Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.406

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 28 Mart 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Üzmeyin Tayyip Bey'i!..


Merhabalar,

Kendilerine Sivil Toplum Kuruluşu diyen tuzu kuru grupların bir araya gelip "Haydi herkes bir adım geri atsın, iş hallolsun!" demelerini doğrusu çok manidar buldum. Böyle ağdalı bir lafı duyunca, 6 senedir benim her yazımın altına attığım sevgili sloganım geldi aklıma; "...bir adım öne çıkın." Biz boşa kürek çekiyormuşuz, bir adım atmakla olmuyor bari bir adım geri atın bu iş bitsin, gerilim sona ersin diyor sevgili tuzu kuru kardeşlerimiz. Bravo. Peki kim geriye doğru seyirtecek? Tayyip Bey mi? Adam için "Tayyib'i üzmek, Allah'ı üzmektir." diye şiirler yazmış, diyanete onbin adet bastırtıp camilerde dağıtmışlar. Muhtemelen zamanı gelip terk-idiyar eylediğinde yatır kıvamıda anılacak Tayyip Bey'imizin geri adım atması olur mu? Haşa. Öyleyse Bay Baykal atsın. Ne desin adam? "AKP laikliğin bekçisidir." mi? Yoksa, "Efendim, bu anlamsız Anayasa maddesini değiştirip şu parti kapatma davasını hep birlikte, elbirliğiyle, Allah Allah diyerek önleyelim." mi? Bunlar da olmadı ise geriye bir tek, suçu sadece mevcut yasalara göre görevini yapmak olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı kalıyor. Adam çıkıp "Pardon efenim, verdiğim rahatsızlık için özür dilerim. İddianameyi bizim çocuk arkadaşlarıyla düzenlemiş, aslı astarı yoktur. Ben ceryan yapan kapının kapatılmasını rica ederken, çocuklar muziplik yapmış, KAPI yı AKP yapıvermiş, I da dışarıda kalmış." mı diyecek? Velev ki dedi, (birinin kulakları çınlasın) bunu uygulamaya alacak Anayasa Mahkemesi'ni yok mu sayacağız? Soruların sonu gelir mi? Gelmez. Uzlaşma için Çankaya'ya çıkılıp mantı yenir mi? Yenir. Helal olsun yedikleri mantılar, helal olsun Cumhurbaşkanı Gül'e. Haber atlatma ancak böyle olurdu vallahi. Biz "Uzlaşacaklar" diye birbirimizi boğazlarken onlar sarmısaklı mantı yiyorlarmış yahu!..

Ergenekon'un da suyu çıkmak üzere. İyi başlayıp kötü biten işlerimize bir yenisi daha eklenecek bu gidişle. Son olarak Yargıtay krokisini buldum deyip gazetesinde yayınlayan bir taraf muhabir yakalanıp derdest edilmiş. Oysa koca Perinçek'in tutuklanmasına sebep olmuştu o kroki. AKP yayın organları, "Ben seni ondan daha çok seviyorum Tayyip Bey." demek uğruna birbirleriyle yarışırken, bir soruşturmayı daha sulandırmayı becerdiler ya, helal olsun onlara. Herkese dertsiz bir hafta sonu dilerim, hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


Seyfullah Çalışkan

 Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan


  BAHAR GELSİN, NASILSA GİDER

- Ne yapıyorsun, günün nasıl geçiyor?
- Hiç karışmıyorum, nasıl istiyorsa öyle geçiyor.
- Bu kadar kötü olamaz değil mi?
- Kötü, cidden berbat zamanlar yaşıyorum. Bu günü boş ver. Her günüm aynı geçiyor. Yemek yiyorum, işe gidiyorum ve uyuyorum.
- Bu harika üçlemeyi bulman çok zor oldu mu?
- Yok, gelip o beni buldu. Zaten ot gibi yaşıyordum. Dozu biraz arttırınca odunsu oluverdim?
- Ben şaka yapıyorum, sen ciddi misin yoksa?
- Elbette ciddiyim. Tam tamına söylediğim gibi inan…
- Ama olmaz ki böyle. Şimdi hemen dışarı çık mesela. Sokaklarda yürü biraz.
- Yapamam, canım bir adım bile atmak istiyor? Belki uyurum az sonra. Çok beterim inan,

Telefon kapanınca bir süre olduğum yerde kaldım. Ahizeyi yerine bırakamadım. İşin en kolayı başkasına öğütlerde bulunmak olmalı. Kaç gündür bende hiçbir şey yapmıyordum halbuki. Bende kendime hiç zaman ayırmadım. Uyumak ve yemek yemekten söz etmiyorum. Televizyon karşısında uzanıp yatarak harcadığım saatlerden de. Buna bir son vermeliyim. Eskiden her gün yaptığım şeyler vardı. Kendimi iyi hissettiren basit, küçük ayrıntılar. Akşam sokakları boyamadan önce Karakum'a yürürdüm. Güneş yüzünü gösterir göstermez hemen Yalıya'ya koşardım. Orada ahbaplarla sohbet eder, gülüşürdük. Neden böyle boşladım ki her şeyi birden bire . Tamam, elbette mevsimin de suçu var. Kış mecburen herkesi evine kapattı. Ama bu kadarı da fazla.

Gazeteler bunu bahar yorgunluğu diye bir kavramla açıklıyorlar. Ve aman kimse incinmesin diye naif bir duyarlılıkla. Vücudumuz her bahar değişen iklim koşullarına böyle tepki veriyormuş Ben onu bunu bilmem. Çalışan insan yorulur. Çalışmadan yorulmak mı olurmuş. Yattığımız yerden yorgunluk. Mis gibi…

- Bana sakın bir şey deme hayatım. Çok yorgunum ben . Görüyorsun…
- Taş atında kolun mu yoruldu. Bütün gün o divan senin bu divan benim yatıp durdun.
- Al bak, oku istersen. Bahar yorgunluğu bu kızım. Senin aklın almaz bu işleri.

Hadi bizim yaşımız kemale erdi. Belki kemiklerimize eski zamanların yorgunluğu sinmiştir. Peki bu gençlere ne oluyor? Yirmisinde ne kadar çok yorgun insan var. Telefonda konuştuğum zaman işte bu yüzden canım sıkıldı. Biraz durun bakalım. Deha ne edip ne gördünüz?

- Kazın ayağı öyle değil, yanılıyorsun.
- Nasılmış kine kazın ayağı?
- Şimdi genç olmak eskisinden daha zor.
- Neden zor olsun. Keşke bende senin gibi genç olsam.
- Keşke olsan, hem de benim yerime.
- Neden böyle düşünüyorsun?
- Bence siz çok şanslıydınız. Sizin gençliğinizde okullarda yarışmak, sınav kazanmak çok daha kolaydı. Okulu bitirince iş garantisi de vardı. Oysa şimdi okulu bitirince ancak bir tanıdığın yardımıyla işe girebiliyoruz. Ve bunun adı da artık torpil değil. Referans oldu. Devlet kapısından içeri girmekse nedeyse imkânsız. Şimdi her şey daha zor.
- Ama her şeye rağmen sen gençsin. Ve şimdi mevsim bahar?
- Haydi bütün bunları söylemedim sayalım. Şu sokaklara bak. İnsanların yüzlerine bak. Herkes asık suratlı. Her kes telaşlı ve sanki gidecekleri yere geç kalmışlar. Bahara aldıran bir kişi görebiliyor musun? Kimsenin etrafına baktığı bile yok. Hepsinin kafaları meşgul, herkes dalgın. Çünkü sokaklarda umut yok. İnsanların çoğu her geçen gün işlerin daha kötüye gittiğine inanıyor. Bütün televizyonlar yalan söylüyor. Gazete manşetleri iktidar ile muhalefetin kavgalarına kilitlenmiş. İnsanlar cinnetin kıyısında yaşıyor.
- E ee ne yapıcaz peki?
- Belki topluca intihar ederiz.
- Yapma be…
Bahar yorgunluğu şaka gibi bir şey. İnsanlar yaşam yorgunu, umutsuzluk yorgunu işte bal gibi. Gençler haklı aslında. İşi pembeye boyamaya çalışsam da tablo yine de moktan.
- Bana gel hafta sonu. Sarıkum'a gideriz birlikte.
- Hiç keyfim yok, boş ver.
- Ama bahar geldi artık, baksana…
- Tamam bir ara bakarım.
- Bir ara değil şimdi bak. Aç pencereni, korucuk yamaçlarına doğru bak.
- Korucuk yamaçlarında ne var?
- Yemyeşil olmuş görmüyor musun?
- Artık her yer yemyeşil, ama bahardan değil. Sen farkında bile değilsin?
- ????

Seyfullah
seyfullah@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,888,888,888,888,888,888,888,888,88
8 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Hamdi Topçuoğlu


SAVLAR, SAVCILAR ve YARGI

İslamiyet'ten önce Türkler, atasözüne "sav" dermiş. Kaşgarlı Mahmut bu sözlerden derleyebildiklerini Divan-ı Lügat-it Türk'e koymuş. Bu sayede onları bugün de kullanabiliyoruz. Ülke gündemine denk düştüklerini düşünerek bunlardan üçünü sizlerle paylaşmak istedim:

Avcı, nice hile bilse, ayı, onca yol bilir.
Kişinin alası içinde, hayvanın alası dışında.
Yılan kendi eğrisini bilmez, deveye boynun eğri, der.

Savsözler, bir tez ileri sürer, bir şeyin doğruluğunu savunur. "Savcı" sözcüğü, köken olarak "sav"dan gelir.

Hukukla hiç ilgisi olmayanlar bile savcı sözcüğünü duyar duymaz onun görevinin iddia ve tez ileri sürmek olduğunu anlar. Savcının, yasanın suç saydığı eylemleri işleyenlere karşı harekete geçmesi görevi gereğidir.

Uygar ülkelerde kimse yasa karşısında ayrıcalıklı değildir. Oralarda bazıları, yasalar hasımları için uygulanırken susup kendisi için uygulandığında yaygara koparmaz. Hele hele "Yavuz hırsız" örneği demokrasi kahramanlığına soyunmaz.

Birileri yurdu parçalamak için kurduğu örgütle binlerce cana kıymış, hüküm giymiş birini övecek; ama savcılar harekete geçtiği anda "Demokrasi nerde!" çığlığını basacak. Bir başkası : "Camiler kışla, kubbeler miğfer, minareler süngü …", onun seçtirdiği biri de; "Bir gedik açtık surda… (Hanımefendinin kastettiği sur ne ola ki?) Adım adım gideceğiz." diyerek siyaset yapacak; "Devletin ve milletin bölünmezliği…hukukun üstünlüğü…" yemini akıllara bile gelmeyecek; ama savcı görevini yapınca da demokrasi havarisi kesilecek. Biz de demokrasi elden gidiyor diye gözyaşı dökeceğiz! Eh, yer yutarsak neden olmasın!

En kötü demokrasilerin bile darbelerden daha iyi olduğuna inananlardanım. Parti kapatmayı demokrasiyle bağdaştıramam. Ancak "Elim sende, gönlüm başka yerde" anlayışıyla yapılan siyaseti etik bulmam.
"… Partiler yaşatılmalıdır. Partiler tüzel kişilik olarak kapatılmamalı; ancak sorumsuzca davranan kişiler varsa bunlar hakkında dava açılabilmeli, hatta onların partileriyle olan ilişkileri de kesilebilmelidir."
Bu sözler, Sayın Bülent Arınç'ın.

Doğru söze ne denir? Ama sorarlar beyefendiye:

Bir dönem TBMM başkanlığı bile yaptınız. O zaman aklınız neredeydi? Yoksa "Ergenekon"la üstüne gidilen derin devlet mi engelledi sizi? "Ölüm, o zamanlar size şahdamarınızdan daha yakın…"değil miydi? Sakın demokrasi anlayışınızda "türban" özgürlüğü, partilerin yaşatılmasından daha öncelikli olmasın!
Şahdamarınızı da düşünerek bir kez olsun "Ülkenin parti kapatma davaları yüzünden itibar yitirmesinde benim ne vebalim var,diye sordunuz mu kendinize?

Başbakan "Demokrasi dediğimiz şey bu kadar ucuz mu?" diye soruyor. Ucuz değil, ucuz olmamalı. "Keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner!" atasözünü asla aklından çıkarmamalı devlet yöneticisi.

Siyaset, halka hizmet sunabilmenin en etkin araçlarından biri. Her siyasetçi, bu amaçla siyasete soyunmalı. Devleti bölmek, parçalamak, sanal düşmanlar yaratmak, devletin var olma koşullarını ortadan kaldırıp kurumlarını, kuruluşlarını kendi dünya görüşüne göre yeniden yapılandırmak için değil.

Bu ülkede siyaset, yıllarca komünizm tehlikesinden ve dinden nemalandı. Komünizm tehlikesi bitti. Ama dinden nemalanma dizgini boşalmış at gibi tozu dumana katıyor. Bir de devreye etnik bölge milliyetçiliği sokuldu. Onlar da fincancıya girmiş fil gibi. Öyle ya demokrasi var; dokunulmazlık zırhını giy ve istediğini yap!

Hayret ve şaşkınlıkla izliyorum. Bir zamanlar mecliste susturulan Bir Çetin Altan vardı.
Bugün oğlu, AKP'yi kapatma davasını Kemalistlerin tezgâhı olarak algılayıp "Darbeci Kemalistler" devletten kazınacak, diyebiliyor.

Doğrudur, bu bir tezgâh olabilir. Yargıtay başsavcısının bu iddianamesi sayesinde "topraklarına bereket ekildiğini" bizzat başbakan söylemiyor mu? Öyleyse bu tezgâhı Ahmet Altan'ın mantığıyla şöyle de kurabiliriz:

"Yasama ve yürütme gücünü eline geçirmiş olan İslamcı güçler, yargıyı da ele geçirmek için özellikle türban konusunu alevlendirerek kendileri hakkında dava açılmasını sağladılar; bu sayede mağdur rolünü oynayarak yargıyı erkini ele geçirme ve Kemalistleri kazıma zemini hazırladılar. Son gözaltına alınmalar da bunun işaret fişeğidir."

Biz, yine de böyle garip bir iddiada bulunabilmek için elde deliller olması gerek, diyoruz. Aksi takdirde bu bir yanıltmaca olmaz mı?

Devlet, gücünü yasal kurum ve kuruluşları aracılığıyla kullanır. Kimse Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceğini, kendilerinin vazgeçilmezliği üzerine kurma hakkına sahip değildir.

Yargı, yasa tanımazlık kimden ve nereden gelirse gelsin görevini yaptığı sürece güvenilirliğini ve saygınlığını koruyabilir. Varlığımızın güvencesinin, güvenilir ve saygın bir yargı olduğu asla unutulmamalıdır.

Hamdi Topçuoğlu
egerem@yahoo.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,718,718,718,718,718,718,718,718,71
7 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Ahmet Şeşen

 Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


  Reklamlar : Panik Yapmayın Canım

Beyefendi, nihayet röntgeninizden neyiniz olduğunu bulduk...
- Neymiş ? Yoksa, çil çil para mı ?

Çil değil çip para. Çil para ne gezer efendim ? Epeyce birikmiş çip paranız ve yatışmayı bilmeyen bir siniriniz varmış !
- Nasıl yani ? Atışmayı da biliriz çatışmayı da evelallah...

Biz de yatışmadan söz ettik zaten. Mesela; "Kapatma" konusu desem ..?
- Evet, biz de kapatalım dedik. Kadın dediğin kapatmadır. Önce başını kapatacaksınız, sonra eve kapatacaksınız. Eskilerin dediği gibi; "Sopayı sırtından, bebeği karnından eksik etmeyeceksiniz". Boşuna demedik "en az 3 olsun" diye...

Kapatma dedik ise; onu kastetmedik. Hakkınızda; "Kapatma Davası" açılmış ve kabul edilme ihtimali varmış... Son zamanlarda ABD istasyonlarında YTL üzerinden bir alışveriş yaptınız mı ?
- Oooo, YTL'den ziyade YTC üzerinden ILIMLI bir alışverişimiz daima mevcut. Bir değil, çok kere üstelik. Velakin; "alış" kısmını boşverin "veriş" yapıyoruz çoğu zaman. Bize kalsa almak da istiyoruz fakat onların pek veresi yok. Bazen 3-5 veresiye var ama hamdolsun oradaki amcamız veriyor daha çok..

Hah işte ! Oradan kapmışsınız çip parayı. Lakin nedir bu sinir, kim kapatacak bu yarayı ?
- Ne siniri be ? Asıl sen sinir etme adamı, yersin sonra kafayı ..!

Durun yahu, bu öfke de neyin nesi ?
- "Öfke de hilafet sanatının bir parçasıdır" bir defa. Hem arkamızda %47 var, boru mu ?

Problem arkanızda değil efendim, problem kafanızın içinde..
- Birileri kafasına göre dava açacak ben problem yapmayacağım haa ? Hem, ne varmış kafamızın içinde ?

İddiaaname'ye göre neler varmış neler, siz daha iyi bilirsiniz..
- Yemişim iddiasını da namesini de.. Nağme yapmasınlar milletin iradesine. "Bu millet isterse hilafeti de getirir, şu tutturdukları şeyini şey ettiğimin şeyini de kaldırır" icabında.

Lakin, davanın sonucunu bir bekleseniz ya sakin sakin. Olmaz mı ..?
- Olmaz ! Velev ki sinirimiz var kime ne ? Bu da mı o tutturdukları şeye aykırı ?

Yok canııım, ne münasebet ? Sinir sahibi olmayın, panik yapmayın..
- Eee, noolacak ? Bize nanik yapacak olana, pandik yaparız elbette.

Pandik değil muhterem, panik yapmayın ..!
- Eee, nasıl geçecek bu panik ?

Harcayın geçsin canım. Hatta; önce satın, sonra da harcayın..
- Satmasına satıyoruz da şöyle ağız tadıyla pek harcayamadık. Neyi harcayacağız ?

Sosyal adalet var, laiklik var, hukuk var, Atatürk devrimleri var.. Harcanacak o kadar çok şey var ki memlekette, isterseniz bulursunuz. Mesela; yargıya müdahale etseniz ya !
- Gerek o isimlerini söyleyemeyeceğim konularda gerekse davasına göre; "Hangisi hukuk, hangisi guguk ?" şeklinde arkadaşlarla gün be gün değerlendirme yapıyoruz zaten.

Mesela; siz de onlara dava açarmış gibi yapın derin derin ! Mümkünse; "İddianame felan hazırlamak uzun iş" diye ipe un serin. Şöyle; 7-8 ay önünüze geleni yek-yek sorgulayın, şeş-beş inceleyin, sebahü-dü ile sık dokuyup pencü-se ile ince ince eleyin..
- Altı kapıya da alalım bari, olur mu öyle şey yafu ..?

Olur olur ..! Hatta; topluma malolmuş isimler olmasına özen gösterin. Sorgulamaları bile F Tipi yürütülsün. Örneğin; gecenin bir yarısı evlerinden alınıp apar topar götürülsün..
- Dava dosyası bile açılmadı üstüne üstlük, sormazlar mı "Bu nasıl dürüstlük" diye ?

Daha iyi ya, sormazlar ! Soruşturma, kovuşturma, ortamı germeden elleri ovuşturma..
- Zaten biz hiç bir zaman ortamı germedik ki ..! Ortamı germeye çalışıyorlarsa şayet, bu ülkeyi gerisin geriye götürmemiz yolunda attığımız adımlardan ediyorlarsa şikayet; derhal okuyoruz mealinden bir ayet, elimiz armut toplamıyor ya en nihayet..

Hadi ya ! Hatta; indirin şu ayağınızı. Demek germiyorsunuz, peki nedir bu demeç üstüne demeç, hemen her gün birinizin bir diğerine vurması ?
- Hepsi bir kısım medyanın uydurması.

ABD'den çil çil gönderilen ve röntgeninizde de açık seçik görülen o çip çip paralarla, satın alınmadık medya kaldı mı ?
- Hala bir kaç tane var, ne yazık ..! Birkaç planımız daha var ama, kazık mı kazık !

Haydaaa, ne gibi ?
- Nasıl diyorsunuz hani ? Hah işte : Bizi izlemeye devam edin...

Anladımsa Arap olayım...
- Harap olmayın da Arap olun. Diyorum ki; hani, dinsizin hakkından imansız misali...

Yani ..?
- "Kapatma Davası" açana karşı; "Kapatma Davasını Kapat Davası" açarız biz de..

Pes doğrusu ..!
- Reklamlar gibi canım; bir dava açana bir tane de bizden hediye.

Açarsınız açarsınız da, yürürlükteki davaları kapatamazsınız, öyle dii mi ?
- Hmmm... Neden olmasın ? Oleyyy, şimdi kendimi çok daha iyi hissediyorum ..!

Hah haaa ..! Çip paraların etkisi..
- Heh heee, belki Dayatma, belki kafaya göre Yürütme, belki de Yasama yetkisi...

Bakalım nasıl olacak; Laik Türkiye Cumhuriyeti'nin böylesi yaşama tepkisi ..?

asesen@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,929,929,929,929,929,929,929,929,929,92
12 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Deniz Marmasan

 Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan


   BOYNUMDAN AKAN YAZLARLA, ERGUVAN MEVSİMİ…

Karantinaya alınan gül bahçelerime, martla birlikte güneş vurdu, yorgun yağmurları geride bırakıp, tomurcukları patlatan baharla, meltem, adını fısıldadı… Kurşun kalemden izleri, gönlümün; yeniden belirdi. Senfonilerin bulutlu kemanlarını titreten ince isyanlar, keskin gözyaşları, Aşiyan'da, ömür başlatan erguvanların gölgelerine saklandı… Masallardaki kavuniçi heyecanlara benzer, bir tıka basa martı çığlığı körfezde… Maviyi yeşille birleştirdiğim suların raksında bir söylem, eski zaman yitmelerinde… Bu şehrin kokusuna dokunduğum saatlerdi, omuzlarıma çöken hasreti, sevdiğim ellerle sıyırıp atarken, erguvanların şehrine bir selam çaktım, kaldırımlarını, taş sokaklarını, bitmeyen ışıklarını, sönmeyen insanlarını, durmayan yaşantısını… Evsiz amcanın başrolünde, sarhoş aşığın yönettiği oyunda ve kendi filmimizin galasında, boğazda bir eflâtun huzme… Kalemimin bağırdığı 'sen', teninden dökülen yediverenler… Toprakta adımın, adımın katmer katmer erguvan… Erguvanların, kanım… Bir derin 'es, sonrası yeniden hayat… Kalabalığı yaran beyazlıkta, bejden maviye bir asuman kopyası, sende zaman ve bende tan vakti, sümbüller…Anka kuşunun zümrüt tüylerinde saklı masalımız ve bir gurbetçinin nabzından bağıran sıla hasretinde… Gözlerimi yapıştıramadığım aynalara iliştirilmiş temmuzlar ve bir dolu elma şekeri düşlerim… Boynumdan akan yaz, avuçlarındaki bahara döküldü. Burada her mevsim körfez alkol ile sarmalar aşkı… Fallardan renk renk, boncuk boncuk dökülür ve kadehler çarpar birbirine, çarptıkça çoğalır sevda sözleri ve ben rüyama sıralarım incilerimi… Gelişinin soluksuzluğunda fısıldarken şarkımı, sığamadığım renklerden bir uzanış, buselerle kaplı… Uykulu sabahlarımı donattığın erguvanlarla gün doğdu ve şehrimde aşk koktu, saçıldı incilerim ayaklarımızın dibine… uzanıp duydum kokunu akşamsefaları arasından, sustum ve dudaklarım kırdı karantinasını bahçelerin, tek gül, tek sevda, tek kızıl…

Deniz Marmasan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Cemal Türker


Tüller, gümüş el aynaları, billur parfüm şişeleri

Üniversiteyi kazanmak zorundaydım. Matematik öğretmeni olan Salih eniştemle günlerce sınava birlikte hazırlandık. On yıldır ilk kez Ticaret Lisesi'nden bir öğrenci Üniversiteyi kazanmıştı. "Onur Listesi"nde yer almıştı ismim.

İçimde bilincine varamadığım bir heyecan, bir panik duygusu uyanmıştı. Yüzüm seğiriyor, gözlerim kararıyordu. Sürüngen bir endişeyle ürperiyordum adeta.

Yıldızsız bir yaz gecesi, ışıklar sönük. Yaprak bile kıpırdamıyor dışarıda. Geçmiş yerli yersiz sökün etmekte. Sultan-i yegah'ın eflatun varaklı gecesinde nihavent makamından suz-i dilara'ya yelken açmıştım.

Ankara'da okumak bilmedik bir ortam.

Dönüp, kirpiklerinin arasından beni süzdü annem.

Tüller, gümüş el aynaları, billur parfüm şişeleri, kenarları fildişinden bir tarak. Nezahat hanımefendi aynaya çevirdi başını. Gözleri bir ışıltı sağnağıydı. Akşamın mavilere boğduğu gölgeli, kuytu bahçede bir köpek uluyordu…

Hep o griler, o külrengi ışıklar.

Dün yarın oluyordu.

Pencereyi açtım. İçeriye yağmur serinliği doldu. İzmit'ten Ankara'ya gidecektik babamla. Bir yatak bir yorgan, iki valiz, bir torba..

Evden ilk ayrılışım...

Kondoktör geldi çok geçmeden:

- Olmaz yük vagonu değil... Bu eşyalar duramaz, diye söylendi.

Bir şeyler koptu ansızın.

Babamla gözgöze geldiğimde anladım bu kopuşu. Öfkeyle;

- Atarsan at, dedi babam.

Bir ayrılık zamanı. Ama ağlamak yok!

İliklerime kadar ıslandım. Eski bir albümün sayfalarında unutulmuş beş on çocukluk fotoğrafı...

Ankara.

Gün geceye dönüşmüştü. İçimi derin bir korku sardı. Bu bir ıssızlık, terkedilmişlik duygusuydu. Perdeler inikti, kapılar kapalı.

Sokaklar barut kokuyordu, duvarlarda eğri büğrü yazılar, sloganlar.. Molotof kokteyller, silahlı taramalar, banka soygunları… Düşlerimizin, umutların taammüden katledilişi ya da.

Gölgeler düşüyordu, savrulan bedenler... Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Donuk bir ay ışığı vuruyordu mutfağın içine.

Vahşet ve cinayet, kan ve intikam. Deniz bitmiş, karaya vurmuştuk.

Babam son trenle İzmit'e dönmüştü. "Allah'a emanet olun",diyerek.

Uzun ve sessizdi gece…

Çalışmam gerekiyordu. Bir iş bulmam şarttı. Büyük şehirdi Ankara. Başşehirdi.

Dersler… Sınavlar… Eksik notları tamamlamak, kantin muhabbetleri… Büfede çalışmaya başlamıştım, Uzay Piknik'ti büfenin adı. Harçlığımı çıkarıyordum en azından, yok yok sadece karnımı doyuruyordum, günler işte böyle geçip gidiyordu.

Herkesin başka bir kadın veya başka bir erkek olmayı deneyip, özendiği, bunun için vargücüyle oyunlar sergilediği bir düzende salt kendim olmanın çabasını veriyordum artık. Belki direnişimi bu çabadan alıyordum. Benzemek istediğim hiç kimse yoktu.

Hava buz gibi soğuktu, ellerim ceplerimde hafifçe ıslık çalarak eve doğru yürüyordum, karnım acıkmıştı. Makarna yapacaktım... Bol salçalı. Yoğurt var mıydı evde?

Kanıyordu meydanlar… Bildiriler uçuşuyordu.

Geceye taşan, geceyi taşıyan kurşun sesleri.

Kahrolsun faşistler !!!

Hökümetin başı, muhalefetin başıyla bir araya gelemiyordu... Zincirbozan'da uzun tatile gün sayıyor gibiydiler. Netekim kadayıfın altı da henüz kızarmak üzereydi.

Yalnızlığı soluyordum. Gece seslerle dopdoluydu. Boğazım düğümlenir gibi oldu. Ağlamak istiyor, ağlayamıyordum. İçimde fırtınalar kopuyordu.


(Entelektüel birikim içimi doldurmaya başlamıştı giderek. Bunun ne önemli bir kazanım olduğunu yıllar sonra anlayacaktım.)

Kalleş ve acımasızdı terör...

Hainliklere, puştluklara meydan okuyacaktık. Kararlıydık buna. Sıkılgan ve ürkektim oysa. Çığlık çığlığaydım. Taşra ıssızlığının küfü sinmişti tenime. İzmit'in mavi akşamları ne kadar uzakta kalmıştı. Camda oynaşan yıldızlar. Gözlerimden ıslak bir bulut geçiverdi.

Hep okudum, kendimi geliştirmek, daha ötelere ulaşmak için okudum.

Geçmişimdeki şarkılar gün gelecek müzikallerim, senfonilerim olacaktı, biliyor, seziyordum bunu. Sığ sularla boğuşurken, kudurmuş okyanus dalgalarına kulaç atacaktım.

Hem çitle çevrili bir bahçenin güvenliğinde, hem ölümcül tehlikelerle dolu balta girmemiş ormanlarda dolaştım aralıksız. Gün oldu bakışlarıma yorgun günbatımlarının sızısı gelip yerleşti.

Zaman akıp geçti. Mezuniyete az kalmıştı. İçimde delice tutkular boy veriyor, çiçeğe duruyordu…

Hemen hayata atılmam şarttı. Çok kısa sürede yükselmek. Önemli mevkilere gelmek. Çok kazanmak... Askerlik engelini aşmam gerekiyordu öncelikle.

Liberal Ekonomi. Gorbaçov. Leasing. Factoring. Telekart. Remote Control. Stress. Borsa. Döviz Hesabı. Bio Enerji. Step Dansı. AIDS. Saddam. Avrupa Birliği. Savrulan anayasa kitapçığı. "Benim memurum işini bilir" zihniyeti... Jelatine sarılmış televole hayatlar. Derin dondurucuda botoxlanmış yüzler. Kumkapı mağdurelerine assolist vesikası. İndependenta kazası. Yök.

Herşey hızla değişiyor, Türkçe giderek off oluyor, dilimize yeni sözcükler takılıyordu. Devir her türlü cilalı imajın yükselişine olanak tanıyacak esneklikteydi. Hasbahçe'de talan çoktan başlamıştı. Taklidin, bayağılığın, görgüsüzlüğün, rüşvet ve mafya ilişkilerinin, gizli devletin yoğunlaştığı günlerdi.

Prensler, dalkavuklar, yağdanlıklar, liboşlar kol geziyordu. Yeni değerler by-pass'lanıyor, kara para ve hayatlar aklanıyor, hızla ortaçağa atlanıyordu. Esmer Türkler atağa geçmişti. Ateşe verilen Madımak Oteli. Derken 28 Şubat. Darbeler galerisinde bir post modern girişim. Birilerinin tarafından gözetlenen hayatlar. Semra kaynana. Mermi ve orkide. Aydınlar dilekçesine imza atan karayağız türkücü.

Geçmişin kokusu yayıldı odaya.

Kuzu postunun, ıslak nemle kabarmış duvarların,sıcak ekmeğin kokusuydu bu. Doludizgin bir hayat vardı önümde. Diploma... Biralı, votkalı bir kutlama.

Hep o mahcubiyet. Yalnızlığın ve ezilmişliğin fotoğrafı yada... Kirpiklerime bulaşan belli belirsiz bir ıslaklık. Uzaklarda billur kırılışlı kahkahalara karışan keman sesleri.

Siyah vualli şapka. İpek eldivenler. Yangınlı bahçelerde solmuş krizantemlerin baygın kokusu.

Kendimi sürgünlerden sürgünlere yolladım.

Polis sirenleri. Gözaltında üç saat... Cop köprücük kemiğine iniyor.

- Size mi kaldı lan, ülkeyi kurtarmak...

Bütün yaptığımız duvarlara yazı yazmaktı.

"Tek yol"o yaşlarda "devrim"di. İnanmıştık. İnandırılmıştık. Kemiğim kırılmışçasına ağrıyordu. Netekim Paşa kışlasındaydı henüz.

Manolya küskünlüğündeydi bakışları Nezahat hanımın… Hayatı duyarlılıklarla bilenmişti. Camlarda teşrin fırtınası. (Ne garip, gözlerindeki ifade bana hep bir ayrılık hissinin iç acısını çağrıştırırdı.) O kendiliğinden yankılı, buğularla kaplı anlamlı, kusursuz telafuzu bunca yıl geçmiş aradan hiç unutmadım. Belleğim ihanet etmedikçe de unutmayacağım hiç.

Bir uçsuz bucaksızlıkta, bir başka ıssızlıkta yaşadığını hayal ederdim onu... En iyi dostumdu. Eşimin annesi, dertleştiğim, mükemmel insan...

Ünlü yazarımızın dediği gibi "Beyaz atlara bindiler ve bir bilinmeyene doğru at sürüp, çekip gittiler. Hem de bir daha hiç gelmemek üzere". Ve o gün bugün onsuz kaldık.

Onu her hatırlayışımda, içimden ağlamak geliyor neden ?

Cemal Türker


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,509,509,509,509,509,509,509,509,509,50
12 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


Boyabat Anadolu Meslek Lisesinde Sosyal Sorumluluk Projelerine Son Hızla Devam Ediliyor.

Okulumuzda yazın yapmış olduğumuz kütüphanenin ardından son derece modern 200 kişilik bir tiyatro salonu ve Almanya Federal Cumhuriyeti Ankara Büyük elçiliği ile ortaklaşa yine son derece modern 32 kişilik bir kimya- biyoloji laboratuarını ve bir adet bilgisayar laboratuarını sizlerin katkısıyla hizmete soktuk. Gelişmesini küçük adımlarla ve hızlı bir şekilde devam ettiren okulumuz bölgesinde model alınan bir okul haline geldi. Bu gelişmelerin hepsi ülkemizin duyarlı insanları sayesinde başarılmıştır. 2006 yılında başlatmış olduğumuz kampanyalarımız 2007 ve 2008 de de artarak devam etmiştir. Bunlardan biride 01.01.2007 tarihinden itibaren başladığımız "Köy Okullarını da Unutmayalım" kampanyasıdır. Projemizle köy okullarımızdaki öğrencilerimizin kırtasiye ve donanım ihtiyaçlarını gidermeyi hedeflemekteyiz. Okulumuzun Sosyal yardımlaşma kulübünce sürdürülen kampanyaya katılımlarınızı bekleriz.

Çalışmalarımızı takip etmek ve bize fikir, destek vermek için sık sık okulumuz web sayfasını ziyaret ederek bize fikir verirseniz mutlu oluruz. Sizlere elimizden geldiği kadar elektronik posta vasıtası ile de gelişmeleri bildirmeye çalışacağız. Okulumuza destekleriniz için teşekkür eder çalışmalarınızda başarılar dilerim.

Metin ÇALMAZ
Boyabat EML
57200 Boyabat/Sinop

Elektronik Posta: mcalmaz@hotmail.com
Web adresimiz: www.boyabateml.k12.tr
Tel: 0368 315 5645 santral


<#><#><#><#><#><#><#>

YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Neslihan Güzel


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


Kara Delik

Doğdun!
Ama dünyanın neresinde?
Apartmanın hangi katında hatta...
Üstünde çıkılan katlardan eziliyor musun,
Yoksa çıkıyor musun merdivenleri,
Başkalarının başına basa basa?

Önce sorular sormayı öğren,
Yeteri kadar öğren ki aç kalma.
Sonra unut soruları,
Azıcık kör ve sağır olmazsan
Kalamazsın ayakta...

Hayat dediğin bir kısa film
Ekmek de aslanın ağzında.
Ürkütme onu, uslu ol!
Kalma başı açık, sırtı çıplak ve yalın ayakta...

Küçüksün, aklın ermez
Otur yerine ve ye ekmeğini
Zaten seninle imzalanan kontratta
Vaat edilenler bunlar değil mi?

Aslı Sarıoğlu

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Genel Yaşam Sigorta A.Ş.


KM - GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş. İŞBİRLİĞİ İLE
AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI


Sevgili KM Dostu,

Sağlığınız bizim için önemlidir,

Genel Yaşam Sigorta A.Ş sizlerin Ağız ve Diş Sağlığı ile ilgili sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak amacıyla Promosyon olarak hazırlamış olduğu ağız check-up'ı hizmetinden faydalanabilmeniz için sizi anlaşmalı kliniğimizde ağırlamaktan mutluluk duyarız.

Yapılacak olan ağız check-up'ınız için yapmanız gereken sadece IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ'NDEN aşağıda belirtmiş olduğumuz ilgili kişileri üç gün önceden arayarak randevu almanız ve tarafınıza iletilmiş olan bu sertifika ile 2008 Mart sonuna kadar kliniğimize başvurmanızdır.

Panoramik Röntgen ve ağız check-up'ınız GENEL YAŞAM Promosyonunun bir parçasıdır.

Sağlıklı günler, güzel gülüşler dileğiyle...

Saygılarımızla
GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş.

Randevu için:
Nursel Çalışkan (nurselcaliskan@identist.com.tr)
Gülsün Er (gulsuner@identist.com.tr)

IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ
Kasap İsmail Sok. Sadıkoğlu Plaza 1 Kat 3
No 68 Kadıköy - İstanbul
Tel: 0216-337 0707 / 0216-337 0708
http://www.identist.com.tr

Editör'ün Notu: Yukarıda sözü edilen sertifikayı buradan bilgisayarınıza indirebilir, üzerine ad ve soyadınızı yazdıktan sonra bastırarak veya email ile göndererek bu hizmetten yararlanabilirsiniz.


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

http://www.istanbul.net.tr/ İstanbul hakkında bilmek isteyebileceğiniz hemen hemen her şey bu web sayfasında. Yeme, içme, gezme, tozma ve hatta tüm faaliyetler için danışabilirsiniz.

Bilgisayarınız için muhteşem güzellikte duvar kağıtları http://wallpaperstock.net/ Seç, beğen, indir. Hatta wide screen olanları bile var. Yani vista kullanıcıları için özel duvar kağıtları da mevcut.

http://www.tio.com.tr İnternetten satın almak istediğiniz hemen hemen her ürün için karşılaştırmalı fiyat araştırması yapabileceğiniz bir web sayfası. Ürün ya da ürün gruplarını seçiyorsunuz, en ucuzundan en pahalısına kadar satış yapan tüm web sayfaları karşınıza geliyor. Bundan sonrası size kalmış.

Oyun severler için http://www.blitzgamer.com/ eğer meraklı iseniz mutlaka denemelisiniz. Gerçekten geniş ve bol seçenekli bir oyun arşivi sizi bekliyor.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3753 / Windows / 4.54 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

TreeWalk 8.2.1 / Windows / 1.19 MB http://www.ntcanuck.com/tw_exe/twdns821.exe
Güncel problemlerinizi çözmek için mükemmel bir yardımcı program. İndirip gönül rahatlığıyla kurabilir ve kullanabilirsiniz. Yaptığı işi, internette dolaşırken yazdığınız adresleri direkt olarak bağlı olduğu DNS'lere sormak ve kısa yoldan adrese ulaşmanızı sağlamak olarak tanımlayabiliriz. Örneğin bir nedenle Türkiye'den ulaşamadığınız adreslere bu kurulumu yaptıktan sonra sorunsuzca ve hiçbir engellemeye takılmadan ulaşabilirsiniz. Benden söylemesi:-))

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-08©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Cecilia
Simon & Garfunkel









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20080328.asp
ISSN: 1303-8923
28 Mart 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com