Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 7 Sayı: 1.448

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 28 Mayıs 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Ben de isterim abi!..


Merhabalar,

Ben Hayrünnisa Hanım'ın yanındayım. Hepimizden çok onun hakkıdır. Değilmi ki, daha gün yüzü görmeden 14 yaşında kocaya varmıştır. Değilmi ki, saçını şöyle bir rüzgarda püfür püfür sallayamamıştır, o vakit onun hakkıdır. Dolmabahçe, Topkapı hatta Versailles ona feda olsun. Dolaşsın, seçsin özgürce en nadide parçaları, koysun evinin baş köşesine. Kaşıkçı elması kolyesi, 700 yıllık çin vazosu tükürük hokkası olsun isterse. Bir önceki först leydi antikadan anlamıyorsa, misafirlerine bir kuru tahta iskemleyi layık görüyorsa ona ne. Hazır çıkmışken ayyuka, tatmalı saltanatın nimetlerinden. Sen çok yaşa devletlu yüce padişahım. Sen çok yaşa Hayrünnisa Sult... pardon Gül Hanım.

Ele vermek talkını sonra yutmak salkımı bu olsa gerek. Pervasızlığın ve görgüsüzlüğün vardığı son nokta vatana millete hayırlı olsun. Kalın sağlıcakla.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


 Kahveci : Armağan Bayraktar


UYUYANLARA ÇALAR SAAT ETKİSİ YARATACAK BİLDİRİ

Birçok insan okulda, 19 Mayıs 1919'u, Atatürk'ün Bandırma vapuru ile Samsun'a ayak basması ve milli mücadelenin fiilen başladığı tarih olarak öğrenmiştir. Teorik olarak doğrudur. Bizlerde bu günü Gençlik ve Spor Bayramı olarak kutlarız. Ama günümüzde gençler bu bayramı içi boş kutlamaktadır. Statlarda organizasyon düzenleyerek insanlara kalıplaşmış söylemlerde bulunarak bugünün anlamı ifade edilememektedir.

19 Mayıs 1919 Milli Mücadelenin başladığı gündür. Sizleri biraz geçmişe, Milli Mücadele Dönemi öncesi olan işgal yıllarına götüreceğim.

Şimdi elimizde içki, sigara vs… ile dolaştığımız Kordon boyunda, Pasaport caddesinde, Konak meydanında kaç kişi yapılan soykırımı bilir. Günümüz gençleri buralarda eğlenirken buralarda yaşananları biliyor mu? Hasan Tahsin'in heykeline tükürenler onun kim olduğunu biliyor mu? Cevabı çok basit. Kocaman bir hayır.

Yunan Efzun alayı, İzmir'e ayak basmıştı. Bütün Rum halkı sevinçle taburun gelişini kutluyordu. İzmir Ortodoks Metropolit'i Hırısos Tomos'ça takdis edilen tabur, başta Efzun alayı kumandanı İstavriyanpolis, hemen arkasında dağ gibi bir bayraktar ve şık giyimleri ile dikkat çeken efzun takımı Kokaryalı (=Güzelyalı)'ya doğru hareket etti. Saat kulesinin az ilerisinde bulunan bir kahvede oturan Osman Nevres (=Hasan Tahsin), boğazının kuruluğunu gidermek için çay içiyordu. Heyecanlıydı çünkü birisinin bu olanlara tepki vermesi gerekiyordu. Yunan taburunun geldiğini gördü. Az ötede ki Rum kalabalığının arasına doğru yürümeye başladı. Tabur yaklaştığı sırada silahını çıkarıp, Kumandan İstavriyanpolis'in hemen arkasındaki bayraktara nişan aldı ve iki kaşının arasından vurarak dağ gibi bayraktarı yere indirdi. Kumandan İstavriyanpolis atını hemen Gümrük'e doğru sürdü. Rum kalabalığı kargaşa içinde oradan oraya koşuşturuyordu. Efzun alayı caddeyi kurşun yağmuruna tutuyordu. Osman Nevres o karmaşada kaçmaya çalışıyordu. Osman Nevres'in peşinden giden bir grup askere, Osman Nevres cebindeki son bombayı atmıştı. Askerlerin hızını bir süre kesmişti bu bomba. O sırada pencerede kendisini gözyaşlarıyla izleyen bir kadın gördü.

- Nine gördün mü? Yarın ahrette şahidim sen ol, kurşunum tükendi onun için geri gidiyorum.

Bunu söyleyip tam kaçacakken sokağın başından vızıldayarak birçok kurşunun geldiğini gördü. Bu kurşunlardan bir tanesi de kafasının arkasına isabet etmişti. Osman Nevres oracıkta yere yığılmıştı. Etrafında toplanan efzunlar, belki oyun yapıyor diye ölüye birçok kuşun sıkmış hatta süngülerini cansız gövdesine saplayıp çıkarmışlardı.

Kolbaşındaki efzun taburu kışla etrafında mevzilenerek, kışlayı tam iki saat boyunca şiddetli bir ateş altına aldı. Kışlanın bütün camları kırılmış, duvarları delik deşik olmuştu. İçerdeki subaylardan birkaçı pencereden atlayıp bu kapandan kurtulmak istese de başarılı olamamıştı.

İçinde Albay Zafiryos'un da bulunduğu Leon Torpidosu kışlayı bombardımana tutacağının haberini vermişti. Fakat kışladan karşı ateş gelmediğini görünce top ateşinden vazgeçti.

Bundan yüreklenen Ali Nadir Paşa beyaz teslim bayrağı çekerek askerleri ile birlikte cümle kapısından dışarı çıktı. Bunu gören efzun taburu süngülerini takıp, esirlerin çevresini sardı. Askerlerin kalpaklarını çıkartıp yerlerde çiğnediler. Süngülere takıp kestiler.

Ali Nadir Paşa küçük rütbeli bir yunan subayına, kolordu kumandanı olduğunu anlatmaya çalışırken subaydan üç tokat yemişti.

Bir efzun, Albay Süleyman Fethi beye, yunanca "Çıkar ulan kaputunu" diye bağırdıktan sonra süngüsüyle Fethi beyin göğsünü dürtüp "Zito Venizelos" diye bağırmasını söyledi. Albay;

- Bir Türk subayı kendi büyüklerinden başkasına yaşasın diye bağırmaz.

Diye söyleyince efzun süngüyü Fethi beyin göğsüne sapladı. Albay oracıkta can vermişti.
Hava gitgide kararıyor, şimşekler çakıyor, uzaktan gök gürültüleri geliyordu.
Efzun taburu, önce askerlerin ceplerindeki eşyalara el koymuş, kaputlarını yırtmış, sonra da başları çıplak Türk askerlerini çılgın Rum halkının arasında yürütmüşlerdi. Bu yürüyüş ölüm yürüyüşüydü.

Rum halkı eline geçirdiği taş ve demir parçalarını Türk askerlerine fırlatıyordu, Birkaç Rum esnafı ellerindeki kepenk demirleri ile askerlere vuruyordu. Metropolit Hırısos Tomos'un kışkırttığı Rum çeteleri ve efzunlar kafilenin yürüyüşünü engelliyor diye yere düşen yaralı askerlere süngüleri saplıyor ve oracıkta işlerini bitiriyorlardı. Rum gençleri ise ölüleri bacaklarından sürükleyip denize atıyordu.

Suya düşen bir asker kıvranınca Rum kayıkçı küreği ile askerin kafasına vurup onu etkisiz hale getirmişti.

Silahı olanlar, askerlere nişanlayarak cansız bir hedefe ateş eder gibi keyifle öldürüyorlardı.

Öte yandan işgali görmek için gelen Türkleri Rumlar delik deşik edip öldürüyorlardı.

Bir gazino sahibi ise kaçarken kolundan yakaladığı Türklere "gel seni kurtaracağım" diyor. Ve içeri aldıklarını oracıkta kafasına odun indirip öldürüyor üst üste yığıyordu.

Üç yüz elli kişilik Türk kafilesi her dakika azalmaktaydı.

Yağmur etkisini iyice arttırmıştı. Bunu gören Rum kalabalığı çevredeki dükkanlara sığınmıştı. Dolu başlamıştı. Ama bu Türk askeri için bir kurtuluş olabilirdi. Koşmaya başlayan askerlerin kurtuluş koşusu uzun sürmedi. Pasaport yakınına geldiklerinde onlardan hızlı davranan Leon Torpidosu ateşe başladı. Birçok askeri delik deşik ettikten sonra ateşi kesti.

Kaçmaya devam eden askerlerden biri, Kordon'a yanaşan Patris yük gemisinin yanında yere yığıldı. Yanında ölüm koşusunda birlikte koştuğu sekiz on yaşlarında oğlu vardı.

Babasının yaralı bedeninin üstünde ağlayan çocuğa dayanamayan bir Yunan askeri süngüyü çocuğun sırtına geçirdi ve onu oracıkta öldürdü.

Diğer askerler Patris gemisine sığındı. Dipçik darbeleri ile geçen üst aramalarından sonra birçok memur ve halktan kişi ile birlikte sidik ve fışkı dolu yük gemisinde esir alındılar.

Bilmiyorum ama ben Pasaport'ta gezerken gözümün önüne o süngü darbeleri geliyor.
Konak'ta, Pasaport'ta ve birçok yerde bu şekilde nice olaylar yaşandı. Bence hakiki soykırım budur.

Uyanın gençler. Bu vatan bu şekilde kuruldu. Eğer biz şu anda bu yerlerde rahat gezebiliyorsak bu geçmişteki büyük insanların mücadelesi sayesindedir. Yine bira için İzmir sahilinde ama orada yaşananları bilelim. Bize bırakılan kutsal vazifeyi yerine getirelim
Ülkemizin bu karanlık günlerden çıkmasına yardımcı olalım. Nasıl mı?
- İstiklal Marşında ifade edilen, bastığımız yerlere toprak demeyip, altında yatanları düşünerek.
- Tarihimizi öğrenmek için okuyup, araştırma yaparak.
- Sahnelerimizi yıktırmayarak…
- Fen'e, ilim'e ve sanata gereken değeri vererek…
- Ve en önemlisi Cumhuriyeti koruyup, laikliğe sahip çıkarak…
Hemen gidip Gençliğe Hitabeyi okuyalım o bizim kılavuzumuzdur. Yazılan birçok şey bugünümüzü anlatıyor.
19 Mayıs'larda, Atamızın izinde olduğumuzu gösterelim.

Bu makale Hasan İzzettin Dinamo'nun "Kutsal İsyan" adlı kitabından alıntılar yapılarak derlenmiştir. Böyle harika bir eseri derlediği için kendisine çok teşekkür ederim.

Armağan Bayraktar


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Şebnem Çetin


İŞTE YAĞMUR! ...

Pencereden dışarı bakarken, yağmur yağsa da seyretsem diyordum.
Yağsaydı ne olurdu? Yâda beni nerelere sürüklerdi? Diye düşünürken sesimi duymuşçasına çiselemeye başlamıştı… Düşüncelerimle yan yana, sokaktaki ahmak ıslatan damlalara karışıp şöyle bir hayalen dolaştım.

Sonra, odaya sessizliği çağırıp, suskun ama bir okadar dolu yüreğimle bin bir özleme koştum.

Dün akşam saatlerinde yine bu şehirdeydi. Sokağa çıkıp ıslanmak içimden geçmişti. Ama sonra camdan seyretmek istedim. Tane tane camımı tıklatan damlalarda özümdeki bene kulak verdim. "Yağmurun bendeki yeri nedir? diye

Dışarıda yağmurun kendine has sadeliği vardı. Bir melodi gibi kulaklarımdan süzülüp, duygularımı çağırıyor, içimdeki bin bir özlemleri depreştiriyor, adeta o an beni kamçılıyordu…

Kimseyi dinlemeden yağan yağmur, sana sesleniyorum!!!

Şu gecekonduların akan damları için tam bir belasın. Seninle başlayan koşuşturmacanın çabasıyla beraber, akşam salona koydukları kapların içine, tavanları senin yüzünden şıp şıp yine damlayacak. Bıraktığın damlalar duvara doğru bir sarılık verecek, rutubetle izlerini sarartacaksın. Ardından ıslattığın düşlerle birlikte onlara azapsın……..

Belki bir çiftçi dua ederek "Allah yüzümüze baktı." Diye Rahmet diliyecek sana. Tarlalarını, bağlarını, bahçelerini sulayacaksın Ekinler, sebzeler, meyveler büyüyecek ve onlara bereket olacaksın

Ya da hastanede tedaviden pes etmiş bir hasta, seni seyrederken düşüncelere yoğunlaştıkça, yüreğine umut damlalarıyla akacaksın.

Dışarıda yakaladığın insanlar, senden yılıp sokaktaki satıcılara telaşla koşarak aldıkları şemsiyelerle, satıcıya rızık olup, evdekilerin karnını doyuracaksın.

Yaşlılar yurdunda ömürlerinin son noktasını bekleyen bir çifte, seni seyrederken, yüzlerindeki mevcut derin izlerden yaptıkları zaman makinesinde onlara geçmişi yeniden yaşatacaksın.

Bir mahkûm, koğuşunda garip bakışlarla salınacak dışarı küçücük penceresinden .Sen eskilerden bir günü hatırlatacaksın.. Ana, baba, kardeş, eş, evlat ya da sıkı bir dost… Üzerine bir damla düşmeden sırılsıklam ıslatacaksın adamı hemen oracıkta. Belki bir damlan yüreğini kamçılayıp, gözlerine kadar düğüm düğüm getirecek. Sonra, içini çekip yitirdiği özgürlüğüne derinden bir offf çekip yutkunacak. İçine atacak her şeyi ve sen kifayesiz hasreti yaşatacaksın.

Bir çocuk top oynarken yakalanacak istemeden sana. Belki de sek sek, körebe veya kovalamaca olacak oyunun adı. Ama sen dört gülleli bir top gibi bozacaksın oyununu. Saçak altlarına koşarken sinirlenip hırslanacak, annesinden zorla aldığı izin içini acıtacak. Lakin çaresiz yine de seni seyredecek. Dinmeyeceksin, aksine daha da hızlanacak-sın. Yarım kalmış hevesleriyle birbirlerine bakacaklar. Sanki bugün bu kadar yeter dercesine onlara mızıkçılık yapacaksın.

Bir fidanın gül açacağı zamanda ise, ıssız dağ başında, sulayanı ve bakanı olmadığı için, hep yoncalaşmanın gayretiyle bir damlanın aşkındadır. Dirhemde olsa sana kana kana susamıştır. O fidanı doyuracaksın ve sen vuslatı yaşatacaksın.

Elbet, daha aklıma gelmeyen birçok düşünce ve duyguların yelpaze-sinde daha nice gerçekleri sunacaksın.

Bende şimdi evden çıkıp penceremdeki damlalarımda onca gerçeği bırakacağım. Yağmur kendini savunurcasına beni çağırıyor. Damlala-rına benim özlem damlalarımda karışacak ve engin düşlerim oluşacak.

Duygularım, gerçek ve hayallerimde sırıtmadan gamzeli tatlı bir tebessümle, o an beni de ıslatacak. Hasret kaldığım izmirdeki sevdiklerime yağmur damlaları içimde hep uhde kalacak.

Şebnem Çetin


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,259,259,259,259,259,259,259,259,25
4 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Cemal Türker


Sevinç artığı bir gülümseyiş

Cumbalı tahtalı evler.

Rutubetten küflenmiş duvarlar.

Yağmurun çürüttüğü pencere pervazları.

Kül tablasında yarım bırakılmış bir sigara.

Köşede külle ovulmuş mangal ve cezve.

Odadan taşlığa sızmış, sırılsıklam bir karanlık. Akşam iyice çökmekte.

Kapı önlerinde iişen, üç numara tıraş olmuş çocuklar. Sümükleri dudak üstlerinde kurumuş, toz, kir içinde. Giyitleri özensiz. Eski, yıpranmış.

Kırık saksılarda fesleğen ve sakız sardunyaları.

Annemin bakışları boşluğa dalıp gitmiş. Bıçak parmağımı sıyırmış oynarken. Kurşun kalemin sarı defter sayfalarında sürüklenişi.Sandalyenin köşesine büzülüyorum.Kendimi daha bir yalnız hissediyorum nedense.

Ablam çay demlemiş, mutfaktan geliyor.Annemin yanına oturuyor.Dantelini alıyor eline.Tığ yere düşüyor.

Belgin Doruk kristal kadehi yere çalıyor. Onlarca parçaya bölünüyor kadeh.Kum gibi dağılıyor cam taneleri.

Kuzine küçük çıtırtılarla yanıyor.

Civanbaht Neriman alkol bulaşığı kahkahalarla gülüyor.

Duvarlarda kireç badananın üzerine yapışmış fırça kılları.

Tersine çevrilmiş, telleri rüzgardan kopmuş lacivert şemsiye.

Kardeşimin yüzünde sevinç artığı bir gülümseyiş.

Orta birinci sınıfın yaz tatilinde ayakkabı tamircisi Mesut Usta'nın yanında çalışmıştım. Yıpranmış, delik deşik olmuş ayakkabılar bırakılırdı dükkana. Bir süre ilaçlı suda tutulurdu kunduralar.Suyu iyice emen deri salardı kendini.Sonra kalıba konan ayakkabıya yeni kösele takılırdı.Yarım pençe, isteyenlere tam pençe işlemiydi bu.

Çarşının taa öteki ucunda sayaç vardı.Köseleyi dikerlerdi orada.Sarı, uzayan, genzi biber gibi yakan bir yapışkan kullanılırdı. Derby'di adı.Bol bol, fırçayla sürülürdü ayakkabın tabanına.Sayaca giderken yolda bir Çamlıca gazozu alır, içerdim.Bazen de simit.

Uzun ve sıcak bir yazdı. Kavuran !

Her cumartesi iş bitiminde Mesut Usta haftalığımı verirdi. Ertesi gün, kendime ayırdığım küçük bir tutar hariç, tüm paramı annemle gittiğimiz pazarda evin ihtiyacı için harcardık.

Suskun bakıyordu Eva Duarte, incecik bir gülümseme yayıldı dudaklarına.

Benim sahnemdi.

Bir an tiyatroyu dolduran seyircilere döndüm.Ellerim ter içinde kalmıştı.

" Genç, hırslı kadın, güzel ve zirvede
Zengin, yetenekli, şöyle bakınca azize ile
Fahişe karışımı bir kadın.
Sokaklarda sürterdin.
Tırmalar, dişler, vurur, kırardın.
Genç, hırslı kadın
Bu ülkenin başına gelmeyi
Bu sevgiyi ve bu şöhreti hayal eder miydin ?
Sürterken barlarda, arka sokaklarda
Gözlerin hiç parlar mıydı ?"( 1 )

Vize'de kendimle baş başa kaldığım, çekirdeğimi yediğim gizli bir sığınağım vardı.

Kimse bilmezdi orayı. Bana aitti. Büyük bir kayalıktı.Yosunluydu.Kaygandı.Yaş ağaç kabuğu, ıslak ve çürük toprak kokardı.

Seneler sonra o kayalığa gittim yine.Şaşırmamak elde değildi.Çocukken koskoca sandığım kayalık meğer boyum kadarmış ancak.

Özgürce, kahkahalarla gülmedim hiç. Gülemedim. Büyüklerin yanında, hele ki babanın yanında gülünmezdi. Gülmek yasaktı, içlenmek, kendini sürgünlere yazgılamaksa serbest.

Umursamadı Eva Duarte. Gözlerinde aşağılayıcı bir ifadeyle dinliyordu beni.

" Çok uzak, çok uzaklardan geldin.
Genç, hırslı kadın, bundan sonra senin yolun nedir ?
Zirveden baktığın zaman görüntü
Çok net değildir.
Yazık, yirmi altı yaşında
Tırmandın doruklara.
Artık doymazsın, mutlu olmazsın..
Genç, hırslı kadın..engelleri aşacak mısın ?" ( 2 )

İzmit'e yedi kilometre mesafede Kullar Köyü'nde göreve başlamıştı ablam. İlkokul öğretmeniydi. Sene 1975.

En büyük eğlencem bir arkadaşımla eski çuvalı dereye atıp, tıpkı ağ gibi kullanıp dere balığı yakalamaktı o köyde. Tuttuğumuz balıkları evde plastik leğende yaşatmaya çalışırdım ama en çok bir gün dayanabilirlerdi.

Kendimden geçerdim balık yakalarken. Zaman dururdu sanki. Bahçede civciv beslerdik. Cebimde hep mısır olurdu güvercinlere vermek için.

Işıklar giderek kararıyordu. Tek bir spot aydınlatıyordu sahneyi.

" Genç yaşta kazandığın ünü kolay taşıyacak mısın ?
Severse halkın seni pek aldırmazsın.
Nefreti yıkar seni.
Tüm genç yaşta ün yapanlar öderler, şöhretin bedelini.." ( 3 )

Tükürür gibi konuştu Eva Duarte ;

" Genç, hırslı kadın öyle miyim ?
Belki doğrudur.
Bilinen hikaye,
Fakir kız ünlü koca bulur.
Geldim ben, tam yerine, tam zamanında.
Doldurdum bir boşluğu
Şunu bilin ki, siz
Hiç kimse alamaz yerimi.." ( 4 )

Alkışlar devam ediyordu. İkimizde nefes nefeseydik.

Dört beyaz tavşanım vardı. Zıpır, Zıpzıp, Mercan ve Tombik.O zaman okula giderken kasket takardık.Sahi ne tuhaftı o kasketler ? Neden icap ederdi ? Bir örnek olmak, kayıtsız koşulsuz boyun eğmek…

Sınavım iyi geçmiş, hele dokuz filan almışsam sözlüden, Pazar öğleden sonraları kendime ödül verir lahmacun yerdim. Eğer iki yazılıdan da aferinli notlar aldıysam menüde kola ve iki lahmacun olurdu.

Susuyorum. Susuyoruz. Sessizlik dakikalarca sürüyor. Gözünün ta içine bakıyorum. Renk vermiyor Eva Duarte.

" Haklıydın" diyor sigara paketine uzanırken.Sesi bıkkın.Az önce bakışlarında bir şeyler oldu.Bir pırıltı.Kaygı mıydı ? Nefret de olabilirdi.Belki de şehvet..çok çabuk yanıp söndü o pırıltı, ama fark ettim.

Birlikte asıldık dakikalara. Geçmesin, süre bitmesin, diye.

Elleri ellerimi buldu.

Soluğunu yüzümde, içimde duydum. Bütünleşemiyorduk. Parçalarımız yitikti. Her an yeni bir parçamızla yüzleşiyorduk.

Saatine baktı. Sabahın beşiydi.

İşte yine başladı. Ansızın. Durup dururken. Adımlarını daha sıklaştırdı Che, hızlandırdı. Her adımda sesi daha da yükseliyor gibiydi;

" Ben buradan gitmeden söyler misin ?
Son valsimiz de bitmeden,
Bu sorumu küstahlık sayma
Ne kadar sürecek oynadığın oyun
Ben yok olup gitmeden söyler misin ?
Bu halk nasıl inanıyor
Kurtarıcı olduğuna
Sana, her karşı gelen
Kaybolur, dövülür ya da öldürülürken. "(5 )

Eva Duarte buz gibiydi." Korkma, korkma yanında ben varım" diye fısıldadım. Aldırışsız, omuz silkti.

Bir yüz, bir yandaş, bir gülümseme arıyordu Che.

Masada Gelincik sigarası.Koridora yayılan anason kokusu.

Hüzünle, kararsız sevinçlerin o dantelli sınırında buluverdim kendimi.Küçük mandalı çevirip, teldolabın kapısını açtım.Zeytin yağlı fasulye tabağına uzanacaktım, vazgeçtim.

Annem ispirto ocağında kabak ve biber kızartıyordu.

Radyoda saz eserleri.Birazdan beraber ve solo şarkılar.Şef , Tülin Korman.

Çamaşır leğeni içindeki çivitli ve bol köpüklü su.Durgun.Kımıltısız.

Çinko yağmur saçakları yıpranmış, yosun yürümüş çoktan.

Sıvaları dökülmüş merdiven boşluğu.

Güneş sararığı patiska perdeler.

Akşam içime dökülüyordu.Kendimi gözyaşlarımda arayabilirdim artık.Kendimi hiç bulamayabilirdim de.

Karma aşısı olmuştuk.Aşım tutmuş olmalı ki, ateşim yükselmişti.Boğazımda ağrıyordu.Kirpiklerime kadar terlemiş olmalıydım.Kardeşim mızıklanıyordu.Annem duymazdan geliyordu onu.

Paris damgalı, tek satırlık, adressiz mektubunda Madam Bovary intihar edeceğini yazmıştı.Şaşırmamıştım, doğrusu.Madam Bovary'de tıpkı Madam Karenina gibi ölümü seçmeliydi.

Hayır, sevgilim filan değildi Emma Bovary.Çocukluk aşkım sadece Aliki'ydi.Kısa pantolondan uzun pantolona geçmiştim henüz.Aliki Vize'deki yazlık bahçe sinemasından çıkıp düşlerime girdiğinde.

Sahi, Kafka Milena'ya aşık mıydı ? Onu gerçekten o kadar sevmiş miydi ?

Karşı sokakta kırık camlarıyla üç katlı metruk bina korkutuyordu beni.

Balkonlardan sarkıtılmış çamaşırlar.Renk renk..savruk.

Güllaç beyazı bir duman sızardı kuzinenin kapağından.

Babam kışlık tatsız kavun ve peynirle yudumluyordu rakısını.Yüzüme baktı.Belki de tam o an bana, bir şeyler söylemeyi düşündü.

Annem Emma Bovary'nin mektubu uzattı.Öyle üstüme üstüme, gözüme gözüme uzattı.Şaşkındım.Hiç beklemiyordum o mektubu bulacağını.Yastığımın altına gizlemiştim oysa.

Ablam perdeyi çekti.İçerisinin tatlı sarı ışığı çoğaldı giderek.Kolum ağrıyordu.

" Aşısı tuttu bu defa" dedi babam.

Okkalı bir küfür savurdu Nusret dayım.Sarhoş ıslığında hep o şarkı: " Mavi nurdan bir ırmak..gölgede bir salıncak.."

Naylon jarseden pembe geceliği, oksijenle sararattığı saçlarıyla Necmiye kadeh tokuşturdu karanlıkta.Madam Mıgıryan'ın randevuevinde sermaye oluşunun onbeşinci yıldönümüydü.

" Güzelsen aldırmazsan işin kolay.Güzelim, e boşta veriyorum.." diye fısıldadı kulağıma.

Vişne çürüğü ruj sürmüştü..kalın ve yağlıydı ruju.Kasap tezgahında yeni doğranmış çiğeri andırıyordu.Midem bulandı.Altın Damlası kokuyordu teni.Bir şişe rakıyı bitirdiğinde alkol ancak kesiyordu Necmiye'yi.İşte ancak o saat sarhoşlamaya başlıyor, dili peltekleşiyordu.Laf atıyordu sağa sola.Bileğinde taze jilet izleri..

Blömarin kolej önlüğünün göğüs kısmına bastırarak tuttuğu okul kitaplarıyla yokuştan rüzgar gibi iniyordu Aliki.Ben Orhan Günşiray'dım artık.Aliki hızla gibi koşuyordu ben de arkasından.Ilık ılık bir romantizm doluyordu içime.

Ağlamak bazen ikrardı..ve Aliki, Nubar Terziyan beyin kolejli kızı Aliki ağlıyordu.Kurumuş gibiydi dudakları, unutulmuş gibiydi.Gözbebeklerinde tuttuğu gülümsemeyi bırakıverdi.

İşte tam o anda Kavafis'in dizeleri girdi aramıza:

"Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın
Aynı mahallede kocayacaksın.
Aynı mahallede kır düşecek saçlarına
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda, başka bir şey umma.
Bineceğin gemi yok, çıkacağın yol hiç yok.
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte
Öyle tükettin demektir bütün yeryüzünü de.."

Alkışlar devam ediyordu.Orkestra "Evita'ya Ağıt"ı yeniden çalmaya başlamıştı.

Sabahın alacasında eve döndüğümde birden hatırladım.
Tavşan Tombik ölmüştü.Kırmızıya çalan pembe gözlerine bulanık bir perde inmişti..soğuktu…kaskatıydı.Tüyleri bile sertleşmişti sanki.

Tarçın kokan bir ölümdü bu.

(1, 2, 3, 4, 5) EVİTA Mikali.Weber,Rice.Çev.:Gencay Gürün.

Cemal Türker


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Oğuz Genç


Ayna

İçimdeki bu karamsarlığın sebebi ne olsaki böyle derinden yakıyor olsunda yüzüme bir parça bile belirmiyor olsun. Nerde yanlış yaptım diye sormak isterdim ama kime? Yıllar var ki kayıbım bu çok uluslu metropelde. Siz kimsiniz ben kimim neden burası ve bu beden kime ait benden başka. Dünya denilen koskaca bulmaca elimde sorular koştur dur oğlum oradan oraya. İnsan denilen milyarlarca hareketli nesnel öznenin arasında durarak başladım aramaya.Neden diye sormak benim için cevaba giden yol sizin içinse sadece bir soru kipiyken; benden ne bekliyor doğa yalnızım işte yok anlayan benden başka. Herkesin kendine oynadığı bir oyunun içindeyken,tüm unutkanlıklarıyla ve umursamazlıklarıyla insanlar bir günü daha kurtarırken ve nereye kadar süreceğini dahi bilmeden böyle;yada bilerek mesela ölüme kadar deyin o yaş geldiği vakit yapamadığınız daha çok kazanmak uğruna yaşamayı unuttuğunuzu farkedince söyleyecek tek sözünüz olacak "Keşke"...
Daha çok yaşayabilirdim daha çok sevebilirdim daha çok düşünebilirdim diyecekseniz şimdi yapın.Amaçsız tek bir şey varmı ki dünyada amaçınızı arayın.

Aynaya baktığımda gördüğüm milyonlarca kayıp insanı arıyorum aslında. Hiçbirşey farklı değil birbirinden tuhaf yansımalar dünyasının içindeyiz hep birlikte belki bir otobüs garında belki kaçırılmış bir trenin garında değdik birbirimizede göremeden geçip gittik. Yıllardır boş gözlerle baktık aynaya,arkasında oysa gerçek dünya. Sizi sınırlayan tek şeyse hapis olduğunuza inandırılmanız. Kilit yok oysa duvar yok. Düşünmenizi engelleyebilecek sizden başka kimse yok.

Oğuz Genç


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Tayfun Avınca


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


HESAP/LAŞ/MA

imge denizinde boğulan şiirlerimi de alıp
son defa süreceğim toprağına yüzümü
ağır hezimettir senden sonraki ahvalim
kursağımdan geçmeyen sözlerinle
nihavent makamında
son kez ağlayacağım
bir martı kanadında.

soyutsal boyutlarıma yokluğunun adını vereceğim
mıhlayıp kırmızı düşlerimi dilime
birer birer kurban edeceğim
mavi umutlarımı siyah geceye.
bir hüzzam şarkı tutturup kendi kendime
ağlayacağım
beyhude yıllarıma.

içli bir tambur sesiyle selamlayacağım
hüznümün soylu yolcusunu
geceler boyunca sevdamın günahıyla
yanacağım titrek bir mum alevinde.
sele verip senden önceki aşklarımı
ağlayacağım
sana gelen bir geminin güvertesinde.

çarmıha gerip hayal kırıklıklarımı
bir bir alacağım kaybedişlerimin intikamını
şehrin sarıya çalan ışıkları sönmüşse
gecenin şehla gözlerinde
ağlayacağım
gökyüzünden daha mavi sözlerimle.

Yasemin Kemaloğlu

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Genel Yaşam Sigorta A.Ş.


KM - GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş. İŞBİRLİĞİ İLE
AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI


Sevgili KM Dostu,

Sağlığınız bizim için önemlidir,

Genel Yaşam Sigorta A.Ş sizlerin Ağız ve Diş Sağlığı ile ilgili sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak amacıyla Promosyon olarak hazırlamış olduğu ağız check-up'ı hizmetinden faydalanabilmeniz için sizi anlaşmalı kliniğimizde ağırlamaktan mutluluk duyarız.

Yapılacak olan ağız check-up'ınız ve Diş Taşı Temizliğiniz için yapmanız gereken sadece IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ'NDEN aşağıda belirtmiş olduğumuz ilgili kişileri üç gün önceden arayarak randevu almanız ve tarafınıza iletilmiş olan bu sertifika ile 2008 Haziran sonuna kadar kliniğimize başvurmanızdır.

Panoramik Röntgen ve ağız check-up'ınız GENEL YAŞAM Promosyonunun bir parçasıdır.

Sağlıklı günler, güzel gülüşler dileğiyle...

Saygılarımızla
GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş.

Randevu için:
Nursel Çalışkan (nurselcaliskan@identist.com.tr)
Gülsün Er (gulsuner@identist.com.tr)

IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ
Kasap İsmail Sok. Sadıkoğlu Plaza 1 Kat 3
No 68 Kadıköy - İstanbul
Tel: 0216-337 0707 / 0216-337 0708
http://www.identist.com.tr

Editör'ün Notu: Yukarıda sözü edilen sertifikayı buradan bilgisayarınıza indirebilir, üzerine ad ve soyadınızı yazdıktan sonra bastırarak veya email ile göndererek bu hizmetten yararlanabilirsiniz.


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "
 


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.

Benim gibi flash oyunlar oynamayı seviyor ama her zaman internete bağımlı kalmak istemiyor musunuz? http://www.sothink.com/product/swfcatcher/ie/ Bu kısa yolu tıklıyor ve sothink free swf catcher programını indiriyorsunuz. Daha sonra yapmanız gereken sadece programı çalıştırıp yüklenmesini onaylamak. Programın kısa yolu İnternet Explorer sayfanızın üst tarafına yerleşecektir. Ekranda flash bir program çalışıyorsa sothink kısa yoluna tıklayıp yakalayabilirsiniz. Dilediğiniz swf uzantılı çalışmayı işaretleyip bilgisayarınıza indirebilirsiniz.

Bilgisayarınız için enteresan ve saatli ekran koruyucular http://clock-desktop.com/ Denemeye değer. Hem ekran koruyucunuz hem de ekranda sürekli çalışan bir saatiniz olacak. Bol seçenekli çeşitler için tıklayabilirsiniz.

Türkiye'nin en kapsamlı paylaşım forumu. En güncel divxler, En yeni programlar, yabancı diziler, yabancı mp3ler ve dahası… http://www.dizipaylas.net

 


 Damak tadınıza uygun kahveler


     



http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3753 / Windows / 4.54 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-08©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Diaspora - OMEGA VIBES









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20080528.asp
ISSN: 1303-8923
28 Mayıs 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com