Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.379

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 20 Şubat 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Sütten çıkmış ak kaşıklar!..


Merhabalar,

Üç dakikadan fazla seyredip dinlemeye tahammülüm yok. Hele salı günleri grup toplantılarında yaptığı bozacı şıracı konuşmalara hiç dayanamıyorum. Üç dakika seyretmek konuşmanın genel ahvali hakkında fikir verdiğinden, kalanını yazılı basından takip etmekle yetiniyorum. Beni tanısa hislerimizin karşılıklı olacağından hiç kuşkum yok. Beni seveceği kadar onu sevmeye hazırım, ne eksik ne fazla. Tayyip Bey canım, saygıdeğer başbakanımızdan söz ediyorum. Sırf bu hislerle hafta sonu bir televizyon kanalında, al gülüm ver gülüm sohbetini seyredemedim. Ama sohbetin kayda değer yanlarını okudum. Bakın bu konuda önyargılı değilim. Seyredemiyorum ama okuyabiliyorum. İşte o konuşmada ve takip eden günlerde bir lafı var ki, her gördüğümde tüylerim diken diken oluyor, kendisini hasretle anıyorum. "Beş buçuk yılda ne kötülüğümüzü gördünüz? Bugünkü kaygıları haklı çıkaracak hangi uygulamalarımız oldu?" diyor özetle en pişkininden. Beş buçuk yılda yayılmacı politikalarını en incesinden uyguladıklarını mı söylesek yoksa hepsi belgeli yüzlerce din istismarından mı söz etsek bilemedim. Ama ben bütün bunları bir kenara koyuyorum ve iktidarlarının ilk döneminde neden nispeten daha mülayim olduklarının cevabını vermek istiyorum. Çünkü Çankaya'da, yaptıkları ve yapacakları her türlü dengesizliği dengeleyebilecek nitelikte bir Cumhurbaşkanı vardı. Onuncu Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer, dengesiz ve kifayetsiz her türlü girişime, anayasal düzlemde muhalefet şerhini koyabildi. O yüzdendir ki, Tayyip Bey ve şürekası gerçek amaçlarını ertelemek zorunda kaldılar. İlk fırsatta aynı zihniyetin temsilcisi bir zâtı o makama getirerek önlerine konulan tüm filtrelerden kurtulabileceklerini sandılar, halen de bu konuda ısrarlılar. Neyse uzatmayalım, beşbuçuk yıl uslu durduysanız bu sizin dirayetinizden değil, kontrol mekanizmalarının layıkıyla işlemesinden meydana gelmiştir. Ama ne zaman ki meydan boşaldı, at oynatacak alan büyüdü, sizler de bezden başlayarak icraata geçtiniz. Keyfiyet bundan ibarettir.

Grup toplantılarında zeytinyağı siyasetini en iyi uygulayan bir başkan daha vardı. Devlet Bey, verdiği destekle, kendi deyimleriyle hasat uğruna, son aya damgasını vurduğunu unutarak, AKP ve CHP genel başkanlarına kızıyor. Ortamı onlar geriyormuş. E sen Kocatepe'den Anıttepe'ye çelik halat gerdiğinde aklın neredeydi? Sen çocukların eline çalı çırpıyla kibriti ver, alın bununla ateş yakın de, sonra kalk ateşle oynamayın akşam altınıza işersiniz diye çocukları azarla. Komik yahu, vallahi komik. Hoş neyimiz ciddi ki? Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


Erhan Tığlı

 GÜL-DİKEN YAZILAR : Erhan Tığlı


  DELİYE BAK DELİYE

AKLINI İSTİMLÂK ETMİŞ BELEDİYE

Eurovision şarkı yarışmasına DELİ adlı şarkıyla katılıyoruz. Çok iyi ediyoruz! Bu şarkı tam bize göre; çünkü güleriz ağlanacak halimize, akıllılardan daha çok ilgi gösteririz delilerimize.
Hadi gelin delilerimize şöyle bir göz atalım, neşemize neşe katalım!
Deliye bak deliye; aklını istimlâk etmiş belediye.
Deliye bak deliye; tek sermayesi aklıydı, onu da yüklemiş kediye!
Deliye bak deliye; parası yoktu, aklını etti sevgilisine hediye...
Deliye bak deliye; din iman lafları edince adı çıktı veliye...
Deliye bak deliye; aklını oynattı herkese deli diye diye...
Deliye bak deliye; kendi karnını zor doyururken, evlenme teklif etti bir işte çalışmayan sevgiliye...
Deliye bak deliye; bu seçimde gene oy verdi yalancı talancı partiye...
Deliye bak deliye; âşık oldu bir güzele, güzelin çıkınca lensleri, silikonları, botoksları, bir şey kalmadı geriye...
Bu delilerin zararı kendilerinedir daha çok. Aşağıda sadece kendilerine değil, yedi mahalleye zararları dokunan tehlikeli delileri dile getiriyoruz, bu delilerden uzak durun, diyoruz.
Para kazanmak varken
Kitap okur durursun
Bu gidişle canım sen
Papazı çabuk bulursun
       Deli bu aydın deli
       Elleri kelepçeli
Herkes eğleniyorken
Toplumu düşünürsün
Feleğini şaşırır
Kafayı üşütürsün
       Deli bu aydın deli
       Böylesi çok tehlikeli
Sanat senin neyine
Aman kilit vur diline
Dünyaya boş verirsen;
Dokunan olmaz kılına
       Deli bu aydın deli
       Dinmiyor gözyaşı seli.

Erhan Tığlı
erhantigli@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,339,339,339,339,339,339,339,339,33
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Özgür Danışman


LEKE

Çabuk olmam gerek, neredeyse gelecek. Hiç sevmez bekletilmeyi. Hem bu kadar erken uyan, hem de yine iki ayağın bir pabuca girsin. Al işte, yine kulbundan tutmadın fincanı, yandı parmakların! Sever ellerimi, parmaklarımı... Ellerimle konuştuğumu söylemişti geçenlerde. Ellerimi bile dinleyebiliyor demek...

Elin yetmedi, dilini yak bir de! Öğrenemedim şunları tadını çıkara çıkara içmesini. Üç gün acıyor dilim damağım. Her seferinde söylenmek de cabası. Beceremiyorsun kendini yakmamayı, sus hiç olmazsa.

Kapı çaldı çalacak, eli kulağında, benim hala uğraştıklarıma bak. Siyah elbisemi giyeceğim. Seviyor bendeki siyahı. Hep güzel bakıyor; ama siyahta daha bir aşık sanki gözleri.

Ayna... Bak yine, yeni bir çizgi eklemişsin şuraya; ama yok, kızasım yok bugün sana. Dünden daha güzelim ne de olsa. Dün gelmemişti...

Berberin köşeyi dönmüş müdür şimdi? Yok, az daha vakit var sanki. Güzel bir oyun oldu bu epeydir. Yaklaştığında, gözlerimi kapayıp adımlarını görüyorum. Onunla birlikte yürüyorum ben de kendime doğru. Havamdaysam, sağa sola bile bakınabilirim onun gözleriyle. Daha köşeye gelmemiştir ama.

Giyinmeden, mutfağa son bir bakayım. Geldiğinde hiç işim olmasın istiyorum. Onun evin içinde bir yerlerde olduğunu bilmek bile dinlendiriyor ruhumu; ama yine de hep göreyim, dokunayım, konuşayım istiyorum. Bazen, gelse, saatlerce kıpırdamadan birbirimize baksak, sonra gitmesi gereken vakit geldiğinde kelkıp gitse, ikimiz de hiçbir şeyi garipsemeyecekmişiz gibi geliyor.

Hah, kapı! Hay allah, erken gelmiş olabilir mi? Giyinmedim bile. E, ama bunu hep yapıyorum. Niye son dakikayı beklersin ki? Neyse, aşağıdan basmıştır zile, çıkana kadar giyinirim. Önce pencereden bakayım. Beni görmek için başını kaldırışını seviyorum. Hem, mahallenin sıpaları çalıp çalıp kaçıyorlar zilleri. "Zili çalıp kaçmak" geninin varlığından şüphem yok artık. Tıpkı "Koltuk mindelerinden ev yapıp içine girme" geninden olmadığı gibi... İstediği kadar oyuncak dolu olsun ev, giriliyor o minder çatı-duvarın içine, öyle duruluyor. İşin garibi "öyle duruluyor"!

Al işte, kimse yok. Ah o veletler! Neyse, fena da olmadı. Hala vakit var demek, ortalığa ve kendime çekidüzen vermek için.

Şu buruşturulmuş sigara paketi... Atsam mı acaba artık? Çöp gibi mi duruyor? Dursun. Olmadığını ben biliyorum. Nasıl olağanüstü haller yükleniyor bazen mekanlar, eşyalar... Birlikte gittiğiniz bir yerde, şimdi zihninde uçuşan cümlelerinden birini söylediği masa nasıl da bürünüverir ete kemiğe. Başkalarının oturduğunu gördüğünde için dağlanır, masanın canı acımış mıdır diye. Mekanın geçmişine sinen size aitlik kokusu dolar burnuna başka kimseye hissettirmeden. Gizlice el sıkıştığın duvarlar, çapkınca bakar sana ötekilerin ruhuna duyurmadan. Belki etraftaki biri fark eder yalnızca dudağının kenarındaki kıvrılmayı, çok düşünmez o da üstünde, çevirir bakışlarını.

Bir şeyler kalır bazen evin sağında solunda. Yemek yenmiş bir tabak, kullanılıp dertop edilmiş bir kağıt peçete, buruşturulmuş bir sigara paketi... Elin varmaz hoyratça uzanıp kaldırmaya, çöpe atmaya. Parmakları üzerindedir hala, korkarsın gidecek onlar da diye.

Küçükken, Efes harabelerini gezerken durup bir mermere dokunmuştum. Gözlerimi kapatıp zamanın bir yerinde oraya dokunmuş biriyle buluşacağımı ummuştum. Sanırım hissetmiştim de. Onun gibi bir şey galiba. O yokken ondan kalana dokunmak...

Yine nerelerdesin... Neyse ki elin ayağın alışkın oldukları işleri yapıyorlar böyle zamanda, sen farkında olmasan da. Bak, saçların toparlanmış bile dağınık havası veren, ama dağınık olmayan haliyle. Elbisen de sırtında çoktan.

Zil! Tam zamanı. Hala, bu sesi her duyuşumda içimin hoplaması ne garip. Çocukken, bir doktor yolunda olurdu bu, bir de sınav öncesinde. Midemin oralarda bir yerlerde, sert hareketlerle oynaşan bir hava topu... Alt dudağımı ısırıyormuşum bir de, ben fark etmiyorum öyle zamanlarda. Söylemişlerdi.

Önce pencere, her zamanki gibi. Ben daha " Kim o?" demeden, pencerenin sesini duyup kaldırır başını yukarı. Gülümser. Öyle kalırız bir an, sanki orada öylece durmakmış yaşamın olup olacağı gibi.

Ee, kimse yok yine. Bir yakalasam şu haylazları da desem ki "Hiç olmazsa onun geleceği zamanlarda yapmayın."

Gecikecek mi acaba? Arayıp söylerdi aslında. Belki de hesapta olmayan bir gecikmedir. Benim saatim ileridir belki. Saçma, biliyorum; ama telaşlanıyorum işte. Ne yapsam? Masayı kurmalıyım belki. Hem zaman kazanmış olurum, hem de oyalanırım gelene kadar. Şu anda aklımı ondan uzak tutacak bir şey, olacak iş değil de...

Masada, karşısında oturmak istemiyorum. Tamam, sohbet ederken yüzüne bakmalı insan karşısındakinin; ama aradaki o koca masa yüzünden dokunamıyorum ona. Çok mu garip olur tabağımı onunkinin yanına koysam? Asıl garibi, bugüne kadar ona kurduğum bunca sofranın öncesinde, hep bu ikilemi yaşamış olmam ve yanında oturmaya cesaret edememem... Yalnız evdeki yemeklerimizde değil üstelik, dışarıda da aynı şey oluyor. Hep karşımda... Ben henüz gönlümce dokunamadığımdan mı böyleyim; yoksa artık birbirine dokunmak istemeyenler mi karşı karşıya oturur, bilmiyorum.

Bir kere, tek bir kere neredeyse can havliyle yanıma oturmasını söylemiştim. Arkadaşlarımız vardı, çiftler karşılıklı oturmaya yeltendi yine. Ben yine can sıkıntısıyla yerime razı olacaktım ki masayı fark ettim. Kocamandı! Bir restoran masası için devasa boyutlardaydı ve benim ne bahaneyle olursa olsun ona dokunmam mümkün değildi. Dahası resmen uzağımda oturacaktı! Nasıl gözümü karartıysam, söyleyivermişim "Buraya otursan..." diye. Tereddüt etmedi neyseki.

Yok, ben yine karşısına koyayım tabağımı.

Çok sever enginarı. Ev yapımı zeytinyağı bulmuş nereden bulduysa. Şişeyi, en sevdiği oyuncağını elinde tutan çocuk gibi sıkı sıkı tutup gözlerinde yine o çocuğun kocaman bakışlarıyla bana uzatmıştı. Ne tatlıdır hep! O yağla yaptım enginarı. Bir de yoğurt mutlaka olmalı sofrasında. Kimi zaman hiç elini uzatmadığı oluyor; ama görmeliymiş sofrada mutlaka. Kimbilir niye.

O bir şey anlatmadıkça sormuyorum ben de. Neyi bilmem gerektiğini düşünüyorsa anlatıyor nasıl olsa. Onun "Niye hiç sormuyor?" demediğini de biliyorum. İçim rahat. Aşklarını da sormuyorum hiç. Bunun sebebi biraz farklı sanırım. Beni incitecek ayrıntılar anlatmayacak mutlaka; ama kadınlığıma denk gelecek, bulup çıkaracağım ben oralardan bir şeyler. Ne gereği var?

Gecikti. Saatimin ileri olma ihtimalinin bile kurtaramayacağı kadar hem de.

Nihayet! Bu seferki zil kesinlikle o olmalı. Pencere önce. Niye kapatmışım ki demin? Öyle ya, sesini duymazsa nasıl bakacak yukarı... Yine mi kimse yok? Peki bu çocuklar zili çaldıktan hemen sonra nasıl bu kadar çabuk ortadan kayboluyorlar? Tuhaf şey...

Hiç yapmazdı böyle. Midem ağrımaya başladı. Kapayamayacağım atık pencereyi. Yok, kapayayım ben yine. Sesini duymazsa...

Mutfağın lavabosunu ovmuş muydum? Tekrar ovayım, kirlenmiştir ne de olsa. Al işte, demedim mi ben? Daha bir saat olmamıştı halbuki temizleyeli. İyice ovamalıyım demek. Abarttığımı düşünüyorlar, ilgisi yok. Ben görüyorum işte, bir sürü leke var. Arkamı dönmeye gelmiyor, kirleniveriyor yine. Öyle bırakacak halim yok ya, dönüp temizliyorum tekrar.

Unutmuş olabilir mi? Hiç huyu değil... O sersem manav mı lafa tuttu yine? Bir vazgeçemedi şu huyundan. Konuşmayı mı seviyor, yoksa karışısındakinin ağzından laf almak için mi sürekli konuşuyor, emin olamadım henüz. Bizimki de şöyle bir terslenemiyor ki " Sana ne ?" diye. Her seferinde, o dipsiz sabrıyla ne sorulursa cevap veriyor. Ben bir sağlam söyleneceğim ama ilk fırsatta o manava. Şu halime bak! Demiyor ki adamcağızın bir bekleyeni vardır, tutmayayım daha fazla, diye...

Zil mi çaldı? Çaldı ya. Gene insaflı çıktı manav. Pencereyi kapamıştım sahi.

Kimse görünmüyor kapıda. Seslensem mi acaba? Kapı açıktı da içeri girdi belki çoktan. Üst katın zili epey yüksek sesle çalar hep. Onu mu duydum?

Yok, yine yok. Gelmeyecek. Midem... Bu lavaboyu ne zamandır ovmuyorum, kimbilir. Ellerim soyulmuş. Hep bu lavabo yüzünden. Sever ellerimi oysa, görmese bu halde. Avcumun içini öper hep, sıcacık dudakları yanar avcumda bir zaman.

Bir şey gelmiş olmasın başına? Olmaz öyle şey. Hemen de bozuveriyorum yüreğimi; al bir beter huy daha. Ruhuma da bir çekidüzen şart oldu.

Çıkmıyor lanet lekeler. Temizleyiciyi değiştirmeli belki de. Belli ki işe yaramıyor bu meret.

Pencerede beklesem de zili çalıp gideni suçüstü mü yapsam? Bir şey değil, merak da ediyorum nasıl bu kadar hızlı ortadan kaybolabildiğini. Olmaz ama, pencerenin sesini duyamaz sonra. Zili duyup açmalıyım pencereyi, o da kaldırıp güzel başını, gülümseyerek bakmalı.

Zil çalıyor. Bir tane değil sanki bu sefer. Yüzlerce evin zili çalıyor. Bakamam bu kez. Lavabo... Bırakamam ki temizlemeden. Çıkmıyor lanet lekeler. Ya oysa? Hiç sevmez bekletilmeyi. Çocuklardır belki yine. Gelmeyecek. Başına bir şey geldi kesin. Hiç huyu değil böyle habersiz... Daha mı kuvvetli ovmalıyım? Pencere önce... Dönerim tekrar o değilse.

Yok. Yine kimseler yok. Olsun. Lavaboyu temizlemeden gelmesin zaten. Ellerim acıyor. Lekeler çıksın da varsın acısınlar üç beş gün.

Ama bu zili çalıp duracaklarsa hep, nasıl yetişecek bunca iş? Daha elbisemi giyeceğim; siyah olanı. Saçlarım da darmadağınık.

Önce lekeler... Onlar bir çıksa. Ellerim... Lekeler çıksa... Zil... Zil sussa...

Özgür Danışman


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,928,928,928,928,928,928,928,928,92
13 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Neslihan Güzel

 Kahveci : Neslihan Güzel


  MUTLULUĞU ARIYORDU

Onu ilk tanıdığım zaman; çok mutlu, neşeli ve de çocuksu bir insandı. Bu yaşta bu özelliklere sahip bir insan bulduğum için çok şaşırmış ve de mutlu olmuştum. İçindeki çocuğu büyütmemiş diye düşünmüştüm…

Ama daha sonra; diğer kişiliğiyle tanıştım. İnsanlardan sakladığı kaba ve kırıcı kişiliyle.

Aslında içinde birbiriyle savaş halinde olan bir çok kişiliği vardı. Sürekli bunlarla uğraşıp duruyordu. Bu da onu sinirli, huzursuz ve mutsuz kılıyordu. Ama o mutsuzluğunun sebebini dışarıda arıyordu. Yeni eğlencelerde, alışveriş merkezlerinde…

İçinde yatan mutsuzluğuyla bu şekilde mücadele etmeye çalışıyordu.

Arkadaşlığımızın ilk zamanlarda, onu maymun iştahlı olarak görüyor, mutsuzluğunu kendisinin yarattığını düşünüyordum. Ama sonradan fark ettim ki; mutsuzluğu onunla beraber doğmuştu. Ve günden güne onunla beraber büyüyüp gelişiyordu. Bunu anladıktan sonra, ona olan kızgınlığım yerini acımaya bıraktı. Aslında o suçlanacak biri değil, acınacak biriydi. İçinde büyüttüğü bu aşağılık duygusu, beğenilmeme korkusu ona bir virüs gibi zarar vermekte ve onu bitirmekteydi…

İnsanlarının kendisini beğenmesi için elinden ne gelirse yapıyor, yapmacık rollerle kendi olmaktan çıkıyordu. Sırf birilerine şirin görünmek için yapmayacağı hiç bir şey yoktu. İnsanların onu takdir ettiğini görünce de hemen oradan kaçıyor, başka insanların arasına dalıyor, orada kendisini göstermeye çalışıyordu. Bir taraftan insanların kendisini beğenmesinden hoşlanıyor, bir taraftan da beğenen insanlar aşağılamaktan zevk alıyordu.

Bu kriter kız arkadaşları içinde geçerliydi. Yeni birisiyle tanıştığı zaman, eğer ki kız güzelse, hemen onun etrafında pervane oluyor, kendisine hayran bırakmayı başarıyordu. Tabi ki bunu başarmak içinde, takınılan yapmacık kibarlılıkların haddi hesabı yoktu. Kendisinin beğenildiği anlayıncaya da, onu aşağılamaya başlayıp, beğenmeyenlerin etrafında dolaşmaya başlıyordu...

Böyle davrandığı için onu çok suçlamış, tutarsız bir insan olarak nitelendirmiştim.

Ama daha sonra, onu gerçekten tanıdığım zaman, yanıldığımı anladım. Aslında o bu şekilde davranarak, içinde günden güne büyüyen aşağılık kompleksini bastırmaya çalışıyordu.

Kendisiyle barışık bir insan değildi. Daha doğuştan beri bu böyleydi. Hep sevgiye açtı. Mutsuzdu. Doyumsuzdu. Yalnızlığını ve mutsuzluğunu da böyle farklı toplumlar içine girerek, insanlar tarafından takdir edilmeyi bekleyerek bastırmaya çalışıyordu. Bu mutsuzluk ve beğenilme arzusu, onu halden hale sokuyor, kendisi olmaktan uzaklaştırıyordu. O ise kendini tanımadığı için; mutsuzluğunun kendinden kaynakladığını anlayamıyor, mutluluğu dışarıda arıyordu. Yeni arabalarda, yeni insanlarda…

Neslihan Güzel
www.neslihanca.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,759,759,759,759,759,759,759,759,759,75
4 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Hatice Bediroğlu

 Kahveci : Hatice Bediroğlu


  GÖNLÜMÜN GÜNLÜĞÜ 16

Canıımm,

Ateşin mi var? Hasta mı oldun? Canın çok yanıyor mu? Hemen doktora git hemen. Şimdi seni merak ederim. Oyy kıyamam sana. Hadi biraz gevşe ne olursun. Kızılcık tarhanası pişiririm. Soğuk algınlığına birebir gelir. Yağsız tuzsuz, bol karabiberli ve sarımsaklı pişirilir. Hiçbir şeyin kalmaz.

Hem ayrıca sorunları gözünde ufalt küçücük et yok olsunlar. Sana karşıdan söylemek kolay diyorsun duyuyorum ben duyuyorum.

Bu sabah temizlik yaptım canım. Arkasından banyo ve kahvaltı...

Tabi kahvaltımda karşımda sen vardın. Beraber tatlı tatlı yedik çayımızı yudumladık. Gözlerin ne güzel bakıyordu öyle. Sana bakarken aç kaldım farkında mısın? :-)

Epeydir bizim mektupları basmamıştım. Onları basmaya başladım. Tam 3,5 saat sürdü. Tahtalarımı kurtlar yiyor ya kıyır kıyır. Enjektöre ilaç çekip deliklerden içeri saldım. Neredeyse koca salonun her yerine. İğneyle kuyu kazmak gibi bir şeydi yaptığım. İlaç dokundu. Yatak odasına gittiğimde sabah ezanı okunuyordu. Sana yine dua ettim. Bu gidişle ben derviş olup çıkacağım. İlaçlama sırası oturma odasında. Tabi savaşı ne kadar kazanacağım şüpheli. Beş yıldır uğraşıyorum onlarla ya tüketemedim. Aman canım gevezelik ediyorum işte.

" Öpüyoruummm. Çok özledim bugün seni. Verdiğin moraller olmasa ne yapardım bilmiyorum. Yalnız moral değil sevginde bana yetiyor artık. Yalnız olmadığımı biliyorum. Birini sevmek ve onun da beni sevdiğini bilmek ne güzel bir duygu. Ben yine bu güzel duygularımda kalayım. Seni de kocaman öpeyim. Başım döndü. Senden yanıt gelene kadar dinleneceğim " diye bitirmişsin mektubunu. Farkında mısın gittikçe güzelleşiyor duyguların?

Dinlen canım sen. Ben de şimdi uzanıp kitap okuyacağım. Sıcak insanı öyle bir eziyor ki! Sabah dayak yemiş gibi kalkıyorum yataktan. Sana toplam ondört tane kısa ve uzun şiir yazmışım şimdiye kadar. Bu geceyi istatistik gecesi yaptım galiba. Mailleri saydım... Şiirleri saydım... Defterime geçirmemiş olduğum şiirleri geçirdim. En son şiirle zaten noktayı koyuverdim ilişkimize. Öylece beynimden dudaklarıma ve parmaklarıma geçiverdi kelimeler işte. Bak! Kendi de yalın şiirleri de yalın bir sevgilin var senin ve o sevgilin seni çoook seviyor bir tanem.

Ama içimde hüzün var bu gece nedenini bilmediğim. Sanki! Seni kaybetmişim de bulamıyormuşum gibi.

İçimde Hüzün Var

İçimde hüzün var bu gece
Nedenini bilmediğim.
Bir yumru tıkanmış boğazıma
Geçit vermiyor nefes alışlarıma
Sanki! Sen yokmuşsun
Sanki! Seni kaybetmişim gibi
Dökülüyor gözyaşlarım
Durduramıyorum

Öyle bir acı var ki içimde
Nedenini bilmediğim
Sanki! Hiç göremeyecekmişim
Karşına geçip de
Gözlerine bakamayacakmışım gibi
Sanki! Zilim hiç çalmayacakmış
Sen hiç gelmeyecekmişsin gibi

Biliyorum bunların hepsi kuruntu
Hepsi seni çok sevdiğimden
Coşkun duygusallığımdan

Ama!
Öyle bir acı var ki içimde,
Bıçak gibi kesiyor her bir yerimi
Biliyorum... Tanıyorum kendimi
Bütün bu çektiklerim aşk acısı

İçim acıyor bu gece... Sen rahatsız olduğundan herhalde... Belki uzakta olduğundan... Görememenin acısından... Ben ne zaman sen oldum ki hiç haberim yok.

Kollarımın arasına alıyorum ve çok çok öpüyorum bir tanem ama yavaşça öpüyorum. Başını sarsmadan.

Hoşça kal benim sakin, tatlı, sinirleri gevşemiş sevgilim.

Eyvallaaah... Kafama taa oradan kocaman bir terlik çarptı.

Ayıp oluyor ama. Seni çook seviyorum :-)

Hatice Bediroğlu
hatice@haticebediroglu.net


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,339,339,339,339,339,339,339,339,33
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Semih Bulgur

  Kahveci : Semih Bulgur


   Zenci mi Kadın mı?

Bilindiği üzere Amerika, başkanlık seçimlerine yaklaşmakta ve aday adayları kıyasıya kapışmakta. Demokratların seçimi almasına kesin gözü ile bakılıyor. Dünya için güzel bir haber çünkü demokratların hiçbir zaman cumhuriyetçiler kadar vahşi ve insanlık dışı bir Dünya politikaları olmamıştır. Tek kutuplu Dünya'nın vatandaşları olarak, bizim için seçilecek başkanın beyaz sarayda ne yapacağından çok Dünya için ne yapacağı önem taşıyor. Çünkü Dünya'nın geleceği Amerika'nın politikasına bağlı ve onların ıslah olmasını umuyoruz.

Demokrat partinin aday adaylarından en güçlü isimler Hillary Clinton ve Barack Obama yani biri kadın diğeri ise Afrika kökenli bir zenci. Çok şükür ki Amerika'nın başkanı ya bir kadın ya da bir zenci olması ihtimali çok yüksek. Bu Dünya için büyük evren için küçük bir adım.

Bush'un acımasız ve vahşi Dünya politikasından, ekonomik çalkantılardan bıkan Amerikan halkının Cumhuriyetçileri gönderip, demokrat bir kadın veya zenciyi seçmesi hem Amerika hem de Dünya için hayırlı olacaktır diye umuyorum. Gelişmiş bir ülke olmak yani zengin olmakta başa bela olabiliyor. Amerika bir doymuşluk çıkmazında, yiyip yiyip kusuyor, kustuğunu yiyor ve tekrar kusuyor.

Amerika'da son zamanlarda yaşanan ekonomik, sosyal ve kültürel durgunluk işte bu doymuşluğun tıkanmasıdır. Amerika gelişti ve tıkandı daha ileriye gidemiyor. Dolayısıyla Dünya'da tıkandı fakir ve zengin ülkeler arasındaki uçurum her geçen gün daha da artıyor, Amerikanın başına on bir eylülü aratacak, büyük felaketlerin gelmesi kaçınılmaz . Gelişmekte olan ülkeler de yürüyemiyor, prangalanmışlar, beyinlerine kilit vurulmuş düşünemiyorlar üretemiyorlar, ama onlar adına düşünen beyin yani Amerika da kilitlendi, Dünya kilitlendi.

Amerika'nın bu durgunluk ortamından kurtulması için işte böylesine bir sıra dışılığı yaşaması gerekiyordu. Zenci veya kadın bir başkan… Zenci olursa Afrika kökenli ve toplumun ezilmiş kesimini temsil etmesinden dolayı Afrika'da yaşanan sefaleti içinde hissedip varlığı paylaşacağını, kadın olursa da anaç duygularla Dünya'yı kucaklayıp daha merhametli olmasını umuyorum. Başkan'ın kadın olması şeytani, dengesiz ve acemi yönlerinden çekinmemizi gerektirebilir ama eski çapkın tilki Bill Clinton'nun karısı olması ve ona da hükümette görev verecek olması dengeyi bulacağını gösteriyor.

Hangisi seçilirse seçilsin Dünya'yı ve Amerika'yı yeni bir vizyon bekliyor. Bana göre bu vizyon Amerikanın kara ve kanlı geçmişini ve şimdinin tıkanmışlık ve durgunluk tünelini aydınlatacak. Hep kap kara, düzene sisteme sövüp sayan yazılar yazacak değiliz ya, biraz da fırçamıza maviler sürelim, Dünya'mıza maniler düzelim.

Tek Dünya adlı bilim kurgu kitabımda anlattığım gibi Amerika daha hümanist ve paylaşımcı bir Dünya politikasına geçerek adil ve tek bir Dünya'nın kıvılcımını yakar mı bilinmez, öğrenmek için 2085'e gitmek lazım fakat yaşananlar sistemin gerçeğidir, insanının gerçeği değil, insanın gerçeğini yaşamak dileği ile.

Semih Bulgur
www.semihbulgur.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Çetin Yalçın

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 5.300 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


Gece

Gece yarılarından zaman çalıyorum.
Gece, yaralarımdan yarın arıyorum.
Uyku dilimliyorum,
Kesik düşler içinden yol alıyorum...

Aslı Sarıoğlu

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Çizer : Ahmet Ercan

 


 Kıraathane Panosu



Babamla Dans - Suat Sungur



Genel Yaşam Sigorta A.Ş.


KM - GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş. İŞBİRLİĞİ İLE
AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI


Sevgili KM Dostu,

Sağlığınız bizim için önemlidir,

Genel Yaşam Sigorta A.Ş sizlerin Ağız ve Diş Sağlığı ile ilgili sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak amacıyla Promosyon olarak hazırlamış olduğu ağız check-up'ı hizmetinden faydalanabilmeniz için sizi anlaşmalı kliniğimizde ağırlamaktan mutluluk duyarız.

Yapılacak olan ağız check-up'ınız için yapmanız gereken sadece IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ'NDEN aşağıda belirtmiş olduğumuz ilgili kişileri üç gün önceden arayarak randevu almanız ve tarafınıza iletilmiş olan bu sertifika ile 2008 Mart sonuna kadar kliniğimize başvurmanızdır.

Panoramik Röntgen ve ağız check-up'ınız GENEL YAŞAM Promosyonunun bir parçasıdır.

Sağlıklı günler, güzel gülüşler dileğiyle...

Saygılarımızla
GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş.

Randevu için:
Nursel Çalışkan (nurselcaliskan@identist.com.tr)
Gülsün Er (gulsuner@identist.com.tr)

IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ
Kasap İsmail Sok. Sadıkoğlu Plaza 1 Kat 3
No 68 Kadıköy - İstanbul
Tel: 0216-337 0707 / 0216-337 0708
http://www.identist.com.tr

Editör'ün Notu: Yukarıda sözü edilen sertifikayı buradan bilgisayarınıza indirebilir, üzerine ad ve soyadınızı yazdıktan sonra bastırarak veya email ile göndererek bu hizmetten yararlanabilirsiniz.


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"
 


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

"Must Love Dogs" Türk sinemalarındaki ismiyle "Aşkla Randevu". Bu filmin orjinal web sayfasında bulunan http://www2.warnerbros.com/mustlovedogs/downloads.html ve bilgisayarınızın monitörünü hiç üşenmeden temizlemeye aday dört sevimli köpek var. Siz istediğiniz bir tanesini alıp bilgisayarınıza indirmeye ne dersiniz? Yok ben bilgisayarıma ekran koruyucu indirmem derseniz http://www.pcworld.com.tr/resim/ekran_temizligi.swf kısayolunda bu ekran koruyucunun nasıl çalıştığını gösteren flash versiyonu seyredebilirsiniz. Hem de indirmenize gerek olmadan. Ben bilgisayarım için daha canlı ve gösterişli ekran koruyucuları istiyorum diyenler için ise http://www.wallpapers.com/ web sayfasını tavsiye edebilirim. Bu web sayfasında bilgisayarınızın ekranına farklı bir boyut getirecek ekran koruyucular ve duvar kağıtları bulacaksınız.

Bu kadar yeter ya, ben n'olacağım diyenler için tabi ki flash oyun sitesi tavsiyemizi unutmuyoruz. Bu defa http://www.marmaraoyun.com web sayfasını denemenizi tavsiye ediyorum. İyi eğlenceler.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3752 / Windows / 4.48 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

TreeWalk 8.2.1 / Windows / 1.19 MB http://www.ntcanuck.com/tw_exe/twdns821.exe
Güncel problemlerinizi çözmek için mükemmel bir yardımcı program. İndirip gönül rahatlığıyla kurabilir ve kullanabilirsiniz. Yaptığı işi, internette dolaşırken yazdığınız adresleri direkt olarak bağlı olduğu DNS'lere sormak ve kısa yoldan adrese ulaşmanızı sağlamak olarak tanımlayabiliriz. Örneğin bir nedenle Türkiye'den ulaşamadığınız adreslere bu kurulumu yaptıktan sonra sorunsuzca ve hiçbir engellemeye takılmadan ulaşabilirsiniz. Benden söylemesi:-))

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




O Caritas
Cat Stevens









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20080220.asp
ISSN: 1303-8923
20 Şubat 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com