|
|
|
25 Şubat 2008 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : CUMHURBAŞKANLARI GÖREVİNİ YERİNE GETİRDİ!.. |
İyi haftalar,
Oscar törenini izlemeye hazırlanırken bir taraftan da buraya birşeyler yazmaya çalışıyorum. Aslında diyeceklerim, bu diyeceklerimden nasiplenecekler belli ama neresinden başlayayım kararsızım. Herşeyden önce Kuzey Irak'ta yürütülen operasyonda şehit olan 15 askerimizi anarak başlamak istiyorum. Bizlerin buralarda olup biteni algılamamız ve duyguları paylaşmamız olanaksız ama şunu iyi biliyorum ki orada bir savaş var. Umarım hesaplar tutar ve kısa sürede ordumuz esas görevine geri döner. Bu konuda ne söylense az gelir, bol bol söyleniyor da ama Meclis çatısı altında yürütülen şu yataklık ve yardakçılık beni epeyce sıkmaya başladı. DTP'nin derdinin kapatılıp her birinin birer kahraman olması olduğunu başından beri biliyor ve bu oyuna gelmememiz gerektiğini savunuyorum. Ancak zaman zaman pekçoğunuz gibi soğukkanlılığımı muhafaza edemediğimi söylemek zorundayım. Bu işin sonu nereye varacak merak ediyorum doğrusu.
...
Geçen Salı bir yazı yazmış, "Bu işte bir hayır var." demiştim. O gün sekizinci gündü ve Gül henüz yasayı onaylamamıştı. Meğerse beklediği varmış, o zaman kestiremimişiz. Cumhurbaşkanları Gül, milletin dikkatinin aynı gün başlayan kara harekatına kaydığı mübarek Cuma günü, kendisinden beklendiği üzere, yasayı 411 ve %80 laflarını da araya katarak onayladı. Bravo. Fakat bir ilginç gerekçeyi de eklemeyi unutmadı. Belki de bu gerekçe ile, ağzından salyalar akarak yasanın resmi gazetede yayını bekleyen şıracı rektörlerin elinden silahlarını aldı. Bunu neden yaptığını ilerleyen günlerde öğreneceğiz inşallah. Şöyle demiş saygıya şayan Gül, "Anayasada zaten var olan hükümleri daha ayrıntılı bir şekilde tavzih ve teyit etmek suretiyle kanun önünde eşitlik ilkesini ve eğitim ve öğrenim hakkını güçlendirmeyi hedeflediği anlaşılmıştır." Burada geçen tavzih "Açıklama, aydınlatma" demekmiş. Yani özetle diyor ki, siz aslında bir halt yemediniz, sadece var olan yasaya biraz daha açıklama getirdiniz ve onayladınız. Bu gerekçe ile yasadan önce varolan durumdan farklı bir durumun söz konusu olamayacağı aşikar. Amma velakin, bir başka şıracı YÖK başkanı çıkıyor ve kendince değişikliğin yeterli olduğunu ve başı bezlilerin üniversiteye girebileceğini söylüyor. Şimdi bu herifi önce Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı dövmeli, sonra da tüm rektörler birleşip şöyle bir oh çekip dil çıkartmalı. Kaos denmesine kızıyor Tayyip Bey. Yahu baş kaosçu senin dizinin dibinde farkında değil misin? Ya da ona verdiğin görev zaten bu mu? Şimdi bugün üniversitelerden gelen gereksiz kavga gürültü haberlerini duyup kendimizden geçeceğiz. Huşu içindeyken de ağzımıza ne gelirse söyleyeceğiz bu adamlara sanırım.
Ne demiş atalarımız "İmam yellenirse cemaat mıçar." Eee, Cumhurbaşkanları kara harekatından yararlanıp yasa onaylarsa, cemaat mensupları AKP'li vekiller de emekli maaşlarına zam yapar değil mi? Bre utanmazlar, siz de hiç mi vicdan yok. Sosyal güvenlik yasası diye bir ucubeyi kanunlaştırıp zaten üçün birini alan işçi emeklisine %25 tırpan vurmaya hazırlanırken, kendi maaşlarınıza 1.500 lira zam yapmak hangi kitapta yazıyor. Tesettür gibi bunu da yüce din büyükleri mi fısıldadı kulaklarınıza? Allah tepenizden baksın diyeceğim ama zaten bakıyor. Bakıyor ve sizlerin ne mal olduğunu gayet iyi görüyor. Sırat köprüsünde hakkınızdaki düşüncelerini birer birer suratınıza vuracaktır, hiç kuşkum yok. Hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Kahveci : Rana Marcella Özenç DELİ BİR KIZ |
|
Yine yalnız uyanmıştı bu sabah. Sıcak bir gün olacağı belliydi çünkü şimdiden terliyordu. Yataktan çıkmak bir işkence gibiydi şu an. Örtüyü başına çekti kedilerin uyandığını fark etmediğini umarak. Kahvaltı etmek isteyeceklerdi şimdi. Dün gece aldığı uyku ilaçları sanki daha yeni etki ediyordu. Perdeler ardına kadar çekiliydi ve oda karanlıktı. Oysa sabah bitmek üzereydi ve kapıda öğlen saatleri bekliyordu. Daha fazla direnmenin anlamı yoktu. İnkâr etse de gün çoktan başlamıştı ve bütün şehir hayat koşuşturmasına devam ediyordu her gün olduğu gibi. Dünyanın bir yerlerinde geceydi elbet ama Chicago sabahı uğurlamaya hazırlanıyordu öğlene yaklaşırken.
Örtüyü nihayet çekti üstünden boğulmaya yakın olduğunu hissederek. Güç bela ayağa kalktı ve eliyle ağrıyan başını tuttu. Bu ağrılar da bir türlü geçmek bilmiyordu. Doktor sevgilisi Albert ona bir sürü ilaç vermişti geçende ama hiç biri bana mısın demiyordu doğrusu. Sahi neredeydi acaba Albert? Onun geldiği akşamlar rahat uyuyordu. Beyaz geceliği terden sırılsıklam olmuştu. Küçük bir dairede küçük bir yatak odasıydı bu ama manzarası muhteşemdi. Michigan Gölü'nü görüyordu dairenin ön tarafı. Albert bulmuştu bu daireyi ona. Her şeyin en iyisini o bulurdu zaten.
Pencerenin önüne geldi ve perdeleri açtı. Sahile gitmek için güzel bir gün olabilirdi bugün ama Albert'in ne zaman geleceği belli olmazdı ve onu bulamazsa merak ederdi belki. En iyisi bugün evde oturmaktı. Hem yapılacak ev işleri de vardı. Kediler nerede acaba diye düşündü kendi kendine. Bu saatte rahat bırakmazlardı onu genelde. Düşüncelere dalmıştı ki kapının çalmakta olduğunu duydu. Ne hafif bir ses, acaba neden zili çalmadı bu her kimse? Belki Albert onu uyandırmaktan çekindi ve şansını deniyordu uyanık olup olmadığını anlamak için. Gülümsedi onu düşünürken. İçi ısınıyordu adını bile düşlerken. Ama berbat görünüyordu. Göz ucuyla aynaya baktı. Kızıl saçları dağılmış, yüzü gözü şişmişti.
'Bir dakika' diye seslendi ve hemen banyoya koştu.
Banyo da pek küçüktü. Küveti olsun istemişti hep ama burada sadece bir duşa kabin vardı. Utanmasalar dairenin mimarları tuvaletin hemen üstüne duşu koyarlarmış diye düşünmüştü buraya ilk geldiğinde. Ama iki aydır burada yaşıyordu ve artık alışmıştı. Hasırdan çamaşır sepeti banyoya sığmadığından kapının önünde duruyordu. Hemen terden ıslanmış beyaz geceliğini sıyırıp içine attı. Tuvalete değecek kadar yakın duran lavabonun üzerindeki aynaya baktı önündeki rafın üstündeki tarağı alırken. Saçları düğümlenmişti sanki. Tarak geçmiyordu. Biraz ıslatıp tekrar denedi. Hemen yatak odasına döndü ve yatağın ayakucunda duran tek kişilik koltuğun üzerinden dün gece yatarken oraya bırakmış olduğu beyaz elbiseyi alıp üstüne geçirdi. Bu esnada yürümeye devam ediyordu acele acele ve hala çalmakta olan kapının önüne geldi.
Kapıyı açtı. Yüzündeki hayal kırıklığı hemen belli oldu. Kapıyı çalmakta olan Albert değil Albert'in sekreteriydi. Yaşlıca bir kadın… Saçlarını sıkıca arkaya doğru yapıştırıp topuz yapmış. Bir zamanlar sarı olan saçlar şimdi grilerle donanmış. Neden boyamaz acaba diye düşündü onu her gördüğünde düşündüğü gibi. Üzerinde beyaz bir etek ve beyaz bir gömlek vardı. Ayağında beyaz tenis ayakkabıları vardı. Neyse, öyle güzel hatta manken gibi bir sekreteri olsa kıskançlıktan çatlardı herhalde. Zaten Albert'in hastaları arasında çok güzel olanlar da vardı ve onları yeterince kıskanıyordu. Sekreterin güzel olmaması kıskanılacak bir kişinin elenmesi demekti.
'Günaydın Elisa' dedi kapıdaki beyaz etekli ve beyaz gömlekli kadın. 'Bu gün nasılsın? Yoksa hala uyuyor muydun?'
'Hayır, çoktan uyanmıştım' diye yalan söyledi Elisa yüzündeki hayal kırıklığını saklamaya çalışarak.
'Bu sabah iyi görünüyorsun. Ne o? Yoksa beni gördüğüne mi sıkıldın sen?' diye sordu saçlarını boyamayıp sıkıca toplayarak grileri saklayabileceğini sanan kadın. Ama bu soru cevap beklemeyen o sorulardandı ve sivri burunlu buruşuk suratlı kadın konuşmaya devam etti. 'Bak sana kahvaltı ve kahve getirdim. Her zamanki gibi de gazeteyi… Başka bir ihtiyacın var mı?'
Albert, düşünceli ve nazik Albert… Kadının ruhundan anlıyordu. Kendi gelememişti ama yerine sekreterini göndermişti yine. Elisa'nın yalnız olduğu sabahlarda kahvaltıyı geçiştirdiğini çok iyi biliyordu ve tabii ki sevgilisinin sağlığı konusunda endişe duyuyordu.
'Hayatım çekil de bunları masaya yerleştireyim' dedi kadın Elisa'nın sessizliğini umursamadan. Elindeki tepsiyle içeri girdi ve oturma odasına yöneldi. Tepsiyi pencerenin önündeki masanın üzerine yerleştirdikten sonra oturma odasının hala kapalı olan beyaz perdelerini açtı. 'Bak bu daha iyi oldu' dedi yine kendi kendine ve tekrar kapıya geldi. 'Albert seni bugün akşama doğru görecek' dediği anda Elisa'nın yüzü aydınlandı.
Gri saçlarını beyaz tokayla toplayan kadın gittikten sonra Elisa evde en sevdiği yere geldi, pencerenin önündeki masaya. Üzerine beyaz saten bir örtü serilmiş olan masanın yanındaki beyaz kadife kumaş kaplı sandalyeyi çekerek oturdu ve tepsiyi kendine doğru çekti. Kahvesini içerken dışarıyı seyretmeye başladı. Sabahları bunu yapmayı seviyordu. Sahil henüz kalabalık değildi. Tek tük insanlar vardı. Tatlı sudan ibaret olmasına rağmen bir deniz kadar güzel ve mavi bir görüntüsü olan Lake Michigan'ın dalgaları sevişen âşık çiftler gibi cilveli hareket ederken bu şehre adını veren rüzgâr şarkı söylüyordu sevişen dalgalar dans etmeye devam edebilsin diye. Sütsüz ve şekersiz sevdiği kahve pek sıcak değildi. Kızarmış ekmek ve reçel idare ederdi. Parmaklarına bulaşan ahududu reçelini yaladıktan sonra gazeteyi eline aldı ve her zaman yaptığı gibi önce başlıklara göz attı ama iç açıcı şeyler yok gibi görünüyordu.
Günlerinin çoğunu burada pencerenin önünde geçiriyordu Elisa. Evden çok fazla çıkmıyordu işi bıraktığından beri. Albert öyle istemişti. Sonra da Chicago'nun güneyinde ve gölden uzak olan evinden Albert'a yakın olmak için buraya taşınmıştı. Kirayı Albert ödüyordu. O oldukça bonkör bir adamdı. Elisa için hiçbir konuda cimrilik etmez ve onun bütün ihtiyaçlarını karşılardı.
Gazeteyi bitirdi ve kalkıp beyaz kadife kanepenin karşısındaki televizyonu açtı. Gayet sade döşenmişti daire. Albert bütün mobilyaları beyaz almıştı. Belki doktor olduğu için, beyazda huzur buluyordu. Elisa başta alışmakta güçlük çekmişti buraya ama şimdi yabancı hissetmiyordu. İnsan bir süre sonra her şeye alışabiliyor. Ailesi hala güneyde oturuyordu ama çok uzak değillerdi. Otobandan gidince belki yarım saat kadar sürüyordu. Onlar her hafta sonu ziyarete gelirlerdi. Albert'da katılır ve hep beraber yemek yerlerdi. Elisa artık gitmiyordu çünkü Albert onun gitmesine izin vermiyordu.
Televizyonda bu saatte sadece bu tür programları seyretmeyi alışkanlık edinmiş ev kadınlarına yönelik tartışma programları vardı. Açtığı kanalda bugünün konusu Manik- Depresif olan hastalar ve aileleriydi. İnsanlar neler yaşıyorlar diye geçirdi içinden sıkılarak. Haline şükretti. Göl manzaralı güzel bir evde oturuyordu ve başarılı bir sevgilisi vardı. Daha ne isteyebilirdi ki hayattan? Epeydir kiliseye gitmiyordu. Kendini suçlu hissetti ve en kısa zamanda, Albert'a danıştıktan sonra tabii, gitmeye karar verdi.
'Manik- Depresif hastalık, oldukça ciddi bir ruhsal rahatsızlıktır. Dönem dönem ortaya çıkan depresyon, yani durgunluk, üzüntü ve karamsarlığın egemen olduğu, intihar arzusu da görülür, bir ruh hali ile mani, yani aşırı hareketlilik, coşku, aşırı neşe ya da sinirlilik biçiminde nöbetleri ile seyreder' diye bir açıklama yapıyordu programa katılan uzman.
Saate baktı. Albert aramamıştı hala. Bugün meşgul olmalıydı. Belki çok hastası vardı. Birden içi sinirle titredi. Kim bilir şimdi nasıl kadınlar gelip gidiyordu ofise. Hem Albert'in bir doktor olması da tabii çekiciydi ve kim bilir ne planlarla geliyorlardı onun ofisine. Beyaz önlüğü de ona çok yakışıyordu doğrusu. Televizyondaki bir kadın da kocasının hasta olduğunu anlatıp ağlayıp duruyordu. Elisa yine ne kadar şanslı olduğunu düşündü ama aklında dikkatini dağıtan başka bir şey vardı şu an ve daha fazla düşünmeden etrafına bakındı çünkü kedilerin ortalıkta olmaması onu endişelendirmeye başlamıştı biraz. Kapı çaldığında fark ettirmeden çıkmış olabilirler miydi?
Hastalığın nedenlerini soran sunucuya uzman cevap vermeye başladı 'Olası nedenlerden biri, duygulanımlarımızı denetleyen hormon mekanizmalarındaki bir bozukluktur. Beyinde ruh haliyle ilgili iki kimyasal madde vardır. Bunlardan biri serotonindir ve miktarın azalması ruh halinde kararsızlık ya da değişkenlik yaratır. Öteki kimyasal madde norepinefrindir ve duygulanımın türünü etkiler. Düşük düzeyi depresyonla, yüksek düzeyi ise mani ile ilgilidir'
Bu Latince kelimeleri kim anlar ki diye düşündü Elisa. Son on dakikadır oturmakta olduğu beyaz kanepeden kalktı ve elindeki kumandayı kanepenin önündeki cam sehpaya bıraktı. Pencereye doğru gelip yine dışarı baktı. Çalışmayı özlemişti biraz ve bu saatte o yaşam kargaşasının içinde olmayı. Burada kendini çok uzakta hissediyordu dışarıda devam eden yaşamdan ve sanki yapay bir dünyada yaşıyor gibiydi, yapay ve beyaz bir dünya. Sahil kalabalık olmaya başlamıştı. İnsanlar yürüyüş yapıyordu, sevgililer piknik yapıyordu.
'Gerek mani, gerekse depresyon tehlikeli olabilir. Depresyonda, özellikle de hasta iyileşmeye başladığında, intihar riski yükselir, hasta iyileştikçe intiharı gerçekleştirmek için gerekli gücü kazanır. Yeme ve içmeyi reddetme de, tedavisiz kaldığında ölümcül olabilir. Nöbetlerin iki türü de tedaviyle iyileştirilir. Manide yatıştırıcı ilaçlar, depresyonda antidepresanlar kullanılır. Çoğunlukla da hastanede tedavi gerekir' diyordu ki televizyondaki adam Elisa daha fazla dinlemek istemeyerek sehpanın üzerindeki kumandayı tekrar eline aldı ve televizyonu kapattı. Sehpanın üzerine kumandayı geri koyduktan sonra yine pencerenin önündeki sandalyesine gitti ve kaldığı yerden devam etti dışarıyı seyretmeye.
İnsanları seyretmek zevkliydi. Kimi top oynuyordu kimi tavla veya benzeri oyunlar. Bazıları gayesizce yürüyordu. Bir de şu yeni moda vardı Elisa'ya komik gelen. Pijamaya benzer acayip ve desenli kumaş pantolonlar giyen gençler. Elisa hep bakımlıydı. Dudağından gülkurusu ruju eksik olmazdı asla. Ya aniden Albert çıka gelse?
Biraz ortalığı toplamaya karar verdi. Daha yatağını bile yapmamıştı ve Albert'in sekreteri Albert'in akşama doğru uğrayacağı haberini vermişti. Albert dağınıklığı sevmezdi. Kaçta geleceği de belli olmadığı için işe girişti Elisa. Yatağı böyle dağınık görürse kızardı Albert. Sonra duşa girmeye karar verdi. Çok terliyordu son günlerde. Camı açıyordu sık sık ama içerisi serinlemiyordu artık. Sıcak hava dalgası gelmişti şehre.
Duştan çıkınca beyaz havluları çamaşırlığa attı sabah attığı terden ıslanmış beyaz geceliğin üstüne. Sonra giyinmeden yatağa uzandı. Beyaz teni parlıyordu odaya giren güneş ışığında. Güzel olduğunu düşündü kendi kendine. Albert'a yakışıyordu. Ona iyi bir eş olacaktı bir gün. Beraber Albert'in kariyerini ilgilendiren önemli yemeklere katılacaklardı ve Albert'in eşi olarak sevilecekti Elisa içine girdikleri toplumlarda. Albert geçen gece uğradığında üstünde olan o siyah smokini giyecekti yine. Elisa ise akşam evlerine döndüklerinde beyaz gömleğin düğmelerini yavaşça açacaktı ve birbirlerine sahip olacaklardı. Bir eş olarak Albert ne isterse yapmaya hazırdı. Bunları düşünürken göğüs uçları ürperdi ve eliyle kendini Albert'i düşünerek okşamaya başladı.
Uyuya kalmış olmalıydı şehvetli dakikalarından sonra çünkü yine terlemiş olarak uyandı telefonun sesine. Koştu hemen sehpanın üzerindeki telefonu açmaya. Kim bilir ne zamandır çalıyordu. Telefondaki yine o çirkin kadındı. Verdiği haber ise Albert'in bir saatte kadar geleceğiydi. Buna sevinen Elisa hemen giydi üstüne duşa girmeden çıkardığı beyaz elbiseyi. Nemli kızıl saçlarını tarayıp atkuyruğu yaptı ve gülkurusu rujunu sürdü. Sandalyeye oturduğunda toparlanmış görünüyordu. Sanki biraz önce yatakta Albert'i düşlerken terleyen ve zor dakikalar geçiren o değil de başkasıydı. Şimdi aklından geçen tek şey bir ara alışverişe çıkmak ve gece toplantılarında giymek üzere birkaç güzel elbise almaktı. Bu bir saat nasıl geçerdi ki? Gözlerini kapadı. Dışarıda akşam yaklaşırken dalgaların sesini dinledi. Ses taşınıyordu ve sanki sahilin ötesindeki gölden değil de evin içinden geliyormuş gibi yakındı. Beraber döşeyecekleri evi hayal etti ama artık her şey beyaz olmasın diye geçirdi içinden. Hayatın başka renkleri de olmalı hatta gökkuşağında bile yedi renk vardır.
Kapı çaldı. Heyecanla yerinden kalkan Elisa kapıya koştu ve kapıdaki Albert'di. Zaten nazikçe çalardı kapıyı hep. Zili kullanmazdı asla rahatsız etmek istemez gibi. Bugün yoğun çalışmış olmalıydı. Gözleri yorgun görünüyordu ve doktor önlüğünü çıkarmamıştı bile. Farkında değimliydi acaba…
'Bugün nasılsın?' diye sordu sevgilisine içeri girerken.
'Seni özledim' diye yanıt verdi kızıl saçlı, gülkurusu rujlu kadın. 'Burada günler sensiz çok zor geçiyor. Daha fazla zaman ayırabilmeni isterdim. Sıkılıyorum biliyorsun' dedi mızmızca. Sevgilisine şımarmak hoşuna gidiyordu. ,
'Televizyon seyretmiyor musun? Gazeteyi okudun mu bu sabah? Betty ile gönderdim sana. Aldın mı? Yemek yiyorsun değil mi?'
'Her zamanki gibi beni çok düşünüyorsun, canım aşkım, benim hiçbir sorunum yok, sadece seni çok fazla özlüyorum. Öğlen duştan sonra yine seni düşledim biliyor musun?' dedi, yanakları kızarmıştı ilk kez öpüşen genç kız gibi.
'Bunu yapmamalısın, böyle konuşmamalısın' diye cevap verdi sesindeki sertlik sahteydi.
Kanepeye oturdu. Elisa hemen yanına geldi sahibinin yanına gelen köle gibi. Albert sessizdi ve belli ki aklı meşguldü ama Elisa biliyordu onu rahatlatmayı ve yaklaştı. Önce boynunu öptü yumuşakça. Diliyle cilveler yapıyordu ki Albert geri çekti kendini. 'Yapma' demeye çalıştı ama sesi çıkmadı çünkü ikisi de biliyordu direnemeyeceğini ve ne kadar çok istediğini. Çok geçmeden Elisa'ya yenik düşmüş hırsla 'Çıkar' emrini verir olmuştu beyaz elbiseyi. Elisa'nın sanki hiç düzelmemiş gibi hala ürpermiş vaziyetteki göğüs uçlarını öperken umurunda değildi Elisa'nın hoşlanıp hoşlanmadığı. Tek istediği Elisa'nın ruhuna girmek ve ona sahip olmaktı. Hızlandı ve saçını çekti onun aşağıya doğru. Sonra birden durdu. Şehvetli bir inlemenin ardından çabucak durdu. Daha ne olduğunu anlamamış Elisa'ya 'çabuk giyin' emrini verirken sesi suçluluk doluydu.
'İnanamıyorum sana! Gitmeliyim!' derken bir yandan üstünü başını toparlıyordu.
Kapıdan çıkarken Elisa beyaz kanepede yatıyordu ve hala çıplaktı. Gülkurusu ruju bulaşmıştı yüzüne ve saçları dağılmıştı. Ayağa kalkıp duvarda asılı aynaya baktı ve ne kadar perişan göründüğünü anlayınca kendini çok kirli hissetti. Albert bu yüzden kalkıp gitmiş olmalıydı. Nefret etti kendinden ve bu çirkinliğinden. Saçlarını yolarak çığlıklar atmaya başladı ve başını duvara vurdu sonra bir daha ve bir daha. Masumiyetin renginde olan beyaz duvara kırmızı kanı bulaşmıştı masum beyaz çarşaflara bulaşan ilk bekâret kanı gibi kirli bir kırmızı. Kendini cezalandırmak istiyordu. Kendini öldürmek istiyordu.
***
Lakeshore Hastanesi'nin her yanı polis kaynıyordu. Göle bakan bahçede gezinen hastalar merak içinde gelip gidiyorlardı. Kimisi panik yaşıyordu sirenleri duydukça. Bir de ambulans vardı. 110 numaralı odadan yüzü örtülü biri çıkarıldı. Kıpırdamıyordu.
'Adı Elisa Charleston' dedi Başhemşire Betty. 'Daha sabah odasına kahvaltı götürdüğümde iyiydi. Sakin bir kızdı Elisa, zararsız görünüyordu. Böyle bir şey yapacağı hiçbirimizin aklına gelmezdi. İsterseniz doktoruna sorun. Onunla Dr. Smith ilgilenirdi hep. Elisa çok severdi onu. Zararsız bir kızdı o. Karıncayı incitmezdi'
Ağzında tütün çiğneyen şişko polis memuru güldü bu lafa. Karıncayı bile incitmezdi ama bak kendine neler yaptı diye geçirdi içinden duygusuzca. Onun için yalnızca bir işti bu. Mesai saati bitince de her zamanki gibi eve karısına gidecek ve gün boyu gördüğü envai çeşit cinayet veya intiharı unutup karısının rostosunu yiyecekti. Sonra da karısıyla birlikte olacak ve televizyonda sevdiği programları seyrederken koltukta horlayarak uyuklamaya başlayacaktı üzerinde sıyrılıp göbeğini açıkta bırakan askılı bir atletle.
'Odası arka taraftaydı değil mi?'diye sordu telaşlı bekleyen Dr. Smith'e. Ama cevabı veren yine Başhemşire Betty oldu.
'Evet, en arka tarafta… 110 numaralı oda. Arka bahçe duvarına bakıyor, karanlık bir oda ama elimizdeki en büyük odalardan. Elisa'nın ailesi ona televizyon getirmişti. Ancak oraya sığdı, zaten çok eşyası vardı. Ama daha önce de söyledim zararsız bir kızcağızdı. Bütün gün pencereden karşıdaki bahçe duvarını seyrederdi sanki göl manzaralı odalardan birindeymiş gibi ve gözlerini kapatıp pencerenin üzerinden geçen su borularını dinler onların dalgalar olduğunu hayal eder dururdu.'
'Peki, neden buradaydı madem bu kadar zararsız ve iyi bir kızdı?' diye sordu şişko polis tütün çiğnemeye devam ederken çiğnemeye ara vererek.
'Manik- Depresif olduğu teşhisi konmuştu. Bu yüzden buradaydı. Ama ilerleme gösteriyordu, iyileşmiş gibiydi artık, ilk geldiğinde hep nöbetler geçiriyordu, şimdi ise çok ilerleme kaydetmişti, dosyasında da yazıyor bakın' dedi Başhemşire Betty elindeki dosyayı uzatarak.
Şişko polis anlamadığı bir yığın Latince kelimeden oluşan dosyayı alıp inceledi ve anlamadığını çaktırmadı. Sonra teşekkür etti Başhemşire Betty'e ve daha fazla incelemeye değer bir suç bölgesi olmadığına kanaat getirdi. Açıktı ki deli kız intihar etmişti ve daha fazla burada oyalanmak vakit kaybı olurdu. Dosyayı Başhemşire Betty'e geri uzattı ve toparlanıp çıktı hastaneden. Arabasına bindi bu günün mesai saatindeki son olay yerinden ve arabasını evine doğru sürdü.
Hastane görevlileri hastanenin birinci katının arka duvara bakan tarafındaki 110 numaralı odayı bir güzel temizleyip duvarları beyaza boyadılar. Başhemşire Betty mesaisini bitirip yorgun bir günün ardından kedileriyle yalnız yaşadığı evine doğru yola çıktı. Dr. Smith dolabındaki smokini çıkardı ve üstünü değiştirdikten sonra Operanın önünde karısıyla buluşmak üzere ofisten ayrıldı.
Tatlı sudan ibaret olmasına rağmen bir deniz kadar güzel ve mavi bir görüntüsü olan Lake Michigan'ın dalgaları sevişen âşık çiftler gibi cilveli hareket ederken bu şehre adını veren rüzgâr şarkı söylüyordu sevişen dalgalar dans etmeye devam edebilsin diye. Yarının gazetesi matbaadan çıkarken ilk sayfanın en altındaki küçük bir başlık ise tedavi görmek üzere kaldığı hastanede dün intihar eden deli bir kızın öyküsünü yazıyordu.
Rana Marcella Özenç
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
SÜRYANİ TARİHİNDE BİR İZ: BAR HEBRAUS (1)
Kısa Bir Tanıtma(Abu'l-Farac Tarihi)
Türkçeye bin dokuz yüz kırk dokuzda çevrilmiş olan Farac'ın tarihi şöyle bir ifadeyle başlar; Hilkatin iptidasından bin iki yüz doksan senesine kadar, işte bu ifadeden de anlaşılacağı üzere, eser tarihi bir niteliğe sahip olmakla birlikte, özel anlamda sadece Süryani tarihini içerdiğini söylemek güçtür. Eserin tabakalarına baktığımızda Romalılardan Türklere kadar geniş bir içeriğe sahiptir. Eser'de Süryani tarihi bir anlamda karşılaştırmalı olarak anlatılmıştır. Eserin müellifi, yaşadığı dönemde okuduğu kitaplardan ve öğrendiklerinden hiçbir kısaltmaya gitmeden aktarımda bulunmuştur. Farac tarihinin içeriğine baktığımızda, Muhtasar-üd Düvel (Dünya Tarihi) adlı bir başyapıt olan ve orijinali Arapça kaleme alınmış olan büyük eserden de yararlandığı aşikârdır. Müellif yaşadığı döneme ışık tutması bakımından büyük bir titizlikle en gereksiz görülecek bilgileri bütün ayrıntılarıyla aktarmaktan çekinmemiştir.
Nihayetinde de hacimli bir eser meydana getirmeye muktedir olmuştur. Aslı Süryanice yazılmış olan Maktehebne Zabhne; 1939 yılında Ernest Wallece Budge tarafından İngilizceye aktarılmış, 1946 yılında da Ömer Rıza Doğrul tarafından; İngilizce tercümeden Türkçeye çevrilmiştir. Eser hakkında genel bilgi verdikten sonra, Süryanice metinlerin özelliği ve bizim özel tarihimiz açısından değeri üzerinde durmak yerinde olacaktır.
Selçuklu tarihi'nin ilk devreleri ve orta dönem Selçuklu hükümdarları hakkındaki bilgiler Süryani kaynaklarında oldukça nesnel bir bakış açısıyla işlenmiştir. Tuğrul Bey'in nikahının anlatıldığı bölüm sosyo- kültürel anlamda önem taşımakla birlikte, halifenin kızıyla evlenmesi ve bu evliliğin gerçekleşme aşamalarının Bar Hebraus tarafından aktarılmış olması aynı zamanda siyasi tarihimiz açısından da incelenmeye değer bir unsur olarak görülmektedir.
Süryanilerin dünya üzerindeki konumlarına baktığımız zaman, çok geniş alanlara yayılmış, bir çok ülkede yaşıyor olsalar bile, esas coğrafi kökeni Orta doğudur. Türkiye'nin güney komşusu Suriye'nin adıyla ilişkilendirilen Süryani kelimesi, zaten coğrafya olarak da Süryanilerin ilk yerleşim yerine işaret etmektedir. Öyle ki kelimenin etimolojisi ile tarihi bağlamı açıklanmış olmaktadır. Söz konusu Türk tarihi ya da Türk kavimlerinin dili ve kültürü olduğunda, her zaman yeterli kaynaklara Türkçe olarak erişmek pek mümkün olmamaktadır. Dolayısıyla Süryanice metinler; Türk tarihinin, (Türk tarihinden kastımız; elbette ki Türklerin genel tarihi değil, Anadolu coğrafyasındaki Selçuklularla başlayan faaliyetlerinin tarihidir.) belli başlı yönlerinin dışında kalan unsurlarına temas edilmesine katkı yapmaktadır.
Hüseyin Derviş
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
BİR ŞARKININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Durduk yerde bir şarkı mırıldanmaya başlıyorum.
Bilinçsiz bir şekilde...
Yavaş yavaş sesimi yükseltiyorum ve şarkının sözlerini
bilinçli bir şekilde söylemeye devam ettiğimi farkediyorum.
Gökyüzündeki yıldızlardan bahsediyor şarkı...
Sitem dolu...
Gökyüzündeki yıldızlardan daha yalnız olmak...
Gözümün önüne bir kadın geliyor.
Kızıl saçlı, güven uyandıran bakışlara sahip bir kadın...
"Yok," diyorum, "bu şarkıyı bu kadından değil, başka birinden duydum."
Hafızamı zorluyorum.
Aykırı bir erkek ses sanatçısı geliyor gözlerimin önüne.
"Evet," diyorum, "işte bu sanatçı söylüyor."
Döneminin en aykırı kişiliklerinden biri...
Sırf aykırılığı yüzünden hala (ölümünden sonra bile) eleştiriliyor, sırf aykırı olduğu için (sanatına bakılmaksızın) sevilmiyor.
Dudaklarımın arasından şarkı sözleri çıkmaya devam ediyor.
Ancak aykırı bir kişilik bu şarkıyı söyleyebilir!
Yalnızlığın hüznünü ruhumda hissediyorum.
Şarkıyı tekrar tekrar söylerken, yalnızlığı hatırlatan yazarlar, şarkıcılar, şairler geçiyor aklımdan.
Bir film sahnesinden, bir kitaba giriyorum, bir şiirden çıkıp, bir öyküde buluyorum kendimi.
Olaylar, yerler, kişiler değişiyor ,fakat hissettiklerim değişmiyor.
Dudaklarım hala şarkıyı mırıldanıyor, fakat tek farkla; artık gözyaşlarım da dudaklarımın açılıp kapanmasına göre yön değiştirerek, hislerimi daha da derinleştiriyor.
Kim demişti, ben ne zaman yalnız kaldığımı bilmiyorum, her zaman yalnızdım onu biliyorum, diye.
Kalabalıklar etrafında yalnızlığını unutan şair kimdi; Murathan Mungan mı?
Yalnızlığın Senfonisini kim yazmıştı?
Bir anda Oğuz Atay'ın bir öyküsünde buluyorum kendimi.
Korkuyu beklerken yalnızlığım derinleşiyor.
Lars von Trier'in bir filmine giriyorum.
Korkuyu beklemeyi bırakıp, her dakika korkuyla yaşamaya başlıyorum.
Ve tabii yalnızlık hep içimde...
Bir filmden, bir kitaptan, bir şarkıdan çıkıp normal hayatıma dönemiyorum.
Çünkü normal hayatımı bunların içinde buluyorum.
Tek fark; bunlar sayesinde normal yaşantımın acısını daha da derinden hissediyorum.
Yavaş yavaş sesim kısılıyor.
Gözyaşlarım izlediği yollarda kuruyor.
Ağzıma tuzlu bir tat bırakıyor bu şarkı. Tekrar söylemeye cesaret edemiyorum
Gül Uysal
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?
Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir |
|
KOÇ (21 Mart-20 Nisan) Sevgili koçlar yeni haftanızda bir takım acı gerçekleri artık kabul etmeniz gerekecek. Manevi bir yenilgiye bakışınızda değişikliğe gitmelisiniz. Ancak bu şekilde çok şeyleri arkanızda bırakmış olacaksınız. Başarılar agresiflik değil diplomasi ile gelecekler.
BOĞA (21 Nisan-20 Mayıs) Sevgili boğalar yeni haftanız içerisinde cömert, toleranslı ve arkadaş canlısı bir bayan tanıdığınız size yardımcı olmaya hazır beklemekte. Ekonomik ve mesleki konularda yardımları geri çevirmeyin. Gelecek başarılara odaklanın ve vizyonlu boğalar olun.
İKİZLER (21 Mayıs-21 Haziran) Yeni haftanızda engelleri aşmada göstereceğiniz kararlılık doğrultusunda başarılara uzanabileceksiniz sevgili ikizler. Mesleki alanda ise büyük dikkat gerektiren zor bir karar sizleri beklemekte. Eski bir dostunuzla beklenmedik şekilde karşılaşacaksınız.
YENGEÇ (22 Haziran-22 Temmuz) Gelecek günlerde işleme koyacağınız metodlarınız sayesinde yeni yatırımlara yöneleceksiniz sevgili yengeçler. Bu yenilenmiş tavırlarınız sayesinde heyecan ve gurur verici oluşumlara imza atacaksınız. Yinede acele kararlardan kaçınmaya gayret etmelisiniz.
ASLAN (23 Temmuz-22 Ağustos) Sevgili aslanlar yeni haftanızda sanki kendi kendinizi cezalandırmaya yeminli gibisiniz.. Geçmişlere olan takıntılarınızdan kendinizi arındırmanın zamanı geldi ve geçmekte de.. Yeni ve üretken etkinliklere konsantre olmaya niyetiniz varsa ilk adımları bu hafta atın aslanlar..
BAŞAK (23 Ağustos-22 Eylül) Sevgili başaklar yeni haftanızın sizlere getirmekte olduğu bereketlere hazır olun. Duygu ve madde arasındaki ahengin, parıldayan enerjilerin ve yaratıcılığın gündemlerinize yerleşeceklerinden emin olabilirsiniz. Hayatınızda yepyeni bir dönem başlamakta unutmayın.
TERAZİ (23 Eylül-22 Ekim) Sevgili teraziler yeni haftanızda sonu bilinmeyen ama bir o kadar da sizleri mıknatıs gibi çeken yolları seçme aşamasında olacaksınız. İçinizden gelen sese kulak verin. Yaşamın güzel sürprizlerine kucaklarınızı çekinmeden açıverin.
AKREP (23 Ekim-22 Kasım) Sevgili akrepler son zamanlarda hazırlamakta olduğunuz bazı planlarınızı yeniden gözden geçirmek zorunda kalabileceksiniz. Bu arada bir dostunuzdan sevindirici haberler alacaksınız. Uygulayacağınız yeni yöntemler sayesinde istediğiniz başarıları yakalayabileceksiniz.
YAY (23 Kasım-20 Aralık) Sevgili yaylar bu hafta çoşkulu kalplerinizde sevgileri doya doya yaşayacaksınız. Yaşamınızda yeni bir safha başlamakta. Kendinizi geliştirme arzusu ile yanmaktasınız ve bu da sizi şimdilik net olmayan ufuklara doğru çekmekte. Başarılı olacaksınız.
OĞLAK (21 Aralık-19 Ocak) Sevgili oğlaklar yeni haftanızda eğer geçmişten kaynaklanan yanlışlarınızı kabul ederseniz inanın çok rahatlayacaksınız. Maskelerinizi çıkartın ve bu şekilde negatif etkilerden kendinizi kurtarın. Beklenmedik olaylara son derece açık bir haftadasınız.
KOVA (20 Ocak-18 Şubat) Yabancı ülkeler veya yabancılardan gelecek haberlerin haftasına girmektesiniz sevgili kovalar. Mesleki alanda tanıdığınız birinin yeni fikirleri size ummadığınız olanakları sunacaklar. Yetenek ve ustalığınızı ortaya koymanın tam zamanı işte..
BALIK (19 Şubat-20 Mart) Denizaşırı bir ülkeye seyahat veya bir misafirinizin gelişi haftanızın en önemli olayı olacak sevgili balıklar. Bu olağanüstü değişim sonucu isteklerinizi nihayet gerçekleştireceksiniz. Arzu ettiğiniz iç huzuru uzun zamandan beri ilk defa böylesine yakalayacaksınız. Hayallerinize inançlarınız sonsuz olsun..
Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 5.300 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
OYUNBOZAN
Gecenin köründe yola çıksam,
Trafiğe yakalanmadan varabilir miyim çocukluğuma?
Hava raporuna göre yine sensiz bir gün bekliyor beni
Buna alışmış gibi karışıyorum eşin,dostun arasına.
Ama bir türlü kabuk bağlamıyor gittiğin zamanlar,
Canıma batıp batıp duruyor,
Mazinin bir köşesinde eskiyen gülüşlerin.
Senden sonra;
Bir işkembeciye yetiştirirler sarhoşluklarımı,
Oysa sende bilirsin; ben sevmem ki bu çorbanın içinde ayılmaları.
Hem şişenin dibinde bulmuşken seni,
Kim ister ki bunu.
Hazmedemedim zaten koy verip gitmeni!
Bu yüzden gözüm açık öleceğim.
Görüş günlerimin birinde çıkıp gelseydin;
Yeşerirdi yine gökyüzüm.
Elim yatkın değil aşka;
Onun için beceriksizim bu sevda oyununda
Hüseyin Avni ÇAKMAK
Yazdırmak için tıklayınız.
|
KM - GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş. İŞBİRLİĞİ İLE AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI
Sevgili KM Dostu,
Sağlığınız bizim için önemlidir,
Genel Yaşam Sigorta A.Ş sizlerin Ağız ve Diş Sağlığı ile ilgili sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak amacıyla Promosyon olarak hazırlamış olduğu ağız check-up'ı hizmetinden faydalanabilmeniz için sizi anlaşmalı kliniğimizde ağırlamaktan mutluluk duyarız.
Yapılacak olan ağız check-up'ınız için yapmanız gereken sadece IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ'NDEN aşağıda belirtmiş olduğumuz ilgili kişileri üç gün önceden arayarak randevu almanız ve tarafınıza iletilmiş olan bu sertifika ile 2008 Mart sonuna kadar kliniğimize başvurmanızdır.
Panoramik Röntgen ve ağız check-up'ınız GENEL YAŞAM Promosyonunun bir parçasıdır.
Sağlıklı günler, güzel gülüşler dileğiyle...
Saygılarımızla
GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş.
Randevu için: Nursel Çalışkan (nurselcaliskan@identist.com.tr)
Gülsün Er (gulsuner@identist.com.tr)
IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ
Kasap İsmail Sok. Sadıkoğlu Plaza 1 Kat 3
No 68 Kadıköy - İstanbul
Tel: 0216-337 0707 / 0216-337 0708
http://www.identist.com.tr
Editör'ün Notu: Yukarıda sözü edilen sertifikayı buradan bilgisayarınıza indirebilir, üzerine ad ve soyadınızı yazdıktan sonra bastırarak veya email ile göndererek bu hizmetten yararlanabilirsiniz.
Yazarlarımızın Kitapları
Merih Günay "Martıların Düğünü" |
Nesrin Özyaycı "Işık -II-"
|
Temirağa Demir "Her kardan Adam Olmaz"
|
Şadıman Şenbalkan "Şehit Analarımızın Çığlıkları" |
Hatice Bediroğlu "Düş Kuruyor Gece" |
|
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
"Must Love Dogs" Türk sinemalarındaki ismiyle "Aşkla Randevu". Bu filmin orjinal web sayfasında bulunan http://www2.warnerbros.com/mustlovedogs/downloads.html ve bilgisayarınızın monitörünü hiç üşenmeden temizlemeye aday dört sevimli köpek var. Siz istediğiniz bir tanesini alıp bilgisayarınıza indirmeye ne dersiniz? Yok ben bilgisayarıma ekran koruyucu indirmem derseniz http://www.pcworld.com.tr/resim/ekran_temizligi.swf kısayolunda bu ekran koruyucunun nasıl çalıştığını gösteren flash versiyonu seyredebilirsiniz. Hem de indirmenize gerek olmadan. Ben bilgisayarım için daha canlı ve gösterişli ekran koruyucuları istiyorum diyenler için ise http://www.wallpapers.com/ web sayfasını tavsiye edebilirim. Bu web sayfasında bilgisayarınızın ekranına farklı bir boyut getirecek ekran koruyucular ve duvar kağıtları bulacaksınız.
Bu kadar yeter ya, ben n'olacağım diyenler için tabi ki flash oyun sitesi tavsiyemizi unutmuyoruz. Bu defa http://www.marmaraoyun.com web sayfasını denemenizi tavsiye ediyorum. İyi eğlenceler.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3752 / Windows / 4.48 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
TreeWalk 8.2.1 / Windows / 1.19 MB http://www.ntcanuck.com/tw_exe/twdns821.exe Güncel problemlerinizi çözmek için mükemmel bir yardımcı program. İndirip gönül rahatlığıyla kurabilir ve kullanabilirsiniz. Yaptığı işi, internette dolaşırken yazdığınız adresleri direkt olarak bağlı olduğu DNS'lere sormak ve kısa yoldan adrese ulaşmanızı sağlamak olarak tanımlayabiliriz. Örneğin bir nedenle Türkiye'den ulaşamadığınız adreslere bu kurulumu yaptıktan sonra sorunsuzca ve hiçbir engellemeye takılmadan ulaşabilirsiniz. Benden söylemesi:-))
|
|
|
|
|
|