Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.401

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 21 Mart 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : İstirahatliyim!..




Merhabalar,

Dünkü yazıma konu olan canım dostlarım(!?) cevap haklarını kullanarak gün içinde de boş durmamışlar sağolsunlar. Üstüne 32.Gün, Siyaset Meydanı isimli programları da izlediğimi eklersem sanırım bugün de dünden farklı şeyler yazamayacağımı anlarsınız. O nedenle, gene dün, biraz daha sakin olmamın sağlığım açısından iyi olacağını söyleyen asıl dostlarımın tavsiyesine uyarak, bugünü izinli olarak istirahatle geçireceğim. Şu sıralar ekonomik göstergeler üzerinde çalışıyorum. Hani şu bize pompalanan gülpembe manzaranın gerçek boyutlarını bilenlerden öğrenmeye gayret gösteriyorum. Eğer becerebilirsem bunları sizlerle paylaşmayı da planlıyorum. Haydi hayırlısı.

Bu arada size bir duyurum var. Sevgili karikatüristimiz İzmir'li Hüseyin Alparslan'ın da katıldığı "Abidin Dino Portre Karikatür Sergisi" Pazar günü 16:30'da açılıyor. Afişini aşağıda görebilir, sergiye katılan karikatürlere tıklayarak ulaşabilirsiniz. Sergi Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde 20 Nisan'a kadar sürecek. Lütfedip ziyaret ederseniz seviniriz. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


Seyfullah Çalışkan

 Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan


  MART KAPIDAN BAKTIRIR, MARTİN TÜFEK ATTIRIR

Oh be bu kışı da çıkardık. Bundan sonrası göğyeşil, güneşli, pırıl pırıl. Nisanda incilerde dökülürse göğün göğsünden, bizi kimse tutamaz adamım. Sen ne diyorsun, anlamıyorum. Bahar geldi diyorum sana duymuyor musun? Nergisler geçti, sümbüller açtı, lalelerin eli kulağında. Sen hala eski defterlere bakarak mı konuşuyorsun. Biraz sus gözünü seviyim. Kırk yılın başı bir tutam keyif bulmuşum, bir tutam yaşam sevinci. İlla keyfimi kaçıracaksın. Hay taksitlerin anasını be… Kredi kartlarının da… Buzdolabı mı tamtakır? Bırak öylece kalsın. Mecbur musun sanki? Açmayıver kapağını. İlla keyfimi kaçıracak. Buzdolabının bu durumdan bir şikâyeti var mı? Onu söyle sen bana. Eeee sana ne oluyor? Şaire aldırma sen en iyisi. Geçim derdi de bırakır zaman zaman yakamızı. Bak ben çiçek gibiyim bu gün. Hiçbir şeye aldırmıyorum.

Dün akşamdan biraz ıspanak kalmıştı. Dolapta birkaç yumurta da var. Bir, iki paket makarna da olacak kaşıkların altındaki çekmecede. Daha ne istiyorsun? Seni bilmem ama ben bu bahar leylakların ardından yıllık iznimi alacağım. Yaz gelmeden, sıcaklar basmadan uzaklara kaçacağım. Yaz gelince herkes izne ayrılmak istiyor. İşin tadı iyice kaçıyor. Sen on gün git, sen dönünce de Hüseyin gitsin tantanalarından sıkıldım artık. Herkes yazı beklesin, ben de baharda gideyim. Hem daha ucuzdur belki şimdi pansiyonlar. Sezon henüz açılmadan, sektörün uykulu zamanları bakımından…

Bu gün ortalıkta görünmesem, işe gitmesem örneğin. Acile gitsem, doktora çıksam. Hasta değilim tam tersine uzun zamandır keyfim ilk kez yerine geldi desem. Bir iki gün rapor verir mi acaba? Yoksa azarlayıp kovalar mı beni? Dışarı mı attırır? Attırırsalar attırsınlar. Ciddiyim gideceğim. İşe gidince nasılsa keyfim kaçacak. Adım gibi biliyorum. Müdür çağırır, "Filanca iş ne oldu?" der. Çok değil bir iki saat geçmeden her şey birden eskisine dönüverir. Yok, olmaz bu gün işe gitmeyeceğim. Bu yarım ve acayip sarhoşluğun tadını çıkaracağım. Çalışanların tembellik hakkı var mıdır acaba? Bir iki gün çalışmayı istememek, avarelik etmek büyük bir suç mudur? İhtimal ki öyledir. Çalışmanın erdemini söyleyen onlarca vecize ve atasözü varken tembellik için söylenmiş tek bir tane bile duymadım. Olsun, umurumda mı sanki. Bu gün işe gitmeyeceğim işte. İnat ta bir murat değil mi?

Önce şefe telefon ettim. "Hastalandım ben," dedim. "Gece burnum kanadı. Hem de dört kere. Ayrıca sürekli başım dönüyor. Sevkimi sonra alırım. Şimdi hemen acile gidiyorum. Sorarsa müdüre söylersiniz. Şefimin ses tonu değişiverdi. "Geçmiş olsun, sakın ihmal etme, dedi. Sağlık cüzdanımı alıp evden çıktım. Hastane üç adım mesafede. İçimden şarkı söylemek geliyor. Kıpır kıpır bir bahar sevinci. Elbette şarkı söylemedim. Belli mi olur bakarsın biri görür. Sonra ayıkla pirincin taşını.

Acilin kapısından girdim. İçerde öylesine, alışılmış bir telaş. Sedyelerden birinde yaşlı bir adama serum takılmış, ötekinde de kırklı yaşlarda bir kadın ağlayarak bir şeyler anlatıyor. Hemşire de o kadının tansiyonuna bakıyordu. Kapının önünde de bekleyen birkaç kişi vardı. Paravanla bölünmüş yere odanın uzak bir bölümüne sadece sedyeleri koymuşlardı. Bayan bir görevli kapı önünde bekleyenleri içeri birer birer alıyordu. Zaten çok yoğun bir gün de değildi. Benim kapısında beklediğim acil hastaya müdahale bölümünde bir hemşire ile bir doktor görev yapıyordu. Giysilerine bakınca hangisinin hemşire, hangisinin doktor pek anlaşılmıyordu. Masaya oturup hastalara soru soran kısa boylu güzel kız doktor olmalıydı. Oldukça sevimli, güler yüzlü birine benziyordu. Hastalarıyla gerçekten çok alışılmadık şekilde ilgileniyor, onlarla durmadan konuşuyor, acı çeken, kaygılanan hastalarını rahatlatmaya çalışıyordu. Boynuna zor erişen saçlarını başının arka kısmında küçük bir öğrenci gibi toplamıştı. Üzerinde sadece yeşil bir elbise, ayaklarında beyaz terlikleri vardı. Sıra bana geldiğinde masanın karşısına dikildim. Ama öteki hastalar gibi durmuyordum. Sanırım bendeki bu tuhaflığı o da sezmişti. Bakışlarını yüzüme dikip "Senin neyin var abi?"diye sordu.

- Hiçbir şeyim yok. Ben hasta değilim.
- Öyleyse niye geldin?
- İki gün için sağlık raporu almak istiyorum.
- Ama böyle olmaz ki abi dedi. Hasta falan değilsen, hiçbir şikâyetin yoksa. Ne raporu bu böyle?
- Biliyorum güzel kardeşim. Biliyorum ama bile bile geldim işte.
- Peki ne için rapor istiyorsun?
- Bu sabah yatağımdan neşe ile uyandım. Uzun zamandır kendimi hiç bu kadar iyi hissetmemiştim? Şimdi kalkıp işe gitsem birden büyü bozulacak. Adım gibi eminim. Yine sinirli ve gergin olacağım. Bütün yaşam sevincim balon gibi sönüverecek. Bu iyi halimi, keyifli sabahın tadını korumak istiyorum. İşe gitmek istemiyorum.
- Sen ne diyorsun ya abi?
- Ne duyuyorsan onları söylüyorum.
- İyi de bunun için sağlık raporu olur mu? Sağlık karnene ne yazacağım? Bu adam hasta değil. Çok sağlıklı, bu nedenle iki gün dinlensin mi yazayım?
- Ne bilirsen öyle yaz be güzel kızım. İstersen ilaç bile yaz.
Doktor kız daha fazla dayanamadı. Gülmeye başladı. Bir taraftan da gerçekten ciddi olup olmadığımı anlamaya çalışıyordu.
- Kamera şakası falan yapmıyorsun dimi sen?
- Kameram olsa yapardım. Bu gün o kadar iyiyim ki her türlü saçmalığı yapabilirim. Şu anda senin karşında ne kadar salak göründüğü mü bilmediğimi mi sanıyorsun?

Doktor yeniden gülmeye başladı. Hemşireye bakıp ciddileşti. Sonra yine bana döndü. - Aslında sen haklısın galiba, iyi olmak ne kadar zor bilirim. İlk defa birisi iyi olduğu için benden yardım istiyor. Neden olmasın. Sana iki gün istirahat yazacağım. Ama iyi olduğunu sağlık karnene yazmayacağım. İyi olma raporunu soğuk algınlığı teşhisinden vereceğim, dedi.

- Teşekkür ederim güzel kızım.

Doktor, hemşire ve ben, üçümüz birlikte gülmeye başladık. Öteki hastalar bir şey anlamıyor ama güldüğümüz için hepsi birlikte bize bakıyorlardı. Konuştuklarımızı duysalar akıllarının yitirirlerdi. Hatta onları sırada beklettiğim için üzerime bile yürüyebilirlerdi.

Sevkimi yarın getireceğimi söyleyip hastanenin acil servisinden çıktım. Evet, insanların işlerini engellediğim ve hastaların tedavisini geciktirdiğim için elbette suçluluk duyuyordum. Ama aldırmıyordum. Çünkü bu gün hiçbir şeyin keyfimi kaçırmasına izin veremem. Kırk yılın başında tazının ayağı kırılmış, kendimi güzel hissetmişim. Hastaneden aşağıya kıvrılarak inen sokaktan sahile doğru yürüdüm. Hayır, keyiften şarkı söylemedim, ıslık falan da çalmaya başlamadım. Benim gibi saçma sapan insanları bile anlamaya çalışan doktorların olması ne güzeldi. Her şey çok güzel. Hava, sokaklar, doktorlar, hastaneler, ekmek hatta su bile her zamankinden daha yaşanası ve güzel…

Buzdolabında dünden kalan ıspanağı ve yumurtayı da boş vereceğim. Akşama makarna da yapmayacağım. Belki cebimdeki son birkaç liraya kıyıp Köfte Holdin" seyyar tezgâhına giderim. Böyle bir günde üçün beşin hesabı mı olur. Raporluyum ben raporlu, raporlu, raporlu, raporlu. Lay lay lom…

Seyfullah
seyfullah@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Hamdi Topçuoğlu


ŞİİR GİBİ

21 Mart, 2000 yılından beri UNESCO'nun kararıyla "Dünya Şiir Günü" olarak kutlanıyor. Dünyada olduğu gibi Türkiye'de de çeşitli kurum, kuruluş ve vakıflar tarafından birçok etkinlik düzenleniyor, şiirler okunuyor, şairler anılıyor.

Siz bu yazıyı okurken, biz de İzmir Dr. Selahattin Akçiçek Kültür Merkezinde yeni bir şiir buluşmasının coşkusunu yaşıyor olacağız.

İzmir'de şiir günü etkinliklerini Konak Belediyesi yükleniyor. Bu yıl ağırlık Latin Amerika şiirinde. Sergio Badilla ( Şili), Diana Bellesi( Anjantin), Rafael Courtoisie (Peru), Pablo Armando Fernandez ( Küba), Rei Berrora (Santa Domingo) Maria Baranda ( Meksika), Margarita Laso (Ekvator) konuk şairler.

Geçen yılın onur konuğu Mehmet Başaran'dı; bu yıl da Gülten Akın.

Gülten Akın'ın, Rüzgâr Saati (1956), Kestim Kara Saçlarımı (1960), Sığda (1964), Kırmızı Karanfil (1971), Maraş'ın Ökkeş'in Destanı (1972), Ağıtlar ve Türküler (1976), Seyran Destanı (1979), Seyran (Bütün Şiirleri, 1982), İlahiler (1983) adlı şiir kitapları var.

Gülten Akın'ın Türk şiirine katkıları elbette gelecekte de dile getirilecektir. Ancak onun, ülkenin içinden geçtiği zor yıllarda, çok özel acıların da anası olduğu sanatseverler anımsamalıdır.

Cahit Sıtkı'nın "Her geçen günün bir dert olduğunu / İnsan bu yaşa gelince anlarmış " dizelerindeki duyguları mı yaşıyorum; yoksa her geçen gün, gerçekten de daha çok karmaşa, daha çok sorun yüklü mü bilmiyorum. Ama sabahları duraklarda otobüslere binmek için birbirini itekleyen bezgin onca insanı gördükçe, gazetelerin sayfalarını çevirdikçe yine Cahit Sıtkı'nın:

" Sen doğmana bak güzel gün
Gözümü alan aydınlık
Dağlar seninle heybetli
Ovalar seninle sonsuz"


dizeleriyle güne başlayanların giderek azaldığına inanıyorum.

Akşamları daha da çökmüş dönüyor insanlar evlerine. Televizyonların haber bültenleri tek sevindirici haber vermeden bitiyor. Bunaltan trajedileri izleyerek giriyor insanlarımız yataklarına. Kaçımız Ataol Behramoğlu gibi:

Akşamüstü bir kahvede
Bira içtim birkaç bardak
Gazeteden yoruldukça
Gelip geçene bakarak


diyerek akşamı karşılayabiliyor; bir tiyatro salonunda, bir sergide, bir dinletide günün son kazanımlarıyla coşuyor?

Her gün daha da artan kalabalıklarda biraz daha yalnızlaşarak, hatta bizsizleşerek tüketiyoruz ömrümüzü. Ne zaman çocuktuk, ne zaman ergen olduk, ne zaman koca adam, fark edemiyoruz. Geçim derdi, toplumsal çekişmeler, iktidar tutkuları, kıyımlar derken yitiriyoruz sevgileri, sevinçleri, mutlulukları, umutları… yaşamın şiirini. Şiirini yitiren bir toplum mu oluyoruz yoksa deyip korkuyorum.

"Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder,
güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım,
bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
ÖLÜYORUM....


Arjantin'li şair, düşünür Jorge Luis Borges böyle uyarmış bizi kendi gerçeğinden yola çıkarak. Bu gerçeği bilsek de kurtaramıyoruz yakamızı didişmelerden, kısırdöngülerden. Garip bir düden çekiyor bizi kendisine, boğuluyoruz.

Şiir, sevincin şarkısı, mutluluklara aralanan kapı. Şiir karanlıkları tan aydınlığına çeviren, rüzgâra karşı kanat vuran umut.
Toplum, sevincini, mutluluğunu, umudunu yitirdikçe şiirini yitiriyor; Şiir de karamsarlaşıp içedönükleştikçe toplumundan uzaklaşıyor.


"Her şeye karşın şiir!" diyorum yine de. Çünkü sözcüğün sözcükle en ayartıcı buluşması, dilin kendi kendini yeniden doğurması şiir. Kirlenmiş ruhlar, onun yağmurunda arınır. Öfkenin kılıcını kuşananlar onun ikliminde sağduyuyla buluşur. Yaşamı böylesine kucaklayan şiir, can alıcıların, tutku imparatorlukları kurmaya çalışanların silahı olabilir mi hiç?

Şiir özgürdür, kendi ülkesini kendisi kurar. Onu kendi amaçları için kullanmaya çalışanlar, iğreti ata bindiklerini çok çabuk anlarlar. Çünkü şiir atı, öylelerini sırtında taşımaz. Onların şiir diye meydanlarda okudukları ritmik söz yığınından başka bir şey değildir.

Gelin biz şiir ana, Gülten Akın'ın dizelerine yürek verelim.

Yaşamak öyle güzel, öyle derin
Bir dostun sıcacık merhabasında ,
Yürekten gülüşünde,
Yaşamak güzel şey,
Ellerin sevdiğinin ellerinde
Gözlerinde sevgi dolu bakışlar.


Bu güzelim bahar gününde bir iyilik yapın kendinize. En yakınınızdaki şiir buluşmasına atın kendinizi. Ruhunuz, şiirin baharıyla buluşsun. Şiir gibi anlarınız olsun.

Hamdi Topçuoğlu
egerem@yahoo.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Ahmet Şeşen

 Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


  Kapatma Davası

Kapatmayı siz istemediniz mi ? Kapatalım öyleyse..

Besleyip büyütene kadar; "Ebeveynin öyle istiyor" diye çocuk yaşta kapatacaksınız
Sonra içine; "Kızlarımız okuyamıyor" diye bol acılı mazlum edebiyatı katacaksınız
Mezun edip başgöz edince; ya "Kocan böyle istiyor, kapan !" diye dayatacaksınız
Ya da iş hayatında; "dinen caiz değil, kapat !" diye birilerinin gözüne batacaksınız
Soros'un çocukları; "Memlekette demokrasi var" yazacaklar, oh ne ala yatacaksınız
Ulusal kaynaklarımızı; 3 kuruşa 5 köfte misali övüne övüne babalar gibi satacaksınız
Oyuncuları değiştirip değiştirip; senaryosu aynı filmlerde figüranları oynatacaksınız
Önünüze her mikrofon uzatılışında; özgürlüklerden dem vuran nutuklar atacaksınız
Hızınızı alamayıp; "Velev ki böyle ..!" şeklinde karşı çıkanlara bir güzel çatacaksınız...

Kapatmayı siz istemediniz mi ? Ee, kapatalım öyleyse..

"Herkesi kucaklayacağız, hem de vallahi !" diye demeç üstüne demeç tutturdunuz
"Gömleği çıkardık, değiştik !" masallarını sadece dönek liboş takımına yutturdunuz
Hakkını yemeyelim; bir diğer yutan da yanı dibinizdeki özde kuzunuz sözde kurdunuz
Önce; halkı yoksullaştırıp kutsal oyu uğruna bir erzak torbası ile açlığından vurdunuz
Peşkeş satışlarla; "Ekonomi tıkırında, borsa şıkırında" istikrarı ile vatanı soydurdunuz
Enflasyonu da kişi başına düşen milli geliri de; abidik gubidik hesaplara uydurdunuz
"Hukuk da ne ola beri gele, ulemaya sordunuz mu ?" diye yedi düvele duyurdunuz
"Tanımını değiştirelim, o ne ki ?" diye Atatürk'e, devrimlere, laikliğe karşı durdunuz
Konu kapatmaya gelince de; 32 kısım tekmili birden demeçlerle adeta kudurdunuz...

Kapatmayı siz istemediniz mi ? Ee, kapatalım öyleyse..

"Erbil-Kerkük-Musul, BOP adına usul usul" dünya eşkiyasının bitmez iştahını kabarttınız
"Salya-sümük pusuda, AB rotası pusula" kandırmacasından bodozlama şeriata saptınız
"ABD'nin izninde, ılımlının izinde, Hikmetyar'ın dizinde" korkarım şifayı fena kaptınız
Takkeli-takkesiz ne kadar dönek liboş varsa AB hibesi fonlarla şımarttıkça şımarttınız
Anayasa'ya-Yasa'ya-Tasa'ya boşverip; "Din-ayet işlerine sormalı" diye hepten abarttınız
Sözde "Muhafazakar"; özde "Milli-görüş, Ulusu-geriş" gömleğini ne zaman çıkarttınız ?
Cebinizde geçer akçe oldu arka bahçelerden yetişen imam ve hatip hazır kredi kartınız
Ne yazık; Cumhuriyet ve Atatürk değerleri oldu eksiniz, takıyye her vesile ile artınız
"Sağlık Reformu" safsatası, "Sosyal Güvenlik" salatası ile; milletin ruhunu kararttınız...

Kapatmayı siz istemediniz mi ? Ee, kapatalım öyleyse..

Daha önce de kapatmıştık, mangalda kül bırakmayıp atmıştık. Yeni isim gerekirse;

Yine; AK ( Anayasa'yı Kurcalama ) olabilir mi ? Üstelik; girişimci yanı ön planda.
Belki; AK ( Atatürk'le Kapışma ) olur.
Belki; AK ( Amerika'ya Kaykılma ) düşünülür. On dönüm bostan, BOP için yaslan gibi.
Belki de; AK ( Adalet'i Kapatma ) ? Türban yanı da var hesabı.
En iyisi; AK ( Aydınlanma'yı Karartma ) ...

Ne Edirne'nin ciğer, ne Karadeniz'in hamsi tavası.
Ne Gaziantep'in baklavası, ne Denizli'nin Tavas'ı,
Ne bakla favası, ne meşhur bozanın Vefa'sı ?
Ne çekilir oldu İstanbul cefası, ne sürülecek artık İzmir sefası,
Bu mudur ülkemize görülen revası ?
Ne memleketin çivisi çıktı, ne yerinde durdu Çeşme'nin zıvanası,
Ne söküldü somunun civatası, ne yükseldi barometrenin cıvası,
Gerisin geriye oynandı Ankara'nın misket havası,
Eloğlunu güldürdü yine, şu beceremediğimiz demokrasi sıvası...

Bunun adı ne ayıptır ki;
Kapatma Davası ..!

Kısacası;

Kapat Davası ..!
Kap Davası ..!
Akp Davası ..!

Kapatmayı siz istemediniz mi ? Ee, kapatalım bu konuyu öyleyse ..!

asesen@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,109,109,109,109,109,109,109,109,10
10 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Sarahatun Demir

 Pergelin Divit Ucu : Sarahatun Demir


  İnsanaltı, Doğaüstü, Yaşam Ortası…

Bir bahar ayının son gününden koşar adım geçerse, o günde bırakırdı belki yaşayamadıklarını. Baharda yaşanmamış olanlar kışa devredildiğinde güzel olurdu belki kışın sunacakları. Tahmindi işte, biraz havadan, çok kez de sudandı…

Sudan sebepleri var mutlu olmamak için. Klorlanması adapsız makamlardan geçen, bir balığın solungaç kapaklarından başlayıp kavdalına yükselen, balığı yakan, nefesini tıkayan oksijenli sular var…

Unuttuklarını hesap ederseniz hatırladıklarından fazla. Sırtında hep aynı çantanın içine her gün bir başka yük eklenirken, bir diğerinden düşülürdü ağırlık.. Ağırlık dediğin nedir ki birkaç hacimsel oran mı, gidişindeki buğulu karanlık mı. İkisi olursa karabasan oluyor. Ağırlık değil bunun tanımı. Al basması, yel değmesi, hem etin, hem bedenin yanında, göz ve korneanın birbirinden ayrılması. Parçalanması en parçasız taraflarının… İliğinden kemiğine, diş etlerinden, saçındaki tek tel beyaz hüzünle, düzene yenilmenin gereksiz bir çabası, cabası… İnsan altı, doğaüstü, yaşam ortası…

Sevdin mi demiştim. Cevap vermedi. Çok değil. Belli. Ama mutlu olmayı ummak istemişti. Oysa yalandı. Önü, arkası, hem sağı, hem solu yalandı. Kimse yummamıştı. Sobelenen hayattı. Patlayan çanak ve çömleğin ötesinde kalmıştı…

Elindeki sigarayla hüzünlü bir kadın o. Yaşı benden çok büyük. Hala güzel. Hala alımlı. Ve aynı oranda acılı. Babasına sordu. Sen ne diyorsun'un vebali ağırdı. Bir kez daha dedi babası. Bir kez daha'ların artık çoktan tükenmiş olduğuna kalıp basarak, bu kalıbın kimse tarafından sezilmemiş olduğunu sanarak ve yanılarak bir kez daha dedi babası…

Gitti kadın. Bir kez daha için değil. Sevmek için, denemek için, yeniden başlamak ya da tamir etmek, dikmek, dindirmek için değil. Tamir edilemeyecek kadar bedeninde eskitilmiş, dikilemeyecek kadar derinden sökük, dindirmek için bir tanrısal güçten azı yetersiz olacak biçimde şiddetli… Dindirmeye gitmedi kadın. Gitmesi, gerekendi, içinden geçenleri soran olmadı…

Annesin dediler kadına. Kendini düşünmemelisin. Birkaç aya kadar sınava girecek kızı. Kızının huzuru için…
Kızı huzurun hiç de bulunamadığı bir evde çok kısa bir süreliğine daha misafir. Sonra çekip gitmeler, özlemler ve fakat alışkanlıklar olacak. Kızı yeni bir hayatın son birkaç cümlesi için düşünüyor. Sonrası kızı için çok güzel olacak. Ümitli ve çekilir. Huzurlu, gülümseten…

Kadının anlattıklarıyla aydınlandı gün. Hava çok sıkıcıydı. Oda uyunmamış bir gecenin kasveti ve anlatılanların kütlesel ağırlığıyla ezgindi, biraz da bezgin. Çay demlendi, birkaç dilim peynir, zeytin, reçel ve domates. Papatya bile huzur vermedi o sabah. Limon da yalnızdı, çay kaşığı da çaresiz. Kadın tabağındakilere dokunmadı. Perdeyi sıyırıp, martın deliliğine baktılar öyle. Karşıdaki telefon direğinin altını ıslatan soğuk sabaha. Bir süre sessiz kalındı. Zaten sessizliği bozan hep kadındı. O kadar uzun zamandır susuyordu ki, anlatmak isteyecekleri kulaklarından taşmıştı, bazen de hala zarif ama yıpranmış ellerinden döküldü. Hep anlattı. İçi sağlam, yüzeyi çürümüş zamanlardı. Biri bu ilk dokuyu yırtıp atmayı başarmasına yardımcı olsaydı… Gülerdi o zaman. Kimse yardımcı olmadı. Çay kaşığı dahil, limon dahil, ben dahil, babası dahil ve hatta papatya dahil kimse bu çürük dokuyu, zardan, hardan kapanmış kütlesel ağırlığı kaldırmasına destek olmadı. Kaderine bıraktılar. Kader almadı…

Yaşamış çok şey. Bitmeyen bir yolun neresinde olduğunu bilmiyor. Dönüp baksa bu yolların neredeyse tamamı kendisine yabancı. Üzerini giyip, camı açtı, çayın altı kapatıldı. Yataklar toplandı. Akşam eve döndüğünde acılı kadın gitmiş olacaktı.

Eve döndü. Kadın gitmiş. Odanın kapısını açınca çok değil, bir gece evvel odanın tavanından taşmış sızıların anlaşılmaz ağırlığı hala oradaydı. Kadın gitti. Bulaşıkları yıkayarak, içindeki hardan kiri kaldıramayarak…
Odanın ışığını açmadı. Masa lambasının kısık aydınlığı yeterdi. Gözlüklerini çok uzun zamandır takmamıştı. Taktı. Kitaplardan baktı, kağıtlara yazdı. Zamanı gelince kağıtlardan baktıklarının ana fikirlerinden doğru ve bükülmez bir hayat kurmak isteyişindendi bu çabası. Canı sıkkın, oda bezgin, tavan taşkındı ama çabaladı.

Mutfaktan görünüyordu kadının penceresi. Mutfağın ışığını yakmadan kadının ışıklı ama karanlık penceresine baktı. Bir gece evvelki çok cümlesi vardı aklında, çoğunun birkaç kelimesi unutulmuş. Bir paragraf resmini çizdi duvarlarıma. Resimli anlatımlar kadar derin kazıntı odama. Ne zaman gider, gider mi ya da bilmediğim bir paragraf var şimdi odamda. Acıtılmış bir gerçekçiliğin batık doğruluğundaki o ortak duyguların anlatımı var… '…başlarken iyi olacağına inanmamıştım. Sadece üzülmesinler diye inanıyor görünecek kadar salaktım. Şimdi onlar iyi olmayacağına Tanrı kadar inançlılar, ama benim kadar salak olmadılar. Hem sakız çiğneyip hem yürüyemeyenlerdenim. Ne yapalım benim tamamın da bu kadar…'

Annemi özledim.

Anneme ağladım.

Annemi anladım…

Sarahatun Demir
sarahatun@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Uğur Erdoğan

 BaLdaki Tuz : Uğur Erdoğan


  Laik Kadı

LaikLiğin Türk DiL Kurumu tarafından tam tanımı aynen aşağıdaki gibidir…

''hukuk-devLet iLe din işLerinin ayrıLığı, devLetin din ve vicdan özgürLüğünün gerçekLeşmesi bakımından yansız oLması..''

LaikLiğin çıkışı tabiî ki bizde Atatürk devrimLeri içinde şekiLLeniyor fakat iLk çıkışı ve tarihçesini öğrenmek istersek yunanca da haLk, kaLabaLık, yığına ait oLan oLarak kuLLanıLıyor.. keLimenin köküne inersek hristiyanLığın iLk yıLLarına taa Tevrat'a kadar da yoLu çıkıyor..

şimdi buraya kadar yazdıkLarımızLa Laik keLimesinin gerçek manası din adamLığının dışına kaLan haLk yığını oLduğunu anLamış buLunuyoruz..

LaikLiğin siyasaL otorite oLması ise ortaçağın girişine kadar uzanıyor. ortaçağ demişken, ortaçağın sonLarında LaikLiğin en önemLi kurbanı gaLiLeo gaLiLei'yi sanırım anmadan edemeyeceğiz.. öyLe ya neydi bu adamın suçu..

zamanında biLim akademisi üyeLiğine seçiLen gaLiLeo, yine onu bu kariyere seçen papa 5.pauL tarafından dünyanın tepsi gibi dümdüz oLmadığı ve güneşin etrafında döndüğü ve kopernik kuramını destekLeme fikrinden vazgeçmediği için kutsaL engizisyon'a sevk ediLmiş ve oradaki papazLar tarafından aforoz ediLmiş roma hapishanesindeki ranzasında müebbeti yemiştir.. yani dünyanın dönmesi o zaman neyi değiştirecekti ki; tabiî ki yaradıLışa ve tanrıya bakışı.. işte din devLetinin en meşhur kurbanı roma'Lı gaLiLeo gaLiLei..

şimdi bu adamın roma'Lı değiL de yozgat'ın şefaatLi iLçesinden oLduğunu düşüneLim.. aradan geçmiş neredeyse 400 küsür sene, şimdi bizim yozgat'Lı kaLksa darwin'in düşünemediği ya da richard dawkins düşündüğü ama eksik bıraktığı kör saatci teorisi kapsamında oLan evrimin hızLanma sürecine yardımcı oLacak ve yoktan var edecek bir biLgisayar programı geLiştirdim ve sponsor buLursam bunu kanıtLayacağım dese,.. önce diyanet ardından hükümet, ardından rabıta,ardından maLezya dahiL tüm isLamı üLkeLerden afarozu yer mi yemez mi..

oysa basit bir programdır yaptığı.. ama züLfikâre dokunmuştur bir kere.. yaradıLış teorisi doLayısı iLe tanrı kavramı yaraLanacaktır.. oysa yozgat'Lı ağabeyimizin yaptığı sadece biLimseL bir çaLışmadır.. doğruLuğu ya da yanLışLığı ancak biLim kuruLLarı tarafından saptanabiLir.. deLi ya da dahiLiğini saptamak için vardır bu kuruLLar ve kesinkes Laik kişiLer'den (din dışı işLerLe uğraşanLar ) oLuşur..

şimdi buraya kadar sanırım LaikLiğin az da oLsa ne işe yaradığını anLadık.. bir nevi özgür hareket sahası yaratma, ve bu saha içinde topu sektirerek rakip ceza sahasına inene kadar biLimseL açıLımLara yeLken açmak…

osmanLı'da LaikLik açıLımı sadece hoşgörü sınırLarı içinde kaLmış bu sebepLe mimari geLişmiş fakat diğer tüm biLimseL çaLışmaLar aynen afarozu yemiştir.. bakınız hazerfan ahmet çeLebi…

örnekLer daha da çoğaLtıLabiLir tabiî ki. buna karşın tıp aLanında bazı iLerLemeLer kayda geçmiş fakat bu çaLışmaLarda biLimseL tarih içinde yerLi yerine uLaşamamış, devLetLu padişahLarın ve acem şahLarının topuzu aLtında ya da iki dudağı arasında şevkat buLmaktan bir gıdım biLe öteye gidememiştir..

topuz dedim ya akLıma başka başka şeyLer geLdi… meseLa bir kaç tutucu ya da müpteLa padişah harici içki yasağı uyguLayan oLmamıştır.. bize yansıyan osmanLı geLeneğindeki LaikLik değiL hoşgörüdür.. osmanLı Laik oLmadı ama inanıLmaz öLçüde de hoşgörüLü oLmuştur.. bakınız umumhaneLer ve meyhaneLer…

demek ki bizim babadan biLdiğimiz LaikLik değiL hoşgörünün ta kendisi…
''biLime karşı geLen isLamiyet ya da hristiyanLık değiL, başta oLan papazLar ve bizdeki uLemaLardır''…

dinseL yönetimLer neden bu kadar tanrıdan korkuyorLardı anLamak güç.. sadece bu işi anLamamıza yaraması için çaLışıLan üretiLmiş güç dengeLeri teoriLeri var eLimizde, hepsi o kadar..

peki ne oLdu da osmanLı'nın hoşgörüsü karşımıza önceki seneLerde kanLı mı oLsun kansız mı oLsun seçeneği, başbakan'ın iddaanamede yer aLan yakLaşık 40 madde tutan başörtüsü ve irtica beyanı, içkiLi yerLerin kırmızı hat iLe ayrıLması,
(sevgiLi Cüneyt Göksu, senin tam burada bu konudaki antikırmızı hat çaLışmaLarını anmadan edemeyeceğim..) üniversite kantinlerinde oruç tutmayanLara satırLarLa girişmek, zamanın mecLis başkanının tarikat ilişkiLerini çözmek için annesinin evini aramak isteyen jandarmaya seçimden sonra görüşeceğiz mesajı iLe gönderme yapmak, imam hatipLi kızLarımıza özeL haremLik beLediye otobüsü sağLamak, her kongre ve topLantıda haremLik seLamLık oLuşturmak, 19 mayıs gösteriLerinde kızLara başörtüsü giydirmek etek boyLarını uzatarak müdahaLe etmek gibi vs.vs bir Laik-antiLaik eLbisesi iLe çıktı.. nerde bir çatLak oLuştu da o çatLaktan içeri sızdı..

buna bir sürü sebep sayabiLiriz.. kısa hatırLatmaLar içinde buLunursak eğer;
miLLi şef ismet inönünün tek parti diktatörLüğü sonrası dini tımar edip amerikan pastası ve projeLerini üLkemize buyur edip hükümet kuran, devrimci yetişiyor diye köy enstitüLerini kapatan menderes, sonrasında kır atın bayrağını devraLan demireL hükümetLeri, ve menderes'ten boşta kaLan irtica düşLerine milli görüşçü erbakan sahip çıkmış dini uzunca bir süre kaşımış ve on iki eyLüL iLe oLdukça kabarık kitLe haLine dönüştürmeyi becermiştir… Atatürk'ten sonra tüm bu adamLar onun LaikLik ve devrim kuramLarını ağızLarına sakız etmiş, haLkın gözünde hiç haLe getirmiş ve hani neredeyse önLerindeki tek bariyer oLarak görmüşLerdir..

bu bariyere karşı semboL oLarak ''türban', semtLerden de fatih çarşamba seçiLmiştir.. asLında anadoLu da süren topraksızLık düzeni iLe koLkoLa haLaya duran cahiLiye dönemi feodaL sistem nerdeyse yurt sathında davuL zurna çaLarak tüm Cumhuriyet sistemini yıkacak karşı devrimin habercisi görevini üstLenmişti.. bu bariyer bir şekiLde yıkıLmak durumundaydı ama bu bariyer aynı zamanda Cumhuriyetin en temeL direkLerinden biriydi.. bu direkLeri saLLayacak en yeğane cesur topçuLar manisa, kayseri rize'de top koşturmaktaydı.. doğaLgaz memuru oLarak başLadığı beLediyeciLik serüveni onu önce kentin, sonrasında bir partinin başına kadar getirdi.. tabiî ki bu yetiştiriLmiş ve eğitim görmüş, kuLaksız sahasında efor testLerinden geçmiş, terör estirenLer önünde diz çökmüş bu şahsiyet veriLen ekmekLerin karşıLığını bir şekiLde verecekti…

yani Cumhuriyetin yıkıLması LaikLiğin kaLdırıLması yada by-pass ediLmesi iLe mümkün oLabiLecekti.. memLeketin idaresinde üçLü saç ayağını (cumhurbaşkanLığı-mecLis başkanLığı-başbakanLık) oLuşturan hükümet derhaL önce türban kisvesi içinde LaikLiği by-pass etmeye çaLıştı.. söyLemci oLarak seçiLen YÖK başkanı rektörLer üstünde yeterLi otoriteyi sağLayamayınca zurnada peşrev çaLınamayacağı ve şekiL itibarı iLe de kazın ayakLarı görüLdü… gerek türban atağı, gerek başbakan'ın, gerek diğer partiLiLerin söyLemLeri iLe düpedüz mevcut Cumhuriyet düzeninin yıkıLması için çaLışıLdığı net oLarak ortaya çıktı…

şimdi bütün bunLar oLurken askerden bir darbe bekLeyenLere dersi Yargıtay Cumhuriyet savcısı verdi.. hakLı oLarak isteniLen şey ise şu an hükümette oLan, bu mecListen Cumhurbaşkanı, mecLis başkanı ve başbakan seçen, memLeketten aLdığı % 46'Lık oy potansiyeLine sahip partinin kapatıLması idi.. ve bu ekonomik hareketLenmeLer yaşanmasın diye özeLLikLe kararın açıkLanması cuma akşamına aLınmış yamru yumru iLerLeyen ticari ahLakın zedeLenmemesi için gerekLi itina biLe gösteriLmiştir… 28 şubat sürecinde çıkan beLirsizLik ortamında yakLaşık 20 bankanın içi birkaç günde tamtakır kaLacak şekiLde boşaltıLmıştı, ve o paraLarın akibeti iLe iLgiLi bugün biLe haLa net bir biLgi yok..

ve bankaLarın içi şimdi de tıka basa para doLudur.. bu hengame içinde paraLarımız gitmesin aman dikkat derim…

şimdi geLeLim kapanması istenen partinin tüzüğüne…
CHP - MHP- AKP- DSP ve adını sayamayacağım, ki oy pusuLasında biLe sırf ambLemLeri neredeyse 100 santimi buLmuş partiLerin tüzükLeri hep aynıdır… hepsi aynı parti tüzüğü iLe hareket eder.. amaç devLetin geLişmesini sağLayıp, memLeketi refah ve sosyaL durumuna sokmaktır.. bunun için programLarı vardır.. bu programLar ekonomi- iç ve dış poLitika, tarım, sağLık vs. oLarak adLandırıLabiLir.. işte bizLer bu programLara bakıp oy veririz..

size de saçma geLdi değiL mi.. şimdiye kadar üLkenin ekonomik ya da sağLık sistemi üzerine kafa yormamış kaç kişisi parti programına bakıp da oy verir ki.. demek ki oy vermenin şartı okumak değiL söyLevdir, hitabettir.. hitabetin de gizLi yanLarı vardır.. meseLa ecevitin kuşLarı, ağar'ın atı, LiberaLciLerin yunusu ya da rte'nin bıyıkLarı gibi… bir de asıL bakıLan güç, arkadaki sermayedir… okumaktan, bırakın okumayı düşünmekten biLe aciz topLuLukLar üstünde din eLbisesi iLe din sömürüsü iLe siyaset yapmak dünyanın her yerinde çok koLaydır.. ve bu koLay işLer üLke oyunun neredeyse yarısını topLayan hükümet, parti tüzüğü iLe değiL siyasaL söyLemLeri iLe yargıLanmaktadır... yargıLama sürecinde parti kapatma kararı çıkmadan az evveL yeni kuruLan partiye hüLLeLi gayrisiz geçiLecektir.. eğer parti yönetimi ceza aLırsa ki bu muhtemeL görünüyor yeni parti onunda koLayını buLacaktır.. en yakınından akLıma geLen yoL mevcut yasaL çoğunLuk iLe kanun değişikLiği yapmak.. daha sonra bunun cumbaba tarafından mecLise iadesi.. bu gidiş geLişLer sonrasında da referanduma gitmek..

daha önce gittik çünkü…
biz haLk oLarak yasak kaLırdık bu üLkede…
''biz'' diyorum yahu, hukukun vermiş oLduğu yasağı haLk oLarak siz kaLdırabiLirsiniz deniLdi bir kere çünkü…

bu parti kapatma sürecinin bir diğer ayağı da avrupa birLiği.. hatırLarsanız refah partisi ve sonrasında siLsiLe iLe kürt kökenLi partiLer kapandığında sanki bütün kapıLarı kapadıLar yüzümüze.. ziyanı yok.. asLa girmeyeceğimiz bir kurumun bizi kınaması bana hiç zarar vermez.. bu sadece ve sadece ab bütcesinden para aLan kişiLerin probLemidir.. ab topLuLuğu bana maddi manevi hiçbir şey kazandırmadı şimdiye kadar.. yani o da probLem değiL benim açımdan, ama dış poLitika oLarak ab ve abd'ye bir ayıbın söz konusu oLacağı muhakkak…

gerçek demokrasi kuraLLarı gereğince ve bence söyLemLeri ve icraatLeri iLe Cumhuriyetin aLtına dinamit koymaya çaLışan bu zevatLar yargıLanmaLı, parti değiL.. ama o nasıL oLacak o da şüpheLi şimdiLik. öyLe ya bir başbakan çıkıpta 'suçLuyu affetmek maktüLün (öLenin) mirascıLarının yetkisindedir'' diyor ise, hukukun değiL kendi inandığı şer-i hükümLerince yargıLanmasını taLep edebiLir..

sorun yargıLamakta da değiL sanırım,
kararı verebiLecek Laik kadı'yı buLmakta…

Uğur Erdoğan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,278,278,278,278,278,278,278,27
11 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Cüneyt Göksu

 Gezgin Kahveci : Cüneyt Göksu


   Küba'da seçim süreci, Fidel ve Raul - 2008

Küba'da ulusal meclis ve devlet başkanlığı seçimleri her zaman ilgi çekegeldi. 24 Şubat 2008'deki son Devlet Konseyi seçimlerine kadar Fidel'in yeniden aday olup olmayacağı, aday olursa başkan seçilip seçilmeyeceği de hep merak konusuydu. Tüm bu seçim süreçlerinde, dünya kamuoyunun genel ilgisi genellikle bu konuya, yani Fidel'e odaklanırken, gerçekte, Küba Devleti'nin de bir seçim sistemi olabileceği, üstüne üstlük, belki birçok ülkeden daha demokratik sayılabileceği, bu yüzden de incelenmeye değer olduğu gözlerden kaçar. Son seçimlerde Fidel'in aday olmaması, belki de ilk kez, bu ülkenin seçim sistemine ilgiyi artırdı. Şimdilerde merak, Küba seçim sisteminin nasıl işlediğine yoğunlaştı.

Küba seçim sisteminin en önemli farklılığı siyasete atılmak isteyen herkese açık olmasında yatıyor. Aday olan kişinin önce ikamet ettiği yerdeki halka neden aday olduğunu, ne yapacağını anlatarak hem bölge halkının güvenini ve desteğini alması hem de onları en iyi şekilde temsil edeceğine inandırması gerekiyor. Bu aşamaları geçen kişinin adaylığı desteklenip kabul edilirse, ardından da başarılı olabilirse önce bölge meclisine, oradan da ilçe meclislerine seçilebiliyor. Bu meclislere seçilmişler, bulundukları meclislerde başarılı olabilirlerse ve yeniden aday olup seçilirlerse Eyalet Meclisleri, oradan da Ulusal Meclis seçimlerine aday olabiliyorlar. Karmaşıkmış gibi görünen bu işleyişe, şimdi, biraz daha yakından bakalım!



Küba'da ilk seçimler, Küba Sosyalist Anayasası'nın da kabul edildiği 1976'da yapıldı. İlkinden bu yana seçimler her beş yılda yineleniyor. Milletvekili Genel Seçimlerinin yedincisi ve sonuncusu 20 Ocak 2008'de yapıldı. Küba halkının seçime katılım oranı %96,89 olarak açıklandı. Oyların yaklaşık %3'ü boş çıktı. Sandıklardan çıkan boş oylar, Küba'da olmadığı öne sürülen demokrasinin varlığının bir göstergesi olarak da yorumlanabilir. Ekim 2007'deki yerel seçimlerden sonra yapılan bu son seçimde, Halk Gücü Eyalet ve Belediye Meclisleri Delegeleri, Başkan ve Başkan Yardımcıları; Ulusal Meclis Milletvekilleri, Başkanı, Başkan Yardımcıları ve Sekreteri; Devlet Konseyi Adayları seçildi. Halkın tam da içinde yer aldığı Küba seçim sisteminin temeli, aday önerme ve gösterme yetisine sahip olanlar üzerine kurulu. Örneğin, Halk Gücü Belediye Meclisi Delege seçimlerini birebir halkın kendisi; Eyalet Meclisi ve Milletvekili seçimleriniyse Belediye Meclisi Delegeleri yapıyor. Böylesi bir işleyişe sahip bu seçim sisteminin dünyada başka bir örneği yok!. Komünist Gençler Birliği, Küba İşçileri Konfederasyonu, Ulusal Küçük Çiftçiler Derneği, Kübalı Kadınlar Federasyonu, Üniversite Öğrencileri Federasyonu, Lise Öğrencileri Federasyonu, Ulusal Küba Yazarlar ve Sanatçılar Birliği, Küba Gazeteciler Birliği gibi başlıca kitlesel ve sivil toplum örgütleri, kendi kongrelerinde belirledikleri aday adaylarını öneriyorlar.

Resmi olarak yalnızca, Küba Komünist Partisi (KKP) olmasına karşın Küba'da, gerçekte neredeyse vatandaş sayısı kadar parti olduğunu söylemek abartı sayılmaz. KKP, yapısı ve işleyişi nedeniyle bir seçim partisi değil. Seçimdeki adaylar, tıpkı parti üyesi olmayan öteki tüm Kübalılar gibi partiye üye olmak zorunda değiller, başka bir deyişle adayların parti içinden olması gerekmiyor! Aday olmak için, bizde olduğu gibi, bir yerlere para yatırılmıyor. Halk, daha önce de değindiğim gibi, adaylarını kendi seçiyor. KKP bu sürece karışmıyor, aday sunmuyor, bazı kişileri öne çıkarıp desteklemiyor. Kitle örgütleri, sendikalar, öğrenci ve köylü örgütleri yani halk adayları belirleyip sunuyor. Seçmen kaydı, otomatik, ücretsiz ve halka açık. Herkes listelere kolaylıkla ulaşabiliyor. Seçilenlerse, görevlerini yerine getiriken, icraatlarıyla ilgili olarak seçmenlerine sürekli hesap vermek zorundalar.

Küba örgütlü bir ülke: Ada halkının çoğu, birden çok örgütün üyesi olduğundan ülke çapında yürütülen tartışmalara bu platformlarda katılıyor. Adaylık sistemi de şöyle işliyor: Önce mahalle düzeyinde aday adayları önerilir. Mahallelilerin yanı sıra, büyük kitle örgütleri, sendikalar, kadın federasyonları da kendi aday adaylarını sunarlar. Bu adaylar üzerine yapılan görüşmelerden sonra oylamaya sunulur. Adaylar, oyların %50'sinden fazlasını alabilirlerse seçilmiş olurlar.

Adayların propoganda süreçleri de alıştığımızdan farklı! Öyle büyük paraların harcandığı, gösterişli kampanyalar yok. Küba'da, adayların yalnızca kendi haklarında seçim kampanyası yapmaları da olası değil: Önce mahalle düzeyinde seçilmeleri gerekir. Adaylar belirlendikten sonra da çalışma merkezlerinde ya da herkesin ulaşabileceği yerlerde, örneğin okullarda, ön adayların fotoğraflı biyografileri panolara asılır. Panolarda, ne kadar aday varsa hepsine eşit yer ayrılır. Adayların hepsi, gazetelerde eşit büyüklükte olmak kaydıyla ilan verebilirler. Daha sonra, yine, eşit zaman dilimlerini kullanarak fabrikaları, okulları ziyaret edip ülke için fikirlerini açıklarlar. Hiçbir aday lehine seçim kampanyası yapılamaz. Adaylar ne oy isteyebilirler ne de kendilerine oy sağlamak üzere kimseye tek bir sent para verebilirler. Devlet, tüm seçim masraflarını üstlenir. Bunların ötesinde kampanya yapılmaz; çünkü bir adayın, herhangi bir çıkar ilişkisi içinde başkasından aldığı maddi destekle yaratacağı kampanyanın haksızlık olacağı düşünülür. Halk, oy sayımı sırasında bulunma hakkına sahip ve Küba halkı bu hakkını sonuna kadar kullanıyor.

Seçilmiş milletvekillerinin Eyalet ya da Belediye Meclislerinde Başkanlık, Başkan Yardımcılığı gibi görevleri üstlenmeleri ya da Halk Gücü Ulusal Meclisi'nde Daimi Çalışma Komisyonlarında görevlendirilmeleri gibi çok ender ortaya çıkan durumlarda, Eyalet ve Belediye Meclislerinde, halkın temsilcisi delege olarak yürüttüklerinin dışındaki görevlerinden başka hiçbir maaş alamazlar, başka bir deyişle, milletvekili olmanın maddi bir ayrıcalığı yok!.. Milletvekilliği halka hizmet etmek üzere tümüyle gönüllü yapılan bir iş! Elbette bu durum, Küba'da, bir siyasi kariyerin neden söz konusu olmadığını açıklamaya yeter. Küba'da, zorlama ya da zorunluluk söz konusu olmadığından, oy kullanımı herkesin kendi rızasına bağlı. Son seçimlere katılım %96 oranında gerçekleşmiş. 1976'dan bu yana yapılan seçimlerde, kayıtlı tüm seçmenlerin seçime katılımları en düşük %95,2, en yüksek %98,7 oranlarında gerçekleşmiş. Ulusal Meclis, Eyalet ve Belediye Meclislerini oluşturanlar toplumun tüm katmanlarının gerçek bir yansıması: İşçiler, çiftçiler, öğrenciler, askerler, entellektüeller, sanatçılar, sporcular, doktorlar, bilim insanları, dini liderler, emekliler, ev hanımları...

Seçilmişler, Ulusal Meclisin toplanacağı zamanlarda toplantılara katılırlar, bunun dışında kendi rutin işlerini sürdürürler. Ulusal Meclis, 25 kişilik Devlet Konseyini, Devlet Konseyi de, Devlet Başkanını seçer. Seçilen hükümet, hem Konseye hem de Meclise karşı sorumlu çalışır.

Sistem karşıdevrimcilere ya da muhaliflere seçilme yolunu kapatmamış. Teorik olarak, söze konu aşamaları geçen muhalifler de Ulusal Meclise seçilebilirler. Şimdiye dek, muhalifler mahalli düzeyde seçilebilmişlerse de henüz ulusal meclise girmeyi başaramamışlar.

Katılımcılığın bu denli işletilmesine ve yüksekliğine karşın, zaman zaman, Küba seçim sisteminin demokratik olmadığına, biçimsel ve bürokratik olduğuna yönelik eleştiriler de yapılıyor. Oysa ülkemizde olduğu gibi, birçok ülkede karmaşık çıkar ilişkilerine dayalı adaylar çıkabiliyor. Örneğin ABD'de şu sıralarda bir seçim süreci geçiriyor; görüyoruz ki, bu süreçte milyon dolarlık bütçeler ayrılıp harcanıyor. Başkanlık koltuğuna kimin oturacağıysa kimin daha çok bütçesi olduğuna bağlı; bu yüzden, milyonlarca dolar harcama gerektiren, şaşalı propagandalar yapılıyor. Küba'da Meclisin sahibi, başka ülkelerde olduğu gibi uluslararası dev şirketler değil, bizatihi halkın kendisi. Bu yüzdendir ki, Küba'da yalnızca halkın yararı ve halkı kimin temsil ettiği fazlasıyla önem taşıyor. Küba'da, belki bize öğretilenden büsbütün farklı, bir demokratik sistem işliyor, öyle ki bu sistem, tümüyle insanların, ailelerin ve halkın çıkarlarını temsil etmek üzerine kurulmuş.



Küba'daki değişim süreci, sanıldığının aksine kesintisiz sürüyor. Zaman içinde siyasal sistem tümüyle değişmiş. İşte herkesin anlamak zorunda olduğu şey, tam da bu!.. Küba önce bir devrim sürecinden geçti, sonra SSCB'li bir süreç yaşadı. Şimdilerdeyse yeni bir süreçten geçiyor. Bugünün Devlet yapısında hem devrimi gerçekleştiren Fidel Castro kuşağından insanlar hem de devrimi yaşamamış, yetiştirilmiş ara kuşak genç kadrolar bulunuyor. Örneğin, belki kırk yaşında bile değil, belki de dünyadaki en genç Dışişleri Bakanı Küba'da. Çoğu kırk yaş ya da altındaki gençler, Mecliste büyük oranda yer alıyor. Küba Meclisinde kadın vekil bulunma oranları da yüksek: Önceki Mecliste bu oran %36'yken son seçimlerde %40'a artış oldu. Bir sürü önemli görevi yalnızca gençler yürütüyor. Sosyal değişimler de kesintisiz sürüyor. Özellikle seçim sistemini daha da kusursuzlaştırmak için uğraş veriliyor. Devrimden önce, Batista zamanında, yönetim şeklini ABD'nin belirlediği, bağımlı bir başkanlık ya da yönetim sistemi yok artık Küba'da!.. Küba Meclisinde, artık yalnızca ve tümüyle toplumun çıkarları ve öncelikleri tartışılıyor.

"Benim temel görevim, makamıma yapışmak ya da genç insanların önünü kesmek değil, mütevazı değeri içinde yaşama ayrıcalığına sahip olduğum özel dönemden gelen, kendi deneyimim ve fikirlerimle katkıda bulunmak!.."
Fidel Castro

Ocak 2008'de yeniden milletvekili seçilen Fidel, sağlık sorunları yüzünden görevlerini, 31 Temmuz 2006'da kardeşi ve Başkan Yardımcısı Raul Castro'ya bırakmıştı. 18 Şubat 2008'de yaptığı açıklamadaysa yeni kurulan Mecliste, Devlet Konseyi Başkanlığı ve Başkomutanlık görevlerine aday olmayacağını duyurdu. Fidel'in, Devrimle birlikte 1959'da başlayan Başbakanlığı tam 18 yıl sürdü. 15 Şubat 1976'da, halkın %95'inin serbest, doğrudan ve gizli oylamayla onayını alan Sosyalist Anayasa'yla birlikte oluşan ilk Ulusal Meclisin Devlet Konseyi tarafından Devlet Başkanı seçilmişti Fidel. Hastalığı yüzünden görev teslimi yaptığı günden bugüne geçen sürede, "Fidel Yoldaşın Görüsleri" adı altında yazdığı ya da yazacağı makalelerle Fidel, fikir savaşlarını ve dünyayı bilgilendirmeyi sürdürecek. Kendisinin de söylediği gibi, veda etmiş değil; fikirler savaşının yorulmaz bir askeri olarak durmaksızın çarpışıyor.

Atatürk'ün "Gençliğe Hitebesi"nin özü, "Cumhuriyeti ve Devrimleri Gençlere" emanet etmektir. Fidel'de veda mektubunda, Devrimin korunmasını ve geliştirilmesini, yaşayan ve yönetimde yer alan eski tüfek kadrolarla birlikte, devrim sırasında çocuk olan ya da doğmamış ama bugünün yetişkin ve genç kadrolarına emanet ediyor. Küba'da seçim sandıklarının en güvenilir, sadık bekçileri çocuklar! Nereden biliyorsun demeyin, çünkü gözlerimle gördüm! Devrim'den önce göstermelik yapılan seçimlerde, sandıkların başında askerler nöbet tutarmış. Devrimden sonra seçme-seçilme bilincinin farkına varmaları, sisteme sahip çıkmaları amacıyla seçim sandığı nöbeti çocuklara verilmiş. İşte o gün Ülkemizi düşündüm, dünyanın çocuk bayramına sahip tek ülkesiydik; ama, çocuklarımıza böyle bir görev vermek kimsenin aklına gelmemişti...

Temmuz 2006'dan beri Devlet Başkanlığına vekalet eden Raul Castro Ruz, 24 Şubat'taki Ulusal Meclisin ilk toplantısında 614 milletvekilinin oylarıyla Devlet ve Bakanlar Konseyi Başkanlıklarına seçildi. Raul, salt Fidel'in kardeşi olduğu için o koltukta oturmuyor! Bilinmesi gereken çok önemli bir şey var: Raul Castro Küba halkının gerçek önderlerinden, "Comandante"lerinden biri, tıpkı Che, Camilo ya da Fidel gibi. 1950'li yıllardan beri, Havana'da yer altı örgütlenmesinde, Moncada Kışlası Baskını'nda, Fidel'in "Tarih beni beraat ettirecektir!" dediği ünlü savunmasını yaptığı mahkemede, cezaevinde, Meksika'da sürgünleri örgütlerken, Granma yatında Küba'ya doğru yola çıkarken, Sierra Maestra dağlarında savaşırken, devrim günü Havana'da devrim sevincini yaşarken, Küba'da sosyalizmi kurarken ve savunurken, Domuzlar Körfezi'ne CIA destekli paralı askerler saldırdığında, SCCB dağıldıktan sonra ortaya çıkan Özel Dönem'de Fidel Castro'nun yanı başında ve devrimci mücadelenin en ön safındaydı. Raúl Castro da Fidel'in kardeşi olduğu için değil, Devrimin önemli bir komutanı, bir ülke emektarı olduğu için, Küba halkının efsanevi önderlerinden biri. Raul Castro, Fidel'in yokluğunda Devlet Başkanlığına velaket ederken birinci devlet başkan yardımcılığı ve KKP ikinci sekreterliği görevlerini de sürdürüyordu.

Bu noktada, Küba'nın üst yönetim biçimine ilişkin bilinmesi gereken çok önemli bir konu daha var: Küba'da hükümetler yalnızca devlet başkanının tekil yönetimiyle değil, Komünist Gençler Birliği Genel Sekreteri ve Dış İşleri Bakanı gibi son derece genç üyelerin de içinde bulunduğu "kolektif önderlik" denen, beş kişilik bir ekip tarafından yürütülüyor.

Bütün bu gelişmeler -artık itiraf ve kabul etmeliyiz ki- Küba halkının, Küba Devrim ve Demokrasisinin son seçimlerden daha da güçlenerek çıktığını gösteriyor.

"... Asla unutmayın! Tüm dünyanın şanı bir mısır tanesine sığar."
Jose Marti


Cüneyt Göksu
cuneyt.goksu@kahveciyiz.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
5 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Neslihan Güzel


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 5.300 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


MESAJ

Ölebilirim genç yaşımda
En güzel şiirlerimi söylemeden götürebilirim
Şimdi kavakyelleri esiyorken başımda
Sevgilim
Seni bir akşam-üstü düşündürebilirim

Özdemir ASAF

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Abidin Dino Karikatürleri



Babamla Dans - Suat Sungur



Genel Yaşam Sigorta A.Ş.


KM - GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş. İŞBİRLİĞİ İLE
AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI


Sevgili KM Dostu,

Sağlığınız bizim için önemlidir,

Genel Yaşam Sigorta A.Ş sizlerin Ağız ve Diş Sağlığı ile ilgili sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak amacıyla Promosyon olarak hazırlamış olduğu ağız check-up'ı hizmetinden faydalanabilmeniz için sizi anlaşmalı kliniğimizde ağırlamaktan mutluluk duyarız.

Yapılacak olan ağız check-up'ınız için yapmanız gereken sadece IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ'NDEN aşağıda belirtmiş olduğumuz ilgili kişileri üç gün önceden arayarak randevu almanız ve tarafınıza iletilmiş olan bu sertifika ile 2008 Mart sonuna kadar kliniğimize başvurmanızdır.

Panoramik Röntgen ve ağız check-up'ınız GENEL YAŞAM Promosyonunun bir parçasıdır.

Sağlıklı günler, güzel gülüşler dileğiyle...

Saygılarımızla
GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş.

Randevu için:
Nursel Çalışkan (nurselcaliskan@identist.com.tr)
Gülsün Er (gulsuner@identist.com.tr)

IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ
Kasap İsmail Sok. Sadıkoğlu Plaza 1 Kat 3
No 68 Kadıköy - İstanbul
Tel: 0216-337 0707 / 0216-337 0708
http://www.identist.com.tr

Editör'ün Notu: Yukarıda sözü edilen sertifikayı buradan bilgisayarınıza indirebilir, üzerine ad ve soyadınızı yazdıktan sonra bastırarak veya email ile göndererek bu hizmetten yararlanabilirsiniz.


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Beraber gülmek bir iletişim yoludur fakat iyi bir mizah duygusu çocuğunuzu daha akıllı, daha sağlıklı ve zorluklarla daha kolay başa çıkabilir hale getirebilir. Bizler mizah duygusunun mavi gözler ya da büyük ayaklar gibi genetik şifremizin bir parçası olduğunu düşünme eğilimindeyiz. Oysa mizah duygusu çocuğunuzun doğduğunda sahip olduğu veya olmadığı bir şey değildir. Aslında çocuğunuzda geliştirebileceğiniz öğrenilebilen bir yetenektir. Daha fazlası ve çocuklarla ilgili akıllıca fikirler için http://www.akillibebek.com/

Yemek yapmayı mı yoksa yemeyi mi daha çok seversiniz? http://tarifname.blogspot.com/ ...Birçok şey gelir aklımıza o an çok cazip gelip bizi heveslendiren. Fakat bir olay, değişen ruh halleri, şartlar vs. derken o fikir uçup gider bir daha hiç hatırlanmayacak yada gerçekleştirmek için artık çok geç olacak şekilde. Benim hayatımda da gitmek isteyip gidemediklerim, olmak isteyip olamadıklarım, yapmak isteyip yapamadıklarımın sayısı oldukça fazla. Ama anlık bir fikir olarak gelip geçmeyen, gerçeğe dönüştürebildiklerim de var elbet, Tarifname gibi. Hiç gitmediğim bir şehirde, hiç tanımadığım insanların sofrasında tariflerimle yer aldığımı bilmek çok anlatılabilecek türden bir duygu değil sanırım. Yani anlayacağınız paylaşmak çok güzel birşeymiş, bunu -Tarifname sayesinde- iyice öğrendim ben. Darısı hiç bilmeyenlerin başına... diyor bu sayfaları hazırlayan Seda Zaman. Ellerine sağlık.

http://www.ikariam.net/ ...Denizin sesi, beyaz kumlu bir sahil ve güneş! Akdenizde bir yerlerde küçük bir adada antik bir uygarlık doğuyor. Bir çağın zenginliği senin yönetiminde ve keşif başlıyor. Ikariama hoş geldin... Online oyun oyamayı sevenler için orjinal bir seçenek. İkariam´ın başlangıcında üzerinde fazla sayıda bina bulunmayan ama çok verimli bir toprak üzerinde yer alan, sahil şeridinden arsa alıyorsun. Ve kendine ait şehrini kuruyorsun. Oyuna başlamadan önce oyun turu yapmanızı tavsiye ederim.

http://www.turkcerock.net/ Türk rock müzik sanatçıları ne yapıyorsa ve Türkçe rock müzik hakkında ne varsa, hepsi burada. Ayrıca videolar, şarkı sözleri, akorlar ve bilmek isteyeceğiniz hemen hemen her şey var. Özellikle tavsiye ediyorum.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3753 / Windows / 4.54 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

TreeWalk 8.2.1 / Windows / 1.19 MB http://www.ntcanuck.com/tw_exe/twdns821.exe
Güncel problemlerinizi çözmek için mükemmel bir yardımcı program. İndirip gönül rahatlığıyla kurabilir ve kullanabilirsiniz. Yaptığı işi, internette dolaşırken yazdığınız adresleri direkt olarak bağlı olduğu DNS'lere sormak ve kısa yoldan adrese ulaşmanızı sağlamak olarak tanımlayabiliriz. Örneğin bir nedenle Türkiye'den ulaşamadığınız adreslere bu kurulumu yaptıktan sonra sorunsuzca ve hiçbir engellemeye takılmadan ulaşabilirsiniz. Benden söylemesi:-))

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-08©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Üsküdara Gideriken
Alihan Samedov









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20080321.asp
ISSN: 1303-8923
21 Mart 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com