|
|
|
8 Mayıs 2008 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Kimin algılama zorluğu var?!.. |
Merhabalar,
AKP'nin ön savunma adını koyup hazırladığı kontra iddianameyi görmüşsünüzdür. Görüp duymadıysanız da üzülmeyin yakında kitapçık halinde çeşitli dillerde basılıp piyasaya sürülecekmiş. Bizzat Tayyip Bey söyledi, kulaklarımla duydum. Sanırım kendisi, psikoloji masteri için tez olarak kullanacak. Tamamını okuma fırsatım olmadı ama basında yer aldığı kadarıyla didikledim. Bir kere savunma demek için bin şahit ister. Zaten kendileri de demiyorlar. Bu bir ön cevapmış. Daha doğrusu başta dediğim gibi bir kontra iddianame. Bu sefer davalı Cumhuriyet Baş Savcısı. Buna bizim köyde birşey derler ama burada yazmak olmaz, anlayan anlar nasılsa. İçerik, sanki akli dengesi araştırılmak üzere Adli Tıbba sevkedilmiş bir mahkum için hazırlanmış rapor. Yani insanı ipe götürür cinsten. Bakın neler diyor Tayyip Bey. Tayyip Bey diyorum, zira en başta onun adı var, bizzat hazırlamış gibi. Bizim ufaklık, birisi hakaretvari bir laf ettimi "... dedin kendin oldun." der. Ben de pek severim bu lafını. Tayyip Bey'e de yakışıyor sanki, haksız mıyım?
Gelelim çakma savunmanın satırbaşlarına. 1. Dayanaksız 2. Özensiz 3. Düzensiz 4. Paradoksal 5. Kurgusal 6. Spekülatif 7. Sübjektif 8. Önyargılı 9. Korku ve vehimlere dayalı 10. Hayal mahsulü 11. Gerçekten kopuk 12. Algılama sorunu var 13. Nesnelliğe dayanmıyor 14. Nedenselliliğe dayanmıyor 15. Rasyonelliğe dayanmıyor 16. Sanal değerlendirmelere dayanıyor 17. Gerçekleri ters yüz ediyor 18. Kavramları birbirine karıştırıyor 19. Çelişkiler yumağı 20. Hukuki ve siyasi meşruiyeti yok 21. Şaşırtmaca var 22. Siyasi ve ideolojik bir tercihi yansıtıyor 23. Kehanette bulunuyor 24. Uydurma delil yaratılıyor 25. Tezvirat ve yakıştırmaları öne çıkaran bir anlayışa sahip 26. Hukuk dışı bir dille yazılmış 27. İyi niyetten yoksun 28. Makaslamalar var 29. Haksız varsayımlar var 30. Cımbızlamalar yapılmış 31. Tahrifat var 32. Çarpıtma var 33. Fahiş hatalar var. 34. Bu adam zır deli 35. Tez bakırköy'e kapatıla...
Tahmin edilebileceği üzere 34. ve 35. maddeler tarafımdan eklendi ama hiç te sakil durmadı. Acaba diyorum, başka sıfat kalmadığı için mi 33 te kestiler yoksa hayalleri ancak bu kadarına mı yetiyor? Hepsi için birşeyler söylenebilir ama ben şu 12. maddedeki "Algılama sorunu var."a taktım. Tayyip Bey, 1 Mayıs'ta çıkan olayları bir çatışma ve münferit olarak nitelendirirken "Algılama Sorunu" çekmiyor. Bunca insanın kaygılarını bir kenara atmak "Algılama Sorunu" olmuyor ama Başsavcı alenen yapılanları yazınca "Algılama Sorunlu" oluyor. "Cumhuriyet Çıkmazı" diye sokak adı koyan zihniyetin Padişahı olmak bu olsa gerek. Tek algılayıcı kendisi, gerisi aptal ve salak. Yok be Tayyip Bey, asıl algılama sorunu olan sensin. Bu milletin hassasiyetlerini algılamak istemediğin için tüm sorunların müsebbibisin. Bunu sana birileri anlatacak bir gün. Hem senin hem de memleketin selameti için o günün çok uzakta olmadığını umuyorum. Esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
AYRIL-DI GÜL
Sessiz sedasız naralar kopuyordu içinde... Anlatmayı bir türlü başaramamanın verdiği acıyla kavruluyordu bedeninde zapt olunamayan ruhu. Ateşler içinde yanıyordu sanki de. Alev alevdi her yan. Korlar yeniden sebeplenmişti yaz güneşine tutulan dinlendirici gözlük camlarından. Niye böyle olmuştu? Bu hayatın garezi neydi onun küçücük bedenine ki bunca acı yüklüyordu sırtına... İşte sonunda olan olmuştu. Hem annesini hem kardeşini bir kere daha, üstelik son kez kaybediyordu. Etmişti bile... Kimin yüzündendi bütün bunlar. Tek kelime bile etmemişti annesi. Yo etmişti; "Bu dolabı da alacaksınız.". Ne yapyama çalışıyorlardı el birliğiyle insancıklar???
Ve, ayrıl-dı GÜL. Artık gözleri hiç parlamayacak, kardeşinin sakalının çıktığını bile göremeyecekti. Ve bu annesini son görüşü olacaktı. Bundan adı gibi emindi. Peki şimdi ne yapacaktı. Annesinin onu terketmesi yetmiyormuş gibi, kardeşine telefonlardan olsun ulaşamaması yetmiyormuş gibi bir de polis tehditi dolanıyordu şimdi de ortalarda; "baba" emir vermişti: "etrafımızda görüp duymayacağız onu!", zarar mı verecekti onlara bu minicik beden? Kocaman kalbi vardı, belki mangal gibiydi yüreciği ama o sadece sevmeyi bilirdi.
Aylarca İngilterelerde, Ankaralarda sadece "anacığım, kardeşim..." hatta "babam" bile diyerek gözyaşları içinde geçirmişti gecelerini. Peki ya şimdi? Bu sessiz hıçkırıklarına kim sahip çıkıp onun sessiz sesine ses olacaktı. Herkes ebe gümeci oynar gibi kaçışıyordu. Yine yalnızdı, yine bir tek Yaradan'ı vardı onun...
Her anne canından parça olan evladını değil de bir başkası sayılan evlendiği adamı mı tercih ederdi acaba onun yerine? Bu soruha ah bir cevap bulabilseydi. Ah!!! Her kardeş suskun mu kalırdı ablasına yapılan haksızlıklara karşın? Hiç mi aramaz sormazdı, yada aramalarına hiç mi cevap vermezdi?... Yoksa artık bu soruları sormak için çok mu geçti.
Ayrıl-dı GÜL. Tamamen. Şimdi kimsenin bilmediği evinde geceleri başkalarının yazdığı senaryolara ağlıyor. En azından onlar hayatta rol yapan yalancı insanlardan daha gerçekçi oynuyor diye. Lale için, Ege, Ece ve Naz için gözyaşı akıtıyor o şimdi. Hatta Kerim ve minik Zeynep. Onların hepsi "anne" diyor birilerine. "Ablacım" diye sarılıyor Pelin Lale'ye "senden başka kimim var" diye, ve ona kötülük yapanlara ders veriyor ona bile belli etmeksizin. Evet, şimdi GÜL sadece "ELVEDA DERKEN" için ağlıyor soğuk odasında sıcacık yatağına kıvrılarak sigarasını tüttürürken. Ve yine ihmal etmiyor yatmadan önce ilaçlarını içmeyi. Ne de olsa artık bir hatırlatanı, "ilaçlarını içtin mi?" diye soran bir annesi yok. Dayısı yada anneannesi de... Dedim ya; AYRIL-DI GÜL!
AYIRDILAR!!! HEMDE HİÇKİMSEYE O MİNİK ÇOCUĞA, ACILI ANNEYE BİLE ACIMADAN. TEK CELSEDE AYIRDILAR GÜL'Ü. AH DAYISI, ANNEANNESİ SAĞ OLACAKTI Kİ...
Gül Uysal
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Barış Köşesi : Nadya Alpkonlar Küçük bir çocukta BÜYÜK bir DEHA ! |
|
MERTOL DEMİRELLİ
Pazar günü, öğle saatlerinde, tesadüfen TRT2 de yayınlanan bir konsere takıldım.
Takılı kalmamın nedeni ise çocuk yaştaki bir piyanist.
Dinledikçe heyecanlandım, heyecanlandıkça korkmaya başladım.
Nasıl korkmayayım ki? Koca İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası ona eşlik ediyordu.
Gözlerim parmaklarına odaklanmş bir vaziyette izliyordum.
Yanlış bir tuşa basacak diye heyecandan nefesimi bile tutmuştum.
Fakat ne kadar yersizmiş bu korkum...
Tüm parçaları, duygudan yoksun olmayan bir soğukkanlılıkla çaldı.
HEM DE NOTASIZ !
Parmakları adeta uçuyordu tuşların üzerinde.
Son parçasından sonra da alkışlar dakikalarca sürdü.
Sol eli piyanoda, defalarca selamladı dinleyicileri.
Sahneden ayrıldıktan sonra da alkışlar kesilmedi.
Tekrar sahneye geldi ve Chopin'den inanılmaz güzellikte bir parça döktürdü.
Ben çok etkilendim ve bu müthiş kaabiliyetli çocuğu sizlere tanıtmak istedim.
1996'da Ankara'da doğan Mertol Demirelli, 4 yaşındayken babası Erkan Demirelli ile müzik çalışmalarına başlamış. Kamuran Gündemir ile beş yaşında başladığı piyano derslerini aralıklarla 1,5 yıl sürdürmüş.
HENÜZ ayakları piyano sandalyesinden yere değmekte zorlanıyorken, çalışırken piyanosunun üzerinde oyuncakları duruyormuş.
Bilkent Üniversitesi MSSF Müzik Hazırlık İlköğretim Okulu sınavını birincilikle kazanıp ve burslu olarak piyano bölümüne kabul edilmiş.
Minik piyanist, her sabah okula piyano çalışmak için bir saat erken gidip okul bitiminde yine bir saat daha piyano çalışıyormuş.
İlk ödülünü 6 yaşındayken alan Demirelli, 7 yaşındayken Sicilya'da düzenlenen 2003 IBLA Grand Prize'da çeşitli ödüllere layık görülmüş. Bu yarışmaya katılıp ödül alanların verdiği konserler kapsamında; Ocak 2004'te Newcastle'da, Şubat 2004'te New York'ta ve Arkansas-Little Rock'ta, içlerinde Carnegie Hall, New York ve Arkansas üniversiteleri gibi mekanların da bulunduğu 16 farklı etkinlikte konserler vermiş.
Demirelli 2005'te Carnegie Hall konserine yeniden davet edilmiş. 10 yaşındayken, 2006 Onay Sanat Piyano Güzellemesi 7-15 yaş kategorisinde birinci olarak çeşitli konserler için davet almış. 2003'ten bu yana, Türkiye'de düzenlenen çeşitli etkinliklerde konserler vermiş.
Daha ne olsun ki? Ben bu satırları yazarken bile heyecanımı bastırmış değilim.
Biraz da Mertol'un özel hayatından bahsedelim.
YAŞITLARI gibi futbol oynamaya, bisiklete binmeye bayılıyor, ancak onun için çok önemli olan parmakları zarar görebilir diye yıllardır bunlardan uzak duruyor. Çok piyano çalıştığı zamanlar en büyük tutkusu sünger topu ile birlikte babasına vuruşlar yapmak... Galatasaray'ın maçlarını kaçırmıyor. Maçlar sırasında Bach, ders çalışırken çok yorulursa Mozart dinlemeyi seviyor. Müziğe dört yaşında başlayan Mertol'ün, günde yaklaşık dört saati piyano başında geçiyor. Konserler öncesi çalışma saatleri daha da uzuyor. Başka müziklerin kulağına girmemesi için Kral TV izlemesi yasaklanmış.
Tarihi ve coğrafyayı çok seviyor. Cumartesi ve pazar günleri 1,5 saat futbol oynuyor arkadaşlarıyla. Ayrıca TV'de çizgi film izliyor..
Okumayı çok seviyor, "Şu Çılgın Türkler"i 4 günde okumuş.
Müzik, piyano, Mertol için bir YAŞAM BİÇİMİ olmuş.
Bu disiplin, müzik aşkı ve bu çalışma temposuyla, beş altı yıl içinde dünyaca meşhur bir piyanist olacağından ismim kadar eminim.
Onu, onu yetiştiren ailesini, öğretmenlerini, buradan ayakta alkışlıyor, kutluyorum.
Nadya Alpkonlar nadyaalpkonlar@mynet.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
HEPİMİZ İÇİN TEKNOLOJİ
Artık yazmayacağım demiştim en son.Hani çok ünlü bir yazar edası ile..Oysa defterime sıkıştırdığım hikayeler vardı kendimce uydurduğum. Tepkilerim vardı satırların arasında insanlara söyleyemediğim. Özlemlerim vardı eskiye dair..
Yine tutamıyorum kendimi bugünlerde. Sigara paketine yapışırmışcasına küçük not defterime sarılıyorum yeniden. Bardağın dolması değil taşması gerekir bazen birşeyleri anlatabilmek için.
2008 yılında,duygularımızın biraz ikinci planda kaldıgı bu dönemlerde artık yazsam da neye yarar demiştim.Kalabalıklar içinde yalnızlık aslında tam bu dönem için.
Oldum olası teknolojik icatlara karşı bir alerjim bir rahatsızlığım olmuştur.İşimizi jet hızı ile gerçekleştirirken düşünmemize zaman bırakmadığı için olsa gerek. Hem de artık son günlerde işin iyice suyunu çıkardığı için..
22 yaşında biri olarak bende yaşıtlarım gibi o ipod benim bu laptop senin bu yeni çıkan zımbırtı da senin diyerek ortalarda lay lay lom gezmem gerekirken niçin böyle antika takıldığımı bende bilmiyorum. Ya herkes anormal yada ben deliyim. Bu teknoloji çılgınlığının bu modern çağın gerisinde durmak tek isteğim ve dileğim. Sunay Akının tasvirlediği huzurlu kedi misali evde olmak ve türk kahvesi içip puf yastığıma uzanıp kitap okumak tek isteğim ve dileğim.Benim senin yani hepimiz için!...
Eskiden, çok eskiden şirin dikdörtgenlerimiz vardı.Bunlara kaset derdik biz.Üzerinde sanatçının adı ve albümün adı olurdu.Bir tarafı A diğer tarafı B idi. Fakat kısımları önemli değildi. Çünkü sakız misali her dakika çevirip diğer tarafını dinlerdik.Tak çıkar tak çıkar bütün gün..Bir albümde en 10 şarkı olurdu ve 90 kuşağı bir çocuk o 10 şarkıyıda sevip ezberlemesini bilirdi. Albümü bir şarkı için değil o 10 şarkı için alırdık.Çünkü 10 şarkıda dinlenebilir kalitede olurdu.Bu hayal edilemez birşey şu an için. En gözde parçaları bilgisayarımıza yazıp 5 dakika gibi kısa bir sürede dinleyip bitirirken..
Artık odama baktığım zaman bir eksiklik bir boşluk görüyorum çoğu zaman. Dvd arşivini saymazsak müziğe dair eski kutuların içinde kalma kasetlerden başka hiçbirşey yok.Geçmişime dair hiçbirşey yok elimde! Bu ne acı bir histir bilir misiniz? Bir zamanlar duygularıma şahitlik etmiş birçok şarkı şu an elimde yok. Ama bir tık ötede değil mi.. O da eğer çok eski bir Türkçe şarkı değilse. Gerçi şu an kasetini yada Cd sini alabileceğim doğru dürüst bir sanatçı da göremiyorum bu müzik piyasasında. Her ne kadar asi rockçı Teoman beyimiz Cd alın,elinizde eskilerden kalma bir hatıra dokunabileceğiniz somut birşeyler kalsın diyorsa da o ve birkaç Rock söyleyen ablamızdan başka kimsenin Cd sini alıp arşivime ekleyesim gelmiyor.
Eskilerden kalma sanatçılar dışında mantar gibi türeyen yeni yetmeleri mi dinleyeceğim yoksa.. Hani şu albümde sadece bir şarkı güzel diğeri bomboş olanlar. Hani kadınların sadece etlerini serdiği erkeklerinde feminen bir çizgide ısrarla gittikleri yeni sanatçılar..sanatçı adayları..
Teknolojik rahatsızlığım dolayısı ile kendime antika dediğim doğru evet ama ben birşeyden daha şüpheliyim. Çok zorladım fakat kızların fenalık geçirip bayıldıkları yeni yetme erkek popçulara ben niçin birşeyler hissedemiyorum. Tanrım yoksa.. yoksa diye çok iç geçirdiğim oldu ama sonunda ben haklı olduğuma karar verdim. Ne yaparsam yapayım onların o popolarına inmiş düşük pantolonları,giydikleri absürd renklerdeki thshirtleri ve feminen kalça sallamaları bana çekici gelmiyor !
Erkek dediğin kadınla aynı ayakkabıyı yada aynı renkte thshirt'ü giymez,giyerse benim gibi antikalarda ters tepki yapabilir. Aşiret dizisinden fırlama türkücü tipi de değil tabi kast ettiğim sorun kıyafet mi derseniz. Sorun çok eğer sorarsanız. Son model lastik ayakkabılı, yavşak ağızlı ve cicim saçlı popçular 2008 erkek modelini oluşturduktan sonra ben ne yazsam boş tabi..M Butterfly romanındaki Gallimard gibi partiye en son davet edilecek kişiyim ben.Şu andaki modaya ayak uyduramadığı için kendisini pek iyi hissetmeyen biri.
Bundan kurtuluşumuz da yok tabi. Sadece müzikle kalsak iyi, Amerika'da yaşayan abim geçen gün telefonda ne derse beğenirsiniz? Sana e-kitap alayım mı? Böyle cep telefonu gibi, içine kitabı yüklüyorsun, o da internetten! daha sonra istediğin vakit birçok hatta yüzlerce kitabı cebinde tek bir alette taşımış oluyorsun. Benim gibi sahaf kokusu seven biri için bu alet nasıl gelmiştir dersiniz. Yorumu size bırakıyorum.
Şu an ki yazımı bile laptopla yazdığıma göre bende onlardan biriyim aslında.İtiraf ediyorum benim de bir mp3 çalarım var hem de ufacık.İnsanlar kaset çalar taşıdığımda ya da biraz daha modern olup tabak kadar cd çalar taşıdığımda bir garip bakıyorlar ne yapayım!
Birazdan çok eski bir şarkıyı arayacağım. Nerede mi? Youtube'da!..
Sibel Alaş-Adam.. Hala rüyalarıma giren bu şarkının sözleri ve klibi çocuklugumdan en gerçek anı.
Ceyda Ergül
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
TAK-TAK-TAK
Huyum kurusun. " Ayak" kelimesi hakkında yazı yazarken " Ayak Takımı" ndaki TAK hecesi bana göz kırpmıştı da aklımdan çıkıvermişti. Herkesler şu Pazar günü Pikniğe yollanırken Bencağız dayanamayıp çağrışımları olgunlaştırmak üzere başladım klavyede gezinmeye.
TAKke düştü. TAKva sahibi bir büyüğümüz " Ayak TAKımı" deyiverince TAK
hecesi aklıma düşüverdi. Konu bulmakta sıkılmaya başlamıştım. Çok şükür bana gene malzeme çıktı. Kafayı TAKtım TAK'a.
Evvel zaman içinde , ben babamın beşiğini tıngır mımgır sallar iken, TAKsim denilen bir meydanda TAKa Tuka olan bir olayın yansıması , masal masal matitas kabilinden yeniden yaşanması TAKıntılarımı uyandırdı. Nereden nereye ; 59-60' larda bu Meydana Şişhane üzerinden yürüyüşlerimizi , insan hakları-özgürlük giderek demokrasi kılıcını tutan adalet prensesinin gözyaşlarını hatırladım. Ve başladım söylenmeye. .
" Hu, Huu, komşuu . . İçeri girebilecekmiyiz?
Bırakınız havada parande değil, vurgu değil havada üç değil onüç TAKla atsanız, bu gidişle biz ABEYE giremiyeceğiz. Top toplayan çocuklar gibi oyunun bitimine değin yedekte bekleyeceğiz. Bir sonraki oyunun oynanmasına kadar melul melul baksak dahi,
TAKıma almayacaklar. Dünya artık TAKıye Makıyeyi yutmuyor. ABEDE'nin TAKviyesi de bir yere dek canım, " O" da zaten vereceği desteği TAKsit-TAKsit veriyor.
Kanaatım odur ki; TAKım elbise giyerek, ister yular ister fluar TAKarak, ve dahi herşeyi TAKlid etmekle bu iş olmayacak. Ha bir de " TAK fişi bitir işi " saplantısından uzaklaşacaksın. Ayranın yokken içmeye gideceğin yere tabanvayla ulaşmak varken hovardaca TAKsiyle gitmeyeceksin. AYEMEF'in sözünden kesinlikle çıkmayacaksın. Notun öyle Duragan-Muragan olmayacak, İthalat ile İhracaatı TAKasa endekslemeyeceksin. " Bu ne dünya kardeşim TAKan TAKana" şarkısını sakın ola AYEMEF duymasın!Biz kendi aramızda söyleyip yalnızca birbirimizi kazıklayacağız. Azıcık geniş olacaksın , " Elle gelen düğün Bayram" söylemine ilaveten " Tamam ağabey sizin eşeğiniz kancık olsun " diyerek anlayış göstereceksin.
Bilmem doğru bilmem yanlış, ben duyduklarımı yazıyorum. Dişlerini sabah akşam fırçalayacakmışsın. ABE'nin kızdığı bir şeyde TAKma dişmiş. Hele düğünlerde gelin hanıma takılan TAKılara tilt olurlarmış.
Daha çokca var ama ne diye bunları yazıp sizleri umutsuzluğa düşüreyim. Bir kere, Sosyal Hukuk Devleti oldukmu biz, olduk. . Gerisi Fasa Fiso. Size bir öğüt vereyim, isterseniz bu söyleceğimi bir TAKtik olarak dahi kabul edebilirsiniz:
Şimdi siz Sosyal'in SOS'unu alın (İ) ve (S) harfi ile tamamlayın. Ne oldi? SOSİS-Mis vallahi yeyin için keyfinize bakın. Üstüne bir Maden Sodası . . Ohh! Bir de geğirirsen mide gazın da çıkar. Hele ki yellenebilirsen , senden mutlusu olmaz -Ah be Koçum , daha ne lazım. Şu ölümlü dünyada TAKma kafana.
Beltan Göksel
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Eşitlik Üzerine
"Eşitlik" ne kadar güzel bir kelimedir oysa, uygulanabildiği zaman çok güzel durur bir toplumda. Zamanın her sürecinde insanlar bu ilkenin önemine hep inanmıştır. Kızılderililer: "Arkamda yürüme, ben öncün olmayabilirim. Önümde yürüme, takipçin olmayabilirim. Yanımda yürü, böylece ikimiz eşit oluruz". diyerek ifade etmişlerdir.
Bir İtalyan atasözü ise: "Oyun bitince, şah da piyon da aynı kutuya konur". der.
Ama belkide en gerçekçisini Bakunin söylemiştir şöyleki "Ekonomik eşitlik olmaksızın verilen politik eşitlik bir teranedir, bir sahtekarlıktır, bir yalandır". demiştir.
Peki ya Türkiye'de insanlar ne kadar eşit hele birde şu günlerde eşitlik ilkesi türbanla açıklanmaya çalışılırken küçük yaşlarda eşitlik ve özgürlük hakları elinden alınıp çoğu kez zorla örtünmeye mahkum bırakılan kızlarımıza uygulanan bu baskı hangi ilkeyle tarif edilebilir bilmiyorum ama bildiğimse "Eşitlik" olmadığı.
Bu ülkede gencecik askerlerimiz sözde eşitlik uğruna kandırılmış beyni yıkanmış ve cahilleştirilmiş teroristlerle savaşıp ölürken, birilerinin oğlu değil mi malum ülkelerde gemiciğiyle gezen.
Bu ülkede değil mi milletvekilleri işcilerden on kat fazla maaş alıyor. Bir çoğu ise sadece el kaldırıp indiriyor bir önerge verip faydalı birşeyler yapmaya çalışanlar bile azınlıkta. Zaten dokunulmazlıklarıyla da bizimle ne kadar eşit olduklarını gösteriyorlar.
Yine bu ülkedeydi. 1934 de kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildiğinde hem de, bu anlamda öncü bir atılımdı. Peki ya ne değişti de şimdi tahrik indirimi gibi yüzkarası bir yasa sahibiyiz.74 yılda ne değişti ki kadınların başını önden mi bağlamalı yoksa arkadan mı gibi tartışmalara yol açacak bilinç düzeyine geldik. Meclisteki kadın vekil sayısına değinmek dahi istemiyorum zaten durum ortada.
Yazının başında eşitlik mi demiştik?
-Bu kadar çok eşitsizlikten bahsedince olumlu olmayı da unutuyor insan.
Anlatmaya çalıştığım şey ise Eşitlik gibi çok açık ve net bir kavram bizde işine gelenin kendine göre yorumladığı bir hale gelmiş.Peki çözüm ne dediğinizi duyar gibiyim.
Atamız çözümü yıllar önce vermiş "Özgürlüğün de eşitliğin de adaletin de kaynağı ulusal egemenliktir."
Oğuz Genç
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
Sen ve Resmin
Resmine bakıyorum,
Hafif bir tebessüm dudaklarında,
Beyaz gömleğin fiyakalı,
Siyah pantolonun var, gıcır gıcır ayakkabıların…
Özenle taranmış simsiyah parlak saçların,
Hayata boyun eğmem dediğin dik duruşun,
Cesur yüreğini gösteren kararlı bakışların,
Ellerinde tutuyorsun umutlarını,
Yaş otuz, otuzüç olmalı,
Benim olmadığım bir zaman bu zaman…
Babam, benim babam…
Resmine bakıyorum, şimdi yanımda sen,
Dokunuyorum sıcaklığına,
Varlığını hissetmek için…
Sen aynı yüreğin olduğu farklı bedende,
Resimden farklı,
Kim olduğunu sorguladığın bir zaman bu zaman…
Babam, benim babam…
Nerde şimdi o siyah saçların?
Ömründen kopan her gün gibi kaybolmuş geçmişinde…
Ya elinde tuttuğun umutların?
Kimlere verdin onları, umutsuzluğa yenik düştüğünde?
Gözyaşların hapsetmiş bakışındaki kararlılığı
yüzündeki derin çizgilere…
Cesur yüreğinle birlikte dik duruşun,
yıkılmış, hayallerin gibi…
Resimden aynı kalan tek şey sende,
dudağındaki hafif tebessüm…
Sebebi ise,
Şimdi çocuklarının yanında olduğunu bildiğin bu zaman…
Babam, benim babam…
Nevriye Hamitoğlu
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
İster yıllar süren evliliğinizi noktalamış olun , isterseniz uğruna her şeyi göze alabileceğiniz sevginizi , isterseniz uğrunda herhangi bir organınızı bile düşünmeden verebilecek kadar sevdiğinizi , isterseniz iki-üç hafta süren deli sevdanızı.Tüm bunları yaşatmak adına.. http://www.kotuvepis.com Kendi alanında " ismiyle tezat , ilk ve tek" olan web sayfası. Sevginin farklı bir yansıması olarak tasarlandığını farkettiğim sıradışı bir web sayfası.
...Bir velvelenin orta yerinde, sürgün’lerin alevlere atıldığı zamanlardan kalma beş bin mısrayı maziye kaptırdık şiraze. http://www.siraze.net/ Mazide gezinen filozofların kule diplerinde oturan siluetleri fısıldıyor en anlamlı kelimelerini, bir de siyaha çalan cübbeleri oynaşıyor geceyle, gözlerinin gerisinden fışkıran “yapmayın, etmeyin, aldanmayın” feryatları geziniyor kıyı şeridinde. Mahareti hıza vurduk şiraze...
Birbirinden ilginç flash oyunlar, video, resim ve sıra dışı birşeyler arayanlara özel bir web sayfası http://www.purple-twinkie.com/ Gerçekten sıra dışı bir kaynak olduğunu kendim test ederek öğrendim. Bir de siz deneyin.
İnternette aradığınız bir çok şeyi rahatlıkla bulabileceğiniz güzel bir web sayfası. http://www.gencbilim.com/ Mesela online TV ve Radya takip edebilirsiniz. Güncel haberlere ulaşabilirsiniz. Ödev ve tez bankasından faydalanabilir ya da spor sayfalarında gezinebilirsiniz.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3753 / Windows / 4.54 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
|
|
|
|
|
|