|
|
|
7 Mayıs 2008 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : İdam edildiler!.. |
O MAHUR BESTE
Şenlik Dağıldı Bir Acı Yel Kaldı Bahçede Yalnız
O Mahur Beste Çalar Müjgan'la Ben Ağlaşırız
Gitti Dostlar Şölen Bitti Ne Eski Heyecan Ne Hız
Yalnız Kederli Yalnızlığımız Da Sıralı Sırasız
O Mahur Beste Çalar Müjgan'la Ben Ağlaşırız
Bir Yangın Ormanından Püskürmüş Genç Fidanlardı
Güneşten Işık Yontarlardı Sert Adamlardı
Hoyrattı Gülüşleri Aydınlığı Çalkalardı
Gittiler Akşam Olmadan Ortalık Karardı
Bitmez Sazların Özlemi Daha Sonra Daha Sonra
Sonranın Bilinmezliği Bir Boyut Katar Ki Onlara
Simsiyah Bir Teselli Olur Belki Kalanlara
Geceler Uzar Hazırlık Sonbahara
ATTİLA İLHAN
Hepimizin vardır utanç anları. Hani o hiç hatırlamak istemediğimiz, hatırlayınca kızardığımız anlar. Benim de var elbet bir elin parmakları kadar. Unutmaya olanak yok. O utanç mıdır acaba bilinç altıma atıp unutturan yoksa hızına yetişemediğimiz gündem midir bilmem, ama dün unuttum, basbayağı atladım. Üç fidanın idamını atladım. Oysa, 6 Mayıs 1972 o beş parmaktan biridir benim için. Çok fazla kişiyle paylaştığımı sanmıyorum, hatta belki hiç. Ama bu satırları okuduğunda hatırlayacak arkadaşlarım olacaktır mutlaka. 36 yıl sonra, Beyazıt'tan Dolmabahçe'ye tek sıra halinde yürüyen gençleri, mezarları başında binlerce genci görünce bir kez daha hatırladım ve gene utandım. Sizler yabancı değilsiniz, yıllar sonra neyin ne olduğunu anladığımda ancak kafama dank eden bu ayıbımı sizlerle paylaşmak, bir nevi günah çıkartmak istiyorum.
Ortaokul 1 ya da 2 deydik galiba. Milli Selamet Partisinin dolayısıyla Erbakan Hoca'nın rağbet gördüğü yıllar. Siyaseti 4 karıyla evlenmek olarak algılayan bir yaştayız işte. Aramızda bir de abisi ODTÜ'de okuyan arkadaşımız var. Abisinden öğrendiklerini bizlerle paylaşmasını, tüm dava sürecinde o an için anlamsız bulduğumuz hassasiyetini bugün gibi hatırlıyorum. Ama şimdilerde utandığım, o 6 Mayıs 1972 sabahı sınıfta yaptıklarım. Üzülen arkadaşımla, sıranın üstüne çıkıp darağacında sallanan adam taklidi yapıp dalga geçtiğim, kahkahalar attığım geliyor aklıma. Ve tabi utanıyorum. Tek bir kişinin canını yakmadan, sırf bir bağımsız Türkiye özlemiyle darağacına giden o 3 fidanı hatırladıkça ister istemez o gün de canlanıyor gözümde. Hele bugünün yasal eşkiyaları aklıma gelince biraz daha kahroluyorum.
Elbette Türkiye’de de en uzun koşuysa devrim
o, onun en güzel yüz metresini koştu
ilk o fırladı lüverden en sekmez mermisiynen
en hızlısıydı hepimizin,
ilk o göğüsledi ipi...
acıyorsam sana anam avradım olsun,
ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun!
Can Yücel
Hoşçakal Deniz!..
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
Siyah pelerinli adam ve hamam
Aşk masallarının büyüleyiciliğine kapılıp bunu gerçek yapmak isteyen adam, kendi gerçeği ile savaşmak zorunda kalınca; kendi gerçeği yüzünden çok kötü yaralara maruz bırakılınca, çirkinleştiğini zannetti. Bütün bu savaşa rağmen büyüleyici, kültürlü, akıcı, güzel bir adam, güzel bir kalem, gözlere güzel bir şölen dünyaya yetişti. Herkes gördü sevdi, tadına baktı. Kendi dışında.
Siyah pelerinli adamı kapatmaya çalışan kadınlardı
Yanlışı yapan
Siyah pelerinli adam bir kadının olamazdı
Her kadına ulaşmalı her kadının en az bir kere bir aşkı hissetmesini sağlamalıydı,
Böyle yazılar yazdıran.
Kimse bu tür aşklara inanmaya devam edemezdi. Devam edenler kör kalır, aptal denilir arkalarından gülünürdü. Etmeyenler, ya siyah pelerinli adam gibi onların hayaleti peşinde yerinde çürürdü ya da hamama giden, sudan çıkan kadın gibi dalga geçerdi. Bu karakterlerin çok önemli bir ortak noktaları vardı bilmedikleri. İkisi de birer hayalperestti. Doğduklarında, küçüldüklerinde ve büyüdüklerinde bile. Dalar dünyayı kurtardıklarını, sevdiklerini, evlendiklerini, mutlu olduklarını hayal ederler; uyanır, uyanamazlardı. Hayalleri öyle büyüktü ki, gerçek olmayınca bir tanesi kendini suçlamayı ötekisi vazgeçmeyi seçti. Vazgeçen birçok acıyı da geçti.
Osmanlı İmparatorluğunun son padişahı tarafından yaptırıldığı söylenen bir hamama giden iki kadın… Sanki buymuş gibi normali hiç yadırgamadan hamama giden o iki kadın, konuşan iki kadın. Uzun süreli ilişkisi olan Elif: " Ben düğün yapmak istiyorum ama evlenmek istemiyorum, gelinlik giymek istiyorum" der. Düşünürler, acaba birlikte olabilmek için evlenmenin şart olduğu zamanlar ya da hatta erkeklerin evlenmek istemeyip kadınların buna delirdiği zamanlar bile, daha mı iyiydi? Bir mesleğin değil de bir kocanın "altın bilezik" sayıldığı zamanlar daha mı iyiydi? Onlara gerçekten ihtiyaç duyduğumuz zamanlarda daha mı az düşünüyorduk? Daha mı az konuşuyor, daha mı az terk ediliyor? Daha az mı seviyor? Daha az korkuyor, daha az mı çekip gidiyorduk? Hamamın içine girerken o sıcağa birden alışamadılar, nefesleri kesildi. Hani aşksızlığa uzun zamanlar alışıp birden bire aşka maruz kalınca olanlar gibi. Hamamın tepesi kubbe şeklindeydi ve deliklerle küçük ışık yolları açılmış tavan bu minik penceremsi girintilerle doluydu. Odadan odaya geçtikçe ısı artıyordu. Üç kademe ısı vardı. Sırayla hepsi geçilecekti. En sıcak odanın taşa oturulmayacak kadar sıcak olduğu söyleniyordu. İlk odadan ikincisine geçerken ısı farkını çok hissetmediler. Ateşe atmışlardı bir kere kendilerini, o ateşe atılmayı kabullendikten sonra, altını kim açarsa açsın sıcaklığın artışı çok da hissedilmiyordu. Tıpkı kaynar suya atılan kurbağanın çektiği acı ile normal suya konup yavaş yavaş kaynatılan kurbağa arasındaki fark gibi. Farkına bile varmadan pişerdi insan. Severek, pişerek ve hiç anlamadan ölebilir insan o ateşte. İki kadından daha tombul olan ama hamamın mevcut seyircilerine göre elbette ince olan, bunları aklından geçiriyor hatta dile bile getiriyordu. Çünkü;
Ruhunda bir damla sanat ateşi taşıyan insan
Hayat geldikçe üstüne yaşayamaz
Sorgulamadan
Yazmadan.
Kendini bırakamaz huzura,
Her şeyin altında yatan anlamı
Anlamadan
Yatmasa da anlamlandırmaya çalışmadan.
Anlamlandırmaya çalışmak siyah pelerinli adam ve tombul hamam kızının ortak bir yönü daha idi. Siyah pelerinli adam öyle çekmiş öyle sıkılmıştı ki kendinden, bir tek hareketi daha egodan yaparsa kaybolacaktı tüm anlam. Onun yapacağı her şey ya korkudan ya da aşktan olmalıydı; yapmış olmak için yaptığı şeyleri tüketmişti hayatta, hakkı kalmamıştı öylesine yaşamaya. Buna inanıyordu, bütün gelenleri hak ettiğine de… Yalnız bir şey eksikti göremediği, haklarının bittiğine inanmasındaki güzellik ve saflıktı anlamak istemediği.
Hamam kadınları bir sürü çıplak kadının arasında birbirinin üstüne su döküyor, konuşuyor, gülüşüyorlardı. Her şeyin olduğu gibi hamamın da bir raconu vardı elbet. Önce suyla biraz oynanır, sonra 3. Kademedeki sıcaklığa terfi edilip orada ter atılırdı. Sıcak odadan çıkıp keseye yatılır ve bütün ölü deriler tek tek temizlenir pislikler suyla yıkanır gözenekler yeni pislikleri misafir etmek için sonuna dek açılırdı. Aynı zamanda biraz da ruhlarının temizleneceğini zannederdi hamam kadınları.
Bir tas su dök
Kafandan aşağı
Bir zamanlar yaptığın yediğin her şey havaya karışsın
Hapsetsin onları hamam.
Çünkü siyah pelerinli adam çünkü ile başlayan cümlelerin tanımı idi. Çünkü o gelmeden çok önce çünkü ile başlayan cümleler başlamıştı. Boşu boşuna tüketilmişti çünkü o daha varmadan. Bu kaçınılmazdı artık hayatta. Var olan her şeyimizi çünkü nün en anlamlı olduğu insana saklamak mümkün değil artık. Eksildiğimizi kabullenmek zorundayız hayıflanmadan. Az daha çoktur diye avunmalıyız belki de. En basitten gelen insan yolu en basite gitmek ister çünkü ve belki de. Siyah pelerinli adam çünkü lü cümlelerin eseri olamayacaktı maalesef, çünkü bunun için geçti ama onun için değil, onun için erken bile. Görecek kadar uyanık, görecek kadar hayalperest kalabilse…
Hamam kadınları konuşmaya devam ederken keselenen kadınları izliyorlardı. Memeleri ile yatan kadınların kirleri bir bir atılıyordu. Tombul hamam kızı kendini buna hazırlamaya çalışıyordu. O artık öğrenmişti, o çok uzun zamandır, o kendini bildi bileli çıplak bırakmıyordu hiçbir zaman. Konuşuyordu tombul olan: " Hayal kırıklıklarım öyle büyük ki onları ifade etmek için üstlü sayılara ve öyle fazlalar ki onları hesaplamak için logaritmaya ihtiyacım var artık". "Aslında yapmak istediğim, demek istediğim tek şey, 'her gün her gece sev beni'. Çünkü bir bu var hayatta asla kirletemeyeceğimiz, sevgi. Onu da kirlettik dediğini duyuyorum, ısrar ediyorum, asla kirletemeyiz…". Hamam kızları birbirinin doğum haritasındaki boşlukları dolduran insanlar misali birbirlerinin anlatılarını anlamsız bulmuyorlardı. Elif devam ediyordu:" Öyle dolu ki bu beynim ve öyle anlamıyor ki çoğunluk bunu, bilerek yaptığımı zannediyorlar, yetinmediğimi… Yapmayı denemediğimi, terapiye gitme nedenimin bunu yapmak olduğunu anlamıyorlar. Mükemmel olmasını istediğimi görüyorum, hayatımda olmasını istediğim her şeyimin. Mükemmel yapamayınca korkuyorum. Belki de senin siyah pelerinli adamın kadar cesur değilim ben. Bazı şeyleri mükemmelleştirmek isteyeceğimi, başaramayacağımı sonunu getirecek gücümün olmadığını hissediyorum zaman zaman. Fakat bunu onun gibi baştan kabullenip yaşamamak yerine yaşamaya çalışıyorum onun kadar cesur olmadığımdan." Tombul kız müdahale etmeden duramıyor:" Cesur olsan o zaman korkardım, korkmayan insanın hayatında kaybedecek bir şeyi kalmamış demektir". Elif devam ediyordu:" Doğru söylüyorsun belki ama korkum bile yetmiyor. Mesela eve döndüğümüzde seninle güzel güzel krep yiyeceğiz yatacağız, dinleneceğiz hayatın tadını çıkaracağız. Ama ertesi gün gelecek ve ben daha kendi ruh sağlığımdan emin değilken başkalarının ruh sağlıklarının bana emanet edildiği günler gelecek, daha aşklarımın arkasında sağlam adım duramazken benden bir aile kurmam beklenecek ve ben bütün bunları yaşlandığımın belirtisi olarak göreceğim sadece. Sahilde sırt çantamla kalın kaşlarımla gezinip platonik aşkları dert zannettiğim günleri özleyeceğim". Sustular, iç çektiler.
Gerçek şuydu ki bizim 2 hamam kadını gibi kadınlar, susup duramazdı. Hayat onlara olamazdı. Onlar hayata olmalıydı. Onlar nasıl insanlardı, nasıl anlatsam? Biri masasının üzerindeki deliliği fark edip telefonda arkadaşına söyleme gereği duyan bir düşünür, biri bunları bana yazıp yollasana onları öykü yapacağım diyen bir yazar.
Elifin masasındakiler:
2 İran kedisi.
Kalem kutu
1 kutu diyet kola.
1 boş şişe kola
Salatalık turşusu kavanozu
Varoluşsal psikoterapi kitabı
Tırnak makası
Törpü
1 bardak dibinde kola var, buz erimiş o yüzden içilmemiş
1 defter
1 flashdisk
Telefon
5 lira
Buruşturulmuş peçete
Boğaz pastili
1 su şişesi
1 ayraç
Laptop
Bir de mükemmel arkadaş, mükemmel dost, mükemmel psikolog, vasat evlat, vasat kız
Kardeş vasat sevgili
Ama bakınız; siyah pelerinli adam sanıyordu ki hayat hep ona oluyordu. Sanıyordu ki, her şeyi o yapıyordu, her şey ona yapılıyordu. Kötünün de kötüsü, iyinin yüzkarasıydı sanıyordu. Onu seven herkesi küçük görüyordu böyle düşünerek. İnsan bir kendi sevilmesi, kendi egosu söz konusu olunca aklıyla düşünemezdi, yararlı olamazdı, böyle yapıyordu.
Tombul hamam kızı da inanmıyordu.
Böyle bir güzelliğin harcanmayacağını biliyordu.
İyimserdi, onun yolunu bulacağını biliyordu.
O yolun kendisine bakmadığını biliyordu.
Pelerinli adamın hayranlığının kendine olmadığını anlıyordu.
Onun tekrar uçabilmesini istiyordu gönlü.
Bencildi, bencil değilim diyemezdi yine de bir gün uçacağı gerçeği onu mutlu ediyordu.
Uçup gidecek olsa da yanından onun o gün.
Tombul hamam kızına olan duygularını gösterebilmek için ya ona gelmek ya da bunu toplumsal bir hareketle ortaya dökmek seçeneğinin kulakları acıtıcı güzelliğine fırsat tanınmadan gideceğini biliyordu siyah pelerinli adamın.
Çünkü
Çünkü o çünkü leri hak ediyordu
Ve çünkü
Duyguları hakkında bir haber olan
En az Elif en az siyah pelerinli adam kadar habersiz olan ve korkan tombul kız
Her şeye rağmen
Sanırım
Onu seviyordu.
Sevgi öyle dile düşmemeliydi. Sevgi hep böyle zor ifade edilebilmeliydi. Sevgi tensel yaklaşma ile karıştırılmamalıydı. Tensel yaklaşma iyice anlamsızlaşmıştı. Tekrar anlam kazanana kadar tenler artık yaklaşmayacaklardı.
Üçüncü odaya geçme zamanı gelmişti. Orasının ne kadar sıcak olduğundan söz ediliyordu. Tombul kız fark edemedi birden. Evet mermerler oturulmayacak kadar sıcaktı, evet misafirperver bir Elif dostu yanmasın diye soğuk sularla yıkamıştı her yeri ve yine de sıcaktı ve hatta plastik taslarını; bakır olsun diye imrendikleri plastik taslarını soğuk su çeşmesinden doldurup üstüne oturma gereği duymuşlardı ama yine de o kadar da sıcak değildi sanki. İnanılmaz terlediler. Yeter dediler, keselenmeye döndüklerinde ikinci odaya, anladılar. Meğer insan kendini ateşe bir kere attı mı hissetmeden pişen kurbağa bacağı çorbası misali yavaş yavaş altlarından ısıyı arttıranları fark etmezmiş, ancak öyle bir sıcaktan daha az bir sıcağa dönebilince aslında ne kadar da rahat nefes aldıklarını, ve ne olduğunu bile bilmedikleri bir uğurda, ne kadar uzun olduğunu bilmedikleri bir süre boyunca nefessiz kaldıklarını ancak o zaman anlarlar. Akıllı olan şükreder, güçsüz olan dönmek ister. Bu kadar da basittir.
Midir?
İnsan öyle güçsüz bir varlıktır ki aslında, cümlenin sonunu açıkça noktayla getirdikten sonra bile soru sormaya cüret eder.
İki insan
Senelerdir birbirini az çok bilen iki insan
Başka bir isim koyma gafletinde bulunurlarsa birlikteliklerine
Birbirlerine bakışlarındaki berraklık yok olur.
Sanki bilmez gibi birbirlerini, birbirleri hakkındaki fikirleri konusunda bile şüpheye düşmeye başlarlar.
Yanılırlar.
Aşk yanıltır.
Aşkın ismi bile yanıltır.
Aşkın ismi mi? Yoksa aşk mı onları yanıltan?
Anlayamazlar.
Sonunda keselenme zamanı da gelmişti. Arkadaşının keselenmesini izleyen tombul kadın korkusunu yenip yattı memeleri açık kadının önüne, çünkü artık onun da memeleri ortadaydı. Korktuğu gibi değildi. Biliyordu ki, bütün yalanlar dolanlar hileler oyunlar kadınların dünyasında mevcuttur. Dürüstlük bütün basitliği ile olsa dahi erkeklere mahsustur. Yine de o hamam öyle güzeldi ki. Memeler sadece memeydi, göğüs değildi. Erkeklerin sahnesinde olayın oynanacağı gibi değildi, kadınlar birbirlerinin göğüslerini görüp tahrik olup ellemeye başlamayacaklardı. Kimsenin umurunda değildi, kimsenin memeleri, yağları, kılları, göbeği kimsenin umurunda değildi. Seksi olmak şart değildi. Seksi davranmak saçmaydı. O kadınlardan kimi parasını kazanıyor, kimi rahatlamak istiyor, kimi tedavi oluyor, kimisi ise sadece yıkanıyordu. Hatta parasını kazanmak için bir kadının benim vücudumu keselemesi, masaj yapması gerçeği bile o kadar rahatsız etmiyordu beni. Rahatsız etmesi, mesleğine saygısızlık duymak olurdu. Oysa düşünün genel evlere giden erkekleri; en adam olanları bu işten rahatsızlık duyup yapamıyorlar ve bu onların en adam olanları. Erkeklerin en adam olanı bile karşısına bir kadın geçti mi, onu cinselliğinden ayrı görüp saygı duyamıyor. Çünkü bu doğa kanunlarına aykırı. Orada acıdım bazı kadınlara. Belki de güzel hayatları vardı, ama eminim ki bazılarının da yoktu. Eminim ki bazıları burada çıplak bile olsalar insanlıkları ve sadece insanlıkları ile yargılanırken, eve gidecek bir et parçasına dönecek, bir erkeğin altına yatmak için kendilerine bakacaklardı. Hiç gerek yokken, onlar zaten dünyalar kadar güzelken…
Siyah pelerinli adamı kapatan kadınlardı yanlışı yapan
Öyle ya,
Hissetmese bile onun adımını attığı her yerde aşk bitmeliydi
Hissetmese bile.
Kimse ona herkese aşkı yaşatma misyonunu vermedi
Bu adil olmayan yolu kendi seçti
Yaşatamayınca suç kendinin zannetti.
Hak yoktur oysa ne doğru ne de yanlış
Ne yanlıştır onu kendi için isteyen kadının yaptığı
Ne de yanlıştır onun kendisi için daha iyisi olduğunu bilmesi
Ne korkmasıdır yanlış
Ne de vazgeçmesi.
Ne denir bilinir; tragedya+zaman eder komedya. Trajedilerini dünyanın bütün zamanına rağmen bir noktadan sonra komedi olarak görememektir bir insanı hasta yapan. Başka hiçbir şey değil. Siyah pelerinli adamın yaptığı hiçbir şey hasta damgasını kendisine vurmasına neden değildir bundan başka. Çünkü evren bile onun komediye dönen öyküsünü izlerken kirli ekranından, o hala tüm saflığı ve berraklığıyla trajedi zannediyordur ona her olanı.
Siyah pelerinli adam, tombul hamam kızının bu güne kadar arzuladığı her erkekten bir parça taşıyordu. Öyle ki, sorulsa bunlar ona, bunları listeleyebilir ve hatta aynı parçayı taşıyan erkekle eşleştirebilirdi. Peki ya inanç? O neredeydi. İnanç yoktu. Ayrı ayrı o parçaların sahibi adamlar hep biraz eksikti, bu yüzden kusursuzdular, tehlikesizdiler, gideceklerdi, gitmelerini istediğinde pişman duymayacaktı. Ya o parçalar, ya birleşseler bir adamda… Ne inanabilirdi doğruluğuna, ne gitmesini isteyebilirdi, ne de gittiğinde pişman olmayacağını garantileyebilirdi. Mutlu da olsa, son sondur. Tombul hamam kızı masalların gülünçlüğü ile dalga geçiyor ve onlara inanmıyordu. Ancak eksik aşklar, eksik süreler boyunca eksik mutluluklar verebilirdi.
Siyah pelerinli adam bu gerçeği doğruluyordu, sevsem bile vazgeçerim… Sevsem bile çeker giderim diyordu. Hem de yazıya dökülemeyecek kadar kısa zamanlarda.
Aşk masallarının büyüleyiciliğine kapılıp bunu gerçek yapmak isteyen adam, kendi gerçeği ile savaşmayı öğrendi sonunda; kendi gerçeği yüzünden maruz bırakıldığı kötü yaraları hak etmediğini anladı, güzelleştiğini fark etti. Bu savaşa rağmen bütün cesetlerin arasında ayakta kalan büyüleyici, kültürlü, akıcı, güçlü, gururlu güzel adama, güzel kaleme, gözlere sergilenen güzel şölene baktı ve gurur duydu. Herkes gördü, sevdi, tadına baktı. Kendi bile.
Gerçek mi? Şüpheyle baktığını görüyorum. Masallara ve mutlu sonlara alayla bakan tombul hamam kadını en azından şunu biliyordu, onun kalbinden geçtiyse bu son, bu son olacaktı. Bu inanç değildi, bu hayalperestlik değildi. Bu deneyimin tam kendisiydi. Bugüne kadar olmuş olanlardı. Bugüne kadar olanlar yarın da devam edecekti.
Masallar yanlış değil sadece terstir…
Uyuyan güzel neden güzeldir;
Uyuyorsun
Güzelliğin bu nedenden
İçinde yaşadığın dünyayı bilip de
Güzel kalamazdın sen.
Çirkin ve güzel masalında bir iğrençlik abidesi olarak yansıtılan çirkin güzelden katlarca güzeldir aslında. Eğer güzel onu çirkinliğine rağmen sevdiyse, bir başka bildiği, bir başka çıkarı vardır, çirkin onun bu yüzünü bilmesine rağmen onu sevdiyse ondan katlarca güzeldir.
Küçük denizkızı mı? Yorumlamaya bile cüret edemiyorum. İnsan korkuyorsa kaybedecek çok şeyi vardır.
Yeliz Hısım
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kahveci : Cihan Devrim Avunduk |
ASIL "ISKALADIĞIMIZ"…
Yıllar bizi mi kovalıyor, biz mi yılları !?
Nereye koşuyoruz, neyi kovalıyoruz, ne arıyoruz?
Ve aslında neyi ıskalıyoruz !?
İnsanoğlu; "insan"ın var olduğu kabul edildiğince yaşamıştır aşkı, yaşamıştır sevgiyi…
Ve yaşamıştır kıskançlığı, sahibi, sahipliği…
Ve de aynı şekilde aldatmayı, aldatılmayı, bencilliği, nankörlüğü, kulluğu, köleliği…
Hâkimiyeti, üstünlüğü, ezmeyi, ezilmeyi yaşadığı gibi, tekrar ve tekrar, açlık ve susuzluk kadar…
Bir şey var ki zor….
Bir şey var ki tekrar ve tekrar kadar kolay ve kolay yaşanmıyor…
Bir şeyler var ki; "hayvan"ı ayrı, "insan" farklı kılıyor…
Akıl değilse de "fikir"…
Ses tamam belki ama şekli dolu "kelimeler"…
Aşkın hüsranla son bulmasında, şairin dediği gibi:
"Başka bedenlerde aradım seni,"
"Ten sen değildin, saran beni,"
"Ruhundur yokluğum deli gibi…"
"Seni özledim"ler…
Dahası "seni istiyorum"lar…
Asıl özlenen, derinden istenen "ruh"tur, ruha şekil veren fikir ve kelimeler…
Değil midir... !?
Çok oldu seni kaybettiğim, sevdiğim…
Ama bil ki ne tenin, ne de bedenindir özlediğim…
Senden önce yarım isem, ki öyle idim, ne yalan söyleyeyim,
Tam, "tam oldum" dedim, tepetaklak oldum…
Ruhum esir kaldı fikirlerinde,
Kelamınadır susuzluğum…
Su yolunu bulsa da öyle ya da böyle,
Asıl ıskaladığımızı su bilemez, ben bilirim…
Cihan Devrim Avunduk
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
BİR GÜN CAM KIRILDI
Bir gün cam kırıldı. Ne haylaz bir ayaktan fırlamış ve pervasızca komşunun salonuna girmişti basit bir top. Kasıt yoktu ama bu korku dolu heyecanı yaşamaya değer diyordu cin bakışları. Böyle düşünüyordu her konuda; o heyecanı yaşamaya değer. Hayatı boyunca risk aldı. Bazen camdan kalpler kırdı komşu kızının kalbinde, bazen sinirden indiriverdi tek yumrukla dört duvar evinin kapılarından birinin camını. Hep masumca başlamıştı oysa oynadığı oyunlar. Biraz eğlence, biraz aşk, bir kadeh içki şişede durduğu gibi durmayan… Sonuç ise hep hüsran oldu. Evde babadan temiz bir dayak, biten bir aşk, kanayan bir el. Kimin canını yaktı gerçekte bilinmez. Ama kendi cam kırıklarını onca zaman oldu hala temizleyemez.
Bir gün cam kırıldı. Gerçekten bir kazaydı. Öyle sıkı tembih etmişti ki annesi neredeyse topa korkarak vuruyordu her seferinde. Ama o gün hızını ayarlayamamıştı. 'Ben sana demedim mi? diye söze başlayacaktı annesi birazdan ve bütün gece kızacak hatta belki de ceza verecekti. Her adımında bin kere düşünüyordu. Hızlı mı yürüsün, yavaş mı yürüsün, koşsun mu, sussun mu, otursun mu, kalksın mı bilemiyordu. Tüm kararsızlık içinde biraz da zorla doldurduğu bir yuvarlağa karşılık gelen doktorluğu okudu. Hastaları ameliyat etsin mi, etmesin mi nereden bilecekti şimdi? Üstelik zordu 6 yıl okumak. Oysa çok başarılı 1 futbolcu olacaktı topa korkarak vurmasa, annesi 'Ben sana demedim mi?' diye söze başlamasa. Ne zaman bir hastasını kaybetse annesi gibi, cam kırılır hala içinde.
Bir gün cam kırıldı. Cama topu atan arkadaşı bir anda korkup kaçtı. O ise öylece oracıkta dona kaldı. Kırılan camdan haykıran amca kendisine bakıyor ve işaret parmağını sallayarak 'Sen görürsün' diyordu. 'Ben yapmadım' diyecek oldu 'Sus bir de yalan söyleme' diye bağırdı sinirli amca ve topunu kesip dışarı attı. 'Özür dilerim Amca!' dedi ve suçu kabullendi. Bu ilk değildi. Arkadaşı hep aynı şeyi yapıyordu. Bir şekilde ortadan kayboluyor suç ona kalıyordu. Bir... Üç... Beş... Artık vazgeçti kendini savunmaktan. 'Özür dilerim' diyordu her seferinde. Özürler işe yaramadı, işler yolunda gitmedi bir türlü. Baltalar hep sapsız kaldı elinde ve çırak oldu bir camcı dükkânında. Ama devir onun devri değildi artık. Çocuklar eskisi gibi sokakta top oynamıyor ve komşuların camı bir türlü kırılmıyordu. 2 çocuğu vardı ve para kazanmak istiyordu. Bir gece doldurdu eline taşları kırdı tüm binaların camını. Taşı atıyor ve hep aynı şeyi söylüyordu: 'Özür dilerim Amca! Özür dilerim Amca!'
Bir gün cam kırıldı. 'Ben yaptım' dedi. 'Ben kırdım camınızı. Ama istemeden oldu. O kadar hızlı ve yükseğe atabileceğimi düşünmemiştim. Babama istemeden olduğunu söylerim. O bana hiç kızmaz doğruyu söyleyince. Takar camınızı. Takamazsa ben büyüyünce taktırırım. Nasıl olsa ya çok iyi bir futbolcu olacağım ya doktor.' Amca yumuşadı, sonra gülümsedi. 'Tamam' dedi, 'seni affettim. Ama tüm olup biteni babana ve annene anlat. Hayat boyunca kendi hatanı kabullen ve özür dilemesini bil'. Daha bir çocukken takındığı o yetişkin tavrını hiç kaybetmedi. Ne doktor oldu, ne de topçu. Gerçekten iyi bir öğretmendi tüm öğrencileri için. Sevdirdi genç yüreklere Peyami'nin koğuşunu, Ömer'in kaşağısını. Tayini çıktı genç yaşta terörün kol gezdiği şehirlerden birine. Torpil aramadı, yakarmadı duruma göçüp gitti karnını doyuracak o yeni şehre. Çok geçmedi üzerine kan damladı haydudun tabancasından ve geldi baba ocağına cansız bedeni yine kendinden emin.
Bir gün cam kırıldı.
Songül Aras
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kahveci : Hayrullah Ersöz |
HAYVANIN OLURUM SENİN
Mecnun ile çölleri aşıp, Ferhat ile dağları delip gelip; Otel
odalarına, helaya, cebimize, bazı iş yerlerine kadar sızdı "Aşk"..
Krizlere meydan okuyan tek tükenmez tüketim maddesi "Aşk"..
"Duygu" diyemedim çünkü resmen kanlı canlı bir şey.
Bakıyorsunuz -o da size bakıyor- görüyorsunuz.
Paranız varsa elleyip yoklayabilir, kavun gibi koklayabilir,
alabilir götürebilirsiniz. Kelek mi çıktı? Değiştir.
...
Kulunuz zat-ı şahanem hem sanal dünyada "yazarcık" olarak geçinecek,
hem de böyle bir matah mal hakkında yazmayacak ha?
Tutmayın beni!..
HAYVANIN OLURUM SENİN
Aşkıııım..
Hayvanın olurum senin!
Ohaa!.. demee
Dur hele bir dinle...
Ayın olurum;
armudun en iyisi ile beslerim
Arın olurum;
bin bir çeşit çiçeklerle süslerim
Koçun olurum;
stresini mitresini toslarım
Aygırın olurum;
başucunda sabaha dek kişnerim
Kartalın olurum;
dertlerini didik didik ederim
Aslanın olurum;
sana yan bakanlara kükrerim
Kaplanın olurum;
dişim diye üzerine titrerim
Papağanın olurum;
dudağına çekirdekler çitlerim..
Ama maymunun olmam uleeenn
Maymunun olmaam...
Kapatırsın kafese
Oynatırsın herkese
Hayrullah Ersöz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Ersel Akant Taksim Meydanı Neden Yasaklanıyor? |
|
Her sene olduğu gibi bu 1 Mayıs`ta olaylı geçti. Sorun yine İşçi Bayramı`nın Taksim Meydanı`nda yapılmasıydı. Taksim Meydanı`nda ne olmuştu da, daha sonradan yasaklanmıştı, öncelikle buradan başlamak gerekiyor sanırım.
Sene 1977; DİSK tarafından İstanbul Taksim Meydanı`nda düzenlenen 1 Mayıs mitingine 53 Dernek ve 99 Sendikanın birlikteliğiyle yüz binlerce kişi katıldı. Sabah 10:00 da başlayan mitingde topluluğun alana girmesi ve yerleşmesi saat 19:00 a yaklaştığında ancak tamamlandı. DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler`in konuşmasının ardından, yapılan saygı duruşu biter bitmez ilk kurşun sesi duyuldu ve panik de başladı.
Bu ilk kurşunun hemen arkasından, o dönemde Allende`yi devirmesiyle ün kazanan ITT şirketince işletilen Intercontinental Oteli`nin çeşitli katlarından, otelin yanındaki inşaattan ve çiçekçi dükkanından, PTT üzerinden, Pamuk Eczanesi üzerinden yapılan seri atışlarla 8-10 dakika sürecek olan "sistemli" ateş başladı. Yüz binlerce kişinin toplandığı alanda çıkan paniğin bilançosu ise 34 ölü, 136 yaralıydı. Ölümlerin 28`i boğulma ve sıkışmadan meydana geldi.
Olaydan sonra ne kadar çok araştırma ve soruşturma yapıldıysa da çözüme kavuşmadı ya da kavuşturulmadı. Daha sonra olayın üzerine gidenler olduysa da,1 Mayıs davası, 1997 yılında yirmi yıllık zaman aşımından dolayı düştü… 1977 de konuşma yapan Kemal Türkler ise 1980 yılında faili meçhul bir cinayete kurban gitti.
1977 de işçilerimiz, emekçilerimiz kim olduğu belirlenemeyen kişiler tarafında vuruldu ve sanki bu olayda suçlu olan emekçi kesimmiş gibi birde Taksim Meydanı 1 Mayıs için yasaklandı ve hala yasaklanmaya çalışılıyor.
Düzen partileri, emekçi ve işçi kesimin bilinçlenmesini istemezler, sosyal bilinç düzen partilerinin en büyük düşmanıdır. İnsanların dayanışması ve sorgulama yapması potansiyel bir tehlikedir onlar için; yasak koyarlar, izin vermezler, gözünün yaşına bakmazlar, anlamazlar, derdin var mı diye sormazlar… Genellikle suçlamayı seçerler.
Eskişehir`deki 1 Mayıs`ın, beni gerçekten çok duygulandırdığını söylemeliyim. Oraya gelenler "laiklik elden gidiyor" oyununa gelmemişti. Cumhuriyet Mitinglerinden farklıydı bu 1 Mayıs. Pahalı gözlükler yoktu gözerde. Eller nasır tutmuş, yılda bir kez birliktelikten doğan kısa gülücükler vardı yüzlerde. Asıl sorun olan; işçiye, memura, emekçiye yapılan ekonomik baskılar ve sindirme hareketleriydi.
Özellikle bu son dönemde, halk artık bilinçlenmeye ve emekçi kesim sokağa dökülmeye başladı, dolayısıyla bundan rahatsız oldu düzen partileri. Bu bilinçlenmenin; parti kapatmadan bile daha tehlikeli olduğunu Taksim`deki görüntülere bakarak anlayabilirsiniz. Böyle bir baskı ancak, toplumsal bilinçlenmeden korkulduğu zaman yapılabilir.
Şimdi anladınız mı neden Taksim Yasaklanıyor…
(Not: 6 Mayıs Deniz Gezmiş`in ölüm yıldönümüydü, kendisini saygıyla anıyorum.)
Ersel Akant erslaknt@gmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek
|
AĞIT
Dal budak olup serpilirken ansızın,
Solan çiçeğim sen.
Altın beşikte ,bir meleğin kanadında
Uyuyan bebeğim sen.
Karanlık kapılı serviliklere uzun uzun,
Uçan kelebeğim sen.
Mezarına kazma sallar,
Diz vuran zeybeğim sen.
İndirirken karanlık çukurlara bedenini,
Ayağıma dolanan eteğim sen.
Kadeh kadeh içerken gözyaşlarımı,
Mezem,ekmeğim sen.
Naim ÖZDAMAR
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
İster yıllar süren evliliğinizi noktalamış olun , isterseniz uğruna her şeyi göze alabileceğiniz sevginizi , isterseniz uğrunda herhangi bir organınızı bile düşünmeden verebilecek kadar sevdiğinizi , isterseniz iki-üç hafta süren deli sevdanızı.Tüm bunları yaşatmak adına.. http://www.kotuvepis.com Kendi alanında " ismiyle tezat , ilk ve tek" olan web sayfası. Sevginin farklı bir yansıması olarak tasarlandığını farkettiğim sıradışı bir web sayfası.
...Bir velvelenin orta yerinde, sürgün’lerin alevlere atıldığı zamanlardan kalma beş bin mısrayı maziye kaptırdık şiraze. http://www.siraze.net/ Mazide gezinen filozofların kule diplerinde oturan siluetleri fısıldıyor en anlamlı kelimelerini, bir de siyaha çalan cübbeleri oynaşıyor geceyle, gözlerinin gerisinden fışkıran “yapmayın, etmeyin, aldanmayın” feryatları geziniyor kıyı şeridinde. Mahareti hıza vurduk şiraze...
Birbirinden ilginç flash oyunlar, video, resim ve sıra dışı birşeyler arayanlara özel bir web sayfası http://www.purple-twinkie.com/ Gerçekten sıra dışı bir kaynak olduğunu kendim test ederek öğrendim. Bir de siz deneyin.
İnternette aradığınız bir çok şeyi rahatlıkla bulabileceğiniz güzel bir web sayfası. http://www.gencbilim.com/ Mesela online TV ve Radya takip edebilirsiniz. Güncel haberlere ulaşabilirsiniz. Ödev ve tez bankasından faydalanabilir ya da spor sayfalarında gezinebilirsiniz.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3753 / Windows / 4.54 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
|
|
|
|
|
|