|
|
|
22 Nisan 2008 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Bu nasıl korku?!.. |
Merhabalar,
Bu korkuyu anlamak mümkün değil. 1 Mayıs fobisinden söz ediyorum. Geçenlerde "Hatırla Sevgili"de yeniden izledim o kanlı 1 Mayıs'ı. Acı anılar canlandı beynimin bir yerlerinde. Gözlerim buğulandı. Ama üzerinden 31 yıl geçti birader. Bu nasıl bir korkudur, nasıl bir kendine güvensizliktir anlamam mümkün değil. Sıradan bir maça üçbin tane polisi gönderip güvenlik sağlamayı bilen vilayet, hükümetlerin desteğiyle, otuzbir yıldır Taksim'i kapalı tutmayı beceriyor. Korkulanın 1 Mayıs mı yoksa olası kavga gürültü mü olduğu da pek belli değil. Ben 1 Mayıs'ı bahar bayramı olarak kutladığımız günleri de hatırlarım. Hatta bir dönem kimileri işçi bayramı kimileri de bahar bayramı olarak birlikte kutlamayı yeğlemişlerdi. Gene herkes dilediği gibi, dilediği adla kutlayacak, bunda bir sorun yok. Ama burada asıl önemli olan Taksim Meydanı'nın kendisi. İstanbul'un merkezi sayılabilecek bir sembol meydanı güvenlik zaafı gerekçesiyle, yılbaşı kutlamalarına, işçi bayramına kapatmak artık çağdışı olsa gerek. Kanlı 1 Mayıs'ın müsebbibi provakatörlerden korkuluyorsa, bunun önlemini almak 31 yıl öncesine göre hiç te zor olmamalı. Havalar bu kadar güzel giderken bırakın işçiler yedikleri sosyal güvenlik kazığının gazını Taksim'de çıkarsınlar. Hiç olmazsa bu kadarına hakları var.
...
Yukarıdaki resmi görüp gülmemek elde mi? Bu nasıl bir kıyafettir? Bu mudur tesettür? Buna benzer pekçoklarını sokaklarda görmek mümkün aslında. Şahsen ben "Kafayı yemiş, yazık" deyip geçiyorum. Bu resme bakınca da Ferdi abime büyük geçmiş olsun dilemekten başka laf bulamıyorum doğrusu. Esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
Bıçak Darbesi Gibi...
Yıllar önce gazetede okuduğum bir makalenin başlığı içimi ürpertmişti: "Çocuğun mu var, yüreğinde de bir bıçak…"
Yazıyı kesip, günlüğüme yapıştırmıştım. Altı aylık olmalıydın… belki daha da küçük.
Hatırlıyorum, eve getirmiştik seni hastahaneden. O kadar ufaktın ki, bir damlacık. Avaz avaz bağırıyor, bir türlü susmak bilmiyordun. Gri maviydi gözlerin, belli belirsiz saçlarınsa simsiyah.
Korkuyordum sana dokunmaya. Kırılıverecek gibi geliyordun hep. Kucağıma almıştım. Ağlıyordun. Kollarımın arasındaydın, sımsıcak. Farkında olmadan çok mu sıktım ne, annen:
-"Çıldırdın mı, çocuğu boğacaksın!" dediydi telaşla.
Bir baba yüreğini açmak istiyorum sadece. Yalansız, abartısız, riyasız. Baba, oğul arasındaki öncesiz sonrasız rekabetten, çekişmelerden arınmış, çırılçıplak.
Sen oğlumsun. Derimsin. Gün olup sakın yüzdürtme kendini. Varlık nedenimizsin çünkü. Tek oğlumsun.
Bıçağın keskin ucunu etimde ilk ne zaman hissettim?
İlk gördüğümde, ilk kez kokunu içime çektiğimde, ateşin çıktığında...
"Anneni mi, babanı mı daha çok seviyorsun?" diye soranlara, "eve hangisi erken gelirse…" dediğinde mi?
Yoksa, "hani annen nerede bakayım?" diyenlere telefonu gösterdiğinde mi? Huysuzlandığında, uyumak istemediğinde, kazaklarımıza sinmiş kokuyu özlemle soluyup, o kazaklara yanacığını yapıştırıp uyuduğunu, anlattıklarında mı?
Gözlerinin içinde eriyip yok olan gözlerimi, elimi tuttuğunda içimde kopan fırtınaları tanımlamakta zorlandığımda mı?
İlk dişin çıktığında… anneanneni sanki biraz daha fazla sevdiğini düşündüğümde mi?
Dudaklarımızdan çok gözlerimiz konuşurdu.. gözbebeklerimizde biriktirdik seni, her pazartesi sabahı ayrılırken ki, uzak kaldığımız günlerde bize güç verebilsinler.
Dile kolay dört yıl sadece haftasonları, tatillerde beraberdik seninle. İstanbul'da anneannenle kalmıştın. Mecburduk. İş düzenimiz gereği istemeden mecburduk bu özlemi çekelemeye.
Şaşırmışlardı kararımıza. "Bu yaşta bir çocuk, tek başına gönderilir mi hiç dünyanın bir ucuna?" demişlerdi.
"Yaz tatilinde taa Brezilya , öyle mi? Hem idare edebilir mi kendini yaban ellerde? " diye üstelemişlerdi.
Dudaklarının izini yanaklarımda bırakarak çözülüvermiştin kollarımdan. Dış hatlar kontuarının sonunda, gözden kayboluncaya kadar el salladım sana.
Güle güle… çok ama, çok özleyeceğiz seni. Bıçağın keskin ucu etimdeydi.Kanıyordum.
Anıların kronolojiye isyan etmesi gerektiğine inanırım.
Bugünden söz ederken, yirmisekiz yıl öncesine dönmem sizi şaşırtmasın.
Bölük pörçük, aklıma geldiğince seçiyorum belleğimdeki fotoğrafları.Fırtına çağrışımlı bir duygu yağışı altındayım nicedir.
Feneryolu'ndan İzmit'e kadar daha onbeş yaşındayken arabayı sana emanet etmişti annen. Yanında oturuyordu... ve her durumda büyük göstermen için başında bir de kasket vardı.. bazen okula kadar sen kullanırdın arabayı... tabii, olası bir polis çevirmesi için planımız hazırdı:
-"Memur bey, birden babam fenalaştı da, çaresiz direksiyona ben geçtim..."
Uzun bir gecenin sabahındaydım. Öteden martı çığlıkları geliyordu. Kınından sıyrılmış bir bıçak gibiydi ayaz.
Gökyüzünü eflatun kesmiş. Son lodoslardaydık. Susup yüzüne baktım , sessiz bir ürperişle.
Gözbebeklerinin lekesiz bakışlarına annen ve ben kaç ömrü adadık. Sana..sadece..sana !
Böylece bir babanın yüreğini oğlunun ellerine uzatmasını yazmaya başladım, haddimi aşmayarak.
Ülkemizde neredeyse en bol şeylerden biri de yazarlık ya! Eline kağıdı alan roman yazdığını sanır benim gibi. Sözüm gerçek yazarlardan dışarı elbette. Bir edebi, kaygım yok. Dilime gelenleri sözcüklere döküyorum. Bütün hepsi bu.
Hayatla ödeştim sonunda.
Cemal Türker
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
HERKES GİDERKEN BEN ORADA, O DÜŞLERİMLE ÇİÇEKLEDİĞİM ARKA BAHÇEDE OLACAĞIM…
Hayat hata kabul etmiyormuş anladım…
Özgürlük budur.Sen sadece ilk kararı almakta özgürsün sonra verilen kararın hangi dalgayla seni hangi kıyıya savuracağını sadece hayat bilir.
Bir yolculuk hikayesidir hayat.Gözyaşı ve hıçkırıklarla adımladığın ilk yol ve sonrası, ardında bıraktıkların,bırakacakların,kaçışın ya da herneyse…
Yağmurlu bir kış günü,parmak uçlarını sızlatan ayazda hayatta tüm ümitlerini yitirmiş bir kız, elinde valizi nereye gideceğini bilmeden yürürken ıslak sokağın köşesine sinmiş, titreyen bir kedi görür.Önce geçer yanından sonra içinde anlamını bilmediği bir ÜMİT belirir. Eğer orada kalırsa öleceği her halinden belli olan o zavallı yavru kedinin yanına gider.Yaşlı gözlerle bir süre izler onu ikiside koca bir kentin boş ve ıslak sokaklarında yalnızdır. Parmağıyla başına dokunur kedi korkuyla bulunduğu yerin arklarına doğru kaçmaya çalışır kocaman mavi gözleri, kızın gözleriyle buluştuğunda kız elindeki valizi yere bırakır ve üşüyen ellerine aldırmadan ıslak kediyi usulca montunun içine alır.Kedi bir süre çıkmaya çabalasa da artık çok geçtir.Kızın teninin sıcaklığı sarmıştır onu. Bir süre sonra gözleri kocaman kendi küçük kedi ve kız aynı yoldadır artık.Yalnızlıkları birleşmiş tek vücuttadırlar.
Kararlar veririz hayatta,sonunun hep mutlu biteceğini ümit eder yüreğimiz.Yolculuklara çıkarız ya da çocukluğumuzdan kalma kanepede kahvemizi yudumlarken düşüncemizde yanan ışıkla "evet" deriz.Böyle olmalı böyle yapmalıyım.
İrade ve özgürlüğümüzün ışığında alınan kararlar.
Hep sonu olacağını düşünürüz, aslında bilmediğimiz en önemli ayrıntı o kesin sandığımız ve bizi istediğimiz noktaya ulaştıracağını düşündüğümüz tüm düşüncelerin, hayatımıza zincirleme bağlı olduğudur.Hayatın bizi nereye sürükleyeceğini hiçbir zaman bilemesekte aynı çemberde döner ve yine aynı noktada kendimiz ve kararlarımızla kendimizi yüz yüze buluruz.Her yapılanın ardında bir sorun ve her sorunun sonrasında yine aynı kararlı bakış çıkar karşımıza.
Özgürlük diye bir şey yoktur aslında ancak hayallerimizin oluşturduğu arka bahçemize hangi çiçeği dikmeliyim diye düşünülen anlardır özgürlük -ki o da o bahçeye girmeye vakti olanlar içindir.
Fırtınasına kapıldığımız hayat her an bir parçasını alırken yaşama hakkımızın günlük kaygılar içinde unuttuğumuz yüzümüz,anılarımız,kendimiz ve en önemlisi nerede olmak isteyip te olamadığımızdır.En son kendiniz için ne yaptınız? Sorusuna verilemeyen cevaplar.
Yeni doğan günü kaçkez gülerek karşıladınız ya da bir günbatımını izlemeyeli ne kadar zaman oldu…
" Hayat hata kabul etmiyormuş anladım" ve anladım ki, hayat koşturmalarında, içinde büyüyen bir yanı eksik ve yalnız küçük kızı görmemek değil, onun yalnız kalışlarında o küçük ıslak kediyi ısıtabilmekmiş.Henüz zaman bitmeden ve içindeki çocuk seni terk etmeden vazgeç her şeyden alacağın karar bencilliğin olsun git yollar önündeyken valizine aldığın çiçekleri oraya götür arka bahçene, orada seni bekleyen öyle çok insan var ki.
Yolunuz açık olsun…
Sinem Semerci
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Ersel Akant Ortak Paydada Buluşmak |
|
Miting meydanlarından alışıksınızdır bu söze: "Ne ABD ne AB, Tam Bağımsız Türkiye".
Ben bu düşüncenin; DSP`li, CHP`li, MHP`li ve hatta AKP`li bir vatandaş tarafından da
benimseneceğine inanıyorum.
Hangi Türk Vatandaşı istemez ki ülkesinin bağımsız olmasını?
Fakat AKP`li bir vatandaş ile aynı ortamda bulunmak dahi istemeyen, ortak payda aramaktan çok "açık" arayan bir zihniyetten elbette ki bir sonuç çıkmaz ve kısır bir döngü olarak devam eder, bu son altı yıldır yaşadıklarımız.
Aynı şekilde sabit fikirli ve parti içi eleştiriden yoksun bir AKP`li vatandaş, halk arasında kutuplaşma yaratacak ve faşizan bir baskıya sebep olmakla kalmayıp, aynı zamanda bu baskıya ortakta olacaktır.
İster sağcı ister solcu olsun, bu tarz düşüncede olan kişiler, ne politikanın insan kazanma
sanatı olduğunu ne de demokrasinin azınlıkların haklarını koruyan bir sistem olduğunu bilirler…
Biz bu çıkmazı senelerdir yaşıyoruz, zaman zaman iki taraftan da iyi niyetli kişiler çıksa da, yanlış anlaşılmaktan korktuklarından ve içlerinde bulundukları kurumun baskılarından dolayı, bu düşüncelerini net ifade edemiyorlar ne yazık ki. İnsanlara yaklaşmayı bilmeyenlerin iktidar ve muhalefet olduğu bir dönemde, maalesef bu partilerin tabanlarındaki iyi niyetli kişiler de ister istemez bu rüzgara kaptırıyorlar kendilerini.
Halbuki sağ ve sol görüşlü kişilerin ortak paydada buluşabilecekleri çok neden var. Bunlardan bazıları yukarıda söylediğim "Tam Bağımsız Bir Türkiye" ve "301.Madde" değişikliği gibi ortak paydalardır.
Ben bu konuda somut adımların gençler tarafından atılacağına inanıyorum. Çünkü gençlerin
henüz kirlenmediklerini ve kendilerinden çok ülkelerini düşündüklerini söyleyebiliriz.
Ülke sorunlarına ilgisiz gençlerin topluma kazandırılmasını sağlamanın ve bu gençlerin farklı amaçlara hizmet eden kişiler tarafından militan gibi yetiştirilmesini önlemenin yolu, demokratik bir platformun oluşturulmasından geçmekte olduğunu düşünüyorum. Bu oluşum hem çok büyük bir ilgi görecek ve katılım sağlayacak, hem de iktidar ve muhalefet partilerine iyi bir demokrasi dersi olacaktır.
Başta sol partilerin bu tarz bir oluşuma destek vermeleri, ortak paydalarda buluşulması açısından oldukça önemli olacak ve halk nezdinde olumlu bir etki yaratacaktır. Zaten iktidar olmak isteyen bir sol oluşum %47 lik bir kısmı yok sayamaz ve saymamalıdır. Önceki seçimlerde sol partilere oy verip de, daha sonradan AKP`ye oy veren birçok vatandaşımız mevcuttur. Ayrıca %15 `lik kararsızlardan oluşan oyların AKP`ye gittiği de aşikardır. Dolayısıyla 22 Temmuz seçimlerini, AKP`nin başarısından çok, sosyal demokratlara verilmiş bir ceza olarak da nitelendirebiliriz…
Tüm bunları göz önüne alırsak bir şeylerin yanlış gittiğini ve farklı politikaların geliştirilmesi gerektiğini anlamamız çokta zor olmaz.
Ersel Akant erslaknt@gmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Aklıma ne geliyor?
"Bursa" kelimesini duyduğum an aklıma yoğurtla alakalı yemekler geliyor. Hani Bursa'nın yoğurtlu iskenderinin meşhur olması ile ilgili bir durum değil bu. Yoğurtlu ıspanağı bile geçiriyorum aklımdan "Bursa" kelimesini duyduğumda. Telaffuzu ile alakalı olsa gerek. "bur" ve "sa" hecelerini birleştirdiğinizde ağzınızın sulanışı aklınıza yoğurdu getirmesin de ne yapsın?
Dayımın oğlu var; görkem. Şişman, Michelin maskotu gibi katmerli bir çocuk... Onun yüzünü gördüğüm zaman aklıma tüylü şeftali bile geliyor.
"Gargamel" kelimesini duyduğumda aklıma kamburlar geliyor, kargalar geliyor. Her şey geliyor. Kapsamlı bir isim o Gargamel. Türkçe bir isim de değil. Şirinler çizgi filminin orijinalinde de gerçek ismi Gargamel. Ama Gargamel ismi öyle güzel düşünülmüş ki, o büyücünün kamburluğunu, kargavari bakışlarını, sinsiliğini, pis sesini her şeyini anlatabilecek derecede işlevsel. Gargamel adeta evrensel bir isim.
"Penguen" kelimesini duyduğumda telaffuzdaki "guen" hecesi bir anda yüzümde bir an tebessüm oluşturuyor ve bütün kutup penguenlerinin mesut bir hayat yaşadıklarını zannediyorum.
"Ördek" kelimesindeki "dek" hecesi bende öyle bir çağrışım uyandırıyor ki bütün ördeklerin yürürken zevzekçe espri yapacağını düşünmeden edemiyorum.
"Soprano" bildiğimiz üzere ince kadın sesine deniyor. Ancak soprano'yu telaffuz ederkenki yanak şişirme eylemi sanki "soprano dünyanın en kalın sesidir" hissini veriyor.
"Sanki" kelimesi daha "san" derken insanda bir şüphe uyandırıyor.
İsmi Cavit olanlara isimlerinin telaffuzu yüzünden gıcık oluyordum yıllarca, o ne sinsi bir telaffuzdur arkadaş? Sanki bütün Cavit'ler sinsi anasını satayım. Ancak Cavit'lerden sonra Emre'leri tanıdım hayatım değişti. Emre'lerin telaffuzunun daha sinsi olduğunu fark ettim. Onlara da kılım artık.
"Laptop" yani diz üstü bilgisayarın ne olduklarını bilmeden önce kelime içindeki "top" hecesinden dolayı dizüstü bilgisayarların hep yuvarlak, şişkin aletler olduğunu düşledim durdum.
"Düş" diye diye içlerindeki "ş" harfleri zamanla "şşşş" efekti ile uyuttu beni...
Bilgehan Anıl
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
EGEDE AŞK SARHOŞU OLMAK
Sönerken şehrin maviye çalan ışıkları bir bir,
Yıldızları getir kollarında.
Yasemen kokulu gecelerde,
Başını yasla omzuma.
Ağlayalım yalnız kurduğumuz hayallere
Sonra
Açalım bir sakız rakısı
Sarhoş olalım Ege'nin ayrılık kokan sahillerinde
Ay doğmasın bu gece
Sonbahar yaprakları gibi dökülsün
Umutlarımız yerlere.
Savursun bir Şimal rüzgarı
Gönül kırıklarımızı
Katık edelim rakımıza
Eski aşklarımızı…
Dibini bulalım bu gece
Hayat denen heyulanın
Gel senle sarhoş olalım
Ege'nin yasemen kokan sahillerinde
El sallayalım karşı kıyıdaki Dimitri'ye
Selam söyleyelim Eleni'den
Gel senle sarhoş olalım,
Ege'nin aşk kokan sahillerinde….
Gönlümüzü bağlayalım kırık bir yelkenliye
Tenimizi yaksın Bodrumun yasak anısı
Kalksın oynasın tüm nefretlere inat
Moralı Dimitriyle Bodrumlu Eleni
Avuçların avuçlarımı bırakmasın
Kanatsın bakışların bakışlarımı
Hayat zaten
İki bakış arasındaki AŞK değil midir?
Gel sarhoş olalım
Gönlümüzün kıyılarında
Gel aşk sarhoşu olalım
Ege'nin sen kokan sahillerinde….
Yasemin Kemaloğlu
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Web sayfalarınız, sunumlarınız ya da kendi zevkiniz için kullanabileceğiniz yüzlerce clip art için http://www.fundraw.com Baktınız, aradığınız clip art yok, o zaman oturun kendiniz dizayn edin. Hem de online olarak.
İsminin http://www.acemipaylasim.com/ olduğuna bakmayın. Acemi gibi görünse de oldukça başarılı bir forum sitesi. Paylaşımı ve araştırmayı sevenler için hoş bir kaynak.
İnternet kullanan ve oyun oynamayı sevenlerin, sık kullanılanlar kısmına eklemeleri gereken bir web sayfası daha http://www.biroyuncu.com/ Adına bakıp aldanmayın, sadece bir kişilik değil. İster tek başınıza ya da ister arkadaşınızla oynayabileceğiniz minik oyunlar.
İnternette aradığınız bir çok şeyi rahatlıkla bulabileceğiniz güzel bir web sayfası. http://www.gencbilim.com/ Mesela online TV ve Radya takip edebilirsiniz. Güncel haberlere ulaşabilirsiniz. Ödev ve tez bankasından faydalanabilir ya da spor sayfalarında gezinebilirsiniz.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3753 / Windows / 4.54 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
|
|
|
|
|
|