Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.408

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 1 Nisan 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : At, avrat, silah!..


Merhabalar,

Akşam yedi sularında NTV radyodan Expo2015'i İzmir aldı denince öyle sevindim ki anlatamam. Projede çalışan arkadaşlarım adına, İzmir adına, memleketim adına kocaman bir "Oley" çektim. Ama kursağımda kaldı, haber yanlışmış. Bu sefer de çok üzüldüm. Olmadı, oysa çok umutlulardı. İzmir'i hakettiği yere getirmek için büyük bir olanaktı ama bu sefer beceremedik. Kazanılan tecrübeyle belki bir sonraki İzmir'in olur.

Günün önemli haberlerinden biri de Anayasa mahkemesinin iddanameyi olduğu gibi kabul etmesi oldu malumunuz. Aksi beklenti içinde olanların boş hevesi de kursaklarında kaldı tabi. Ne bekliyorlardı bilemiyorum. Bu aşamada davanın düşeceğini falan sanıyorlardı herhalde. Oysa en kötü ihtimalle mahkeme eksik olduğuna karar verip savcıya iade edecek ve eksikleri tamamlayıp tekrar gelmesini isteyecekti. Ama, dört dörtlük bir iddianame olduğuna karar vermiş olacaklar ki, oybirliği ile "DEVAM" dediler. Gül'ü ayrı değerlendirmelerini anlayabiliyorum ama gerekçesi aklıma yatmıyor. Cumhurbaşkanı ancak "vatana ihanet" ile suçlanabilirmiş. Ama bunu Cumhurbaşkanlığı görevini sürdürürken değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum. Oysa iddianame henüz kendisinin Çankaya'ya çıkmadığı, başbakan yardımcılığı yaptığı dönemi sorguluyor. O nedenle yargılanması bana ters gelmiyor. Cezaya konu bir suçu varsa da, görevinin sonunda cezasına katlanır diye düşünüyorum. Hamdolsun, hayırlısı ne ise o olsun... (Ulusa sesleniş'ten)

Bugün ise iki önemli, olacağı kesin olay var. Sürprizler için ise her daim hazır ve nazırız evvelallah. İlki bir zorlama medeniyet kuralının uygulamaya geçirilmesi, diğeri ise dediğim dedik, çaldığım düdük diye tek satırını bile değiştirmeden kanunlaştırmaya çalışılan sosyal güvenlik yasasını protesto için işi bırakacak emekçilerin durumu.

Bugünden itibaren maddi hasarlı kazalarda polisi beklemeden, kendi aramızda anlaşıp, tutanak tutup, fotoğraf çekip, imzaları atıp, el sıkışıp kaza mahallini terk edeceğiz. Artık her birimizin torpido gözünde birkaç nüsha tutanak formu, bir fotoğraf makinası ya da fotgraf çeken cep telefonu mutlaka olacak. Formları gördünüz mü bilmiyorum, son derece demokratik bir anlayışla hazırlanmış. Kimin ne kadar suçlu olduğuna bile güle oynaya siz karar verip, krokiler çiziyor, darbenin geliş yönünü, şiddetini yazıp çiziyorsunuz. Böylesi bir durumla karşılaşınca başımıza gelebilecekleri bin türlü şekilde anlatabilirim aslında ama hiçbiri istenen senaryoya uymaz. "At, avrat, silah" desturu ile büyümüş erkeklerimizin at yerine at gibi kullandıkları arabalarının yanına bir de, otomobille el arabasını, E5'le Kalamış Parkı'nı bir tutan, sevgili kadın sürücülerimizi eklediğimizde, durum daha da vahimleşir. Kendimden biliyorum, bu iş çok zor olacak çok. Bir de hangi durumlarda polis çağrılacağına dair noktalar var ki, onlar daha da netameli. Örneğin sürücülerden biri alkollüyse polis çağırın deniyor. Peki ya ikisi de sarhoşsa? Ya aralarında anlaşıp, sen yoluna ben yoluma derlerse, sonra biri o sarhoş kafayla gidip birini ezerse, işte o zaman seyreyle gümbürtüyü. İyi niyetli düşünmeye çalışınca, belki de bu uygulama insanlarımızın kaza durumunda bile diyalog kurmasına yardımcı olur demek geliyor içimden. İnşallah ta öyle olur. Aksi takdirde, üçüncü sayfa haberlerinde tutanak cinayetlerine de rastlamamız işten bile değil.

Soyal Güvenlik yasası görüşülmeye başlamadan çalışanlarımız hak arayacak bugün. Hoş gene birileri çıkıp, bunun diğer insanlar için zulüm olduğundan falan bahsedecek ama olsun. En tabi hakkını kullanan çalışanlara dayatılan, bilahare anlaştık deyip ayak oyunu ile aynen korunan yasanın mutlaka yeniden ele alınması gereken maddeleri var. Aksi takdirde memleket doktorsuz hastahanelerden, emekli olmuş ama emekli aylığı bağlanmamış muhtaçlardan geçilmez olacak. Nasıl mı? Biliyorsunuz çalışılması gereken gün sayısı 9000'den 7200'e indirildi ama emeklilik yaşı 65'te kaldı. Yasa çıktıktan sonra bu yıl içinde sigortalı olan 20 yaşındaki bir genç, 20 yıl sonra, yani 40 yaşında 7200 iş gününü tamamlayıp emekli olmaya hak kazanmış gibi görünecek ama emekli olabilmek için bir 25 yıl daha çalışması gerekecek. Ya da ayrılıp 25 sene aylık bağlanmaksızın yaşayacak. Bu yasa müslüman köyünde salyangoz satmaktan farksız. Altyapısı hazır olmayan, sosyal yapımızla bağdaşmayan ama AB normlarına uygun olduğu için dayatılan bu yasaya çocuklarım adına ben de karşıyım kardeşim. Haydi kalın sağlıcakla.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


Elif Eser

 Cemreler Düşerken : Elif Eser (Zeycan Irmak)


  YÖRÜNGE (3) / Müsaade

Ayağımı hiç durmamacasına sallayıp duruyorum. Gözüm sürekli saatte. Oysa hastayım, oysa bitmişim, oysa yorgunum. Nefes alacak gücüm yokken üstüne bir de sigara içme gafletinde bulunmuyor muyum? Deli oluyorum işte o zaman kendime! Hayır, bir şey anlasam içtiğim meretten içim gam yemeyecek.

Nerede kaldı bu adam? Saat kaç oldu, ne biçim bitmez yemekmiş bu böyle! Dur sen dur, sen nasılsa geleceksin, bu evin yolunu elbette bulacaksın ve ben sana ayılman için hiçbir şey yapmadan sızdığın yerde öylece bırakacak sabah konuşacağım seninle!
E madem öyle, yatıp zıbarsam ya, ne diye gelmesini bekliyorum?

Hah! Saat gece yarısı 02.30! Düştü bizim kelle paça akrep yuvasına! En iyisi uyur numarası yapmak. Oh olsun sana!

Leş gibi kokuyor kör olmayası. Sabahı beklemesem de şunun ağzının payını versem mi gece gece bir güzel? Gel sen, gel… Yanaş şöyle yamacıma. Canına susadın belli.

- Karım…
- …
- Canım karım benim…
- Rahat bırak beni!
- Aşk olsun ama aşkım ya! İnsan kocasına dirsek atar mı?
- Aşk meşk yok Zühtü!
- Nasıl yok? Karım değil misin? Özledim seni.
- Özlemiş miş! Nerdeydin bu saate kadar Zühtü? Senin saatten haberin yok mu?
- Yahu arkadaşlarla iki tek atalım dedik, kırk yılın bir başı. Burnumdan getirme şimdi.
- Kırk yılın başı? O kırk yıl haftada bir gelir oldu ne hikmetse?
- Hikmet dedin de, Hikmet'in selamı var. Bak, bu çiçekleri de sana o gönderdi. Hihh Hiii!
- Delirtme beni adam! Delirtme! Avazım çıktığı kadar bağırasım var, zaten çok hastayım. Ateşim çıkmış kırk iki buçuk'a! Bir de sen gelme üstüme. O çiçekleri de çek lütfen burnumun dibinden.
- Uff! Tamam be! Seninle uğraşmayacağım şimdi. Ne halin varsa gör.

Aa! Çiçekleri yere attı, döndü arkasını yattı uyudu ayol! Bu ne küstahlık? Yok, ben bunu gebertirim! Pişirmeden, ütülemeden yerim!

- Zühtü!
- Hııı… Uyuyorum…
- Uyuma, konuşmamız lazım.
- Tamam, sabaha konuşuruz…
- Zühtü kalk!
- Dürtmesene kadın! Uyuyan insan uyandırılır mı? Kafam olmuş bir dünya!
- Kafana köpekler işesin Zühtü!
- Ne var be kadın! Ne! Bıktım dırdırından, vırvırından! Hah! Söyle, uykum, keyfim her bir şeyim kaçtı gitti! Ne olmuş yani? Gittik erkek erkeğe içtik, geldik. Ne var bunda bu kadar büyütecek?
- Beni son günlerde ne kadar ihmal ettiğini farkında mısın sen? Değilsin tabii. Evde seni bekleyen gencecik bir karın var, umurunda mı?
- Hayda! Oturmuş yatağın içinde ağlıyorsun bir de? Yahu ne dedim şimdi?
- Sorun da bu ya! Artık sen bana iki çift güzel söz söylemez oldun. Ben evin kedisi miyim, hanımı mı belli değil. Varsa yoksa işin, futbol maçları, sonra da arkadaşların. Ben neyim peki? Niye biz ilk evlendiğimizdeki gibi değiliz? Pekâlâ, ben de gelebilirdim sizinle içmeye? Önceden her yere beraber giderdik. İki yılda eskiyiverdik öyle mi? Yoksa utanıyor musun artık benden? Demek utanıyorsun? Hüüü, ne talihsiz bir kadınım ben…
- Sana inanamıyorum Müsaade!
- Nedenmiş o?
- Sabah saatin 03.00'ü olmuş-
- Sabah saatin değil, saat sabahın!
- Ya her neyse aman, akıl mı bıraktın adamda. Diyeceğim şu ki, bu saatte sen, yatağın ortasına çöreklenmiş, yorganın ucunu büzüştüre büzüştüre hem ağlıyor, hem de saatte 100 km hızla giden bir otomobilin süratiyle bunca lafı üretecek enerjiyi buluyorsun ya, seni tebrik etmek istiyorum karıcığım!
- Ha bir de üstüne dalga geçiyorsun benimle? Ya sen ne utanmaz bir adam oldun çıktın Zühtü!
- Zühtü deyip durma, kafamı şişirdin Müsaade!
- Senin adın Zühtü değil mi? Mürteza mı deseydim? O zaman da Mürteza kim diye sorardın? Hem kıskançsın, hem kelsin, hem fodulsun! Oh ne güzel iş!
- Bağırma bana! Bağırma! Kelliğimle dalga geçiyorsun bir de! Ben seninle niye dalga geçeyim hem? Olur mu öyle şey hanfendi, ne haddimize!
- Tamam Zühtü. Seninle oturup konuşulmuyor! Anlaşıldı! Ben zaten bu gece uzun uzun düşündüm. Biraz ayrı kalsak iyi olacak…
- Ne? O da nereden çıktı şimdi?
- Nasıl nereden çıktı? Halimizi görüyorsun. Artık, biz seninle oturup sohbet dahi edemiyoruz. İyisi mi, herkes biraz kendi kafasını dinlesin. Hem böylece arkadaşlarınla istediğin kadar takılabilir, sabaha kadar içip gezebilir, bekâr bir insan gibi hayatın keyfini sürebilirsin. Evde seni bekleyen bir karın da olmaz. Evet, evet… Ayrı kalmak en iyisi. Hem belki, biraz benim de neler hissettiğim, neleri özlediğim aklına gelir… Allah'ım ne günahım vardı benim? Nasıl bir kaderdir bu? Hüüüü…..
- Bak kadın! Sen, gerçekten benim sinir uçlarımla oynamaya bayılıyorsun. Dua et seni çok seviyorum. O kadar çok seviyorum ki, bunu anlayamayacak kadar aptal olduğun için, istesem de bazen sana kızamıyordum. Fakat şu son söylediğin gerçekten bardağı taşıran son damlaydı. Yeter! Nasıl istiyorsan öyle yap!
- Haaa! Oldu canım be! Şimdi de ben suçlu oldum!
- Evet, sen suçlusun! Bu kadar çok konuşmasan, sabaha bıraksan, her şeyi rahatlıkla çözerdik. Tamam. Konuşma bitmiştir. Ben salona geçiyorum. Sana iyi geceler.

İnanamıyorum! Gerçekten inanamıyorum! Dolaptan battaniyeyi ve yastığını aldı gitti. Beni dinlemedi bile! Bizim evliliğimiz yörüngesini kaybetti. Ama ben kocamı seviyorum. Hem de çok seviyorum. Niyetim sadece ona biraz gözdağı vermek, yaptıklarının cezasını çekmesini sağlamaktı… Yörüngesinden çıkmış bir evliliği tekrar yörüngeye nasıl sokacağım ben şimdi? Peki neden ben sokuyorum? O niye yardımcı olmuyor? Ne yapacağım ben şimdi?

(3 gün sonra)

"Şimdi, ben diyorum ki, şapkamızı önümüze koyalım. Dökülen, saçılan parçalarımızı yerlerden ya da her nerelere savurduysak tek tek ele alıp Japon yapıştırıcısı ile yapıştıralım. Olmuyor mu? Olur, olur. Başta zorlanırız biraz belki ama üstesinden geliriz, merak etme… İkimiz de aklı başında, okumuş, kültürlü insanlarız. Hem, sende bu yürek, bende de bu sevda varken…"

Evet, kesinlikle söze ilk ben başlamalıyım. Ve bu düşündüklerimi söyleyerek havayı biraz yumuşatmak en güzeli. Burası bizim flört ederken sürekli geldiğimiz kahve. Yine geç kaldı! Her zamanki gibi. Zamanında da hangi randevusuna erken gelmeyi başarmıştı ki? Neyse, tamam. Sinirlenme Müsaade. İçinden beş kere derin nefes alıp ver, sakinleş. Buyurun işte, beyefendi kendinden son derece emin, burnundan kıl aldırmaz pozlarıyla nihayet teşrif ettiler. Gülümse Müsaade, gülümse. Ay yapamıyorum! Hala öfkeliyim!

- Merhaba canım.
- Hoş geldin.
- Nasılsın?
- İyiyim, sen?
- Eh işte. Kahve mi içiyordun? Bakar mısınız? Bir Türk kahvesi lütfen, sade olsun.

Birbirimizin gözlerine bakıyoruz uzun uzun. Nasıl da özlemişim. Söyleyemem ki. Hayır, ağlamayacağım. Ona zayıflığımı bir kez daha belli etmeyeceğim. Burnu sürtmüştür biraz. Önce o başlasın.

- Müsaade bak… Seni çok seviyorum.

Hah şöyle, yola gel bakalım.

- O kadar çok seviyorum ki, yoksa bazen hiç çekilmeyecek yanlarına rağmen sana katlanıyorum, sırf bu sevgiden.
- Ben sana bir şey yapmıyorum Zühtü! Farkında mısın? Araz çıkaran sürekli sensin.
- "Ya sabır" Sevgilim, güzel karım, arkadaşlarımla bir akşam takılmanın, işten yorgun gelmenin bedelini ödeyen benim. Oysa ben yuvamız için çalışıyorum. Daha iyi olalım, bir şeyler edinelim diye.
- Bedel ödeyen ve çalışan tek sen değilsin, dikkatini çekerim. Arkadaşlarımla gece âlemlerinde takılmadığım halde aynı bedeli ben de ödüyorum! Ve ben de çalışıyorum. İşin kötüsü ben ne kadar özveride bulunursam evliliğimiz o kadar yörüngesinden çıkıyor.
- Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?

Ne demeliyim şimdi? Bakışları değişti. Kırıldı, küstü, gücendi, hiddetleniyor da. Onun öfkesi benimkine de benzemez. Tanımaz mıyım malımı? Sevdiğim adamı durduk yere göz göre kaybediyorum. İşin kötüsü artık öfkem de geçti. Şu an içimden boynuna atılıp "canım kocam" diye sarılıp öpmek geçiyor. Yok, yapmayacağım. Put gibi oturup boş boş bakacağım yüzüne. Hatta en iyisi kaşlarımı çatayım. Ay nasıl gülesim tuttu. Gülme sakın Müsaade, gülme. Bak beni sinirlendirme Zühtü! Sinirlenirsem çok kötü olur bak! O da başını çevirdi, kaşlarını kaşıyor. Gülecek gülemiyor, bilmez miyim? Ya ne işimiz var bizim kahve köşelerinde, evimize gidip cilveleşsek ya.

- Kahveni soğutma.

Cevap bile vermiyor.

- Sana söylüyorum Zühtü, kahveni soğutma. Soğuk içmezsin sen.

Güldü işte. Güldü. Rotamızı bulduk. Yaşasın!

- Ya kadın, ben seni gerçekten çok seviyorum. Deli karım benim.

Ellerimi öpüyor. Çok özledim seni sevgilim. Bıyık altından gülümsüyorum.

- Söz ver bana.
- Ne için aşkım?
- Bir daha beni ihmal etmeyeceksin.
- Ben seni ihmal etmedim karım. Fakat söz veriyorum, arkadaşlarımla daha az görüşeceğim ya da birlikte gideceğiz.
- Anlaştık o zaman.

Eh artık kocaman ve sıcacık bir gülümsemeyi hak etti.

- Bakar mısınız? Hesap lütfen.

Elif Eser
zeycanirmak@gmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


7,337,337,337,337,337,337,33
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Dilek Adıgüzel

 Kahveci : Dilek Adıgüzel


  Köprü




"Sözcüklerden köprülerdi aramızdaki.
Uçurumları bilerek yola çıktım.
Hiç düşünmeden.

Köprüdeyim ben,
ve bir ucunda sen.

Geliyorum kelimelerimle..

Aşağıya bakmakta korkutmuyor,
Diğer ucundaki SEN kadar.

..Ortadayım.

Fakat sözcüklerim kalmadı cebimde.

Beklerim.

Yeter ki
-GELECEĞİM de...'"

Dilek Adıgüzel






Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,898,898,898,898,898,898,898,898,89
9 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Kemal Cenk Sarıoğlu


AB, SELANİK, İSTANBUL VE KALDIRIMLAR...

Geride bıraktığımız Kurban bayramını memleketimdeki büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperek değerlendirmek yerine; bayramı fırsat bilip yurtdışına tatile gidenlerden biri olduğumu itiraf etmeliyim. Yoğun geçen bir yılın ardından yeni yıla dinlenmiş ve zinde girmek amacıyla tatil mekanı olarak sessiz ve önceden tanıdığımız bir yeri seçtik ve Selanik'e gittik. Sakın yazının devamında sizlere Selanik'in görülecek gezilecek mekanlarını, iyi ve ucuz tavernaların adreslerini falan vereceğimi zannetmeyin. Bu kesinlikle bir gezi yazısı olmayacak (çok ısrar ederseniz gelecek yazıda anlatabilirim).

Bildiğiniz gibi Yunanistan artık Avrupa Birliği'nin kıdemli üyelerinden biri. AB'ye üye olduğu yıllarda ekonomisi bırakın Avrupa'nın batısını, doğusunu bile yakalamaya yetmeyecek gibi görünen bir ülke bugün Balkanların ekonomik olarak hamiliğini üstlenmiş durumda. Ama bu yazıda Yunanistan'ın GSMH'sinin 25 yılda nereden nereye geldiğini ya da Yunanistan'ın Sadece Türkiye'de değil tüm Balkanlarda kaç banka satın aldığını da anlatacak değilim. Bu yazının konusu Selanik'in kaldırımları olacak. Yanlış okumadınız; kaldırımları...

Yabancı tanıdıkları olanlar iyi bilirler; "şiş kebap ve rakı" ikilisi gerçekten bizim onlara yakıştırdığımız ve gerçeklikle çok da fazla ilgisi olamayan bir övünç kaynağımızdır. Yabancıların çoğu anason kokusundan hoşlanmaz, belki her gelen bir kez tadına bakmak istediği için çok yoğun bir ilgi olduğu izlenimi doğmuş olabilir. Ancak tartışmasız bütün yabancılar İstanbul'a hayrandır. İstanbul'un bir benzerinin olamayacağı aşikar, eşdeğerinin de olduğunu zannetmiyorum. Ama bir dünya başkenti -ki 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti olarak bu sıfatını resmileştirecek de- olan böyle bir kentin 21. yüzyılda hala kaldırımsız kalmasını da anlamış değilim. Beş gün boyunca Selanik sokaklarını karış karış dolaştığım halde hiç yollarda yürümek zorunda kalmadım.

Kaldırımlar her gittiğim yere uzuyordu ve otomobillere tahsis edilmemişti. Daha da önemlisi, kaldırımlar üç yaşında bir çocuğun adım atabileceğinden daha yüksek değildi. Ayrıca önceki ziyaretimden bu yana değişen kaldırım taşlarına da rastlamadım.

Ziyaret ettiğim başta Avrupa ülkelerinde de benzer durum söz konusu. Kaldırımlar bir ülkede medeniyetin göstergesidir. Otomobilini kaldırıma gönül rahatlığı ile park edenler, kaldırımı dükkanının bir parçası olarak görenler, kaldırımın bir hizmet değil yandaşı müteahhitler için rant kaynağı olduğunu düşünenler ise medeniyetsizliğin...

Yunanları tanıyanlar bilir... Bizden çok farklı değildirler. Selanik'te yayalar karşıdan karşıya geçmek için yeşil ışığın yanmasını değil, trafiğin yavaşlamasını bekler. Havaalanı ya da tren istasyonuna gelen turistler taksiye binerken ödeyecekleri tutardan emin olamazlar. Hatta son gezimde arkamdan gelen gürültülü boğaz temizleme ve tükürük fırlatma sesi bir an kendimi vatanımda hissetmememi bile sağladı. İnsanların bunca benzerliğe rağmen kaldırımlar arasındaki derin farkın bana göre tek nedeni Avrupa Birliği'dir. Avrupa Birliği'nin yeni katılan Bulgaristan ve Romanya'nın GSMH'sine, kişi başına gelirine velhasıl bilcümle ekonomik göstergelerine ne kadar katkısı olur bilemem ama, kaldırımların insani boyutlara geleceğine eminim. Kendi ülkem ve kentim için de aynısını istiyorum ve Bunun bedeli AB'ye girmekse ödemeye hazırım.

Kemal Cenk Sarıoğlu


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,789,789,789,789,789,789,789,789,789,78
9 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Özden Özel


3. Sandalye

Bir mevsimliğine moda olan giysiler gibiydi aşk. Deniyordum, deniyordum fakat bir türlü yakıştıramıyordum. Belki de kendime yapıştıramıyordum. Geçtim aynaya baktım. Arkamda tek başına oturuyordu. Birden kendi kendine konuşup el kol hareketleriyle etrafındakileri savuşturmaya başladı. "Arkamı dönüp ne yapıyorsun?" dedim. "Bir sinek musallat oldu onu kovuyordum," dedi. Tamam deyip aynaya gidiyordum ki aniden üzerimdeki elbise kaşındırmaya başladı. "Sanırım bu bana olmadı," dedim. Ve yenisine bakmak için reyona ilerledim. Seçtim, bir tayyör aldım elime. Bu tayyör, öyle bir tayyör ki bir kadın ve bir erkek şeklinde. Yakıştırmasını bilen bir kadın için her yere giderken giyilecek biçimde. Giyindim, baktım aynada kendime. Söylendim, durdum bu da bana olmadı, çirkinlik bende diye. O anda Satıcı kız kapının önünden bana seslendi: "Hanımefendi gelebilir misiniz? Hem de acele". Soyundum çıktım. "Ne oldu?" dedim. "Yanınızdaki beyefendi," dedi. Olmayan bir kişiyi kovalıyor gibi tuhaf hareketler içinde . Tamam, deyip gittim yanına. Olmayan aşk yerde paramparça. Parlayıp duruyor. Bunlar yabancı gözler için birer yanılsama. Beni görünce birden şaşırıp duraksadı. Baktı. "Hayrola neler oluyor ?" dedim. "Birşey olmuyor," dedi. Sesinin içinde sanki saklı bir bahçe gizliydi. "Ben rahatsız oldum buradan bir an önce gidelim," dedi. Çantamı aldım. "Ben tamamım," dedim. Çıktık, koridorda ilerlemeye başladık. "İstersen şu kafeye gidelim birşeyler içelim" dedi... "Olur" dedim, içeriye doğru yürüdüm."Olur" dedim, bitişe doğru süründüm. Ürüdüm. Tek parçalı bir aşk olduğumu sanıyordum. Birçok parçaya bölündüm. "Önümden geçip hangi masaya oturalım aşkım?" dedi. Soldaki güzel dedim, hem de deniz manzaralı. Eğildi, sandalyemi tuttu. Titreyen elleri yasak duyguların sismografı olmuştu. Anladım, bu aşk çok yorgundu. Gözlerine baktım elini tuttum. Neyin var diyerek başlayacaktım ki tam, söze. Şişşşt! dedi kalbim. O şimdi olmamış zannettiği hareketlerinin içinde, görülmez duygularıyla cebelleşmekte. Bir dakika sus ta izle… Hiçbirşey olmamış gibi elimi kendime çekip tekrar kaşınmaya başladım. Bana doğru bakıp, söylediği her söze biraz daha romantizm katıyordu. O kattıkça da benim bedenim daha çok kaşınıyordu. Durdu. "Neden kaşınıyorsun? dedi. "Bilmiyorum, birden bire kaşınmaya başlıyorum işte" dedim. "Sıcaktandır soğuk birşey içince belki iyi gelir," dedi. Elini kaldırdı, garsonu çağırdı. Garson, geldi. "Buyrun ne alırsınız?" diye sordu. "Ben bir kahve alacağım, sen ne alırsın?" dedi. "Ben bir bardak vişne suyu alırım," dedim… Sonra, nezaketen yanımdaki sandalyeye dönüp "Siz ne alırsınız?" dedim. Bir sözle belirginleşti aramızdaki beden. Beden dediğin aşk ile var olur. Unutulmak ile hayalden. Üzerinde kırmızı bir elbise, sevda ile özdeşleşen bedenle özleşen şekilden. Durdu. Bir ona baktı, bir bana. Sonra kırmızı ojeli parmağını kaldırdı, onu gösterdi. Ben onu alırım, dedi. Peki, dedim. Kalktım, yürüdüm. Zaman dolaptan yalnızlığı çıkarma vaktiydi. Bu aşk, üçüncü bir kişiyi kaldıracak cinsten değildi…

Özden Özel


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,339,339,339,339,339,339,339,339,33
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Neslihan Güzel


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


Çalıntı

Ödünç aldım diyelim,
Yaşam denen ihtiyardan...
O, ne bilecek vermeyeceğimi,
Geçmiş olacak artık şimdiki zaman
İçine kendimi tıkıştırıp,
Dolu dizgin yaşanan...

Borçlu kaldım diyelim.
Tahsil etsin alacağından
Bilmiyorum ne de olsa
Kalanı...
Bana ait olan da belki koca bir yalan.
Sırf uysun diye mısra sonları,
Öylesine, şu anda yaşanan...

Memnunsam,
İçindeysem,
Varsam,
Benimdir o!
Hiç korkmuyorum...
Çünkü güçtür, gerçekten benim olan.
Yoksa çoğu geçer zorunluluklardan...

Aslı Sarıoğlu

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Genel Yaşam Sigorta A.Ş.


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "
 


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

... versiyonu ile Actionscript 3 diline geçiş yapılmıştır. Bu dil en basit kodların bile tamamen farklı yazıldığı radikal değişiklikleri içeren bir dildir. Flash arayüzünde yapılan değişiklikler ve eklentiler kullanıcılara büyük kolaylıklar sağlayacaktır. Fakat hazırlanışındaki karmaşıklık ve aceleye getirilmiş görüntüsü nedeniyle aynı iyimser düşünceyi... Flash nedir? Nasıl hazırlanır? Ne işe yarar? Gibi soruların cevabını merak eden ve Flash uygulamaları hakkında destek almak isteyeceklerin başvurabilecekleri bir web sayfası http://www.flashdersleri.com/

Ve işte bu da tamamen flash kullanılarak hazırlanmış bir web sayfası. http://www.wesc.com Bu sadece basit bir örnek, biraz daha araştırarak daha neler yapılabileceğini kendiniz de keşfedebilirsiniz.

... 1911 yılı Temmuz ayında süvari yüzbaşılarından Fesa ve İstihkam teğmenlerinden Yusuf Kenan Beyler, uçuş öğrenimi yapmak üzere Fransa'ya gönderildiler. Sekiz aylık bir öğrenim devresinden sonra Türkiye'ye dönen Fesa ve Yusuf Kenan Beyler derhal göreve başladılar... gibi merak edilesi ve bulununca paylaşılası bilgiler için http://www.nedirvekimdir.com/ Meraklı olmak iyidir, araştırmak için hırs verir, ama siz yine de her şeyi merak etmeyin.

http://www.itsnotbadatall.com/ Bilgisayarı olup oyun oynamayı sevmeyen fazla kişi tanımıyorum. Bu web sayfasında oynayabileceğiniz bol miktarda ve her yaşa hitap edebilecek eğlencelik oyunlar mevcut.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3753 / Windows / 4.54 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

TreeWalk 8.2.1 / Windows / 1.19 MB http://www.ntcanuck.com/tw_exe/twdns821.exe
Güncel problemlerinizi çözmek için mükemmel bir yardımcı program. İndirip gönül rahatlığıyla kurabilir ve kullanabilirsiniz. Yaptığı işi, internette dolaşırken yazdığınız adresleri direkt olarak bağlı olduğu DNS'lere sormak ve kısa yoldan adrese ulaşmanızı sağlamak olarak tanımlayabiliriz. Örneğin bir nedenle Türkiye'den ulaşamadığınız adreslere bu kurulumu yaptıktan sonra sorunsuzca ve hiçbir engellemeye takılmadan ulaşabilirsiniz. Benden söylemesi:-))

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-08©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




To Treno Fevgui Stis Okto
Mikis Theodorakis









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20080401.asp
ISSN: 1303-8923
1 Nisan 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com