni görmeye geldim
Yanımda sevgimi getirdim
Yanımda tutkularımı getirdim
Yanımda yaşamımı getirdim
Hepsini sana sunmak için
Aç gözlerini uyan artık!
Çok bekledim ben.
Şu anın gelmesi için.
Gecelerce uykusuz kaldım
Düşüncelerimde hep sen.
Karşılaşacağımız anın
Hayaliyle geçti günlerim.
Aç gözlerini uyan artık!
Bundan sonra misafir gibi
Geliş gidişler yok.
Gözyaşları sel olmayacak
Hüzünlü ayrılıklarda.
Bak!
Valizim de yanımda
İnan sevgilim bu son
Temelli kalmaya geldim.


Bunlar da dökülüverdiler şu an dudaklarımdan işte.

" Canıımmm bir taneeeem ben de seni özlediiiiimmmmm. Ama bu özlem acı veren bir özlem değil. Gelecek günleri düşünerek yaşadığım sevinç bu sadece. Ne güzel kısa aralıklarla sana geliyorum. Derken temelli yanına geliyorum işte. Off! İnan bu düş değil. Sadece zamana ihtiyacımız var o kadar. Bak seninle ne güzel planlar yapıyorum. Gelecek için düşüncelerimiz var " diye yazmışsın ya kelimelerin ılık ılık yüreğime yerleşti. Gözlerim pırıl pırıl şimdi.

Evet, canımın içi. Bizim sadece zamana ihtiyacımız var. Başka bir insanla birlikte gelecek planları yapmak karşılıklı güvene sevgiye, o kişiyle ne istediğine, kişilerin hayat görüşüne, olgunluklarına, beyin donanımlarına velhasıl birçok şeye bağlıdır. Biz ikimiz de bütün bunlara sahibiz ne güzel.

Günaydın dedim sana bir tanem ama aslında gece yazıyorum. Nasıl olsa sabah okuyacaksın. Şu an saat 23.46. Bak! Bu şiir bir gün gerçek anlamını bulacak canımın bir tanesi. Belki de elinde valizinle temelli gelmiş olursun kısa bir zaman sonra belli mi olur?

Öpüyorum seniiiiiii. Hem de öyle çok öpüyorum kiiiii. İstersen kaç canımın her şeyi ne dersin.

Hatice Bediroğlu
hatice@haticebediroglu.net


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Burcu Çağlayan


Kar yağsa...

Olmayınca Olmuyor
Kar yağmalıydı oysa..
Yeni yılın tertemiz karı..
Kapatırdı tüm çirkinleri..
Bembeyaz...
Düşlerimdeki gibi..

Kar yağmalıydı daha çok...
Etraf beyazla yıkanmalı
Görünen her renk,beyaz kaplanmalı..
Havada böylece biraz daha
Yumuşamalı..
Olmayınca olmuyor..

Daha çok yağsın isterken ben..
Tiftik kazağıma sımsıcak sarınmışken..
Ve beyaz kareler özlerken fotoğraf makinem..
Yağmadı.....

Soğuğu sevmem ..Üst üste giyinmeyi de..
Ama kar yağsın istiyorum..
Sarılıp kazağıma ısıtırım içimi..
Ve aklımdan geçen
Tüm beyaz düşlerimi..

Sessizliğimde gözüme takılanlar yoruyor beynimi..
Her yerde dikkatimi dağitan tabelalar..
Çamurlu yollar..Kirlenmiş arabalar..
Karları özleyen gri ağaçlar..
Sokaktaki insanların,
solmuş gözlerindeki ışıklar...
Ve kardanadamla henüz tanışmamış bazı çocuklar....

Herşey beyaz olsa..
ağaçlar kucaklasa karı dallarıyla
Çocuklar koşsa...oynasa...
Torbalarla kaymaya çalışsa..
atkı ve bereler, annelerin ördüğü sevgiyle
sarsa bizi,...ısıtsa...
yürüdüğümüz o beyaz manzarada..

Kar yağsın istiyor içim..
Her sabah, yatağımdan dikilip
Pencereye bakıyorum ilk..
Beyaz bir manzara özleyerek..

Kar yağsın istiyorum..
Bildiğim yollardan ezbere gitmemek
Daha önce ezbere geçtiğim yollardan dikkatlice geçmek
Gördüğüm her manzarayı beyazla temizlemek....
atkı ve beremin sıcaklığına bürünmek..

Olmayınca olmuyor..
Ama ben istiyorum..
Manzaram beyaz olsun istiyorum..
Kar istiyorum..
Yeni yıl için beslediğim
Beyaz
Tertemiz ve saf
Umutlarım adına..
Keşke kar yağsa..

bende tekrar buluşşam
Zeytin gözlü , havuç burunlu
O Kardanadamla...

ve
Umut dolu
Saf, tertemiz
özlediğim
çocukluğumla..

Burcu Çağlayan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Mehtap Yıldız

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 5.300 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


Güneşim

Her akşam bakışlarında
Yıkanıyorum.
Elleri yüreğime değiyor,
Yamanıyorum.
Kendimden kırpıp çoğalttıklarımı,
Sesiyle yaşatıyorum...

Aslı Sarıoğlu

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Genel Yaşak Sigorta A.Ş.


KM - GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş. İŞBİRLİĞİ İLE
AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI


Sevgili KM Dostu,

Sağlığınız bizim için önemlidir,

Genel Yaşam Sigorta A.Ş sizlerin Ağız ve Diş Sağlığı ile ilgili sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak amacıyla Promosyon olarak hazırlamış olduğu ağız check-up'ı hizmetinden faydalanabilmeniz için sizi anlaşmalı kliniğimizde ağırlamaktan mutluluk duyarız.

Yapılacak olan ağız check-up'ınız için yapmanız gereken sadece IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ'NDEN aşağıda belirtmiş olduğumuz ilgili kişileri üç gün önceden arayarak randevu almanız ve tarafınıza iletilmiş olan bu sertifika ile 2008 Mart sonuna kadar kliniğimize başvurmanızdır.

Panoramik Röntgen ve ağız check-up'ınız GENEL YAŞAM Promosyonunun bir parçasıdır.

Sağlıklı günler, güzel gülüşler dileğiyle...

Saygılarımızla
GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş.

Randevu için:
Nursel Çalışkan (nurselcaliskan@identist.com.tr)
Gülsün Er (gulsuner@identist.com.tr)

IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ
Kasap İsmail Sok. Sadıkoğlu Plaza 1 Kat 3
No 68 Kadıköy - İstanbul
Tel: 0216-337 0707 / 0216-337 0708
http://www.identist.com.tr

Editör'ün Notu: Yukarıda sözü edilen sertifikayı buradan bilgisayarınıza indirebilir, üzerine ad ve soyadınızı yazdıktan sonra bastırarak veya email ile göndererek bu hizmetten yararlanabilirsiniz.


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"

 
Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"
 


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Televizyonlarımızda halen yayınlanmakta olan bir yarışmanın flash oyun versiyonu.. http://www.extremoyun.com/oyunoyna.asp?Gid=2418&CId=5 Büyük Teklif (Var mısın Yok musun?) .. Yükleme tamamlandıktan sonra DEAL butonuna basarak oyuna başlayın, önce kendiniz için 1'den 26'ya kadar numaralandırılmış çantalardan birini seçin, bu çanta oyun sonuna kadar yada siz yapılan tekliflerden birini kabul edene kadar sizde kalacak, çanta seçimini yaptıktan sonra oyun başlıyor, 6 adet çanta seçerek çıkan ikramiyelere göre tercihlerinizi yapın, her bölümün sonunda kasa size bir miktar para teklif ediyor, yarışmaya devam etmek için NO DEAL, teklifi kabul edip verilen paraya razı olmak için DEAL butonunu tıklayın. İyi eğlenceler..

Ruax yaşamına girdiğiniz an bu yaşamın bir parçası olup isterseniz ihalelere katılabilir, isterseniz hayvan (Rebrot, Gedia) besleyebilir, isterseniz kendi ilgi alanınıza giren derneklerde sohbet edebilir, isterseniz Ruax forumlarında zamanınızın nasıl geçtiğini anlamadan gezinebilir, isterseniz çiftçi, isterseniz bir tasarımcı, isterseniz Ruax'ın ilk spor oyunu Axur'da çok iyi bir Axur oyuncusu olabilirsiniz. http://www.ruax.net/ Bir oyundan çok bir yaşam olarak ilerleyen Ruax, kendi ekonomisi kendi eğlence dünyası, kendi kültürü, kendi fiziksel kuralları, kendi kanunu ve Ruax yaşamı içindeki kişilerin düşünceleriyle şekillenen bir yaşamdır.

http://www.binbirkanal.com/ Bilgisayarınıza herhangi bir program yüklemeden online olarak TV izleyebilmenizi sağlayan bir web sayfası.

Web sayfalarınızda, sunumlarınız veya eğlencelik çalışmalarınızda kullanabileceğiniz animasyonlar için http://www.animation-central.com/ gif formatındaki animasyonları istediğiniz kadar indirebilirsiniz. Hepsi ücretsiz.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.8.3683 / Windows / 4.48 MB http://www.gomplayer.com/down/GOMPLAYERENBETASETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Arkadaş
Melike Demirağ









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20080116.asp
ISSN: 1303-8923
16 Ocak 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com