|
|
|
13 Mayıs 2008 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Teknik çalışma var!.. |
Merhabalar,
Sonunda Kanaltürk'te direnememiş ve satılmış. Şimdi her kafadan bir ses çıkacak ve Tuncay Özkan'ın ipliği pazara çıkartılmaya çalışılacaktır. Kim ne derse desin, hiç kimsenin cesaret edemediği bir direnişi tek başına başlatmış bir adamdır Tuncay Özkan. Bu direnişin anlamını bilenler, bu işin öpücükle olmayacağını da bilirler. Tamamen ablukaya alınan bir kanalı daha ne kadar sürdürebilirdi bu adam. Sonunda o da dayanamadı ve sattı. Alıcının kimliği "Yeni bir iktidar borazanı mı geliyor?" diye insanı düşünceye sevk ediyor tabi. Bekleyip göreceğiz.
Bu gece bir teknik çalışma için herşeye uzunca bir süre ara vermek zorunda kaldım. O nedenle sizlerle fazla kalamayağım, kusura bakmayın. Yarın görüşmek üzere hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
Hayatın elediği mutluluklar...
Güneş kırıntılarının duvarlarında can çekiştiği eski bir konağın bahçesinde "Hıçkırık"lara boğulan Nalan.
Yakamoz ürpertili deniz. Kreme çalan sararmış gölgeler. Işık titreşimleri. O eski ud... Erimiş tüller.
Yangınlı bahçede gezinirken bulup gizlice cebime attığım beyaz eldiven.
Hep o sarmaşık gülleri.
Siyah tül vuale, mor puantiyeler serpiştirilmiş şapkasını eliyle itiyor Nezahat hanımefendi. Hüzzam bir şarkı çalıyor gramafonda.
Birazdan alacakaranlık. Birazdan Eylül ıssızlığı ve mehtabın yıkayacağı nemli, taş merdivenler.
"Evet her şey çürüyor, her şey... İnsanlar çürümeyecekler mi ? Eylülde, sanki bahara hasret çeken melül birtazelik, sanki üzerine çöken kışın, kendini mahvetmek isteyen sonbahara rağmen devam etmek, yine bahar olmak mücadelesi vardır; fakat bunun muhtaç olduğu şeylerden mahrumdur ve kendisinde de dayanmak takadi kalmamıştır. Tabiat da bunu anlamış gibi acı bir düşünceyle üstüne çöken ıssızlığın, matemin altında ezilerek durur. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın, ne kadar dayanabilirse dayansın kışın galip geleceği, artık her şeyin, her ümidin bittiğini, buna tahammül lazım geldiğini amlamaktan doğan bir takatszilikle ağlar... Ne renk, ne de koku..." ( 1 )
Rüzgarlı camlara çevirdi yüzünü. Sustu. Hayatın elediği mutlulukları düşündü bir an. Son derece zarif, kırılgan ve gerçek bir İstanbul hanımefendisiydi. Elit ve soylu. Eşimin annesiydi. Oğluma aşkla bağlı bir anneanne... Daha önce de değindim, anneanne torun arasındaki o tanımı imkansız büyük sevda... Ve benim sadece kayınvalidem değil, en yakın, en duyarlı dostumdu.
Deniz mor, pembe, kırmızı renklerle tutuşmuş gibiydi. Ötede tuz kokan, yosun kokan balıkçı ağları. Her şey bir "romance"dı artık.
O ud, bilmem hangi konsolun çekmecesinde unutulmuş, kenarları dantel işlemeli ipek mendil.
Konfetiler, serpantinler... Ve bir demet yasemen. Bir aşkın tek hatırası.
Hava serinlemişti iyice. Ürperdim. Beyin kanaması tanısıyla hastahaneye kaldırılmıştı.
- Umut kesilmez Tanrı'dan, demişti başhemşire...
Bir yıldız kaydı. Göğün uçsuz bucaksız karanlığı içinde ışıktan bir yol çizerek.
Handan ya da Suad, Nalan, Prenses Nilgün ya da Nedret ama en çok Nezahat Hanımefendi, bir ışık seline dönüşeceklerdi az sonra, hissediyordum.
Aralık kalmış bir pencereden akıp duran, körüklü radyonun cızırtıları arasında Mualla Mukadder'in şarkısına eşlik etmeye başladım.
"..iri güller ve senin en güzel aksin...velhasıl o rüya..."
Dal parçaları. Savrulan ölü yapraklar. Kendi içimde çıktığım bilmem kaçıncı menzili belirsiz yolculuk...
Nezahat hanımefendi her zaman saygılı, her zaman çok mesafeli ve bir o kadar da içtendi.
Usulca doğruluyor oturduğu koltuktan. Konsolun üzerindeki yuvarlak fanuslu lambanın fitilini düzeltiyor. Çakmağını çakıyor... Lambanın alt tarafındaki vidayı açarak ışığı ayarlıyor. Yüzünde küçücük, solgun bir gülümsemenin gölgesi...
Geriye sarmak, sıfıra dönmek. Rehin kalmak hatırlayışlara...
Zaman gece yarısını çoktan geçmişti. Evdeydik.. Telefon çalıyordu sürekli. Duyan koşmuştu. Elem ve yeis. Sırtımdan aşağıya ılık bir ter boşanıyordu.
Nezahat hanımefendi yan odadaydı. Öyle bir başına. Kan pıhtısı gibi kuru ve donuktu duvardaki gölgeler.
Sessizce ağlıyordu Güher. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Berker susuyordu. İlgisiz, aldırışsız davranıyordu. Yüzünde kabul etmeyişin, edemeyişin, yadsımanın ifadesi.
- Nasılsın oğum ? "
- İyiyim, dedi. Bir an durdu. Besbelli bir şey gelmişti aklına.
- Söyle, dedim.
- Boşver, dedi.
Masanın üstünde sararmış mektuplar duruyordu. Gazete ilanı yazılacaktı daha... Bir kabusun içinde gibiydim.
Gri, eflatun taşlarla işlenmiş, degrade tuvalet...
Nezahat hanımefendinin yüzünü beyaz bir çarşafla örttüler...
- Birazdan aşağıya alacağız, dedi başhemşire.
Birilerini aramak, haber vermek gerekiyordu. Güher'e baktım. Donuktu... Gözpınarlarından yaşlar süzülüyordu hiç durmadan... Beyinde çatlayan bir küçücük damar, kontrol altına alamayan kan sızıntısı...
Alman Filolojisi mezunuydu Nezahat hanımefendi. Onca birikim, onca kültür ve zengin dünya görüşü... Ne yazık ki çok istese de öğretmenlik yapamamıştı. Eşi engellemişti. Hayatla kutuplaşması bundandı belki de. Susar, geçiştirirdi hep. Annesi sandığı kadının gerçekte teyzesi olduğunu öğrendiğinde içi darmadağan olmuştu.
- İnsan hiçbir vakit geçmişi bırakamıyor Cemal, ama yaşam devam etmekte. Zamanla külleniyor tanık olduğun bozgunlar. Yeni olaylar, sorunlar çıkıyor karşına. Sisifos Efsanesi tekrarlanıyor anlayacağın... Anılar fotoğraflarda kalıyor ama bak ben yaşıyorum, hayattayım....
Kitap arasında kurutulmuş menekşeler.
Kızarık, ıslak gözler... Garip bir eskimişlik duygusu.
"Aynı zamanda işte, olgun yaşta, belki de yaşlıca bir kadın, durgun suda, sisle çevrelenmiş bir sandalın içinde oturmaktadır. Akşamdır.
Zaman ilerlemiştir. Aynı an'da gerilemiştir de.
Boşbir sandal, sisi yararak uzaklaşmaktadır. Kararlılıkla.
Sabahtır.
Uykuyla uyanıklık arasıdır" (2)
Hava yapışkan ve nemli.
Berker kanepede uyuyakalmış.
Ellerini yüzünden çekti Nezahat hanımefendi. Alnı kırıştı. Gözleri yılgıyla acılandı. Işıksızdı bakışları. Saatlerce konuşurduk... Ülkenin gidişatından, hayattan konuşurduk. Mutlaka yazmamı isterdi.
- Şimdi olmasada ilerde ama mutlaka Cemal, derdi.
Sağ elim uyuşup kalıyor, bilekten. Kulağımda uğultular.
Kıyasıya yalnız ve upuzun bir hayatın sonuydu. Ölmüştü.
Çığ gibi büyüyordu özlem ve onulmazlık duygusu.
Boğazımla kalbim arasında bir yerde... O kekre acı boy atıyordu hiç durmadan.
Bitmeyen bir teşrin esintisi... Kaç saat oldu başlayalı? Ta içimden, şuramda cerahat toplayan bir yara gibi.
Kan kıpkırmızı. Sıcak. Yapış yapış...
- Her gözyaşı iz bırakmalı, her hüzün değmeli, derdi.
Seher vaktiydi.
Nezahat hanımefendiyi kaybettik... Tarih 7 Temmuz 1996.
( 1 ) Eylül/Mehmet Rauf ( 2 ) Hayır / Adalet Ağaoğlu
Cemal Türker
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
İşgal ve direniş,
Ülkemiz de 70 ve 80'li yıllarda gençlerimize yaşatılan çatışmalar, gruplaşmalar ve geleceklerini karartan, oyunlar tekrar sahneleniyor. Yarınlarımızın teminatı olan, eğitimli bireyler yetişmesini sağlayan Üniversitelerde okuyan, gençliğimiz siyasete alet ediliyor. Daha önce acı örneklerini yaşadığımız bu gelişmeler sahte bir "iç karışıklığa" yol açarak "ABD Türkiye'ye müdahale etsin" seslerinin yükselmesi sağlayarak, asıl zihniyetin amacını gösteriyor. Zemini hazırlanan bu kaos ortamına, AB komisyon Başkanı Manuel Barroso'nun ülkemize yaptığı ziyaret öncesi ve esnasında Türkiye Cumhuriyetinin temel kuruluş felsefesi, Laiklik konusunda yeni bir model önerecek cesaretini kendinde bulabiliyor.Anıtkabir ziyaretinde Ulu Önderin önünde, eli cebinde, saygısızca davranabiliyor. Tüm bunlar yaşanırken Türkiye Cumhuriyeti hükümetinden hiçbir karşı tavır ve ulusal duruş sergilenmiyor. Hatta sessiz kalınarak onaylanıyor.
* * *
"Laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği" iddiasıyla, Anayasa Mahkemesine "AK Partinin kapatılması" talebinin yapıldığı andan itibaren, Başbakan ve AK parti Milletvekillerinin tutum ve davranışları Hukukumuza,Yargımıza, karşı ciddi saldırılar, ağır ithamlar ve saygısız sözlerle karşılanmıştır. "Talihsizlik,Abdullah Gül Başsavcıyı derhal azletsin,velev ki kapattın, hedef demokrasi ve milletin iradesi,yok artık, daha neler, iyice şaşırdılar, kapatabilirsen milleti kapat, uzaydan halk getirin, Milli iradeye kilit vurulamaz, şok olduk, bu delilik, AB karşı çıkıyor, demokrasi nerede, yargı darbesi, demokratik değil, memleketi düşünmüyorlar, İslam'a karşılar." şeklinde ağır eleştiriler gelmiştir.
* * *
ABD ve AB gölgesinde adeta esir olmuş Hükümet Ülkesi yararına çalışmak yerine emperyalistlerin ilkelerine destek vermeyi yeğliyor. Tıpkı Barzani, Talabani gibi maşa olarak kullanılmaktadır AKP ve Vekilleri. Çünkü; adım adım yaklaşıyorlar Büyük Ortadoğu Projesine.. Coğrafi konum olarak Türkiye çok önemli bir stratejik noktadadır "Afganistan, Filistin, Irak, Azerbaycan, İran ve Türkiye" ile hızlandırıyorlar. Ticaret ağının en iyi şekilde sağlanmasını sağlayacak köprü vazifesini görecek olan Türkiye'nin Madenleri, Bor'u, Toryum'u, Petrol'ü nasılda sırtlanları etrafında döndürüyor.Geldiğimiz bu süreç emperyalist güçlerin istediği zemindir ve İktidar zeminin hazırlanmasına tutumları ile destek vermektedir. Karışmış bir Türkiye, Anayasası yaz boz tahtasına döndürülmüş, sokakları savaş alanına çevrilmiş, İlkeleri, Atası, Milleti hiçe sayılmış bir kaos ortamından bahsediyorum. BOP için tüm aşamalar neredeyse tamamlanmış durumda. Kürdistan Türkiye hariç tüm ülkelerde tanınıyor, PKK, Pejak tanınıyor, ABD üslerini Irak sınırlarında genişletmiştir.Hükümetimiz emperyalistlerin taleplerine destek verdikçe, ödün üstüne ödün koparabiliyorlar.Tarihimizin hiçbir döneminde İktidarda böylesi bir kadrolaşma görülmemişti. ABD ve AB almak istediklerini rahatlıkla alabildiği AK Parti hükümetini çıkarları uğruna desteklemektedir. Bu desteklerini Yargımızın kararına "Yargı darbesi" olarak değerlendirerek göstermektedirler.
* * *
Çıkarları gereği, gerçekleri dile getirmeyen medya, köşe yazarları, AK Parti taraftarları, takılmışlar AK Partinin uçurum trenine son sürat ilerliyorlar çarpa çarpa. Türban, türban diye haykırıyorlar sokaklarda, nereden geldiklerini unutmuşçasına, yaşadıkları toprakları kime borçlu olduğunu bilmeden ve neye kime hizmet ettiğini anlamadan, tam tam seslerini çıkartıyorlar işgale davet edercesine. Bu sesler AK Partinin kapatılmasına ilişkin iddianamenin verilmesinden bu yana hız kazanmıştır. Cumhuriyetimize, Yargıya, Laikliğe ve Devletimize karşı sarf edilen ağır sözler , eleştiriler, Devlet işleyiş ve düzenimize karşı ithamlarda bulunan, siyasetçiler, köşe yazarları ve dış basında da çıkan yine Cumhuriyetimize yönelik saldırılar Hükümet tarafından tepki almamış, sessiz kalınmıştır. Ülkemizin karışmasına, yönelik olayların çıkmasına, kutuplaşmalara sebebiyet veren, aydınlık ve çağdaş yarınlarımızın sahibi gençlerimizin geleceklerinin karartılmasının önüne geçecek hiçbir girişimde bulunmayan Hükümet, başta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olmak üzere, Dışişleri Bakanı Ali Babacan ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cumhuriyetinin itibarını, Onur ve duruşunu kişisel çıkarları uğruna zarar verilmesine göz yummuş, destekler nitelikte hiçbir savunuda bulunmamışlardır.
* * *
Başbakan, istikrar sözü vermişti iktidar olurken ve yemin etmişti Milletvekili olarak göreve başlarken "Devletin varlığını ve bağımsızlığını, yurdun ve halkın bölünmez bütünlüğünü, halkın kayıtsız şartsız egemenliğini koruyacağına; hukukun üstünlüğüne, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ve Atatürk ilkelerine bağlı kalacağına; halkının refah ve mutluluğu için çalışacağına; her yurttaşın insan haklarından ve temel hak ve özgürlüklerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya bağlılıktan ayrılmayacağına; namusu ve şerefi üzerine". Hükümet ve devlet yetkilerinin bu and'a sadık kalarak hareket etmelerini, umut ediyorum !
Nuran Talay
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kahveci : Armağan Bayraktar |
YİRMİ ÜÇ NİSAN SEÇİMLERİ VE APARTMAN KEDİLERİ PARTİSİ İKTİDAR!!!
Bu sıralar büyük üstat Aziz Nesin'in kitaplarını okumaktayım... "Koltuk" adlı eserinin 91. sahifesinde yer alan "Belediye başkanı olmuşum" adlı öyküden çok etkilenmiş olacağım ki rüyamda neler yaşadım neler.
Akşam anne kuru fasulye pilav yapmış. Oturduk afiyetle yiyoruz. Annem bir yandan piyasaya verip veriştiriyor. Yediğim pilav neredeyse boğazımda kalacak. Pirincin fiyatı artmış.. Bizim pilav lüks olmuş. Pilav mideme oturdu kalkmıyor. Eee.. Kuru fasulyenin misafirliğini anlatmama gerek yok. Yemek bitti… Annem bulaşık yıkamak için mutfağa geçti bende yatağıma uzanıp dinlenmeye çalışıyorum. Mutfaktan "içeride bardak falan varsa getir" vari sesler gelse de ben kıvrak bir çalımla geçiştiriyor ve şekerlemeye giden yolda iyice mayışıyorum..
Eee… Tabi rüya görmemek elde değil.. Ama ne rüya… Günlerden 23 Nisan. Tasdik memuru kâğıdı tasdiklemiş. Kâğıt yürürlüğe girmiş. Önümüzdeki bir yıl boyunca ülkeyi kediler yönetecek. Mecliste bir yığın kedi var. Ama bunlar bizim apartmanın yani benim annemin kedileri…
Burada bir parantez açıp annemin kedilerinden bahsetmek istiyorum.. Ailemizin ve apartmanımızın köpeği "Eros" hakkın rahmetine kavuşalı daha bir hafta olmamıştı. Apartmanda ikamet ettiği yere ufak siyah, cılız bir kedicik geldi. Orada pineklemeye başladı. Annem ve teyzemin acısı büyük.. Bu yavrucağı bağırlarına basmaya karar verdiler.. İsmine de dış görünüşü açısından "Arap" koymayı uygun gördüler. Gel zaman git zaman Arap bacımız ilk yavrularını doğurdu. Bunlardan aklımda kalan ( neden böyle dediğimi anlarsınız ) Battaniye ( Tüyleri çok kabarık diye ), Kör ( zatın tek gözü kördür de) çeşitli dönemlerde yavruladılar… Derken Arap bacı yine doğurdu.. Torunları doğurdu.. Derken Kör vefat etti.. Birinci kuşak torunlar da doğurdu.. Bu olay "En az üç çocuk" prensibiyle devam etti. Şu anda birçok torununu toprağa veren Arap bacı, ailenin aradaki bir kuşağına mensup Afrikalı ( siyah renkli ve zayıf olduğu için ) ve son torunlarından Büyük Çeşit Beşit ve Küçük Çeşit Beşit ( ikisinin de iki renkli oluşu ve aralarındaki yaş farkı yüzünden ), Pamuk ( beyaz renkli ), Kırçıllı ( benekleri var), Saftirik ( dövülse de sevilse de hiç ses çıkarmıyor ), Van Erciyes (Van kedisi ) hepsi apartmanımızda ikamet etmektedir. Apartmanımızın çok uluslu bir yapısının olduğu belli oluyor.
Rüyama kaldığım yeden devam etmem gerekirse meclisteki kediler başbakanı seçecekler. Günün anlam ve önemi açısından koltuğa genç kedilerden birinin geçmesi muhalefet tarafından istense de iktidar olan annemin kedileri koltuğa Arap bacıyı oturttular. Yani yaşı en büyük olan kediyi.. Muhalefet kediler miyav yükseltmeye başladılar.. Bugün yirmi üç nisan çocuk bayramı diye miyavlaştılar.. Meclisin başkanı Pamuk, bütün muhalefeti payladı. Oturum kapandı.
Annem beni uyandırdı. Klasik yirmi bir çayımıza başladık. Doğanvizyonda hiç bir şey yok.. Gazeteleri hiç saymıyorum. Doğanvizyonun print (baskı) edilmiş hali.. Oradan da ekmek çıkmayacağını düşünüp.. Aziz Nesin'in "Fil Hamdi" sini okuyorum. Aklıma Aziz Nesin'in üzerine atılmak istenen Madımak olayları temalı haber geldi. Ağlanacak halimize şöyle bir gülecektim ki annem dizilerden yaptığı seçmelerle bütün konsantrasyonumu bozdu.. Dizi facialarıyla dolu bir iki saatten sonra yattım yatağıma bir ara dalıp gitmişim.
Benim rüyanın programında bu sefer ikinci meclis oturumu var. Rüyam bizim mahallenin bıçkın kedilerinden Çiçek'in kürsüdeki konuşmasıyla başlıyor. Çiçek, hükümete soru soruyor.
" Niye sürekli katar amcanın çöplüğüne gittiniz. Sizin çoluk çocuğu, torunları hep o çöp tenekesinde görüyorum. Oradan ne fayda sağlıyorsunuz" dedi. Kırçıllı, oturduğu yerden laf atmaya başladı. Çiçek çok sivri dilli… "Sen git, Arap gelsin" diyip, sorularını tekrarladı. Ortalık fena karıştı. Annemin kedileri Çiçek'in üstüne yürümeye başladı. Ortam rengârenk oldu. Havada uçuşan tırmıklar ve dört ayağı üzerine düşen kediler derken ortama doğanvizyoncular dâhil oldu. Arap kürsüden "Bizimkiler yapmaz" diye miyavlarken. Çiçek "Linç edeceklerdi" diye miyavlıyor…
Mart ayını andıran o gürültüyle, yatağımdan fırladım. Karnımın ağrıdığını fark ettim… Tuvalet seferi sonrası bir bardak su içip, halimize dua ettim. Düşünsenize ya annemin kedileri ülkeyi yönetseydi. Şimdi ki gibi kalkınmayı bir yana bırakın.. Yerin kaç kat dibine batardık. Annemin kedileri çocuklardan beter. Garfield gibiler. Yedikleri viskıs önlerinde yemedikleri stoklarında. Ama hala kavga ediyorlar. Ya sokak kedileri ne yapsın. Onları düşünen yok. Annemin kedileri çoluğunu çocuğunu, torununu torbasını düşünüyor.
Yatağıma yatıp uyumaya çalışıyorken bir yandan da binlerce kez şükrediyordum. Bizim ülkemiz gül gibi. Meclisimiz papatya bahçesi. Çağdaş, modern, medeni,…
Bir şey daha anladım Kuru fasulye pilav cüzdan kadar mide içinde zararlı.. Adama ne kâbuslar
gördürüyor..
Armağan Bayraktar
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Ersel Akant Youtube`un Perde Gerisi |
|
Bildiğiniz gibi "youtube" sitesi yine kapatıldı. Kapatılma sebebi ise Atatürk`e ve Türklüğe hakaret içeren videoların yayınlanması oldu yine.
Genellikle bu durum herkes tarafından eleştirildi. İsteyen ulaşabilir, eski usül bir uygulama vs. denildi. Fakat ben bu olaya somut bakmakla birlikte, birde ardında yatan olası nedenleri de incelememiz ve yorumlamamız gerektiğine inanıyorum.
İlk bakışta, videoyu koyan başkaları, neden Türkiye cezalandırılıyor, denilse de, 301. Maddenin de yumuşatılması hatta kaldırılmak istenmesiyle paralel olarak, bu tarz konuşma, yazışma ve videolarla bunun bir özgürlük olduğunun benimsetilmeye çalışılması gibi bir durumdan söz etmek, çokta zorlama olmasa gerek.
Artık internet, birçok gazetenin ve televizyon kanalının önüne geçmiştir. Youtube; video, reklam ve propaganda zenginliği açısından, dünyanın en büyük internet sitesi diyebileceğimiz ve bir yıl kadar önce Amerikan devi Google`nin aldığı bir kuruluştur. Burada yapılacak her propaganda, küçük çocukları etkileyeceği gibi, iç ve dış düşmanlara da güven sağlayacaktır.
Bildiğiniz gibi AB ve ABD tarafından, Atatürk ve Türk adları, yıllardır unutturulmaya çalışılıyor. Bu unutturma çabası özgürlük kisvesi altında devam edecek ve en sonunda pes etmemiz istenecektir.
Hiçbir özgürlükte, ırklara ve kişilere hakaret serbestliği olamaz ve olmamalıdır. Hiç kimseyi putlaştırma taraftarı değilim, fakat youtube`nin kapatılması bence, biz hala buradayız mesajıdır. Ben meselenin youtube`la çokta alakasının olmadığını ve daha çok dışarıya verilmiş bir mesaj olduğunu düşünüyorum.
Bu uygulama iyi mi kötü mü bilemiyorum. Üzüldüğümü söyleyemem ama sevinmedim de. Youtube`da bilindiği üzere, birçok belgesel ve geçmişe dair birçok yararlı videolar da var. Dolayısıyla yasağı sadece o videoların linklerine koysalar, çok daha etkili ve mağduriyeti önleyici bir şekil alacağını düşünüyorum…
Ersel Akant erslaknt@gmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
İstasyon
Zaman istasyonunda bekliyoruz.
Bir adam ve bir kadın var yanımda...
Adamda kirlimi kirli bir ceket,
Leş gibi bir koku
Ve biraz da üzüntü var.
Teyze de yaşlanmış biraz.
Belli ölüm zamanını bekliyor.
Adam da sevgi zamanının gelmesini bekliyormuş.
Anlatıyor da...
Nelere nelere binmiş;
Acınma zamanımı dersin, suç zamanı mı
Her şeyin tadına bakmış o.
Biz onunla böylece konuşurken,
Soğuk bir rüzgar esiyor zaman istasyonunda.
Teyze biraz kederli,
Hafif gözleri dulu...
Binip gidiyor,
Sevdiklerine son bir bakış atıyor.
Elveda diyor, size
Ölüm zamanına merhaba.
İki kişi;
O adam sevgiyi,
Ben seni bekliyoruz.
Ne sen geliyorsun,
Ne de onun sevgisi...
Ve bir zaman geliyor;
Güçsüz ve yavaşça
İhtiyarlık diye...
Bizim zamanımızmış.
Birlikte binip gidiyoruz.
Ben sana,
O sevgiye hasret...
Erman Akçay
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Baktım bizim çocuklar en çok oyun sitelerine giriyor, ben de kalkıp onlara bir oyun sitesi yaptım. 2500 tane flash oyun var. Denemesi bedava, hem de yabancı değil, bizden. http://oyuncu.kahveciyiz.biz Aksayan yerlerini bildirirseniz sevinirim.
Enteresan içerikli resim, video ve duvar kağıtları için http://www.interesan.com Oyun kısmını incelemeyi ihmal etmeyin.
13+ Doyasıya ahh çekmek için sıra dışı bir web sayfası. Bu web sayfasını pek tavsiye etmiyorum ama engel de olmuyorum. http://ahhahh.com/ Aklı başında insan evladının beğenmeyeceği bu web sayfasına bence bakmayın.
Uyku sorunu mu yaşıyorsunuz? Tam size göre bir web sayfası. İster evde, ister siesta molasında. http://www.pupettocafe.com/gotosleep.swf İster seyrederek, ya da isterseniz gözlerinizi kapatıp sadece dinleyerek. İyi uykular…
…İlkbahara doğru köyde artık ekmek yapacak tahıl bile kalmamış. Ama asıl sorun, tohumluk olarak kullanabilecek kadar bile tahıl olmamasıymış. Tarlaya ne serpeceklerini, gelecek senenin mahsulünü nasıl hazırlayacaklarını bilemiyorlarmış… Bu güzel hikaye ve benzerleri için http://www.yazilar.net/
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3753 / Windows / 4.54 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
|
|
|
|
|
|