Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.393

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 11 Mart 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Varlığınızı hissettirin!..


Merhabalar,

Körün istediği bir göz Allah verdi iki göz. Tayyip Bey gürlüyor. Sokaktan yürüyen işçilerin ayak seslerini duymamak için sesini yükseltiyor, bağırıyor. "Genelkurmay Başkanı üniformasını, ben siyaset gömleğimi çıkartırız dedik, daha ne istiyorsunuz?" diyor. Yemin et desen, onu da edecek. "Vallahi billahi bizi ABD yönetmiyor, ben ingilizce dahi bilmiyorum ki nereden anlayayım adamın bana çık dediğini." diyecek. Büyükanıt Paşa'ya gelince; Paşam daha 3 gün önce milletin dibini oyuyorlar dikkatli olun diye bildiri yayınladığınız yönetimle aynı sepette sayılmayı, başbakanın sizi asıl sorunları örtbas etmek için kullanmasını içinize sindirebiliyor musunuz? Hadi diyelim çok alındınız, peki sırf bu alınganlıkla, rejim düşmanlarının ekmeğine yağ sürmeyi, Atatürk'ün kurduğu partiye hain demeyi, eski silah arkadaşlarınızın desteklediği milliyetçi bir partiyi hor görmeyi nasıl becerebiliyorsunuz? "Bizzat ben yazdım." diyerek bütünüyle kişiselletirdiğiniz bu kavganın kime yarar sağlayacağını bir oturup düşünün hele. Köşede el ovuşturanların tuzağına düşmeyin ne olur. Size yakışan, ülkenin üzerindeki sis bulutunu dağıtmaktır.

Tayyip Bey böyle gürledi mi bilin ki milletin karnı ağrıyacak. Milletin çarkına ne zaman bir çomak sokulacak olsa yönetimin sesi artıyor. Bezi mahkemeye havale etti, beklemede. Yeni oyunun konusu "Harekat". Hazır asker de alınmışken veryansın ediyor. Halbuki kazın ayağı öyle değil. Kazın iki ayağı da b.k çukurunda. Sosyal Güvenlik Reformu diyerek milleti yok edip, iane, sadaka kültürü ile yozlaşmış ümmet yaratmak istiyorlar. Verdiği herşeyi son kuruşuna kadar geri alıp, bilahare vereceklerini Allah'ın da yardımı ile elden verip, ulu büyük dedeler arasında yer almak istiyorlar. Şimdi birileri kalkıp bunun Dünya politikası olduğunu söyleyebilir, haklıdırlar da. Yunanistan'da, Fransa'da kaynayan kazanların elbette farkındayız. Geçim açısından bizden kat kat ileride olan Batı ülkelerinde bu yasaları çıkarmak nispeten kolay ama görüyorsunuz oralar da sancılı. Ama sosyalleşmeyi hâlâ becerememiş Türkiye'de zaten vermediklerinin üstüne, sadaka kabili verdiklerini de almak için uğraşırsan, bu milleti şişirir şişirir sonunda patlatırsın.

Bir gecede, hesabı sarı defter yerine kırmızı defterde yaparak artan adam başına milli gelire benzemez bu kepçeyle alışlar. Açlık sınırının altında yaşam mücadelesi verenleri, sadakaya muhtaç hale getirmektir bu yaptığın. Gelin yasanın birkaç maddesini birlikte yorumlayalım da ne demek istediğimiz anlaşılsın.

Emekli maaşları % 23 ila % 33 arasında düşürülecek. (Madde 29)

Fiili çalışma hayatındaki gelir düzeyinin zaten altında olan maaşı daha da indirerek, insanları emeklilikten soğutmak istiyor olsalar gerek. Ortalama yaşam süresinin 70 civarında olduğu ülkemizde 65 yaşında emekli olacak vatandaşı, son 5 yılında süründürmek ancak Allah izniyle olur herhalde. Onu da almışlardır bunlar.

• Aylık geliri 139,6 YTL'den fazla olan bütün vatandaşlar her ay 73 ila 475 YTL Genel Sağlık Sigortası primi ödemek zorunda kalacak. (Madde 88)
• Sadece ayakta tedavi olununca değil; hastalık, kaza, ameliyat gibi nedenlerle hastaneye yatmak gerekince de 'katılım payı' adı altında para ödenecek. (Madde 68)
'Katılım payı' gerektiğinde beş katına kadar arttırılacak. (Madde 68)
Bütün sağlık hizmetleri paralı olacak.
• Bu da yetmiyor, bir de 'ilâve ücret' adı altında para ödemek gerekecek. (Geçici Madde 5)


Sakın ola korkmayın, paranız yoksa Devlet sizin kimlik kartınıza yoksul yazacak, siz onunla gidip tedavi olacaksınız. Bir halta benzemeyen yeşil karttan ne farkı var anlayan beri gelsin. Anlaşılan belediyelere çuvalla kömürden sonra yoksulluk belgesi dağıtma işi de yüklenecek.

Bunlar sadece birkaçı, dahası da var. Onları da sırası gelince inceleriz elbette.

Bu hafta boyunca işçi sendikaları tepkilerini dinlemek isteyenlere anlatmak üzere çeşitli etkinlikler yapacaklar. Gelin "bana ne" demeyin bu sefer. Kulak verin çıkan seslere. Dönüp dolaşıp bir ucunun mutlaka size de dokunacağını aklınızdan çıkarmayın. Verilmiş haklarla kıt kanaat geçinirken, en temel ihtiyaçlarınızdan bile olmak istemiyorsanız, bu aymazlara, bu tuzu kurulara varlığınızı hissettirin. Hatta başbakandan küfür yemeyi bile göze alın. İnanın buna değer. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...







 


Kemal Beşgül

 Kahveci : Kemal Beşgül


  ÜTOPYA -1-

Kaç kere kafanızı yastığınıza koyup hayatınıza dair radikal planlar yaptığınız oldu?

"Bundan sonra..." diye başlayan kaç cümle kurdunuz ard ardına?

Ve bu güzelliklerin "Bundan sonra" ' sının hayatınıza getireceği yenilikleri düşünerek huzurla kapadınız gözlerinizi
Sabaha yepyeni bir hayata başlamak ümidiyle?

Ve gözlerinizi kapatıp o huzurlu uykunuza daldığınızda değişen neydi ki, sabah kendinizi ışıltılı gözlerle ama asık bir suratla karşıladınız aynada.

Her sabah filtre kahve, kızarmış ekmek hatta bir bardak taze sıkılmış portakal suyu ve elinizde gazeteniz ile başlayacak yepyeni hayatınıza bir takım olanaksızlarla başlıyordunuz çünkü. Ne ekmek kızartma makinanız vardı, ne de kahve makinanız. Ve üstüne üstlük sabah gazetenizi almaya gidemeyeceğiniz kadar şiddetli bir yağmur vardı dışarıda. İkinci olumsuzluk karşınızdaydı işte; "Kendini Kandırma" adlı başlıkta. Kendinizi kandırıyordunuz, çünkü aslında yağmur o kadarda şiddetli değildi ve isteseydiniz balıkçı yağmurluğunuzla hemen evinizin altındaki gazete bayiinden temin edebilirdiniz gazetenizi.
Üç etti. "Üşengeç Olma". Üşenmiştiniz aynı dişlerinizi her sabah fırçalamaya karar verip te üşendiğiniz gibi.
Derken telefonunuz çaldı ve arkadaşınız "Öğle yemeğini birlikte yiyelim mi?" sorusunu sorduğunda dudaklarınızda ister istemez yeni hayatınızın dördüncü olumsuzluğuna sebep olan "YALAN" çıkıverdi. Hem de tamamiyle istem dışı. Arkadaşınızı ekmiştiniz. Konuşma bittikten sonra bir CIZ sesi duyuldu içinizde. Çünkü yeni hayatınızda kurtulmanız gereken en önemli bağımlılığınızdı yalan. Öyle bir hal almıştı ki, çoğu zaman durumu kurtarmak için söylediğiniz küçük yalanlar yerini istemsiz ve gereksiz yalanlara bırakmıştı.

" Yalan ne kadar büyük olursa, inanan o kadar çok olur. " diyen Adolf HİTLER'e kanmıştınız belkide. Ve bunu düşünürken ikinci olumsuzluğu bir daha hatırladınız :

" Kendini Kandırma"

Kemal Beşgül


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,839,839,839,839,839,839,839,839,839,83
6 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Kübra Albayrak


BENİM DİĞER YARIM ŞU AN TOPRAKTA

Hüzünlü bir şarkının garip bir melodisinde rastladım ilk sevdama. Dur hatırladım bu şarkıyı. Bizim olabilecek bir şarkı değildi ama hep onu hatırlattı. O bilmez ben nem varsa ona ithaf ettim, varım, yoğum, yokluğum sanırım yok olmuşum. Kan ağlayan bir karanlıkta içinde mehtap olmayan ya da bir gün doğumu yani hiçbir hava muhalefetine yer vermeyen bir şarkıda birkaç damlada, gene ona ağıt yaktım. Ah… varlığım nasır oldu bu sevda kalbimde.

Yalan yok rezil oldum sevdaya, yani bizim üst kat komşu kızına, onun abisine. Cümlelere işkence eden bir lüzumsuz ağabeyinin sayende gördüm o yeşil okyanusu ben. Ve bir ihtiyaç molasında kaybettim. Nereden bileyim geri döner sanmıştım. Öyle güzel dokundu ki tenime gözleri, göze alamadım onu kaybetmeyi. Kazandığımı kaybetseydim bu kadar koymazdı herhalde. Girilmemiş bir savaşta yorgun argın yenildim. O bir öğretmendi. Bense öğreneceklerinden çekinmeyen her bir şeyi bu sayende öğrendiğini sanan, oysa hala bir cümleden ödü kopan öylesine mezbele içinde kalmış üstü başı yanlışlık olmuş küçük bir sokak çocuğu. Ben anlaşılsın diye cümlelerimi virgülle bağlıyordum. Onun hayatı konuşma çizgileriyle doluydu.

Her sabah saat 7.30 da evden çıkar değişmeyen düzgün siyah saçları ve mecburi koyuluktaki o takımıyla köşeyi dönerdi. Ben her seferinde daha uzun görebilmek için sabah erken kalkar cam da onu beklerdim, bazen de bütün cesaretimi toplayıp ekmek almaya çıkardım. Ekmekler yolda soğur, ben onu görünce elimdeki ateşten tekrar ısınırdı. Çocuk sayılmazdım bende artık ama onu görünce komşudan korkan sinirli bir çocuk oluveriyordum. Bir merhaba dese sinirlerim hissizleşirdi. Dokunsa yanlışlıkla aklımdan gemiler kalkar aklımı da Nuh'un gemisine bırakırlardı.

Bir gün komşu kızı sevda da rast geldik. İşte gülümsüyordu ve ben bütün nefesimi teneffüse çıkarmıştım muhtemelen o gözleri benden çekene kadarda girmeyeceklerdi. Giderken tokalaştığımızda "görüşürüz" dedi. Onu görebilme ihtimali…

Sonra ne zaman sevdanın ağabeyini görsem onu da görür oldum. Ve işte artık yalnız o vardı üstelik o istemişti. Ayrıntıya yalana gerek yok çok sevdim. Ömrümü kör bir kuyuya attım ve ne bir deliye ne bir akıllı ya haber verdim. Kör bir kuyuda ona kör olmuştum. Ondaki hastalık bu kadar ilerlemiş miydi bilmiyorum. Dördüncü ayda bana evlenme teklif etmişti. Ben külkedisi prensle evleniyordu ve bu olay da hiçbir saat sınırlaması yoktu tek sihir ise prensinde beni sevmesiydi.

Ve dünyanın değişmeyecek kuralı "asla çok mutlu olamazsın." Ailesinin tek üyesi ablasını almaya gitmişti. Hava kar, kader buz… Donmuş olmalıydı Azraillin yüreği ki bir sevdanın canını okudu. Yolda elim bir trafik kazası abla kurtuldu ama benim diğer yarım şu an toprakta.

Daha doyamadan bakışlarına, bana geldiğine inanamadan, kadere sözü vermiş, gitti. Ardından ağlamadım öldüm ben. Benimde kalbim elim bir kader kazası geçirdi. Şimdi ne vakit ölümlü, yarlı, topraklı bir türkü duysam bir filiz daha veriyor hüzün içimde bir filiz daha yüzün. Ve ne vakit bir salâ duysam önce bir fatiha okuyup sulayıp içimdeki filizleri bir adım daha yaklaşıp sevdama yeni bir eskiyi düşünüyorum.

Kübra Albayrak


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Elif Gerçek


ÖYLESİNE BİR ÖYKÜ

Saat 16.30 civarıydı arabayı ani bir hareketle kenara çekti arkadan gelen diğer aracın uzun ve kızgın korna sesini duydu ama dönüp bakmadı. Kontağı kapattı çok seri hareketlerle yan koltuktan çantasını aldı, arabadan indi. Hızlı birkaç adımdan sonra bagaj kapağına uzanmıştı bile… Çantasını yerleştirirken sağ tarafta duran eski yüzlü çantaya uzandı. Anahtarlarını montunun cebine koydu. Diğer çantadan çıkardığı eski ve lekeli işçi eldivenlerini eline geçirdi. Ardından beyaz bir tülbent ve siyah bir çöp poşetini de aldıktan sonra ne yaptığının bilen ve bunu defalarca tekrarlamış olmanın kayıtsızlığını taşıyan bir ifadesizlikle aracın ters yönüne doğru yürüdü. Bu sırada arabanın kilitlendiğini onaylayan tok sesi duydu. Son zamanlarda herkesi biraz paranoyak yapan gasp ve hırsızlık haberlerinden payına düşeni almış ve iki dakikalığına bile olsa arabadan indiğinde çantasını alır ve aracını kilitler olmuştu. Sokakta park etmiş birkaç araçtan ve orta yaşlı, ayaklarını sürüyerek yürüyen muhtemelen komşu gezmesinden dönen kadından başka kimse yoktu sokakta, bir de kısa süre önce yağan ancak tozun ve kirin kokusunu ortadan kaldırmaya yetmeyen kısa yağmurdan kalan nemli bir soğuk. İki yöne de baktıktan sonra yolun ortasına kadar yürüdü. Ve durdu. İşte orada duruyordu. Asfaltın üzerinde parçalanmış kafasından sarı beyaz tüylerine bulaşan kanla cansız yatıyordu. Derin bir nefes aldı. Büyük ihtimalle sadece 10-15 dakika önce canlı ve başına geleceklerden habersiz belki de yan sokaktaki dişiyle flört etmekten gelen kediciğin yanına çömeldi. İlk seferinde ne kadar zorlandığını hatırladı: Midesi bulanmış yere yığılıverecekmiş gibi hissetmişti. Yaz günüydü ve ne yapacağına karar verememiş ama hayvanı öylece yolun ortasında bırakmaya gönlü razı olmadığı için ağlayarak çöplerin içinden bulabildiği gazete kağıdı ile işini görmüştü. Kendine gelmesi saatler sürmüş zavallı hayvanın parçalanmış bedeninin görüntüsü günlerce yalnız gecelerin değil gündüzlerin de kabusu olmuştu. Bunu yapan insan olamaz diyor üstelik çevresindeki insanların konuya kayıtsız kalmaları ona deliymiş gibi bakmalarından daha çok rahatsız ediyordu onu. Bu olayı takip eden günlerde başka bir kazaya şahit olunca sürekli arabasında taşıyabileceği bir cenaze hizmetleri seti hazırladı kendine. O artık bir kedi cesedi taşıcısı idi. Ellerini çabuk bir alışkanlıkla hayvancığın henüz hala sıcak bedenine uzattı. Kanla boyanmış tüylerini yavaşça okşadı. Tülbendi açtı, sanki canını yakmak istemiyormuş gibi çok yumuşak hareketlerle sardı. Beyaz ince kumaş hemencecik kızarmıştı. Şimdi elinde beyaz kanlı küçük bir kefen vardı. Siyah poşetin içine yerleştirdiği kurbanı hızlı adımlarla arabaya kadar taşıdı. Yine o tuhaf boşluk duygusu içini kapladı. Yutkundu ama bu yutulacak bir şey değildi. Boğazında düğümlenen bu zor görevden daha fazla hayatın acımasızlığı karşısında hissettiği çaresizlik duygusuydu. Biraz önce yaptığı tüm hareketleri yine hızla tersten tekrarladı. Kısa süre önce hayattan canlı bir kare iken bagaja yerleştirdiği bir poşet ölümle birlikte tekrar yola koyuldu. Az evvel yüzündeki tepkisizliğe inat sessiz çığlıklar atan kalbi şimdi daha sakin atıyordu. Bildik bir hedefe uyurgezer gibi ilerledi. Sağa ve sola dönüşler, yanından akan arabalar, kırmızı ışıklar, yeşil ışıklar, sokaklar sokaklar, hepsi birbirine benzeyen sokaklar… Yollar kalabalık telaşı geride bıraktığında, şehrin isinden nasibini almış, yeşil olduğuna siluetini bilmekten dolayı kanaat getirebildiğimiz ağaçlı yola geldiğinde ritmi tamamen düzelmişti. Sorumluluğunu yerine getirmenin gerginliği yerini görevini tamamlamak üzere olmanın rahatlığına bırakmıştı. Yolun kenarındaki ezilen dal parçalarının sesini duyduğunda şartlı bir refleksle arabayı durdurdu. Bacaklarında sıkıntılı bir ağırlık hissetti. Kapıyı açıp yere bastıktan sonra kısa bir süre bekledi, kendini neredeyse iterek arabadan indi. Ağaçların arkasındaki gizli mezarlığına göz ucuyla baktı. Bagaja doğru yürüdü, kapağını açtı, eldivenlerini tekrar taktı. Kolunun altına küçük kırmızı saplı küreği sıkıştırdı. Ne iş için kullanıldığını bilmese sevimli bulacaktı bu minyatür küreği… Küçükken kumdan kaleler yaparken kullandığı kırmızı plastik küreği hatırladı. İçi boşalmış deniz kabuklarını gömerdi o zamanlar; çünkü kabukların bu canlıların ölü bedeni olduğunu düşünürdü gidenlerin ise ruhları. Yüzünde tedirgin bir gülümseme hafifçe gezindi ve kayboldu. Çocukluğunun masal kaleleri ile zavallı trafik kurbanı hayvancıklara mezarlar kazmaya uzanan yolda aslında kazmanın, kazımanın ne kadar da bildik bir fiil olduğunu hatırladı hayatında. Hem çocukluğu hem de gençliği ağır bir otoriteyle geçmişti. Hep çalışkan bir öğrenci, iyi bir abla ve ev işlerine yardımcı saygılı, itaatkar bir evlat olmuştu çünkü başka bir seçeneği yoktu. Yaşamın ve çevresindeki herkesin ondan beklentileri öyle yüksekti ki kendisi için yaşamak fikri bile uzayda bir gezegen kadar uzaktı ona. Aynen ondan beklendiği gibi yaşadı. Okullarını derece ile bitirdi, evin küçük annesiydi adeta, yorgunluktan bitkin düşene kadar çalışırdı. Ders çalışmak dinlenmekti neredeyse… Aslında sevgiyle büyüdü ama idealist öğretmen anne-babanın örnek olmak misyonu ile doğmuş zeki çocuğuydu ne çare ki. Sevgi de saygı çerçevesinde ve mesafeli yaşanırdı evlerinde. Her şey ölçülü olmalıydı ama her şey… Sonra evlendi evlenmesi uygun görüldüğü zamanda. Hayatında hayatı ile ilgili hiçbir şeye karar vermemiş biri olarak fazla da düşünmedi açıkçası bu konunun üzerinde. Artık hayatı dubleks bir otoritede geçiyordu. Büyümesi ve kendini tanıması çok zaman aldı. Cesaretle, kendine ilk içsel soruları sorabildiğinde neredeyse otuz yaşındaydı. İşte o zaman kumdan kale çöktü. Ancak bu yıkıntının arasından çıkacak ve ayağa kalkacak gücü yoktu ya da cesareti… Bir melek olduğunu ve bu dünyadaki sınavının başkaları için yaşamak olduğunu kendi kendine o kadar çok tekrarladı ki bir zaman sonra buna bütün benliği ile inandı. Çirkin bir şekilde ölümle kucaklaşmış cansız bedenlere saygıdeğer birer istirahatgah hazırlama görevi de işte bu hayatın düzenine müdahale edememekten kaynaklı çaresizliğine biraz olsun yatıştırıcı oluyor ve tabidir ki melek olmak misyonunu da pekiştiriyordu.

Bagajın içine doğru eğildi. Ölümü kucakladı bir kez daha. Ayaklarının altındaki toprak ve çer çöpü ezerek yürüdü. Yolun kenarındaki kavak ağaçlarının hemen arkası çorak ve boş bir alandı. Daha uzakta göze çarpan tarlaların sonuydu bu üçgen şeklindeki sahipsiz boşluk. Yer yer otlar ve dikenli bazı bitkiler vardı, bir de çeşitli zamanlarda kazılmış ve kapatılmış küçük mezarların yerleşmemiş tümsekleri. Onlar da arazinin şekline uygun bir şekilde yayılmış ve bir eşkenar üçgen oluşturmuşlardı. Hiç birini ezmemeye çalışarak yürüdü aralarından, en sonuncuyu da geçtiğinde döndü, nikahında arkasında kalan konuklara bedeni değil de omuzları ile dönen bir gelin gibi, arkasına baktı. Bir farkla; onun elinde siyah bir buket ve arkasında ölümden bir kuyruk vardı. Taşıdığı emaneti dikkatlice yere bıraktı. Küreği aldı. Ölümü ekmek için toprağı kazmaya başladı. Güçsüz kolları derin çukurlar açmasına izin vermiyordu. Yine de üstün gayretle işini bitirdi. 20-30 santimlik küçük mezar hazır olduğunda poşeti dikkatlice açtı. Zavallı cansız bedeni çukura yerleştirdi ve üstüne ilk kürek toprağı attı. Biraz yorgunluktan biraz bıkkınlıktan durdu başını gökyüzüne doğru kaldırdı. Hava gündüzün grisinden kurşuniye dönmüştü. Yine yağmur çiselemeye başlamıştı yanaklarından aşağıya süzülen damlaların yağmur olduğundan hiç şüphe etmedi. Tekrar işe koyuldu ve çabucak bitirdi: Bir insanlık ayıbını daha örtmüştü, bir insani vahşiliğin kurbanı daha huzur içindeydi artık… 'Bu cansız tarlama yeni bir kök daha' diye düşündü geriye kalan siyah poşeti ve küreği alıp arabaya doğru yürürken. Ağaçların arasından geçerken dönüp arkasına baktı kısa bir an. Toprakla yolun tam kesiştiği yerde durdu. Eldivenleri elinden çıkarmamıştı henüz, avuçlarını açtı ellerini birleştirdi. Yer yer aşınmış kumaşın üzerinde biraz kan biraz tüy ve bolca toprak vardı, son birkaç saatin özeti gibiydi adeta… Her şeyi yerli yerine koydu ve arabaya bindi, yakındaki köyden havlayan köpeklerin düzensiz sesleri dışında her şey sakindi. Alnını direksiyonu sıkı sıkı tutan ellerinin üzerine koydu yavaşça. Derin bir nefes aldı, içinde biraz ölüm, biraz hayat yoğun yorgunluk taşıyan bir nefes… Yanaklarından süzülen damlaların kendi göz yaşları olduğunu da o zaman anladı. Oldukça şaşırmıştı. Çünkü uzun zamandır, aralıklarla bir ayin gibi gerçekleştirdiği bu defin törenini duygusallıktan uzak, başarıyla tekrarladığından o kadar emindi ki… Bu kez de, tekrar tekrar seyredilen, her karesini ezbere bildiği bu filmin aynı sonla bitmesi gerekiyordu. Halbuki işte ağlıyordu usul usul… Başını yavaşça kaldırdı ve dikiz aynasında kendisiyle göz göze geldi, birkaç saat önce kazara bir sokak kedisine çarpan kadınla…

Elif Gerçek


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


7,007,007,007,007,007,007,00
1 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Hasan Şahin


UNUTTUĞUM ŞEY...

Yıllardır çok şey unuttum,unut dediler unuttum,
Üstünü kapat dediler,kapattım,
Lakin uğraş demediler,bırakıp gitme demediler,ben de savaşmadım,
Sadece baktım!

Kaçtım,çok şeyden kaçtım!
Arkama bile bakmadım,
Geleceği düşün dediler,şimdiyi yaşamadım,
Sadece baktım!

Hep bir bitişe odaklanırken,her şeyin tükenişine baktım,
Kazanmanın değerini bilmeden kaybettiklerimle uğraştım,
O kadar karardı ki ortalık,gene de dönüp aydınlatmadım,
Sadece baktım!

O kadar geçiştirdim ki herşeyi,
O kadar yaşamadım ki hiçbir şeyi,
O kadar aramadım ki keşfetmeyi,
Sadece baktım!

O kadar kilitledim ki güçlenmeyi,
O kadar düşünmedim ki kendimi görmeyi,
O kadar ezdim ki hazinemdeki tek şeyi,
Sadece baktım!

O kadar kaybettim ki öğrenmeyi,
O kadar seyrettim ki ırağı,
O kadar ittim ki benliği,
Sadece baktım!

Çok şeyler unuttum,belki unutulması gereken çok şeyi,
Çok şeyler unuttum,belki kendimi bulmam gereken çok şeyi,
Çok şeyler unuttum,belki şimdi elimde olması gereken çok şeyi,
Lakin bir şeyi daha unuttum,unutmamam gereken tek şeyi,
Bulmak için bir kere bile savaşmadan kendimi unuttum,
Sadece baktım..

Hasan Şahin


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


7,837,837,837,837,837,837,837,83
6 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 MUZİPBOX : Nüvit Okdemir


• Meclis kampusü, milletvekili odaları dışında 24 saat "BBG evi" gibi kameralarla gözetlenecek.
YORGUNLUKTAN UYUYA KALAN MİLLETVEKİLLERİMİZE MÜJDE!

• Çanakkale merkeze bağlı Kumkale Belediyesi 30 kişi farkla belediye olma hakkını kaybetti.
21. YY TÜRKİYE TANITIM PARÇASI: "HADİ GEL KÖYÜMÜZE GERİ DÖNELİM"

• ABD aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 35 ülkede doğan, büyüyen ya da burada akrabaları olan kişileri "potansiyel terörist" olarak sınıflandıracak.
SOĞUK BİR "DUSH" ALIP, LOUIS ARMSTRONG'A KULAK VERİYORUZ: WHAT A WONDERFUL WORLD!

• Trafikte en kısa yol: 757 1234
ANKARA-BAĞDAT TRAFİĞİNİ ÇÖZECEK BİR NUMARA VAR MI ACABA?

 


 Dost Meclisi


Evet, Her Şey Özgürlükler İçin! *

Bilinen bir klişedir: Batı bütün tarihi boyunca özgürlükçü olmuş ve Doğu karşısında her daim özgürlükleri daha fazla savunan bir medeniyet olarak ele alınmıştır denilir. Peki, bu klişe doğrumudur, ne kadar öyle olduğu ifade edilse de kesinliği hakkında ciddi bir eleştiri yapılmışmıdır ve yapılan eleştiriler nezdinde gelinen noktada Batı'nın özgürlükçü olduğuna dair kesinlikler neyi ifade etmektedir… Kanaatimizce bu görüş pek tutarlı bir görüş değildir. Zira her ne kadar Batı özgürlüklerden söz etse de bu noktada Batı düşünürler arasında bile ortak bir görüş söz konusu değildir.Aynı şekilde Müslüman felsefeciler ve kelamcılar arasında da bu konuda ortak bir görüş yoktur ancak yine de Müslüman düşünürler arasındaki yorum farkının bile bir zenginleştirmeye, bir açılıma, ilahi olanla seküler olan arasında bir değerlendirmeye tabi tutulduğu ve böylelikle de hiç olmazsa özgürlüğün sınırları hakkında daha ciddi açılımlara yöneldiğinin görmek mümkündür…Oysa aynı şekilde Batı felsefecilerinin sadece özgürlük tariflerinden bile özgürlüğün net bir yorumuna ulaşmak mümkün değildir.. Öyle ki; Bazı Batı'lı düşünürler özgürlüğü sınırlara tabii tutarken (ki bu takdirde özgürlük olmaz) bazılarının da özgürlüğü "yok" kabul ettikleri bile söylenebilir… Burada gözüken şudur ki; Batılılar içi boş bir kavramla insanlığın karşısına çıkmışlardır. Burada; felsefi olarak izah etmekten aciz oldukları pek çok hususu pratikte nasıl tarif edebilirler ve uygulayabilirler? diye sormak gerekir.

"Özgürlük" Rönesans'la / laikliğin doğuşu sürecinde geçirdiği kavramlaşma döneminin akabinde Batı hadaratına has "özel bir anlam" kazanmıştır ve de "kölelikten kurtulma", ya da "serbest olma" terimlerinin çok ötesinde, "siyasi" ve "ideolojik" bir içeriğe sahiptir.

Batı bunun yanında aynı temeli baz alarak "insan hakları" kavramını geliştirmiş ve böylece Batı, felsefesi ve hukuk tarihine damgasını vuran "özgürlükler" kavramını doğurmuştur. İnsanın "özgürlük hakkı"nın hiçbir şart altında iptal edilemeyeceğini de yasalarla garanti altına almışlardır. Batı'nın verdiği bu güvence ile bireyler kendi rasyonaliteleri ile kurdukları toplumsal düzenek içinde özgürce yaşayacak, gerektiği yerde özgürce ibadet yapabilecek, gerektiği yerde ise basit bir korelâsyonla dünyayı ukbaya tercih ederek sözgelimi, Yaratıcıyı/Allah'ı bütün hayatlarından uzaklaştıracaktırabileceklerdi… Bu seküler kanuna göre ise Yaratıcı/Allah dâhil, hiçbir güç, insana özgürlükler alanında müdahalede bulunamayacaktır. İşte Batı'nın kendine has, kendi argümanlarına göre dizayn ettiği özgürlükler konusu Batı'nın gündelik hayatı içerisinde böylece özel bir yer edinmiştir. Bu seküler ayrışma dolayısıyla da özgürlükler konusu gündeme geldiğinde akla ilk gelen Batı değerleridir. Veya şöyle de diyebiliriz: Batı temelli özgürlük anlayışı; insan iradesinin kendi kendine uygulamaya koyduğu tüm "hak"ları içermektedir…
Batı'nın dünyaya yaymak istediği ve kendi standartlarını yakalamak için diğer ülkelere şart koştuğu en önemli değerlerden birisi de işte bu özgürlük tarifi ve bu tarife bağlı olarak geliştirilen özgürlük yorumları ile karşımıza çıkar. Bu doğrultuda; onların savaşları da özgürlük içindir!... barışları da!... Onların sömürüleri de özgürlük içindir!... yıkımları da!... Onların köpeklere olan merhametleri de özgürlük içindir!... dünyada estirdikleri terör de!... Onların bir avuç kangrenli elitin hayatlarını uzatmak için organize ettikleri organ mafyaları da özgürlük içindir!... katlettikleri onca masum insan da!... Tüm hedonizmi ile hayattan olabildiğince zevk almak ta özgürlükler içindir!... nice masum kadın, kıza tecavüz edip kirletmekte!... Evet Nietszche'nin söylediği gibi Batı'da sonuçta her şey özgürlükler içindir!...

Burada Batılılardan kaynaklanan, onların kavram haline dönüştürdükleri tarifi yeniden tarif edecek veya temize çıkartacak değiliz. Yalnız vakıasının ortaya çıkması açısından konuyu bu denli açarak değerlendirmek gerektiği de ortadadır.

Görüldüğü üzere, özgürlük kavramı, Batı'da Rönesans'la başlayan ve adına modernleşme denilen sürecinde etkileri ile ortaya çıkan tamamen yapıntı bir düşüncenin ürünüdür.

Batı'ya endeksli olan bu kavramın hiçbir evrenselliği de söz konusu değildir. Özgürlükler, sadece Batılılar için geçerli olan ve diğer bir yönü ile de kapitalistlerin kendilerini korumak için, hayati değeri olmayan ve sadece belirli amaçlar için kullanılan bir yaftadan ibarettir. Bunu böyle olduğu salt bize ya da Doğu'ya özgü bir iddia değildir; Batı'nın tarihi de düşünürleri de tam bunu söylemektedirler; Örneğin Montesquieu'de Alexies'de Tocqueville'de Batı'nın özgürlük tanımının tamamen içi boş bir temenniler yığını olduğunu, sadece biçimsel manada bir özgürlüğün savunulduğunu söylerler…

Bu anlamda 'Özgürlüğün Toptan Hesabı: Globalleşen Özgürlük' başlıklı yazısında Şahin Torun'un da söylediği gibi; ''Yasaların Ruhu' adlı meşhur demokrasi ve özgürlük belgesinin yazarı Montesquieu gibi hem bir filozof hem de sosyolog olan Fransız düşünür Alexis'de Tocqueville 'Amerika'da Demokrasi' isimli eserinde Amerika'nın 'Anayasacı, Kurucu Babalar -Founding Fathers' silsilesinde önemli izler bırakan Jefferson'un şu cümlesinin altını çiziyor…

'Bizim hükümetimizin yürütme erki benim dikkat ve kaygımın tek, beklide en başta gelen nesnesini oluşturmuyor. Halen ve daha birçok yıl boyunca en korkulası tehlike, yasa koyucuların zorbalığıdır. Yürütme erkinin zorbalığının da sırası gelecek, ama daha ileriki bir dönemde…'

Modern dönem bir yana klasik çağlardan beri hemen hemen bütün ülkelerin siyasal ve entelektüel tarihleri boyunca süregelen özgürlük ve demokrasi sorunundan öte bu anlamda özgürlüğün kazandığı ya da kaybettiği boyutları anlamak bakımından da çok önemli ipuçlarını barındıran bu sözler bugün bir bakıma bütün dünya için geçerli olabilecek bir özgürlük gerçeğini…'ortaya koymaktadır...

Sonuç olarak ta bütün çıplaklığı ile tarih onların özgürlük adına yaptıkları çılgınlıklarla doludur. Dünyayı özgürleştirmeye kalkan zalimlerin günümüzde yaptıkları şenaat ve cinayetleri her gün görüyor ve lanet yağdırıyoruz. Batı düşüncesiyle oluşturulup inanılan özgürlük anlayışıdır onları böylesine canavarlaştıran… Irak'ta, Afganistan'da, Filistin'de, Lübnan'da, Afrika'da ve dünyanın dört bir yanında özgürlük temsilcilerinin yaptıklarını anlatmaya, resimlerini serdetmeye artık insanlığın yüzü kızarmaktadır…

Bu çılgınlığa son verip yerin derinliklerine gömecek olan düşünce ve felsefe ise sadece İslam'dadır. İnsanlık onunla insanlığını tanımış, onunla şeref bulmuş, onunla sükûnete kavuşmuştur. O günlere adım adım yaklaşırken Allah (cc)'dan dileğimiz tez vakitte nusretini göndermesidir.

Mahmut Celal Özmen
Araştırmacı Yazar


* Editör'ün Notu : Sayın Özmen tarafından bir yazıma tekzip niteliğinde yayınlanmak üzere gönderildiğini düşündüğüm bu yazıyı Kahve Molası'nda yayınlamayı, içeriğine katılmasam da, uygun buldum. Bilgilerinize.

<#><#><#><#><#><#><#>


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Neslihan Güzel


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 5.300 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


AKŞAMLARIN AŞKINA

Kırmızı şarap akşamlarıydı
Gemiler dolusu geçen
Ve martıların kanadından damlayan sarı ıslak saçların
Denizler dolusu gülleri düşün
Bir yudum daha iç
Unutulmuş akşamların adına
Uzansın ellerin karanlığın içine
Koparıp at
Balıkları kıyılara tutsak eden zinciri
Karanlıkta kaybolan zenci çocukları düşün
Bir yudum daha iç
Unutulmuş akşamların aşkına

Menderes Samancılar

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Babamla Dans - Suat Sungur



Genel Yaşam Sigorta A.Ş.


KM - GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş. İŞBİRLİĞİ İLE
AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI


Sevgili KM Dostu,

Sağlığınız bizim için önemlidir,

Genel Yaşam Sigorta A.Ş sizlerin Ağız ve Diş Sağlığı ile ilgili sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak amacıyla Promosyon olarak hazırlamış olduğu ağız check-up'ı hizmetinden faydalanabilmeniz için sizi anlaşmalı kliniğimizde ağırlamaktan mutluluk duyarız.

Yapılacak olan ağız check-up'ınız için yapmanız gereken sadece IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ'NDEN aşağıda belirtmiş olduğumuz ilgili kişileri üç gün önceden arayarak randevu almanız ve tarafınıza iletilmiş olan bu sertifika ile 2008 Mart sonuna kadar kliniğimize başvurmanızdır.

Panoramik Röntgen ve ağız check-up'ınız GENEL YAŞAM Promosyonunun bir parçasıdır.

Sağlıklı günler, güzel gülüşler dileğiyle...

Saygılarımızla
GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş.

Randevu için:
Nursel Çalışkan (nurselcaliskan@identist.com.tr)
Gülsün Er (gulsuner@identist.com.tr)

IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ
Kasap İsmail Sok. Sadıkoğlu Plaza 1 Kat 3
No 68 Kadıköy - İstanbul
Tel: 0216-337 0707 / 0216-337 0708
http://www.identist.com.tr

Editör'ün Notu: Yukarıda sözü edilen sertifikayı buradan bilgisayarınıza indirebilir, üzerine ad ve soyadınızı yazdıktan sonra bastırarak veya email ile göndererek bu hizmetten yararlanabilirsiniz.


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Beraber gülmek bir iletişim yoludur fakat iyi bir mizah duygusu çocuğunuzu daha akıllı, daha sağlıklı ve zorluklarla daha kolay başa çıkabilir hale getirebilir. Bizler mizah duygusunun mavi gözler ya da büyük ayaklar gibi genetik şifremizin bir parçası olduğunu düşünme eğilimindeyiz. Oysa mizah duygusu çocuğunuzun doğduğunda sahip olduğu veya olmadığı bir şey değildir. Aslında çocuğunuzda geliştirebileceğiniz öğrenilebilen bir yetenektir. Daha fazlası ve çocuklarla ilgili akıllıca fikirler için http://www.akillibebek.com/

Yemek yapmayı mı yoksa yemeyi mi daha çok seversiniz? http://tarifname.blogspot.com/ ...Birçok şey gelir aklımıza o an çok cazip gelip bizi heveslendiren. Fakat bir olay, değişen ruh halleri, şartlar vs. derken o fikir uçup gider bir daha hiç hatırlanmayacak yada gerçekleştirmek için artık çok geç olacak şekilde. Benim hayatımda da gitmek isteyip gidemediklerim, olmak isteyip olamadıklarım, yapmak isteyip yapamadıklarımın sayısı oldukça fazla. Ama anlık bir fikir olarak gelip geçmeyen, gerçeğe dönüştürebildiklerim de var elbet, Tarifname gibi. Hiç gitmediğim bir şehirde, hiç tanımadığım insanların sofrasında tariflerimle yer aldığımı bilmek çok anlatılabilecek türden bir duygu değil sanırım. Yani anlayacağınız paylaşmak çok güzel birşeymiş, bunu -Tarifname sayesinde- iyice öğrendim ben. Darısı hiç bilmeyenlerin başına... diyor bu sayfaları hazırlayan Seda Zaman. Ellerine sağlık.

http://www.ikariam.net/ ...Denizin sesi, beyaz kumlu bir sahil ve güneş! Akdenizde bir yerlerde küçük bir adada antik bir uygarlık doğuyor. Bir çağın zenginliği senin yönetiminde ve keşif başlıyor. Ikariama hoş geldin... Online oyun oyamayı sevenler için orjinal bir seçenek. İkariam´ın başlangıcında üzerinde fazla sayıda bina bulunmayan ama çok verimli bir toprak üzerinde yer alan, sahil şeridinden arsa alıyorsun. Ve kendine ait şehrini kuruyorsun. Oyuna başlamadan önce oyun turu yapmanızı tavsiye ederim.

http://www.turkcerock.net/ Türk rock müzik sanatçıları ne yapıyorsa ve Türkçe rock müzik hakkında ne varsa, hepsi burada. Ayrıca videolar, şarkı sözleri, akorlar ve bilmek isteyeceğiniz hemen hemen her şey var. Özellikle tavsiye ediyorum.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3753 / Windows / 4.54 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

TreeWalk 8.2.1 / Windows / 1.19 MB http://www.ntcanuck.com/tw_exe/twdns821.exe
Güncel problemlerinizi çözmek için mükemmel bir yardımcı program. İndirip gönül rahatlığıyla kurabilir ve kullanabilirsiniz. Yaptığı işi, internette dolaşırken yazdığınız adresleri direkt olarak bağlı olduğu DNS'lere sormak ve kısa yoldan adrese ulaşmanızı sağlamak olarak tanımlayabiliriz. Örneğin bir nedenle Türkiye'den ulaşamadığınız adreslere bu kurulumu yaptıktan sonra sorunsuzca ve hiçbir engellemeye takılmadan ulaşabilirsiniz. Benden söylemesi:-))

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-08©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




The Boxer
Simon & Garfunkel









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20080311.asp
ISSN: 1303-8923
11 Mart 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com