|
|
|
5 Şubat 2008 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Yesinler!.. |
Merhabalar,
Hergün aynı şeyleri temcit pilavı gibi tekrarlamak hiç hoş değil. Ama bu işin mesebbibleri kayış suratlarıyla, herşeye Yarabbi şükür deyince tekrar kaçınılmaz oluyor. İlgili hemen her kurumdan infial sesleri yükselirken, hükümet sözcüsü "Biz sizden daha hassasız, merak buyurmayınız" diyerek sözde yüreklerimize su serpiyor. Yahu neye hassassınız kardeşim? Bir batman beze memleketi bölmek mi hassaslık? Bu kadar insan rejimden yana kaygılıyken, aldığı oya güvenip Anayasa ile oynamak mı hassaslık? Hassasiyet, ortam bu kadar gerilmişken tüm ipleri koyverip gerginliği almak olabilir belki ama size zerre kadar güvenmeyen halka "Biz hassasız." derseniz alacağız cevap ta hazır olur; "Yesinler senin hassasiyetini."
Çarşamba günü Meclis sıkı bir sınavdan geçecek. Bez koalisyonu ve karşısındakiler kozlarını paylaşacak. Bakalım çoğunluk sultası mı yoksa aklı selim mi galip gelecek. Umut bu, tükenmek bilmiyor ki. Esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Cemreler Düşerken : Elif Eser (Zeycan Irmak) YÖRÜNGE (2) / Kehribar |
|
Mevsim yaz da olsa, kış da olsa her gece yatmadan evvel gökyüzüne bakıp hava tahlilinde bulunmak âdetim üzeredir. Havada bulutlar varsa ertesi gün kapalı veya yağışlı, yok yıldızlar varsa mutlaka güneşli olacak demektir. Tamam, TV kanallarında da her akşam hava raporu veriliyor ama ben yine de işimi sağlama alayım isterim, neme lazım.
Her gece havayı koklamam, ertesi günkü işlerimin programını belirler. Eğer hava güzel olacaksa ertesi sabah ilk iş camlar silinecek demektir. Hayır en sinir olduğum şey; Ağustos sıcağına bile denk gelse, ben ne vakit cam silsem o gün mutlaka bir iki damlanın gökten zembille düşüp, şıkır şıkır parlattığım güzelim camlarıma leke yapmasıdır ki beni resmen zıvanadan çıkarır!
Hayatım cam silmekle geçmiyor tabii ki. Cam silmediğim günler pencere pervazlarınla kapıları ovarım. E günlük yapılan, yer silmeydi, halı silmeydi, efendime söyleyeyim yemekti, ütüydü, bulaşıktı onları saymıyorum.
Aman, buna da şükür canım. Hatırlıyorum da oğlum bebekken her şey daha zordu. Gün yetmiyordu ki. Mamasını yap, altını değiştir, yıka, pakla, üstünü değiştir, uyut, ikinci öğün vakti, yoğurduna meyve karıştır, uyut ondan sonra işine bak. Ne zorluk çektim büyütene kadar. Evin işi kalır ağlarım, ocakta yemek yanar ağlarım. Hele de misafir gelecekse, tamam, ben panik! Kıvrım kıvrım dönenir dururum orta yerde! E bir de o zamanlar daha tecrübesizim tabii ki, şimdi eskidik de, layıkıyla hanım olduk.
Öyle vallahi evlat kolay büyümüyormuş, analarımız hep derdi de, yavan gelirdi bize. Kendi çocuğun olunca anlıyorsun asıl. Sonra sonra alışıyorsun hayatına giren bu yeni adamcıkla yaşamaya. Aman öyle demiyim şimdi, Allah'ın gücüne gider, onu bulasıya kadar neler çektim ben. Az mı doktorlara koştuk beyimle, perişanları oynadık. Ne ağlardım çocuğum olmayacak diye. Benim herifin başının etini yerdim. Şimdi hiç şikâyetçi değilim, Allahıma şükürler olsun. Ayol insan evladından şikâyet eder mi hiç? Bir de akıllı, bir de uslu yavrum. İyi ki de doğurmuşum oğulcuğumu, hiç kıyamaz annesi oğluşuna.
Önümüzdeki yaz anlı şanlı sünnetini yapacağız Allah nasip ederse. Babasına kalsa dört yaşında bebeyken daha kestirecekti çocuğumu! Kıyametleri kopardım vallahi. O yaşta yavrucak sünnet ettirilir miymiş hiç? Üzerime iyilik sağlık! Ettirmedim tabii ki! Fakat ondan sonra her sene yaz ayları geldiğinde bizim evde bir pandomino koptu. Ha bu yaz, ha sonraki yaz derken, nihayet benim dediğime geldi bizim bey. Annesinin biricik paşası on üçünden gün aldığı gün, tam da doğum gününde sünnet olacak inşallah. Şöyle zerdeli pilavlı mevlüdünü, sonrasında da çalgılı sözlü yemekli düğünümüzü de yaptık mıydı? İş kalıyor askerliğine. Ay bak gözlerim doldu şimdiden.
Sünnette kayınvalideme nispet, düşmanlara inat gelinlik giymezsem bana da Kehribar demesinler! Hadi bakalım! Bak nasıl sinirlendim yine! Hayır yani millete ne oluyorsa, geçenlerde altın gününde bir arkadaşta laf açıldı, ben de gelinlik giyeceğim dediydim; yememişler, içmemişler dedikodumu yapmışlar, arkamdan alay etmişler. Siz kim oluyorsunuz be! Kadının üç tane kızı var, aslanlar gibi doğuramamış bir erkek evlat, işkembeden konuşuyor işte! Terbiyesiz şey! Yok, ben ona haddini bildiririm, bildiririm de, zamanını bekliyorum. Onunla nasılsa karşılaşacağız başka bir ortamda, ben illa ki ima edeceğim söylediklerinin kulağıma geldiğini, laf nasıl gediğine oturtuluyormuş görecek o hanımefendi!
Aaa! Düşünceye daldım, çorba taşacaktı az kalsın! Paşam az önce okuldan geldi. Beş dakika gecikmez anacığının kuzusu. Geldiği gibi güzellik uykusuna yatırırım. Ona her gün taze kemik suyuna sebze çorbası pişiririm. Mevsimine göre kereviziydi, pırasasıydı içine katar bir güzel kaynatırım. Sonra kemiklerin içinden iliklerini ayıklar onu da çorbaya katarım. Aman, aman nasıl lezzetli olur. Bayılır benim oğlum, bebekliğinden beri pek sever. Sabah kahvaltısında da; her sabah kayısı kıvamı rafadan yumurtası, koyun peyniri, efendime söyleyeyim tereyağı yağlanmış iki dilim ekmeği ve bir koca bardak polenli sütünü içirmeden katiyen okula göndermem tosun paşamı. Öyle, annelik kolay olmuyor. Biz öyle doğur sokağa at çocuk büyütmüyoruz başkaları gibi.
Ha tabii ki bir de kocam var. O çalışır. Akşamdan akşama gelir, yemeğimizi yeriz, sonra ya televizyon karşısında sızar kalır, ya da kahveye pişpirik oynamaya çıkar. Ben de akşam bulaşığını yıkadıktan sonra oğlumun meyvesini soyar, koca bir tabak hazırlarım. Artık çok şükür çiğnemeyi öğrendi oğluşum. Zavallı yavrum beş-altı yaşına kadar ağzındaki bütün dişleri tam olmasına rağmen bir türlü çiğnemeyi beceremiyordu. Nasıl üzüldük, kahrolduk. Bizim beyle en büyük kavgamız da hep bu yüzden çıkmıştır "sen alıştırdın bu çocuğu böyle" derdi. "Ben niye alıştırayım ayol! Çocuk yutamıyor, öğürüyor ağzına parça bir şey girince görmüyor musun?" Ay çocuğumun doktoru da beyimle aynı şeyi demez mi? "Her yediğini robottan geçirip püre halinde yedirirsen bu çocuk çiğnemeyi nasıl öğrensin hanım?" diye çıkışmaz mı bir de bana! Beyimi çimdikledim "hep senin yüzünden herif!" diyerek. Tutuştuk mu doktorun yanında kavgaya! Ay ne rezil gündü! Ben beyime, doktor bana, ben doktora herkes birbirine bağırdıydı o gün.
Hayır, insanlar benden ne istiyor anlamıyorum! Benim beyim tek çocuk. Kaynanamla kocası yıllar evvel boşanmışlar. Kaynanam bana diyor ki "bir tane daha doğurmadın, çocuk kardeşsiz kaldı babası gibi." Ne münasebet, niye doğuracakmışım efendim! Biz oğlumla böyle gayet mutluyuz. Ben bölemem sevgimi başka bir evlat için. Oğlum bana yetiyor. Canım kuzum kıskanırdı hem sonra ikinci bir kardeşi. Hem hiç gerek yok! Ne kadar çok çocuk, o kadar çok dert! Ama ne!
Şimdi benim bu çok bilen kayınvalidemin bir kuzeni var, o kuzenin de sümsük, evde kalmış kız kurusu bir kızı. Bir de ukala, patavatsız bir şey! Geçenlerde bana oturmaya geldilerdi. Kız durdu durdu, konu nerden açıldıysa "Sen hâlâ oğlunla mı yatıyorsun Kehribar?" diye sordu. "Evet! Ne olmuş?" dedim terslenerek. "Kızım sen yörüngeni kaybetmişsin" dedi. Bu kız erkeksizlikten kendini kitaplara vermiş anacım. Çok okur. Sürekli okur. Her şeyi kitaplardır. Susar surar, bir laf eder kırk yıl ne demek istedi diye düşünürsün. O gün de sordum "ne demek istiyorsun sen şekerim, anlamam ben öyle alengirli laflardan" dedim. Oturduğu koltuktan hafif doğruldu "bak güzelim, eski antik çağlarda tanrıçalar vardı ve böyle senin gibi doğurdukları çocuklara taparlardı, hatta çocuk delikanlı çağına geldiğinde daha da ileri giderdi aralarındaki ilişki. Dikkat et demek istiyorum, oğlanı hım hım yapacaksın..." Daha bir ağız dolusu antik bilmem nelerden anlattı da anlattı, ben bir tek 'hım hım' kısmını iyice belledim. Ayol deli mi ne! Kalktı gül gibi paşa oğlumu hım hım, beni de entari mi, entest mi, ensest mi ne, tövbe tövbe, kadın tanrıya benzetti. O kızı yakında kapatırlar tımarhaneye, aha buraya yazıyorum!
Yani şimdi benim anlayamadığım yörünge neyin nesi oluyor? Benim beyimle aram normalde gayet iyi. Arada her evde kavgalar çıkar ufak tefek, olacak o kadar canım. Ha bir de geri zekalı kız müsveddesi demez mi "kocan sana boynuzları çifter çifter takmıştır" diye! Ay o kızı o gün kendi evimde olmasa saçını başını yoluverecektim vallahi! Kocam niye beni boynuzlasın be! Yörünge ne, ben niye kaybediyorum?
O günden beri fena taktım ben bu şıllığı kafama. Yörüngesi batasıca! Aman bana ne yahu!
"Oğluum, anneciğim, uyandın mı, üstünü soydun mu çocuğum? Küveti doldurdum, suyunu ılıttım, gel bir güzel bıcı bıcımızı yapalım, hanimmiş annesinin tosun paşası..."
Elif Eser zeycanirmak@gmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
YÜREĞİ YÜREĞİNİN GEÇİCİ İKTİDARIYDI…
Yüreği yüreğinin karayolları işlerine bakıyordu. Yüreği aslında yüreğinin geçici iktidarıydı. Biliyordu geçecekti, geçme zamanı geldiğinde. Tek korkusu beklenmedik bir darbeydi. Onların sevdaları; siyasi, ekonomik hatta askeri sarsıntıya girmiş bir devletin geleceğinden daha muallâktaydı.
Yazılan çizilen hiçbir kalem ve duygu ürünü ifade edip kâfi kalmazdı onun yüreği karşısında. Sevmeyi bilirdi. Hiç kimsenin bilmediği bir dilde severdi. Ne kaleme ne sözcüğe dokunmazdı severken. Öyle bir severdi ki, ne vakit bir sevgi tohumu düşecek olsa gözlerinden, küçücük bir çocuğun masum bir "seni seviyorum" u buğulanırdı. Öyle bir severdi ki; ne vakit bir tatlı anı anma töreni yapsa yokluğunda bütün kirletilmiş anıları temizlenirdi. Öyle bir sevdi ki can çekişti ayrılık cellâtları. Sevdasının heybeti korkuturdu mutluluğu, bu yüzden yanaşamazdı mutluluk onun sevdasına. İmkânsız aşkların vekiliydi ve geçici iktidardaydı. Dudakları mühürlü, kale kapıları gibi. Sabrı nöbetçiler. Bazen gelen ziyaretçilerin duygularına aldanıp açacak olur az biraz. Sonra yalanlar yılanlar gibi sızmaya başlar kalesine.
Öğrendi sonra aldanmayı, ne kadar güzel sıcak olsa da ziyaretçi almadı içeri. Kalesinde tahtında yalnız ama yalansız ama ihanet olmadan yaşadı. Ağladı sayfalarca satırları gizledi. Sayfaları da satırları da ve hatta gözyaşları da ummalı bir iktidar döneminden kalma mezbelelikte kaybolmaya yüz tutmuş kronoloji kaynağıydı. Ağladı satırlarca, ilmek ilmek ördü hüzünlerini kale kapılarının arkalarına. Hüzünlendi parlak yıldızlı gecelerde gideceği günü düşünerek. Fasıl fasıl dinledi, ölen duyguları ardından okunan selaları, makamı değiştirilmiş ilahileri.
Duyguları vefat etti yavaşça selaları yükseldi kale kapılarının ardından. Yüreği yüreğinin geçici iktidarıydı ve geçme zamanı gelmişti. Gitmeliydi çünkü darbe söz konusu olabilirdi. Erken erken boşaltmalıydı makamını. Sade sakin bir gidişti. Hatta gitti bir süre fark edilmedi bile. Gitti oysa bıraktığı ruhunun doğum lekesiydi.
Makamı değiştirilmiş ilahiler, fasıl fasıl dinlenen selalar şimdi onun ardında. Hayat denen yolculuk uzun sürüyordu. Bir başkasının cumhuriyetinde aday olabilir aday gösterilebilirdi. Fakat bu kısa görev onu yıpratmıştı. Eski bir gözyaşı ağacının dibine çöktü dinlenmeliydi. Ne vakit kalkar oradan bilinmez ama kalka bilirse tekrar göreve başlar mı koca bir muamma. Aslında onun derdi birilerinin cumhuriyet yönetiminde söz sahibi olmak değildi. Sadece biraz sevecekti. Çünkü insanlar kalplerine söz geçiremeyince tek hükümdar olan sevgiyi tercih ediyor. Ama insanoğlu işte sıkılıyor, kırıyor, üzüyor ve gariptir ki her yaptığına bir bahane bulabiliyor…
Kübra Albayrak
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Mete Çağdaş ATATÜRK'ÜN DİRİSİ FASA FİSO GERİSİ !.. |
|
ABD'de bir internet sitesi " Allah kimi yeniden diriltsin?" diye
Okurları arasında bir anket düzenlemiş.
Ankete katılan 200 bin kişinin yüzde doksanı,
" ATATÜRK'ü diriltsin" diye cevaplamış...
Mao, lenin, hitler ve sezar gibi tarihe adını yazdırmış
Onlarca dünya liderinin arasından
ATATÜRK'ün yeniden dirilmesini isteyen Amerikalılara
Ne kadar teşekkür etsek azdır.
Kendi ülkesinde özgürlüğü ve çağdaş yaşamı sunduğu
vatandaşlarının yüzde 47'sinin
Verdiği oylar ile hükümet kuran AKP iktidarının,
onun geride bıraktığı eserlerini yok edip,
ortadan kaldırmağa kalkıştığı şu son günlerde,
elin conisinin " Allah onu yeniden yaratsın" diyerek
Sesini yükseltmesi,yeterince duygulandırdı ve
bir TÜRK genci olarak onurlandırttı beni...
Dedim ki " Ey ulu Allahım...
Beni böyle bir insanın ülkesinde yarattığın için
sana şükürler olsun.
Onun soyundan olmak ve onun bıraktığı eserleri arasında yaşamak
benim için bir lütuf ve bir onurdur...
Ve sana yeminler olsun ki yüce rabbim.
Kanımın son damlasına kadar ve son nefesime kadar
ATATÜRK'ün bıraktığı eserleri koruyup kollamaya devam edeceğim.
Beni bu yoldan ne o gerici yobazların TÜRBAN silahı
Ne de Hizbullah'ın domuz bağları durduramayacaktır."
Bu ne yaman çelişki değil mi dostlar???
7 düvel tarafından etrafın sarılsın,
işgal altında ol, istiklal ve istikbalin elinden alınılmaya çalışılsın.
İçeriden ve dışarıdan hain saldırılara maruz bırakıl
Ve yanıp yok edilen bir özgürlüğün küllerinden,
sen kalk ve yeni bir ülke yarat...
ATATÜRK gibi bir lider 200 yılda bir gelir yeryüzüne
Aslında Amerikalıların o anketi bir tokat gibi çarpmalı yüzümüze
Ve şoktan çıkmalıyız artık milletçe
Cumhuriyet tarihinde hiç bu kadar rencide edilmedi rejim
Hiç bu kadar risk edilmedi Anayasa
Hiç bu kadar ortadan kaldırılmak istenmedi medeni kanunları
Hiç bu kadar ukala konukları olmadıydı Anıtkabirin
Hiç bu kadar boynu bükülmediydi bu milletin
Sayelerinde Askerimiz kafasında çuvalı gördü
Kadınlarımızda çarşafı...
Hiç bu kadar uzun süre saç sakal gezmediydi bu güzel Cumhuriyet.
Ey yüce rabbimiz...
Ya dirilt yeniden Mustafa Kemal'i,Ya da yok et artık bu milleti
Henüz kanı kurumadan şehitlerin kemikleri...
Mete Çağdaş mettecagdas@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan YİTİK BAHAR YORGUNLARI |
|
Vicdan hasar verici bir şey. Kendi yıkımını yaratmak istiyorsan vicdanını duyumsa, eğer o yanın hala sağlamsa… Yediğin tokatların izlerini makyajla geçirme çabası gibidir, acıyı yoksayıp 'gerçekliğin' inkâr edilişi… Olan olmamıştır, olsa da paketi farklı paketleyip tüketime yöneltmek ne de renkli bir balondur. Uçup da gaz yoğunluğundan patlayan cinsten… Ölüme giderken makyaj yapmak gibiydi ve bu doğuma giderken, sancılar arasında güzel görünme çabasındaki genç annenin özenine, bebeğinin gözlerini ilk açışında enesini güzel görmesini sağlamaya benzemiyordu. Çizgileri atlayarak yolda yürüme çabasına hafiften alkol vuruşu. Vurgun yemek an meselesiydi, her nefes alışının aralıklarında. Gün batmadan, gün doğmuyordu. Her diliminde güneşin, , aydınlık damlamıyordu elinin ayasına ve kurşundan izler kazınmadan sadece sızıyla kalıyormuş içinde… Soğuk rüzgârlardan emanet acıma duygusuna telafi samimiyetsiz bir merhamet şimdi bende otobüs durakları. Kelimelerini yitirdiğim şiirlerin boşluklu dizelerine bir gözyaşı.. Bir damla aktı, gerisi gelmedi. Donuyor insan, ayaz vuruyor teninin derinliğine buz işliyor öpüşlerinin kaldığı yerlere…
"Kalbimde bir pişmanlık olma, tenimde sıradan bir anı, yatağımdaki tükeniş olma, düşlerime kal…
"Sadece güzel şiirleri severim.", demiştin. Renkleri solgun, bulut kümesinin çöküp kaldığı bir yitik baharın yalancı tomurcuklarına ithafen…
Boğuldum, 'Deniz'imde vurgun yedim, herkes sustu, çığlıklarım soğuk, pürüzlü duvarlara çarpıp dudaklarıma geri çarptı. Titrediğimi gören olmadı, ölümü makyajlı beklemenin boşluklu dizelerine prangalandım… Mesafeye ve temeli bozuk inşaatlara rağmen ömrümün, gülün kokusu kaldı…
Deniz Marmasan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
YAĞMUR VE TOPRAK
I
Yağmur, bir sabah uyandığında kendini başka birinin bedeninde buldu. Önce ellerinin kendine ait olmadığına, sonra da aynadaki yüzün başka biri olduğunun farkına varınca, "bana ne olmuş böyle" dedi.
Bunun bir rüya olabileceğini düşündü ama yadsınamayacak kadar gerçekçiydi. Bu durumda ne yapacağını bilemedi. Kendi yüzüne bakıp güldü. Güldü, çünkü eski çirkin yüzünün aksine, bu yeni yüz çok çekici ve yakışıklıydı. Çok ince bir yüz, çukurda kapkara gözler, ince kaşlar, çok güzel şekilde taranmış gür saçlar ve küçük bir burun.
"Bu durumdan şikayetçi miyim?" diye sordu kendine. Yine güldü. Ne yapacağını düşünmek istemedi. Çünkü buna gerek yoktu. Kimseye bir şey söylememeye ve bu olayı da kurcalamamaya karar verdi.
Okula gittiğinde arkadaşlarının tepkisini merak ediyordu. Fakat okula geldiğinde kimse Yağmur'un yeni yüzüyle ilgilenmiyordu. Sanki o daha önce de böyleydi. Fakat tabi ki eskiye rağmen büyük değişiklikler vardı. Mesela erkeklerden çok kız arkadaşları ona yakınlaşmaya çalışıyor, sırf konuşmak için abuk sorular soruyorlar ve gözlerini Yağmur'un güzel yüzünden hiç ayırmıyorlardı.
Yağmur, bu durumu en başta garipsedi ve çekindi. Çünkü şu ana kadar pek kız arkadaşı olmamıştı. Aslında erkek arkadaşları arasında da fazla sevilmezdi. O yalnızlığı ve yalnızlığın verdiği kibri severdi.
Fakat bu durum gittikçe hoşuna gitmeye, hatta vazgeçilemez olmaya başladı. Kızlar onunla konuşmadıklarında, kendisi onların yanına gitmeye başladı. Eskiden olan birkaç erkek arkadaşıyla da bağlantıları koparacak noktaya getirdi.
Aklına, hiç bu yeni halinin sebebini sormak gelmiyor yada getirmek istemiyordu. Kendini sanki yeniden doğmuş gibi hissediyordu. Eski düşüncelerinden ve ideolojik fikirlerinden eser kalmamış, neredeyse eskiden iğrenerek baktığı ve "sığ insanlar" dediği kişilerden olmuştu.
Evet, eski Yağmur'a göre şimdi ki Yağmur sığ insandı. Hayatın tadını çıkarmak ve eğlenmek varken, neden fikirler ve bunalımlarla kendini sıkacaktı. Eskiden en zevk aldığı şeyi, yani kitap okumayı da bıraktı. Her gün kitap okur, bir kitabı bir ay kadar bir zamandan daha çabuk bitirirdi. Tüm parasını yeni kitaplara yatırır, en son çıkanları takip eder ve yazarların biyografilerini okumaktan zevk alırdı. Fakat şimdi içinden hiçbir şekilde böyle istek gelmiyordu.
"İçimden gelmiyorsa, yapmak çok saçma olur," deyip kendi kendini rahatlatıyordu. Fakat Yağmur'un dönüşümü daha tam tamamlanmadı. Vücut yapısı ve yüzü değişti fakat aklı hep aynı kaldı. Zaman zaman kendine şu soruyu sormadan edemiyordu; "Yeni halimin nereden kaynaklandığını kendime soramayacak kadar zayıf mıyım? Acaba bu şekilde kendimi mi kandırıyorum? Ya bir sabah uyandığımda yine eski halime dönersem. O zaman bunun neden kaynaklandığını ararım fakat şimdi keyfim yerinde olduğu için hiç arama isteği duymuyorum. O halde neden keyfimi bozayım ki? Üstelik o kadar sığ olmadım, hala kendi kendimi tartacak cesaretim var."
İşte Yağmur'un kafasında sürekli bu sorular cirit atıp, onu rahatsız ediyordu. Fakat bu rahatsızlık çok çabuk geçiyor, Yağmur yine eğlenceli hayatına dönüyor ve aklındaki soruları unutuveriyordu.
Kapalı ve yağmurlu bir sabahta Yağmur, okula gitmek için otobüsüne can sıkıntısıyla binmişti. Son zamanlarda güneşli havaları sever olduğundan kapalı havalarda bir can sıkıntısı alıyordu. Eskiden yağmurlu ve karlı havalara bayıldığını unutmuştu. Yağmur, artık kendinden geçmeye, eski yüzünü tamamen hafızasından silmeye başlamıştı. Ta ki otobüs bir durakta durduğunda, durakta bekleyen çocuğu görene dek. Gözleri fal taşı gibi açılmış, sakin duran kalbi heyecanla çarpmaya başlamıştı. Çünkü bu çocuk eski haliydi.
Kısa boyu, ensesine kadar uzun saçı, küçük kül rengi gözleriyle karşısında duruyordu. Başını kaldırmadan yere bakıyordu, tıpkı eskiden kendinin yaptığı gibi. Otobüs harekete geçince Yağmur ne yapacağını bilemedi. Acaba otobüsten inip çocuğun yanına mı gitmeli, yoksa görmezden gelip eğlenceli yaşamına devam mı etmeliydi?
II
Toprak, bir sabah uyandığında kendini başka birinin bedeninde buldu. Önce ellerinin kendine ait olmadığına, sonra da aynadaki yüzün başka biri olduğunun farkına varınca tiz bir çığlık attı, fakat daha sonra kendine geldi. Aynada kendi yüzüne elledi önce, bunun gerçekliğini ispatlamak için.
Bunun bir rüya olmasını istedi. Hatta gözlerini açıp kapattı ama yine de aynı yüzü buldu karşısına. Karşısında çirkin bir adam duruyordu. Üstelik göbekli ve kıllıydı. Küçük gözleri ve uzun yağlı saçları vardı. Boyu da fark edilecek derece kısalmıştı.
En başta bu halde dışarı çıkmamaya, hayat boyu evde oturmaya karar verdi. Fakat sonra bu durumu çözmek için uğraşmak gerektiğini ve bunun içinde çok çalışmak gerektiğini düşündü.
Ama o, hayatı boyunca ne fazla çalışmıştı ne de böyle dertlerle uğraşmıştı. Bu yeni gelen çirkin yüz, Toprak'ı düşünmeye itti. Hayatında ilk defa geriye bakıyor, kendi yaşamını sorguluyordu. Buna kendi bile şaştı.
Geriye baktığında, ailesi tarafından el bebek gül bebek yetiştirilmiş, tek hobisi arabalar olan ve etrafında güzel kızların pervane olduğu birini gördü. O eski haline geri dönmek için neler vermezdi.
Okula zorla da olsa gitmesi gerektiğini düşündü. Fakat okuldaki arkadaşlarının tepkisinden çok korkuyordu. Ve en önemlisi de karşı cinsin ona bir ucube gibi baktığını hayal ettikçe tüm benliğini bir korku sarıyordu.
Yolda yürürken başını hiç yerden kaldırmadı. Ağır ve yavaş adımlarla yürüdü. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Etraftan çekinmese kendini salacaktı.
Okula geldiğinde hiçbir arkadaşı onunla konuşmadı. Hiçbir şaşkınlık emaresi de göstermedi. Yalnız kalmıştı. Yanından geçen kızlara bakarken, artık onların ulaşılmaz olduğunu hissediyordu. Eskiden onlarla dalga geçerken, şimdi onlarla konuşmak için ne yapması gerektiğini düşünüyordu.
Günler geçtikçe içine kapandı ve bu yeni yüzün kaynağını da aramayı bıraktı. Artık kimseyle konuşmuyordu. Tek eğlencesi televizyon izlemek, yemek yemek ve son zamanlarda yeni keşfettiği bir hobi olan kitap okumaktı.
Kitaplarda kendini bulmak ve söyleyemediği ama içinde hissettiği duyguları başka birinden duymak ona çok çekici gelmişti. Eskiden bu duyguların ne olduğunu düşünmezdi ve üzerinde durmazdı. Fakat yalnız kaldıkça kendini dinlemeye ve insanlar hakkında düşünmeye başladı. Toprak'ın evrimi neredeyse tamamlanmıştı. O artık derinliği olan ama güzelliği olmayan bir insandı.
Kendi kendine; "Demek ki insan yalnız kalınca kendisini tahlile ve düşünmeye başlıyor. Peki insan neden yalnız kalıyor? Çirkin olduğu için. O halde tüm çirkin insanlar derinliği olan insanlardır. Mesela eskiden güzel bir yüzüm vardı ama hiç böyle şeyler düşünmezdim. Şimdi düşünüyorum. Değişen tek şey yüzüm. Bir yüz, bir insanı bu kadar değiştirir mi? İnsanlar doğuştan şanslıymış. Yakışıklı olanlar şanslı mıdır? Çok zevkli bir hayatları var ama derinlikleri yok. Acaba hayatın tadına ben mi varıyorum, yoksa onlar mı?"
Toprak, artık çirkinliği kabul etmişti. Bu yüzden kendini felsefeye ve kitaplara verdi. Okula giderken etrafına bakmadan yürüyordu. Kimseye ve hiçbir yere bakma isteği duymuyordu. Hiçbir şeyden zevk almaz ve gülmez hale geldi. Sanki tüm duyguları alınmış gibiydi. Bu buz gibi duvarın arkasında kopan fırtınalardan kimsenin haberi yoktu. Toprak, duygularını kaybetmemiş aksine kazanmıştı.
Kapalı ve yağmurlu bir havada Toprak, durakta her zamanki gibi otobüsünü beklerken başını yerden kaldırmıyordu. Acaba kafasında kim bilir neler dolaşıyordu.
Durakta bir otobüs durdu ve yolcular inince tekrar ilerlemeye başladı. Fakat aynı otobüs biraz ilerledikten sonra yine durdu. Toprak, neler olduğunu anlamak için başını kaldırıp otobüse baktı. Otobüsün en ön kapısı açıldı. Toprak, birinin inmesini bekliyordu. Fakat kimse inmedi. Otobüs kapıyı kapatıp tekrar yoluna devam etti. Toprak'ta başını tekrar yere eğdi.
Doğukan Güney
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 5.300 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
Bayram
Bozuk paraları topladı yaşlı kadınlar.
Bayram için.
Belki babaannesinden kalan bir alışkanlıkla
Sanki dağıtacaklar gibi.
Gözleri hiç doymak bilmedi,
Hep hesapsızca davrandılar.
Çocuklar eski çocuk değildi artık,
Yaşlılarsa, eski yaşlı.
Ne çabuk unutmuşlardı çocukluklarını.
Israrla saygı beklediler;
Verecekleri bir ytl harçlık için
torunlarından.
Çocuklarsa;
Ellerini öperken tiksindiler.
Dünyalarını kirleten,
Hayallerini kirleten,
Duygularını kirleten yaşlılarından.
Erman Akçay
Yazdırmak için tıklayınız.
|
KM - GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş. İŞBİRLİĞİ İLE AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI
Sevgili KM Dostu,
Sağlığınız bizim için önemlidir,
Genel Yaşam Sigorta A.Ş sizlerin Ağız ve Diş Sağlığı ile ilgili sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak amacıyla Promosyon olarak hazırlamış olduğu ağız check-up'ı hizmetinden faydalanabilmeniz için sizi anlaşmalı kliniğimizde ağırlamaktan mutluluk duyarız.
Yapılacak olan ağız check-up'ınız için yapmanız gereken sadece IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ'NDEN aşağıda belirtmiş olduğumuz ilgili kişileri üç gün önceden arayarak randevu almanız ve tarafınıza iletilmiş olan bu sertifika ile 2008 Mart sonuna kadar kliniğimize başvurmanızdır.
Panoramik Röntgen ve ağız check-up'ınız GENEL YAŞAM Promosyonunun bir parçasıdır.
Sağlıklı günler, güzel gülüşler dileğiyle...
Saygılarımızla
GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş.
Randevu için: Nursel Çalışkan (nurselcaliskan@identist.com.tr)
Gülsün Er (gulsuner@identist.com.tr)
IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ
Kasap İsmail Sok. Sadıkoğlu Plaza 1 Kat 3
No 68 Kadıköy - İstanbul
Tel: 0216-337 0707 / 0216-337 0708
http://www.identist.com.tr
Editör'ün Notu: Yukarıda sözü edilen sertifikayı buradan bilgisayarınıza indirebilir, üzerine ad ve soyadınızı yazdıktan sonra bastırarak veya email ile göndererek bu hizmetten yararlanabilirsiniz.
Yazarlarımızın Kitapları
Merih Günay "Martıların Düğünü" |
Nesrin Özyaycı "Işık -II-"
|
Temirağa Demir "Her kardan Adam Olmaz"
|
|
Şadıman Şenbalkan "Şehit Analarımızın Çığlıkları" |
|
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Müyap, Mesam, Müyorbir ve Msg tarafından lisanslanan www.hitklip.com , bu yanıyla Türkiye'deki ilk yasal video klip sitesi. Kullanıcılar şuan itibariyle sitede bulunan 738 sanatçının 1672 klibini istedikleri kadar izleyebiliyorlar. Sitede arka arkaya izlemek istediğiniz klipler için çalma listesi hazırlamanız mümkün. Site gelirini kliplerin başında ve oynatımı sırasında gösterilen reklamlardan sağlıyor. Sitenin sloganı ise "İnternette korsan klip izlemeye son". Üyelik kaydı yaparken gerekli alanların tamamını eksiksiz olarak doldurduğunuzdan emin olun, en ufak eksiklik ya da hatanız listeyi yeniden doldurmanıza neden olabilir.
Bilgisayarınızın psikolojisinden anlamak için http://www.pckoloji.com/ web sayfasını ziyaret etmenizi tavsiye ediyorum. Birlikteliğinizin daha verimli (?) ve daha uzun soluklu olması için böyle şeylere önem vermeniz gerekiyor. Şaka bir yana bilişim teknolojisi alanındaki yenilikleri takip etmenin bir yolu da böylesi internet sitelerini takip etmekten geçiyor.
Cep telefonlarınıza ücretsiz indirebileceğiniz oyunlar, temalar, zil sesleri ve programlar için http://gallery.mobile9.com/ Telefonunuzun marka ve modelini seçip size uygun dosyalara ulaşabilirsiniz. Önce bilgisayarınıza indireceğiniz bu dökümanları, cep telefonunuza aktarıp kullanabilirsiniz. Artık cep telefonu ile bilgisayar bağlantısı konusundaki bilgileri de benden istemezsiniz umarım.
Son olarak yasaklı olduğu halde youtube web sitesine girmenin kolay yolu http://anonymouse.org/cgi-bin/anon-www.cgi/http://www.youtube.com Youtube takıntısı olanlara duyurulur
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.8.3683 / Windows / 4.48 MB http://www.gomplayer.com/down/GOMPLAYERENBETASETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
TreeWalk 8.2.1 / Windows / 1.19 MB http://www.ntcanuck.com/tw_exe/twdns821.exe Güncel problemlerinizi çözmek için mükemmel bir yardımcı program. İndirip gönül rahatlığıyla kurabilir ve kullanabilirsiniz. Yaptığı işi, internette dolaşırken yazdığınız adresleri direkt olarak bağlı olduğu DNS'lere sormak ve kısa yoldan adrese ulaşmanızı sağlamak olarak tanımlayabiliriz. Örneğin bir nedenle Türkiye'den ulaşamadığınız adreslere bu kurulumu yaptıktan sonra sorunsuzca ve hiçbir engellemeye takılmadan ulaşabilirsiniz. Benden söylemesi:-))
|
|
|
|
|
|