|
|
|
6 Mayıs 2008 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Ben ortalama altı mı, üstü mü oluyorum?!.. |
Merhabalar,
Ben diyorum ki, Tayyip Bey'i New York'a vali tayin edelim. O da kurtulsun, biz de. Amerikalılar da çok sevdikleri bir karizmatik lidere daha kavuşurlar, zil takıp şakır şakır oynarlar. Arada bir demeç vermek yerine hergün New York Times'te, Newsweek'te olur. Kabul eder mi? Etmez tabi, ben olsam ben de kabul etmem. Haftasonu gene yememiş içmemiş dergi mikrofonuna ağzına geleni söylemiş. Yok bu sefer kızıp köpürmemiş, böbürlenmiş, şişinmiş, acındırmış. Danışıklı dövüş röportajcının aklına "1 Mayıs'ta milleti neden dövdürdün?" diye sormak gelmemiş. Sırası gelmişken, Bay Baykal bu sefer gerekeni yapmış ve gensoruyu hazırlamış. Hani bir işe yaramaz ama keşke ciddiye alıp savunma yapsalar, şu 1 Mayıs'ı eşe dosta bir anlatsalar da durumu kavrasak. Bunlar birer uçuk hayaldir bilirim. Baksanıza yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali, Başsavcının iddianamesine bir savunma hazırlamışlar, evlere şenlik. En iyi savunma saldırıdır diyerek çakmışlar yumruğu, vurmuşlar odunu. Sayelerinde literatürüme 1-2 sözcük daha kattım iyi oldu. Jüristokrasi ve Totoloji. Jüristokrasi "Hakimler Yönetimi" demekmiş. Hukuk darbesi deyimini savunmada kullanmak ağır kaçar diye herhalde yeni bir kelime bulmuşlar. Hep derim, AKP'nin ansiklopedik çalışmaları bir numaradır, üstüne yoktur. Totoloji ise aynı sözleri tekrarlamakmış. İddianame totoloji ile şişirilmişmiş, dolayısıyla hiçbir hükmü yokmuş. Hukuku, demokrasisi bir parça beze endeksli bir partinin savunma anlayışı da bu olsa gerek.
Ne diyecektik nerelere geldik. Ben şu Newsweek dergisindeyim hala. Adamlar bizden bihaber ya, at atabildiğin kadar. "Bizi hep kökleri İslam'da olan bir parti olarak gösteriyorlar. (Kim gösteriyor acaba?) Bu doğru değil. Biz ortalama Türk'ün partisiyiz, sadece partisi değil." demiş Tayyip Bey. Kimdir bu ortalama Türk Sayın Erdoğan? Bu kavram içine %46.6 mı giriyor? O halde geri kalan %53.4 ortalamanın altı ve üstü olarak ikiye mi ayrılıyor? Dünyanın en zenginleri sıralamasında dereceye giren zatıaliniz, Devletin parasıyla devletin malını alıp başına CEO kesilen damadınız, yurtdışında sponsor destekli eğitim ve öğretim gören çocuklarınız, armatör bakan çocukları, küçük patron Cumhurbaşkanı çocukları hangi gruba dahil oluyorlar? Onlar ortalama ise ben neyim? Söyleyin Tayyip Bey, ben oynatmak üzereyim.
Bir başka uzaktan gazel atıcı New York Times gazetesi Coni hoca okullarını öve öve bitirememiş haberinde. Gazete, İ.Kalkavan'a dayanarak verdiği haberde "Türkiye'de 3-5 milyon Fethullahçı var." demiş. İ.kalkavan'a sorulduğunda, sayı vermenin güç olduğunu söyleyip, "Türkiye'de birkaç yüz, Dünyada 1000 adet okulumuz var." diye devam etmiş. İşte burası benim için önemli. Sadece benim için değil, okula başlama yaşında çocuğu olan herkes için önemli. İstanbul'da elini sallasan özel okula değiyor. Hangisi kimindir anlamak mümkün değil. Her kafadan ses çıkıyor. Cemaat okullarına çocuklarını gönderip ılımlı İslam neferi yetiştirmek isteyen ana babalara saygı duyuyorum ama bilmeden bu tuzağa düşenlere de yardımcı olmak gerekir diye düşünüyorum. Gelin şu okulları deşifre edelim. Hangi okul Cemaatin bir görelim. Tabi ki kanıtlarıyla, işkembeden atarak değil. Bu, kara listeler hazırlayıp çukulata bisküvi almamaya benzemez. Söz konusu olan çocuklarımız ve onların eğitimi. Bu eğitim onları geleceğe, dolayısıyla Türkiye'nin geleceğine hazırlayacak. Bu işi ciddiye alıp bildiklerinizi paylaşmaya hazır mısınız? Hoşçakalınız.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
İstiflenen Hatırlayışlar Arasında..
Bakkal Ahmet'i hatırlar mısın, ya kapıcı Mustafa'yı? Hani, bir defasında anahtarı evde unutmuştuk da, yan balkondan girip kapıyı açmıştı bize. Gözünde neredeyse superman mevkine gelmişti Mustafa?
Toys'R Us'a gitmiştik seninle. Şaşkına dönmüştün... Uzaktan kumandalı yarış otomobili almıştık... Ne çok sevinmiştin...
"Beni nasıl görüyorsun?" diye sordum dün akşam. Merak ediyordum gözündeki yerimi.
"Mantıklı, zeki, aynı çizgide yürüyen, sorumluluk tanıyan, her zaman hamasi konuşmalar yapan biri" dedin. "Yerleşik düzeni, tehditler altında olmayan garantili bir huzuru temsil ediyorsun aynı zamanda. Bizleri çok sevmekte ve her dileğimizi yerine getirmek, mutlu etmek adına olanca gücünle uğraşmaktasın. Gönlün o kadar geniş ki, heyecan yok hayatında belki..."
Heyecan, risk almak olmazdı hayatımda... Yani tekdüzeliğe isyan eden kamaları çekemezdim. Sonuna kadar açık oynadım.
Ben ölsem bile, okuluna gideceksin, demeyeceğim bir daha söz veriyorum. Dahası, ölmeye de hiç niyetim yok...
Küçükken annem babam evde olmadıklarında, konu komşuya gittiklerinde nasıl da rahatlar, mutlu olurduk. Baskı kalkardı çünkü... Annem hep "babanız gitsin de öyle..." diye başlardı, ertelemek istediği konular söze döküldüğünde. Kaçak oynamak adetiydi sanki.
"Anneni tanımlasana" diye üstelediydim geçenlerde:
" Son derece zeki, çok çalışkan, kararlı, bildiğini yapan, ayakları üzerinde durabilen ve sürekli "oğlum ders çalış diyen biri " demiştin.
Benim yerimde olmak istemediğini anlıyordum aslında. Çünkü ben evhamlıyım, herşeyi kafaya takarım, çabuk kırılırım, kırılmak ne kelime bin parça olurum... Dahası, kurt misali için için kendini yiyip, bitirenlerdenim. Arkasına dönüp bakanlardanım... Ezip geçemeyen, el uzatanlardanım... En güzel yenilişleri ardı sıra yaşamam, yüzümün karşısında her daim düşbozumlarının olması bundan.
Diyelim ki, bir dünya turu kazandın. Hangimizle gitmek isteyeceğini sormuştum bir defasında da?
- İkinizin gitmesini yeğlerim, ama ille benim gitmem gerekiyorsa, annemi tercih ederim, demiştin. Tabii, bu kararında annenin kamerayı çok iyi kullanıyor oluşu da bir etken miydi, bilemiyorum.
Seneler önce bu soruyu bana sorsalardı "tek başıma giderim" derdim herhalde... Kaşağı'yı garip bir özdeşimin tedirginliğiyle okumuştum. Biraz Hasan'dım sanki.
" Pekala, bu kaşağıyı niye kırdın?
Hasan, Dadaruh'un elinde duran alete şaşkın şaşkın baktı. Sonra sarı saçlı başını sarsarak:
- Ben kırmadım, dedi.
- Yalan söyleme, diyorum.
- Ben kırmadım.
Babam tekrar:
- Doğru söyle, darılmayacağım. Yalan söylemek çok fenadır, dedi.
Hasan inkarında inat etti. Babam hiddetlendi. Üzerine yürüdü. "Utanmaz yalancı" diye yüzüne bir tokat indirdi.
- Götür bunu eve; sakın bunu bir daha da buraya sokma. Hep Pervin ile otursun! diye haykırdı. (...)
Artık ahırda hep yalnız oynuyordum. Hasan evde mahpustu. Annem geldikten sonra da affetmedi babam kardeşimi. Fırsatı düştükçe "O yalancı" derdi. Hasan, yediği tokat aklına geldikçe ağlamaya başlar, güç susardı. Zavallı anneciğim benim iftira atabileceğimi hiç aklına getirmiyordu. (...)
Hasan'a ahır hala yasaktı. Geceleri yatakta atların ne yaptıklarını, tayların büyüyüp büyümediğini bana sorardı hep. Bir gün birdenbire hastalandı. Kasabaya at gönderildi. Doktor geldi."Kuşpalazı" dedi. ( ...)
Pervin, hüngür hüngür ağlıyordu :
- Niye ağlıyorsun? diye sordum.
- Kardeşin hasta...
- İyi olacak.
- İyi olmayacak .
- Ya, ne olacak ?
- Kardeşin ölecek! dedi.
- Ölecek mi ? ( *)
(Kaşağı- Ömer Seyfettin) "
Hatırlarsın değil mi, anneannenin evinde bir gece lambası vardı.Konsolun üzerinde dururdu.Kesme kristalden. Onun ışığının azalıp, çoğalması korkuturdu seni. Küçülüp, büyüyen ışık. (Freud'ian çözümlemelere kalkışmayacağım şimdi, emin ol. )
Cemal Türker
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
HIDIRELLEZ
Ne güzeldir Hıdırellez Sabahları!
Yıllardır bitmez bir heyecanla, 5-6 Mayıs günleri, Hıdırellez'i kutlarız. Yeni nesiller pek bilmezler ama, biz orta kuşak çocukluğumuzdan beri her yıl ayni heyecanı yaşarız.
5 Mayıs günü herkes işini gücünü ayarlar, o gün, çoluk çocuk hepbirlikte kırlara çıkılır. Kırk- bir çeşit ot toplanır. Kekik, ballıbaba, ebegümeci, turnagagası, ceviz yapragı, v.s. Bir torba dolusu kır kokusu toplanana dek insanlar temiz hava alırlar ve hertürlü kötülükten, fenalıktan uzaklaşırlar. Eve dönüldüğünde, biraz yorgun ama yapılan işten büyük mutluluk duyulur. Annelerimiz, o toplanan otları bol su ile yıkayıp, temiz bir kova içinde, suda, bir gece bekletirlerdi. Biz de ayni şeyleri yapmaya çalıştık. Ama büyük kentlerde oturmanın dezavantajı herhalde, neyazıkki artık ot toplanacak kırlara ulaşamıyoruz.
Gece herkes dileklerinin listesini yapar, kırmızı bir kese içinde akşamdan gül ağacının dibine koyar. Ayrıca niyetler hazırlanır. 6 Mayıs sabahı erkenden kalkılır, gül ağacının dibinden niyetler çekilir ve dilek torbası içeriye alınır. Bu torbalarda kimi ev, kimi araba, kimi sağlık, kimi damat, kimi gelin veya eş ister. bazıları da küçük maketler halinde dileklerini görsel hale getirirler. Gece, Hızır ve İlyas oradan gecerlerse, dileklerini görsünler diye. Son yıllarda artık yapamadığımız birçok şeyi çocukluğumuzda yapardık. Hıdırellez sabahı çimenlerde yuvarlanırdık. Yeşil sağlık demekti.Yeşil bereket demekti. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte uyanıp o misk kokulu kır otlarının bekletildiği su ile elimizi yüzümüzü yıkar, kendimizi daha dinç hisseder, yakınımızdaki çayırlara giderek yeşil çimenlerle kucaklaşırdık. Bana Hıdırellezin hüzün veren tarafı da;.oğlakların kızartılmak üzere alınıp yolda ANNE Anne der gibi bağrışlarıydı. Allahın yarattığı tüm canlılara sonsuz sevgim olduğu için bu işi bir kez bile yapmadım. Annem, Babam da yapmadılar. Ama, börekler, dolmalar, renkli yumurtalar soframızın müdavimiydiler. Hıdırellez günü yapılan piknikler çocukluğumuzda hatırladığımız en güzel eğlencelerdi.
Kırklareli'nde Hıdrellez günü dereye gidilirdi. Eskiden at arabalarıyla daha sonraları otobüs, kamyon vs. ile. Ne şamata ve ne eğlence ile dereye ulaşılırdı. Bütün seyyar satıcılar orada olurlardı. Pamuk helvacı, elma şekerci, simitçi, macuncu, niyet çektiren kuşçu, kuruyemişçi ve daha niceleri...Davul'la zurna da eksik olmazdı tabii. İçki içip biraz zil olanlar, ya sızıp kalırlar, yada hora tepip deliler gibi oynarlardı. Bütün bir gün süren bu eğlence, insanlara moral verir, alşama eve dönüldüğünde yorgun ama huzurlu olup, geleceğe ümitle bakmanının rehaveti içinde uykuya dalarlardı.
Tabii o günler çocukluğumuzun güzel anılarıydı. Şimdi Hıdırellezi tam olmasa da yine kutlamaya çalışıyoruz. Dilekler yapıyor, fırsat bulursak kırlara gidiyoruz. Bazan dilekleri koyacağımız güllere ulaşmak bile zor...ama yine de insanlar kendilerine ümit ve yaşama şevki veren böyle günleri unutmamak zorundadırlar. Nice nice Hıdırellezlere!
Semra Yavuzcan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Gemiler kalkıyor yüreklerimizden sessizce !
Gündem mühendislerince belirlenen "türban" , "üniversitelerde şiddet" gibi konular, özellikle canlı tutuluyor. Değerlerimiz yitirilirken, "medya imparatoru el- AKP" yanlıları flaş flaş, şok şok...... ! manşetleriyle yönlendiriyor bizleri.. Gidişatın farkında olamıyoruz …
1) Özelleştirme ile köprüler, otoyollar, bankalar, Türk Telekom, GSM, fabrikalar, barajlar, gibi en önemli kurumlarımız satılıyor... !
2) Nükleer santral, insan hayatı karşısında ki "teknolojik tehlike'dir" . 100 yıl geçse dahi etkileri derin izler bırakır. Gelişmiş ülkelerin dahi ürettiği enerjinin "atığını" imha edemediği proje hayata geçirilmek isteniyor...!
3) Vakıflar kanunu ile vakıflar izin almadan mal edinebilecek, malları üzerinde her türlü tasarrufta bulunabilecek. Vakıflar, amacını gerçekleştirmeye yardımcı olmak ve vakfa gelir temin etmek amacıyla Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne bilgi vermek şartıyla iktisadi işletme ve şirket kurabilecek, kurulmuş şirkete ortak olabilecek. Türkiye'de tüm dinlere vakıf kurma ve toprak edinme hakkı veren bu yasa ile ülkemiz "Lozan antlaşmasından" daha ağır şartlara imza atmıştır… !
4) Değiştirilmek istenen Anayasamız ve değiştirilen Türk'ün temel maddesi TCK 301..!
5) Eğitim yerine tarikat zihniyeti ile Atatürk ilkeleri yerine, Fetullah Gülen kitapları okutuluyor….. !
6) PKK militanlarınca ülkemizden toprak talebiyle başlatılan bölücü terör, son yıllarda verilen tavizler sonucu, silahlı mücadeleden çıkarak siyasi bir hal almıştır. Temsilcileri "DTP" TBMM kürsüsünden dokunulmazlık zırhıyla, PKK taleplerini seslendiriyor..!
7) Türk ekonomisine ciddi katkı sağlayan, hayvancılık, tarımcılık sekteye uğratılmıştır. Verimli topraklarımızdan faydalanmak yerine, dışardan ithal "tarım ürünleri" alarak, yabancıların güdümüne girilmiştir. ..!
8) AKP islam'ı reddediyor, yerine ılımlı islam'ı diktatörlükle getirmek istiyor. Türban ısrarı kendi ideolojilerini (şeriat) kabul ettirmek içindir ...!
9) Kopenhag kriterleri olarak dayatılan maddelerin içeriğinde TSK'nin, "T.C Devleti'ni koruma kollama görevinin" ortadan kaldırılmadır diyerek! orduyu denetim altına alma çabaları vardır. Üniter yapının bozulmasının önü açılarak, bölücü ve teokratik siyasi faaliyetlere özgürlük talep edilerek, Cumhuriyetin temel ilkeleri olan Atatürk devrimleri tasfiye edilmek istenmektedir... !
10) Anayasamızın, teminatı altında bulunan laikliğe karşı türban üstünden sürdürülen karşı devrim girişimlerinin yarattığı tehlikeler ortadadır. AKP hem laiklik yıkıcılığı, hem de laiklik teminatı rolüne soyunmuştur. Oysa laikliğin teminatı anayasamızdır..!
11) iktidar yolsuzluklarla mücadele edeceklerini iddia etmişti. Ancak sahte fatura kesenlere ve hazine arazisi işgal edenlere af çıkartarak destek oldular, Ali Dibo sistemi ile tüm devlet daireleri ve belediyelerde ahbap, eş, dost ve dünürlere ihaleler verdiler...!
12) Dünya enerji savaşının kalbi olan Ortadoğu'da Türkiye'ye biçilen rol, federatif, güçsüz bir "Ortadoğu ülkesi" rolüdür. "Bor-toryum, petrol, Terör, İran savaşı, Irak senaryosu, İstihbarat ortaklığı" bunların hepsi çok büyük bir emperyalist oyunun legolarıdır...!
13) Tarih yeniden tekerrür ediyor, dün Osmanlı'yı Ermeni oyunuyla parçalamak istiyorlardı, bugün, Kürtler kullanılarak benzer emperyalist oyunlar oynanıyor. Din olgusu kullanılarak Türk vatandaşlarına ayrıştırma politikaları yapılıyor… !
14) Sosyal Güvenlik Yasası ile sağlık sisteminden yararlanma hakkımız elimizden alınmış, emeklilik yaşı 2046 yılı sonrası için kadın ve erkek için eşitlenmiştir. Aslolan değer hizmet süresidir. Yeni düzenleme ile hizmet süresini dolduranlar yaştan dolayı uzun süre beklemek durumunda kalacaklardır. Hastanelerde ücretsiz muayene olma hakkı kaldırılarak katkı payı ödeme yükümlülüğü getirilmiştir…!
15) 1 Mayıs işçi bayramı kutlaması, şenlik tadında geçmesi gerekirken, cop-silah-taş-sopa-tekme-biber gazı ile hükümet tarafından savaşa dönüştürülmüştür. Polisimizle halkı karşı karşıya getirerek, vatandaşın güvenlik güçlerine olan inancını ve güvenini sarsmak için kararlar, kin-öfkeyle uygulanmıştır.
* * *
Aslında listeye eklemem gereken çok konu var . Bu kadar çok sorun varsa "ben gidiyorum " demenizden korktum doğrusu. "Memleketi yobazlara, din tacirlerine, ağır abilere, dünür ve tarikat medyasına, sözde aydın demokratlara, ikinci Cumhuriyetçilere, bölücü hainlere" bırakıp terk etmek isteyebileceğinizi duyar gibiyim. Yaz mevsimide geliyor, deniz güneş ay ışığı, güverte, adalar bekliyor. Hayatı aşkla yaşamak istemek güzel bir duygu. Hele ki cennet vatanımızda yaşamayı biliyorsanız, değerini veriyorsanız, tarifsiz bir mutluluk doğrusu . Gitmek istenilen yerler çok güzel, ancak gittiğimizde sorunlar bitmeyecek. Keşke yelkenlilerimizi açıp Akdeniz'e açıldığımızda tüm her şey kendiliğinden çözülebilse. El betteki engin maviliklere açıldık diye sorunlar katlanmayacak veya kör düğüm olmayacak. Ancak sahip çıkmazsak, bu keyfi yaşayacagımız huzurumuz olmayacak. İktidar eline silgiyi almış her şeyi değiştiriyor , siliyor. Türk yasaları yerine "RTE" yasalarını ve görüşlerini karalıyor. Karalıyor çünkü yazmak, yenilik getirebilmek , milletinle özdeşleştirebilmek bir ayrıcalıktır. İktidar reformlarını "din" yönünde yapmak istiyor.Yasaklamalar her alanda din adına gelişiyor.Yakamoz ışıkları altında, turkuaz renkli sulara bakarken yudumladığımız şarap keyfimizede belki yasak getirirler.
* * *
Hadi hep beraber açılalım mavi sulara.. Hatta yanımıza bir sandık alalım içinde "bir avuç umut, birkaç hatıra, gururlu tarihimiz, mücadele ruhumuz, ATATÜRK sevgimiz ve bağlılığımız, TÜRK benliği" olsun. R.T.Erdoğan ve Vekillerine açık bilet alıp bu mavi yolculuğa davet edelim. Issız adada sandıkla baş başa bırakalım, belki o zaman vatanımıza aşkla bağlılığımızı anlayabilirler ... !
Kaybettiklerimizin artık farkında olalım.......!
Nuran Talay
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
AĞACIN ALTINDA
Cumhuriyet'ten bir dilim tatlı aldı. Irak'tan bir lokma tuzlu yedi. Gökyüzünden bir damla su içti. Dünya, bugün çok yorgun...Dünya, bugün kendi ile cebelleşmiş, kan kaybetmiş. Yaralı. Dünya bugün çok suskun... Kırgın. Ve de çok solgun... Ağacın altında ruhundan ayrı bedeniyle oturuyordu. Gittim yanına. "Naber?" dedim. "Sana ne?" dedi. "Nasıl, sana ne? İnsan gibi sorayım demiştim, sadece" dedim. Önüne bakarak "benim içine düştüğüm durumlar seni neden ilgilendiriyor?" dedi. Sustum. Belli ki utanıyordu. "Peki konuşmak ister misin?" dedim. "Hayır" dedi. Döndüm arkamı tam gidiyordum ki "dön" dedi. Döndüm, gittim yanına. İçindeki çocuk, bitkin ve de kimsesiz. İçindeki çocuk, çok masum. Oturup duruyor yanında. Eğildim başinı sevdim. Kaldırdı gözlerini bir bana baktı, bir de çocuga. Anladım bu yol camlardan yapılmıştı. Can yakmadan ona ulaşmanın tek yolu: Biraz sabır ve biraz anlayıştı. "Ne yaptıysam olmadı" dedi. Baktım. "Biliyorum" dedim. "Sen nereden biliyorsun?"" dedi. "Ben de aynı şeyi hep denedim" dedim. Durdu. Aklından binlerce film şeridi kayıyordu. O bedeniyle bana yakın ruhuyla uzak bir dağ oluyordu. Çocuk kıpırdadı kalkmayı denedi. Eliyle kolundan tuttu. "Otur oturduğun yerde" dedi. Çocuk isteksiz bir şekilde yerine oturdu. Eğildim. Kırgınlıklar yol kenarına çekilmis dikenli teller gibiydi. "Üzgünüm" dedim. "Bu telleri kesmemiz belki de olanaksız değildir." "Olanaklı da değil" dedi. Kendinden geçmiş bir şekilde denize bakıyordu. "Peki içindeki kahraman ne durumda?" dedim. Kuma şekil çizen çocuk, birden durup bize baktı. Ona dönüp önüne bak dedikten sonra, "bilmiyorum" dedi. Ruhu çok çalismis bir işçi gibiydi. Tek hedefi mesaiyi bitirip evine gitmekti. Belki de günlerden beri kendine bile anlatamadığı şeyleri bana anlatıyordu. "Geçmiş durmadan kalbime batıyor" dedi."Küt bir iğne gibi." " Peki neden çekip çikartmiyorsun" dedim. "Çikartamiyorum" dedi. "Çünkü acı çekmek hoşuna gidiyor değil mi?" dedim. "Tıpkı benim gibi." Elindeki şişeyi yere bıraktı, bana döndü. "Evet hoşuma gidiyor" dedi. "Kızmana gerek yok" dedim. "Ben de seninle aynı durumdayım. Bunun ne aşağısı var ne de yukarısı." "Dostlarım beni terk ettiler" dedi. "Hayat bir istasyon gibi" dedim. "Gidenlerde oluyor, kalanlar da. Dönenler de oluyor" dedim. "Dönmeyenlerde." "Haklısın" dedi. "Ama gidenler hep döneceğim demişlerdi" dedi. "Derler" dedim. "Bunlar onların bahaneleri" dedi. Sonra döndü. "Ben bu kadar bırakılıp gidilecek biri miyim?" dedi. "Peki ben öyle miyim?" dedim. Başinı ağaca yasladı, uzaklara baktı. "Bilmiyorum" dedi. "Hem bundan sonra ben varım" dedim. "Ya sen de bırakıp gidersen?" dedi. "Bu yüzden mi yalnızlığı seçiyorsun" dedim. Sustu. Gittim yanına oturdum. Elini tuttum. Şaşirdı. Gözlerine baktım. "Bundan sonra herşey iki kişilik. Bu kadar esaret onun için yeterli" dedim. Tamam deyip.Yanında oturan çocuga döndü. "Gidip deniz kenarında oynayabilirsin" dedi. Anlaşma imzalanmıştı. Savaş bitmişti. Her insan, başkalarından önce kendisinin esiriydi...
Özden Özel
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Sokak Lambası
Karanlık bir gece kadar yalnızım
Ve bir o kadar da ürkek ve korkak
Ama ayaktayım dimdik ve sapasağlam
Yalnız bir şey var, bu sinsi karanlıkta
Derin derin hülyalara daldırıyor insanı,
O çocuğun iliklerine kadar işlediği zamanda
Sığınmak için altında durduğun sokak lambasında.
Sanki bir şeyler ima ediyorda, anlayamıyorum.
Sesler geliyor altında bulunduğum pencereden.
Hani şu sıcak sobanın yanında zaman geçirenlerin .
Galiba gülüyorlar, ne kadar saçma geliyor bana.
Ama dur orda sen gülmedin ki hayatında.
O yüzden bilemezsin sen bunları.
Senin adın sokak çocuğu
Seni sanki bu kaldırımlar doğurdu,
Seni onlar büyüttü sanki
Sen insan evladı değilde bu sonsuz karanlıkların evladısın .
Tek bir arkadaşın vardı senin
Biri kendin biri önünü aydınlatan sokak lambaları
Onlarda olmasa yalnızsın şu koskoca dünyada,
Sana gerekmez sevgi sokak çocuğu.
Yalnız acı bir lokma takılmış boğazına
Hani o pamuk yastıklarda uyuyanlar varya,
Tertemiz melek yüzlü anneleri olan.
Yavrularını koyunlarına basarak uyuturlarken,
Seni koynuna annen değil de çöp yığınları bastı.
Bütün bunlar senin kaderindir
Çeken sen olacaksın sokak çocuğu..
Gökçe Çubuk
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
Çırpındı Karanlığa Karşı
Korkmadı karanlıktan
Durmadı - Yürüdü
Kimsesizdi sokakları
Günler mi geçmişti
Hatırlayamadı
Yoruldukça...
Çekildi kuytu köşelere
Üşüdü titrek ayazlarda
Biri gitti
Biri geldi kâbusların
İnsanlar...
Yitik zamanların insanları
Canlanıp giyindiler
Konuştu - Uyudu
Uyudu - Konuştu
Kim uyudu, kim uyumadı
Belli değil
Taşlaşmasın diye yüreği
Korunsun diye kırılganlığı
Can vermesin diye umut
Bitirmedi yürüyüşü
Çırpındı karanlığa karşı
Yıkadıkça yüzünü süzülen yaşlar
Çekip aldı içinden kederi
Isıttı güneş sızlayan bedenini
Sevdi...
İçinde yeniden var olan ruhu
Duyumsadı...
Derinliklerde deli sevinci
Tozsuz...
Işıl ışıldı yemyeşil yapraklar
' Düş Kuruyor Gece ' adlı kitabımdan - Ocak 2008 -
Hatice Bediroğlu
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
İster yıllar süren evliliğinizi noktalamış olun , isterseniz uğruna her şeyi göze alabileceğiniz sevginizi , isterseniz uğrunda herhangi bir organınızı bile düşünmeden verebilecek kadar sevdiğinizi , isterseniz iki-üç hafta süren deli sevdanızı.Tüm bunları yaşatmak adına.. http://www.kotuvepis.com Kendi alanında " ismiyle tezat , ilk ve tek" olan web sayfası. Sevginin farklı bir yansıması olarak tasarlandığını farkettiğim sıradışı bir web sayfası.
...Bir velvelenin orta yerinde, sürgün’lerin alevlere atıldığı zamanlardan kalma beş bin mısrayı maziye kaptırdık şiraze. http://www.siraze.net/ Mazide gezinen filozofların kule diplerinde oturan siluetleri fısıldıyor en anlamlı kelimelerini, bir de siyaha çalan cübbeleri oynaşıyor geceyle, gözlerinin gerisinden fışkıran “yapmayın, etmeyin, aldanmayın” feryatları geziniyor kıyı şeridinde. Mahareti hıza vurduk şiraze...
Birbirinden ilginç flash oyunlar, video, resim ve sıra dışı birşeyler arayanlara özel bir web sayfası http://www.purple-twinkie.com/ Gerçekten sıra dışı bir kaynak olduğunu kendim test ederek öğrendim. Bir de siz deneyin.
İnternette aradığınız bir çok şeyi rahatlıkla bulabileceğiniz güzel bir web sayfası. http://www.gencbilim.com/ Mesela online TV ve Radya takip edebilirsiniz. Güncel haberlere ulaşabilirsiniz. Ödev ve tez bankasından faydalanabilir ya da spor sayfalarında gezinebilirsiniz.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3753 / Windows / 4.54 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
|
|
|
|
|
|