|
|
|
25 Nisan 2008 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Damat Bey sen çok yaşa emi!.. |
Merhabalar,
İki saattir İslam ile Türk arasındaki ilişkinin boyutunu dinliyorum. Müslüman olmayan Türk olamaz diyen bir devrimci İslamcıyla, Türk ırkı geridir, sömürülmeyi hak etmiştir diyen bir ırkçı Şaman, arada aklı ve mantığı temsil eden iki aydın saçma sapan bir tartışma içindeler. Saçmalık konuda değil, konunun anlatılışında. "Kafirle çatışmayı göze alan müslüman, Türktür." diyor kafası sıyrılmış o meşhur İsmet Özel. Bu programı dinleyen, kendini müslüman, milliyetçi addeden kardeşlerimizin neler hissettiğini gerçekten merak ediyorum. Buruşan beyinlerini nasıl açacaklar acaba?..
Bana mı öyle geliyor yoksa gerçekten öyle mi, kararsız kaldım, yardımcı olursanız sevinirim. Şu meşhur kapatma davası için hazırlanan iddianamenin "gazete küpürü" maddelerine ek olabilecek haberler gitgide artmıyor mu? İddianameyi geri çekip ek yapmak mümkün olsa herhalde beş on sayfa daha rahatça eklenebilir diye düşünüyorum doğrusu. 23 Nisan'da Kartal'da bir ilköğretim okulunun sansürcübaşı müdürü tarafından yarıda kesilen gösteri ama devamında sahnede namaz kılan çocuklar, bir yıl önceki uyarıya rağmen 23 Nisan'a alternatif Kutlu Doğum Haftası kutlamaları, hepsi birer "gazete küpürü" ama bal gibi ek madde değil mi? Bu umursamazlığın, bu cüretin manasını kavramakta zorluk çekenler arasında ben de varım. Ama bir yandan da seviniyorum çünkü bakıyorum da düne kadar sorgusuz sualsiz yalakalık yapanların bile ağzı değişmeye başlamış. Bunu en iyi, medya sitelerinde bu türden haberlere yapılan yorumlara bakarak görmeniz mümkün. Hafif hafif hiddetlenmeye başlayan liberal sanal demokrat müslümanlara artık sıkça rastlanıyor. Renk vermeseler bile kurdukları cümleler rahatsız olduklarının habercisi. Eh bu da hayra alamet. Hele şu son El-Sabah peşkeşinden sonra dillerin dönüp laf üretecek hali hiç kalmamış. Ben dün atlamışım, kendilerine koca bir medya hibe edilen grubun CEO'su Tayyip Bey'imizin damadıymış. Son ödeme gününden 3 gün evvel Sayın Gül ve Tayyip Bey'in Katar'a gitmesi ve Katar şeyhinin El-Sabah operasyonuna para yatırması gibi, damadın CEO olması da bir tesaadüf olsa gerek. Ya da olsa olsa aksi tesadüf. Şu tesadüflerden biri de beni bulsa vallahi dişimi kıracağım. Aman Allah göstermesin, yoksa bunlar diyetini kolumu keser alırlar, neme lazım.
...
Mevsimler kısaldı demişlerdi de inanmamıştım, doğruymuş. Bakın iki gün yazın ardından sonbahar geldi ve belki haftasonu da kış olacakmış. Umarım Pazar günü oynanacak derbi bu kıştan nasibini almaz. Hava gibi tribünlerde de bir bahar havası olur, mutlu huzurlu bir maç izleriz. Herşeye rağmen galibiz demek yerine hak ettik galip geldik ya da yenildik demeyi canı gönülden yeğlerim. Hakeden kazansın, maç sahada başlayıp orada bitsin. Hepimize sakin bir hafta sonu dilerim. Esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan UYKUSUZ, UYGUNSUZ, UMUTSUZ -4 |
|
Alev, televizyonun karşısında gözleri kan çanağı gibi oturuyordu. Sigarayı iki sene önce bırakmıştı. Ama iki haftadan beri yeniden içiyordu. Onun yaptığı sigara içmek değil sigarayı resmen hapur hapur yemekti. Bazen öncekini kül tablasında unutup yenisini yaktığını sonradan fark ediyordu. Gecelerdir gözüne uyku girmiyordu. Her gece sabahı iple çekiyor, bunun için doktora gitmeye karar veriyor ve sabah olunca da üşendiği için vaz geçiyordu. Uyku hapı denilen bir şey vardı. Elinde birkaç tane bunlardan olsa, beynini biraz susturup uyuyuverse ne güzel olacaktı. Eczaneye gitmişti ama alamamıştı. Eczacı bu tür ilaçladın reçetesiz satılmadığını söylemişti.
Yaşamındaki son birkaç yılı geri almayı ne çok isterdi. Keşke yaşadıklarını birer birer silebilseydi. Nasıl bu kadar aptal biri oldum? Nasıl bu hataları yaptım sorgulamaları onu kan çanağı gözlerle sabahlara taşıyordu. Her şeyini yitirmişti. Artık bir geleceği var mıydı? Güzel şeyler umut edebilir miydi? Bu soruların çoğunun yanıtı sürekli hayır olarak beyninde sabahlara kadar yankılanıp duruyordu.
Adım Alev olmasa sanki daha iyi olacaktı. Mehtap, Dilberay, Aynur, Yasemin, Yıldız, Gonca, Okşan, Alev, Peri gibi isimler insanlarda hep bir pavyon kadını çağrıştırmıştır. Babası ona bu adı verirken ne düşünmüştü, kime özenmişti? Çocukken bunu belki onlarca kez babasına da sormuştu. Annemin teyzesinin kızının adıymış. Yalan olduğu bal gibi de belli. Babam Urla'da nahiye müdürlüğü yaptığı dönemlerde epey itibarlı bir adammış. Eğlenceyi, sazlı, sözlü gece alemlerine de pek bir düşkünmüş. Çok eşelersem işin moku yine bildik çıkacak. En iyisi tadında kalsın, dedim. Ve öyle de yaptım.
Bütün bu olanlar nasıl başıma geldi? Ne zaman yaşadım? Ne zamandır bu fırtınada yol alıyorum? Kendim de bilmiyorum. Her şey o bildik ve klişe Türk filmlerine nasıl dönüverdi hiç ayırtına varamadım. Bir gözümü açtım, geleceğim bir yana savrulmuş, bu günüm başka yana. Taşraya üniversiteye gittim. Gittim, kaydımı yaptırdım, bir öğrenci yurduna girdim, okuluma gidip geliyorum. Binlerce insanın yaptığı gibi işte…
Okul işlerini bilirsiniz, sıkıcıdır. Her gün kalk derse gir, ödev yap, vizelere çalış, evden para bekle. Annene her gün telefon et. Okuldan ve derslerden söz et. İyi olduğunu sürekli yinele ki onların içi rahat etsin. Mercimek çorbası, bulgur pilavı, kuru fasulye… Şikayet ettiğim falanda yoktu hani. Okul zaten böyle olurdu. Kimse öğrenciyken beş yıldızlı otelde kalmaz, eğlenmekten de gebermez. Gelecek için sıkıntı çeker, her şeye katlanırsınız.
Aklımda ne erkekler vardı henüz nede gelecek. Daha birinci sınıftaydım çünkü. Burada daha uzun seneler kalmam gerekiyordu. Okuldan sonraları arkadaşlarla takılırdık bazen, ama çoğunlukla herkes evine ya da kaldığı yurda dönerdi. Çünkü dışarılarda yemek yemek, bir şeyler içmek öğrenci kantinlerinden pahallıydı. Zamanla yirmi kişiye yakın bir grubumuz oldu. Kızlı, erkekli. Hemen hemen hepsi bizim memleketli. Arada tek tük bir iki yabancı da olurdu. Ama hepsi o kadar, bu kentin insanlarıyla pek muhatap olmazdık. Çünkü biz yabancıydık ve onlar bizi pek anlamazdı. Genelde çok tutucuydular. Öğrencilerin bu kenti bozduklarını söyleyip duruyorlardı.
Birinci yılın ikinci yarısının ortalarında öğrenci gurubu içinde biriyle tanıştım. Hayır, özel olarak tanıştırılmadım. Grubumuzdaki erkek öğrencilerden birinin yakını ya da tanıdığı olduğu için zaten birlikte oturup kalkardık. Yüzüne aşinaydım ama adını bilmezdim. Hiç konuşmuşluğumuz da yoktu. Kalabalık zamanlarda birkaç kez sandalyesi yanıma denk geldi. "Nasılsın, okul nasıl gidiyor?" gibisinden konuştuk. Ben onu öğrenci sanıyordum. Sonraki haftaların birinde birkaç arkadaş onun evine yemeğe gittik. Dışardan kızarmış tavuk falan aldık. O akşam onun bizim gibi öğrenci olmadığını öğrendim. Meğerse DSİ de mühendismiş ve bizimkilerden birinin akrabasıymış. Keşke o eve hiç gitmeseydim, onunla hiç tanışmamış olsaydım. Tavuklu, salatalı akşam yemeğinden sonra elbette bire bir tanışmış, arkadaş gibi olmuştuk.
Sonraki zamanlarda üç beş gün arayla sürekli kalabalık bir gurubun içinde karşılaşır, dereden tepeden konuşur olmuştuk. Ortada özel bir şey yoktu. Bir iki kez de sokakta tesadüfen karşılaştık. Ayak üstü hal hatır sorduktan sonra kendi yolumuza devam ettik. Bu karşılaşmalar arkadaş gurubu içinde, yolda, izde hiçbir farklılaşma göstermeden aylarca sürmüştü. Sonra birden bire yine aynı olağanlıkta bir şey oluverdi. Akşamüzeri kentin en kalabalık caddelerinden birinde karşılaştık. Kemal'in canı sıkkın, yüzü allak bullak görünüyordu. Onu öyle bırakıp gitmek istemedim. Sadece tanışmışlık hatırına onu dinlemek ve sıkıntısını biraz azaltmak istemiştim. Cadde üzerinde, altı dükkan olan bir binanın üst katında daha çok gençlerin gittiği bir kafeye çıktık. Sadece biraz konuşmak ve bir çay içmek için.
Seyfullah seyfullah@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kahveci : Hamdi Topçuoğlu |
RÜYA
Gecenin sabaha döndüğü saatlerdeydi. Kan ter içinde uyandım. Kalktım bir bardak soğuk su içtim. Bir süre oturdum. Külçe gibiydim. Tekrar yatağa giremezdim. Boş boş oturmaktansa bilgisayarın başına geçeyim, dedim.
Rüyaları gece karanlığında anlatmak hayırlı değildir, derdi annem. Ama anlatmazsam bunu da unuturum ötekiler gibi. En iyisi gündüz niyetine anlatayım size rüyamı.
Tıklım tıklım bir salondayım. Türküler söylüyor, slogan atıyoruz: " Türkiye laiktir, laik kalacak" ,"Verecek hesabımız yok, soracak hesabımız çok.", " Devlet de bizim, din de bizim, millet de bizim."
Birden herkes susuyor. Adeta nefesler tutuluyor. "Salona Atatürk giriyor" diyorlar. Salonun girişinde bir dalgalanma oluyor.
Atatürk'ü göreceğim diye kalbim küt küt atıyor.
Sonunda onu görüyorum. Tanrım, ne kadar da dinç, bakışları sanki salondaki herkesi belleğine nakşediyor. Hepimiz önünde eğiliyoruz.
Ben kurultay delegesiymişim. Bu kurultay çok mu önemli ki Atatürk de gelsin. Sakın parti başkanlığına aday olmasın! Aklım karışık.
"Sizce niye geldi ki?" diye soruyor yanımdaki delege.
" Bilsem. Allah'ım Atatürk ölmemiş miydi?"
Korkuyorum:
" Yoksa ben de mi öldüm?"
Korkum çok sürmüyor. Parti başkanımın salona girmek üzere olduğu anons ediliyor.
"Dürüst!"
"İlkeli!"
"Laikliğin bekçisi!"
Anonsu yapanın sesi, salonun gürültüsü içinde kaybolup gidiyor.
" Aslan başkanım benim. İyi hatiptir kendileri. Konuştu mu rakiplerinin ciğerini söker."
" Partiyi iktidara taşıyamıyor, diyor çekemeyenler. Demokrasilerde mutlaka iktidar olmak gerekmez ki. Ana muhalefet partisi olmak da çok önemli. Benim partim Cumhuriyeti kurarak görevini en iyi şekilde yapmış bir parti. Şimdi bu devletin nasıl idare edildiğini denetlemek gerek. Bunu da en iyi benim başkanım yapıyor."
Ellerimi kanatırcasına alkışlıyorum başkanımı. Sayesinde yıllardır muhalefet görevimizi layıkıyla yapıyoruz. Tanrım ona ömür verdiği müddetçe de yapacağız. Yanında kurmayları var. Hepsi ak saçlı, nur yüzlü. Kolay değil yıllarca bu partinin yöneticisi olmak. "Polit büro üyesi" diyorlar bu bilge insanlara, yazık. Uğraş didin, partiyi ana muhalefette tutmak için geceni gündüzüne kat, bir de böyle densizce eleştirsinler. Olacak şey mi bu!
Başkanım bu kez de seçilirse bundan sonraki genel seçimlerde tam yetmiş beş yaşında olacak. Eminim ki halkım, kendisinden bu yüce ana muhalefet görevini yine esirgemeyecektir.
Halkım akıllıdır benim. İktidarların onun salvolarından korkarak laikliğin altını oymaya cesaret edemeyeceğini iyi bilir. Rejimin güvencesi başkanım benim.
Nasıl da coşkulu, nasıl da mutlu tüm delegeler. Kim karşısına çıkabilir benim liderimin?
Salonun bir köşesinde hareketsiz bir küçük grup var. O grubun içindeki bıyıklı, gözlüklü bir adam rakip olacakmış başkanıma. Yazık… Besle kargayı oysun gözünü. Ekmek yediği çanağa… derler böylelerine. Seni milletvekili seçtiren kim kardeşim? İnşallah adaylık başvurusu yapmanı sağlayacak delege sayısını bulamazsın. Hele bir konuşmaya çık, öyle yuhalayacağım ki seni, feleğin şaşacak.
Bir başka köşede de bir başka küçük grup. Bir tıfıl delikanlı da başkan adayıymış.
Ne haddini bilmez adamlar var dünyada. Gençmiş! Bu parti çoluk çocuk partisi mi? Başkanım bu göreve seçildiğinde 54 yaşındaydı. Acelen ne kardeşim? Siyaseti, ticaret mi sandın? Koskoca ana muhalefet partisinin lideri olmak için doksan dokuz oyun bilmen gerek. Hoş, yüz oyun bilsen bile başkanım, sana öyle bir el ense çeker ki parti üyeliğini bile rüyanda görürsün.
Sen aday bile olamayacaksın. Sesini bile çıkaramayacaksın. Çünkü başkanım en demokratik yollarla parti başkanlığına nasıl aday olunacağını belirledi.
Marşlar söylüyorduk. Salon tam bir bayram yeriydi. Atatürk, biraz şaşırmış gibiydi.
Emanetinin, emin ellerde olduğunu gördüğü için nasıl da mutludur diye geçiriyorum içimden.
Her şey düşündüğüm gibi oldu. Kimse rakip olamadı başkanıma. Ben de diğer delege arkadaşlarım gibi üzerime düşen tüm görevleri yerine getirdim. Başkanımın konuşmasını alkışladım, rakiplerini yuhaladım. Hiç tereddüt etmeden oyumu başkanımın yeniden seçilmesi için kullandım.
Biz 10. Yıl Marşı'nı söylerken divan başkanı oy sayımına geçildiğini söyledi. Ama daha ilk sandık açılınca salona sanki bir bomba düştü. Hepimiz şaşırmıştık. Çünkü sandık boştu. İkinci, üçüncü sandık derken tüm sandıkların bomboş olduğu görüldü. Şaşkınlığımız korkuya dönüştü. Bu nasıl olurdu ki?
Bir fısıltı rüzgâr gibi dolaştı salonda:
"Oyları Atatürk alıp götürmüş."
Sonra da eklediler:
"Tüm delegeleri tek tek yanına çağırıyormuş."
Çok beklemedim. Adımı anons ettiler. İki kurtuluş savaşı gazisi alıp götürdü beni. Mermer bir labirentten geçtik. Yüksek tavanlı bir odada Atatürk, pencereden dışarı bakıyordu. Birden bana döndü. Mavi gözleri şimşek şimşekti:
" Yıllardır partimi iktidara taşıyacak politikalar üretemeyen, bu yüzden meydanı kurduğum cumhuriyetin temel ilkelerini adım adım yıkanlara kaptıran bu kişilere hangi çıkarını korumak için oy verdin?"
"Çıkarım yok. Başkanım dürüsttür. İlkelidir. Politikayı iyi bilir." dedim kekeleyerek. Sonra tüm cesaretimi toplayarak ekledim:
"Üstelik çok deneyimli."
Atatürk, bu sözümü duyar duymaz adeta gürledi:
"Ben Kurtuluş Savaşı'nı başlattığımda 38 yaşındaydım. Bu yurdu düşmanlara teslim eden Sultan Vahidettin ise 58 yaşındaydı. Ben, bu Cumhuriyeti 42 yaşında kurdum ve gençliğe emanet ettim. Siz hâlâ yetmişlik seksenlik insanlardan medet umuyorsunuz."
Verecek bir yanıtım yoktu.
"Şimdi gidip oyunuzu sandığa yeniden atınız. Atarken kendinizi değil, Cumhuriyetin, ülkenin geleceğini düşünün" dedi.
Kararlıydım. Artık oyumu Atatürk düşüncesini iktidar yapacaklara verecektim. Doğru kurultay salonuna koştum. Kapıları yine o ak saçlı adamlar tutmuştu. Ellerinde kalem defter, yine listeler yapıyorlardı.
Sandığa gittim. Oyumu verdim; ama hâlâ tedirginim.
"Ya kendilerine oy vermediğimi anlarlarsa?"
Hamdi Topçuoğlu egerem@yahoo.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Ağlamak güzeldir
Ağlıyordum, günahlarımdan arınmak ister gibi, ağlıyordum kendimden geçercesine. Ağlayınca boşalıyordu içim, tıpkı bulutların bağrında toplayıpta yağmurunu, üzerimize damla damla akıtıp içini boşalttığı gibi.
Hatırlıyorum biz küçükken yağmur yağdığında, ''veer Allah'ım veerr, bereket yağdır'' derdi rahmetli babaannem ve gözyaşları süzülürdü yanacıklarından. Sen neden ağlıyorsun babaanne derdim, ortak oluyorum bulutların gözyaşlarına derdi.
Çocuk aklımla hayal kurardım, acaba bulutlar Rabbimin gözyaşları mı diye. Neden ağlardı ki Yaradan? Ben sizi yarattım, bunca bereket verdim, siz bana inanmıyorsunuz, beni ağlatıyorsunuz mu demek isterdi acaba diye düşünürdüm.
Güzel yağışlarını, çiftçiye, doğaya ödül veriyor sanırdım, babaannemin bereket sözüne dayanarak. Sel oluşturan yağışlarını ise cezaya benzetirdim.
Tomurcuğunun içinde ufacık erikleri koparıp yedik mi, ''koparmayın, onlar daha tomurcuk, kafanıza taş yağacak'' derdi bize. Dolu yağdığı gün koparmışsam eriği, suçlu hissederdim kendimi ve daha bir yüceleşirdi babaannem gözümde.
Çocuk olmanın verdiği cesaret ile belki, belki de gözü kara çocuklar olduğumuz için hiç korku bilmedik yaşarken çocukluğumuzu. Zaten çoook geniş enginler de yaygın değildi çocukluğumuz. Halamın kızı Sevil di çocukluk anılarımın başkahramanı yada amcamın kızı Ayla. Tanrının varlığını sorgularken Sevil ile birlikte, annemin bembeyaz başörtüsü içinde ki görüntüsü gecenin karanlığında nasıl ki aklımızı almişsa şimdi gülerek anımsıyoruz bu doyumsuz geçmişi.
Ben mi neden ağlıyorum şimdi? Şu saf çocukluk anılarıma ağlıyorum belki de, sevmelere doyamadığım babama, özlemini çektiğim anneme, vefasız dostlara ve bunların hiç farkında olmayan insanlara. Benim yaşadığım çocukluğumun zerresini yaşayamayan çocuklarıma, kopuk inşaa ettikleri hatta onu bile beceremedikleri aile bağlarına ağlıyorum.
Yüreğinin darağacında sallananlara belki de.
Kimbilir belki de yokoluşlara.
Beyhan Ada
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen Akım derken yokum demek |
|
- Editör'üm güzelim, nasılsın ? Ağzın kulaklarına papyon sanırım.
Yoo, neden ki ?
- Altı'yı bitirdin Yedi'ye merhaba demedin mi ?
Haaa, o mesele.. Evet, sağolsunlar geldiler, kutladılar, toplaştık. Sahi, toplaya toplaya o kadar insan mı toplayabildin ? "İhtiyar" diyorum sonra da alınıyorsun. Senden organizatör olmaz, bak şuraya yazıyorum.
- Yazıklar olsun sana be nankör kEdi ! Ne çabuk unuttun izdiham yarattığımız geceleri..
Sen bile bir ara bir köşede büzüşmüştün be, geç bunları da ne söyleyeceksen söyle !
- Hani diyorum, bunca sene oldu, bak altı bitti yediye girdik, yazıyoruuuz, yazıyoruz...
Eee, yazacaksın tabi, ne var bunda ?
- Yani diyorum 45'imde başlamışım yazmaya, 6 sene geçmiş 51'e merdiven dayamışım.
Sadede gelsen, ben hala vakıf bir şekilde konuya dalamamışım.
- Biliyorsun her yerde bir Sosyal Güvenlik lafıdır gidiyor. Bunca senedir yazıyoruz ne Güvenlik ne Sosyal demek istiyorum yani.
Duyamadım, biraz daha çok sesli söylesen..
- Hah işte, bak bi kulağın çukurda zaten senin ! Emeklilik göreceğimiz yok, bari bir teşvik primi göreydik...
Nasıl yani ..?
- Mesela diyorum; 25 yazı yollayana bir çeyrek, 50 yazıya yarım, 100 yazıya da bir Cumhuriyet altını versen ? Belki 500 yazıya da beşibiryerde takarsın.
Seni kim takar be !
- Editör'üm, biraz olsun KM'sında bizim fikirlerimize de yer versen, ne dersin ?
"Ayakların başları yönettiği bir yerde kıyamet kopar" derler, de get işine ..!
- Sen başsın biz ayak ..! Öyle mi yani ?
"Ayaklar, beyni yönetemez" mealinde söyledim yani.
- Siz; "Beyin Takımı" oluyorsunuz, biz de "Ayak Takımı" yani bu mealde ?
Yok canım o manada şeyttirmemiştim ? Bir deyim yani..
- "Kaş yaparken göz çıkarmak" diye bir deyim var onu biliyor musun ?
İyi birşey yapmaya çalışırken işi iyice berbat hale sokma durumu gibi bir şey mi ?
- Eh işte ! Genellikle; başboğazlığın sebebiyet verdiği, bir şeyin pozitif yönlerini anlatırken birden kendini o şeyi karalarken bulma durumu da diyebilirsin..
.......
- Bir dediği bir dediğini tutmayan, çok çabuk değişen ve bu doğrultuda en istenmedik sonuçlara sebep olan ruh halini ifade eden bir deyim gözüyle de bakabilirsin..
Seni daha fazla dinlemek istemiyorum, KMYM sana gereken cevabı verir...
- KM kısmını anladım da YM ne demek ?
Yalanlama Merkezi...
Ertesi gün geldi e-posta'dan KMYM Bildirisi :
AYAK TAKIMI şeklinde bir ifade Editör tarafından kesinlikle kullanılmamıştır. O ne dediğini bilen, mümtaz bir adamdır. O ifade ile hiçbir kesim veya kişi işaret edilmemekte, kanun hakimiyeti ve düzenin tesisinde keyfiliğe yer olmadığı gerçeği ifade edilmek istenmiştir. Bunun dışındaki yorum ve değerlendirmeler iyi niyetle bağdaştırılamayıp öküzün altında buzağı arandığı hissiyatına varılacaktır. KMYM tarafından olası aşağıdaki durumlarda da bu bildiri geçerlidir. Peşin peşin..
KITA AYAK MI şeklinde de bir soru ifadesi sorulmamıştır.
AYAK ATKI MI şeklinde de..
KATI YAKA MI şeklinde de...
ATI YIKAMAK şeklinde bir dokundurma yoktur.
ATIMA KAYIK şeklinde de..
ATIMA KIYAK şeklinde de...
YATAK AKIMI şeklinde de bir ifade kullanılmamıştır.
AKI KATAYIM şeklinde de..
AKI KIT MAYA şeklinde de...
YIKA AT AKIM şeklinde bir akım olmadığı gibi;
YAKITA AKIM şeklinde de..
TAKIYA AKIM şeklinde de...
Dur hele; "akım derken yokum demek" ne manada kullanılır Editör'üm Führer'im ?
asesen@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
GÜL-DİKEN YAZILAR : Erhan Tığlı AYAKLAR BAŞ OLUNCA |
|
Ayaklar başa geçince
Unutur bir zamanlar ayaktaş olduğunu
Unutur bastığı tahtanın yaş olduğunu
Hacıyatmazların alkışlarına aldanır
Hep böyle olacak sanır
Dev aynasında görür kendini
Tepeden bakar içinden çıktığı ayak takımına
Cüzdanı oturur koltuğa
Ayakta kalır vicdanı.
Kızar eleştirilere
Doğru iyi güzel benim der
Olmayacak hayallere kapılır
Tepe üstü çakılır!
Erhan Tığlı erhantigli@mynet.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
Gelmedin Gülüm
Adın şarkılarda dinmedi bir gün
Yıllarca söyledim hep üzgün üzgün
Aşkımız mahpustu sevgimiz sürgün
Bir an görülmedi bir gün güldüğüm
Başımda yolmadık tek saç kalmadı
Zarflara pulladım gene olmadı
Mektup attım hiç bir adres almadı
Çaresiz kırıldı kalemim,gönlüm
Sen yokken yitirdim bütün varımı
Kimseler çekmedi bir gün kahrımı
Kaç kez sınadı da hicran sabrımı
Nelere niyetli nelerden döndüm
Kapanık içime koskoca sırdım
Ellerde kafamı bin kere kırdım
Seni kaç hayale düşe çağırdım
Bekledim bekledim gelmedin gülüm
İçlice başlayan her ince sızı
İğneledi durdu,inmedi hızı
Halden anlamadı hasretin kızı!
Demek ki çok yaşa dediği; Ölüm.
Yolcu yabancıydı hep yol tanıdık
Gelip geçeniyle başbaşa kaldık
Bir gün sitem ettik bir gün ağladık
Seni beklemekle geçti şu ömrüm
Engin Namlı
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Web sayfalarınız, sunumlarınız ya da kendi zevkiniz için kullanabileceğiniz yüzlerce clip art için http://www.fundraw.com Baktınız, aradığınız clip art yok, o zaman oturun kendiniz dizayn edin. Hem de online olarak.
İsminin http://www.acemipaylasim.com/ olduğuna bakmayın. Acemi gibi görünse de oldukça başarılı bir forum sitesi. Paylaşımı ve araştırmayı sevenler için hoş bir kaynak.
İnternet kullanan ve oyun oynamayı sevenlerin, sık kullanılanlar kısmına eklemeleri gereken bir web sayfası daha http://www.biroyuncu.com/ Adına bakıp aldanmayın, sadece bir kişilik değil. İster tek başınıza ya da ister arkadaşınızla oynayabileceğiniz minik oyunlar.
İnternette aradığınız bir çok şeyi rahatlıkla bulabileceğiniz güzel bir web sayfası. http://www.gencbilim.com/ Mesela online TV ve Radya takip edebilirsiniz. Güncel haberlere ulaşabilirsiniz. Ödev ve tez bankasından faydalanabilir ya da spor sayfalarında gezinebilirsiniz.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3753 / Windows / 4.54 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
|
|
|
|
|
|