|
|
|
15 Mayıs 2008 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : İletişim azizliği!.. |
Merhabalar,
İletişim hatlarındaki kesinti yüzünden kullanmak zorunda kaldığım mobilize haberleşme kanallarını daha fazla yormamak için kısa kesmek durumundayım. Yarın daha uygun ortamda görüşebilmek üzere hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
Beş Paralık Unutkanlık
Hepimizin başına gelir zaman zaman unutkanlıklar. Unutmak isteyip te unutamadıklarımızın dışında. Cüzdanımızı evde unutup alışverişimizi yarım bırakmışızdır belki de. Anahtarı kapının üstünde unutanınız vardır benim gibi muhakkak. Arabama binip işe giderken yarı yoldan dönüp cep telefonumu aldığım bile unutkanlıklarımın arasında yerini almıştır. Güneş gözlüklerimi Türkiye'den dönüşüm hep ağlamaklı sahneler olduğu için, nerede ağlıyorsam gözyaşlarımı silmek için çıkarıp bıraktığım yerde unuturum örneğin. Hatta çok saçma olabilir ama benim bir gerçeğim de , ben bunu anlatmalıyım diyerek gülen gözlerle bakan eşime düşüncelerim de anlattığımı sesli anlatmayı unuttuğum ve üstüne üstlük anlatmadığımı da unutup kafa bile tutmuşumdur. Hollanda da yaşam randevu üzerine kurulu olduğu için, unutup ta rezil olduğum randevularıma bir yenisi eklenmesin diye randevu defteri almakla çözüm buldum nihayet. Dur bir dakika aklıma gelmişken bakayım sahi randevu defterime :-)
Pazar günü komşum Anita'ya saat 11.00 de kahve içmeye gitmek için randevu almışım :-)
Geçenlerde arkadaşla telefon da konuşuyoruz, yaa dedim Mercan senin bana 19 euro borcun var ( bunu nasıl unutmamışsam : ), yaa Beyhan dedi senin de bana 17.50 euro borcun var. Hoppaa, aldın mı ağzının payını : Hatta dedi yalnız bana değil Meleğe de 5 euro borcun varmış. Utanmış diyememiş sana dedi. Buyur burdan yak: Hakikaten yandı canım. 17.50 ye değil 5 euro ya. Ben bunu unutmamalıydım işte diye kızdım kendime. Hemen ertesi günü 5 euroyo verdim Meleğime ama melek ya işte görmüş gözlerim deki üzüntüyü, hüznü ve kırılmışlığı.
Aynı günün akşamı, yemekten hemen sonra çalan zil ve açtığım da kapıyı bir buket karanfil ile bir melek duruyor karşımda. Gözpınarların da titreşen gözyaşlarını göstermemek için yüzünü saklamış buketin arkasına, karanfilleri tutan elleri titriyor. Sarıldım hemen boynuna, aman yarabbim sadece elleri mi? Bedeni titriyor ve omuzumda hiç ağlamasını bilmeyen bir yürek, benim dostum, meleğim ağlıyor. Lütfen dedim, bak ben unutkanım bilirsin. Sana olan borcumu da unutmuşum işte ama keşke bunu senden duysaydım, hem hiç te dert değil baaak ben unuttum herşeyi:-)
'Unutmazsın Beyhan abla, ben senin gözlerini okuyabiliyorum. Bu çiçeği alırsan mutlu olurum' dedi ve gitti ama ağlayarak. Kızdım gözlerime beni ele verdikleri için. Ufacık bedeni ile göstermis olduğu bu kocaman nezaketli davranışı hayranlık ile seyrettim ardından. Kucakladığım çiçekleri büyük bir incelikle vazoya yerleştirirken karanfil dalına iliştirilmiş bir not:
'Sen beş liralık dostluğa değil bu çiçeklere layıksın'
Böyle beş paralık unutkanlık dostlar başına eğer benim gibi bir meleğiniz varsa tabii ki:
Beyhan Ada
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Yeni Sözcükler !
Türk Dil Kurumu zaman zaman kulanılması önerilen sözcüklerin listelerini yayımlıyor. Hemen ardında da bir çok kişi tarafından yeni türetilen bu sözcüklerle ilgili olarak görüşler açıklanmaya başlanıyor. Ben bu yaşıma kadar henüz olumlu bir yorum okuyamadım. Yapılan yalnızca ve yalnızca önerilenler içinde kabul edilmesi en zor gibi görünen ve kulakta pek hoş bir tını bırakmayanlar seçilerek yapılan alaycı açıklamalar.
Kültürlerin bir birleri arasında yaşanan çatışmalar ve başat olma yarışı ne yazık ki o dili kullanan insanlar tarafından ayrımına varılamayan bir üstünlük göstergesine dönüşmektedir.
İçinde bulunduğumuz zaman dilimini dondurabileseydik ve her şeyin yedeğini aldıktan sonra zamanı tekrar başlatabilseydik eğer ve bir süre sonra aynı işlemi tekrar yapabilseydik çok ilginç sonuçlarla karılaşabilirdik diye düşünüyorum.
Sözcükler, gereksinimler sonucunda ortaya çıkar. Genellikle bilimsel veya sanatsal yeni bulgular ve uygulamaların yanı sıra toplumun günlük yaşamı içinde karşılaştıkları yeni olay ve olgular için sözcük karşılıklarını bulmak gerekmektedir. Teknolojik veya sanatsal anlamda yapılanların sözcük karşılıkları bunu ilk açıklayan veya uygulayanın tercihi ile karşılık bulur. Hangi toplumda yaşıyor ve dili kullanıyorsa oluşturulan sözcük de o dilde olur genellikle. Kullanılan bu dilin sahibi toplum dünya üzerinde ekonomik açıdan ne yadar yetkin ise bu sözcüğün değiştirilmeden dünya insanları tarafından kabul edilerek kullanılma oranı da o kadar yüksektir.
Bunların yanı sıra dinsel inançlar da insanların kullandıkları sözcüklerin belirli oranda etkenidir. Çünkü, söz konusu din ilk olarak yayılmaya başladığı toplumun dili ile diğer toplumlara ulaşır. Kendi dillerine ne kadar çevirirlerse çevirsinler mutlaka etkileri çok açık olarak gözlemlenebilir.
Ülkemizi bu açılardan incelemeye çalışırsak eğer "arap saçı" bir durum ortaya çıkacak :
Anadolu topraklarında binlerce yıl yaşamış bir çok kültür üzerine Asya'dan gelen bir halk kendi kültürünü de birlikte getirmiş. Buraya ulaşmaya çalışırken yolda din değiştirmiş. Yerleşik düzene geçtiğinde batısında farklı bir kültür, güneyinde farklı bir kültür ile kaynaşmış. Zaman içinde kabullendiği yeni inanç gereği kültür sömürüsüne uğrayarak farklılaşmaya başlamış. Yaşam biçimi ve kullandığı dil en büyük yarayı almış.
Anadolu toprakları üzerinde kurduğu devlet kendince bir dil oluşturmuş. Devletin yönetimi ayrı dilden halkı ayrı dilden konuşur olunca iş çığrından çıkar olmuş. Bilimsel, teknolojik ve ekonik açıdan hiçbir değer yaratamayan devlet bu konuda başarılı olanların kültür sömürüsü altında ezilmeye başlamış. Yanlızca kültürel sömürü değil ekonomik sömürü de hemen ardı sıra başlarına tebelleş olmuş. Sonuç olarak her açıdan yıkılan bir devlet ama onurunu yitirmemiş bir halk kalmış ortada.
Halk ayaklanmış bir liderin önderliğinde ve liderleri bir çok devrim vermiş onlara. Anlamış ki bu halkın gırtlak yapısına uymayan bir çok sözcük var ezberlemek bir yana dudakların arasından doğru bir şekilde dökmek bile mümkün değil. O zaman demiş ki bu lider bakın ben birkaç kelime buldum, eskilerin yerlerine bunları kullanalım. Önerdiği sözcüklerin bir çoğu kabul görmüş ve yurttaşları arasında kullanılmış. Kabul görmeyenler de olmuş doğal olarak. Ancak, bu işi bilim insanlarına devretmiş. İstemiş ki "kafadan atmaca" olmasın. Bir kurum halinde çalışmaya başlanmış. Bu süreç boyunca kendi bilim insanlarını ve sanatçılarını yetiştirmeye başlamış. Bu insanlardan bir kısmı hiç bilinmeyenleri bulmuşlar ve buluşlarına kendi dillerinde bir karşılık gelecek sözcük üretmişler. Ya da kendi adını vermişler. Dünya'da herkes ama herkes o verilen isim ile anar olmuşlar.
Şimdi bu kurum hala yeni sözcükler üretmeye çalışıyor tüm aşağı görmelere karşın. "ne gerek var ki adam zaten adını koymuş, kullan onu gitsin" diyenler de var elbet. Üstelik herkes tarafından doğru söylenemediği içinde pek bir havalı oluyor. Bir fark olsun aralarında, öyle değil mi?
Türk Dil Kurumu'nun işi üretmek. İster kabul görür, ister görmez anlayışı ile değil ama !
Yıllar boyunca adına "matara" dediğim şeyin oğlum tarafından "suluk" olarak adlandırılması sanırım benim için en güzel olaylardan biri olmuştu. O henüz T.D.K. nın ne olduğunu bilmeyen ana sınıfı öğrencisiydi.
Yeni yayımlanan ve kullanılması basın yayın kuruluşlarına önerilen sözcükler listesine bu anlayışla üretilmiş bir çok sözcük bulunuyor. Bir kısmını kabullenmek benim için de zor ama hepsini elimin tersiyle itmek de doğru değil. Bu önerilen sözcüklerele dalga geçenlere sormak isterim hiç araştırdınız mı acaba günlük konuşmanız içinde bu kurumun ürettiği kaç sözcüğü kullanıyorsunuz. İnanın ki farkında bile değilsiniz.
Belki de yapılması gereken kullanılamayacak gibi olanlarla dalga geçmek yerine kullanılabilecek olanları yaşatmaya çalışmak. Ancak o zaman dilimiz daha yüzyıllar boyunca var olmaya devam edecektir. Kim bilir belki bir gün bizim kullandığımız sözcükler en yaygın sözcükler olarak karşımıza çıkar uzak coğrafyalarda, büyük ekonomik güç sahibi topluluklarda.
Ali Altan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kusursuz Bir Manolya ve Engelli Bir Adam
Hepimiz hayatımızın bir döneminde yada nadiren her döneminde varlıkla yokluğu sorgulamışızdır.
Bu bir ergen'in ergenlik çağında " Tanrı var mıdır yok mudur?" sorusu ile başlar.Mutlak sorunlarla gelişen ve büyüyen nefret edilesi ergenlik çağı Tanrı yoktur tezimizle sona erer.Daha sonra yaş kemale ermeye yakın birkaç kaza ve belanın ardından tövbeler edilir,artık Tanrı dilden düşürülmez.Çevrenin de getirdiği mahalle baskısı ile ilk oruçlar tutulur,namazlara katılınır o ait olma duygusu sonuna dek yaşanır.
İnsanlar daima bir yere ait olmak ister. Çoğu kezde öyleymiş gibi görünmeye can atar.
Nasıl okul sıralarında ödevini yapmış bir çocuk gibi gururlu oturuyorsak sıramızda dini vazifelerimizi yaptıktan sonrada geçici fakat muazzam bir huzur kaplar içimizi.Bu huzur günah dumanlarıyla yavaş yavaş buğulanır.Yalanlar söyleriz.Dedikodu yaparız.En vahimide ruhumuzun kapalı kapıları ardında insanların düşüncelerine ve ruhlarına tecavüz ederiz.
İşte o zaman bu huzur duygusu yerini endişeye bırakır.
Kendisini tamamen bu dünyadan soyutlayıp,Tanrı ile saf bütünleşmiş bir insanı tasvir edemiyorum.Neye benzer?Aklından neler geçer?
Rüyalarında bile sadık mıdır dini öğretilerine?
Benim tanrıyı sorgulama amacım bambaşka.
Tohumdan çiçek yaratan yüce Tanrı ile başlayan her cümle benim kafamda bir ceninden engelli ve hayatı binbir zorlukla dolu bir adam yaratan Tanrı ile son buluyor..
Bu sabah balkondan bakarken herşey gayet huzurlu gözüküyordu gözüme.Bir an düşünme şalterimizi indirebilseydik keşke.Bir an beynimizin yarattığı düşünce mekanizmasının tuşunu kapatabilseydik iç huzurumuzun elleriyle.
Önümde kusursuz pembe bir manolya çiçeği..
Kendimi farkında olmadan yüksek bir sesle" Anne,bu manolya çiçeği nasıl da böyle kusursuz açıyor?" derken buluyorum kendimi. Sorunun cevabını bana çocukluğumdaki gibi mantıklı bir şekilde açıklayacak umudu ile soruyorum.
Sessizlik uzun sürüyor..Yerini uzak düşüncelere dalmış bakışlar alıyor.Ne bilimsel bir açıklama ne de dini bir açıklama tatmin edebilir beni,annem bunu iyi biliyor.
Gözüm manolyanın içindeki pembeliğe ve milimetrik olarak bırakılmış kıvrık beyaz kısımlarına takılıyor.Nasıl diyorum hep..Nasıl hepsi aynı milimetrik santimle çizilmiş gibi yada biri mi çizdi sahiden?Tanrı mı yaptı yoksa kendi elleriyle?
Bunun bilimsel açıklaması nedir peki?Sevimsiz bir tohumdan böyle şahane bir çiçek ne zaman nasıl bu hale geliveriyor.Yoksa her sabah balkonumuza mı geliyor Tanrı?
Bir tohumdan kusursuz bir çiçek yaratan Tanrı,bir ceninden sakat bir adamda yaratabiliyor..
Açıklaması da gayet net ve ciddi bir kesinlikle anlatılıyor bize.Size şunları şunları yapabiliriz ama yapmayabiliriz de..
"Kur'an-ı Kerîm'de ceninin oluşum devreleri şöyle ifade edilir: "Biz sizi topraktan, sonra spermadan, sonra pıhtılaşmış kandan, sonra da hilkati belli belirsiz bir çiğnem etten yaratmışızdır. Dilediğimizi belli bir süreye kadar ana karnında tutarız sonra sizi çocuk olarak çıkartırız, böylece yetişip erginlik çağına varırsınız. Kiminiz öldürülür, kiminiz de çok ileri yaşlara ulaştırılır ki, bilirken bir Şey bilmez olur" (el-Hac, 22/5)."
Beni en çok sorgulatan mevzu: Çiçekler gibi insanlarda neden kusursuz gelmiyorlar hayata.
Bu bir demogoji değil.Mendil satan kıza acımak gibi değil bu.
Sakat bir adamdan bahsediyorum ben.Belinin aşağıya doğru eğik olması nedeniyle kafası yere yakın yürüyen bir adamdan bahsediyorum.Tüm ömrünü yalpalayarak geçirecek bir adam,fakat en acısı asla gökyüzüne bakamayacak bir adamdan bahsediyorum ben.
Yada bir kadın tekerlekli bir sandalyede,bu en basiti.Ne farkederki özrünün ayrıntısı..
Kutsal Melek böyle buyurmuş ama,öyle istemiş öyle mi olmuş ? ...
"Hz. Peygamber'in çeşitli hadisleri ceninin oluşması devresine ışık tutar. Bir hadis şöyledir: "Şüphesiz sizden her birinizin ana karnında, yaratılışı kırk günde toplanır. Sonra bir o kadar günde kan pıhtısı, sonra bir o kadar günde et parçası olur. Sonra Allah bir melek göndererek bu dört kader programını yazması emredilir: İşleyeceği ameller, rızkı, eceli ve bedbaht veya mesud olacağı. Sonra ona ruh üflenir" (Buhârî, Bed'ü'l-Halk, 6; Müslim, Kader 1). Başka rivayetlerde, yine cenin devresinde çocuğun kız veya erkek, uzun veya kısa, sıhhatli veya hastalıklı ve benzeri olacağının da yazıldığı belirtilir (Müslim, Kader 2; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 374-375). Müslim'in bir rivayetinde, meleğin cenine kırkikinci gününde uğradığı ve çocuğun sûretini, kulağını, gözünü, derisini, etini, kemiğini tayin ettiği ifade edilir (Müslim, Kader 3)."
Meleklerle konuşma şansımız olsaydı eğer onlara söylemez miydik bizi ne olur sağlıklı ve huzurlu biri olarak yarat diye..
Öyleyse bundan sonra kimseye seni melekler korusun demeyeceğim.Kaderimizin meleklerine kanatlarına takılı olduğunu düşünürsek Melekler şeytanlardan daha ürkütücü geldi bana.
Onlar bu dünyada değil öbür dünyada hakettiklerini yaşayacak dedi biri bana..
İsyan dolu içime hiç sinmedi bu cevap. Daha bu dünyayı çözememişken öbür dünyanın varlığına nasıl inanabilir bir insan? Hem de elinde hiçbir kanıt yokken.
Bir yanımda kusursuz bir çiçek diğer yanımda sakat bir adam.Hiçbirzaman gerçeği öğrenemeyecek olmanın derin acısı.
Bir yanımızda meyvelerle ve huzurlu su şırıltılarıyla dolu Cennet bir diğer yanda çocukluğumdan kalma Şeytan tasviri. Kulakları sivri ve teni kırmızı.
Korkularla devam ediyoruz hayata.Aklımızın tozlu sandığının içinde bilinmez şeytan tasvirleri.. Dilimizde ezberlemeye çalıştığımız duanın ardında binlerce çığlık atan soru..
Devam ediyoruz yaşamaya. Bir yanımızda kusursuz manolyalar diğer yandan görmezden geldiğimiz sakat adamlarla.
Ceyda Ergül
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : M.Nihat Malkoç İNTERNET MEDYASI |
|
Zaman pek çok şeyi değiştiriyor hayatımızda. Değişmeyen tek şey kaldı hayatımızda; o da değişim… Değişime direnenler de zamanla değişmek zorunda kaldılar. Teknolojik gelişmeler sınır tanımıyor. Dünyada ve Türkiye'de internet iletişim ağı kurulalı beri alışkanlıklarımızda ve ilgi alanlarımızda çok köklü değişimler oldu. İnternet, hayatımızı değiştirdi. Artık dünya bir tık ötemizde duruyor. Bir tuşla milyarlarca sayfaya ulaşabiliyorsunuz. İster bilgi, ister belge, isterse haber olsun; aklınıza gelen her şey yanı başınızda. Ciltler dolusu kitap bir portalda toplanabiliyor. Bilgiye ulaşmak hiç bu kadar kolay olmamıştı. Öğrenmek ve araştırmak isteyen meraklıların işi iyice kolaylaştı günümüzde.
Günümüzde internet medyası kısıtlı imkânlarla çok büyük atılımlar gerçekleştiriyor. Sanal ortamda onlarca haber sitesi var. Bu sitelerin bir kısmı sağlıklı bir altyapıya sahip değil. Bazıları kopyala yapıştır yaparken, bazıları işlerini hakkıyla yapıyorlar. İnternette yayın yapan gazeteler ve haber siteleri görsel ve yazılı basınla başa baş mücadele edecek güce eriştiler. Türkiye internetle tanışalı beri 16 yıl geçti. Bu süre içerisinde Türkçe portallar akıl almaz miktarda arttı. Fakat içerik konusunda bu zenginliği ve çeşitliliği henüz göremedik. İçerik açısından güven vermeyen, yanlış yönlendirmelerde bulunan sitelerin sayısı hiç de az değil. Bunu önlemek için internetin denetlenmesi, acilen belli bir nizama kavuşturulması gerekir. Bu konuda ülke olarak bir arpa boyu yol alamadık, üstelik bu hususta çok da geç kaldık. Batılı ülkeler bu meseleyi çoktan hallettiler; internetteki başıboşluğun önüne geçtiler. Ülke olarak bizdeki internetin de bir etik kurulu oluşturulmalıdır. Bu alana bir düzen verilmelidir. Canı isteyen kafasına göre site kurup insanları yanlış yönlendirmemelidir.
Teknolojinin ışık hızıyla gelişimini sürdürdüğü, hayatın iyice kolaylaştığı, bilgiye ulaşma imkânlarının görülmemiş bir biçimde arttığı bu uzay çağında internetin gücünü hiç kimse inkâr edemez. İnterneti kötü bir vasıta olarak göstermek haksızlıktır. Yerinde kullanılırsa bu bir nimettir aslında. Fakat bu nimeti kötü emellerine alet edenlerin sayısı da az değildir günümüzde. Bıçak misalidir internet... Nasıl ki bıçak usta bir cerrahın elinde hayat kurtarıp, bir katilin elinde hayatları söndürüyorsa işte internette iyi niyetli kişilerin elinde faydalı bir araç olurken kötülerin elinde ahlak kirliliğine dönüşebiliyor. Bu yüzden internetin kısa zamanda kontrol altına alınması gerekir. Başıboşluk her zaman felaket getirir.
İnternetin zararlarına karşı millet olarak köklü önlemler almalıyız. Her şeyden evvel devleti idare edenlerin kısa zamanda internetle ilgili açık, net ve ayrıntılı bir kanun çıkarması gerekir. Bunun yanında vatandaşlar olarak da duyarlı olmalıyız. İnternetin zararlı etkilerine karşı milletçe topyekûn mücadele etmeliyiz. Öncelikle otokontrol gerçekleştirilmelidir. Çünkü hepimiz bu gemide yolcuyuz. Gemi batarsa hepimiz zarar görürüz. İnternette sansür olmasın ama insanlar da bu milletin hassasiyetleriyle oynamasın. Bizi biz yapan ahlakî değerlerimizi yok farz edenlere fırsat vermeyelim. Çocuklarımızın çizgiyi aşmalarına göz yummayalım.
Türkiye'de öncelikli olarak yapılması gereken şey internet altyapısını güçlendirmektir. Ülkemizde internet altyapısı sanıldığı kadar güçlü değildir. Çünkü devletin bu alanda attığı ciddi adımlar yoktur. Ferdi çalışmalar da yetersizdir. Bir gün bu altyapı iflas ederse, çökerse hepimiz bu enkazın altında kalırız. Geniş bant internet erişimi, internet ve bilgisayar kullanımı konusunda gelinen nokta küçümsenemez ama kat edilecek ciddi yollar ve alacağımız önlemler vardır. Bizler pek çok konuda gösterdiğimiz dağınıklığı ve başıboşluğu internet konusunda da gösterdik. Kısa zamanda bu açığımızı telafi etmeliyiz. İnterneti geniş kitlelere yaymalıyız.
Yakın bir gelecekte kâğıdın pabucu dama atılabilir. Artık her şey internetten gerçekleştiriliyor. Banka işlemleri, çeşitli ödemeler, siparişler hep bu yolla yapılıyor. Ciltler dolusu eser bir programa sığdırılabiliyor. Evlerdeki kitap yığınları internet sayesinde erimeye başladı bile. Kimse eskisi kadar kitap almıyor. Ansiklopediler tercih edilmiyor. İnternet evlerimizdeki ve hayatımızdaki yükü iyice hafifletti. İnternet yeni bir hayat demek!...
M.Nihat Malkoç mnm61mnm@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
KADINSAL SANRILAR
"sen mutsuz bir kadın olacaksın."
kıt kanaat duygular sinmiş duvarlarıma
yarısı yenmiş bir elma hüznüyle kararmakta
akşam...
çıplak dallara konmuş bir serçe kanadında
kederden solmuş patiskalarım.
Çengelköy açıklarında bir şilep
ucuz şaraplara katık ettiğim
o hüzzam beste.
kırık bir tebessüm
eskilerden yadigar
dünde kaldı aynalara gülümsediğim fotoğraflar
salkım saçak bir unutuluş benimki
yine de
içime sinmiyor bu sinsi yalnızlık.
Yasemin Kemaloğlu
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Baktım bizim çocuklar en çok oyun sitelerine giriyor, ben de kalkıp onlara bir oyun sitesi yaptım. 2500 tane flash oyun var. Denemesi bedava, hem de yabancı değil, bizden. http://oyuncu.kahveciyiz.biz Aksayan yerlerini bildirirseniz sevinirim.
Enteresan içerikli resim, video ve duvar kağıtları için http://www.interesan.com Oyun kısmını incelemeyi ihmal etmeyin.
13+ Doyasıya ahh çekmek için sıra dışı bir web sayfası. Bu web sayfasını pek tavsiye etmiyorum ama engel de olmuyorum. http://ahhahh.com/ Aklı başında insan evladının beğenmeyeceği bu web sayfasına bence bakmayın.
Uyku sorunu mu yaşıyorsunuz? Tam size göre bir web sayfası. İster evde, ister siesta molasında. http://www.pupettocafe.com/gotosleep.swf İster seyrederek, ya da isterseniz gözlerinizi kapatıp sadece dinleyerek. İyi uykular…
…İlkbahara doğru köyde artık ekmek yapacak tahıl bile kalmamış. Ama asıl sorun, tohumluk olarak kullanabilecek kadar bile tahıl olmamasıymış. Tarlaya ne serpeceklerini, gelecek senenin mahsulünü nasıl hazırlayacaklarını bilemiyorlarmış… Bu güzel hikaye ve benzerleri için http://www.yazilar.net/
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3753 / Windows / 4.54 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
|
|
|
|
|
|