|
|
|
29 Ocak 2008 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Müjdeler olsun!.. |
Merhabalar,
Bezde AKP-MHP uzlaştı
Anayasanın iki maddesinde ve YÖK kanununda değişiklik yapılacak. Yeni tasarıda bezin nasıl bağlanması gerektiği de belirtiliyor..
Anayasanın 10. maddesinde şöyle bir düzenleme yapılması öngörülüyor:
"Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde ve her türlü kamu hizmetinden yararlanılmasında kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır."
Anayasa'nın 42. maddesindeki düzenleme ise şöyle;
"Kimse, kanunda açıkça yazılı olmayan hiçbir sebeple eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı ve kullanılmasının sınırları kanunla tespit edilir ve düzenlenir."
İki parti arasında varılan mutabakata göre, YÖK Kanunu'na da şöyle bir maddenin eklenmesi öngörülüyor;
"Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydı ile yüksek öğretim kurumlarında kılık kıyafet serbesttir. Hiç kimse başının örtülü olması sebebiyle yüksek öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz ve bu yönde uygulama ve düzenleme yapılamaz. Ancak başın örtülmesi, kişinin yüzü açık ve kimliğinin tanınmasına imkan verecek ve çene altından bağlanacak şekilde olması gerekir."
Bu yolla kara çarşaf ve peçenin önüne geçilmesi hedefleniyor. Hayırlara vesile olur inşallah. Allahaısmarladık.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Cemreler Düşerken : Elif Eser (Zeycan Irmak) Yörünge |
|
Yörüngesinden çıkmış, rotasını şaşırıp yolunu kaybetmiş bir uzay mekiğiyim sanki. Uzayın ücra boşluklarında savruluyorum. Sağımdan solumdan göktaşları geçiyor ışık hızıyla, üzerime düşecekler diye ellerimi başıma siper ediyorum "Durun! Durun!" kimse duymuyor sesimi. Kimseler yok ki etrafımda nasıl duysunlar? Bir başınayım işte! Uğultulu sessizliğin göbeğinde, sevdiklerim, sevdiğimi sandıklarım, sevildiğimi düşündüklerim… Her birinin hayaleti kortej halinde geçiyor önümden; sırıtıyorlar, kahkahalar atıyorlar, ağızlarını kocaman açıp küçük dilleri gözükürcesine bağırıyorlar ama çıkmıyor sesleri? Öfke patlaması yaşıyorum. Saçlarımı yolup, yüzümü tırmıklayarak avazım çıktığı kadar bağırıyorum "Yeter! Yeter!" çıkmıyor sesim…
Kocama bakıyorum. Onca yıllık hayat arkadaşım. İçime saplanmış kör bıçağım o benim. Hani atsam atılmıyor, satsam… Beş para etmiyor. Çok düşündüm bırakıp gitmeyi. Hatta öyle çok istedim ki onun tarafından terk edilmeyi. Fakat yapmadı bir türlü, belki de gücü yetmedi… Tıpkı benim gibi. Yıllar var ki katlanıyoruz birbirimize. Bizimki artık dayanmak değil de, alışkanlığın verdiği bir katlanma biçimi. İki mutsuz kalp… Birbirinin içine geçmiş ucuz simli kartpostallardaki kalplere benzemiyor, aralarında az da olsa mesafe… Var. Yan yana durup duruyorlar. İçleri geçmiş meyveleri andırıyorlar daha ziyade, birbirlerine baka baka çürüyorlar. Ömür tüketiyorlar… Sanki başka şansımız kalmamış. Sanki başka türlüsünü yaşayamazmışız.
Öyle öğretmişler. "Çocuk var", demişler. "Elin iyisi yoktur" demişler. "Elin iyisinden iyidir kendi kötün" demişler. Belki de kandırmışlar bizi… Kanmak işimize gelmiş bizim de besbelli. Bu sebepledir ki, birbirimizi didik didik ederek, sevip okşamak yerine tırmalayıp yara bereler açarak ruhlarımızda, yıllardır kör topal yürüyoruz işte.
Sevmek? Sahi bir zamanlar seviyorduk değil mi birbirimizi? Heyhat! Nasıl da kumdan kaleymiş sevgimiz, iskambilden kuleymiş… Bir dalga da, bir küçük yel de yıkılıvermiş. Biz ikimiz şimdi… Kocam ve ben yani… Enkaz altında kalmış yüreklerimizi yok sayıp ellerimizi tutmaya dahi çekinerek öylece bekleşmişiz. Neyi beklediğimizi bilemeden. Yeniden birbirimizi sevmeye yeltenmeden. Çocuk için, elin kötüsüne kendimizi kaptırmaktan çekinerek… Zamanın, yılları sırtımıza ıslak halılar ağırlığınca bindirmesine müsaade etmişiz.
Kocama uzaktan bakıyorum. Çok uzaktan. O bunları düşündüğümü bilmiyor. İstese de bilemez. Rotasından sapmış, yörüngesini kaybetmiş bir uzay mekiğiyim artık ben. Bana yardım etmesini beklemiyorum. İnsan 'Dost' dediğinden yardım ister evvela. Kocam, hiç benim dostum olmayı becerememiş, denememiş ki…
Yine de işte… İçimde bir yer sızlıyor, hani belki de alışkanlıktan. Kör bıçak kendi ekseninde bir kez dönüyor. Kanatmıyor, acıtmıyor, tesir etmiyor… Dönüşünü tamamlamasını izliyorum o kadar. Sızlama sebebi de kaçıp gitmeyi çok isteyip bırakamamaktan. Yıllarca bu adam benim öyle veya böyle kahrımı çekmiş, ben de ona katlanmışım. Öyle he deyince olmuyor. Hem sonra, o kadar güçlü değilim ki ben? Hem, onsuz yaşamak nasıl bir şey hiç bilmiyorum, denemedim ki? Sudan çıkmış balıklara dönmez miyim? Kalabalıklar ortasında kendimi cıbıldak hissetmez miyim? Çocuğumuz büyüdü, delikanlı yaşında. El âlem ayıplamaz mı, bu yaştan sonra, delirdin mi, diyerek?
Sevgiden, çok sevmekten değil, yok canım, kaybetme korkusu taşıdığımdan da değil. Artık yek dünya olmuşuz biz. Ben başka bir dünya tanımadım ki… Gidemem… O da gitmez… Öyle ise? Soru sormak anlamsız, yeni bir rota bulmaya çalışmak da. Her şeyi kendi haline bırakmalı. O gitsin dışarıda istediği hayatı yaşasın, bana ilişmesin de. Umurumda bile değil kimlerle gezip tozduğu, düşüp kalktığı. Erkek adam canım, yapacak tabi. Karısı onu mutlu etmiyorsa… Başka şansı var mı? Eskiden… Sahi, eskiden kıskanır mıydım? Hiç hatırlamıyorum. Ben bu adamı kıskanmayı bile becerememişim. Salıvermişim ortalık yere. Bir eli ben de olsun da, gerisi mühim değil.
Kocamın suçu yok. Yiğidi öldür, hakkını yeme şimdi. Yitik olan benim. Uzayın karanlık girdapları çekiyor içine içine. Gölgesinden korkan benim. Hayata küsen, yaşamasını bilmeyen, hiçbir şeyden keyif almayan benim!
Kocam? Uzun boylu, yakışıklı adam. Evliliğimizin ilk yıllarında daha da çekici gelirdi, elâ yeşil gözlerine baktığımda âdeta titrerdim. İyi giyinmeyi sever, bazen hafif bir sakal bırakır, güneşte kızıl sarı parlar. Güzel gülümser. Az konuşur. Dışarıdaki herkese saygılı bir bana gereğinden fazla saygısızdır. İnce uzun, kemikli parmaklarını gözüme gözüme tehditkâr salladığında kavgaların başladığı o ilk zamanlar korkardım. O güzel gözlerden nasıl da yalım yalım alevler fışkırırdı bağırdığında. Kedi yavrusu gibi odanın bir köşesine siner ağlardım. Ne vakittir ağlamıyorum bile. O bağırdığında ben de edepsizce kaplan kesilip kükrüyorum. Çocuk odasında ders çalışıyormuş, yok uyuyormuş, psikolojisi bozulurmuş… Ne gam! Kavgaya tutuştuğumuzda gözümüz hiçbir şeyi görmüyor ki. O yavrucak da, bizim hır gürümüz ortasında büyüdü gitti. Hayattan keyif almak mı kaldı bize. Yaşayıp gidiyoruz işte…
Hayır, aslında yaşayıp gidemiyoruz. Kendimi kandırıyorum. Ben kayboldum kendi içimde. Ben yolumu bulamıyorum. Ben hiçbir şeye katlanamıyorum. Korkuyorum. Çok korkuyorum. Sesimi duyan yok mu?
Var. Ben istesem duyacak. Ben duymasını istemiyorum. Kocamdan bahsetmiyorum, hayır. Çok utanıyorum. Çok utanı… Başka bir adam. Ben o adama âşığım. İlk defa, yıllar sonra ilk defa kalbimde bir çarpıntı hissettim, daha onu ilk gördüğümde. Söyleyemem. Yok, yok, adamın kendisi de bilmiyor. Ağzımı açıp bir şeycik demem. Der miyim hiç? Yapamam böyle bir şey! El âlem ne der? Rezillik! Büyük rezalet! Benim âşık olmaya, birini sevmeye hakkım yok. Fakat o kadar cana yakın ki, öyle güzel, sıcacık gülümsüyor ki… Ben hiç böyle olmadım. Kocamı bile böyle arzulamadım! Allah'ım neler diyorum ben? Hiç yakışık alıyor mu? Hayır, hayır! Onu en kısa zamanda unutmalıyım. Çarçabuk. Yemeğin soğanı pembeleşmeden unutmalıyım bu fena düşünceleri. Çamaşır sularıyla dezenfekte etmeliyim içimdeki o ılık ılık akan yeri. Fakat uykularıma giriyor. Rüyalarımda sevişiyoruz. Kocam duymasın! Sakın duymasın! İşte, işte kocamın sesi geliyor içeriden, bana sesleniyor. "Geliyorum gebermeyesice!" Niye böyle dedim şimdi? Kocamın ne suçu var? Ben büyük günahkârım.
Gel de kaybolma. Gel de yolunu bulmaya çalış. Burada, yılların emektarı kocan sana miskin, huysuz davransın; orada adamın eli, -aman ne dediğimi de şaşırdım- elin herifi gözünün bebeğine melül melül baksın, kaybedersin tabii kendini. Ah, kim bilir neler yaşatırdı bana? Onunla buluşacağım vakit narçiçeği elbisemi giyerdim. İyi de, benim narçiçeği elbisem hiç olmadı ki? Hem ben öyle canlı renkler de sevmem. Giyenleri de küçümserim. Ucuz kadınlar giyer öyle şeyler. Bana vereceksin grileri, kahveleri, siyahları. Çocuk bile bazen giyinirken yanıma gelip gülüyor "senin için geçmiş anne" terlikle kovalıyorum "Bak şu terbiyesize! Anneyle hiç böyle konuşulur muymuş?" Büyüdü velet, kazık kadar oldu ya, dil de pabuç mübarek!
Bir keresinde bize geldilerdi. O karısından boşanmış. Kocamın arkadaşı olur kendisi. Almanya'ya gitmiş iş icabı. Bize de iki kutu çikolata getirdiydi. Biri likörlü, öbürü viskili. Aman ne yedim. Hâlbuki sevmem çikolata falan. Koca kutuyu oturdum bir güzel hayaller kurarak sabaha kadar bitirdim. Sonra da karnım ağrıdı. Kocamın yanına sokulduğumda düşüncelerimden utandım da, döndüm sırtımı yattım. Vicdan ne kötü şey Allah'ım.
Peki, ben ne yapacağım şimdi? Bu uzay boşluğunun ortasında dımdızlak kalıverdim. Ay kadar parlak yüzü, iki yıldız tanesi, esamesi okunmayan gözleri, uzayın kuytu karanlığında gelip buluverdi beni! Git başımdan be adam, git! Gün ışımadan unutmalıyım seni… Bu işin sonu yok, anlamaz mısın? Hem görmüyor musun evli barklı kadınım ben! Boyumca çocuğum, saçları kırlaşmış yine de yakışıklı bir kocam var. Ayıp ayıp! Bakma öyle bana!
Mutsuzum… Çok mutsuzum. Bu utançla yaşayamam. Kocamla da yaşamak ağır geliyor artık. Yerin kulağı var hem. Ya duyulursa ilişkimiz? Ne diyorum ben! Allah esirgesin! Ne ilişkisi? Kendi kendime gelin güvey oluyorum işte…
Gene gelin, dedim… Elimi sıcacık tuttu… Tokalaştık. Gözlerime uzun uzun baktı. Elim ateşe dokundu sanki hemen çekiverdim. Yanaklarım yanmaya başladı, midem de habis bir bulantı peydahlandı… O gitti… Saatlerce elimi yıkamadım, kokladım durdum…
Sonra… Pat ettim düştüm!
O gün bu gündür yörüngemi kaybettim… Çıkamıyorum…
Elif Eser zeycanirmak@gmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
SESLER DÜŞLER VE ÖLÜŞLER
Bir merhabayla başlıyor her şey. Bir korkak tokalaşmayla, bir küçük tebessüm. Küçük dokunuşlarla başlayan bir ses birlikteliği. Öylesine hızlı iniyor ki yokuş aşağı. Sesler yoldan çıkıyor adeta. Git diyor birinci ses hatta biraz yüksek sesle. İkinci ses; sevmeye muhtaç bir tonla kalmak istiyorum diyor. Kalmak istiyor. Birinci ses; kalbini kırdılar artık çıkmam lazım kalbinden diyor. Sanki kendi isteğiyle girdi de o kalbe çıkma zamanı geldiğini söylüyor. Gideni kalanı karışmış, seveni sevmeyeni belli olmayan bir sevda bozuntusunda kalbi param parça sesi ağlamaklı ikinci ses kal diye yalvarıyor. Yalvarmak; her kelime can çekişiyor.
Gidiyor birinci ses. İkinci ses sessizlikten korkuyor ve konuşmaya başlıyor kendiyle. Ulan diyor ulan sevmiştim seni. Çok mu zordu beni sevmek? Sesini paylaşabildiğini sanıyor ikinci, ses bir müddet sesteş olabildiğini sanıyor. Ama birinci sesin sessizliğinde kelimeler uğursuz bir uğultu kesiliyor kulaklarında. Harfler sesler düşman kesilmiş. Bu sessizlik ağır serzeniş başlangıcı, korkuyor ses.
İnsanlar böyle işte yalnız olmadıklarını sanıyorlar. Oysa sadece arada bir birileri geliyor ve yanımızda biraz kaldıktan sonra giyiyor. Bir ses geldi bir müddet kaldı sesler sesteş oldu ve ses gitti. Sevmekten ziyade sevilmeyi mi beceremiyoruz ne? Her düş kırıklığı ağır bir yıkım oluşturuyor seslerde. Ama işler böyle yürüyor işte. Sesler düşler kuruyor, düşler sesler tarafından yıkılıyor, sesler düşler kuruyor, düşler sesler tarafından gene yıkılıyor, bazıları buna yaşamak veya ölmek gibi garip isimler buluyor. Acının tadını aldımı ses hiç geçmeyecek sanıyor bir ömür öyle kelimelerin harflerin bir köşesin kalacakmış gibi. Gözdeki yaşı kurutan acının hiç bitmeyeceğini sanıyor ses. Kalbinin hemen yanına konulmuş bir deli cesedi gibi içinde kalacağının sanıyor. Bu acıya alışınca yürek fazla geliyor sevilmek. İhanete uğrama ihtimali var acının. Asaleti kaybetme korkusu var sesin. Bir ihtimal daha var tabi hayat deyip bir ses olarak paragrafa devam, ne cümleler ne kafiyeler çıkacak daha önümüze. Sevişilecek güzel kelimeler var. Ama zaman bir tek acının üstünden geçmiyor işte. Öyle ulu orta kalıveriyor sesler cümleler…
İkinci ses dayanamıyor sonra tekrar gidiyor birinci sese seviyorum diyor. Birinci ses önce sevgisini alıyor ikinci sesten sonra sevebilme yeteneğini sonra bir başkasının parmak izini taşıyan parmaklarıyla kanayan yüreğini. Ama yetmiyor bir dağ versen sese ikinci nerede diye soruyor. Eksildikçe acizleşiyor, azalıyor, rezil bir muhtaçlık hali, sonsuz bir şımarıklık. Birinci ses bir başkasını sevdiği için uygun değil ama gende dursun yanında neme lazım…
İkinci ses artık aciz azalmış ve muhtaç bir tutam sevgi yaprağına.
(Eğer fazla sevgi yaprağınız varsa doyumsuz seslere zayi etmeyin muhtaçlara hayrınız olsun…)
Ve bir merhabayla başlıyor her şey. Bir güzel cümleyle kanı duruyor yaranın. Biraz durup buda gidecek ya tamamen bu sebepten üflemesine izin veriyor yarasına ses…
Kübra Albayrak
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kahveci : Macide Aydan Seylan |
Başarı üzerine….
Başarı, yapılan eylem ya da girişimlerde olumlu sonuçlar alarak ilerleme kaydetmektir.
Sözlük anlamı: Başarı, istendiği varsayılan şey veya şeylere ulaşma işi veya istendiği varsayılan şey veya şeylerin kendisi.
Başarının, insanı mutluluğa götüren bir köprüsü vardır. Bu nedenle herkes başarılı olmak ister.
Öncelikle faydalarından bahsedelim.
Başarı, insana özgüven sağlar, hayata tutunmamızı kolaylaştırır. Toplumda liderlik ve popularite kazandırır. Ve… buna bağlı olarak yaşam kalitesi ve seviyesi yükselir.
Başarının düşmanın da bahsetmek gerekir bu noktada: Atalet.
Atalet, durakalma , diğer bir deyişle hareket etmeme, eylem gerçekleştirememe durumudur. Düşünürüz, program yaparız, ancak icraat gerçekleştiremeyiz.
Bunun için ne yapmalıyız? :
• Yapmamız gereken iş ne olursa olsun hatalarınızla yüzleşin. Yüzleşin, irdeleyin ve kabullenin.
• Gerekiyorsa yardım alın…. Unutmayın: ' Bir elin nesi var , iki elin sesi var'
• Kendinize bir başarı defteri edinin. Yapmak istediklerinizi, yollarını ve bu yolda yapılması gerekenleri not edin. Bu, bir nevi çözüm haritasıdır. Bunu yapmak sizi sorunun bir parçası olmaktan kurtarır.
Başarı , bedensel, zihinsel ve psikolojik girişimlerin bileşiminden oluşur. Başarılı insan hata yapmaktan korkmayan ve hatasını başarıya çevirmeyi başarabilendir.
Kısaca; ' Akıllılar bir kere hata yapar, akılsızlar aynı hatayı hep tekrar ederler ' İ . İnan
Macide Aydan Seylan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan ON SENE VE BİR AY, ON SENE ARALIKLA |
|
Tam 10 sene oldu seni kaybedeli, elimden bir avuç kum gibi savruldun.. 8 yaşında ufacık bir kızken, yitirdim seni, hayat durdu, kanadı yaram, hiç durmaksızın.. 10 senedir hiç durmadan.. O kadar çok engel karşımda duvar oldu ki.. Kıymetlini yitirmek nedir anladım, anlattı hayat... Kaldırımın kenarındaki soluk gül oldum.. Kimseye duyuramadım çığlıklarımı... Mavisini çektiler denizin, yeşilini ağaçların ve çiçeklerimi kopardılar... Sen gideli bugün tam 10 yıl oldu.. Başka bir gidişi de peşinden sürükleyerek... Ve yine aynı acı, hiç mi hafifletmedi yıllar, hiç mi sarmadı kanayan yaramı yeniler, sarmadı, saramadı... Sen gittin, peşinde diğer baharları sürükleyerek... Sensiz hiç hissettim, yok oldum, sesimi çıkaramadım, yok oldun, gittin.. Gittin... Depremler korkutmaz oldu kuytularımı, yok olmak ifadesizliği de getirdi peşinde.. Kızdılar çok kzıdılar bana, acıyorsun kendine dediler, kalbim kaldırmadı yokluğunu, dayanamadım, tükendim... Renklerimi dağıtmaya çalıştım rüzgâr rüzgâr, kelimelerimi kazıdım mevsim mevsim... Yetmedi.. Sen gittin, o gitti, diğeri.. Kendimi bulmaya çabaladığım her soluk tükendi gitti... Her güne canımın yarısı sağ mı diye uyanmaktan yoruldum...
Bugün 10 yıl oldu ve peşinden bir renk daha kayalı 1 ay... Hayat tüm yenilgilerimi bugüne koydu... 8 ocak, 8 aralık...
Söylesene onu da görüyor musun cennetten... Hala söylüyor mu "seni çok seviyorum kuzucuk.." diye? Kazıdığım kelimelerime dönüp de bakıyor mu? İzmir ona da dar geliyor mu?
Nerdesiniz nerde? Neden yanımda değilsiniz?! O kadar kuytuda o kadar karanlıktayım ki.. Nolur gelip çıkarın o kara bulutları, atın güneşin arkasına arkasına...
Özledim seni... Seni de...
Özledim seni anane... 10 senedir bıkmadan usanmadan şarkılarını dudaklarıma yapıştırdım, renklerini yüreğime... 10 senedir sensizliğin boş bomboş sandıklarında soldum... Daha bana gelinliğimi dikecektin... Özledim seni...
Ve seni Omayra, seni, en derinimle, içime işleye işleye özledim seni...
""Yokluğun cehennemin öbür adı"...
** Şiir alıntı Ahmed Arif
Deniz Marmasan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
BİR ADAMIN İTİRAFLARI II
Benim itiraf etmemin tek sebebi, günahkar yüreğimi hafifletmek için değildir. Kimseye bir şeyler itiraf etmek zorunda değilim. Her insanın içinde olduğu gibi bende de şöhret ve dikkat çekme isteği var. Bunun için itiraf ediyor olabilirim.
Öyle zamanlarım olur ki; kendimi hiçliğe bırakasım gelir. Hiçbir şeye inanmamak, insana ne kadar huzur veriyormuş meğerse. Fakat bu kısa bir huzur. Toplum beni bir şeylere inanmaya zorluyor. Sırf topluma isyan için inanmamak isteği doğuyor içimde.
Ama bu duyguyu korkuyla karşılıyorum. Bu dürtünün gelmemesi için dua ediyorum. Eskiden ateist olmaktan çok korkardım. Evet, sanki kendime hakim olamayacakmışım gibi gelirdi. Bir gün inanmayanlar arasına gireceğim için aptalca bunalımlara girerdim. Bunalımım en kötü yanı, kimsenin beni anlamaması veya kimsenin anlamamasını isteğim. Evet, beni kimsenin anlamaması istediğim zamanlar bile oldu. Toyluğumdan, kendimi o zaman güçlü göreceğimi hissederdim.
Daha sonra bu ateist olma korkusundan sıyrıldım. Çünkü ne hikmetse, içimde Tanrıya inanmak için çok ateşli duygular ortaya çıkıyordu. Sanki o'na inanmayınca, mutsuz olacakmışım gibi geliyordu. Korkuyordum. Bir gün o'na inanmamaktan korkuyordum.
Sakın bunları kendimi rahatlatmak için yazdığımı sanmayın. Tek isteğim, benim gibileri küçük görmemeniz. Çünkü kendi içinize baktığınızda, beni göreceksiniz. Eğer ki beni küçümseyecek olursanız, benim gözümde böceğe dönüşürsünüz. Çünkü başkalarını küçük gören kişiler, her zaman karşısındakinden daha küçüktür.
Kendimi tanıyamıyorum. Aslında insanların beni küçük görmesini istiyorum. Bu size şaşırtıcı gelmesin, çünkü tek isteğim, diğer insanların benim hakkımda bir şeyler düşünmesi. Bu düşünce iyi veya kötü olabilir, yeter ki olsun.
Diğer insanlar, bana yukarıdan baktıklarında haz duyuyorum. Bunu yine kendimi beğenmişliğime veriyorum. O kadar acınacak haldeyim ki, ezikliğimi bile seviyorum. Sanki küçük bir sülük gibi, insanlara çaktırmadan, karanlık bir delikten gülüyorum. Bunun bana nasıl bir keyif verdiğini anlayamazsınız.
Bazen yazarken o kadar coşuyorum ki, yalan söylediğim bile oluyor. Mesela bu yazı, yalanlarla doludur. Bu yazıyı beğenenlerin hepsi küçük adamlardır.
Doğukan Güney
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 5.300 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
Henüz Çocuk O
Çocukluğunu yaslamış sırtına annesinin,
Öğle sıcağında sere serpe uyuyor.
Sınırsız henüz, düşlerinin ucunu göremiyor...
Bu satırları yazan biliyor,
Öğrenecek sırlarını, ezberlerini,
Korkarak Allah'tan büyüyecek.
Yoksul, yonsun ve aynı bir yaşam sürdürecek.
Çocukluğunu yaslamış sırtına annesinin,
Henüz renkleri istediği gibi görebiliyor;
Özgürlüğünü büyüdüğünde yitirecek.
Aslı Sarıoğlu
Yazdırmak için tıklayınız.
|
KM - GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş. İŞBİRLİĞİ İLE AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI
Sevgili KM Dostu,
Sağlığınız bizim için önemlidir,
Genel Yaşam Sigorta A.Ş sizlerin Ağız ve Diş Sağlığı ile ilgili sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak amacıyla Promosyon olarak hazırlamış olduğu ağız check-up'ı hizmetinden faydalanabilmeniz için sizi anlaşmalı kliniğimizde ağırlamaktan mutluluk duyarız.
Yapılacak olan ağız check-up'ınız için yapmanız gereken sadece IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ'NDEN aşağıda belirtmiş olduğumuz ilgili kişileri üç gün önceden arayarak randevu almanız ve tarafınıza iletilmiş olan bu sertifika ile 2008 Mart sonuna kadar kliniğimize başvurmanızdır.
Panoramik Röntgen ve ağız check-up'ınız GENEL YAŞAM Promosyonunun bir parçasıdır.
Sağlıklı günler, güzel gülüşler dileğiyle...
Saygılarımızla
GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş.
Randevu için: Nursel Çalışkan (nurselcaliskan@identist.com.tr)
Gülsün Er (gulsuner@identist.com.tr)
IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ
Kasap İsmail Sok. Sadıkoğlu Plaza 1 Kat 3
No 68 Kadıköy - İstanbul
Tel: 0216-337 0707 / 0216-337 0708
http://www.identist.com.tr
Editör'ün Notu: Yukarıda sözü edilen sertifikayı buradan bilgisayarınıza indirebilir, üzerine ad ve soyadınızı yazdıktan sonra bastırarak veya email ile göndererek bu hizmetten yararlanabilirsiniz.
Yazarlarımızın Kitapları
Merih Günay "Martıların Düğünü" |
Nesrin Özyaycı "Işık -II-"
|
Temirağa Demir "Her kardan Adam Olmaz"
|
|
Şadıman Şenbalkan "Şehit Analarımızın Çığlıkları" |
|
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Müyap, Mesam, Müyorbir ve Msg tarafından lisanslanan www.hitklip.com , bu yanıyla Türkiye'deki ilk yasal video klip sitesi. Kullanıcılar şuan itibariyle sitede bulunan 738 sanatçının 1672 klibini istedikleri kadar izleyebiliyorlar. Sitede arka arkaya izlemek istediğiniz klipler için çalma listesi hazırlamanız mümkün. Site gelirini kliplerin başında ve oynatımı sırasında gösterilen reklamlardan sağlıyor. Sitenin sloganı ise "İnternette korsan klip izlemeye son". Üyelik kaydı yaparken gerekli alanların tamamını eksiksiz olarak doldurduğunuzdan emin olun, en ufak eksiklik ya da hatanız listeyi yeniden doldurmanıza neden olabilir.
Bilgisayarınızın psikolojisinden anlamak için http://www.pckoloji.com/ web sayfasını ziyaret etmenizi tavsiye ediyorum. Birlikteliğinizin daha verimli (?) ve daha uzun soluklu olması için böyle şeylere önem vermeniz gerekiyor. Şaka bir yana bilişim teknolojisi alanındaki yenilikleri takip etmenin bir yolu da böylesi internet sitelerini takip etmekten geçiyor.
Cep telefonlarınıza ücretsiz indirebileceğiniz oyunlar, temalar, zil sesleri ve programlar için http://gallery.mobile9.com/ Telefonunuzun marka ve modelini seçip size uygun dosyalara ulaşabilirsiniz. Önce bilgisayarınıza indireceğiniz bu dökümanları, cep telefonunuza aktarıp kullanabilirsiniz. Artık cep telefonu ile bilgisayar bağlantısı konusundaki bilgileri de benden istemezsiniz umarım.
Son olarak yasaklı olduğu halde youtube web sitesine girmenin kolay yolu http://anonymouse.org/cgi-bin/anon-www.cgi/http://www.youtube.com Youtube takıntısı olanlara duyurulur
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.8.3683 / Windows / 4.48 MB http://www.gomplayer.com/down/GOMPLAYERENBETASETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
TreeWalk 8.2.1 / Windows / 1.19 MB http://www.ntcanuck.com/tw_exe/twdns821.exe Güncel problemlerinizi çözmek için mükemmel bir yardımcı program. İndirip gönül rahatlığıyla kurabilir ve kullanabilirsiniz. Yaptığı işi, internette dolaşırken yazdığınız adresleri direkt olarak bağlı olduğu DNS'lere sormak ve kısa yoldan adrese ulaşmanızı sağlamak olarak tanımlayabiliriz. Örneğin bir nedenle Türkiye'den ulaşamadığınız adreslere bu kurulumu yaptıktan sonra sorunsuzca ve hiçbir engellemeye takılmadan ulaşabilirsiniz. Benden söylemesi:-))
|
|
|
|
|
|