|
|
|
22 Mayıs 2008 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Sizi gidi yavuz hırsızlar sizi!.. |
Merhabalar,
Yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış. Alın size örnek. Kuruluşun 85. yılında Yargıtay Başkanlar Kurulu bir bildiri ile görüş ve kaygılarını bildirmiş. Hükümet yememiş içmemiş itiraz etmiş. Bravo onlara. Hiç dolandırmaya gerek yok. Kısaca bildiri şunlara dikkat çekiyor.
1- Yargı bağımsızlığı hazmedilemiyor, Yargı mensupları hedef gösteriliyor.
Yalan diyenler el kaldırsın. Siz indirebilirsiniz Bay Dengir!
2- Kapatma davası açan Yargıtay Başsavcısı ile toplum arasında husumet yaratılmaya çalışılıyor.
İtiraz etme hakkınız var mı sayın hükümet? Adamı bir Ergenekoncu ilan etmediğiniz kaldı. Ya da ettiniz de bize değil ABD'li yetkililere söylediniz, biz daha duymadık.
3- Türbanla ilgili düzenleme eleştirilere ve toplumsal mutabakat oluşmamasına rağmen engellenemeyen bir hızla yasalaştı.
Bak işte bu yalan. Tayyip Bey balıkçının görüşünü almıştı canım.
4- Hazırlanan Anayasa taslağı bir siyasi görüşün direktifi, AB kriterlerini bile karşılamıyor.
Vallahi bize gösterdikleri kadarından birşey anlamadık daha. AB-D yetkililerinin gelip gerekli açıklamayı yapmalarını bekliyoruz
5- Yargı ve mensupları yabancılara şikayet ediliyor. Hazırlanan düzenlemeler bizden önce onlara gösteriliyor. Bu hiçbir devlet ciddiyeti ile bağdaştırılamaz.
Deve sormuş; "Nerem eğri?" Maymun cevap vermiş; "Neren doğru ki oğlum!"
Gelelim Çiçek Bakanın cevabına.
“Yargıtay Başkanlar Kurulunun bugün yayınladığı bildiri, demokrasimiz ve hukuk sistemimiz adına çok büyük bir talihsizlik olmuştur”
Asıl talihsizliğin ne olduğu hepimizin malumu ama ya sabır.
"Açıkça mahkemeyi etkilemeye yönelik, hukuk dışı bir tavırdır."
Haklısınız, siz yapınca demokratik tartışma, Yargıtay yapınca "hukuk dışı tavır." Yersek değil mi?
"Ne yazık ki bildiriyle Yargıtay Başkanlar Kurulu, kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı olarak yasama ve yürütme organlarının yetkilerine de müdahale etmek istemiştir."
Amma sinirlenmişsiniz yahu. Alt tarafı adamlar görüş bildirmiş. Sen mahkeme kararını dikte ettirirken müdahale etmiş olmuyor musun?
“Yargıtay Başkanlar Kurulu, bir siyasi organ değildir, siyasi tartışmaların tarafı olamaz, kendini siyasi muhalefetin yerine koyamaz, bir muhalefet partisi gibi davranamaz. Yasama ve yürütme organlarının faaliyetlerini, Anayasa veya yasa yapma süreçlerini tartışmak, yargının işi değildir”
Bak bu doğru ama böyle saça böyle tarak işte. Devletin ele henüz geçiremediği her organı ile husumeti olan bir hükümeti şimdiye kadar görmemiştik ki!
Basın toplantısında, hazırlanan metni okuyan Çiçek, gazetecilerin soru sorma isteğini kabul etmedi.
Hazırlanmadan cevap vermesi mümkün mü?
Esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
İki kuşak fikir ayrılıkları
Kimliğimizi oluştururken ebeveynlerimiz tarafından verilen doğru bildikleri yanlışlar karmaşasında cebelleştik durduk. Kendimiz mi olmalıydık yoksa bizi sokmak istedikleri kalıplara mı girmeliydik? Bizi bize bırakmak sanırım siz büyüklerimizin en korkulu rüyası idi. Örneğin diyerek diklendi annem bu sözlerimin üzerine.
Eğer radyonun düğmesine merakla baktığımız da, elleme valla bozarsan kırarım kafanı engelini koymak yerine bozmamıza ve yeniden onarmamıza izin verseydiniz, el becerilerimiz ve teknik bilgilerimiz daha genişleyecekti düşüncesindeyim.
* Annemin düşüncesi: yeni radyo almaya paramız mı vardı ki olanı bozduralım. Hadi yapacaksın diye inandık ya bozduğun gibi tamir edemeseydin.
Şayet, başardığımız bir zorlukta, sen kendini değil başkaları seni övsün terbiyesini aza indirseydiniz bugün kazandığımız başarılarımızdan daha gururla ve dimdik sözediyor olabilirdik.
* Annemin cevabı: sen çok biliyon, kendini beğenmiş sen de.
Dayak yediğimiz de mesela, sen kendini koruyamadın mı diye bir de üstüne evde dayak yemek yerine, beynin ve zekanla verseydin cevabını diye eğitilseydik şimdiki insan ilişkilerimiz de çok daha sorunsuz olabilirdik.
* Annem yine devrede: Senin canın yine dayak istiyor galiba.
Sofrada konuşmak günahtır baskısında susturulmasaydık, şimdi çok daha karnımızın zevkle doyduğu, sohbetlere doyulmayan sofralarımız olurdu.
* Annem diyor ki: Senin de sohbetine doyum olmuyor.
Ben kaynanamdan çektim, sen kendini ezdirme nasihatleri ile kandırılmasaydık kaynanalarımız şimdi annelerimiz olacaktı.
* Kaynana edasıyla annem: Valla benim içim rahat , demediğim şey hakkında yorum yapamam.
Erkekler ne anlar diyen çok bilmişleri keşke örnek almasaydık kendimize, 'hayatım bu konuda ne düşünüyorsun' demenin güzelliğini ve alacağımız mutluluğun tadını yaşardık.
* Annem dolu dizgin sırıtıyor: Hah üle afferin kızanım dinle ve herzaman sor kocana.
Büyüklerimizin nasihatlerinin pek tabii ki değeri tartışılamaz. Benim sözüm doğru bilinen yanlışlara. Ve hala bu yanlışları görmemekte ısrar edenlere ya da görüp te önemsemeyenlere, böyle gelmiş böyle gidenlere.
Beyhan Ada
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Kahveci : Nevriye Hamitoğlu |
KAVANOZ KUMBARA
Küçük kız, havanın kararmaya başladığı saatte pencereden giren günün son ışığı ile ödevlerini yapıyordu. Evin sessizliği onu ürkütse bile, ablasının ona aldığı doğum günü hediyesi müzikli kartpostaldan gelen müzik ile neşeleniyordu. Birden kapı zili çaldı. Yerinden kalktı ve usulca kapıya doğru uzanarak: "Kim o?" diye seslendi. Annesi defalarca tembihlemişti kapıyı sormadan açmaması için. Çünkü, yeni geldikleri bu şehirde yabancı olmalarının yanında, bulundukları semt güvenli değildi. Kapının arkasındaki ses tanıdık bir sesti, kapı deliğinden baktıktan sonra babasına kapıyı açtı ve tekrar dersinin başına oturdu. Şimdi daha rahat hissediyordu, çünkü evde tek başına değildi. Küçük kız acıkmıştı, bir parça ekmek almak için mutfağa yöneldi. Babasının koltukta gözlerini kapatmış bir şekilde derin bir sessizliğin içinde oturduğunu gördü. Uyumuyordu, sadece düşünüyordu bir şeyleri. Mutfağa gitmekten vazgeçti ve babasının yanına gitti. Babası gözlerini açtı: "Söyle kızım?" Küçük kız endişeli bir ifade ile: "Baba hasta mısın?" diye sordu. Babası onun gözlerinin içine baktı: "Canım kızım, sana hayatın zorluğunu anlatacak kadar küçüksün. Ama bir gün hayatı sen de anlamaya çalışacaksın. Nehirde akan bir yaprak gibi nereye gideceğimizi bilmeden vatan uğruna göç ettik. Akraba, dost ve her şeyden vazgeçtik. Evimizi, doğduğumuz toprakları arkamıza bakmadan bıraktık ve hiç bilmediğimiz bu şehre geldik. Yıllarca daha iyi bir hayat için bedenimi yıprattım ve şimdi bu yeni yerde, yaşayacağımız hayatın başlangıcında sizin için tekrar yorgun bedenimi diriltmek zorundayım. Her şey sizin için yavrum. Türklük gururu ile yaşayabileceğiniz tek yer vatanınızdır. Ben hayata gençliğimi bırakarak yeniden başlıyorum. Yaşayacağımız bu yeni yerde geleceğinizi kurmak için de ikinci kez düşünmek zorundayım. Şimdi iş arıyorum, bulduğum zaman her şey daha iyi olacak. Kötü günlerimiz bitecek. Sabırlı olmalıyız. Ama bazen sabır da tükenip gidiyor." dedi ve küçük kızın saçını okşadı.
Küçük kız duygu yoğunluğu ile mutfağa gitti. Aklı karışmıştı:
* Buraya daha mutlu olmak için gelmemiş miydik? Babam neden bu kadar üzgündü? Bu kadar üzüleceksek, neden eve geri dönmüyoruz? Neden babama iş vermiyorlar ki? Biz balkanlarda Türklük uğruna şehit olmuş atalarımızın torunları, vatan sevdası ile geldiğimiz bu topraklarda, bu şehirde, neden bu kadar çaresiz kalmıştık?
Küçük kız iki dilim ekmek hazırladı. Üzerine ayçiçek yağı, tuz ve kırmızı toz biber serpti. Babasının yanına giderek bir dilimi ona verdi ve kitabının başına oturarak diğer dilimi kendisi yedi. Babası dilimi yedikten sonra dışarı çıktı. Çok zaman geçmeden tekrar eve geldi. Canı gerçekten sıkkındı. Küçük kızın soru dolu bakışlarında evde dolandı durdu ve kızın yanına giderek çekingen bir tavırla sordu: "Annen para bıraktı mı?" Küçük kız: "Hayır ama benim kumbaram var." Koşarak diğer odadan getirdiği kavanoz kumbarayı babasına uzattı. "Paranın hepsini alabilirsin!" dedi, kararlı bir tavırla. Umutsuzluğun, çaresizliğin sıkıntısıyla kanlanan babasının gözleri ıslandı ama yetişkin olmanın verdiği gurur ile ciddiyetini bozmadı ve kumbaradaki paraları avucuna doldururken: "Borcum olsun." dedi ve teşekkür etti.
Küçük kız babasına yardımcı olduğu için mutluydu. Hatta bu durumu babası ile arasında bir gizli bir bağ gibi görmüştü. Fakat bağlılığın hisleri ile uyuduğu gecenin ortasında anne ve babasının kavga sesleri çocuk dünyasında karanlık bir kabus olmuştu. Mutluluğunun üzerine duyduğu üzüntü bir sonraki günler daha da artacaktı.
Babası sonraki gün eve gelmedi. Bir sonraki gün de. Annesi, yalnız oldukları ikinci gecede ablasıyla ikisini yanına oturttu: "Babanız gitti" dedi. "Bir daha gelmeyebilir. Geri dönmesi için sadece dua edebiliriz. Dua edin çocuklarım."
* Nerdesin baba? Neden gittin? Bizi bırakırken düşünmedin mi geleceğimizi? Hani sözleşmemiz vardı seninle? Kavanoz kumbaram mı senin gitmene sebep oldu? Keşke sana hiç vermeseydim kavanoz kumbaramı! Geleceğinden korkup uzaklara kaçmak için bir bilet mi satın aldın? Bana borcunu ödeyememekten mi korktun?
Çocuk dünyasında cevap aradığı bu sorular onu ağlatmıyordu. Onu ağlatan annesinin ve ablasının gözyaşlarıydı. Boş kavanoz kumbarasını elinden bırakmıyordu. Babası ile bir bağ kuran bu kumbara, gizli bir sözleşmeydi onun için… Kumbara içindeki paraya karşılık, babasının yanında olacağı güzel bir gelecek… Bu nedenle boşalan kumbaraya para koymayarak sadece umutlarını doldurdu. Babasının geri geleceğine inanıyordu ve babası geldiğinde de kumbaraya sevgisini, güvenini ve babasından aldığı öpücükleri koyacaktı.
Bir hafta sonra babası geri dönmüştü. Buruk bir sevinç yaşansa da evdeki en mutlu kişi küçük kızdı… Çünkü, babasının yokluğunda biriktirdiği kavanoz kumbarasındaki umutlarını, hayallerini ve geleceğini babası ile paylaşmaya hazırdı. Babası sözleşmesine sadık kalmıştı. Hem de ölene dek.
* İstemiyorum kumbaradaki parayı, geri verme baba!.. Sen bana sevgini, güvenini ve öpücüklerini ver…Seninle yaşanacak geleceğimin günleri ile kavanoz kumbaramı doldursam yeter…
Nevriye Hamitoğlu nevriye.h@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Yetişmek için kaçtım
Zamanım yoktu önceleri. Acelem çoktu yani. Yetiştirmem gereken bilmediğim işlerim vardı. Arada yapmayı unuttuklarımla yüküm ağırdı.
Her gün koşmam gereken bir banka, iş görüşmesi, kaçırmamam gereken market ucuzlukları… hep vardı.
Vardı hayatımda çok şey. Doluydu boşluklarım, yalnızlıklarımda aslında boş olduklarını bildiğim delikleri, hayatımdaki doluluklar kapatıyor, üşümemi engelliyorlardı. Sanki kaptırmış gidiyordum. Önümdeki ay çok çok önemliydi. sanki o yılın diğer bütün aylarından çok daha önemliydi. Bulaşıklar daha kirli, faturalar daha kabarık, ofiste ıvır zıvır işler daha çok birikmişti. Geçiyordu ki ben ne olduğunu pek de anlayamadan önümdeki ay en önemlisi oluyordu artık…. Geçiyordum her günü. Ya o bana bakakalıyordu ya ben ona ki çoğu zaman bakakalacak kadar çok vaktim bile olmuyordu. Geriye dönmeden hep sonraki günlerin peşinde koşuyordum. Komik bir çekişme vardı sanki zamanla benim aramda. O gidiyordu, bence nereye gittiğinin farkında olmadan ve ben de onun arkasında onu herhangi bir zaman dilimine çengellemeye çalışıyordum. Yakalamam imkansızdı görünmez bir hayalet gibi kaybolup kayıyordu ellerimden. Ben daha hızlı olmak zorundaydım yakalayabilmek için. Bu arada ayağıma takılan şeylerdi işte yaptıklarım da. Günde sekiz saat bir ofiste milyonlarca rakam ve harften oluşan verileri girmek ve akşam eve dönmek. Eve dönmeden markete gitmek, ucuz, kullanışlı ve sağlıklı olanı seçmek, okuldan çocuğu alıp gününün nasıl geçtiğini öğrenmek, eğer olumsuzluklar varsa onları nasıl düzelteceğini düşünmeye başlamak, çözüm bulamadığında nasıl çözüm bulacağım üzerine yine düşünmek, ya hiç çözüm bulamazsam diye düşünüp kendi kendimi yemek. Bunların hepsiydi işte kaçış kovalamada ayağıma dolananlar.
****
Durmak işime gelmiyordu. Dursam nereye bakacağımı, kafayı nereye çevireceğimi bilmiyordum çünkü. Nereye dönsem kaçırdığım bir başka an, saniye hatta gün ve ay tanrımmm buna dayanabilir miydim? Hiç sanmıyorum… sanmıyorum çünkü hiç denemedim. Bilmiyorum belki de dayanabilirdim. Emin değilim. Emin olmam için denemek zorunda olduğumu biliyorum. Denemek daha çok korkutuyor çünkü dayanabileceğim ihtimalini bulmaktan daha çok korkuyorum. Çünkü eğer bunu bulursam artık koşmam gerekmeyecek peki ya koşmazsam hangi yöne doğru yürümem belki emeklemem gerektiğini nereden öğreneceğim? Bunun için çocukluğuma mı dönmem gerekecek? Hayır hayat bunu hazırlamış zaten bizi zamanın nereye gittiğini bilmekten alı koyarak, anlamadan onun önüne geçirmeyi sağlamış. Ancak onun kadar hızlı olamadığımızda önüne geçebiliyoruz ya da dışında kalabiliyoruz. Tatilde mi? hayır. Uyurken mi? hayır. Sevişirken mi? hayır. Yalnız sahil kıyısında dolaşırken mi hayır? Ya tuvalette? Hiç değil? Bunların hepsinde kendimize şartladığımız acelecilik var. ertesi gün için heyecanlıysak geceyi çabuk atlatmak isteriz. Tatilden sonrası için tatili atlatıp bir an önce geçirmek isteriz. Partnerimizi bir an önce memnun etmek için acele ederiz. Sadece yaşlandığımızda çıkarız zamanın karşısına çünkü o müthiş zamansızlığa ulaşmaya az kalmıştır biliriz. Sonsuz huzur ve sakinlik oradadır ama içimizde belki de bizi ne olduğunu anlamadan yaşama gücünü veren acelecilik ruhumuz o sonsuz sakinlikte ve bitmeyişte ne olacağı sorusuyla yüzleştirir?
Hakikaten ne yaparız????
Serda Semerci
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : M.Nihat Malkoç BAHAR GELMİŞ MEMLEKETE… ÂH BAHAR!… |
|
Haber aldık ki bahar gelmiş memleketin dağlarına, bağlarına… Toprağa tutunmuş papatyalar, menekşeler, fesleğenler… Erik ağaçları bembeyaz çiçekleriyle arz-ı endam etmeye başlamış. Soyunuk tabiat, rengârenk elbisesiyle tafra satıyormuş görenlere. Kalpler giriftar olmuş baharın dokusuna ve doyumsuz kokusuna. Kış son nefsini verir vermez bahar nesi varsa toplayıp düşmüş yollara. Topraktaki canlılar uyanmış uzun kış uykusundan. Doğanın solgun yüzüne can gelmiş, kan gelmiş. Tebessüm ediyor somurtkan ağaçlar… Nereye baksan bir cümbüş havası esiyor dört bir yanda. Gülümsüyor tabiat ana evlatlarına.
Bahar taze bir gelin gibi gülen yüzüyle karşılıyor sevenlerini. Koluna taktığı çiçek sepetinde ne yok ki… Yaseminler, beyaz güller, karanfiller, orkideler, açelyalar, begonyalar, laleler, gelincikler, gardenyalar, şebboylar, kır çiçekleri… Daha neler neler… Çiçekler güzelliklerini olanca cömertliğiyle sunuyor güzellikten anlayan, güzeli takdir etmesini bilen gözlere. Bahar bütün yüreklere aşk ve heyecan getirmiş. Karamsar yüreklerde bile ümit çiçekleri açmış. Dünyanın yüzü gülüyor baharla birlikte. Yemyeşil yapraklar, tomurcuklanan çiçekler, cemre düşen hava, su ve toprak insanlığı selamlıyor. Gözler bayram ediyor şimdi.
Bahar neşeyi, ümidi, sevgiyi, kardeşliği; kısacası güzelliği müjdeliyor bütün canlılara. Yaşama sevincimizi artıran bahar, aydınlık yarınlara giden yolda kılavuzluk eder bizlere. Nisanlara ısmarlanan yağmurlar bulutlardan düşmek üzeredir. Yağmur damlaları toprağa can ve heyecan katar bahar mevsiminde. Gökyüzü karanlıklara inat, maviliğini gülen gözlere mertçe ve cömertçe sunar. Bülbülle gülün aşkı koyun koyuna depreşir mehtaplı gecelerde.
Her bahar bir önceki bahardan hatıralar taşır bugüne. Baharlar hazana dönüşünce, yoğunlaşan duyguları yüreklerimize serperler. Baharla birlikte arılar kurtulur hapis hayatından. Çiçeklerle böcekler buluşur kuytularda. Gülle bülbülün aşkı uyanır hatıralar yorganının altında. Sevgiler yaprak yaprak açar gönül ağacında. Umutlar yollara dökülür.
Bu, kimilerinin ilk; kimilerinin son baharıdır. Yürekleri ısıtan şiirdir bahar… Bahar başlı başına yaşam demektir. Dört mevsimin en sevimlisidir bahar… Onda güzellik dışında hiçbir şeyin aşırısını göremezsiniz. Tabiatın uyanışıdır bahar… O gelince duygularımız coşkun sular gibi serinletir içimizi. Baharın aşkına bulutlar yağmur olup yağar nisanlara. Tabiatın canlanışına cümle yaratılmışlar eşlik eder. Çağlayanların coşkun sularının yükseklerden düşmesi baharın aşkınadır. Ovalar rengini baharın muhabbetine banmıştır. Hele yaylalar, hele yüksek dağlar, baharı yüksek heyecanla karşılarlar. Çobanların mutluluklarını katmerleştirir bahar güneşi. Dökülür çayır çimenlere koyunlarla körpe kuzular.
Bahar, karlı dağların üzerindeki bembeyaz elbiseyi çıkarır, yemyeşil şalını atar tepelerin üzerine… Doğu'nun karlı yollarında toprak karası görülünce dünya yeniden kurulur. Toprak, üzerindeki ağırlığı atar atmaz rahat bir nefes alır tebessümle. Baharın heyecanlı güneşi içimizi ısıtır boylu boyunca. Her gecenin gündüzü, her kışın baharı olduğuna inanarak umutla yaşayanlar, bir kez daha haklı çıkarlar. Kışın acısını çekenler baharı bayram sayıp neşelerine neşe katarlar. Baharın güzelliğine güzellik katar tabiattaki canlılar. Bahara katkıda bulunmak için ağaçlar çiçeklenir, toprak derin uykusundan uyanıp yeşillenir. Kuşlar en güzel şarkılarını bahara ayırırlar. Güneşin gülen yüzü karşısında karlar erimeye mahkûmdur. Bulutlar yağmurunu esirgemez güleç yüzlü bahardan. Dağlardan kıvrıla kıvrıla gelen derelerin coşması bahara duyduğu derin sevginin ve muhabbetinin tezahürü değil de nedir?
Bahar, aşkların uyandığı aydır. Renklerin ve ahenklerin sarmaş dolaş olduğu, çiçeklerle böceklerin oynaştığı bu zaman diliminde hayatın nabzı diğer zamanlara göre daha belirgin atar. Bütün mevsimler baharı kıskanır aslında. Kekik kokusu toprak kokusuna karışır. Delikanlılar heyecan ve coşkularını zapt etmekte zorlanırlar. Kışın büzüşen ruhumuzu iyice azdırır bahar… Günbatımlarında güneşin sarısı düşer denizin mavi sularına. Kızgın güneş, mavi suların dudağına ateşli bir öpücük kondurur. Baharı teğet geçmeyelim dostlar…
M.Nihat Malkoç mnm61mnm@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
tiksinti
Şiire ellerim batıyor.
Anlam veremediğim noktalar
Algılayamadığım notalar var.
Çözebilmek için kendimi
Yarını bekliyorum,
Bu günü yaşıyorum...
Şiir kalbimi bulandırıyor.
Kan kusuyorum damarlarımdan.
Kimse görmüyor tabi.
Ama ben hissediyorum
Yalnızken, uzanırken, dolaşırken...
Karabasanlar basıyor uykularımı.
Kabuslar benim rüyamda deneniyor
Kimyasal silahlar gibi
Kah bir uçurum
Kah uçup kaçmaya çalıştığım bir durum
Orospular çaldı duygularımı
Dokununca parmaklarımdan
Okuyunca gözlerimden tiksiniyorum.
Her halim kokuşmuş bir vajina gibi...
Erman Akçay
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.
Benim gibi flash oyunlar oynamayı seviyor ama her zaman internete bağımlı kalmak istemiyor musunuz? http://www.sothink.com/product/swfcatcher/ie/ Bu kısa yolu tıklıyor ve sothink free swf catcher programını indiriyorsunuz. Daha sonra yapmanız gereken sadece programı çalıştırıp yüklenmesini onaylamak. Programın kısa yolu İnternet Explorer sayfanızın üst tarafına yerleşecektir. Ekranda flash bir program çalışıyorsa sothink kısa yoluna tıklayıp yakalayabilirsiniz. Dilediğiniz swf uzantılı çalışmayı işaretleyip bilgisayarınıza indirebilirsiniz.
Bilgisayarınız için enteresan ve saatli ekran koruyucular http://clock-desktop.com/ Denemeye değer. Hem ekran koruyucunuz hem de ekranda sürekli çalışan bir saatiniz olacak. Bol seçenekli çeşitler için tıklayabilirsiniz.
Türkiye'nin en kapsamlı paylaşım forumu. En güncel divxler, En yeni programlar, yabancı diziler, yabancı mp3ler ve dahası… http://www.dizipaylas.net
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3753 / Windows / 4.54 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
|
|
|
|
|
|