|
|
|
23 Ocak 2008 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Ekonomi zaten tıkırında!.. |
Merhabalar,
Dünya çalkalanıyor. ABD ekonomisi hapşırıyor, Türkiye dahil pekçok ülke borsası grip oluyor. Bush bile işin ciddiyetini kavradı ve bir dizi önlem için yeşil ışık yaktı ama gel gelelim bizimkilerde tık yok. "Ekonomimiz öyle sağlam ki bunun üstesinden gelir." buyuruyor Oxford diplomalı Ekonomi profesörü Tayyip Bey. Varsa yoksa elindeki bezi sağa sola sallamakla meşgul bu aralar. Ekonomi zaten tıkırında, elleşmeyin bana diyor. Bez problemini çözecek olsa hadi diyeceğim, bari bu işi halletsin. Geçen gün yazmıştım, arkasındayım. Çözsün de nasıl çözerse çözsün. Değiştirsin Anayasayı, çıkarsın kanunu, dövsün rektörü ve bu bez problemini gündemden çıkarsın. Çıkarsın ki, bizde o bezle saklanmaya çalışılan, halı altına süpürülen pislikleri birer birer görelim. Dün gene bir yerlerde yağıp gürlüyordu, kulak misafiri oldum. Baykal'ı falan artık takmıyor. Ekonomi de zaten tıkırında. ABD başkan adayına bağırıyor. "... Onun için bin düşünülmeli, bir konuşmalısınız. Demek ki siyaset acemiliği var, gidermesini tavsiye ederiz." diyor. Obama Ermeni'lere göz kırpıyor, kendi de bezden medet umuyor. Ama ikisinin aynı kefeye geldiğinden bi haber yağıyor gürlüyor. Bez için diyecek lafım yok artık. Ama yanılıp şaşırıp bu bezi problem olmaktan çıkarırlarsa arka bahçeyi diri tutmak için ne masal bulacaklar onu merak ediyorum ben. Seçimlerde oy kullandığı aşikar dört milyona yakın vatandaş buhar oldu gitti. Nüfus yetmiş küsurlardan yetmiş milyona indi. Adam başına düşen dolar üçyüz küsur dolar arttı. Ekonomi zaten tıkırında. Elleşmeyin padişahıma. Yağsın, gürlesin, terlesin. Nasılsa terini silecek bezi her daim elinin altında. "Caferrr bez getir." demesi kafi. Haydi hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Kahveci : Serkan Engin Post-modernist Şiir(!)'deki Sefaletin Çözümlenmesi |
|
Günümüzde yazılan şiirin en büyük sorunsalı, anlam'la olan ilişkisinde gizlidir. Şiir'in, daha doğrusu şairin, anlam karşısında aldığı tavır, bunda etkili olmaktadır. Şiir ile anlam ilişkisini çözümleyebilmek için önce Şiir'i tanımlamakla işe başlamamız gerekir.
Şiir, imgelerin, bir ya da daha çok izlek etrafında, metinsel bütünlük oluşturacak şekilde örgütlenmesidir. Bu tanımdan da çıkarsanabileceği gibi, Şiir'in temel birimi imge'dir. Çünkü Şiir, doğal dil içinde gelişen ve/ama özerk bir üst-dildir. Bu da imgeler aracılığıyla, doğal dilin söz diziminin bilinçli olarak bozulup özgün bir dizgeyle yeniden kurulmasıyla oluşturulur. İmge, doğal dili dönüştürerek sınırlarını genişletir ve yeni anlatım olanakları sağlar. Sözcüğün, sabit sözlük anlamının ötesine geçmesine yol açar.
Sözcük, tek başına, alımlayan her bireyde, kalıplaşmış, donuk, sabit bir yansıma bulur. Bu yüzden hiçbir sözcük tek başına, imge'nin oluşturduğu çarpıcı çağrışım özelliğine sahip değildir. Sözcüğün çift anlam yüklenmesi amacıyla harflere bölünmesi ( b/aşka…gibi) yeni bir çağrışım oluşturmadığı için imge'yi oluşturamaz, ancak teknik bir oyun düzeyinde kalır.
İmge, iki ya da daha çok sözcüğün, somut-soyut, soyut-somut, somut-somut, soyut-soyut, ya da bunların kombinasyonlarına dayalı bir ilintiyle, örnekseme (analoji) yapılmasıyla oluşturulur. İmge'nin işlevi, anlam'ı etkin bir şekilde iletebilmek için çağrışım yoluyla çarpıcı bir duyumsatma olanağı sağlamasıdır.
Şiir, imgelerle yazıldığı;sözcük tek başına imge olamayacağı ve her imge en az iki sözcükten oluştuğu için Şiir'in temel birimi sözcük değil imge'dir. Yani, "Şiir sözcüklerle değil imgelerle yazılır". İmge'yi bir atoma benzetirsek, sözcükler, atomu oluşturan çekirdek, proton, nötron ve elektronlardır. Atomun bileşenleri, doğada, birbirlerinden bağımsız olarak bulunamazlar ve ancak bütünsel olarak atomu oluşturarak işlevsel bir varlığa sahip olurlar. Sözcükler de ancak, imge'yi oluşturmak üzere örgütlendiklerinde Şiir'de işlevsellik kazanırlar.
Bu arada belirtmek gerekir ki içinde imge bulunmayan şiirler(!) için, bütün olarak bir imge oluşturdukları savını öne sürenler, imge oluşturmayı beceremeyenlerin ekmeğine yağ sürmekten öte bir şey yapmazlar…Söz açılmışken, dize'nin tanımı üzerinde durmakta da yarar var. Dize, imge ya da imgelerin, şiirin metinsel bütünlüğüm içerisinde, anlam ortak paydasında oluşturdukları ara toplamdır. Yani ,imge ya da imgeler dize'yi, dizelerde şiiri oluşturur.
Şiir'de imge, nesnel gerçekliğin insan bilincinde, estetiksel olarak öznel yansımasıdır. Bu yansıtma, aynadaki gibi birebir olmayıp, nesnel gerçekliğin şairin bilincinde alımlanıp dönüştürülerek dışsallaştırılmasıdır.
Şiir, doğal dilin içinde kendi dizgesini geliştiren özerk yapılı bir üst-dil olduğuna göre, dilin temel işlevi olan bildirişim, Şiir'in de ayrılmaz bir parçasıdır. Bu da Şiir'in anlam'dan soyutlanamayacağı gerçeğini ortaya koyar. Dolayısıyla, Şiir'in temel birimi olan imge, anlamsız olamaz.
Şiir'de anlam rastlantısal değil içkindir. Şair, nesnel gerçekliği öznel olarak estetiksel düzlemde dönüştürerek imgelerle yansıttığına göre, kaynağını nesnel gerçeklerden alan imge, içkin olarak anlam taşır.
Aslında yanlış imge yoktur: Anlamlı olan imge ve anlamsız olan saçma vardır. İmge ya da saçma üretimini belirleyen, şairin bilinçsel yapısındaki ideolojik tutumdur.
İmge, şair tarafından dışsallaştırıldığı andan itibaren, nesnel gerçekliğe artı değer olarak eklemlenir. Buradan çıkarsanabileceği gibi Şiir, nesnel gerçekliğe bir müdahaledir. Bu dönüştürücü müdahale, ancak devrimci bir bilinç tarafından gerçekleştirilebilir. Dışsallaştırılan imge, nesnel gerçekliğin bir parçası olarak okura ulaşır ve okurun bilincinde, her okurun bilinç ve estetik algı düzeyine göre yankılanır. Yani, şiiri okuyan bireyin bilincinde yeniden üretilerek içselleştirilir. Buna yansımanın yansıması diyebiliriz. Bu da okurun bilinç ve estetik algı düzeyine artı değer katar. Daha ötesi, her okumada yeni çağrışımlar sağlayarak okurun bireysel dönüşümüne sürekli katkıda bulunur.
Şair, yazarak kendini gerçekleştirir ve ontolojik bir anlam kazanır, çünkü varoluşu anlamı kılan, bireyin somut ya da imgesel düzlemde, üretimle, nesnel gerçekliğe artı değer katmasıdır. Şair yazdıkça nesnel gerçeklikle beraber kendini ve okuru dönüştürür; bu da toplumsal dönüşüme katkı yapar. Nesnel ve öznel gerçeklik, diyalektik bir bütün olarak karşılık etkileşim içindedir. Toplumsal gerçeklik, her ne kadar bireyin bilincini sınırlasa da, şair birey, bu ablukayı yarabilen ve toplumdaki tüm bireyler için yıkmaya çalışan kişidir. Aksi takdirde, kapitalist üretim ilişkilerinin olduğu bir toplumda, sosyalist şairin varlığından söz edilemezdi zaten…
Gelelim saçma'ya…Doğada saçma yoktur. Her şey, diyalektik bir bütün olarak, sürekli bir değişim-dönüşüm içindedir. Saçma ise kendine ve doğaya yabancılaşmış bireyin hastalıklı zihinsel tasarımıdır. Nesnel gerçekliği dönüştürerek yansıtmadığı, nesnel karşılığı bulunmadığı, doğaya aykırı olduğu için yapaydır. Dışsallaştırıldığında, nesnel gerçeğe artı değer olarak eklemlenemez. Okura ulaştığında ise daha ilk okumada tükenir. Seken bir mermi gibi, alımlanamadan okurun bilincinden geri döner ve yazınsal çöplüğü boylar. Anlam taşımadığı için bildirişim işlevinden yoksun olan saçma, dilsel değildir. Dolayısıyla saçma'yla yazılan metin de şiir değildir.
Emperyalist kapitalizmin Şiir'deki izdüşümü olan post-modernist şiir(!), anlam'ı hiçleyen yapısıyla, imge'lerle değil saçma'larla yazılmaktadır. Anlam içermediği için bildirişim yetisi yoktur; bildirişim içermediği için dilsel değildir; dilsel olmadığı için de aslında şiir değildir!!!
Post-modernist şiir(!), kendine ve doğaya yabancılaşmış bireyin narsist mırıltılarıdır. Şairin kendisini ve okuru dönüştürme yetisinden yoksundur. Yığma saçma'ların, metinsel bütünlükten yoksun olarak yazılmasıyla oluşan post-modernist şiir(!), yabancılaşmayı oluşturan kapitalizme karşıt tavır geliştirmeyen edilgen bireyin yazdığı şiir(!)dir.
Kapitalizm, varlığını korumak ve sürdürmek için her türlü muhalif tavrı sindirmek ister. Dizgeye muhalif olan Şiir'i anlamsızlığa boğup edilginleştirerek, Şiir'in bireyi ve toplumu dönüştürme yetisini silebilmek için post-modernizm denilen, saçmalığın daniskasına işlerlik kazandırmaya çalışmaktadır. Böylece, dizgeyle uyuşan ve sömürü şartlarını kolaylaştıran, örgütsüz ve edilgen bireyler oluşturmayı amaçlamaktadır…
Bu noktada, İlhan Berk'in Yazko Edebiyat'ın 33'üncü sayısındaki söyleşisinden bir alıntı yapalım. İlhan Berk, Şiir'de anlam'a ilişkin şunları söylemektedir: " Anlama gelince.Doğrusu asıl savaşım onun üzerinde toplanmıştır benim. Nedendir bilmiyorum, ben anlamı şiire pek yatkın bulmam. Kimi kitaplarımda onu düşman bile bilmişimdir. Anlam, sanki benim üvey evladımdır. Ama şunu da söyleyeyim; sonuçta şiir şiir ise, anlamlıdır." Kendi içinde çelişkili bu ifadenin sahibi olan İlhan Berk ve benzerleri, anlam'ı hiçleyen tavırlarıyla, post-modernizmin gölgesinde, bilerek ya da bilmeyerek emperyalist kapitalizmin uşaklığını yapmaktadırlar. Şiir'in post'u deliktir.
Serkan Engin
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Gökçe Gerçek KONUŞAN BALONLAR |
|
FÖNSÜZ YAZILAR
Kelimelerim bu haliniz ne böyle? Kiminiz tarumar olmuş, kiminiz yüklemini arar da bulamazmış. Merak etmeyin hepinize şöyle güzel bir fön çekip, cümlelerinizi düzelteceğim. Zihin ambarından firar ettiniz ama, yükleminize kavuşamadığınız için kurtarılmayı bekleyen mülteciler gibi bakıyorsunuz kalemimin gözlerine...
GENEL SIKINTI
Hoşlanılan birinden bir gün sıkılmak gerçekten sıkıcı bir durumdur fakat bu sıkıntıda ısrar etmek kendimize yaptığımız sıkıntıların en şahı değil midir?
HATIRANIN KENARLARI
Bazı anlar senin de içinde olduğun, sevdiklerinle yaşadıklarını hatırlayınca gülümsersin.. Bunun zamanı belli olmaz. Karşı kıtayı kucaklamaya hazırlanan bir vapurun kenarında otururken de olabilir, yağmur damlalarını takip ettiğin bir cam kenarında da, yahut öylesine yürürken yol kenarında...
FİLMLER DE Kİ MUTLULUK
İnsan mutlu olmak için niye hep karşı cinse ihtiyaç duyar? Temel yasa; İki cins birbirleri içindir. Bazı filmler bunu o kadar güzel anlatır ki. Ne zaman Madison Kenti Köprüleri'ni izlesem, iç acıtan bir mutluluk tablosunu görürüm.Mutluluk, acı ile aynı lisanı konuşur filmde. İzleyenin kalbi incinir, belki gözler sızıntı yapar ama kaybolmayacak bir mutluluk kesinlikle vardır.
"İris" filmi, önce John Bayley'in İris Murdock'a olan tutkulu bağlılığını kazır izleyenin zihnine, sonra da mutluluğun, üzüntülere dayanıklı olduğunu hatırlatır. Franco Zeffirelli'nin son filmi Serçe' de de Maria ile Nino'nun kısa süren ama tinsel hayatlarında uzayan saf mutluluklarını izlerim ya da Tehlikeli İlişkiler'de ki ahlak yoksunu De Valmont karakterinin gerçek bir aşkın, ona hayal bile edemeyeceği bir mutluluk vermesi sayesinde nasıl yerle bir olduğunu hayranlıkla seyrederim. Ödüllü filmlerden İngiliz Hasta'da engellerle dolu bir mutluluğun yine de yaşanabilir olduğunu anlatan şahane bir filmdir..
KENDİME
Tam bu hayallere mi düşecektim diye söylenmeye kalkarken kendime, elimden bir yazı çıktı. Yazdım, çizdim, kurdum, anlattım. Hepsinin faili bendim. Fikirlerim firar etmiş ama ne...Kalbim yelkenlerini açmış, duygularım fora!..Her şeyde bir heves, bir istek..
Bu isteklerin pençesine düştüğüm için yerçekimini elbette suçlayamazdım. Her yere, her şeye minicik bir tohum atıyordum belki benden sonra bir yerlerde açarda yemiş dolu ağaçlara dönüşürler diye...
Gözlerimi kapatıp Ravel'in Bolero'sunu dinleyeceğim az sonra. Ve Yevgeni Zemyatin'in dediği gibi modern zamanların ortaçağında yaşıyor olmanın ayrıcalığına varacağım. Eski güzellikleri yeni zamanlarda yaşayacağım. Mürekkebi üstünde mektuplar yazıyorken buna okyanus kokulu mumun ışığı eşlik edecek...
Sonra da hemen yanımda duran beş sene evvel çekilmiş, gün batımında Cidde'de ilerleyen bir fayton fotoğrafına, benim hayal ettiğim gibi konuşma balonları yazacağım.. Hatta kendi resmime de bir balon ekleyeceğim;
"Bu dünyadaki bir çok şeyden (u)mutlu olmak istiyorum!" diye...
Gökçe Gerçek
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kahveci : Burçin Çobanoğlu |
THUYA
İstanbul'dan kaçıp gittiğimiz çok olmuştur. Film karelerinden fırlayan valiz hazırlama sahneleri vardır hepimizin hayatında. Sinirli ve yaşamaktan vazgeçmek üzere olan bakışlar atarken etrafımıza ardımıza bakmadan çekip çıkmışızdır kapıları nereye gittiğimizi bilmeden.
Thuya' yla tanışmam böyle olmadı benim. Tavsiyeler üzerine kurulu haftalar öncesinden yapılan bir tatil planıydı aslında. İnternetten araştırılıp, eş dostun önerisi alınmıştı. Sonunda fikrin hala kimden çıktığını bilmediğimiz bu serüvenin içinde bulmuştuk kendimizi.
Amaç iki günlük şehir yaşamından kaçıştı. Döndüğümüzde ise yaşadığımız büyülü tecrübeden konuşuyor olacaktık.
Klasik İstanbul trafiğinden sonra şansımıza hiç beklemeden bindiğimiz arabalı vapurda bulduk kendimizi. Martılara simit atanları izlerken içtiğimiz acı çayın ağzımızda bıraktığı tatla başladık yolculuğa aslında.
Yalova'ya vardığımızda önümüzde ne kadar bir yol olduğunu bilmeden ağır ağır aştık virajlı yolları.
Thuya' ya ulaştığımızda çoktan başlamış bir gün karşıladı bizi. Çocukluğumdan beri at pisliğiyle karışmış bir toprağa basmadığımı fark ettim. Avlusu geniş bir dağ evinin demir kapısı önüne park ettik çamura batmış arabamızı. İçeri girdiğimizde ağzında piposu çizgi film karakterini andıran bir adam karşıladı bizi. Yüzümüzdeki tedirginliği anlamış olacak ki arabanıza bir şey olmaz diyerek başladı cümlesine.
Kocaman bir bahçenin tek taşlı yolundan geçerek içeriye girdik. Önü isten kararmış bir şömine, deri koltuklar ve en son çocukluk yıllarımda gördüğüm odun sobası karşıladı bizi.
Kapının hemen girişinde içinde bir sürü galoşun olduğu ve hala gülmeme neden olan bir sepet duruyordu. İçeride çalışan tek bir hanımın olması bunu açıklayan tek şeydi belki de.
Evin tüm işlerini üstlendiğini sonradan öğrendiğim bu kadın birkaç dakika sonra odamızı gösterdi.
Üst katta yer alan yatak odaları sadelik ön planda tutularak döşenmişti. Babaannemin hala mutfağından atamadığı ve tüm o konforlu koltuklara taş çıkardığını iddia ettiği iki somyalı yatak karşıladı bizi.
Yerleşme işlemi bitince her zamanki merakımla avluya attım kendimi. Belki de hayatımda ilk defa özgürlüğün yaşayan örnekleriyle tanışacaktım.
Ellerim tenlerinde gezerken atların ihtişamını yakından keşfetme şansına sahip oldum.
Yıllardır karşılaşma şansımın olmadığı kuyunun önünde fotoğraf çektirdim. Boya sürülmemiş ve reklam iliştirilmemiş eciş bücüş ama gerçek bir banka oturdum. Hamakta sallanmanın kışında en az yaz kadar zevk verdiğini gördüm. Ve ilk defa botlarımın çamura bulandığına sinirlenmedim.
Paçama yapışan bir ördeğin insani zekâsına hayretle bakakaldım. Koyunların sürü psikolojisiyle hareket ettiğini o güne kadar sadece karikatürlerden bildiğimi fark ettim.
Akşam yemeği vakti geldiğinde şimdiye kadar ağzıma sürmediğim kabaktan nasıl hâlkulade bir çorba yapılabileceğini gördüm.
İlerleyen saatlerde yan odamızda kalan bizim yaşlarımızdaki çiftle kırk yıllık dost olacak, birbirimize Amerikan korku filmlerinden edindiğimiz tecrübeyle korku hikâyeleri uyduracak, internet olmadan da iletişim kurabilecek, televizyonda izleğimiz yaşamlardan daha gerçek bir yaşamın ortasında olduğumuzun farkına varacaktık.
Gece çok ilerlemiş ve ev yapımı şaraplar tükenmeye yüz tuttuğunda odalarımıza çekilip el yapımı yorganların içine gömüldük.
Ertesi gün uyanmamı sağlayan her seferinde nefret ederek değiştirildiğim alarmın tiz sesi değil burnuma gelen kızarmış ekmek ve taze tereyağı kokusu oldu.
Bir gün öncesine kadar tanımadığım yüzler tanıdık bir gülümsemeyle karşıladılar hazır olan sofrada. Güzel bir sohbet eşliğinde kendi topladığımız yumurtaların sahanda taze tereyağıyla yaptığı dansa ekmek bandık hep beraber. Kırk yıllık hatırı sayılır kahveler içtik veranda da.
Gitme vakti geldiğinde depolanmış bir huzurun tebessümü yerleşti dudaklarıma. Beş yıldızlı otellerin her şey dâhil hizmetinin verdiği hazdan daha farklı bir hazdı içime çektiklerim. Doğallıktan git gide uzaklaşan yaşamın orta yerinde aralanan bir pencereden baktım bir süreliğine. Kalabalık bir şehrin üzerime sinene yalnızlık hissini dibi görünmeye o kuyuya attım.
Burçin Çobanoğlu
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Mete Çağdaş PEMBE KÖŞKTEKİ FAŞİST!.. |
|
Karısının kafası türbanlı,kendi kafası şeriatcı;
Gerici mi, gerici... Yobaz mı, yobaz...
İnsanlara yüksekten bakan, eleştirilere kulak tıkayan,
Hiç istenmediği halde zorla devlet başkanı olan
Biri olarak,
ATATÜRK'ün mirası pempe köşk'e çıktı ve oturdu.
350 bin kişinin katlinden sorumlu,
Sudan'ın Faşist lideri Türkiye de...
Hemde Anti Faşist,anti emperyalist
Bir dünya lideri olan, ATATÜRK'ün köşkünde...
Yatsı bıyıklı adamlarla,
sıkma başlı kadınların doluştuğu köşkte
şerefine yenildi,içildi.
Bir kez daha sızlatıldı kemikleri Mustafa Kemal'in...
"Yurtta sulh, dünya da barış " diyen, bir liderin emanetinde
Pis pis sırıtarak gezindi durdu faşist herif...
Kan üzerine kurduğu saltanat koltuğundan kalkarak,
Kilometrelerce uçup geldi ve
daha önce kabul edilmediği köşke girdi sonunda nihayet
Yazık hemde çok yazık...
Neden?
Yani böyle bir zanlının,öyle maneviyatı yüksek bir yerde
Misafir edilmesi neden?
Orası Cumhuriyet'in evi...
Ne Abdullah Gül,ne de Necdet Sezer
Kimsenin babasının malı değil orası...
O köşkte Cumhuriyet kuralları geçer.
Her misafire açıktır kapısı ama lakin
Mutfakta biter konukseverlik.
Cumhuriyet'in nefesine karışmaz
el beşir gibi konukların nefesi.
Dün o fotograflar ve görüntüleri dondurdum hafızamda
Kötü bir anı olarak saklanacak.
Ve gün gelip çıkartıldığında ise
Sanırım en fazla cumhuriyetin çocukları utanacak!...
Mete Çağdaş mettecagdas@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kahveci : Şadıman Şenbalkan |
CEVAP VERİYORUM:
ATATÜRK GENÇLERE EMANET ETTİ TÜRKİYE'MİZİ HABERİN YOK MU?
HATIRLATALIM...
Ağzının şirazesi mi kaçmış ünlü kadın yazarın?
Saldır ki ünün artsın...
Saldır ki gündemde kalasın...
Sataş, sataştıkça da ün şan körüklensin...
Köşe yazarları arasında moda mı oldu birbirlerine dokundurma ve karalamalar(!) ne?
Ama ve lakin haddini aşan köşe kapmış güya yazar-ı şahane, kanla bayrağımızı yapan gencimize de dil uzatıyor, saldırıyor...
Hem de o karışık kurucuk ve hiç bir okuyucunun bir meal vermeyeceği, edebiyatçının dahil anlayamayacağı bir dil ile.
Edebiyatta ve makalede mevcut olan bir illiyet'i ara ki bulasın!
Uslup baştan faul!
Neyi anlatacağını bilmeden; sıralıyor dağarcığındaki bilgileri...
Freud ile başlıyor ve ona sığınıyor...
Freud'un tezindeki iç benlik ile dış benlikten haberdar olmadan, dış benliğini (ben egosunu) meydana çıkarıyor...
Kendine yazar sıfatı almış hanım diyalektikten haberdar(mış) gibi görünmüyor kendi o küçük dünyasında ve unutuyor ekmeğini yediği ülkesinin kendi gibi olmayan genç evlatlarını!
Yazar, ardışık ve ne-diyü belirsiz karalamalarını halisilasyonlar üzerine mi kuruyor, yoksa kasıtlı mı yapıyor bilmem ama yazdıklarına bakılırsa; adamakıllı bir yardıma ihtiyaçlı!
Jacoben olmaya mı çalışıyor aklı erdiği kadarıyla yoksa?
Ama JAKOBEN olmayı da beceremiyor!
Çünkü 85 yıllık bir CUMHURİYETİN ATATÜRK'ÜMÜZ tarafından gençlere emanet edildiğini de ya hatırlamıyor ya da akıl erdiremeden fikrinin incesini kullanmayı bilmiyor!
Optimist bir düşüncede bile bu denli statükocu bir yazar kadın insana yer verilmez, bir başka kadın insan yazar hanımefendi de verir ona cevabını!
Zatıalileri, üç beş kitapla medya sayesinde kendilerine yer bulup kitap satarken, gazetesinde kalem oynatırken; gerçek yazarlar; okur mu o ve onlar gibilerini? Ya okuyucu okur mu sanki?!
Kan ile alınmış bu topraklarda at koşturtanlara; TÜRK GENÇLERİ kanları ile yaptıkları BAYRAĞIMIZI yaparak cevap vermiştir aslı ve astarında...
Anlayana...
Anlamayan da sivrisinek vızıltısı gibi çıkacak sesiyle vıcırdasın dursun...
BU VATAN BU BAYRAK HEPİMİZİN...
Eğer ŞEHİT ASKERİMİZ VE SUBAYIMIZ VE DE KOMUTANLARIMIZ olmasaydı, ne yapacaktınız siz ve sizin gibileri?! Ve ŞEREFLİ ASKERİMİZ sayesinde suya sabuna dokunmadan kendilerine hasbelkader köşe kapmış öbür köşeci makale yazarları da ne yapacaktı?
Ne haliniz varsa görün ama bizim AZİZ MİLLETİMİZE VE ONLARIN PIRIL PIRIL EVLATLARINA DOKUNMAYIN VE ONLARIN SIRTINDAN DİKKAT ÇEKMEYE DE KALKMAYIN!
Görünen bu manzarada; "İşinizi yapın işinizi!"demezler mi size ve ötekilere?
İşine bak ama AZİZ TÜRK MİLLETİNİN İŞİNE KARIŞMA SEN... OTUR OTURDUĞUN YERDE...
Şadıman Şenbalkan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 5.300 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
Kaçış
Zamanla burun burunayız.
Kaçıyoruz...
Yakalanıyoruz.
Azılı düşmanımız kovalıyor,
Uykuya saklanıyoruz.
Uyanıyoruz,
Yakalanıyoruz...
Zamanla burun burunayız,
Yüzleşmek istemiyoruz,
Geçiştiremiyoruz,
Yaşıyoruz...
Erman Akçay
Yazdırmak için tıklayınız.
|
KM - GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş. İŞBİRLİĞİ İLE AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI
Sevgili KM Dostu,
Sağlığınız bizim için önemlidir,
Genel Yaşam Sigorta A.Ş sizlerin Ağız ve Diş Sağlığı ile ilgili sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak amacıyla Promosyon olarak hazırlamış olduğu ağız check-up'ı hizmetinden faydalanabilmeniz için sizi anlaşmalı kliniğimizde ağırlamaktan mutluluk duyarız.
Yapılacak olan ağız check-up'ınız için yapmanız gereken sadece IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ'NDEN aşağıda belirtmiş olduğumuz ilgili kişileri üç gün önceden arayarak randevu almanız ve tarafınıza iletilmiş olan bu sertifika ile 2008 Mart sonuna kadar kliniğimize başvurmanızdır.
Panoramik Röntgen ve ağız check-up'ınız GENEL YAŞAM Promosyonunun bir parçasıdır.
Sağlıklı günler, güzel gülüşler dileğiyle...
Saygılarımızla
GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş.
Randevu için: Nursel Çalışkan (nurselcaliskan@identist.com.tr)
Gülsün Er (gulsuner@identist.com.tr)
IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ
Kasap İsmail Sok. Sadıkoğlu Plaza 1 Kat 3
No 68 Kadıköy - İstanbul
Tel: 0216-337 0707 / 0216-337 0708
http://www.identist.com.tr
Editör'ün Notu: Yukarıda sözü edilen sertifikayı buradan bilgisayarınıza indirebilir, üzerine ad ve soyadınızı yazdıktan sonra bastırarak veya email ile göndererek bu hizmetten yararlanabilirsiniz.
Yazarlarımızın Kitapları
Merih Günay "Martıların Düğünü" |
Nesrin Özyaycı "Işık -II-"
|
Temirağa Demir "Her kardan Adam Olmaz"
|
|
Şadıman Şenbalkan "Şehit Analarımızın Çığlıkları" |
|
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Müyap, Mesam, Müyorbir ve Msg tarafından lisanslanan www.hitklip.com , bu yanıyla Türkiye'deki ilk yasal video klip sitesi. Kullanıcılar şuan itibariyle sitede bulunan 738 sanatçının 1672 klibini istedikleri kadar izleyebiliyorlar. Sitede arka arkaya izlemek istediğiniz klipler için çalma listesi hazırlamanız mümkün. Site gelirini kliplerin başında ve oynatımı sırasında gösterilen reklamlardan sağlıyor. Sitenin sloganı ise "İnternette korsan klip izlemeye son". Üyelik kaydı yaparken gerekli alanların tamamını eksiksiz olarak doldurduğunuzdan emin olun, en ufak eksiklik ya da hatanız listeyi yeniden doldurmanıza neden olabilir.
Bilgisayarınızın psikolojisinden anlamak için http://www.pckoloji.com/ web sayfasını ziyaret etmenizi tavsiye ediyorum. Birlikteliğinizin daha verimli (?) ve daha uzun soluklu olması için böyle şeylere önem vermeniz gerekiyor. Şaka bir yana bilişim teknolojisi alanındaki yenilikleri takip etmenin bir yolu da böylesi internet sitelerini takip etmekten geçiyor.
Cep telefonlarınıza ücretsiz indirebileceğiniz oyunlar, temalar, zil sesleri ve programlar için http://gallery.mobile9.com/ Telefonunuzun marka ve modelini seçip size uygun dosyalara ulaşabilirsiniz. Önce bilgisayarınıza indireceğiniz bu dökümanları, cep telefonunuza aktarıp kullanabilirsiniz. Artık cep telefonu ile bilgisayar bağlantısı konusundaki bilgileri de benden istemezsiniz umarım.
Son olarak yasaklı olduğu halde youtube web sitesine girmenin kolay yolu http://anonymouse.org/cgi-bin/anon-www.cgi/http://www.youtube.com Youtube takıntısı olanlara duyurulur
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.8.3683 / Windows / 4.48 MB http://www.gomplayer.com/down/GOMPLAYERENBETASETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
TreeWalk 8.2.1 / Windows / 1.19 MB http://www.ntcanuck.com/tw_exe/twdns821.exe Güncel problemlerinizi çözmek için mükemmel bir yardımcı program. İndirip gönül rahatlığıyla kurabilir ve kullanabilirsiniz. Yaptığı işi, internette dolaşırken yazdığınız adresleri direkt olarak bağlı olduğu DNS'lere sormak ve kısa yoldan adrese ulaşmanızı sağlamak olarak tanımlayabiliriz. Örneğin bir nedenle Türkiye'den ulaşamadığınız adreslere bu kurulumu yaptıktan sonra sorunsuzca ve hiçbir engellemeye takılmadan ulaşabilirsiniz. Benden söylemesi:-))
|
|
|
|
|
|