|
|
|
14 Mayıs 2008 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Biraz ciddi olun beyler!.. |
Merhabalar,
Dün gerçek bir kraliçe geldi memleketimize. Çankaya köşkündeki yemekle sona eren gecenin yankıları daha uzun süre konuşulacak ancak Gül'ün papyonundan ziyade "first lady"nin başı ön planda olacak galiba. At kuyruklu türban modasını da literatürümüze katan Dilek Hanif hanım teşekkürü fazlasıyla haketmiş. Bu kıyafetin bir zorunluluktan kaynaklanmadığını bilsem bravo bile diyeceğim amma velakin durum öyle değil. Din adına kıyafet devrimleri yapmak pek moda bu aralar. Bu işe ulemalar ne diyor bir dinlemeli sonra da oturup bir karar vermeli. Kraliçe'ye gelince, o zaten kraliçe. Başından beri AB serüvenimizi destekleyen İngiltere'nin diğer AB'li ortaklarına verdiği bir mesaj olarak algınabilir bu ziyaret. Hoş geldi, kazasız belasız da gider inşallah.
...
Üniversiteye girme hayali ile yanıp tutuşan gençlere son müjde YÖK Başkanından geldi. Beyefendi tereyağından kıl çeker gibi çözdüğü(!?) türban meselesinden sonra şimdi de ÖSS'ye kafayı takmış. Önerdiği model "İngiltere Modeli". Açıklamanın Kraliçenin ziyaretine denk gelmesi bir tesadüf olsa gerek, ama bir fikir verdiği de ortada. Özetle, "Aklı eren herkesi üniversiteye alacağız, acele etmeyin'" projesi olarak söylenebilecek bu işin açılımı şöyle; Senede bir değil birkaç sınav olacak, konular belirlenecek, isteyen istediği konudan sınava girecek,vs. Kendini bilmezlik bu olsa gerek. Yetersiz, öğretim kadrosu eksik üniversiteler açıp insanları buraya doldurmakla, yüksek öğrenim sorununa çare bulduklarını sananlar aldanıyor. Bir kere mevcutların kapasite artırması söz konusu değil, çoğu nitelik adına azaltılmasından yana. Her ile bir üniversite iyi güzel de, eğitimi verecek öğretim elemanları nerede? Bu projenin amacı 18-24 yaş gençliğini oyalayıp, işsiz kalacakları günü ötelemekten başka birşey değil. Böylece işsizlerin bir bölümü üniversiteye girmekle uğraşacağından istatistiklerde yer almayacaklar. İngiltere örneğiymiş. Önce Yap boz tahtasına dönen milli eğitimi bir bütün olarak ele alıp, zırt pırt değişmeyecek, yolunda yürüyecek hale koy. Liseden mezun olan gence iş olanakları sağla, bir meslek öğret. Sonra da ne istersen yap. Gençleri üniversiteye girmek zorunda bırakmayacak bir düzen kurulmadığı sürece daha çok YÖK Başkanı gelip geçecek ve hepsi de sonu "S" olan yüzlerce sınav sistemini kobay addedilen çocuklarımızın üzerinde deneyecektir. Ciddiyet her yerde gerekli ama eğitimde farz. Esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Kahveci : Mehmet Sağlam Şair Şükrü Erbaş |
|
Sevgili Bése,
Kardeşlerimiz güneş kekemesidir. Evlerimizden üç kuşak daha yılgındır öğretmenlerimiz. Okullar önlüklerimizi yatak çarşaflarımıza çevirir.
Mavi değildir sokağımızın hiçbir kapısı. Ağaçların kuşları vardır, rüzgârı vardır, bizim sesimiz yoktur. Köpeğimizin kuyruğu bizden daha özgürdür. Ve bir gün, mezar mühürlü bir hayalsiz zamana, kırık, tenha harfler düşeriz kalbimizin gizli suçlarından.
Bize gülerler sevgili Bése,
Aynı fotoğraf solar hepsinin duvarlarında, bize gülerler. Sararmış otlar gibi konuşurlar, bize gülerler. En uzun yolları yarım saatte biter... Bir tahta sandalyedir büyüklükleri... Birbirlerinin gölgesinde üşürler... Topraklarından başka yalnızlıkları yoktur...
Herkes bir diğerinin yüz yıl sonra söyleyeceğini bilir...
Takvimlerinde, çizilmiş bir tek gün yoktur... Bir suç telaşıyla sıçrarlar rüyalarından; ama bize gülerler.
Ve biz yazarız Bése,
Yazmadığımız hiçbir şey bizim olmayacağı için yazarız. Zamanı bizim kılmak isteriz. Otlara, böceklere, uzaklara ve yağmurlara ancak yazarak katılırız. İnsan kendi gölgesinde yalnız bile değildir, bir eşya kasvetidir olsa olsa, demek isteriz. Başka kederlerden ayrıcalıklar edinmek için yazarız. Kalbimizle gövdemiz arasındaki uçurumu böyle doldururuz. Susmaktan değerli olsun isteriz sözümüz.
Herkesin "boncuklu bir cümlesi" olsun kendini seveceği. Kimse yalnızlığını ötekine göstermekten utanmasın. Ve biz biliriz ki, bir varlığın yazılı tarihi yoksa bu dünyada bir hayatı yoktur.
Tarla kuşu, yağmur damlasından dünyayı içsin diye yazarız.
Evet, kısaltılmış bu sözler bir hayal ve gerçek simyacısı şair Şükrü Erbaş'a ait, bana değil. Kendisine Elbistan'dan derinlikli bir mektup yollayan Bése adlı bir kız çocuğuna yanıt olarak yazıp yollamış bu mücevherleri.
İKİLEM
Güzel kadınlara kederli şarkılar söyletmeyin Birbirini çoğaltıyor üç acı Kadın, güzellik ve şarkı...
Kederli şarkıları güzel kadınlara söyletin Birbirini bütünlüyor üç acı Kadın, güzellik ve şarkı...
Ey insan ömrünü dolduran, biçimleyen duygu Hüzün müdür her daim mutluluğun bir yüzü?...
Şair Şükrü Erbaş 1953'te Yozgat'ta doğdu. İlk şiiri 30 yıl önce Varlık Dergisi'nde yayımlandı. 1984 yılında basılan ilk kitabı "Küçük Acılar"dan bu yana 15 kitabı daha çıktı. Kanguru Yayınları'ndan çıkan son kitabı "Kum ile Su" seçme şiirlerinden oluşuyor. Kitaplarını edinin, şiirlerinin tadı damağınızdan çıkmasın. (Tel: 0312 - 419 7742)
25 Nisan 2008 günü İzmir Tüyap Kitap Fuarı'nda Aydın Şimşek'in yönettiği söyleşide, aşağıdaki sözleriyle de zenginleştirdi bizleri.
Sizlerle paylaşmaktan gurur duyuyorum:
"Bir şairin yazma serüveni, içinde yaşadığı gerçeklikle çatışma serüvenidir. Yaşadığı gerçeklikle, toplumsal düzenle, o düzeni kuranların değer yargıları ve yapıp yarattıklarıyla yetinen hiçbir akıl sanatta da, bilimde de yeni hiçbir şey yapamaz ve söyleyemez.
"Kendisine verilenle yetinen birisi arayışta olmaz; arayışın olmadığı yerde itiraz olamaz; itirazın olmadığı yerde çatışma olmaz; çatışmanın olmadığı yerde yenilik ve gelişme olmaz.
"İnsan böyle bir ruhsuz dünyada yaşasaydı; insanın mayası diyebileceğimiz iç dünyası merak, yenilik, can sıkıntısı, bunalma gibi duygu yaşantıları ile yoğrulmasaydı; onun resim sanatı ilk insanın mağara duvarına çizdiği ilk bizon resminden öteye gidemez, orada kalırdı. İnsan belki ateşi bulabilirdi; ama belki de yazıya geçemezdi.
Ve şiir insanın ilk söylediği sözler olarak hepimize yeterdi.
"Eğer ben çatışmalı ruh hâlimi şiirin diline dönüştürememişsem, o durumuma ve kendime ihanet etmiş olurum. Duygumu kendim dışında hiç kimseye bulaştıramamış olurum. Dile getirmeye, dolayısıyla dönüştürmeye çalıştığım gerçeği istemeden de olsa yeniden üretmiş olurum. Kalbimde, aklımda oluşturduğum ve insana çok yakıştığını düşündüğüm karşı dünya tasarımıma yazık etmiş olurum.
"Başlangıçta bilmese de yazmak insanın anlam arayışı, anlama çırpınışıdır. Donmuş bir aklı, donmuş bir kalbi sözcük sözcük çözme çabasıdır. Başta şairin kendisi olmak üzere, insanı bilinenin hapishanesinden kurtarma, onu geleceğin gizine ve özgürlüğüne kavuşturma serüvenidir. Bir duygu yaratma işidir yazmak, ya da boğazınızda düğümlenip duran duyguya yepyeni bir karşılık yaratma işi.
"Biz kendimizi bilme de dâhil bu dünyaya ilişkin her şeyi derinlikli olarak ancak yazarak bilebiliriz.
"Öteki bilgiler hayatı kolaylaştırmak içindir; ama yazarak anladıklarımız -hayatı zorlaştırma pahasına da olsa- insanın varoluş bilgisidir. Kalbin bilgisidir, zamanın bilgisidir, aşkın bilgisidir, ölümün bilgisidir, dilin bilgisidir, mutsuzluğun bilgisidir; ama hiçbir zaman pişmanlığın bilgisi değildir.
"Ancak böylece hayatımıza, başkalarının dayattıkları dışında bizim istediğimiz anlamda bir değer katarız. Ancak böylece insanlarla eşit ve özgür bir ilişki kurarız. Kalabalıktan yalnızlık, yalnızlıktan kalabalık yaratırız. Dünyaya kendi sözlerimizle katılırız.
"Doğanın bütün varlıklarından can alan bir varoluş bilgisi, bir ölüm bilincidir şiir. İnsan şiirle dile dönüşür, dille insana dönüşür.
"Bütün bu sözlerin ne anlama geldiğini hem çok iyi biliyorum, hem de bilmiyorum. Yazıyorum, düğüm biraz daha dolaşıyor. Sonsuzluk gibi bir şey oluyor; bu şey gidiyor birileri ile buluşuyor; bu buluşmadan bir başka şey doğuyor; insan biraz daha büyüyor; yalnızlık biraz daha güçlü, biraz daha verimli oluyor; güzellik, bir yaşama bilgisine dönüşüyor; yabancılaşma hece hece kırılıyor; insan kendisine de, başkalarına da aynı adalet duygusuyla bakabiliyor; tevazu eşitlik duygusuna kapı aralıyor; uzaklık bir dize boyu kadar yakın oluyor; yakınlık çok daha yakıcı bir hâl alıyor... Ve Edip Cansever'den ödünç alınmış bir dize ile şöyle söyleyelim: "Sevinci acısına, acısı sevincine bakan bir güzel huzursuzluk harf harf dokuyup duruyor beni ve bizi."
"Şiir -diğer bilgi türleri gibi- insanın hayatı tanıma yollarından biridir. Şiir ve diğer tüm sanat yapıtları bizi başkalarının deneyimlerine ve ruhsal derinliklerine götürür. Böylece çok kısa ve yetersiz hayatımıza başka dünyaları, başka hayatları katarız. Tek kişilik hayatımız insanlığın sonsuz hâlleri ve hayalleri ile olağanüstü biçimde büyür, çeşitlenir.
"Şiirin bize kazandırdığı en önemli yetinin hayal kurma yetisi olduğunu düşünüyorum ben. Şiir doğuştan var olan bu yetimize inanılmaz bir işlerlik kazandırır.
"Biz neredeyse hep bir can sıkıntısı biçiminde yaşadığımız bir cümlelik sınırlarımızı hayal gücümüzle aşabiliriz. Başka dünyalara ve hayatlara ancak hayal gücümüzle girebiliriz. Bu, bize, kendimizi başkalarının yerine koyma erdemini kazandırır. Biz ancak böylece bir başkasını sevebiliriz. Başkaları da bizi ancak böyle bir empatiyle sevebilir. Yoksa, birlikte yaşamak cehenneme dönerdi herkes için.
"Şiir bize anlamayı öğretir; sevmeyi, karşı çıkmayı, sessizliğe saygıyı, ufukların ardını, kendi gözümüzün ve kalbimizin büyüsünü öğretir. Yetinmemenin zenginliğini öğretir; zorbalığın zavallılığını, zamanın ürpertisini, inceliğin gücünü, suskunluğun gizli dilini, gecenin ışığını öğretir. Kısaca, insanın ve doğanın tükenmez hazinelerini serer ruhumuza. İnsan ömrünü insanlığın yaşı ile eşit hâle getirir."
"Bütün bu özellikleri ile şiir, şiir okuyan insanı okumayandan çok daha üstün kılar. Elbette -aynı zamanda- daha duyarlı, acılı ve mutsuz kılar; ama bu acı ve mutsuzluk insan hayatının geliştirilmesi ve güzelleştirilmesi anlamında kesinlikle verimli bir acı ve mutsuzluktur."
Mehmet Sağlam mehmetttsaglam@gmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Beyaz Düşler : Sabiha Rana Erkeklerin ''G'' noktası |
|
Bismillahirrahmanirrahim!
Tövbe Bismillah
Tövbe Bismillah
Tövbe Bismillah
Bu gizem ötesi konuyu yazdığım için sen affet beni yarebbim. :(
Kadınlardan aldığım tonlarca e-postadan adeta çığlıklar fışkırıyordu benim çaresiz kulak diplerime..
Utanmadan!
Soruyordu kadınlar..
- Bizim ''G'' noktamız orta malımıydı da cümle aleme açıkladınız Sabiş Hanım? Madem ki bizim ''EN'' gizli saklı noktamızı açıkladınız, mademki eşitlik var. Erkeklerin ''G'' noktasınıda açıklayınız.. Dediler..
Veeee üstüme üstüme yürüdüler.
Oradan birisi de ne dedi biliyor musunuz?
Erkeklerin ''G'' noktasını bulmak kolay.
Kolaysa gelde sen bul o zaman.. Dedim.. İyi etmiş miyim? Hala utanmazca cevap verdi..
''Erkekler anüslerine yakın dokunulmasından hoşlanmadıklarından, ''G'' noktalarının bulunmasına izin vermiyorlarmış.''
Yoksa!
Suç sizin değil hanım abla.. Dediler...
Ve benide bi güzel irezil irüsva ettiler..
Pek kıymetli uzmancım doktorcum civanım, acaba diyorum ki demiyeceğim!
Cahilliğimizi ötelere iteklemek adına, siz kendi ilmi bilginiz çerçevesinde, bu işin püf noktasına bir PÜF deyiverseniz.. Sonacıma da bu erkek adamların ''G'' noktası, vücutlarının hangi semtinde ikamet ediyormuş bize süleyiverseniz?
Erkeğin gizli zevk noktaları:
NA NA NA NA NANA NANNN
''Seks koçu'' Dr. Patti Britton'a göre!
Erkeklerin aslında 2 ''G'' noktası var.
- Hıımm demek öyleymiş.. Duydunuz mu kızlar? Biz bir tane hayal ederkene karşımıza (2) iki ''G'' noktası birden çıkageldi..
Burada da bir eşitsizlik var gibi geldi bana ama haydi hayırlısı..
Peki efendicazıma süleyim sevgili koçcazım, bu noktalar şimdiye kadar nerede saklambaç oynuyormuş?
1. İlki frenulum: (Ah ha. Ben daha başında anlamadım. Siz anlamana çalışın kızancıklarım)
Penisin hemen altındaki hassas bölge. Bu seks noktasına, dokunulduğunda erkeği kendinden geçirici bir his yaratırmış.. (doktor amca öle sölüyo.. )
Özelliklene de sinir uçlarının bir demeti canlandırıldığında o nokta çok hassastır. Diyor.
2. İkincisi perineum: (Biri anlamadığıma göre, ikiyi hiç anlamam!)
Testiküller ile anüs arasındaki deri. Müstehcenleşmeden önce, bu noktanın dokunulduğunda ekstra zevk veriyor çünkü bu bölgeye seks sırasında dokunulduğunda erkeği daha uzun süre sert tutuyormuş..
(ben demiyorum doktor diyor.)
Veeee Dr. Britton o noktaları "kutsal seks noktaları" olarak adlandırıyormuş..
Çünkü; diyor!
Uyarılmanın yüksek olduğu zamanlarda nazikçe ya da sert olarak sürtüldüğünde derin zevk hissi yaratıyor.
Bu noktaları sorduğumuz içinde, devam ediyor en tabi haliyle ve yine diyor ki!
Erkeğin ''G'' noktası anüsten bir baş parmağı mesafe uzaklıkta. Kolayca ulaşmak için sırtüstü yatarak bacakların karın bölgesine çekilmesi tavsiye ediliyor.
Baş parmakla ulaşılmak istenen bölge prostat. Dışarıdan ''G'' noktasını uyarmak için hayalar ile anüs arasındaki bölgeye baskı uygulamak yeterli.
Haya altına yapılan basınç, olgunlaşmak için epididimis kanallarına geçmeyi bekleyen spermlere de etkide bulunur. Cinsellikte doruk noktası. Bu diyor!
Ben de diyorum ki bu günlük bu kadar ''G'' noktası YETER!
Bir daha da bana büle, ayıp mayıp şeyler sormayın.
ÇAV BEYA
Sabiha Rana http://www.sabiharana.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kahveci : Hayrullah Ersöz |
TİKİTAKA (Kompakt kompozisyon)
I - Giriş
Tik.. Tak..
Saat Serap..
Tik ile tak arasında bir yerdeyim.
Tikitaka çölünü yarım matara suyla geçmişim.
Güneşin oklarıyla delik deşik,
mızrak gibi dalıp cehennemi havaya,
dudaklarım şahrem şahrem,
arap atım ter içinde erişmişim vahaya..
Şükür,
Vahada Serap
II - Gelişme
Tik. Tak..
Saat Serap.. Aşk akrep, ben yelkovan..
Vahanın bütün gölgelerini salkım salkım
saniyelere dakikalara saatlere bölmüş Serap
Ki on iki salkım ediyor,
Yoldan gelmişim harmanım.
III - Didişme
Tik.. tak.. Saat Serap.. Aşk Akrep.. Ben yelkovan..
Mızrak gibiyim.. Fırlıyorum döne döne..
Ali Baba'nın Kırk Harami'lerin hazinesine daldığı gibi dalıyorum
Üçünü birden geçtim.. Dördüne girdim..
Tak.. Tik.. Al!.. Zınk.. Zınk.. Beş.. Altı.. Şap.. Şup..
Tikitaka aşkına, Serap'ın şarabına şap.. şurubuna şup..
Yudum yudum, kana kana, hortum gibi yapışıp,
inliyorum emiyorum içiyorum kepçe kaşık..
Şap.. Şup.. Şurulup.........
Tik.. Tak.. Dokuzunu geçtim..
Akrep on ikiye bindi..
Şimdi yetişirim şimdi..
Bumerang gibiyim.. Fır fır fır.. Şap, şup..
Hadi Serap!.. Hadi Serap!.. Şimdi!.. Haaa.. Hooo.. Uhh..
Ha ha haaaaaaaaa.. Hurmaların dökülsün emii!..
Ulan Serap.. Fıkra anlatmanın zamanı mı şimdi?...............
IV - Sonuç
Pencere açık savruluyor perde..
Yorganım yerde..
Hala gülüyorum ve ter içindeyim..
Ayrıntılar aklımda ama.. Fıkrayı hatırlamıyorum..
Ezan okunuyor.. Apdest almalıyım.. Tövbe est...
Saahii!.. Serpuş'um nerde???
(Serpuşlu Sermest Efendi'nin 'Mest olurken Derdest oldum Bu Gice'
adlı kitabindan)
Hayrullah Ersöz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
KIRMIZI KELEBEKLER
Ruhumun renkleri var. İçimde uçuşan kelebekler var. Rengarenk çeşit çeşit kelebekler. Zaman zaman değişir kelebeklerimin sayısı , renkleri, hızları, nazları. .
Bazen masmavi, bazen yemyeşil, bazen bembeyaz bazen pespembeeee uçuşurlar …Neşe, umut, heyecan dağıtırlar yüreğimin her noktasına. . Yaşamın benim elimde olduğunu, nasıl bakarsam öyle göreceğimi, inandığım değerlere sahip çıkmam gerektiğini nakşederler usulca…
Bu günlerde ise kırmızılar. Kıpkırmızı. Bazen ölü ve kırmızı , bazen çılgınca uçuşan kırmızı. Kırmızı mı dedim? Eksik kalıyor kırmızı.. Kıpkırmızı …Kan kırmızı. . Cemal Süreyyanın şu dizelerini çağrıştıyor 'Ölüyorum Tanrım bu da oldu işte . her ölüm erken ölümdür biliyorum Tanrım ama ayrıca aldığın şu hayat fena değildir üstü kalsın. 'Bu kırmızılıkta bende istiyorum. . Tanrım , üstü kalsın…
Bu kırmızılık beni benden alıyor, benden daha içeri, içeri tıkıyor.. Saklanıyorum. Kendi içime kaçıyorum. İyide geliyor bu . Ama sonra yüzleşmek gerektiğini düşünüyorum. Şairin dediği gibi :
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı.
Konuşuyorum kendimle;Kırmızı da bir renk, şairin dediği doğru, yaşadığın her şeyin hakkını vermek lazım, namusluca yaşamak lazım süreci. Acıtsa da, kanatsa da yaşamak lazım.
Uzun zamandır böyle, diyeceğim.. Zaman da göreceli. Bir saat, bir gece, bir gün, bir hafta, bir yıl. Neye , kime göre uzun ve kısa.. Uzun zamandır böyle hissediyorum dersem daha doğru bir tanımla yapmış olurum. Kitap okuyamıyorum, radyodan şarkı bile tutamıyorum. kendimden sıkılmam lazım, onu bile yapamıyorum..
Kırmızı kelebekler ve ben. . Kırmızı dünyam. . Can acıtan kırmızılık. Derler ya, acımaz bir yerden sonra diye, bende kayboluyorum zaman zaman bu kırmızılıkta, salıyorum kendimi derinliklerine.. Bunu da istiyorum..
Bazen de yeter diyorum bu kadar kırmızılık, denizi düşünüyorum, gökyüzünü düşünüyorum, mavi kelebekler yolluyorum…. Güzel yürekleri, güzel gülüşleri düşünerek pembeleri salıyorum içlerine .. Bulutları, umutları düşünerek beyazları.. Deniyorum sırayla diğer renkleri katmayı…Bir an , bir zaman kalıyorlar ama barınamıyorlar. Kırmızı hepsini kendine boyuyor..
Kırmızıyım, ne kadardır böyleyim hatırlamıyorum, ne kadar böyle kalırım bilmiyorum.. İçime kaçtım bekliyorum. Diğer kelebeklerimi bekliyorum. Geç kalmayın ama teslim etmeyin beni kırmızılara. Önce kirlenen beyazı temizleyin ama.. Öncelik ondaydı. O kirlendi, kelebeklerim kan kırmızı öldü…
Rahşan Şimşek
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
CANIM SIKKIN
bu aralar canım sıkkın mirim
sana uzun uzun yazmak isterdim
ama
kalem denen hergele
haftalardır tembellikte.
içimden kaçmak geçiyor
ama nereye?
bunca sorumluluk kamburken sırtımda
kaç metre öteye?
eskisi gibi martılar da uğramıyor
küskün kıyılarıma.
mirim
bir dolu dertlenip
cumbalı evlerin sırtsırta verdiği sokaklarda
içip içip
naralar atmak geliyor içimden.
yoksulluğun kesif kokusu sinmiş
saçlarıma.
tekaütte yetmiyor
borç desen gırtlağa kadar
soruyorsun ya nasılsın diye?
nasıl olayım iki gözüm
iç güveysinden hallice işte!
iki gündür elektrik yok
birikmiş faturalar.
yazdıklarım para etmiyor
ki okuyan da yok
zaten ben bilirsin oldum olası
severim kendimi pohpohlamayı.
mirim
sana güzel şeylerden bahsetmek isterdim
bu ahvalde çıkmıyor benden
ışıltılı cümleler.
şimdilik hoşçakal gözümün nuru
daha güzel günlere inancımızla
hoşçakal.
Yasemin Kemaloğlu
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Baktım bizim çocuklar en çok oyun sitelerine giriyor, ben de kalkıp onlara bir oyun sitesi yaptım. 2500 tane flash oyun var. Denemesi bedava, hem de yabancı değil, bizden. http://oyuncu.kahveciyiz.biz Aksayan yerlerini bildirirseniz sevinirim.
Enteresan içerikli resim, video ve duvar kağıtları için http://www.interesan.com Oyun kısmını incelemeyi ihmal etmeyin.
13+ Doyasıya ahh çekmek için sıra dışı bir web sayfası. Bu web sayfasını pek tavsiye etmiyorum ama engel de olmuyorum. http://ahhahh.com/ Aklı başında insan evladının beğenmeyeceği bu web sayfasına bence bakmayın.
Uyku sorunu mu yaşıyorsunuz? Tam size göre bir web sayfası. İster evde, ister siesta molasında. http://www.pupettocafe.com/gotosleep.swf İster seyrederek, ya da isterseniz gözlerinizi kapatıp sadece dinleyerek. İyi uykular…
…İlkbahara doğru köyde artık ekmek yapacak tahıl bile kalmamış. Ama asıl sorun, tohumluk olarak kullanabilecek kadar bile tahıl olmamasıymış. Tarlaya ne serpeceklerini, gelecek senenin mahsulünü nasıl hazırlayacaklarını bilemiyorlarmış… Bu güzel hikaye ve benzerleri için http://www.yazilar.net/
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3753 / Windows / 4.54 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
|
|
|
|
|
|