Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.372

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 11 Şubat 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : DERVİŞİN FİKRİ!..


İyi haftalar,

Memleketim için yüz karası bir hafta sonunun ardından merhaba. Gökten zembille inmiş gibi apar topar yapılan Anayasa değişikliği ile memleketi hiç te haketmediği bir kargaşa ortamına sokan 411 tane emir erine helal olsun. Anıttepe ile Kocatepe arasına çelik halat(!?) gerenlerle meleketin altını yavaş yavaş delenler bir arada yapacaklarını yaptılar. İki maddeyi değiştirdiler ama sonucun nereye varacağının bile farkında değiller. Kanunla düzenlenir dedikleri değişikliği becerebilme yetenekleri ve hukuki dayanakları olmadığından güzelim memleketi bugünden itibaren bir kargaşanın içine yuvarladılar.

Sorunlar listesinde kendine dokuzuncu sırada yer bulan bezin, neden bu memleketin başına bu zamanda musallat edildiğini anlamaya çalışıyorum. Sanki birileri tarafından pimi çekilen bomba patladı ve vatandaş birbirine düşürüldü. Öyle ya, hukuki açıdan uygulaması olanaksız bir değişikliğin başka ne türlü bir açıklaması olabilir ki? ABD menşeli komplo teorileri üretmek işin kolayına kaçmak olur. Oysa, fırsat bilip okyanus ötesinden ses vermeye başlayan hoca efendi iyi dinlenirse bir takım ip uçları bulmak daha kolay olabilir. Kanımca Coni hoca artık vaktin geldiğine karar vermiştir ve yıllardır hazırladığı ortamın olgunlaştığının mesajlarını vermektedir. Örneğin, bugüne kadar dikkatli davranarak kendini unutturan hoca artık sopasını eline alıp, Baykal'a kendi işine bakmasını, tesettürün bir Kur'an emri olduğunu ve pek umurundaymış gibi, laik cumhuriyetin bezle yıkılamayacak kadar sağlam olduğunu bir arada söyleyebilmektedir. Hemen her kesimden müridleri tarafından peygamber edasıyla saygı gören bu adam, bu memleketin dibini kazan ekibin üfürükçüsüdür. Lütfen birkaç dakikanızı ayırıp şu yukarıdaki videoyu seyredin. Başında eski anıların canlandığına şahit olacaksınız ama ortasından itibaren hocanın gizli kalması şartıyla yanındakilere yaptığı beyin yıkama eğitimini duyacaksınız. Sonuna kadar dinleyin bu adamı. Sonra da şu an içinde bulunduğumuz ortamı bir düşünün. Cumhuriyeti yıkma vaktinin artık gelip gelmediğine siz karar verin. Ben bu aşamada bir adım daha ileri gidiyorum. Daha önce söylemiştim, tekrar söylüyorum. Bu herifin benim indimde islami terörist başı Usame bin Laden'den hiç farkı yok. Biri silahı, topu tüfeği kullanıp, din adına terör estiriyor. Bizimki sinsice planlarla, dört bir yana yayılmış müridleriyle laik cumhuriyetin kuyusunu kazıyor. Tek özlemi bir gün bu memlekete Humeyni edasıyla geri dönüp, kurulacağı şiltesinde el etek öptürmek. İsterseniz beni paranoyak olmakla suçlayabilirsiniz. Ama suçlamadan önce şöyle bir arkanıza yaslanıp düşünün. Olup biteni uç uca eklediğinizde farklı bir sonuca varmanız mümkün olmayacak inanın.

Bugün bez düzenlemesi Cumhurbaşkanı'nın onayına sunulacak. İstermisiniz Sayın Gül'ün başına güneş geçmiş olsun ve yasayı onaylamayıp geri göndersin. Hayali bile insanı gülümsetiyor değil mi? Allah sonumuzu hayretsin. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


Rana Marcella Özenç

 Kahveci : Rana Marcella Özenç


   ÖLÜMCÜL ADIM

Arka odadan bebeğin çığlıkları geliyordu ocakta makarna için fazlaca kaynamış olan su fırtınalı bir deniz gibi coşarken. Evde her yer her yerdeydi sanki ve Nicole artık evin telaşına yetişemiyordu. Birazdan evin diğer küçük bireyi Alex okuldan eve dönecekti ve daha yemek hazır olmaya yaklaşmış bile değildi, evin her yerinde oyuncaklar atılı duruyordu, bodrumdaki çamaşırhanenin her yeri kirli çamaşırlarla kaplıydı.

Arka odaya girip bebeğini yatağından alıp kucaklayan Nicole ona sarılıp onu kollarında susması için sallarken göz ucuyla duvarda asılı duran aynaya baktı. Kızıl saçları sanki günlerdir taranmamış gibi görünüyordu. Üzerindeki kareli, bol mavi gömlek sanki bir paçavra parçasıydı artık. Kot pantolonu ise öyle dar geliyordu ki canını acıtıyordu. Son zamanlarda bütün kıyafetleri böyle sıkıyordu zaten. Altı aylık bebeği Elena'nın doğumundan sonra geriye eski vücudu kalmamıştı. O çekici kadın gitmiş ve onun yerini şişko ve itici bir kadın almıştı.

Elena'yı evin ön tarafına götürdü. Onu yerdeki küçük oyuncak çadırın içine yerleştirdi. Çadırın üstünde renkli renkli oyuncaklar asılıydı ve Elena yattığı yerden onları seyretmeye bayılıyordu. Yemek hazır olana ve Alex eve gelene kadar bu Elena'yı biraz oyalar, Nicole'e da biraz zaman kazandırırdı. Ama Elena yattığı yerde ağlamaya hatta var gücüyle bağırmaya devam etti bu sefer. Nicole onu olduğu yerde bırakıp mutfağa koştu çünkü makarnayı artık suya koymazsa su diye bir şey kalmayacak hatta geriye bir tencere bile kalmadan yanıp gidecekti. Bu eve yetişmek bir mucize gerektiriyordu. Öyle yorgundu ki…

Makarna pişmeye başlamıştı. Nicole eline aldığı bezle tezgâhı sildi ve sağdan yukarıdaki üçüncü dolaptan bir kavanoz hazır spagetti sosu çıkardı. Kavanozu tezgâhın üstüne bırakıp fırını çalıştırdı ısınması için ve sarımsaklı ekmek kızartmaya yetecek bir ısıya getirdi. Mutfak çok büyük değildi, zaten bu tek katlı, müstakil tipik Amerikan evi de pek büyük değildi. Evin girişi salondandı. Yani girer girmez oturma odasını görüyordu insan ve bir giriş koridoru bile yoktu. Kapının arkasında palto ve ayakkabılar için genişçe bir dolap vardı ama yetmiyordu. Yerlerde çirkin bir krem rengi tonunda duvardan duvara halı kaplıydı. Bu çirkin renge göre seçilmiş kahve tonlarındaki koltuk takımı gereksiz yer kaplıyordu. Yoksa odanın boyutu fena değildi aslında. Kapının hemen karşısında üç kişilik kanepe vardı. Pencereler yanlarda kalıyordu ve odanın arka tarafından yemek odasına geçilen kapının yanında kitaplık duruyordu. Kitaplıkta ise bir zamanlar okumaya vakit bulduğu ve de çok severek okuduğu kitapların yanı sıra Nicole'ün eşi Rich'in üniversitede kazandığı Amerikan futbolu kupaları sergileniyordu ve yüzme madalyaları. Yemek odasında Nicole'ün büyükannesinden kalmış antika bir kiraz ağacı masa, sandalye ve büfe takımı vardı. Elle işlenmiş oldukça değerli bir takımdı bu. Büfede büyükannesinin 1910'da İngiltere'den Amerika'ya göç ederken beraberinde getirmiş olduğu porselen yemek takımları duruyordu, bir zamanlar Prag'dan alınan kristal içki bardakları ve kadehler ile birlikte. Bunların hepsini tek torunu Nicole'e bırakmıştı. Bugün Nicole'ün en büyük korkularından biri beş yaşındaki oğlu Alex'in oyun oynarken bir şekilde büfeyi açması ve bu takımlara ulaşmasıydı çünkü son zamanlarda Alex gereksiz derecede meraklı olmuş ve bulduğu her fırsatta bir yerleri karıştırmaya başlamıştı. Yemek odasının ardında gereksiz bir koridor vardı ve bu koridorun iki yanında iki yatak odası vardı. Çocukların paylaştığı odanın yanındaki banyo evin belki en büyük mekânıydı. Koridorun ucundan kapısı olmayan mutfağa geçiş vardı. Mutfak eve göre ufaktı. Banyo ve mutfak yer değiştirse belki daha iyi olurdu. Mutfaktan arka bahçeye inen verandaya çıkılabildiği gibi çamaşırhanenin olduğu bodrum katına da inilebiliyordu.

Nicole fırının derecesini ayarladıktan sonra oturma odasına döndü ve yerdeki oyuncak çadırda bağırmaktan sesi çatallaşmış Elena'yı kucağına aldı. Onu yine sallamaya başladı ama Elena hiç oralı olmuyordu. Yüzü kıpkırmızı olmuştu ağlamaktan. Nicole artık ne yapacağını bilemez durumdaydı. Çocukların odasına götürdü bebeğini ve altını kontrol edip değiştirdi. Sonra içi hazır mama dolu bir biberonu eline verip bu öfkeli bebeği yumuşatmaya çalıştı. Emerken gözleri kapandı bir süre sonra ve hafiften uykuya daldı. Uyanmasın diye çok yavaş hareketlerle Elena'yı yatağına yatırdıktan sonra Nicole mutfağa geri döndü. Alex birazdan aç ve yorgun gelecekti. En sevdiği soslu spagettiyi görünce sevinecekti.

Her zamanki sıradan yorucu günün sonunda Rich eve ofisten geç geldi. Nicole televizyonun sesini iyice kısmış bir şekilde seyrediyordu çünkü Alex'i vaktinde yatırmak çok güç olmuştu çığlıklarının ve tekmelerinin ardından. Rich kapıdan girdiğinde Nicole çoktan küveti doldurup kendine biraz bakım yapmıştı. Pijamalarını giymiş ve eline bir kadeh kırmızı şarap almıştı günün yorgunluğunu üzerinden atabilmek için. Kapıdan giren Rich ise bir merhaba demek yerine eleştiren gözlerle eskisine göre fazla kilolu olan eşine bakmıştı.

'Her gece içmek zorunda mısın?' diye sordu Rich gözleriyle eleştirmeye devam ederken.
'Hayatım sana da merhaba…'
'Hastasın sen! Başlama gene, çok yorgunum' dedikten sonra elindeki çantasını yere bıraktı ve soyunmak üzere yatak odasına yöneldi. Duş bile almadan kendini yatağa atan Rich beş dakika içinde horlamaya başlayacaktı.

Son zamanlarda karısına nasıl olduğunu hiç sormuyordu Rich. Onunla konuşmayı gereksiz buluyordu. Ona dokunmuyordu artık. Bir cinsel hayatları kalmamıştı hatta ona sarılmıyordu bile. Nicole bu evde yalnızdı. Rich geceleri hep geç geliyordu. Hafta sonları da bazen işe gider olmuştu. Konu açılsa ailesi için bu kadar fedakârlık yaptığını söyleyecekti. Nicole'de artık fedakârlık yapmaktan gocunmamalıydı. Zira Rich'e göre Nicole yalnızca şikâyetleriyle vardı, fedakârlıklarıyla değil. Nicole'ün çocuklar için işinden ayrılması bir fedakârlık değil gereklilikti. Çocuklara bakmak ne de olsa annenin göreviydi. Ama karısı olarak Nicole'ün görevi kendine bakmak, bir an önce zayıflamak ve şikâyet etmeyi bırakmaktı.

Nicole ve Rich Boston'da üniversiteye giderken tanışmışlardı. İlk görüşte birbirleri için yaratıldıklarını ikisi de hissetmiş ve daha ilk günden geceyi beraber geçirmişlerdi. O geceden sonra da ayrılmaz ikili olmuşlardı. Hani tek başlarına ikisini de çok sevdiğiniz ama bir arada görmeye dayanamadığınız hep el ele göz göze olan çiftler vardır ya, onlar böyleydi işte. Nicole sadece kız kıza geçirilecek zamanlarda bile her yere Rich ile birlikte geliyordu ve Rich onun tek başına gitmesine zaten izin vermiyordu çünkü Nicole'ün arkadaşlarına güvenmiyor ve kıskançlık yapıyordu. Belli bir süre sonra Nicole'ün kız arkadaşları onu kız kıza olmak istedikleri yerlere çağırmamaya başladılar. Rich bunu kıskançlık olarak değerlendirdi. Aynı şey Rich için geçerliydi çünkü onun da erkek arkadaşları onu artık her yere çağırmıyordu. Rich bunu umursamıyordu başlarda çünkü hayatını erkek arkadaşlarıyla değil Nicole ile geçirecekti. Ama şimdi konu açılsa Nicole'e 'arkadaşlarımı sen uzaklaştırdın, beni sen soyutladın' diyecekti.

Okul bitmeden evlenen çift okul bitince New York'taki bir stüdyoda güzel bir başlangıç yaptı. Nicole küçük yerel bir gazetede derdi olan insanların yazdığı mektuplara cevaplar yazıyordu ve bir yandan başarılı bir gazeteci yazar olmaya giriş yapmaya çalışıyordu. Rich büyük bir firmada yönetici stajyer kadrosuna alınmıştı ve kısa bir sürede ilerlemişti. Sonra bir gün Nicole sabah kusmalarıyla tanıştı. Ardından Alex'in yolda olduğu haberi geldi. Çift çok mutlu olmuştu ama birtakım şeyler değişmeliydi. Stüdyo satıldı ve üzerine bankadan çekilen krediyle bir eve yatırım yapıldı. Trenle bir saat kadar uzaklıkta olan Connecticut'a yani bugünkü ideal ve tipik Amerikan evlerine taşındılar. Evin iki yatak odası vardı ama hesapta asla ikinci bebek yoktu. Alex doğunca Rich Nicole'e bir kere daha âşık oldu onu hastane yatağında ilk uyanırken görünce. Onlar artık ideal bir Amerikan ailesiydi. Nicole kısa zamanda azimle aldığı kiloları verdi ve işini bıraktı çünkü Rich terfi etmişti ve artık evi rahatlıkla tek başına geçindirebilirdi. Nicole oğlunun odasına bir çalışma masası koydu ve artık evden yazmaya karar verdi. Bir gün başarılı bir yazar olacaktı. Rich karısının yeteneğine inanıyordu ve elinden geldiğince destek veriyordu. Hatta geceleri geldiğinde oğluyla ilgileniyordu karısı biraz yalnız kalabilsin ve yazabilsin diye. Ama şimdi Rich'e sorulsa, Nicole elle tutulur bir çalışma içinde değildi ve boş hayaller peşinde koşmuştu.

Birkaç kere yayın evleri tarafından reddedildikten sonra Nicole evde bunalmaya başladı. Rich ona üzülmemesini ve onun değil okuyucuların kaybettiğini söylüyor ve teselli etmeye çalışıyordu. Karısının bir molaya ihtiyacı olduğuna karar verdi ve bir hafta sonu Alex'e bakması için Nicole'ün çok uzakta olmayan kardeşini çağırdı. Ne de olsa Alex nerdeyse beş yaşındaydı ve annesini eskisinden çok yoruyordu. Neyse ki sonbaharda okula başlayacaktı. Birlikte iki günlüğüne kiralanmış olan dağ evine gitti çift. Nicole'ün rahatlamaya çok ihtiyacı vardı ve biraz içtiler birlikte. Güzel bir hafta sonuydu ama fazla içilen içkinin sonuçları biraz riskli olmuştu, zira Nicole bir kere daha sabah kusmalarını ağırladı takip eden haftalar içinde.

İkinci bebek henüz planda yoktu ve Nicole bebeği istemedi. Daha ikinciye hazır olmadığını söylüyordu ama Rich'e göre olan olmuştu ve bu Tanrı'nın takdiriydi. Kavgalar başlamıştı artık ve evdeki huzursuzluklar gittikçe büyüyordu. Hamilelik süresince Rich gitgide daha da uzaklaşmaya başladı. Sonuçta bebek doğdu ve Nicole yazmayı bir rüya olarak rafa kaldırdı. Rich evden de çocuklarından da uzaklaştı ve eve hep geç gelmeye başladı onları görmekten kaçarcasına. En sonunda bugünkü konumlarına geldiler.

İki kadeh kırmızı şaraptan sonra günün yorgunluğu ile kanepede uyuya kalan Nicole gece Elena'nın ağlamasına uyandı. Odaya girdiğinde Rich öfkeli gözlerle onu karşıladı. Ne biçim bir anne olmuştu Nicole, içip kanepede sızmıştı ve bebeği ne zamandır ağlıyordu kendi kendine. Hem Rich'e de saygısızlıktı bu, Nicole onun ne kadar erken kalkacağını çok iyi biliyordu ve onu uyandırmamak için önlem almış olmalıydı. Kucağındaki bebeği Nicole'e uzatıp yatağına döndü. Kavga etmek için geç bir saatti.

Nicole artık mutlu bir kadın değildi. Sadece kötü bir eş ve yorgun bir anneydi o kadar. Artık hiçbir şeye yetişecek gücü kalmamıştı ve hayatından nefret ediyordu. Bu konuma nasıl geldiğini bile anlayamıyordu. Günler böylece geçip giderken her gün biraz daha gömülüyordu hiçliğe. Ruhsuz ve duygusuz olmuştu. Ağlamaya bile yoktu ki gücü. Hep başı ağrıyordu. Çirkinleşmişti. Bakımsızlaşmıştı. Bazen duş alacak vakti zor buluyordu ve çok yalnızdı.

Nihayet yaz mevsimi başlamıştı ve Connecticut'un soğuk kış geceleri geride kalmıştı. Nicole'ün yaş günü yaklaşıyordu ve her zamanki gibi artık gelenek haline gelmiş partiyi vereceklerdi. Bu ona iyi gelecekti. Eski birkaç arkadaşını görmek, eskilerden konuşup gülmek… En güzeli de çocukların o hafta sonunu teyzelerinde geçirecek olmalarıydı. Hazırlıklar yapıldı. İçkiler alındı ve abur cubur yiyecekler hazırlandı. Arkadaki verandayı temizleyip bodrumdaki fazla plastik sandalyeleri çıkardı Nicole kız kardeşi İrena'nın yardımıyla.

Parti günü geldiğinde Rich sabahtan ofise gitti. Zaten herkes akşama doğru ancak gelmeye başlayacaktı. Çocuklar teyzelerinin evine gönderildiler ve teyzeleri eve gelene kadar onlara bakmak üzere liseli bir kız bebek bakıcısı olarak saatte $5.00'a tutuldu. Akşam olduğunda konuklar kapıyı çalmaya başladılar. İlk içkiler içildi ama Rich henüz ortalıkta yoktu. Sonunda hava karardı ve arka bahçede mumlar yakıldı. Herkes gülüp eğleniyordu. Nicole aylardan beri ilk defa rahatlamıştı. Yurttaki eski oda arkadaşı ve en yakın arkadaşı olan Maggie'de gelmişti Boston'dan. Maggie ona mutfakta bir süredir yardım etmekteydi ve oradan buradan konuşurken konu tabii ki Rich'e geldi.

'Benim tanıdığım Rich senin doğum gününe geç gelmez. Çok yoğun olsa bile şu ara. İkinizin arasında bir sorun mu var?' diye merak etti Maggie.
'Hayır, sadece ikimiz de çok yoruluyoruz. Bunları mutlaka aşarız diye düşünüyorum. Boş ver bugün konuşmayalım bunları olur mu?' diye rica etti Nicole. Bu konular açılırsa ağlamaya başlamaktan korkuyordu.
'Peki, canım, sen bilirsin. Sana süper bir hediyem var. Odanda yalnız vermek istiyorum ama. Gidelim mi?' diye sordu Maggie ve beraber odaya gidip kapıyı kapattılar. Herkes içiyordu ve kimse birkaç dakika yok olduklarını anlamazdı herhalde.
'Bu gizlilik ne?' diye merak etti Nicole.

Maggie elini kendi ağzına götürüp sessiz olması gerektiğini işaret etti ve cebinden gazete kâğıdına sarılmış küçük bir paket çıkardı. Paketin içinden camdan pipoya benzeyen bir şey çıkardı. Yanında da plastikle sarılı beyaz bir toz vardı. Nicole yatağa oturdu. Bunun ne olduğunu bilmiyordu. Merakla arkadaşına baktı. Arkadaşı tozu doldurduğu piponun ucunu ısıttı çakmağıyla ve içine çekti. Sonra da Nicole'e uzattı.

'Merak etme, uyuşturucu değil. İnsanı çok iyi yapıyor. Senin de ihtiyacın olduğunu düşündüm. Dene bak iyi gelecek.'

Pipoyu eline alıp aynı işlemi takip etti Nicole. Biraz sonra birlikte gülüyorlardı. Kafasını bir anda toplayı vermişti ve her şey pozitif görünüyordu. Bir anda hayatını, çocuklarını ve eşini ne kadar çok sevdiğini hissetti. Mutluydu.

Parti bitmeye yakın Rich eve döndü ve göstermelik bir şekilde karısını öperken özür diledi bu kadar geciktiği için ama Nicole öyle neşeliydi ki takmamıştı bile. Normalde şimdi ağlıyor olurdu. Rich bunun misafirlere karşı bir oyun olduğu sonucuna vardı. Ama herkes gidince Nicole hala hiç içki içmemiş gibi enerjik ve kıpır kıpırdı. Doğrusu gülümsemesi Rich'in hoşuna gitmişti. Karısını mutlu görmek güzeldi. Nicole Rich'e sarıldı ve onu öpmeye başlardı. Çok azgın görünüyordu ve yatak odasına geçtiler ve aylardır ilk defa birlikte oldular. Nicole çok şehvetliydi. Rich uykuya daldı sonunda ama Nicole hala uyanıktı. Rich horlamaya başlayınca Nicole kalktı ve evi temizlemeye girişti.

Çocuklar Pazar günü teyzeleriyle beraber kahvaltıya geldiklerinde Nicole çok güzel bir sofra hazırlamıştı. Geceden beri çamaşırları yıkamayı bitirmiş, ütüyü yapmış ve her yeri toplayıp gayet güzel temizlemişti. Hemen verandada hazırladığı kahvaltı sofrasına oturdular birlikte. Nicole sürekli gülümsüyordu ve mutluydu. Ama yemek yemek istemedi. İştahı olmadığını belirtti masadakilere ve özlemiş olduğu bebeği Elena ile ilgilendi. Zaten yerinde duramıyordu ve sürekli kalkıp masadakilere hizmet ediyor, kahve getirip götürüyordu. Rich karısının yeni yaşındaki ilk gününden pek bir hoşnuttu.

Ertesi sabah Alex'i uğurlarken hafta sonunun yorgunluğu çökmüştü üzerine nihayet. Kendini berbat hissediyordu. Giyinmeye gücü yoktu. Alex'in yemek kutusuna fıstık ezmesi ve reçelli sandviç koyacağı yere fıstık ezmesi ve salam koymuştu kazara. Zavallı çocuk kutusunu açınca hayrete düşecekti. Çocuğu servise bindirip hemen telefona sarıldı. Maggie'yi aradı o gün içtikleri o şeyin ne olduğunu ve bir daha nereden bulabileceğini öğrenmek için. İhtiyacı vardı yine öyle enerjik olmaya.

Kristal Met… Bütün dünyayı sarmakta olan son bağımlılık… Ucuz olduğu kadar bulması da kolay. Uyuşturucu madde değil. Aksine bir uyarıcı… Soğuk algınlığı ilaçlarında kullanılan 'pseudoephedrine' maddesinden imal ediliyor. Amerika'da özellikle ev hanımlarında ya da çalışan annelerde görülen bir bağımlılık türüdür bu. Diğer uyuşturucu maddeler gibi bir kez deneyip bırakılabilen bir şey değil, çünkü daha ilk kullanımda bağımlılık yaratıyor. Her alınışında bir önceki seferden daha fazla doz almak gerekiyor işe yaraması için. Önce enerji veriyor, sonra kilo kaybına sebep oluyor. Zamanla paranoyaya, şiddet eğilimine ve sinir hastalıklarına yol açıyor. En sonunda beyinde tedavi edilemez hasara yol açtığı gibi ölümle sonuçlanabiliyor.

Nicole ilk başta sadece hafta sonları biraz biraz kullanmaya başladı. Oldukça çok kilo vermişti ve güzel görünüyordu. Rich'in ilgisini yeniden kazanmıştı. Yeniden yazabiliyordu. Neredeyse hiç uyumuyordu ve ev tertemizdi. Ama dişleri sararmaya başlamıştı ve diş etlerinde morarmalar başlamıştı. Sonra dişleri dökülmeye ve cildi sararmaya başladı. Sürekli elleri titriyordu. Artık her gün kullanmaya başlamıştı Met'i. Yetmiyordu. Elena ağladığında başı ağrıyordu. Kızını görmek bile istemiyordu. Sesine tahammül edemiyordu. Rich eve geldiğinde ona dokunmasını istemiyordu artık. Düşününce bütün tüyleri kalkıyordu. Banyodan her çıktığında küvette tutam tutam saç bırakır olmuştu. Evini gözleyen birilerinin olduğunu düşünüyor ve gece yatmayı reddediyordu. Birkaç kere Rich'in onu öldürmeyi planladığına da emindi. Işıkları asla kapatmıyordu artık ve bütün gece salonda uyanık oturuyordu. Hatta bir kere Alex' e tokat attı durup dururken. Rich de, İrena da onunla konuşmaya çalıştılar birkaç kere ama agresif bir tavır alıyor ve dinlemek istemiyordu. Ciddi bir şekilde, hatta hastalıklı bir şekilde kilo vermeye başlamıştı. Kemikleri sayılabiliyordu. Maggie çoktan hastaneye yatmıştı. Bağımlılar ve alkolizm ile savaşanlarla beraber tedavi görüyordu. Nicole'de bir an önce tedaviye başlamalıydı geç olmadan. Ama konuşmayı bile reddediyordu. İrena çocukların başıboş bırakılmasından dolayı artık hep ablasının evinde kalıyordu. Çaresizdi. Nicole bazen çıkıyor, ortadan kaybolup saatlerce dönmüyordu.

Rich en sonunda avukatına gitti ve boşanma davası açtı. Mahkeme bağımlı annenin yanında ondan yana olunca çocuklar üzerindeki bütün haklarını kaybetti Nicole. Rich kısa zaman sonra epey bir süredir ilişki yaşamakta olduğu iş arkadaşıyla evlendi. Daha büyük bir eve taşındılar.

Nicole tedaviden sonra İrena'nın yanına taşındı ama mahkeme ona uzun süre çocukları teslim edecek kadar güvenmeyecekti. Bir zamanlar her şeyi olan Nicole, bütün varlığını bu bağımlılığa kaybetti; bugün Amerika'daki ve dünyanın başka birçok ülkesindeki kadının kaybettiği gibi…

Rana Marcella Özenç


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Erol Uçar


örtmeyin beni

daha on beş yaşındayım… gençliğimin baharına adım atmak üzereyim...
örtmeyin beni... terlerim, ruh havalesi geçiririm, yapmayın bunu bana... ben de arkadaşlarım gibi saçlarımı boyatmak istiyorum, fön çektirmek istiyorum... biliyor musun? anne; benimde bir sevgilim var. onunla buluştuğumuzda türbanımı çıkarıyorum... saçlarımı okşuyor hiç kimseler görmeden... senin saçların hiç okşandı mı? anne... beyaz sarık nerden gelir anne biliyor musun? o bir kefendir anne... savaşta ölünce o sarığa sarılıp gömülürlermiş.. sen bunları bilmiyorsun anne... ben okuyorum... okuduğumu anlıyorum... beni hatip yapma anne... saçlarımı rüzgardan kıskanma anne...
ben de denize girmek istiyorum... rahminde yüzdüğüm gibi yüzmek istiyorum masmavi denizlerde... beni içine hapsetme anne... yapamadığını benden kıskanma anne... arkadaşlarımın saçlarına bakıp onları kıskanmak istemiyorum anne... yaz günlerinde kafamda bitler yetiştirmek istemiyorum anne...
sıkılıyorum, deliriyorum, hayırsız bir evlat olmak istemiyorum anne...
demokrat bir aileysek, hep zaman söylersin, hakkımı kullanmak istiyorum anne... beni ortaçağa ışınlama anne... hem okulda nasıl davranıyorlar bize anne biliyor musun? hep kız... herkez kız... hormonlarım var benim anne...
ben kadın oluyorum anne... beni saklama, benden utanma anne... hayırsız bir evlat olmak istemiyorum anne...ben de kot pantolon giymek istiyorum, güzelliğim görünsün istiyorum... beni bu dünyadan kıskanma anne!.. beni evrenle paylaş, komşularınla değil anne... seni seviyorum... sevgim nefretimi yendi anne... onun için sizi terk ediyorum...

babama selam söyle anne... hiç saçlarını okşamayan, sneinle birlikteyken mankenleri hayel eden babama selam söyle anne... ruhu hep aldattı seni... sen babamın suç ortağısın anne!.. kendimi sorgulamama bile izin vermediniz... düşüncelerime kulak asmadınız... bir kişi beş yaşında farklı, on beş yaşında daha farklı olabilir mi?.. ben den utanacaksınız...
yap, dediğiniz hiçbir şeyi yapmadım anne... aileyi hahpushaneye dönüştürdünüz anne... babam seni ruhuyla aldattı, sen onu inancınla...
birbirinizi aldattınız anne...

örtmeyin beni anne... yılarca taktığım türban kefenim olmayacak anne...
sizi terk ediyorum anne... daha onbeş yaşındayım... yanınızda büyümeyi çok isterdim... ben büyümüyorum ki anne!.. küçüldüm... değersiz hissettim kendimi aranızda... abilerime söyle anne... her gördüğü açık kızlar orospu değil anne... bunlar anlayamaz belki sen beni anlarsın anne... ışığın yokluğu karanlıktır... beni karanlığa hapsetmeyin... karanlığımı yırtıyorum... okulu bıraktım... imamhatiplerde kızlara neler yapıyorlar anne biliyor musun... bilemezsin yaşamadın... ama bana yaşattınız anne...

beni örtemiyceksiniz artık anne... yeni aldığınız türbanımı, şarapçıların boş şişelerle doldurduğu çöp bidonuna attım... gidiyorum anne buralardan... ruhumun kurtlanmasına daha fazla dayanamam... ruhumu kazıttığım gibi kafamıda kazıttım anne... başımda hiç saç kalmadı... hiç suçta kalmadı... türban takmam boşuna... kel oldum anne... sizi seviyorum... sevgi herşeyi halletmeye yetmiyor anne... belki bnei bin yıl sonra anlarsınız... ne ben ne sen ne babam ne kardeşlerim kalmayacak...

beni affet anne... sevgilimle!.. sizin hiç bilmediğiniz bir dünyaya kucak açıyorum... aynı kainatı paylaşsakda, bakış açımız çok farklı...

henüz on beşimdeyim... ruhumdaki, beni anlayan dünyaya yelken açıyorum...
ara sıra sana yazacağın anneciğim... ruhun aklını değil, aklın ruhunu yaşaması dileğiyle...

biricik kızın...

Erol Uçar


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,088,088,088,088,088,088,088,08
13 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Gül Çakır


İSİMSİZ

Ağlayarak geldiğin bu dünyada gülmenin tek koşulu kendini esas almaktır ve kendin için, yarınların için, mutluluğun için her daim mücadele etmektir. Hayat denilen rüyanın içinde yaşamaya çalışırken birçok anlamsızlıkla karşılaşacak, birçok engellerle çarpışacak ve birçok kişiye kendini anlatmakta yorulacaksın. Umudun bitip tükendiği anlar da ağlamaktan yorgun düşecek, biçare ortalıkta dolaşıyor bulacaksın kendini. Bazen hayatın öyle zaman dilimlerinde duraklayacaksın ki ne bir adım atmaya dermanın kalacak ne de zor günlerin geçmesi için temenniler de bulunabileceksin. Kalbin; derinlerinde yatan sevgi, fedakârlık, anlaşılamadığı için içten içe yanacak, senden başka kimselerin duyamayacağı feryatlar atacak. Onun sesini dinleyecek bir zaman sonra dayanacak gücün kalmadığı için duymamak için çareler arıyor bulacaksın kendini. Kandıracaksın kendini en doğrusunu yaptığına, mutluğu olduğuna inandırmaya çalışacaksın. Hatta kendinin bile inanmadığı küçük yalanlar söyleyeceksin insanlara. Oysa iyi niyetini anlamakta direnen insanlar bu sefer kolaylıkla anlayacaklar yalan söylediğini. Bakışlarından, gülüşlerinden, edalarından anlayacaksın yalanına inanmadıklarını ve mutsuzluğunun başarısızlığının onların mutluluk kaynağı olduğunu. Anlayacaksın yanında seninle beraber yürüyen her kişinin dostun olmadığını. Yaşadığın her acının arkasından bir parçasını daha tamamlayacaksın hayat denilen bu bulmacanın. Acı çektikçe olgunlaşacaksın. Olgunlaştıkça insanlardan kaçacak, insanlara güvenmeyecek, hayatın nefes alıp vermekle sınırlı olmadığını göreceksin. Ne kadar zor olduğunu haykıracaksın kendine mutluluğun. Oysa hayata yeni başladığın anlarında ne kadar da kolay geliyordu yaşamak, sanki tanıdığın ve tanışacağın bütün insanların rolleri senin hayatını kolaylaştırmaktan ibaret sandığın günleri hatırlayacak ve acıyacaksın kendine. Geçip giden yıllara, zamanına, hayatında yer verdiğin insanlara, yediğin darbelere bakacak ve kaybettiğinin farkına varacaksın. Farkına vardığında eğer kendine ne kadar şanslı olduğunu söyleyebilirsen, bütün insanlara olan güvenini yitirdiğin noktada kendine güvenmeyi başarabilirsen eğer, birçok kimsenin bulamadığı mutluğun formülünü bulmuş olacaksın. Eninde sonunda tek dayanağın sen olduğuna göre, yılmadan yola devam edecek gücü bulacaksın. Olsun varsın aynı yollardan defalarca geçmiş olsan da, aynı hedef için bütün emeğini, paranı, zamanını kullansan da, aynı amaç için insanların karşısına başaracağım diyerek çıkıp başaramamış olsan da ne önemi var ki. Evet, zamanın, emeğin, hatta amacına inancın kalmamış olsa da bitip giden onca şeye rağmen sen hala bitmedin ya tükenmedin ya önemli olan bu. En değerli varlığının sen olduğunu bildikten sonra adınla anılan hayat doğumunla başladığına göre ancak ölümünle bitecektir. Unutma bunu.

Unutma insanoğlu unutma;

Mutluluk kolay elde edilen bir şey olsaydı sokaklarda her gün karşılaştığın insanlardan, yaşamında çeşitli rollere sahip insanlara kadar herkes mutlu olurdu. Mutluluk kolay olsaydı sen acı çekerken, insanlar kendi hayatlarından kesitler aktarmazdı sana. Mutluluk kolay olsaydı yıllardır mücadelenin içinde kendine yer bulamazdın ve eğer mutluluk kolay olsaydı yaşam da sana gerek kalmazdı. Sen gereklisin bu evrene. Ve bu evren mutlu olabilmen için, mücadele edebileceğin ve kazanabileceğin hedefler veriyor. Gözünü hedeften ayırma ve başladığın mücadeleye yılmadan devam et. Devam et ki hayat korksun senden, enerjinden, amaçlarından...

Gül Çakır
gulcakir9@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,809,809,809,809,809,809,809,809,809,80
5 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  "EYLÜL IRMAKLARI" GÖNÜLE AKIYOR

Her çıkan kitap beni, istediği oyuncağı satın alınmış çocuklar gibi sevindirir. Kitabın doğuşunu insanın doğuşu kadar anlamlı ve muteber sayarım. Çünkü bana göre kitapların da kendince bir sesi, dili ve yüreği vardır. Her birinde nice hayatlar saklıdır. Onları okudukça bu hayatların ve fikirlerin içine destursuzca gireriz. Bizleri hep güler yüzle karşılarlar.

Ülkemizde her yıl hemen her düşünceden ve türden binlerce yeni kitap, raflardaki yerini alır. Vitrinler gül bahçelerine dönüşür. İnsanlar; düşüncelerine yakın buldukları, ilgi duydukları kitapları satın alarak kütüphanelerine kazandırırlar. Bizim gibi eli kalem tutan kişiler için kitap, hava ve su gibi elzemdir. Öyle ki, sayfalar devirmediğimiz akşamlar gözümüze uyku girmez. Yazan kişiler birbirlerinin halini bildiği için yeni çıkardıkları kitaplarından imzalayıp dostlarına gönderirler. Bu, yazar dayanışmasının en güzel örneğidir.

Bu senenin son aylarında kıymetli şair ve yazar dostum Mustafa Özçelik, bu yıl yayınladığı kitaplardan bir demet gönderdi bana. Birbirinden değerli bu kitaplardan özellikle "Eylül Irmakları" adını taşıyan, ilgimi çekti. Çünkü şiirsel bir ismi vardı kitabın… Fakat bu bir şiir kitabı değildi. Özçelik son dönemlerde yazmış olduğu denemelerini bu isim altında bir araya getirmişti. Sütun Yayınları tarafından yayınlanan ve 156 sayfadan meydana gelen eserde 25 tane deneme bulunuyor. Bu denemeler son dönem edebiyatına ışık tutuyor.

"Eylül Irmakları" adını taşıyan bu kitap üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümdeki iki deneme Yunus Emre'yi, iki deneme Nasrettin Hoca'yı, iki deneme Yahya Kemal'i, birer deneme de Mehmet Akif'i, Ahmet Hamdi Tanpınar'ı, Leyla ve Şeref Hanım'ı konu edinmiştir. Yazar, ikinci bölümde ikişer yazıda Necip Fazıl'ı, Samiha Ayverdi'yi, birer yazıda A. Nihat Asya'yı, Bahattin Karakoç'u, Nurettin Topçu'yu, Sezai Karakoç'u ele almıştır. Üçüncü bölümde ise günümüzün değerlerine yer vermiştir. Bu kısımda sanatçının kişilik ve sorumluluk boyutlarını sorgulamıştır. Son dönem şiirindeki simalardan M. Atilla Maraş'a, merhum M. Akif İnan'a, Metin Önal Mengüşoğlu'na, Nezir Akalın'a, Mustafa Miyasoğlu'na, A. Vahap Akbaş'a ve gölgede kalmış bir şair olan Ahmet Veske'ye değinmiştir. Eskişehir'den Türkiye'ye seslenen, arı gibi çalışkan ve verimli olan Mustafa Özçelik, üslup sahibi bir şair ve yazarımızdır. Onun şiirleri de, denemeleri de oturmuş bir kalemden çıkmış intibaını verir. Düzyazıları, özellikle de denemeleri şiir renginde ve tadındadır. Yirmi bir yaşında edebiyat hayatına atılan bu usta kalem, 32 seneden beri aralıksız yazmaktadır. O, edebiyatın her sahasında özellikle şiir, deneme, makale, biyografi, öykü, masal, günlük türlerinde çalışmalar yapmaktadır. "Gelişme, Mavera, Yönelişler, İslâm, Kadın ve Aile, İlim ve Sanat, Gül Çocuk, Dolunay, Düş Çınarı, Dergâh, Kayıtlar, Kültür Dünyası, Kırağı, Kardelen, Seviye, Kitap Dergisi, Bu Meydan, Kalem ve Onur, Güneysu, Kubbealtı Akademi, Bizim Külliye, Yansıma, Bir Nokta, Vuslat, Edebiyat Ortamı, Taşra Edebiyat, Yedi İklim, Yitik Düşler, Ay Vakti, Gonca Çocuk" dergileri onun edebî verimlerini gün yüzüne çıkardığı, okuyucuyla buluşturduğu periyodik yayınlardır. Yıllardan beri bu kadar çok yayında edebî verimlerini yayınlayan velut bir yazarın üslubunun oturmuş olması tabiî bir neticedir. Yazarlar çok okuyan insanlardır. Başka bir deyişle çok okuyan insanlar zamanla yazar olurlar. Çünkü okumak dolmak, yazmak boşalmaktır. Okuduklarımız bizde bir birikim oluşturur, bu birikim zamanla inkişaf alanı arar kendine. İşte bu noktada yazmaya, bildiklerimizi paylaşmaya başlarız. Mustafa Özçelik de böyle oluşturmuş Eylül Irmakları'nı… Bu kitap özellikle oturulup yazılmamıştır. Yazar değişik dergilerde yayınladığı yazılarını bir araya getirmek istemiş, dağınıklığın önüne geçerek tabir caizse onları zapturapt altına almıştır.

Yazar Özçelik, "Eylül Irmakları" adlı eserinin önsözünde : "Bir yazar, yazar olmaktan çok, öncelikle iyi bir okuyucudur. Hem çağdaşlarını hem de önceki dönem yazarlarını ciddi okumak durumundadır. Bu faaliyet sadece okumakla da sınırlı kalmamalı, yazarlar ve eserleri üzerinde düşünmeli, yorumlar yapmalıdır." diyerek bu eylemi elzem bir iş olarak görüyor.

"Eylül Irmakları" adlı deneme kitabı özellikle son dönem edebiyat çevresine ışık tutuyor. Bu ışığın huzmelerini takip ederek yeni dönemin özüne giden kapıyı aralıyoruz. Bu kitapta Türk şiirinin en gür sesli şairi Yunus Emre'den, hoşgörünün mimarı Mevlana'ya kadar pek çok millî ve evrensel değerimizi bulabiliyoruz. Kitap Yunus Emre'yle başlıyor, Ahmet Veske'yle nihayetleniyor. Bu iki şair arasında, edebiyat ağacının yüksek dallarında gezinip duruyoruz. Yerle sema arasında diyardan diyara dolaşıyoruz. Her edip bir renk ve çeşni sunuyor tasavvurumuza… Özçelik'in tutarlı ve isabetli eleştirileri önümüzü aydınlatıyor. Edebiyata onun gözüyle baktığımıza değiyor. Zira o, değerlendirmelerinde bizi yanıltmıyor.

Özçelik'in çok okuyan ve muhakeme eden bir insan olduğunu biliyorum. Bunun ipuçlarını eser ve edip değerlendirmelerinde açıkça görebiliyoruz. O, denemelerinde malumu ilan etmiyor, bilhassa bilinmeyenleri okuyucuya sunmayı, söze doyumsuz bir lezzet katmayı öncelikli gaye ediniyor. Değerlerimize onun gönül dünyasından baktığımızda evvelden oluşmuş önyargılarımız da güneşe değen buzdağları gibi eriyip gidiyor. Neticede yalandan ve abartıdan arınmış, asıl marifeti samimiyet olan sözler kalıyor kelam eleğinin üstünde…

Anadolu'da Yunus'u ve Mevlana'yı bilmeyen ve sevmeyen yoktur. Fakat bazı kesimler Yunus'u ve Mevlana'yı kendi emellerine alet etmek için hakikatleri tersyüz ediyorlar. Bu kesimlerin temsilcileri olan kalemler, çok farklı ve bir o kadar da bizden uzak bir portreyle karşımıza çıkıyorlar. Bir de bakıyorsunuz ki Yunus Emre, Allah aşkını kapının dibine koymuş, affınıza sığınarak söylüyorum, bir zampara olup çıkmış karşımıza. Mevlana'nın hak ve hakikat paydasında hocalarıyla olan samimiyeti de başka şekillerde algılanmış, zihinler bulandırılmış, inançlı kesimlerin aklının ucundan bile geçmeyen şeyler yakıştırılmış bu halk ve Hak dostlarına. Bu gibi değerleri, Mustafa Özçelik gibi dürüst ve inançlı kalemlerden okursanız fikir bataklığına saplanmazsınız. Onun içindir ki bu kıymetli gönül adamının süzgecinden süzülen hakikat damlacıklarını çok önemsiyorum.

Dedim ya, değerlerimize ve değerlilerimize bir de Özçelik'in hakikat penceresinden bakalım. O, hayata dair isabetli teşhislerde bulunuyor. Bununla da kalmayıp manevî tedavi yollarını da sıralıyor. Bir çeşit gönül tabipliği yapıyor. Eylül Irmakları'nda onun, yozlaştırılan hayata dair isabetli teşhislerinden ve tedavi önerilerinden bir demet sunmak istiyorum sizlere:

"Kendimizi, insanımızı, insanlığımızı kaybediyoruz. Patron zalim, işçi hilekâr, sultan adaletsiz, âlim cahil… Eşyanın dilini unutmuş, solan çiçeğin, kuruyan ırmakların feryadını duyamıyor hale gelmişiz. Onca mal gönül darlığımızı gidermiyor, onca kitap, dergi, gazete bizi hakikatin bilgisine ulaştıramıyor. Bilim adamımız doğruyu öğretmiyor/öğretemiyor. Sanatçımız varlığın ve var edenin sırrını hissettiremiyor. Ressamımızın gönül gözü kapalı… Patronumuz rüyasında para yığınlarından başka bir şey görmüyor. Siyasetçimiz hilekâr, dostlarımız riyakâr, rakamlarımız sevimli, çiçeklerimiz susuz. Vaizin sesi ulaşmıyor içimize, kitap sayfaları içimizi karartıyor. Musiki, bir felaket çığlığına dönüşüyor ve hiçbir noktada birleşemiyoruz. Düşünelim… Birleşemeyenler 'Bir'e nasıl gidecekler? İşte Yunus, bu birleştiriciliğin "Bir'e gitmenin de sınavını vermiş bir insan. Öyleyse onunla beraber, önce tövbe ederek sonra 'bismillah' diyerek söylemeye başlayalım: Dağlar ile taşlar ile çağırayım Mevla'm seni!"("Yunus Emre'yi Yeniden Okumak" , Eylül Irmakları, s.14)

"Eylül Irmakları" isimli deneme kitabında ansiklopedik bilgilere yer vermiyor Mustafa Özçelik… Bu eserde şiir altyapısı güçlü bir şairin doyumsuz mensur yazılarıyla gönlümüze ziyafet çekiyoruz. Onun satırlarında edebiyatın derinliklerine yol alıyoruz. Bizleri nükteleriyle güldüren Nasrettin Hoca'nın bir mutasavvıf ve bilge insan olduğu gerçeğini ondan öğreniyoruz. Mevlana âşığı iki kadın şair Leyla ve Şeref Hanım'ın hayatındaki sis perdelerini yine o aralıyor. Yahya Kemal'deki tarih şuurunu ve milliyet telakkisini bu kadar sade ve sade olduğu kadar da derin anlatan başka bir kalem erbabı az bulunur. Eylül Irmakları, daha evvel yine aynı yayınevi tarafından yayınlanan Nun ve Kalem'in bir devamı izlenimi veriyor. Bu eser de bize denemenin doyumsuz hazzını vermişti. Bizler bu denemeler zincirinin yeni halkalarını büyük bir iştiyakla bekliyoruz. Kalemin hiç susmasın.

M.Nihat Malkoç
mnm61mnm@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,339,339,339,339,339,339,339,339,33
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?


  Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir


KOÇ   (21 Mart-20 Nisan)
Kendinizden pek emin olmayacağınız günlere girmektesiniz sevgili koçlar. Hayli bezgin bir haliniz var çünkü herşeyi mutlaka kontrol etme fobiniz yüzünden zihninizde yorgun düşmüş. Gençlerle olan ilişkilerinizde otoritenizi gösterin. Gerçeklerinizden kaçmayın koçlar..



BOĞA   (21 Nisan-20 Mayıs)
Yalnız değilde tam aksine çevrenizdekilerle elele çalışmayı tercih ederseniz kazanacak çok şeyiniz olacak sevgili boğalar. Özellikle bu hafta kolektif projelere ağırlık vermelisiniz. Perde arkalarında sürdürülen gizli anlaşmalar var olsa da siz kartlarınızı açık oynayın.



İKİZLER   (21 Mayıs-21 Haziran)
Yeni haftanızda herşeyin istediğiniz hızda ilerlemeyeceğini söyleyebilirim sevgili ikizler. Ne kadar istekli ve dinamik olsanız da yaşamın getirdiği yavaşlamalardan avantaj çıkarmalısınız. Zamanla dost olmayı tercih edin ve uygun zamanların dönüşünü sabırla bekleyin.



YENGEÇ   (22 Haziran-22 Temmuz)
Geçmişte tanıdığınız bir dostunuz ile yeniden karşılaşacaksınız. Gerçekten heyecan dolu bir haftaya girmektesiniz sevgili yengeçler. Uzun zamandır cevapsız kalmış sorularınız nihayet aydınlanacaklar. Sorularınızın kaynağı geçmişte yaptığınız bir ortak yatırımla ilgili olabilir.



ASLAN   (23 Temmuz-22 Ağustos)
Finans konularında gayet cazip tekliflerle karşılaşacaksınız sevgili aslanlar. Sonucunu beklediğiniz kredi dosyaları varsa güzel haberler alacağınızdan emin olabilirsiniz. Yapacağınız anlaşmalar kısa vade de yeni projelerin doğmalarına ön ayak olacaklar.



BAŞAK   (23 Ağustos-22 Eylül)
Yeniden doğuşların haftanızın en önemli konularından birisi olacağından emin olabilirsiniz sevgili başaklar. Bu arada sürüncemede kalmış bir projenizin yeniden doğması muhtemel. Sizinle aynı idealleri paylaşan insanlarla ortaklaşa çalışmalara yöneleceksiniz. Haftanız mükemmel.



TERAZİ   (23 Eylül-22 Ekim)
Bitirilmesi gereken bazı dosyaların haftanızın gündemine oturacaklarından şüpheniz olmasın sevgili teraziler. Kredi veya senet ile ilgili bu dosyalarınızı ivedelikle sonuçlandırın. Yeni haftanız ayrıca adalet kurumlarında koşuşturmakla geçebilir.



AKREP   (23 Ekim-22 Kasım)
Gelecek günlerde beklemediğiniz tekliflerle karşılaşacaksınız sevgili akrepler. Moralleriniz doruklarda olacaklar. Eğer yeniliklere ayak uydurabilirseniz haftanın en kazançlılarından birisi olacaksınız. Kreatif ve dinamik akrepler hodri meydan demenin tam zamanı..



YAY   (23 Kasım-20 Aralık)
Yeni haftanızda heyecan verici projelere başlayacaksınız sevgili yaylar. Şevklerinizin katmer katmer artacakları gelecek günlerde yaşamsal amaçlarınıza bir adım daha yaklaşmakta olduğunuzu hissedeceksiniz. İleri görüşlü davranışlarınızın meyvalarını toplayacaksınız.



OĞLAK   (21 Aralık-19 Ocak)
Kırık bir ayna misali kalbiniz parçacıklara bölünmüş sevgili oğlaklar. Pek belirtmesenizde gerçekler ortada aslında. Söyleyecek şeyleriniz varsa kaçınmadan dökün ortaya. Çıkarın kalbinizdeki tüm acıları. Birşeylerin yeniden doğabilmesi için onlara önce yer açmalısınız.



KOVA   (20 Ocak-18 Şubat)
Bazı şeylerin sonlara doğru ilerlediklerini göreceğiniz günlere girmektesiniz sevgili kovalar. İstemesenizde gerçekleri kabul etmeniz gerekecek. Bunlardan çıkartılacak derslerin olduğunu unutmayın ve yeni oluşumlara sırt çevirmeyin. Herşey geçici biliyorsunuz.



BALIK   (19 Şubat-20 Mart)
Mutluluk rüzgarlarının egolarınızı okşayışlarına şahit olacaksınız sevgili balıklar. Bırakın esiversinler limon gibi sıkılan canlarınıza. Kendi kendinizi yiyip bitirme huyundan vazgeçin yeterli.. Yüce sabırlarınızın mükafatlarına o kadar çok yaklaştınızki.


Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Çetin Yalçın

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 5.300 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


Kefal

Ötrifikasyona uğramış, yavaş bir akarsuyun
Denizle birleştiği yerde yaşıyordu kefal.

Akarsuyun yaz başlarında çekileceği,
Denizle ayrılıp araya kumların gireceği zamanda tanıdı
Denizin en güzel lapin balığını.

Üç defa görüştüler sular çekilmeden
İki tesadüf ve bir tesadüf gibi karşılaşma ile.
Sular çekilmese ve bir tesadüf daha olsaydı
Söyleyecekti denizin en güzel kızına duygularını
Hiç süslemeden en yalın ifadeyle.

Aradığı aşkı bulmuştu bulmuş olmasına ama,
Kaybetmişti bulmuş olduğu anda.

Bir girdaba kapılmış gibiydi....

İlk defa yazın gelmesine bu kadar çok sinirlendi.
İlk defa böyle küfretmişti yağmurların kesilip güneşin açmasına.
Çaresizlik içinde kalmış
Ve ilk defa böyle bir özlemle sonbahar yağmurlarını bekledi.

Erman Akçay

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Babamla Dans - Suat Sungur



Genel Yaşam Sigorta A.Ş.


KM - GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş. İŞBİRLİĞİ İLE
AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI


Sevgili KM Dostu,

Sağlığınız bizim için önemlidir,

Genel Yaşam Sigorta A.Ş sizlerin Ağız ve Diş Sağlığı ile ilgili sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak amacıyla Promosyon olarak hazırlamış olduğu ağız check-up'ı hizmetinden faydalanabilmeniz için sizi anlaşmalı kliniğimizde ağırlamaktan mutluluk duyarız.

Yapılacak olan ağız check-up'ınız için yapmanız gereken sadece IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ'NDEN aşağıda belirtmiş olduğumuz ilgili kişileri üç gün önceden arayarak randevu almanız ve tarafınıza iletilmiş olan bu sertifika ile 2008 Mart sonuna kadar kliniğimize başvurmanızdır.

Panoramik Röntgen ve ağız check-up'ınız GENEL YAŞAM Promosyonunun bir parçasıdır.

Sağlıklı günler, güzel gülüşler dileğiyle...

Saygılarımızla
GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş.

Randevu için:
Nursel Çalışkan (nurselcaliskan@identist.com.tr)
Gülsün Er (gulsuner@identist.com.tr)

IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ
Kasap İsmail Sok. Sadıkoğlu Plaza 1 Kat 3
No 68 Kadıköy - İstanbul
Tel: 0216-337 0707 / 0216-337 0708
http://www.identist.com.tr

Editör'ün Notu: Yukarıda sözü edilen sertifikayı buradan bilgisayarınıza indirebilir, üzerine ad ve soyadınızı yazdıktan sonra bastırarak veya email ile göndererek bu hizmetten yararlanabilirsiniz.


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"

 
Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"
 


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Müyap, Mesam, Müyorbir ve Msg tarafından lisanslanan www.hitklip.com , bu yanıyla Türkiye'deki ilk yasal video klip sitesi. Kullanıcılar şuan itibariyle sitede bulunan 738 sanatçının 1672 klibini istedikleri kadar izleyebiliyorlar. Sitede arka arkaya izlemek istediğiniz klipler için çalma listesi hazırlamanız mümkün. Site gelirini kliplerin başında ve oynatımı sırasında gösterilen reklamlardan sağlıyor. Sitenin sloganı ise "İnternette korsan klip izlemeye son". Üyelik kaydı yaparken gerekli alanların tamamını eksiksiz olarak doldurduğunuzdan emin olun, en ufak eksiklik ya da hatanız listeyi yeniden doldurmanıza neden olabilir.

Bilgisayarınızın psikolojisinden anlamak için http://www.pckoloji.com/ web sayfasını ziyaret etmenizi tavsiye ediyorum. Birlikteliğinizin daha verimli (?) ve daha uzun soluklu olması için böyle şeylere önem vermeniz gerekiyor. Şaka bir yana bilişim teknolojisi alanındaki yenilikleri takip etmenin bir yolu da böylesi internet sitelerini takip etmekten geçiyor.

Cep telefonlarınıza ücretsiz indirebileceğiniz oyunlar, temalar, zil sesleri ve programlar için http://gallery.mobile9.com/ Telefonunuzun marka ve modelini seçip size uygun dosyalara ulaşabilirsiniz. Önce bilgisayarınıza indireceğiniz bu dökümanları, cep telefonunuza aktarıp kullanabilirsiniz. Artık cep telefonu ile bilgisayar bağlantısı konusundaki bilgileri de benden istemezsiniz umarım.

Son olarak yasaklı olduğu halde youtube web sitesine girmenin kolay yolu http://anonymouse.org/cgi-bin/anon-www.cgi/http://www.youtube.com Youtube takıntısı olanlara duyurulur

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3752 / Windows / 4.48 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

TreeWalk 8.2.1 / Windows / 1.19 MB http://www.ntcanuck.com/tw_exe/twdns821.exe
Güncel problemlerinizi çözmek için mükemmel bir yardımcı program. İndirip gönül rahatlığıyla kurabilir ve kullanabilirsiniz. Yaptığı işi, internette dolaşırken yazdığınız adresleri direkt olarak bağlı olduğu DNS'lere sormak ve kısa yoldan adrese ulaşmanızı sağlamak olarak tanımlayabiliriz. Örneğin bir nedenle Türkiye'den ulaşamadığınız adreslere bu kurulumu yaptıktan sonra sorunsuzca ve hiçbir engellemeye takılmadan ulaşabilirsiniz. Benden söylemesi:-))

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Paroles paroles
Dalida & Alain Delon









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20080211.asp
ISSN: 1303-8923
11 Şubat 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com