|
|
|
12 Haziran 2008 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Hele şükür!... |
Merhabalar
Hüsranla başlayıp mutlu biten gecenin ardından selamlar hepinize. Umudu üçüncü maça taşımayı beceren millilerimiz sağolsunlar. Hele şükür. Aslında Terim'e fazla yüklenilmemesi gerektiğini göstermesi açısından da ilginç bir maç oldu. Teknik direktörün etkisi bir yere kadar, sonunda sahaya futbolcu çıkıyor ya oynuyor ya da oynamıyor. Yanlış seçim, yanlış diziliş martavalları da anlamsız. Farklı dizilselerdi ya da dün geceki takım Portekiz karşısına çıksaydı durum farklı mı olurdu? Bilmenin olanağı yok. O zaman her zaman yaptığımız gibi sonuca göre üzülüp sevinmeyi sürdürmek en güzeli. Bugün sevinme günümüz. Haydi bakalım Türkolar(!?) Çek'leri de çekin önünüzden de tam sevindirin bizleri. Şans yanınızda olsun.
Memleket futbolla yatıp türbanla kalka dursun, asıl pislik toz duman arasında kaybolup gidiyor. Hrant Dink cinayetindeki son tanığın ifadelerini dinlediğimde, Samast'ın verdiği ifadenin görüntülerini seyrettiğimde kahroldum. Bir adamın göz göre göre öldürülmesine seyirci kalan bir can güvenliği sistemimiz varmış, ancak anlıyoruz. Soruşturma her türlü zorluğa karşın derinleştirildikçe pislikler birer ikişer dökülmeye başladı. İşin acı tarafı, vurdumduymaz başların hepsi terfi etmiş ya da koltuklarına sıkı sıkı sarılmış durumdalar. Olay 2 astsubayın üstüne kalacak gibi duruyor. 1 Mayıs'ta işçi coplamayı, gözüne biber gazı sıkmayı beceren güvenlik güçlerimiz, eldeki tüm verilere rağmen, azmettiriciye, göz yumucuya, sponsora ulaşmayı beceremiyor, hayret. Anayasa Mahkemesinin görevi dahilinde yaptığı işi sorgulayacaklarına sıkıyorsa bir karanlık cinayetin peşinde adaleti arasınlar. Dink cinayetinin soruşturması nasıl sonuçlanacak, ne kararlar verilecek merakla bekliyorum. Arzum adaletin galip gelmesi elbette.
...
Bu sene yaz erken geldi ya bizim yazarlar da işi erken sermeye başladılar. Sıcakların bastırması, benim artan terlemem, yazarların tembelliği derken, bu sene erken tatile girsek mi diye düşünmeye başladım. Hoş, meclis kapatma kararı açıklanana kadar çalışmaya devam edecek. Yani bana malzeme bol, kolay kolay bitmez. Gene de yavaşlatılmış bir Kahve Molası yayınına hazırlıklı olun diye söylemeden edemiyorum. Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla hesabı yani. Yarın görüşürüz, hoşçakalınız.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Kahveci : Alkım Saygın Tayyip Öldü, Yaşasın Tayyip!.. |
|
Leviathan, öğrencilik yıllarımdan beri sayısız defâdır okuduğum eşsiz bir kitap, son günlerde nedense elimden düşmez oldu..
Burada Thomas Hobbes'un eşsiz vecîzelerinden biri; "Kötü bir oyunu düzeltmek için, kartları yeniden dağıtmak gerekir!.." sözü şu son günlerde zihnimi epeyce meşgûl ediyor..
1950 karşı-devrim hareketiyle başlayan süreçte bu güzelim Ülkemizde hemen hepimizin mâlûmu garip bir demokrasi(cilik) oyunu oynanıyor; kartlar ya seçim yoluyla ya da darbeyle yeni baştan karılıyor; ama sonuç hep aynı..
Yine komprador iktidarlar; yine işbirlikçi, gerici, yobaz kadrolar, yine milyar dolarlarla ifâde edilen iç ve dış borçlar; yine rüşvetler, yolsuzluklar, skandallar, vb.. vb.. vb..
İmdi ya bu kartlarda bir sorun var ya da oyunun kurallarında; yâni oyunun bizâtihi kendisinde!..
Ve daha da önemlisi: birileri kart çalıyor, hîle yapıyor; birileri de bunlara yol verip çanak tutuyor ve asıl mesele: her defâsında bu sahtekârlarla masaya oturma basîretsizliği gösterenlerde, saçma sapan bir demokrasi ve insan hakları anlayışını yerleştiren ve geniş halk kitlelerini aptallık hipnozuna mâruz bırakarak sisteme meşruiyet elbisesi giydiren liboş entel-dantel zevatta!..
Hâl böyleyken kartları istediğiniz kadar karın, sonuç hep aynı, hep hüsran!..
Kimi çeteleşmiş sol partiler son altı yıldır; yâni AKP -Anti-Kemalist Parti- iktidârı boyunca, sürekli olarak darbe kışkırtıcılığı yapmayı "devrimcilik" addetmiş, günbegün bu amaca hizmet ediyor..
Özellikle de Cumhurbaşkanlığı seçim döneminden bu yana bâzı yayın organlarında "Tayyip'i kim vurmak ister"(!?) konulu provokatif söylemler dillendiriliyor..
Öbür taraftan, "kulislerde" erken seçim olasılığı konuşuluyor, yeni bir hülle partisi için nabız yoklanıyor..
Ha seçim, ha darbe; Allah aşkına, ne farkı var ki!..
Gâzî'nin ölümünden bugüne hangi seçim ya da darbe iktidâra Kemalizme sözde değil özde bağlı bir lîder ve siyâsî kadro getirmeyi başardı ki bundan sonra başarabilsin -hem bugün îtîbârîyle; yâni AB+D'ye verilen tâvizler nedeniyle bu artık çok daha zor!..
Demem o ki Menderes gider, Sülo gelir; Sülo gider, Özal gelir; Özal gider, Tansu gelir; Tansu gider, Erbakan gelir; Erbakan gider, Tayyip gelir; Tayyip gidince de -hiç merak etmeyin- onu aratmayacak yeni bir tâne gelir!..
Seçimle mi yoksa darbeyle mi; onu bilemem ama, o gelince de değişen pek birşey olmayacak gibi..
Anayasa Mahkemesinden çıkan türban karârı biz Kemalistler arasında öyle bir sevinç yarattı ki sormayın; sanki AKP kapatılıp Tayyip ve saz heyetine "dokunulunca" herşey düzelecek; bu güzelim Ülkemiz hak ettiği aydınlık geleceğe koşar adım ilerleyecek!..
Fransızların bir sözü vardır; "le roi est mort, vive le roi" derler; yâni: "kral öldü, yaşasın kral".. Bizler bunu "giden ağam, gelen paşam" şeklinde; "gider Ahmet, gelir Mehmet" şeklinde söylemişiz..
Ne büyük bir halk-bilgeliği, öyle değil mi..
Sevgili Hobbes, ne kadar iyimsermişsin böyle!..
"Doğal durum" hakkında konuşmadan önce keşke kurgusal bir geçmişe bakmak yerine "Nostradamus'un küresiyle" bugünün dünyâsına; özellikle de geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde olup bitenlere; birey-iktidâr ilişkilerine, neo-emperyalist insan hak ve özgürlükleri söylemlerine vb.. baksaydın; o zaman ne kadar iyimser olduğunu sen de anlar, seni kötümserlikle suçlayanlara karşı çıkmakla uğraşmak yerine yine insan doğasından türeteceğin son derece orijinâl ve tutarlı bilgi ve saptamalarla bizlere yol gösterebilirdin..
Ama yine de hakkını yememek lâzım; sen de çağdaşın olan liboşlarla karşılaştırılamayacak kadar eşsiz önemde o kadar doğru saptamalarda bulunmuşsun ki ölümsüz eserin Leviathan bugün bile parıltısından hiçbirşey kaybetmiyor!..
Fakat Sevgili Hobbes, unuttuğun çok önemli birşey var: mutlak bir iktidâr gücü; kaynağını ve meşruiyetini yasalardan ve devlet gücünden alan bu tür bir güç, toplumsal sözleşmeye taraf olarak varsaydığın bireylerin bütününe hiçbir zaman hizmet etmedi, etmiyor, edemiyor..
Bugün biz bu tür bir devlet yapılanmasına 'faşist devlet' diyoruz ve maalesef İkinci Dünyâ Savaşından sonra faşizmin şekil değiştirerek hemen tüm geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde iktidâra taşındığına, bunun da sonunda bu ülkelerdeki hemen tüm yurttaşları doğrudan veya dolaylı olarak son derece olumsuz bir biçimde etkilediğine; örneğin fakirleştirdiğine, ahlâksız ve toplumsal sorumluluktan yoksun bireyler hâline getirdiğine tanıklık ediyoruz..
İster rekor denilebilecek bir oyla iktidâra gelen partiler, lîderler isterse askerî oligarşiler olsun, bu ülkelerde bu siyâsî yapılar hiçbir zaman böyle bir gücü kendi yurttaşları için, onların çıkarları için kullanamadılar, kullanamıyorlar..
Ve hattâ, aslına bakarsan Sevgili Hobbes, askerî darbeler yeni bir ekonomik sistemin alt-yapısını -üretim ilişkileri ve üretim araçlarıyla ilgisinde bireylerin kendileriyle ve toplumla olan ilişkilerini- şekillendirmek için yapılıyor; yâni senin Krallara bile tanımadığın geniş yetkilerle donanmış bir siyâsî yapı bile bu amaca hizmet edemiyor..
Sen "İnsan insanın kurdudur!.." dedin, biz "Devlet devletin kurdudur!.." diyoruz ve bunu doktrinel olarak emperyalizm'le tanımlıyoruz..
Emperyalizmin oyuncağı hâline gelmiş devletin; faşist devletin, millî egemenliği gerçekleştirecek çağdaş bir demokrasiyle ortadan kaldırılması, sınırları ancak ve ancak çağdaş demokrasiyle ve millî ekonomi, millî kültür ve millî devlet ilkelerini gözeten millî çıkarlar ekseninde belirlenecek insan hak ve özgürlüklerinin devlet otoritesiyle tam bir uyumun sağlanması gerektiğini düşünüyoruz..
Bu uyumu olanaksız kılan emperyalizmin elinde insan hak ve özgürlüklerinin daraltılmasının ya da genişletilmesinin; her iki seçenekte de yine kendi çıkarlarına hizmet edeceğini savunuyoruz..
Vakıflar yasasını -hani olmaz ya, oldu diyelim- istediğimiz kadar daraltalım; Soros ve çocukları yine bir yolunu bulup yasalara uygunluklu bir biçimde "kaynak akışı" sağlayacak..
Ya da "basın özgürlüğü"nü istediğimiz kadar genişletelim; yine CIA ve kontrol ettiği sivil toplum örümcek ağı "dezenformasyon" ve "destabilizasyon"a hizmet eden kitle iletişim araçlarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanacak..
Yâni diyoruz ki: emperyalizm dünyâdan silinmedikçe, emperyalizmi bu coğrafyadan söküp atma projesi olan ve 1950 karşı-devrim hareketiyle bir tarafa itilen, yarım bırakılan, değerden düşürülen Kemalizm bu güzelim Ülkede tesis edilemedikçe değişen hiçbirşey olmayacak..
Yâni diyoruz ki: Tayyip öldü, yaşasın Tayyip!..
Alkım Saygın
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Gökçe Gerçek DUBLE |
|
ISRARENGİZ
Her şeyinle birlikte seni zihnimin dış kapısına itekledim. İteklemekte ne, yaka paça attım. Üstünden kaç kilit attığımı sayamadım!. Şiddetle yankılandı kulağımda kilit sesleri... Bununla da kalmadım ufak tefek, sesli sessiz her tür anı veya anı benzeri kalıntıyı bavulsuz, beynimin pencerelerinden boşluğa bıraktım. Kırılıp dökülsünler diye..Defalarca kapıyı yumrukladıktan sonra, başım ağrıdan patlayacak gibi oldu. Ama kapıyı açmadım ve açmayacağım!.. Sen çoktan kaybettin. Bundan haberin yok hala öyle mi? Ben seni isteyerek kaybediyorum. Her şeyinden gönüllü kurtuluyorum..Israrlılıkta, kılıçtan bile daha keskin olan sen bu kez farklılığı anlayınca, daha güçsüz olduğuna inandığın bir yerde şansının son damlasını kullanmaya karar verdin; kalbim de!..Nasıl geldin? Gururunun gölgesi arkanda mıydı yoksa önünde mi? Vargücünle ve aşk gücünle ele geçirebileceğin naif bir taraftı ne de olsa kalbim. Ne güçlü bir kapısı vardı seni defedecek ne de pencereleri hatıralarını uçurabilecek!..
Gözlerine ne oldu? Niye dehşete düştün? Birazdan burası göz(söz)yaşlarınla mı dolacak dersin? Kendi isteğindi kalbime gelmek. Orada başka birinin olması, sana ait hiçbir yerin kalmadığını yeterince açıkladı..Keşke, kapısı olsaydı da atılsaydın, penceresi açılıp oradan düşseydin değil mi? Bu, orada birini görmekten daha az vurucu olurdu..Yine de toparlandın! Sonunda gidiyordun. Cebinden bir şey çıkardın. Son bir kez yüzünü döndün. Gözlerinde el vermeyen bir veda bakışı. Bir organ iğnesi kaptın ve kalbimin duvarına resmini iğneledin...
İLİŞKİ UÇAR, YAZI KALIR
Yazarsın.. Aşkın kovanından kovana ya da kovulana dek.. Arasıra gözün kamaşır, yazdıklarından ve yaşadıklarından!..Tuhaf olur, dumur yaşarsın. Ellerini tutan ellerin izlerini zamanın dalgaları siler..
Gökçe Gerçek
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
KIÇ
Yazımızın başlığına bakıp ayıp şeyler yazacağımızı sakın ola beklemeyin. Böyle bir kelimenin varlığı dilimizin ustaları tarafından öyle güzel yerlerde kullanılmışki, halkımız bu kelimeye bayılmış ayılmış-atasözlerine uzanan bir dizi yaratmıştır. TDK-sözlüğünde geçen anlamları türetmeye kalktığınızda söylemlerin nasıl sırıttığını farkedersiniz. Yani KIÇ kelimesine başka anlamlar yüklemeye kalktığınızda asıl anlatılmak istenilen ve vurgulanan çarpıcı anlamı yakalayamazsınız. KIÇ kelimesi ile ses uyumu ve yüklenmiş anlatım sonuçlarını kavramaya kalktığınızda dilimizin zenginliğini de göreceksiniz. Şöyleki dünyada hiçbir dilde bu denli bu kelime ve diğer kelimeler gibi anlamlar kazanan zenginliği bulmanız mümkün değildir. Bakmayın siz , İngilizce ve Fransızca kelimelerin yanına bir takım kelimeler koyarak sanki Türkçesini çağrıştırsın diye uyduruk bir deyimler dizisi çıkarttıklarına. Gülünç olunuyor inanın.
Şu dialoğa bir bakınız. Uzun uzun anlatmaya, bir çuval lafla açıklamaya gerek kalmadan ne kuvvetli anlamlar taşıyor:
- KIÇı kaşındı-dili sürçtü, işinden oldu!
- Öyle öyle KIÇı kalktı. .
- Ne oldi? Vurdular KIÇına tekmeyi!
Sevgiyi belirtmenin bir versiyonu KIÇ okşamakmış derler. Bebekleri KIÇına vura vura severler. Koskaca ABEDE başkanı bile bir tarihte birinin KIÇına el atıp okşamıştı da bayağı alkış almıştı.
Gemilerde KIÇ tarafında oturmak rağbettedir. Fazla sallantı yapmaz-mide bulantısına neden olmaz.
Övgüye layık görülen kişilerin birliktelikleri anlatılırken KIÇ-KIÇa verdiler, elbirliğiyle başardılar demeleri boşuna değildir. Yergi de bulunulan kişiler için ise KIÇına don yakışmaz söyleminin yanı sıra başarısızlıkları KIÇın KIÇın gitti, KIÇının üstüne oturdu denilmesi meşhurdur.
KIÇ çeşitleri hakkında bilgi sahibi değilim. Başkalarının yalancısıyım: Çekiç KIÇ-Balta KIÇ-Masa KIÇ gibi sınıflandıranlar çıkmıştır.
Eee, Beltan Baba sana ne elalemin KIÇından MIÇından. Hayır ben KIÇı açıkta kalıp kendisinde "Ben ne imişim ağabey"diyerekten KIÇını gere gere dolaşan KIÇı kırıklara zıtlandığımdan konuya girdim.
Te o Ka . Tanrı sizi KIÇ atanlardan korusun. . .
Beltan Göksel
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : M.Nihat Malkoç NOBEL'İ GÖREMEDEN ÖLEN DUAYEN YAZAR: CENGİZ AYTMATOV |
|
Bizler onu gündemde tutmak istemesek de ölüm hayatımızın bir parçasıdır. Bizler onu unutsak da o bizleri hiç unutmuyor; vakit gelince kapımızı çalıyor. Ölümü korkutucu görmek ve göstermek amel eksikliğinin bir işaretidir. İnsanca ve Müslümanca yaşamışsanız ölüm hiç de ürkütücü ve korkutucu bir gerçek değildir. Necip Fazıl bu konuda ne de güzel söylemiş:
"Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber?"
Peygamber Efendimiz öldüyse ölüm güzel demektir. O, dostu dosta kavuşturan bir köprüdür. İnsanlar biraz da ölüm ve ölüm sonrası hayatın mahiyetini bilmediği için hayatın bu dönüm noktasını soğuk ve itici buluyor. Ruh, ölümsüzlüğü arzuluyor. Bu arzunun gerçekleşmesi de fani dünya hayatının tamamlanmasıyla mümkündür. Aslında ölümle ölümsüzlüğe kanatlanıyoruz. Yüce Allah "Her nefis ölümü tadacaktır" (Al-i İmran, 3/185) buyurarak, doğan her canlının öleceğini açıkça bildirmektedir. Rabbimizin bu ayeti yine tecelli etti. Türk dünyasının yaşayan en büyük yazarı Cengiz Aytmatov da ölümü tadarak aramızdan ayrıldı. O şimdi dünyadan göçen efsaneler arasındaki yerini almış durumdadır.
Aytmatov, "Gün Olur Asra Bedel" romanının film çekimleri için gittiği Rusya'nın Tataristan Cumhuriyeti'nin başkenti Kazan'da 16 Mayıs günü rahatsızlanarak tedavi için Almanya'ya getirilmişti. Böbrek yetmezliği teşhisiyle hastaneye kaldırılan yazar, bu alanda dünyanın en iyi hastanelerinden olan Almanya'nın Nürnberg kentindeki Klinikum Nord hastanesinde tedavi görüyordu. Fakat vakti gelen ölüm, bir dakika bile tehir edilemiyor. Aytmatov, Kırgızistan'ın Talas eyaletinin Şeker köyünde 12 Aralık 1928 yılında dünyaya gelmişti. Kırgızistan'da 2008 yılı, Cengiz Aytmatov yılı ilan edilmişti.
Anlaşılan o ki edebiyat göklerinden bir yıldız daha kaydı. Namı dünyaya yayılan, yazdığı eserlerle adını dünyaya duyuran, dünyanın en büyük yazarları arasında gösterilen Kırgız kökenli Türk yazar Cengiz Aytmatov bu ölümlü dünyadan bir elveda bile diyemeden göçtü. Şüphe yok ki Aytmatov daha düne kadar yaşayan en büyük Türk romancısıydı. Onun romanlarında sadece Kırgız kültüründen değil, eski Türk kültüründen de yansımalar yaygın olarak görülürdü.
Eserlerinde folklorik unsurları başarıyla kullanırdı. Yerel değerler onun sayesinde evrensel ortama taşınmıştır. Böylelikle yerelden evrensele ulaşmıştır.
Cengiz Aytmatov'un eserlerinde Kırgız kültürünün ve Kırgız sözlü geleneğinin temel taşı olan Manas destanından izler vardır. Aytmatov, Manas'ı defalarca okuyup özünü bilinçaltına yerleştirmiştir. Rusların kültürel ablukası onu Kırgız kültür ve medeniyetinden uzaklaştıracak yerde bu kültüre daha da bağlamıştır. Romanlarında yerli motifleri özellikle kullanma gayreti içerisinde olmuştur. Millet ve fert olarak yaşadığı acı tecrübeleri gerçekçi bir üslupla romanlarında ifade etmiştir. Yeni nesillere millî benlik ve tarih şuuru kazandırmıştır.
Türk dünyasının en büyük yazarlarından biri olan Aytmatov'un eserleri yüzlerce dile çevrilip milyonlarca kişi tarafından okunduğu hâlde kendisi Nobel ödülü alamamıştı. Cengiz Aytmatov'un, yazdıklarıyla ilgili yapmış olduğu şu değerlendirme dikkate değerdir: "Her yazar bir milletin çocuğudur ve o milletin hayatını anlatmak, eserlerini kendi millî gelenek ve törelerini kaynak alarak zenginleştirmek zorundadır. Benim yaptığım önce bu, yani kendi milletimin geleneklerini ve hayatını anlatıyorum. Fakat orada kaldığınız takdirde bir yere varamazsınız. Edebiyatın millî hayatı ve gelenekleri anlatmanın ötesinde de hedefleri vardır. Yazar, ufkunu millî olanın ötesine doğru genişletmek ve 'evrensel' olana ulaşmak için gayret göstermek durumundadır. İyi yazar 'tipik insan' ortaya koyma ustalığına erişen yazardır."
Kitapları 157 dile çevrilen ve altmış milyon baskıyla dünyanın en çok okunan yazarı olan Aytmatov'un eserleri arasında: Zorlu Geçit, Yüzyüze, Cemile, İlk Öğretmenim, Elveda, Gülsarı, Beyaz Gemi, Selvi Boylum Al Yazmalım, Gün Olur Asra Bedel, Dişi Kurdun Rüyaları, Toprak Ana, Dağlar Devrildiğinde" sayılabilir. Allah rahmet eylesin.
M.Nihat Malkoç mnm61mnm@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
Bu Yazda
Varsın bu yazda yalnız geçsin,
Kıyılar sessiz,
Denizler dalgalı,
Rüzgar ise;
Sert essin…
Seller Nehir Oldu
Ne sen istemiştin ayrılmayı,
Ne de ben becerebilmiştim unutmayı.
Ama ne olursa olsun;
Büyüktü sevda.
O kadar büyüktü ki;
Yağmurlar sel, seller nehir oldu.
Bu sevda bize değil ama,
Bizden sonrakilere, umut oldu…
… Dedi
Gözleri gibi yeşil akıyordu nehir.
Birlikte kaybolmak bile güzeldi.
Kıyılarda beklerdi ayrılık,
Sonra sessizce geçip giderdi.
Bir gün kayboldu nehrin yeşili.
Azgın denizlere karışıp,
Benden yalnızca bir selam bekledi.
En sonunda selamım geldi.
Esen rüzgarlar uzun saçlarına karışıp,
"Seni seviyorum" dedi…
Uludağ`da Sıcak Şarap
Zordur gerçek aşkı bulmak bu aralar.
Yalan dolu dünyada,
Mevsimlere bölünmüştür aşklar.
Bence en güzelleri,
Uludağ`da ki sıcak şaraplarda saklılar.
Soğuk bir kış gecesi,
Ateşli bir öpücüktür Uludağ`da sıcak şarap.
Ayaklarımızın altında yıldızlar,
Çok yakındır artık imkansız denen aşklar…
Ersel AKANT
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Video paylaşım siteleri arasında son dönemde keşfettiğim bir web sayfası http://www.megavideo.com/ Aslında Lost dizisinin seyredemediğim bölümleri için araştırma yaparken rastlamıştım. Online dizi seyretmek için bulabileceğiniz sağlam arşivlerden bir tanesi olarak tavsiye edebilirim.
En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.
Tabi ki Lost meraklılarına tavsiye edebileceğim daha sağlam bir web sayfası var http://lost-photoboy.blogspot.com/ Bu web sitesinde Lost dizisiyle ilgili aklınıza takılan her türlü soruyu ve konuyu tartışabileceğiniz sayfalar da mevcut. Ve tabi ki Türkçe altyazısı desteğiyle dizinin kaçırdığınız tüm bölümlerini seyredebilirsiniz.
Resim arşivi isteyenler için http://www.resimmotoru.com/ Neredeyse tamamı duvar kağıdı kıvamında resimlerden her türlüsü elinizin altında. Seç, beğen ve hatta bilgisayarına indir.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
|
|
|
|
|
|