|
|
|
7 Şubat 2008 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Nereye gidiyoruz?!.. |
Merhabalar,
Okyanus ötesinden haykırmış hoca manitu; "Baş örtmekle cumhuriyet gitmez." Haklısın be hoca efendi, üfürükten bir bez parçası ile bu cumhuriyet gidebilseydi, senin yıllardır ektiğin tohumlara ne gerek vardı değil mi? Ne gerek vardı bunca çabaya, cefaya. Otururdun oturduğun yerde, verirdin fetvaları olur biterdi. Oysa sen uzun ince ama garantili yolu, bit kadar beyinleri, daha okul sıralarında yakalayıp zehirlemeyi seçtin. Baş örtmekle cumhuriyet gitmez, önce baş eğmeyi sonra itaat etmeyi, en sonunda kulluk etmeyi öğreteceksin, o vakte kadar da giden zaten gitmiş olacak. Humeyni gibi yurda dönmeyi hayal eden hoca efendi, yeter çek artık elini bu vatandan. Eteğini öpmüş binlercesi zaten yetiyor bir de seninle uğraşmayalım.
Meclis çalışıyor. Özellikle AKP ve MHP sözcülerini dinliyorum. Ben gibilerde var olduğunu söyledikleri paranoyanın emarelerini bulmaya çalışıyorum. Paranoyak damgası yemeye dünden razıyım. Tek şartım var, bani samimi olduklarına ikna etsinler. Temel hak ve özgürlükler diyorlar da başka birşey demiyorlar. Madem bu temel hak ve özgürlükler konusuna bu kadar hassassınız, o vakit nerede 301, nerede Alevi vatandaşların haklı istekleri, nerede azınlık hakları? Varsa yoksa bir karış bez. Maksat bezi problem olmaktan çıkarmakmış. Hadi doğru diyelim, peki gelinen noktada herşey istediğiniz gibi olsa bu problemin gündemden çıkacağını mı sanarsınız? Bu kadar mı dar görüşlüsünüz? Yoksa bu kadar mı uyanıksınız?
İlginçtir, liberal görüşleriyle tanınan pekçok aydın da artık gelinen noktadan rahatsızlar. En azından usule karşı çıkmaya başladılar. Bu bile kaygı duyan bizlerin haklılığını gösterir. Son iki seçimi noktası virgülüne tam olarak tahmin eden Tarhan Erdem'in yorumu ise çok sinir bozucu. Bu iş artık dönülmez yola girmiştir, gideceği yere gidecektir diyor Tarhan Erdem. Ciddiye almak ister misiniz? Esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Deryaneval : Derya Ongun Küçük bir hikaye |
|
Küçük kız ailesinin hayatına, hiç beklenmez iken, ani bir giriş yapmış. Annesi çok telaşlanmış, hatta önceleri anlamamış menapoza girdiğini sanmış, oysa üçüncü kez anneliğe giriş yapmışmış. Babası ise sevinçten havalara uçmuş. O, babasının "istavrit"i olmuş, baba ona aşık, o babaya hayran, abi ve ablaya gösterilmeyen tüm hoşgörüleri, onlara öğretilmeye zahmet edilmemiş tüm bilgileri, onlara zamanında verilmemiş tüm izinleri almış, hayat yastığının içine doldurmuş. Onu çok sevmişler, ama o da tüm tavrını "kendini daha da sevdirmek" üstüne kurmuşmuş zaten...
Cömert sevgi onu güzel büyütmüş, çok güzel bir kız olmuş, büyükler "tekne kazıntıları hep güzel olur" buyururlarmış onu gördükçe.
Ama herşeyin fazlası zarar ya! Fazla sevgi ve neticesinde gelen fazla albeni "altın bir kafese" hapsetmiş kızımızı. Çok sevilmenin tetiklediği güzelliğin getirdiği endişe bir "koruma zırhı"nın içine sokmuş kızımızı babası tarafından.İşin komiği kızımız da uzunca bir süre bu zırhın dışına çıkarsa "öcülerin" onu yiyeceklerine inanmış.
Derken, geçen yıllar ve bu zamanın ince, yavaş ama pek tesirli küçük ipuçları sayesinde kızımız bir gözünü açmış ki zırhın içinde olmayanlar ondan daha çok eğlenmekte. O da daha çok eğlenmek istemiş, o kadar çok istemiş o kadar çok istemiş ki, sonunda babasını bile ikna etmeyi başarmış ve zırhtan azad edilmiş.
Başlamış eğlenmeye, ama bir gün,aniden, babası çıkıvermiş hayatından, hem de temelli, bir daha dönmemecesine... Acı, özlem, isyan bir yana, sırtında onunla birlikte heryere giden kocaman, güvenli, sağlam, yaslandığı duvar da yıkılmış meğer.!
Çok korkmuş ama çare yokmuş bu duruma, artık duvarsız yürümek zorundaymış.
Etraftaki herkes kızın artık evlenmesini istermiş, ama kızımızın hiç böyle bir niyeti yokmuş, o sadece "anne" olmak istiyormuş. "Olmaz!" diyormuş sistem ona, "evlenmeden anne olunmaz, AYIP!", "OLUR İŞTE!" diyormuş o da inatla, "ben ki bir yıldır 23 yıllık duvarım olmadan yürüyebiliyorum korkmadan ve tökezlemeden, evlenmeden anne de olabilirim pekala!"
Sahiden de o günlerde evlenmeden "baba" olmak istediğini söyleyen biriyle tanışmış, çok anlaşmışlar bu konuda. Çok sevinmiş bizimkisi, ama bu ortak hayal yalan olmuş, nasıl olduğunu anlamadan evlenivermişler.
Hemen de, hem de arka arkaya ikişer defa "anne-baba" yapmış hayat onları. Evlilik denilen tatsız, yağsız, sade suya pişirilmiş lezzetsizliği, kısa tarifle iki kişilik yanlızlığı çok güzel baharatlarla, çok egzotik tatlarla, kah ekşi, kah tatlı, kah kekremsi, ama neticede çok doyumsuz bir ziyafete çevirmişler.
Derken "baba" bu seferde gidivermiş hayatlarından, hem de aynı yol, aynı yöntem, aynı beklenmezlikde.
Çoktan kendi duvarını kaybetmiş olan kızımız bu kez de çocuklarının sırtından yıkılan duvarların derdine düşmüş. Kendisi duvarsız yaşamaya ve yürümeye sevmeden de olsa alışmışken, çocuklarının çok daha erken bir yaşta duvarsız kalmalarına kıyamamış, ve.. ne yapmış dersiniz?
O, kendi babasının tek tek öperek esirgediği parmakları ile çocuklarının sırtlarına duvar örmeye başlamış. Ellerinin acısı yüreğine oturmuş, ama dayanmış, kollarının ağrısı düşüncelerini parçalamış, ama dayanmış, çünki duvarsızlık çok acı, çok zor, çok ağır ve bir o kadar da huzursuzluk verecek kadar güvensiz, oynak, "bu küçükler bunu kaldıramaz" demiş kendi kendine ve dayanmış.
Bakmamış kendi sırtına bir daha hiç!
Bir gün yorulmaya başlamış, gittikçe artan bir yorgunluk, dinlenmesi bulunamayan bir yorgunluk, yoğun ve sürekli. Yürümek bile istemez oluyormuş artık, ama yürümezse çocuklar ne yaparlar, o koca yolun ortasında nerede durup ne yöne nasıl gidileceğini bile kestiremezler. Bir gayret tekrar doğrulup yürümeye koyulmuş..
Yorgun, isteksiz ama hala kararlı bir sürüklenme içindeyken birden birisi bir el atmış kızın yüküne. Şaşırmış bizimki , "bana yardım mı ediliyor? Neden? İstemedim ki! İstemek de bana yakışmaz zaten!" gibi edindiği o yalan kibirin ezberlerini tekrarlarken bir de dönüp bakmış ki yardım falan yok!
Meğer ne olmuş biliyor musunuz? O "birisi" eğilip, bizim kızın duygularına seslenmiş, demiş ki "duvarları örmüşsün ama çocuklarının sırtına koymayı unutup kendi sırtına yüklenmiş taşıyorsun! Yapma! O duvarların yeri senin omuzların değil! İndir, taşıma onları!"
Duygular aralarında toplanıp konuşmuşlar, demişler ki "doğru, bu omuzlar rahat olmalı ki biz de istediğimiz gibi bu ruhu besleyebilelim, böylece çocuklar kendi duvarlarına yaslanarak, anneleri ise bizim beslediğimiz ruhun kuvvetiyle yürümeye devam edebilsinler."
İşte böyle, bu hikaye daha bitmedi ama devamını henüz kimse bilmiyor, ne bizim kız, ne çocuklar, ne o "birisi", ne de duvarlar!
SEVİLDİM AMA.....
Dar zamanlarda
Kocaman sevildim ben
Son dakikalarda
Ucundan yakalandım ben
Annem-babam yarattılar bu kızı
Ama son anda ve adım tekne kazıntısı
Kocam uzağımdaki yakın iken
Yakınımda belirip alıverdi
Babamın dizi sevgi yastığıyla
Bana ayrılmıştı tamamen
Kocamın hayatı aşk perdesiyle
Örtüverdi tüm ruhumu
Ve ama
Ne babam görebildi aşkımı
Ne kocam yetişebildi babama
Aşk perdesinde oynattığım hayaller
Perde kapanacak biteceklermiş meğer
Dar zamanlarda
Kocaman sevildim ben
Şimdi zamanım dar değil
Onun için sevecek olanlar
/Varsa eğer biryerlerde/
.......... Şaşkın
Derya Ongun
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
SESSİZ ÇIĞLIK
Daha üç yıl olmuştu, minik kalbim atmaya başlayalı. Minik, ama kocamandı yüreğim. Bir sürü arzu, sevgi vardı; merhamet vardı içinde, kimi büyükte olmayan.. Umutla bağlıydım hayata, içimde heyecanlar...
Annemin gözbebeği idim, babamın ise canı. Binbir zahmetle dünyaya gelirken, kim bilir nasıl sevinmişlerdi, ne hayaller kurmuşlardı benim için.
Bir an önce büyüsem keşke diyordum, kocaman olsam hemen. Büyüsem de öğretmen olsam; çocuklara sevgiyi öğreten.
Kolu kırıktı oyuncak bebeğimin, topum ise patlak. Ne çıkar, ilk oyuncağımdı onlar benim. Nereden bilirdim son olacağını !
Biraz ekmek, biraz su.. Yok sanırdım bu dünyada, benden mutlusu. Üstelik annem babam da yanımda...
Annemin gözünde hep yaş vardı, babamın gözünde ise ümitsizlik ve korku. Neden, kimden kaçıyorduk bilmem, bir oraya, bir buraya. Oyun mu oynuyorduk acaba ? Silahlı amcalar, patlayan bombalar… Niye bu oyunun mağlubu hep bizdik ? Açlık, sefalet, gözyaşı.. Nasıl bir oyundu bu ? Kuralları kim koymuş ? Niye kimse bize sormuyor, acaba oynamak ister misin diye ? Annemi gördüm ağlıyordu, feryat ediyordu, kucağında ben. "Üzülme" diyemedim ona; "Ağlama, acı çekmiyorum artık !".
Bosna'da, Bağdat'da, Kana'da yitirdim ümitlerimi, heyecanımı, geleceğimi… Hakkınız var mıydı onları benden almaya ?
Büyüklerin oyununda oynamayı istemedim ki ben. Patlak topumla, kırık bebeğimle, çok mutluydum, ümit doluydum.
Eğer büyüyebilseydim, öğretmen olacaktım. Barışı, sevgiyi kazıyacaktım minik yüreklere; savaşlar olmasın, çocuklar ölmesin diye.
Ağlıyorsa analar, babalar; hala atmıyorsa minicik yürekler;
EY İNSANLAR SUÇLUSUNUZ ! AFFETMİYORUM HİÇBİRİNİZİ !.
Hoşuma Giden Sözler : "Çocuklarınızı kuzu gibi yetiştirmeyin ki; ilerde koyun gibi güdülmesinler"
Meltem Kaynaş
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
MÜZİK ALETLERİNİN İCATCILARI
ARSİYAS VE APOLLON MÜZİK YARIŞMASI
Frigya'nın Kelanai* kentinde doğmuş Marsyas. Büyüdükçe müziğe merak sarmış. Frig havaları besteler, yurdunun doğa tanrısı Tanrı Pan'a ilahiler yazarmış. Yani öylesine severmiş müziği. O zamanlara kadar bir tuluma çeşitli düdükler takılır, öyle değişik sesler elde edebilirlermiş eski insanlar. Marsyas başka başka düdüklerden çıkan sesi, bir tek kamışa yedi delik açarak, bir düdükten elde etmiş.
İşte bugün çaldığımız flüt kaval ve ney'in * atasını Frigya'lı Marsyas icat etmiştir. Marsyas flütü icat etmekle kalmamış, çok da güzel çalarmış. Gür Ormanlarla kaplı Frig dağlarında hem çalıp hem dolaşırken, güzel sanatlar Tanrısı Apollon' a rastlar ve Tanrıya meydan okur.
Tanrı Apollon'un üç telli lir'i nasıl çaldığı dillere destan. Apollon bu küstahlığa çok kızar ama yarışmadan kaçmaz. Frig Kralı Midas, güzel sanatların koruyucuları dokuz peri kızı (MOUSE'LER) hakem olarak çağrılırlar. Tanrı Apollon üç telli lir'ini yine çok güzel çalar, Marsyas'da çok güzel çalar. Kral Midas birinciliği yurttaşı Marsiyas'a vermiş. Tanrıya hiç saygısızlık yapılır mı? Senin kulakların iyi duymuyor, onları büyütelim de bundan sonra daha iyi duyarsın diyerek Midas'ın kulaklarını eşek kulalarına çevirmiş. Marsyas'a kızgınlığını da derisini yüzüp bir ağaca gererek göstermiş. O günden bu güne Anadolu'da ne zaman bir flüt çalsa, bir de davul sesi yankılanır dağlarda. Mouse'lar Marsyas'ın bu durumuna o kadar üzülür ve ağlarlar ki, gözyaşlarından bir ırmak oluşur. Marsyas Irmağı, Aydın'dan Yatağan'a giderken Çine yakınlarında bu ırmağı görürüz.
Günümüzdeki ismi ÇİNE ÇAYI dır. Gelelim Kral Midas'a. Eşekkulaklarını saklamak için büyük bir külahla dolaşır olmuş. Sırrını herkesten böyle saklıyormuş. Bir kral eşekkulaklarıyla halkının önüne çıkamaz ya. Gel zaman git zaman saçları uzamış kesilecek olmuş. En güvendiği berberin koltuğuna oturmuş. Sıkı sıkı tembih etmekten de geri kalmamış. Eğer sırrımı söylersen?...? Ama bu sırla yaşamak berbere ölüm. Kimseye de söyleyemiyor, gitmiş ıssız bir yere bulduğu bir çukura eğilip bağırmış "Midas'ın kulakları eşek kulakları" rüzgar almış bu sesi bütün Frigya'ya yaymış. Midas'ın sırrı ortaya çıkmış. Midas külahını çıkarmış. Ama öyle iyilik sever bir kralmış ki, onu seven halkı görmezlikten gelmişler Midas'ın eşek kulaklarını. (Yukarıdaki mitin başka bir versiyonunda, Marsyas'ın yerini PAN alır)
TANRI PAN, FÜLÜTÜ İCAT EDİYOR
Frigler'in doğa tanrısı PAN. Doğayı korumak için ülkesinde dolaşırken güzeller güzeli orman perisi Syrinks'le karşılaşır. Ona aşık olur, diler döker ama nafile, orman perisi kendini Tanrıça Artemis!e adamıştır. ( Artemis ve rahibeleri sonsuza kadar bakire kalmaya ant içmişlerdi) Tanrı Pan'dan kurtuluş olmadığını anlayınca kaçar, Pan onu kovalar ve bir pınarın kenarında tam onu yakalayıp sarılmak isteyince, Syrinks, kardeşleri su perilerine yalvarıp yardım ister. Su perileri Syrinks'i saza çevirirler, Pan'ın kolları bir demet saza sarılır. Pan üzüntü içinde derin bir of çeker. Birden ortalığı hüzünlü ve tatlı bir melodi kaplar. Pan anlar ki bu ses sazlardan çıkmıştır. Bari bu şekilde benim ol der. Değişik boylarda yedi saz keser, bunları balmumuyla yan yana yapıştırarak Syrinks adını verdiği müzik aletini icat eder. Bu müzik aletine günümüzde panflüt diyoruz. not; Syrinks veya sirinks YA DAVUL ? Euripides'in , Bakkhalar Tragedyasından; Dionysos şöyle der Bakkha'lara: ".. Alın Phrygia'dan getirdiğimiz davulları, anamız Rhea ve benim için icat edilmiş davulları..." ( Rhea, Ana Tanrıçadır)
ALTIN ÇAĞIN KAPANIŞI
Kral Midas döneminde barış ortamı içinde altın çağını yaşayan Frigyalıların bu kez Kafkaslardan gelen yeni bir göç dalgasıyla yönetimlerinin sona ermesi çok sürmemiştir. Kimmerler diye bilinen güney Rusya'dan gelen barbar bir ulus önce doğu Anadolu'ya girer ve bölgedeki Urartuları güçsüzleştirdikten sonra Kızılırmak'a kadar uzanır. Frig-Kimmer savaşı sonunda Frigya tamamen tahrip edilir. Yakılır yıkılır. Ülkenin halini gören Midas boğa kanı içerek hayatına son verir. (MS 676) ve altın çağı kapanmış olur.
Batı Anadolu'ya yerleşen Yunanlılar kendi kültürlerini de beraberinde getirmişlerdir. O yıllarda bölgede güçlü devlet olmamasından dolayı doğu da rahatlıkla yayılım gösterirler. Sözgelimi İzmir'in ardından Sardeis (sarp) gibi bir başkenti olan Lidya siyasal açıdan iyi örgütlenmemiş gibiydi. Ayrıca akrabalık kurdukları Frigya krallıklarının sınırlarında güven verecek kadar uzakta kalıyordu. Gordion' un MÖ 700ler de Kimmerlerce yıkılması sonucu kendi ulusunu kurma durumuyla karşılaşan Lidya da hırslı Mermad hanedanı yönetimi altındayken Lidya birden kuvvetlenmeye başlar. Yunanlıların daha çok toprak kazanmalarının önünde etkili bir set oluşturdu.
Zamanla daha da güçlenen krallık Midas'ın yenilerek barbarca her yeri yıkan kimmerlere karşı zafer kazanacak ve doğuya doğru ilerleyerek MÖ 650 yıllarında Frigya'yı egemenlikleri altına alacaklardı.
Midas zamanında Hitit ve Urartu kültüründen etkilenen Frigya medeniyeti bu sefer batı Anadolu'da kültürünü yaptıkları anıtlarda ve evlerde kullanmaya başlayacaklardı.
Bu kültürü Lidyalılardan öğrenmişlerdir. Çeşitli kabartmalı ve boyalı pişmiş toprak levhaları üzerine savaşçı aslan- boğa boğuşmaları insan başlı at gövdeli veya kuş başlı varlıklardan eski sanatlarda kullandıkları keçi ve geometrik motifleri görüyoruz.
Her anıtta her kareyi süsleyen hayvan resimlerinin birer hikayesi de olabilir. Çünkü günümüzdeki hayvan masallarının yaratıcilarının Lidya egemenliği altındaki Frigyalılar olduğu söylenir.
Lidya egemenliği 100 yıla yakın sürmüştür.
Lidyalıların ilk olarak kullanmaya başladıkları para ile ticaret kolaylaşmış ve zeytinyağı yapım atölyeleri yapilmistir.
Batı Anadolu'da Frigya'yı egemenliği altına alan Lidya MÖ 600lü yıllarda Kimmerlerle anlaşarak Anadolu'da ilerleme kaydeder. Medlerin içeri doğru girmesini endişe ile takip ettiler. MÖ 590 doğudan hızla doğudan hızla gelen Med ordusu Kızılırmak boylarına kadar olan kısım ele geçirdi.
Med kralı ile Lidya kralınin orduları MÖ 28 mayıs 585 de Kızılırmak nehri kıyısında karşılaştı. Savaş esnasında güneş tutulması olunca her iki tarafta bunu uğursuzluk sayıp savasa son verip baris yaptilar.
Kızılırmak her iki taraf arasında sınır kabul edildi ve Lidya kralının kızı ile Med kralının oğlunun evliliği ile simgesel olarak mühürlenen bu anlaşmadır.
Nurcan Candan
* Kelanai, bugünkü Dinar İlçesi.
* Ney, yedi deliklidir
* MOUSA, Müz
Güngör Dilmen'in "Midasın Kulakları Eşek Kulakları" adlı bir tiyatro eseri vardır.
* Flütü Marsyas bulur.
* Yunanlılar daha sonraları fülütü Frigler'in elinden almak için, bir mit uydurmuşlardır. Güya flütü savaş Tanrıçası Athena icat etmiş. Bir su kenarında flütü çalarken sureti suya yansır, o da ne? Flüt çalan yanakları şişmiş, Tanrıça , çok çirkin görünmektedir. Eee nede olsa kadın, çirkin görünmeye tahammül edemez flütü kaldırıp atar. Hadi canım sende, savaşla uğraşanın müzikle ne işi var. Bari Aphroodite'ye icat ettirsenize.
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : M.Nihat Malkoç HAZAN HÜZÜN ÇEŞMESİDİR |
|
Hazan ve gece, hayatın hüznü aksettiren gri yanıdır. Bu zaman dilimlerinde hüzün nöbetleri belleğimizi çepeçevre kuşatır. Sonbahar hatıralara neşter vururken, gece; aydınlık ufuklardan göz kırpan umutların önüne perde olur. Söz sükûta teslim olur kızıl şafaklarda.
Hazanla beraber gökyüzünün gülümsemesi, yerini asık ve ekşi bir surata bırakır. Mavilikler diriliğini yitirir gökkuşağında. Boşlukta kaybolur geleceğin aydınlıkları. Acılar, ayrılıklar, kayboluşlar ve ölümler yansır hazanın hüzün aynasına. Dert harmanı göğe değdirir kara başını. Ayaklarımız toprağa değdikçe alnımızın ateşi diner; yüreğin şişi iner.
Kara bulutlar tuval olur esrik duygularıma. Ben her sonbaharda ölürüm, ölümsüzlüğe kanatlanarak… Kışlar kar olup üzerime yağar. Hüzünler çığ gibi ağırlaşıp ezer cılız bedenimi. Gurbetteki ruhum sılaya varıp hesaba durunca nereye düşer gölgem? Ruhun acılar zincirine yeni halkalar ekleyen hazan, yine yapacağını yapıp hüzün coğrafyamızı karanlığa gömer.
Ah hüzün, gönlümün davetsiz misafiri!… Yüreğimin kapılarını sıkı sıkıya kilitlesem de sonbaharın kanatlarına tutunup bacadan girersin gönül malikâneme. Ne kadar değiştirsem de güzergâhımı, bütün kavşaklarda sana giden yol düşer payıma. Vuslat şiirlerinin üstüne kâbus gibi çökersin. Ama hakkını yemek de istemem, zira ilhamımı beslersin tıka basa.
Sonbaharın acılı yüzü, yere düşen yapraklarda gösterir derin çizgilerini. Bulutlar boşaltır gözyaşlarını toprağın derin çatlaklarından içeri. Aşk damlacıkları acıklı yüzüyle düşer gönül imbiğinden gamzeli yanaklara. Ateşin damlaların sıcaklığı yakar buz dağlarını bile. Ten erir bir mum misali her gece yarısı sabır nöbetlerinde. Aydınlıklar zor çıkar sabaha…
Sonbaharda güneş saklar gülen yüzünü ve dost sıcaklığını… Sonbahar yağmurları altında ağlayanların gözyaşları belli olur mu hiç? Kavurucu giryelerle birlikte toprağa düşer mi tenin ateşi? Sevda kervanları varır mı menzile seher vakitlerinde? Hasret terennüm eden şarkılardan bîzâr olur yaralı gönül… Hazanla birlikte kaybettiklerimiz yaz başlarında döner mi geriye? Bekleyiş yerini vuslata bırakır mı dersiniz? Uykusuz geceler sabaha varınca yüreğin acıları diner mi? Yoksa yeni bir intizar nöbeti nâr içine mi düşürür düşlerimizi?
İlk ve son teşrin doğumla ölüm arasındaki ince çizgiyi belirginleştirerek kaderin kedere dönüşünü hızlandırır. Tecelliler kader aynasına düşünce bizi ellerimizden tutarak solgun hatıralara götürür. Sevgi urganı uçurumun kenarında boğazımıza değil de, bileğimize sarılıp, elimizi kavrarsa hayata tutunmanın doyumsuz hazzını tadarız gönül diliyle. O zaman hazanın hüznü neşeye dönüşür ruhun sermest günbatımlarında. Yaşam bir ganimet olur ömür heybemizde. Buz gibi sabahlarda gönül şöminesinin alazlarında ısıtırız üşüyen duygularımızı. Siyah beyaz fotoğraflar, çocukluğumuzun günahsız atmosferine götürür kirlenen hissiyatımızı. Çocuk düşlerimizin masumluğunda hayata, kaybettiği derin anlamı iade ederiz.
Her sonbahar yaşlı gözlerim acının resmini çizer uzak iklimlerde bıraktığım sevgi tuvallerine. Tek renk hâkim olur resimlerin gizli diline. Ürpertilerim dağ başlarında çadır kurar, hüzünlerime komşu olurlar. Kanım damarlarımda donmamak için zor dayanır. Yürek talan edilir sevgi ve muhabbet eşkıyalarınca. Destursuzca girilir kalbim haremine. Geçmişimi boyar acemi bir ressam renklerin en siyahına. Anılar gömülür toprağın derinliklerine.
Zaman akıp gider bir ab-ı hayat misali göz pınarlarımdan. Ağaçların eteklerine düşen sapsarı yaprakları niçin hemen toplar temizlikçiler?... Niçin yaşatmazlar bize hüznün acı lezzetini? Acıları yaşamadan yürek nasıl metin olur? Demiri dayanıklı kılan ateş değil midir?
Yine bir sonbahar yangınının seherinde düşlerim ve uykularım perişan… Sonbahar hüzün sağıyor sabrın pörsümüş memelerinden. Kentin kaybolan ruhunu bulmak için düşmüşüz yollara… Darmadağın hayaller gecenin saçlarına tutunuyor. Teselli vermiyor dünden arda kalan kırık dökük altın sarısı hatıralar… Endişeler yuva yapıyor belleğimin en tenha köşelerinde. Yapraklarla birlikte neşemiz de düşüverdi çamurlu yollara. Ümitlerse aldı başını gitti açık denizlere… Şimdi sevgilinin ürkek bakışlarında dağılıyor efkârımız…
M.Nihat Malkoç mnm61mnm@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
ETME BULMA DÜNYASI
"Ne ekersen onu biçersin "diyen dervişe Allah selamET versin ben işte ordayım. Yoksa insan ve hayvanlarda deri-kemik arasındaki kas ve yağ tabakası(TDK SÖZLÜK) anlamını kastETmiyorum; bu ET, o ET değil. Levent Kırca'nın Olacak O kadar TV. sinde söylediği şarkı gibi "NiyETimiz kimseyi kırmak değildir"Bizimkisi de bir çeşit, tam yerine geldiği için "Manzara Koymak" tır. Yoksa "Şurdakini buraya koymak değildir"Her yanımız efkar dolu iken işte "MuhabbET " olsun diye kelamda bulunuyoruz .
Aldı başını gidiyor bir "Muhafazakar" edebiyatı. Bazıları ETeklerindeki taşı döktüler. (Muhafazakar Eşcinsel )gibi. ETrafı gırgıra alan ETkisiz eleman sahibi bir kişiyi ETüd etmek bana düşmez. O'nlar kendilerini bilirler. Ancak , "Muhafaza " demek (Saklamak-olduğu gibi bırakmak-korumak anlamında) İSİM-dir. Arapçada HıfzETmek-te (Aklında tutmak -Ezberlemek )olmakta, KAR-ekini alan Muhafaza SIFAT olarak belirgin olmakta ve açık anlamı ile TUTUCU manasını içermektedir. Ya hey , yiğidin malı meydanda neyi saklıyorlar anlayabilmiş değilim. Eksik ETekler de zaten beni fazla ilgilendirmiyor. ET kafalılarla benim işim olmaz. Beni bana bırakın; daha ET için çok yazacaklarım var , siz artık (Muhafazakar Eşcinsel) hangi anlamı yükleniyor bulun, beni de aydınlatın Dostlarım.
SiyasET-MiyasET yapayım desem HidayETe ermiyen , riyasETin mürüvvETi-ni göremiyeceğinden bulaşmıyorum ve tabiiki kıymET bulup saadETe eremiyorum. Bu meziyETlere sahip kişilere kıskançlığım da o yüzdendir. Yanikim sende çok oluyorsun Baba!
Bu yaşta seni teneşir paklar, ne diye böyle şeyleri hayal ediyorsun?Sen ancak hayal ETtiğin ile kalacaksın, boşuna davET bekleme. İçeriye girmiştin; sana her şey müstahak, dilini tutsaydın ya!İçine ETtin bir değil yüzlerce çuval incirin. Ne yapayım binmiştim bir alamETe , yol almaktaydım kıyamETe!
Geçenlerde bir köşe yazısında , ABEDE-nin politikasını irdelerken, İngilizcede bir deyim olduğunu yazmışlardı, tercümesi aklımda kalmış. Şöyle diyor saygı değer ABEDE-li kardeşlerimiz"HarekETsiz kalma HarekETi". . HarekET etmiyeceksin yani öyle politikan filan olmayacak-politikan harekETsizlik olacak. HarekETe karar müşterek olacak. Evet yani nihayET bizde bu meseldeki gibi ETten bir duvar ördük özgürlüklerimize . Şu ABE-de çok oluyor canım, hele Fransız felakETimiz olmakta devam ediyor. Bizler ABEDE ile ETle tırnak gibiyiz , ister alın ister almayın. Adımız CumhuriyET, bu yeter bize diyenlere ne sözümüz olabilir bizim.
Bakınız , ol kimseler ki hasETliklerinden nasıl çırpınıyorlar. Biz vahdET içinde oldukça ETimizden-ET kopartmaktalar. Olsun be beyzadeler olsun! ET kanlı gerek, yiğit canlı. Siz "Enseyi karartmayın"-Ömrünle çok yaşa Çetin Altan---AffET beni SaffET diyerek kenara çekilmekte Türklük hüviyETimizle katiyETle bağdaşmayacağından nihayET güzel günler yakın olacaktır.
Enseyi karartmıyacağız ve şu sözü hiç aklımızdan çıkarmıyacağız :
Bizlerin naciz vücutları elbET bir gün toprak olacaktır. Ancak, Türkiye CumhuriyETi İlelebET payidar olacaktır.
Beltan Göksel
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
[Henüz Oylanmamış] 0 Kahveci oy vermiş. |
|
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 5.300 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
SANATSAL DÜŞLER FABRİKASI
Sadece minik dalgaların hırıltıları vardı
Az önce, silik sevdaların kırıntıları
Sanma ki dimdik duran yalnız sensin hayat
Sanat ki yükseliyor tepeden, kanat kanat.
Yürütmek hayatı, yalın bir yar ararken
Üretmek sanatı, asrın darlığını yararken
Sevgiyle üretmek, boyalı alın teriyle
Üretmek, sevgilinin pamuk elleriyle.
Gözlerini kapatıp karanlığın derinliğinde,
Din tacirlerini bırakıp, yaratanın serinliğinde
İçinde koparmak ona, sessiz yakarışı
İşte budur insanın ve aşkın şaha kalkışı.
Bir ressam kırdı mı belini fırçanın,
parlayan bir göz bebeğinde
Bir şair dokudu mu nakış nakış kelimeleri
bir afeti ahunun göbeğinde.
Migrene tutulmuş bir kafa
İlham savrulmuş her tarafa
Göze kondur yağlı boya bir yaş
Kıvır belini fırçanın işte,
keman gibi bir kaş.
Yaralı paramparça her yer kan revan
Yamalı bohça, yer yer satılmış vatan
Ama üretmek
Nasırlı bir el gibi
Ağrımış bir bel gibi
Suyu çıkarılmış bir taş
Düşünen ve üşüyen bir baş gibi
Düşünmeden paylaşan, arkadaş gibi
Sanatsal düşler fabrikasında
Üret üret üret,
Gören görür bilen bilir
İnançla bekle ve edin soylu bir tavır
Özgürlük kadar pahalıdır sabır
Ey sosyetik, burnu dik ve sivri topuklu hayat
Hadi oradan, benim bir sevgilim var adı sanat
Semih BULGUR
Yazdırmak için tıklayınız.
|
KM - GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş. İŞBİRLİĞİ İLE AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI
Sevgili KM Dostu,
Sağlığınız bizim için önemlidir,
Genel Yaşam Sigorta A.Ş sizlerin Ağız ve Diş Sağlığı ile ilgili sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak amacıyla Promosyon olarak hazırlamış olduğu ağız check-up'ı hizmetinden faydalanabilmeniz için sizi anlaşmalı kliniğimizde ağırlamaktan mutluluk duyarız.
Yapılacak olan ağız check-up'ınız için yapmanız gereken sadece IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ'NDEN aşağıda belirtmiş olduğumuz ilgili kişileri üç gün önceden arayarak randevu almanız ve tarafınıza iletilmiş olan bu sertifika ile 2008 Mart sonuna kadar kliniğimize başvurmanızdır.
Panoramik Röntgen ve ağız check-up'ınız GENEL YAŞAM Promosyonunun bir parçasıdır.
Sağlıklı günler, güzel gülüşler dileğiyle...
Saygılarımızla
GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş.
Randevu için: Nursel Çalışkan (nurselcaliskan@identist.com.tr)
Gülsün Er (gulsuner@identist.com.tr)
IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ
Kasap İsmail Sok. Sadıkoğlu Plaza 1 Kat 3
No 68 Kadıköy - İstanbul
Tel: 0216-337 0707 / 0216-337 0708
http://www.identist.com.tr
Editör'ün Notu: Yukarıda sözü edilen sertifikayı buradan bilgisayarınıza indirebilir, üzerine ad ve soyadınızı yazdıktan sonra bastırarak veya email ile göndererek bu hizmetten yararlanabilirsiniz.
Yazarlarımızın Kitapları
Merih Günay "Martıların Düğünü" |
Nesrin Özyaycı "Işık -II-"
|
Temirağa Demir "Her kardan Adam Olmaz"
|
|
Şadıman Şenbalkan "Şehit Analarımızın Çığlıkları" |
|
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Müyap, Mesam, Müyorbir ve Msg tarafından lisanslanan www.hitklip.com , bu yanıyla Türkiye'deki ilk yasal video klip sitesi. Kullanıcılar şuan itibariyle sitede bulunan 738 sanatçının 1672 klibini istedikleri kadar izleyebiliyorlar. Sitede arka arkaya izlemek istediğiniz klipler için çalma listesi hazırlamanız mümkün. Site gelirini kliplerin başında ve oynatımı sırasında gösterilen reklamlardan sağlıyor. Sitenin sloganı ise "İnternette korsan klip izlemeye son". Üyelik kaydı yaparken gerekli alanların tamamını eksiksiz olarak doldurduğunuzdan emin olun, en ufak eksiklik ya da hatanız listeyi yeniden doldurmanıza neden olabilir.
Bilgisayarınızın psikolojisinden anlamak için http://www.pckoloji.com/ web sayfasını ziyaret etmenizi tavsiye ediyorum. Birlikteliğinizin daha verimli (?) ve daha uzun soluklu olması için böyle şeylere önem vermeniz gerekiyor. Şaka bir yana bilişim teknolojisi alanındaki yenilikleri takip etmenin bir yolu da böylesi internet sitelerini takip etmekten geçiyor.
Cep telefonlarınıza ücretsiz indirebileceğiniz oyunlar, temalar, zil sesleri ve programlar için http://gallery.mobile9.com/ Telefonunuzun marka ve modelini seçip size uygun dosyalara ulaşabilirsiniz. Önce bilgisayarınıza indireceğiniz bu dökümanları, cep telefonunuza aktarıp kullanabilirsiniz. Artık cep telefonu ile bilgisayar bağlantısı konusundaki bilgileri de benden istemezsiniz umarım.
Son olarak yasaklı olduğu halde youtube web sitesine girmenin kolay yolu http://anonymouse.org/cgi-bin/anon-www.cgi/http://www.youtube.com Youtube takıntısı olanlara duyurulur
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3752 / Windows / 4.48 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
TreeWalk 8.2.1 / Windows / 1.19 MB http://www.ntcanuck.com/tw_exe/twdns821.exe Güncel problemlerinizi çözmek için mükemmel bir yardımcı program. İndirip gönül rahatlığıyla kurabilir ve kullanabilirsiniz. Yaptığı işi, internette dolaşırken yazdığınız adresleri direkt olarak bağlı olduğu DNS'lere sormak ve kısa yoldan adrese ulaşmanızı sağlamak olarak tanımlayabiliriz. Örneğin bir nedenle Türkiye'den ulaşamadığınız adreslere bu kurulumu yaptıktan sonra sorunsuzca ve hiçbir engellemeye takılmadan ulaşabilirsiniz. Benden söylemesi:-))
|
|
|
|
|
|