Kahve Molası 6 Yaşında



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 7 Sayı: 1.421

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 18 Nisan 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Dinlen dinlenebildiğin kadar!..


Merhabalar,

Güdümlü demokrasinin bağımlı memurları bir görevi daha yerine getirmenin iç huzuru ve rahatlığı ile evlerinde dinlenmeye çekildiler. Sosyal güvenliğin asosyal kanunu meclisten geçti. Dayatılan yasayı, bunca muhalefete rağmen, tek bir satırında dahi iyileştirme yapmaya gerek görmeden geçirmeleri takdire şayandı elbette. Vicdanlarını rahatlatmak için, meclisin tek kişilik muhalefet ordusu Kamer Genç'e de saldırmayı ihmal etmediler. Dostlar alışverişte görsün misali, bakın çalışıyoruz, spor yapıyoruz diyebilmek için. Bir kısmı mecliste el kaldırıp emir yerine getirirken, bir kısmı da AB nezdinde kapatma davasını kınama yalvarmasındaydılar. İnsanın içinden atları durdurmak için çekilen nidâ geçiyor ama söyleyemiyor, tıkanıyor. El insaf birader, bu kadar mı düştünüz? Normlara uydurduk masalıyla asosyal güvenliği millete dayadığınız yetmedi bir de adamlardan zılgıt çekmelerini istediniz öyle mi? Allahtan adamlar sizin gibi arka plan oyuncusu değil. Ne istiyorlarsa, ne düşünüyorlarsa pat diye söyleyiveriyorlar. Söylediler, çıktı foyanız ortaya. Tayyip Bey bile utanmış olmalı ki, 2 gündür ortalarda yok, dinleniyormuş. Milleti gere gere çok yoruldu, varsın dinlensin. Hatta hep dinlensin, hiç dönmesin!..

...

Efendim, altıyı bitirip yediye girdiğimiz gün boyunca yolladığınız kutlama mesajlarına çok teşekkür ederim. Hepsine tek tek cevap vermeye çalıştım ama atladıklarım olmuştur, kusura bakmasınlar. Desteğinizi eksik etmediğiniz sürece Kahve Molası varlığını gelişerek sürdürecektir, hiç şüpheniz olmasın. Hepinize güzel bir hafta sonu dilerim. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


Seyfullah Çalışkan

 Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan


  UYKUSUZ, UYGUNSUZ, UMUTSUZ -3

"Nisan ayı yağmurla geldi," diyordu. Nisan haftada bir yağıyor en azından. Gece sabaha yaklaşırken ince ince başlamıştı. Yağmurun gelişini anlardı ama bu kez olmadı. Yasağa bir hafta kalmıştı. Gece ağ toplamak akıl işi sayılmazdı ama bu defa öyle yapmıştı. Çünkü öğleye doğru bile denize çıksa hiçbir şey fark etmezdi. On gün önce kalkan ağlarını suya indirmişti. Nisanda sayılı günlerin fırtınaları olurdu. Yıllardır denizle uğraştığı için bunları ezbere bilirdi. "8 Nisan Kırlangıç Fırtınası, 9 Nisan Fırtına (üç dokuzların üçüncüsü), 11 Nisan fırtına (üç gün), 16 Nisan Kuğu Fırtınası (3 gün), 20 Nisan Fırtına, 21 Nisan Sitte-i Sevir'in Başı, 26 Nisan Sitte-i Sevir'in sonu, 29 Nisan Fırtına (üç gün)," Rahmetli babası bu konuda tam bir uzmandı. Fırtınalar tam gününde gelmese bile o kaç gün gecikeceğini havanın durumundan, rüzgârların esişinden anlardı.

Neredeyse bir haftadır gecesi gündüzüne karışmıştı. Kafasının içi arı kovanı gibiydi. Sadece iyice bitip tükendikten sonra sabaha karşı biraz kestiriyordu. O da tam bir tavşan uykusu . Uyuyor mu uyanık mı kendi bile anlayamıyordu. İşte bu yüzden gecenin köründe balığa çıkmıştı. Deniz biraz huzur verir belki diye düşünmüştü. İskeleye bağlı ırgatı çözdüğünde tersanede in cin top oynuyordu. Önce kayığının sintine suyunu dışarı pompalamış sonra motoru çalıştırıp limandan ayrılmıştı. Motorun sesi kalenin duvarlarına tokat gibi vurup geri geliyordu.

"Şu oğlan, bizim dingil, bir türlü adam olmayacak ki," diyordu. "Küçük olsa, gücüm yetse eşek sudan gelinceye kadar döverdim. O zaman belki aklı başına gelir keratanın." Düşündükçe deliriyor, delirdikçe uykuları kaçıyordu. Kahveyi, çayı çoktan kesmişti ama ne çare. Kime çekmiş bu beyinsiz eşek? Kayık gecenin karanlığında suyu yakamozlandırarak akıp gidiyordu. Gelincik sahillerinden denize düşen ışıklar durgun gecede iplik iplik uzayıp salınıyordu. Karantina koyunun açıklarına geldiğinde şafak sökmeye başlamış, deniz üzeri puslu bir aydınlıkla sıvanmaya başladı. Demirci köyü ile ada burnunu hizalayıp kayığını ağları suya bıraktığı tarafa yöneltti. Beyaz köpük parçalarının file gibi bir torbaya doldurulmasıyla yapılmış ilk şamandırayı gördüğünde kendisi bile şaşırdı. Çünkü her zaman şamandıraları eliyle koymuşçasına bulmak mümkün olmazdı. Açık denizde mesafeleri tahmin etmek çok zor oluyordu. Bu iş biraz da ustalık gerektiriyordu.

Önce birinci ağın ipini çekip çapayı kayığa aldı. Sonra da ağı kulaç kulaç kayığa sağmaya başladı. On gündür denizin dibinde yatan ağlara ot dolmuştu (Yosun) Ağdan önce bir kalkan çıktı. Hala canlıydı ve sudan çıkınca çırpınmaya başladı. Sonra da kıpkırmızı bir kırlangıç. Büyük yüzgeçlerini açınca ağdaki görüntüsü değişti. Sanki balık değil ağla birlikte denizin dibinden bir buket çiçeği yukarı çekiyordu. Keşke biraz büyük olsaydı diye düşündü. Kırlangıç yarım kilodan biraz fazlaydı. Balıkçılar birkaç lira verirlerdi ama bu henüz küçüktü. Kıyamadı yeniden denize bıraktı. Hayvan hala tam aydınlanmamış suların içinde gözden kayboluverdi.

Ağların hepsini çektiğinde kayığına üç kalkan almıştı. Nereden baksan temiz bir yüz ellilik ederdi. Şu oğlan olmasaydı, bu balıklar, yüz elli lira onu bu gün akşama kadar keyiflendirmeye yeterdi. Oğlan resmen beyinsizin biriydi. Ayda beş yüz liraya çalışan biri nasıl on iki bin lira kredi kartı borcu yapardı. Hani kaza olsa, hastalık falan tamam, amenna ama keyif için bu borcun altına girilmezdi. Bankadan çağırmışlar bir de. "Borcunuz var kaç kere ihbarname gönderdik size," demişler. Bizimki bankadan gelen kâğıtları yırtıp atmış. Bir yolunu bulup bana duyurmadan ödeyecekmiş. Duysam ne olacak duymasam ne? Ben beş bini de ha deyince ödeyemem ki zaten. Belki bir çaresine bakardık. Borç gün geçtikçe büyümüş çığ gibi olmuş. Tabi eğer söyledikleri doğruysa. İnanmıyorum ya…

Lan oğlum, dangalak oğlum her gün televizyonlar söylüyor, gazeteler yazıyor. Filanca kredi kartı borcunu ödeyemedi diye intihar etti. Banka soyup borcunu ödemeye çalışanlar bile oldu. Senin gözün kulağın yok mu? Duymuyon mu? Dangalak öyle az buz değil su katılmamış salak. Senin etin ne budun ne? Kazandığın paraya bak, bir de yaptığın borca… İyi ki bu salağı evlendirmek için acele etmemişim. Yuvası yıkılırdı dangalağın. Elin kızına da yazık olurdu. Birde içkiye dadandı son günlerde. Borç boyunu aşmış içki senin neyine. Sorsan kahırdan içiyor. İçmeyip ne edecek. Oğlum sen su mu içiyon. Rakının şişesi kaça, mezesi falan. Dünyanın parası değil mi? Zaten batmış, iyice çamura gömülmeye çalışıyor. Allahım bana sabır ver. Düşündükçe aklımı yitireceğim.

Seyfullah
seyfullah@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
10 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Hamdi Topçuoğlu


GÖNENSİN DİYE ÇOCUKLARIMIZ

Size hiç büyük ikramiye çıktı mı?

Bana çıktı.

Aklınıza hemen şu piyangolar, lotolar, totolar, iddialar, televizyonlarda her gün bir yenisi başlayan zahmetsiz para kazanma ve köşeyi dönmeler geldi değil mi?

Değil, değil… Kastım bunlar değil. Üstelik ben, emeksiz kazanmanın mutlaka birilerinin cebini gizli ya da açık, doğrudan ya da dolaylı tırtıklamak olduğunu bildiğim için böyle şeylere değer vermem.

Bence en önemli ikramiye sağlıktır. Sonrası kendinizi daha iyi, daha mutlu, yararlı insan yapabilme şansını yakalamaktır.

Sağlığımız aman aman olmasa da bizi bu günlere getirdiğine göre, şanslı sayılırız.

Benim büyük ikramiyem, yararlı ve mutlu insan olmanın yollarını kavratan bir eğitim alabilmemdir. O eğitim sayesinde sormayı, sorgulamayı, düşünmeyi, araştırmayı, biçimlendirmeyi, sunmayı; güçlüklerden yılmamayı, insanı sevmeyi, yaşamın sürüp gitmesi için evrensel duyarlılığı öğrendim.

Ben, bu ikramiyemi Tonguç'un "Gönensin diye çocuklarımız" diyerek açtığı Isparta Gönen Köy Enstitüsünün devamı Gönen İlk Öğretmen Okulu'nda okuma fırsatı yakalayarak kazandım.

Bir okul düşünün; öğrenciler 1960'larda yirmi kişilik sınıflarda okuyor, kalorisi hesaplanmış yemeklerle besleniyor, sporun, sanatın ve bilimin her alanında kendi kapasitesini ve yeteneklerini sınayabiliyor; yaşama, yarın ne olacağım kaygısından uzak hazırlanıyor.

Bir okul düşünün; binlerce kitabı, sanat, edebiyat dergilerini ve günlük gazeteleri okuyabileceğiniz kütüphanesi var. Öğrenciler daha on iki yaşlarında dünya klasiklerini okumaya başlıyor.

Bir okul düşünün; fizik, kimya ve biyoloji laboratuarları var. Bu laboratuarlarda öğrenciler kendi deneylerini gerçekleştirebileceği araç gereci bulabiliyor, hayvan tahnit etmeyi bile öğreniyor.

Bir okul düşünün; Türk ve dünya bestecilerinin eserlerini dinlediğiniz, yeteneğinize göre bir enstrüman çalabildiğiniz ses geçirmez odaları bulunan müzikhanesi var. Hayatında piyano görmemiş öğrenci, piyano çalmayı öğreniyor.

Bir okul düşünün; demiri, ağacı işleyip araç gereç yapabildiğiniz işlikleri var. Öğrenciler avadanlıklar yapıyor; demire su vermeyi öğreniyor.

Bir okul düşünün; gösteri salonunda öğrenci koroları, tiyatroları gösteriler sunuyor. Vizyona yeni girmiş filmler izleniyor, neredeyse her ay tiyatro grupları oyunlar oynuyor; öğrenciler ülkenin en ünlü oyuncularıyla söyleşiler yapıyor. Paydos'u, Kral Duidipus'u oynuyor çocuklar.

Bir okul düşünün; öğrenciler, resim atölyesinde daha 12 yaşında ulusal ve uluslar arası üne sahip ressamlarla tanışıyor; Çallı'dan, Rubens'e, Dali'ye kopyalar yapıyor.

Bir okul düşünün; atletizm pisti, yüzme havuzu, voleybol, basketbol, futbol sahaları ve kapalı spor salonu var. Okul basketbol takımı Isparta'yı temsil ederek profesyonel takımlarla maçlar yapıyor

Bir okul düşünün; doktoru hemşiresi hastabakıcısı bulunan bir reviri var.

Bir okul düşünün: bağlarından üzüm, bahçelerinden kiraz yediriyor öğrencilerine. Sabah kahvaltısında sunulan süt ve yumurta kendi ahırlarından, kümeslerinden geliyor.

Bir okul düşünün: öğrencilerine her yıl bir yurt kösesine on günlük gezi armağan ediyor.

Üstelik bu okul, öğrencilerine bunca hizmeti devletten çok az para alarak gerçekleştiriyor. Çünkü onun döner sermayesi var. Bahçelerinde gül ve kiraz; tarlalarında şeker pancarı yetiştiriyor bu okul.

Söyler misiniz, günümüz Türkiye'sinde hangi öğrenciye böyle bir ikramiye vurabilir?

Bizler böyle bir okula bir köy çocuğu olarak geldik, Cumhuriyetin bir çağdaşlaşma projesi olduğunu kavrayarak öğretmen olduk.

Hepimiz ülkemizin geri kalmış bölgelerinde öğretmenlik yapmak istedik. Çünkü yoksul halkın vergileriyle sırtımız ceket, ayaklarımız kundura görmüştü. Defterimizi, kitaplarımızı, aşımızı, sıcacık yatağımızı bize veren devlete her koşulda hizmet etmek boynumuzun borcuydu. Anadolu'ya gidecek, cehaleti yenecek, ülkeyi Atatürk'ün gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkaracaktık.

Biz bir geleneğin devamıydık. Bize bırakılan meşaleyi daha iyi daha güze taşımaktı görevimiz. Bu gelenek bize Fakir Baykurtlardan, Ahmet Yamacılardan mirastı. Okuduğumuz sıralarda, yattığımız yataklarda, yemek yediğimiz masalarda, yıkandığımız kurnalarda, gölgesinde dinlendiğimiz ağaçlarda onların alın teri vardı.

Bizler Köy Enstitülerinin yarattığı vahalarda yetişen köy çocuklarıydık. Bu yüzden aslımızı hiç unutmadık. Hâlâ Atatürk devriminin hedeflediği çağdaş insanın; ancak köy enstitüsü modeli eğitim sistemleriyle yetişebileceğine inanıyoruz. Bu aydınlanma projesinin 68. Kuruluş yıldönümünde okurlarımı, bana yazın sanatının kapılarını açan değerli öğretmenlerimden Özbek İncebayraktar'ın dizeleriyle selamlıyorum.

KÖY ENSTİTÜLERİ

Onlar,
Köy çocuklarıydı.
Geldiler,
Yalın ayakları,
Ve
Yırtık mintanlarıyla geldiler
Gönen'e, İvriz'e, Kepirtepe'ye.
Unutulmuşlar bin yıldır.
Ferhat oldular,
Yardılar İdris Dağını,
Gürül gürül akıttılar suyunu
Hasanoğlan'a.
Köroğlu oldular,
Kafa tuttlar Bolu Beylerine,
Yıktılar saltanatını ağaların.
Horon teptiler,
Beşikdüzünde kol kola.
Halay çektiler,
Yıldızelinde türkülerle.
Diz vurdular ortaklarda efece.

Siz
Her gece,
Mehtaba çıkarken Heybeli'de,
Onlar:
Duvar ördüler,
Çatı çattılar.
Yıldızlara bakarak yaz geceleri,
Harman yerinde yattılar.
Kazma salladılar yorulmadan,
Kerpiç döktüler
Kerpiç.
Sızlanmadılar hiç.
Yakıştı ellerine
Kitap ve çekiç.
Başladı yurt harmanında imece.
Bir gece;
Karanlık inlerinden gizlice.
Brütüsler çıktı ansızın.
Çektiler zehirli hançerlerini
Vurdular sırtlarından haince.

Aydınlık bir Türkiye gelir aklıma
Kalkınmış bir Türkiye gelir.
Köy Enstitüleri deyince.

Not: Sabah sabah (17 Nisan 2008) Hürriyet'te Hadi Uluengin'in "Köy Enstitüleri Balonu" yazısını okudum ve üzüldüm. Gazeteci, her konuyu bilmek zorunda değil. Her gazetecinin köy enstitüleri hakkında yazması da gerekmiyor. Ölmüş bir basın emekçisinin ardından "az görgülü yarı münevver tanımının ta kendisini oluşturuyordu" ifadesini en hafif deyimiyle vefasızlık olarak değerlendiriyorum.

Her ne kadar biz köyden yetişenler kendileri gibi siyasallarda falan okumadık; ama haddini bilmeyi de o beğenmediği okullarda öğrendik. Demek ki aristokrat solcuların liberalliği de böyle oluyor: Yık, durma haydi, yık; çünkü senin işin kurmak değil!


Hamdi Topçuoğlu
egerem@yahoo.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,789,789,789,789,789,789,789,789,789,78
9 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Sarahatun Demir

 Pergelin Divit Ucu : Sarahatun Demir


  _ Ağ _

Birkaç durak sonrasının göz hesabına yenilişi… İyi bir yönetmenin de hep iyi filmler çekeceğine inanıyorken yanılmanın insan payındaki insani hatırlatmaları. Ya da daha marjinal örnekler sunmak isteyen bir amatör yazanın yazı girişi. Ne ise, her ne ise işte beklediğin, onunla başlanmış say bu yazıya… Yazar bir giriş bulamadı…Gelişmesi ve sonucu nasıl bulacak bilemedi ve fakat yazması gereklilikti. Kelimeler kağıtla uzun zaman olmuştu zira sevişmeyeli…

Aradan kaldırılması gereken dargınlıklar araya uzaklıklardan başka bir şey koyamamış. Mevsim kış, giysiler kalın, ağızlar buruk, tatsız, mayhoşmuş; dargınlık ötesi düşünülecek soğuk hava dalgaları ve geçim telaşları olmuş. Oysa artık yaz. Güneş çıplağı, sarı söylevi, yapışkan cinayeti bir yaz. Aradaki dargınlıkların kalınlıkları giderek rutubet almış, şişmiş, sıcağı görünce daha mı beter olurmuş… Bilenler söyledi, evvelden hep öyle olmuş…

Konuşurken yüzüne bakmaması seni sevmediğinden. Yüzüne bakarken seninle konuşmaması; seni artık içinde ve sözünde hissetmediğinden. 'konuşurken gözlerimin içine bak' deme artık. Konuşmasın, gözlerinin içi berraklıksa da o bulanık…

Alışkanlıklarını gözden geçirmen gerekiyor senin. Her alışkanlığımın sevdiğim olmadığını annem öğretmişti. Tecrübesini sıkıştırmıştı ceplerime. Ceplerimde yaşadıklarıma yetmeyen, yaşıma uygun düşmeyen bir sonuçla yürüdüğüm yollarda akranlarımın anlamsızlıklarıyla ağırlaştım. Cebimdeki yük, kalbimdeki yük, omzumdaki yük katlanınca yükler oldular, çoğuldular… Annem alışkanlıkların her zaman sevdiklerin olmuyor dedi. Onları yitirdiğindeki o derin boşluğun acıdan peyda sızısı çok sürmüyor. Korkma demişti. Ben bu gerçeği görmeden uzun ve yalnız ve annemsizdim. Gitmem gerekti. Gittim…

Annem dingin, endişeli, uyku güzeli gözleriyle ceplerime yaşıma ve yüküme ağır gelen ama benim için bir o kadar da onuru yüksek yolluğumu koymuştu. Hala aklımdadır. Alışkanlıklarımın her zaman sevdiklerim olmadığını da bana diğer birçok tanrısal, değişmez, onurlu doğrular gibi anlatan canımın öbür yarısıdır, beni doğurandır…

Kader sessizce örmüyor ağları. Örülen ağların tamamında sesli suskunluklar oluyor. Ördüğün ağlarda önce ellerini takarsın, mekik illaki yanlış bağlamıştır ilk sırayı, kaydırmışsındır düğümleri, sen kaymışsındır. Bunca hata içinde sessiz kalamamışsındır. Kader de sessiz öremez ağlarını. Bir ses yapan vardır. Aranırsa muhakkak bulunacaktır…

Ağ attığımda kendim de atlamak istedim dün. Aklımda sen, içimde sen, düşümde sensizlik, atlasam ağla beraber. Suyun dibine dalsam. Kıyafetsiz, borusuz, ağırlar dolusu tüpler olmadan. Sadece kendim ve kendimin döllendirip güçlendirdiği sensizliğimle atlamayı dilerdim suya. Birkaç türlü balığın tür analizini umursamadan, bilimle, ilimle ilgisiz, pulsuz, preparatsız balıklarla dost olsam. Anlatsam. Unutsalar. Unutsalar. Anlatsam…

Karnım acıkmasın. Uykum uyanmasın. Canım sıkılmasın. Zaman geçmesin. Mevsim değişmesin. Telefon çalmasın. Ev kirlenmesin. Odam tozlanmasın. Okuduğum kitaplardaki kahramanlarım beni bırakmasın. Kitaplarım bitmesin. Okuduklarım, çalıştıklarım, yazdıklarım hiç değişmesin. Yolculuklar olmasın. Yollar olmasın. Kimse şiir yazmasın. O şair seni bana hatırlatacak kadar seni ve beni bilmesin. Filmdeki komik adam, tasarımdaki orijinalite hiçbiri, hiçbiri olmasın...

Biri söndürsün ışığı. Kapıyı kapatsın. Korkmuyorum artık. Ne karanlıktan, ne yalnızlıktan. Büyüdüm ben. Annemin kızıyım üstelik. Başarabilirim. Onun çabası, telaşı, acısı ve emeği hatırına. Korkmuyorum karanlıktan. Annemin kızıyım. Işığı kapat, kapıyı ört; ışığı örtüp kapıyı kapat istersen ya da, şu an için dilin telaffuz doğruluğunu da önemsemiyorum zira…..
Ördüğüm ağa dokunma. Attığım düğümlerdeki yanlış payım, simetrim, asimetrim, mekiğim, tezgahım hepsi, hepsi benim. Ördüğüm ağla beraber kendim de atlayacağım. Balıklarla havadan konuşacağım. Alınmazlarsa eğer biraz da sudan. Sonra balıklarla o ilk merhabanın çekingenliğini atacağız. Ben onlara içimdekini anlatacağım. Seni anlatacağım. Yine seni. Hep seni…

Yolun başındasın diyecek balıklar. Onların puluna dokunmayacağım. Sistematik hiçbir gerçekleriyle ilgilenmeden, onları ırklara bölmeden seveceğim. Dokunma ağıma. Karışma. Canım nasıl istiyorsa o biçimde öreceğim. Hata dolu. Hataları seviyorum ben. Annem hataları sevmeden kendimi sevmemin mümkün olmayacağını anlattı bana. Sen beni anlayamazsın. Annemi de. Dokunma bize. Karışma. Akıl verme…
Işığı söndür. Kapıyı kapat. Yine yılgındır babam. Yine üzerindeki umutsuzluk ışığını milyonlara bölüp saçar üzerimize. Annem ağlar. Defol buradan. Bize karışma. Babam birazdan gelmeden çıkıp gidecek annem. Ben gidemem. Babamı bırakıp gidersem…. Gitmemeliyim… Gitmeyeceğim…
Ağım o benim. Ördüğüm ağ, evet o benim. Ben annemin kızıyım. Babamın yıldızıyım. Ağımı örmeyi bitirdiğimde hatalarımı da tamamlamış olurum. Ağımı suya salıp arkasından giden de benim. Karışma. Dokunma. Sorma….
Işıkları kapasın biri. Öteki kapıyı çekip çıksın. Korkmuyorum. Sadece biraz endişeliyim. Bu benim son kez, ikinci kez büyüyor oluşum. Annemi anlayamazsın. Beni de….

Kendimi balıklara dost edeceğim. Beni bırak. Işığı söndür, kapıyı kapat. Çekil çık hatalarımdan. Hatalarım benim. Gürültüde çirkeflik gizlidir. Bu gürültü, bu çirkeflik ve hatasız doğrular senin. Ben hatalarımla baş etmeyi ve onları sevmeyi bilirim. Dokunma bana, ağıma ve balıklarıma. Bak bu benim ikinci ve son büyüyüşüm. Işığı söndürüp kapıyı kapatırsan artık ağlamam. Beni, ağımı, balıklarımı bırak. Çekil, çık, git bizim dünyamızdan…

Sarahatun Demir
sarahatun@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
6 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Ahmet Şeşen

 Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


  Ayıkla Pirincin Taşını

İlk seferinde 9 ay ( 27.04.1994 - 17.01.1995 ), ikincisinde İtalya tarihinin en uzun süreli ( 11.06.2001 - 17.05.2006 ) hükümetinin Başbakanı ( aynı zamanda RTE'nin kankası ) Silvio Berlusconi; 14.04.2008 seçimlerinde oyların %47'sini alarak ( Gianfranco Finni ve Umberto Bossi ile seçim ittifakı gerçekleştirerek ) üçüncü kez Başbakanlık koltuğuna oturmuştur.

- Hayırlısı olsun Berluş'cuğum, seçmişler seni yine yeni yeniden.
Sorma yahu, sanki ben de gidiyorum sizin Sülo Baba'nın izinden..

- Şeytan tüyü mü var birader sende, nedir bu işin sırrı anlatsana allasen ?
Onu bunu boşver de; "Kapatma Davası" açmışlar partine, asıl onu kolla sen...

- Kapanacağına inanmıyorum ben ama senden de bir istek bir de destek gelse ?
Dün bir bugün iki dur bakalım.. Fini ve Bossi ile yeni açıldı daha ilk celse.

- Sahi ne iştir, kabineyi Rodriguez Zapatero gibi karılarla doldurmuşsun bu devirde ?
Onun kabine pespembe. Biz de; Giulia, Adriana, Stefania ve agannigi Carfagna bir de..

- Bilmem ama asıl kabine Veronica yine şikayet mektubu döşeyip tatile çıkmasın ?
Amaaan çıkarsa çıksın, hesap mı vereceğiz, o da beni sıkboğaz edip çuvala tıkmasın..

- Ronaldinho'yu da Milan'a almaya çalışıyormuşsun, Portekiz'in Salazar ve İspanya'nın Franco'sunun 3F ( Fado, Futbol ve Fiesta ) misali, doğrusu pes ..!
Size de Hitler'in 3K modelini ( Küche-Mutfak, Kinder-Çocuk, Kirche-Kilise ) benzetmişler, daha fazla konuşmayalım istersen kısa kes..

- Kırma beni Berluş'cuğum, zaten dardayım. "AKPM'den ( Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi ) ısmarladık bildiriyi nar gele nar gele..."
Türkünün devamı da şöyle miydi ? "Bu AKP'ye bu kafa dar gele dar gele..."

- AB Bre-men Mızıkçıları'ndan da medet ummuştuk ama ne öttü Barroso'nun borusu, ne Olli ne bitiii anlamadık gitti doğrusu..
Anlaşılmayacak birşey yok ki dostum, sizi almayacaklar bu gidişle AB'ne zira işin eğrisi, fazla olacak Türkiye'nin başağrısı...

- Biz de meraklısı değiliz zaten. Rice'dan umalım dedik bir medet; "Bu sorun Türklerin karar vereceği konu. Türkiye'nin laik ve demokratik ilkeleri içinde çözüleceğine inanıyoruz. Bu biçimde olması, seçmenlerin sesinin duyulması herkesin çıkarınadır" dedi. Nereye çekersen çek demeçlerden bir demet.
Öğrenemedin gitti politika sanatını. Sadece Üsküdar'ı geçmek için sürmeyeceksin atını, tümüyle göstereceksin icraatını.

- Sürdüm atımı dağlara denizlere lakin iyice tepemi attırıyor durmadan şu Bay Kıl.
Siyaseten on dönüm bostan, sakın altta kalma sen de kaykıl...

- Verdim veriştirdim geçenlerde yine.
Biraz konuyu değiştir, takmışsın kafayı ya Atatürk'e ya dine..

- Ne konuşacağız, var mı elle tutulur bir sevinç ?
İşte buldun konuyu, nasıl gidiyor borsada şu pirinç ?

- Pilavlık mı, dolmalık mı ?
Bir avuç olsun, yolmalık...

"Rüzgar eken fırtına biçer" demişler; ayıkla bakalım dökülen zamlı pirincin taşını, 30 saat kapanmaya gerek yok temelli kapatılsın o zaman silersin gözlerinin yaşını...

asesen@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,189,189,189,189,189,189,189,189,18
11 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Şahika Tamay


KANATLARIN UCUNDAKİ YENİ DÜNYA

Sustuklarım büyür mü içimde? Lal yüreğim acıya alışabilir mi günbegün? Yalan da girebilir mi topraklarıma?

Hoyratça ilerleyip talan ede sır gibi köşelerimde sakladığım gizlerimi, incitir dört bir yanımı. Bir süre sonra hissizleşir duyularım, umarsız, biraz buruk, biraz suskun. Kimseler görmez, kimseler duymaz bu yitirilişleri. Aslında bilirler de, kendi küçük dünyalarında yarattıkları bayat sevgiyle bezenmiş, dokunduklarında yapışkan misali kişiliklerinden parçalar koparan labirentlerinde, bitişe ilerlemek daha kolay gelir onlara.
Beden yokluğa karışırken, parçalar etrafa saçılır.
Son söz, bir dilek, acı, beklemek…

Hayatımda ertelenen her şeyi geri getirmek ister miydim bilmiyorum; ama sonların olmasını sağlayan ilkleri, başlangıçları yeniden şekillendirmek için elimden geleni yapardım… Bir oyun hamuru misali, tüm düş kırıklıklarını, umutsuz beklentileri ve söylenmeye cesaret edilememiş tüm yaşanımları… Ulaşılamayan istekleri bir kez daha denemek için, sönen umut ışığını tekrar yakardım. Hayal dünyamı daha da renklendirir, çizdiğim diyara hak etmeyen kimseyi sokmazdım. Pembe düşlerimin gerçekleşmesi için uyanırdım!

"Haydi topla yüzünü prenses.Sakla gözyaşlarını en derin.kuyuya.görmesinler,duymasınlar hıçkırıklarını.daha neler görecek narin yüreğin.Uyu ve büyü.."

Ve çocuk uyandı ölüm uykusundan.
Şaşkın bakışları, tüm sahteliklere rağmen keskin bir bıçak gibi yüreklere saplandı. Labirenttekiler bitişe varamamanın verdiği öfke ile kendi çığlıklarında boğuldular. Burası artık değişmeliydi. Ama çocuk, adı üstünde, bu yükü kaldıramayacak kadar iyilik doluydu.
Birden sırtında bir sızı hissetti; ne olduğunu anlamaya çalışırken ipeksi kanatların özgürlüğe kavuşmanın etkisiyle titremekte olduğunu gördü. Gitme vakti gelmişti. Doğru yeri kanatları gösterecekti. Havalandı ve uzağa, olması gerektiği yere doğru süzüldü. Gün batımı gibi usulca kayboldu ufukta…

O kadar çok birikmiş söz saklı ki heybemde, bir açsam bir daha kapanmayacağıydı tek korkum. Sanki beni ve diğerlerini de içine hapsedermiş gibi… Bu yol hiç bitmez sanırdım. Ama etrafa saçılan parçalar tüm yolları kapattı.
Bitiş bu sanırım; ÇIKMAZ SOKAK!

Şahika Tamay


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
10 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Malik Gödeliner


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


Burgaz Ada

Yerçekiminden bağımsız,
Bir buluta yerleşmişiz.
Önümüzde adalar, ışıklar
Ve diğer yaşam alametleri...
Ardımızda sıkıntılar, sabahlar ve iş yerleri...

Kendimiz kadar küçük bir alan zapt etmişiz gök kubbede
Yıldızlar, durgun deniz ve deniz kızları elimizin altında
Gecemizi kırpıp kırpıp çoğaltmışız
Manzarada bir nokta olmuş,
Beyaz çiçeklerin gölgesinde kanıksanmışız...
İçimizde kaybettiklerimiz yeşermiş bir an;
Onlarla tamamlanmışız.
Sevmeyi şimdiki halimizde,
Geçmiş zamanda anımsamışız...
Birbirimize değmişiz, ellerimizle
Sığınmışız, aldanmışız...

Aslı Sarıoğlu

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Genel Yaşam Sigorta A.Ş.


KM - GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş. İŞBİRLİĞİ İLE
AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI


Sevgili KM Dostu,

Sağlığınız bizim için önemlidir,

Genel Yaşam Sigorta A.Ş sizlerin Ağız ve Diş Sağlığı ile ilgili sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak amacıyla Promosyon olarak hazırlamış olduğu ağız check-up'ı hizmetinden faydalanabilmeniz için sizi anlaşmalı kliniğimizde ağırlamaktan mutluluk duyarız.

Yapılacak olan ağız check-up'ınız ve Diş Taşı Temizliğiniz için yapmanız gereken sadece IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ'NDEN aşağıda belirtmiş olduğumuz ilgili kişileri üç gün önceden arayarak randevu almanız ve tarafınıza iletilmiş olan bu sertifika ile 2008 Haziran sonuna kadar kliniğimize başvurmanızdır.

Panoramik Röntgen ve ağız check-up'ınız GENEL YAŞAM Promosyonunun bir parçasıdır.

Sağlıklı günler, güzel gülüşler dileğiyle...

Saygılarımızla
GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş.

Randevu için:
Nursel Çalışkan (nurselcaliskan@identist.com.tr)
Gülsün Er (gulsuner@identist.com.tr)

IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ
Kasap İsmail Sok. Sadıkoğlu Plaza 1 Kat 3
No 68 Kadıköy - İstanbul
Tel: 0216-337 0707 / 0216-337 0708
http://www.identist.com.tr

Editör'ün Notu: Yukarıda sözü edilen sertifikayı buradan bilgisayarınıza indirebilir, üzerine ad ve soyadınızı yazdıktan sonra bastırarak veya email ile göndererek bu hizmetten yararlanabilirsiniz.


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "
 


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Türkçeyi iyi kullanmanın yöntemlerinden bir tanesi de, Türkçe sözlük bulundurmaktır. İnternet ortamında bulunabilecek en iyi Türkçe sözlük bence http://www.tdk.gov.tr web sayfasında bulunandır. Tabi sadece sözlük değil, güzel dilimizi verimli ve düzgün kullanabilmenizi sağlayacak her türlü destek, bu web sayfasında mevcut.

http://www.izedebiyat.com/ ...Biz ki acıya bağdaş kurmuş iki zamandık, susuşlara meyilli. Birbirine hiçbir zaman kavuşmayacak trenlerin tek suçlusuyduk. Sevdaya itham edilmiş romanların katili, yüreğinden sızan kanları susuz toprağa ifşa edilen iki hükümlüydük..Biz ki hüzne örülüydük..Sonra sırtlarımızı dayadık birbirimize. Kalabalıkların arasına iki kırık bedenle yürümektense; bir kız çocuğuna renkli balonlar alma suçuyla ölmeyi tercih ettik .. Kavganın ortasında, gölgenin avcuna, karanlığın sabahına bir filiz ekmeye yemin ettik biz..Günahlarımıza tövbe diye degil...

Bloglar, ilgili alanlarınızı, duygularınızı, düşüncelerinizi kısacası istediğiniz herşeyi yazabileceğiniz ve bunları yüzbinlerce blogcuyla paylaşabileceğiniz kişisel web sitelerinizdir. http://www.blogcu.com/ web sayfasına girerek siz de kendinize ait bir blog yaratabilirsiniz.

Bu haftanın flash oyun konusundaki web sayfa tavsiyemiz http://www.extremoyun.com/ Oyuna doyacağınıza emin olabilirsiniz.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3753 / Windows / 4.54 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

TreeWalk 8.2.1 / Windows / 1.19 MB http://www.ntcanuck.com/tw_exe/twdns821.exe
Güncel problemlerinizi çözmek için mükemmel bir yardımcı program. İndirip gönül rahatlığıyla kurabilir ve kullanabilirsiniz. Yaptığı işi, internette dolaşırken yazdığınız adresleri direkt olarak bağlı olduğu DNS'lere sormak ve kısa yoldan adrese ulaşmanızı sağlamak olarak tanımlayabiliriz. Örneğin bir nedenle Türkiye'den ulaşamadığınız adreslere bu kurulumu yaptıktan sonra sorunsuzca ve hiçbir engellemeye takılmadan ulaşabilirsiniz. Benden söylemesi:-))

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-08©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Dağlar Dağlar
Barış Manço









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20080418.asp
ISSN: 1303-8923
18 Nisan 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com