|
|
|
31 Ocak 2008 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Bugünlük ara verdim!.. |
Bugünlük gündeme ara verip bir soluklanmak istedim. Olup biteni şöyle bir gözden geçirmek iyi olur diye düşünüyorum. Yukarıdakine benzer okul hatıraları çektirmek zorunda kalmayacağımız güzel günler dilerim hepimize. Kendinize mukayyet olun. Bugünlük hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
GÜL-DİKEN YAZILAR : Erhan Tığlı BİLGİMİZ NE KADARSA BİZ DE O KADARIZ |
|
Ünlü bir sözdür: "Ol mahiler derya içredir deryayı bilmezler" yani balıklar denizin içinde yaşadıkları halde denizi bilmezler. Kimi insanlar da böyledir; içinde yaşadıkları dünyayı bilmezler, merak etmezler. Oysa bilgisiz insanlar hep başkalarına muhtaçtırlar, yaşamaları boşunadır. Kişi bildikleriyle yetinmemeli, bilgisine yeni bilgiler eklemek için çalışmalıdır. Edindiği bilgiler ne kadar çok olursa olsun zamanla yetmeyebilir. Çünkü dünya durduğu yerde durmuyor. Yenilikler birbirini izliyor, çoğalıyor, bilenler bilmeyenleri ezip geçiyor. Edindiğimiz bilgiler bizi gururlandırmamalı. Ünlü bir bilgin, "Dünyada bir tek şey biliyorum, o da hiçbir şey bilmediğimdir" demiştir. Çok şey bildiğini sanıp bilgisini yerli yersiz her yerde göstermeye kalkanlara, bilgiçlik taslayanlara ukala derler. Ukala aslında akıllılar demektir ama kimi akıllılar ne kadar akıllı, bilgili olduklarını öyle dile getirmişlerdir ki, halk onları dışlamış, ukala diye dışlamıştır.
Edebiyatımızda bildiği halde bilmelikten gelme bir sanattır, "tecahül-i ârif " sanatında kişi bildiği bir şeyi bilmiyormuş gibi yapar. Fuzuli bir gazelinde, "Demadem cevrlerdir çektiğim bi-rahm bütlerden/ Bu kafirler esiri bir Müslüman olmasın yârab" der, sevgilisinin Müslüman olduğunu bildiği halde onu kafir olarak gösterir. Çünkü puta benzetilen sevgili ona çok acı çektirmiştir. Günlük konuşmalarımızda farkında olmadan bunu sık sık yaparız. Geldiğini gördüğümüz kişiye, "sen mi geldin?" diye sorarız. Soru dedim de aklıma geldi. Şöyle bir soru vardır: "Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?" bu sorunun yanıtı genellikle "çok gezen bilir"dir. Böylece sırf okumakla bir şey kazanılamayacağı, gezip görerek bilgi ve görgümüzü arttıracağımız anlatılmak istenir. Buradan her gezenin okuyandan bilgili olacağı sonucu çıkarılmamalıdır. Gezeceksin ama gezdiğin yer hakkında önceden bilgi edineceksin, orayla ilgili kitap ve broşürleri okuyacaksın, yanında da gezdiğin yerle ilgili harita ve dokümanlar bulunacak; yoksa aval aval dolaşır ve hiçbir şey öğrenemezsin, gezip dolaşman boşa gider. Yabancı turistlerin gezmelerine bakın, bir de bizim yerli turistlerimizin yaptıkları gezintilere...
Bilen kişi bilgisini ortaya dökmek, bilmeyenlere anlatmak ister ama karşındaki seni pek dinlemiyorsa tüm çabaların boşa gider. Mevlana, "Ne kadar bilirsen bil; söylediklerin karşındakinin anladığı kadardır" diyor. Özdemir Asaf da, "Ben üç şey biliyorum/ Dinlemekle dört kılana anlatacağım" demiş. Demek ki konuşmasını bilmek, bilgisini satmak kadar dinlemesini bilmek, dinleyip öğrendiği bilgileri çoğaltmak, yorumlamak da önemli.
Söz Mevlana'dan açılmışken onun bu konuda dediklerine kulak verelim biraz da.
"Bilgisizlik, Tanrının zindanıdır. Bilgili adamın uykusu, ibadetten üstündür. Bilgi faydalı olursa iyidir; faydasız bilgi sahibine yüktür."
Bir bilgin gemiyle yolculuk ediyormuş. Yanından geçen bir gemiciye, "Sen gramer bilir misin?" diye sormuş. Gemici omzunu silkmiş. "Ben garip bir gemiciyim. Öyle şeylerden anlamam" demiş. Bilgin ona küçümseyici bir tavırla bakıp, "Öyleyse ömrünün üçte biri gitti" demiş ve bir soru daha sormuş: "Bilimden, fenden haberin var mı?"
Gemici dudak bükmüş, "O dediklerin nedir, ne işe yarar?" diye konuşmuş.
Bilgin, "Gitti öyleyse ömrünün yarısı!" diye alayla gülmüş.
Bir süre sonra gemi sallanmaya başlamış, gemiciler telaşla oraya buraya koşuyorlarmış. Bilgin merakla ne olduğunu sormuş. Gemici, "Şiddetli bir fırtına çıktı. Bu gidişle gemi batabilir" dedikten sonra bilgine, "yüzme bilir misin? " diye sormuş. Bilgin hayır deyince başını sallamış ve şöyle demiş: "Öyleyse gitti ömrünün hepsi!"
Ne kadar çok bilirsek bilelim, gene de bilmediğimiz çok şey vardır.
Bir mahallede Bilgin Dede adında çok bilgili, evinin her yanı kitapla dolu, gece gündüz okuyan bir kişi varmış. Bir kış günü mangalla ısınıp kitap okurken kapı çalınmış, kapıyı açınca karşısına bir kız çocuğu çıkmış. Kıza ne istediğini sormuş. Çocuk, "Annem mangalınızdan biraz köz istiyor" demiş. Bilgin Dede, "Vereyim ama yanında kap falan getirmemişsin. Közler elini yakar, neyle alacaksın? Git evden kap kacak getir de öyle vereyim" demiş. Kız kaba gerek olmadığını söylemiş. Dede şaşırmış, "Peki közleri nasıl götüreceksin, elin yanmaz mı?" demiş. Kız, " Merak etmeyin. Götürürüm ben onları" diyerek ellerini uzatmış, "Ellerimin içine kül doldurun, közleri de külün üstüne koyun" demiş Bilgin Dede denilenleri yapmış. Kız küllerin üstündeki közleri elleri yanmadan götürüp gitmiş. Bilgin dudak bükerek, "Şu işe bak be!" Diye söylenmiş."O kadar kitap okudum, birçok bilgi edindim ama şu kızın yaptığı şey aklıma gelmedi."
Atalarımız, "Ummadık taş baş yarar", "Akıl akıldan üstündür" diye boşuna söylememişlerdir.
Nasrettin Hoca'nın bu konuda bir fıkrası vardır. Hoca camide vaaz verirken, "Ey cemaat, bugün size ne söyleyeceğimi biliyor musunuz?" diye sormuş. Cemaat, "Bilmiyoruz" deyince, "Öyleyse haftaya öğrenip gelin" demiş. Ertesi hafta gene aynı soruyu sorunca, "Biliyoruz" demişler bu sefer. "Öyleyse söylememe gerek yok" demiş. Öbür hafta cemaatin yarısı biliyoruz, diğer yarısı da bilmiyoruz demiş. Hoca, "Öyleyse bilenler bilmeyenlere öğretsinler" deyip kürsüden inmiş. Bu fıkrayı duyanların çoğu gülüp geçer. Oysa Hocamız, bilmiyorsanız öğrenin, bilenler bileyenlere öğretsin demek istiyor. Aydın olmanın gereği budur zaten. Bilmediklerini öğrenecek, bildiklerini de bilmeyenlere öğreteceksin. Yoksa kitap yüklü bir eşekten farkın olmaz. Bilgin sana yük olmaktan başka bir işe yaramaz!
Bilginin en önemlisi, en değerlisi kendini bilmektir. Karagöz boşuna mı diyor, "Sen seni bil sen seni, sen seni bilmez isen patlatırlar enseni" diye. Gelin şimdi de Yunus Emre'ye kulak verelim ve sayıyla kendimize gelelim:
"İlim ilim bilmektir
İlim kendini bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Bu nice okumaktır."
Kendini bilmek kadar irfan olmazmış! Haddini bilmek de önemlidir. Haddini bilmeyen kişiler kendilerinden üstün kişilerle yarışmaya, onlarla aşık atmaya çalışırlar ve herkesi kendilerine güldürürler.
Biliyorsan söyle, yararlansınlar, bilmiyorsan sus, adam sansınlar!
Kimi zaman susmasını bilmek de erdemliliktir.
Erhan Tığlı erhantigli@mynet.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Deryaneval : Derya Ongun Bu da benim Manifestom |
|
1. Çocukluğuma geri dönmek istiyorum
2. Yıldız Sarayı'nın içindeki mahallemize, Müvezzi Caddesi'ndeki Derya apartmanının birinci katındaki sobalı evimizde olmak istiyorum
3. Altımızdaki Bakkal Osman Efendi'nin oğlu Muzaffer ve kızı Ayten ablayla, Osman amcanın gazete kağıtlarından kesekağıdı yapmalarına yardım etmek istiyorum
4. Annemin balkondan "kızım üstünü kirletiyorsun" demesine aldırmadan bakkalın karısı Sabiye teyzenin un ve suyla yaptığı bulamaçla kesekağıtlarını yapıştırmaya devam etmek istiyorum
5. Harp Akademileri'nin içindeki asfalt yollara dökülen at kestanelerini kırık şişelerin sivri uçlarıyla ortasından oyarak parmağıma yüzük yapmak istiyorum
6. Akrabamız Turhan Amca'nın kızının ayağına artık küçük gelen demir tekerlekli patenlerimi takıp o asfalt yollarda paten kaymak istiyorum
7. Şimdi Conrad Otel'in olduğu alandaki eski havuzlu ve havuzunda kırmızı balıklar olan kime ait olduğunu bilmediğimiz ve gizlice girip ağaçlarına tırmandığımız bahçede oynamak istiyorum
8. Barbaros Bulvarı'nın hemen sağındaki şimdiki park, o zamanlar bizim "dutluk" dediğimiz yerde piknik yapmak istiyorum
9. Dutluğun karşısında şimdi galiba Sabancı Lisesi olan eski "Sağır ve Dilsizler Okulu"nun parmaklıklarından bize genizden gelen boğuk seslerle seslenen sağır-dilsiz çocukların yanına gidip onlarla el işaretleriyle konuşmak istiyorum, topumu onların bahçesine bilerek kaçırmak ve geri vermeden evvel aynı sesleri çıkartarak coşkuyla topumla oynamalarını sonra da gülümseyerek bana geri atıp el sallamalarını görmek ve onlara el sallamak istiyorum.
10. Yıldız Sarayı'na çıkan yokuşun üzerindeki Saray Camii'sinin avlusunda oynamak istiyorum.
11. Arada ayakkabılarımı çıkartıp, imamdan izin alarak o caminin görkem ve sessizliğini ve temiz sabun kokusunu içime çekmek, orada "Allah baba"yla konuşmak istiyorum.
12. Camide "Allah baba"dan istediğim yatırınca gözlerini kapatan, kaldırınca açan bebeği babamın yatağımın yanına koymuş olduğunu uyanınca görmek istiyorum.
13. Evin önünde hava kararana kadar mahalle arkadaşlarımla seksek oynamak istiyorum.
14. Apartman kömürlüğünde doğum yapmış olan mahallenin kedisinin gözleri açılmamış yavrularını gidip çömelerek uzaktan izlemek istiyorum (annem dedi ki anne kediler kıskanç olurlar, yavrularını ellersen çok kızarlar, onun için elimi süremiyorum)
15. Salı akşamları radyoda "Alkatraz Kuşçusu" piyesini dinlemek istiyorum.
16. Piyesi dinlerken annemin hepimize sırayla portakal elma soyarak vermesini, kabuklarını da sobaya atmasını ve sobadan gelen o şahane kokuyu içime çekmenin tanıdıklığını tekrar hissetmek istiyorum.
17. Balkona oturup ayaklarımı parmaklıkların arasından aşağıya sallandırarak gelen geçeni seyretmek ve arkadaşlarımın sokağa çıktığını görür görmez annemden izin alıp sokağa çıkmak istiyorum.
18. Aşağı mahallede oturan Erol'un yaptığı tahta kaykaya binmek ve onun o metal tekerleğinin kaldırımda çıkarttığı sesten gurur duymak istiyorum tekrar.
19. Kar yağdığı zaman annemin beni sıkı sıkı giydirip sokağa kartopu oynamaya çıkartışını istiyorum.
20. Damlardan sarkan buzlardan korkmak istiyorum.
21. Kardanadam yapıp, pencereden sürekli onu seyretmek istiyorum.
22. Kar yağdığı günler annemin beni okula götürmeyip karşı komşularımıza bırakmasını istiyorum, onların evde kendileri için hazırladıkları içinde birsürü meyva olan "tükenmez" dedikleri karışımdan içmek istiyorum.
23. Annemden izin alıp aşağı mahalleye gidip oradaki çocuklarla çeşme başında oynamak istiyorum.
24. Gene aşağı mahallede, çayır çimende, arkadaşlarımla çadır kurup "evcilik" oynamak istiyorum.
25. Ben bunları çok istiyorum, çok özlemişim.......
Derya Ongun
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Söylenebilecek ne varsa : David Ojalvo Uygarlık tarihinden notlar |
|
Son dönemde William McNeill'in "Dünya tarihi" adlı eserini okumaya başladım. Bugünlerde piyasa ardı sıra çıkan popüler tarih veya popüler siyaset kitapları, akademik bir temele dayalı eserlerin önemi her zamankinden daha fazla arttırdı. Zira popüler kitapların yazılış felsefesi kanımca ekonomik kazanç elde etmeye dayanıyor. "Hayatta her şey para değil" sözünü tanırız; aynı cümle, kitaplar için de geçerli. Her kitap, öncelikle gelir sağlaması için değil. İşte, ilk basımı 1967'de yapılan ve 1979'daki güncelleştirilen "Dünya tarihi" böyle bir eser. İçinde birçok bilgi var, dolayısıyla ağır ağır okuyorum. Tuttuğum notlardan küçük bir bölümü paylaşmak isterim.
"İnsanlık tarihi tam anlamıyla ne zaman başladı?" diye soracak olursanız, cevabı şöyle: kültürel evrimin, önceliği biyolojik evrimden almasıyla en kesin ve özel anlamda insanlık tarihi başlamış oldu. Milattan 100 bin kadar yıl önce Afrika'da dağınık avcı takımları yaşardı ve ilk etapta bebeklik ve çocuk dönemi modern insana göre kısaydı. Anne-babaya bağlılığın, çocukluk döneminin uzaması ve öğrenme kapasitesinin artması sonuç olarak, buluş ve bulguları bilinçli bir şekilde koruyacak ve aktaracak düzeye bireyin gelmesiyle insanlık tarihi başladı. Yine de var oluşumuzun %90'ı avcılık ve toplayıcılıkla geçti.
Avcılık, yürekliliğe ve şiddete dayanıyordu. Çitçiliğe geçişle ileri görüşlülük ve insanın kendini tutabilmesi önem kazandı. Çiftçilikle üretkenliğe kavuşan insanoğlu, medeniyeti geliştirecek çalışmalar yapmaya başladı. Bu nokta üretkenliğin şiddet karşısında dengeleyici bir unsur olduğunu görebiliriz. Yine de basit aletlerle başlayan savaş teknolojisi gelişti: önce savaş arabaları, ardından demirin kullanılması, süvari birlikleri, düzenli orduların kurulması... kısaca silaha dair evrimleşme süreci hep yer aldı. Öyleyse "savaşsız bir dünya", ütopik bir düşünce mi?
Kitaba göre, M.Ö. 1700'den 500'e kadar, Ortadoğu'da kozmopolit bir yapı olmak üzere, dünyada başlıca üç uygarlık belirdi: Hint, Yunan ve Çin. Üçünün de aralarında benzerlik ve farklılıklar olsa da, "insanın her yerde insan" olduğuna dair öğeler dikkat çekiyor. Özellikle de nerede olursa olsun bir yönetici ve din adamları sınıfının varlığı... Savaşların yanında siyaset ve din, insanlık tarihinin temelleri diyebiliriz.
Yazı, yumuşak kil üzerine bir kamış parçasının sivri ucuyla işaretler konarak, Sümerler tarafından bulundu. Killer, fırına verilince katılaştı ve ilk belgeler oluşmaya başladı. İsimler, resim, resimler hecelerle ifade edildi. M.Ö. 1300'de alfabe bulundu. Arapça ve İbranice, sessiz harflerde oluşan yapısıyla, dünyanın en eski alfabeleri olma özelliğinde...
Çin uygarlığının ortaya çıktığı Sarı Irmak bölgesinde Muson iklimi hakimdi ve bu iklime uyum sağlayan besin pirinçti. Pirinç tarımı için hayvan gücünden çok, su gerekliydi; alınan ürünse boldu. Çin'e barbar akımların, dünyanın diğer yerlerine göre daha az olduğunu da tabloya eklersek, günümüzde Çin'in neden dünyanın en kalabalık nüfusa sahip ülke olduğunu anlamaya başlıyoruz gibi...
Buda, "aydınlanmış kişi" demektir. Kast'ın hakim olduğu Hindistan'da Budizm'in bir etki-tepki sürecinin sonucu olarak doğduğunu görüyoruz. Budizm'in kurucusu Prens Guatama'nın sunduğu öğretilerin, üç semavi dininle nasıl kesiştiğini okuyoruz. Benzer bir şekilde Çin'de Konfüçyüs'ün erdem üzerine öğretileri, yüzyıllar boyu insanları etkiledi, günümüze kadar geldi. İyi ve kötü arasındaki dengenin sımsıkı Tanrı'ya bağlı olduğu bir düzene kıyasla, insanın rolü ve yapabileceklerini anlatıyor hem Prens Guatama hem de Konfüçyüs. Bu konuda Avrupa kültürünün temelini ise Yunanlılar kuruyor. Yunan topraklarına akınlarla gelen düşünce ve yerel inanç çarpışınca, ara çözüm doğuyor: dünyanın ve insanın doğası hakkında özel düşünce kurguları öneren felsefenin ta kendisi!
Kitap daha birçok ilginç bilgiye ev sahipliği yapıyor. Konular akıcı ve anlaşılır bir dille anlatılıyor. "Dünya tarihi" ve bilimsel temele dayalı benzer eserlerden edineceklerimiz, inanıyorum ki bugünü anlama sürecinde de bize rehberlik edecektir.
David Ojalvo www.davidojalvo.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : M.Nihat Malkoç ÂH HİÇ BİTMESİN HOROZ ŞEKERİM!... |
|
Ne güzeldi köyümün kirlenmemiş yağmurlarında ıslanmak… Bütün kaygılardan azade, sokaklarda akşama kadar topraklarla hemhal olmak… Sabahın ilk ışıklarıyla uyanıp aydınlığa 'merhaba' demek, gönül kapılarını ve göz kapaklarını ardına kadar açarak hayata sımsıkı sarılmak, gökkuşağını hayallere yorgan eylemek… Ne güzeldi, âh ne güzeldi.
Çocukluğumun düşleri şimdi kâbusa dönmüş. Gönül nağmelerinde çığlıklar kol geziyor. Yılların sancıları yüreğime sermiş kurşundan ağır postunu. Şefkatli elleriyle saçlarımı tarayan rüzgârlar ne çabuk fırtınaya dönüşüp yüzümü tırmaladı!... Kapkara yalnızlıklar gönül göğümü esir aldı. Yaşamın girdabında dönüp duruyor zaman çarkının dişlileri. Ben o dişliler arasında kıymık kıymık olmuşum. Çocuk uykularım kuşların yakuttan kanatlarında çoktan semaya havalanmış, şimdi gece yarılarından sonra bile kapanmıyor yorgun gözkapaklarım. Çamurdan yaptığım atların toynakları tırmalıyor uykularımı. Sığındığım gül bahçelerinde şimdi acı bir barut kokusu kırıyor burun direklerimi.
Tüyden hafif anlık kederlerim kurşundan ağır tasalara dönüştü. Rüzgârlarla yarışan hayallerim şimdi vadilerin yamacında sislere gömülmüş. Uyku tadındaki sevinçlerin hayali cihan değiyor şimdi. Kendi kendime aynalarla söyleşmek yeni çıktı. Kendimden çok uzakta çocuk hayallerimle avunuyorum zamanın tenhasında. "Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası / Dostunun yüz karası; düşmanının maskarası" bercestesini şimdi daha iyi anlıyorum. Hayat gösterdi o acımasız yüzünü. Şiddetli rüzgârlara rağmen ayakta durmak için yere sağlam basıyorum. Çocukluğumda biriktirdiğim sevgileri bugünün nefretlerine panzehir yapıyorum. Düşüyorum ayrılıkları sevginin doyumsuz hazzından. Zulmün önünde bir kale gibi durmaya çalışıyorum. Sadece sevginin ve aşkın önünde eğiliyorum.
Sevgi ağacının dallarını kıran bu sert rüzgârlar tanıdık değil. Kuşlar çoktan başka memleketlere göç etmiş. Bu dermansızlıkla ben nereye göç edeyim. Çocukluğumun hayalleri yerini hakikatlerin deryasına bırakmış. Bu deryada ancak iyi yüzücüler hayatta kalabilir. Hapishaneler varmış fikirlerin dört duvar arasına mahkûm edildiği. Nerden bilebilirdim düşüncenin zaman zaman zehirli bir yılan kadar tehlikeli olabileceğini? Ve beni belleğimden ısırıp peşinden sürükleyeceğini… Bilemezdim, bilemedim ta ki bildirilene dek…
Dal uçlarında patlayan tomurcukların doğum sancısı baharlara serenattı. Gönül arabalarını çeken kısraklar haramilere eğmezdi boyun. Gökyüzünden payıma düşen yıldızlara şimdi çok uzağım. Gül bahçelerindeki dikenler güllere uzanan ellerimi kanattı. Salıncaklarda sallayıp uyuttuğum ve büyüttüğüm kutlu düşlerim şimdi darağacına mahkûm… Artık kimse tutmuyor hücreleri can çekişen buruşuk ellerimi. Kimse ciddiye almıyor pembe hayallerimi.
Tek kanatla uçulmuyor mavi göklere. Dalları bulutlara değen ihtiras ağacının kökleri çoktan kurudu. Şimdi dokunsalar hüngür hüngür ağlayacağım. Çocuk gönlümü hatıralarla dağlayacağım. Yaşlı yüreğimde her harf, her kelime ateşten bir ok gibi batıyor zerrelerime. Sevgi ırmaklarından kan akıyor hoşgörü okyanuslarına. Kuş masallarını dinlemiyor aç kurtlar. Kelebeğin ömründen daha uzun değil solgun dudakları süsleyen ve besleyen tebessümler…
Tefe koyup zehirli naralarla çalıyorlar bizi. Eskiden kalma bir yağmurun altında ıslanıyor şekerden düşlerimiz. Sonbaharın kamçısı yaralıyor yorgun bedenimizi. Gözlerden düşen ateşli bir gözyaşı gamzelerimizde buharlaşıyor. Her geçen gün büyüyor bizi bir gün yutacak içimizdeki o derin boşluk. Neşe ağacında korku ve tasa çiçekleri açıyor kış ortasında.
Gölgemin yetişmekte aciz kaldığı ten mülkü, şimdi gölgenin kurşundan ağırlığında eziliyor. Işıl ışıl parlayan gözbebeklerim artık kepenklerin çekileceği elemli günü bekliyor. Bu son demlerde tasanın yasası işletiyor hükmünü. Hüzzam makamındaki türküler hatıraları çağırıyor geçmiş zamandan. Pencereden gözlenenler, pencereden gözlüyor hiç gelmeyecek yolcuları. Oysa horoz şekerimin tadı hâlâ damağımda. Demek henüz ölmedim, şükür hâlâ yaşıyorum. Ne olur Rabbim her tasayı çekerim, hiç bitmesin o şirin horoz şekerim!...
M.Nihat Malkoç mnm61mnm@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
PARALAR BOZULMASIN ARALAR
ÇALma işini konu yapınca PARanın gönlü kaldı. Bu ikisi ikiz kardeş olup birinin canı yanınca diğeri perişan olur. O cihetle, ben hatırnaz bir adamımdır, vazgeçmek yakışık almaz, yazayım bari.
PAR -hecesinin gururla yanaştığı yerler ile hazırola geçtiği durumlar bizi fazla ilgilendirmemekle birlikte PARa'ya olan yapışkanlığı asırlarca insanlarımızın akıllarını yoklamış, onları esir almış, kimilerini vezir kimilerini rezil etmiştir. Velhasıl modası geçmemiştir. Her ne kadar , Özdemir Erdoğan'ın şarkısında "PARanın ne önemi var, Mühim olan lnsanlık"olarak şarkı sözlerine girmiş isede , dillerde şarkı olarak kalmıştır. Hele samanlıkların seyran olmaları hiç bir zaman gerçekleşmemiştir. Çünkü PARa aşka düşmanlığını hep göstermiş, aşkın azraili olmuştur.
Ağabey, benim oldum olası PARaya gıcığım vardır. Nasıl olmasın, Öğretmen olan Rahmetli Babamdan en çok duyduğum söz PARa idi. "Hanım PARamız yok, oğlum PARamız yok" deyişleriyle büyüdük, açıkcası hayatımızın tek parçası , tek konusu olan yetmeyen bu meret bizi çepeçevre sarmıştı. En büyük öğüdü de "PARanıza mukayyet olun, harcamalarınıza dikkat edin!" Ettik mi? Nerdee, yaşam bizi öyle bir PARalele soktu ki, üçgenimiz yamuk oldu. Neden sonra bunun gerçekleşmemesinin sebebini yine Babamın devamlı şu derin tavsiyesinde aradım buldum, "Namuslu olun, dürüst olun ÇALmayın sakın!"Şimdilerde ben de kendi çocuklarıma biliçaltından çıkarıp, allayıp pullayıp bu sözleri tekrarlamaktayım. Zaten az biraz sosyalist düşünceye sahip olan kişiler için değildir PARanın kıymeti harbiyesi. Bu gibiler bu serüveni hiç bilmezler, O'nlar sevgiyi yaparlar katık ekmeklerine.
Öff! sıkıldım gene. Ben size minik bir fıkra anlatayım :
Yahudinin biri yatakta bir sağa bir sola dönüyor, bir türlü gözüne uyku girmiyor, arada bir de ah-vah çekiyormuş. Karısı dayanamayıp soruyor "Bey nedir sıkıntın?"Adam: "Hanım benim Agop'a yarın ödemem gereken yüklüce bir PARa var" diye cevap verince , karısı evin karşısında oturan Agop'a pencereyi açarak çağrı yapar. Karşıda pencereyi Agop'un karısı açar "Hayırdır komşu , ne istiyorsun? Agop uyuyor" deyince :"Arkadaşım benim kocamın senin kocan Agop'a yarın ödemesi varmış, O'na söyle bizim Bey yarın bu PARayı ödemeyecek" deyip pencereyi kapatır ve" Bey Bey, şimdi sen uyu , birazda onun uykusu kaçsın!"
Konu PARa olunca , Napolyon'un asırlar önce söylediği" PARa, PARa, PARa "
sözcüğünü yabana atmamız mümkün mü?Bir TV. programında ismini hatırlayamadığım katılımcılarından biri PARanın gücünden bahsederken" Yoksul ve Demokrasi yoksunu milletlerde PARanın gücünün çok daha kuvvetli olduğunu, şiddet ve çatışmanın en önemli materyeli olduğunu" beyan etmiş idi. Şöyle bir etrafınıza bakınız ;en zalim, en saygı ve sevgiden nasibini almamış ne kadar insan varsa PARa gücüyle hükmetmezler mi? Kusura bakmayın naçizane ben , öğrenciliğim dahil 50 yıldır çalışıyorum böyle bir güce bırakınız kavuşmayı kenarına bile yaklaşamadım. Tabii ki bu günümüze çok şükür. Şükür de bu işin , bu güce kavuşmanın tılsımının ne olduğu kafamı karıştırıyor, sizin kafanızı zorlamıyormu?
" PARa ile İmanın kimde olduğu belli olmaz " demişler. Belli oluyor çitlenbikler oluyor. Adam yığınla parayı bir kağıt parçası yazarak Alamanya da topladı, hemide iman gücü ile, imanını kavi tutarak yani. Karadenizli hemşehrimin dediği gibi "Ne oldi?" Birkaç yıl mapusta yatıp çıkacak. Eee. "PARalar ne oldi!" Kefenin cebi yok tabii, götüremeyecek. Amma velakin PARanın yüküyle yedi sülalesi bu dünyada Cennet'i yaşayacak. SN. Çetin Altan'ın söylediği gibi "Enseyi karartmayın. " Canım , siz de Cennet bahçelerine kavuşacaksınız , sizinki garanti de "O" beyzade bakalım girebilecekmi ;Cehennemde yanacak-yanacak size müjdeler olsun.
Bitirdi rüya gibi yarışmalar umudun ekmeğini. At, bir daha at SMS bilmem şu numaraya, şans sana da güler inşallah. Hani severim Show. TV-de " Varmısın Yokmusun" şans kutularının açıldığı , ağlayan ile gülenin birbirlerine karıştığı programı sunan Acun'u. Onun yaptığı diğer programları ilgi ile izlerdim. Ah be güzel arkadaşım ne diye karıştın bu saçmalara , vallahi üzülüyorum. Hele Star TV. de "Benim PARam Senin PARan"yarışması var ki, evlere şenlik. Öyle bilgilendiren ve dahi vatan evlatlarına kültür aşılayan sorular varki , içi açılıyor ağabey insanın. Hele Fox TV-de "Şansa Bak" programına ne demeli. Yahey, senin işin Hakemlikti, top sahasında ne de güzel düdük öttürüyordun.
Garibanlar "Dünya kadar PARam olacağına , çiçek gibi bir sevgilim olsun" diyerek iç geçirirler. Bilmezlerki PARası olmayanın deve dikeni gibi sevgilisi olur. Alınmayın sakın, canınızı acıtır PARanız olmazsa demek istedim. . Küsmeyin bana, bu inanın bir temenni değil, Allah gönlünüze göre versin. Amin!
Şimdi PAR-hecesini yalnızca PARa-ya endekslemekte ayıp olur. Benim dünyamı öyle etkilemişki yazıyı yazarken tuşlar bana ihanet ediyor. Oysaki nerelere girmiş çıkmış, uzamış kısalmış . PARti olmuş, siyasi hayatımıza PARçalana PARçalana çeşitli renklerle gökkuşağını bile imrendirmiş. Sizlerden ırak olsun hastalık adı olmuşPARkinson , sonra çok önemli sanayii dalında görülmüş PARça denilmiş. Şarkılarda, şiirlerde , filmlerde boy göstermiş "Ne PARça ama" diye mönülere girmiş.
Bana ne, bana ne ! Size bunları anlatmak için ben kendimi ne diye PARalıyorum. Editörümüz okuyor ama bakalım siz okuyacakmısınız?
Beltan Göksel
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 5.300 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
Gitmek istemek
Gidemedim buralardan,
Gitmek istedikçe,
Kök saldım,
Güneşin batışını seyrederken,
Gideceğim yer hayalimde,
Uzak umutlarda,
Galiba ben daha,
Çook güneşler batıracağım buralarda...
Beyhan Ada
Yazdırmak için tıklayınız.
|
KM - GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş. İŞBİRLİĞİ İLE AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI
Sevgili KM Dostu,
Sağlığınız bizim için önemlidir,
Genel Yaşam Sigorta A.Ş sizlerin Ağız ve Diş Sağlığı ile ilgili sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak amacıyla Promosyon olarak hazırlamış olduğu ağız check-up'ı hizmetinden faydalanabilmeniz için sizi anlaşmalı kliniğimizde ağırlamaktan mutluluk duyarız.
Yapılacak olan ağız check-up'ınız için yapmanız gereken sadece IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ'NDEN aşağıda belirtmiş olduğumuz ilgili kişileri üç gün önceden arayarak randevu almanız ve tarafınıza iletilmiş olan bu sertifika ile 2008 Mart sonuna kadar kliniğimize başvurmanızdır.
Panoramik Röntgen ve ağız check-up'ınız GENEL YAŞAM Promosyonunun bir parçasıdır.
Sağlıklı günler, güzel gülüşler dileğiyle...
Saygılarımızla
GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş.
Randevu için: Nursel Çalışkan (nurselcaliskan@identist.com.tr)
Gülsün Er (gulsuner@identist.com.tr)
IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ
Kasap İsmail Sok. Sadıkoğlu Plaza 1 Kat 3
No 68 Kadıköy - İstanbul
Tel: 0216-337 0707 / 0216-337 0708
http://www.identist.com.tr
Editör'ün Notu: Yukarıda sözü edilen sertifikayı buradan bilgisayarınıza indirebilir, üzerine ad ve soyadınızı yazdıktan sonra bastırarak veya email ile göndererek bu hizmetten yararlanabilirsiniz.
Yazarlarımızın Kitapları
Merih Günay "Martıların Düğünü" |
Nesrin Özyaycı "Işık -II-"
|
Temirağa Demir "Her kardan Adam Olmaz"
|
|
Şadıman Şenbalkan "Şehit Analarımızın Çığlıkları" |
|
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Müyap, Mesam, Müyorbir ve Msg tarafından lisanslanan www.hitklip.com , bu yanıyla Türkiye'deki ilk yasal video klip sitesi. Kullanıcılar şuan itibariyle sitede bulunan 738 sanatçının 1672 klibini istedikleri kadar izleyebiliyorlar. Sitede arka arkaya izlemek istediğiniz klipler için çalma listesi hazırlamanız mümkün. Site gelirini kliplerin başında ve oynatımı sırasında gösterilen reklamlardan sağlıyor. Sitenin sloganı ise "İnternette korsan klip izlemeye son". Üyelik kaydı yaparken gerekli alanların tamamını eksiksiz olarak doldurduğunuzdan emin olun, en ufak eksiklik ya da hatanız listeyi yeniden doldurmanıza neden olabilir.
Bilgisayarınızın psikolojisinden anlamak için http://www.pckoloji.com/ web sayfasını ziyaret etmenizi tavsiye ediyorum. Birlikteliğinizin daha verimli (?) ve daha uzun soluklu olması için böyle şeylere önem vermeniz gerekiyor. Şaka bir yana bilişim teknolojisi alanındaki yenilikleri takip etmenin bir yolu da böylesi internet sitelerini takip etmekten geçiyor.
Cep telefonlarınıza ücretsiz indirebileceğiniz oyunlar, temalar, zil sesleri ve programlar için http://gallery.mobile9.com/ Telefonunuzun marka ve modelini seçip size uygun dosyalara ulaşabilirsiniz. Önce bilgisayarınıza indireceğiniz bu dökümanları, cep telefonunuza aktarıp kullanabilirsiniz. Artık cep telefonu ile bilgisayar bağlantısı konusundaki bilgileri de benden istemezsiniz umarım.
Son olarak yasaklı olduğu halde youtube web sitesine girmenin kolay yolu http://anonymouse.org/cgi-bin/anon-www.cgi/http://www.youtube.com Youtube takıntısı olanlara duyurulur
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.8.3683 / Windows / 4.48 MB http://www.gomplayer.com/down/GOMPLAYERENBETASETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
TreeWalk 8.2.1 / Windows / 1.19 MB http://www.ntcanuck.com/tw_exe/twdns821.exe Güncel problemlerinizi çözmek için mükemmel bir yardımcı program. İndirip gönül rahatlığıyla kurabilir ve kullanabilirsiniz. Yaptığı işi, internette dolaşırken yazdığınız adresleri direkt olarak bağlı olduğu DNS'lere sormak ve kısa yoldan adrese ulaşmanızı sağlamak olarak tanımlayabiliriz. Örneğin bir nedenle Türkiye'den ulaşamadığınız adreslere bu kurulumu yaptıktan sonra sorunsuzca ve hiçbir engellemeye takılmadan ulaşabilirsiniz. Benden söylemesi:-))
|
|
|
|
|
|