|
|
|
13 Haziran 2008 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Bu Pazar bizim günümüz(müş)!... |
Merhabalar
Kız "Başıma birşey gelmeyecekse söyleyeyim." dedi. Dedi ve başına gelecekler de birer birer sökün etmeye başladı. Oysa kızcağız cehaletin verdiği cesaretle, sorulan soruya cevap vererek, onca takiyyecinin yapamayacağını yaptı. Yaptığı iş, yalan, dolan, suç,vs. hepsine varım ama daha önce de söyledim, gerçek fikrini alenen söyleyebilen insanlara da saygı duyuyorum. Kişisel olarak "Atatürk'ü sevmiyorum." sözünü de hakaret olarak algılamanın biraz durumdan vazife çıkartmak olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu tür insanların bolca etrafımızda, hatta tepemizde olduğunu söyleyen biri olarak, cesaret gösterip gerçek niyetini belli edenlerin günah keçisi haline getirilmesine karşıyım. Cahil bir kadının sevmemesi ile ne o büyük insan değerinden yitirir ne de cezalandırılması asıl niyetini gizleyerek memleketi yönetenleri temize çıkarır.
Atatürk'e hakaret denince insanın aklına ister istemez Youtube geliyor. Farkında mısınız bilmem ama yasaklı oluşunun üzerinden iki aya yakın geçti. Atatürk'e hakaret içeren yayınlar nedeniyle kapatılmış gibi görünen sitenin açılabilmesi için hiçbir çabaya olumlu yanıt vermeyenlerin başka bir sebebi olmalı diye düşünenlerdenim. Pekçok dava delilinin söz konusu sitede yayınlanarak ortaya çıktığını hatırlarsanız ne demek istediğimi anlarsınız. Yalnız bu işin hafiften suyu çıkmaya başladı. Üçer dakikalık görüntüleri yasaklamak yerine tüm siteyi kapatanların günün birinde Google'nın "Ben de Türkiye'de Google'ı yasaklıyorum kardeşim." diyebileceğini unutmamaları gerekir. Uç bir görüş belki ama sabrın da bir sonu olabilir değil mi?
Bu yasağı altetmenin türlü yollarını deneyenleriniz olmuştur mutlaka. Pekçok özgür proksi üzerinden siteye bağlanmak mümkün. Ama hemen hepsinde bir eksiklik var mutlaka. İçlerinden en iyisini sizlerle paylaşmak istiyorum. Eğer Youtube'a girmek istiyorsanız burayı tıklayınız. Karşınıza çıkan sayfadaki kutucuğa www.youtube.com yazıp "enter"a basmanız yeterli olacaktır. Biraz reklam var elbette ama o kadar kusur kadı kızında da olur değil mi?
Ben babalar gününü geçen hafta oldu bitti diye biliyordum inanın. Baktım belediyenin pankartı hala asılı duruyor, utanarak sordum da öğrendim. Babalar günü Haziran'ın üçüncü Pazarıymış. Yani bu Pazar. Bizi pinti bulduklarından mı yoksa hediye çeşidinin azlığından mıdır nedir, çarşı pazar bile bizlere rağbet etmiyor. Hediye alınacak değil hediye alacak kişi olarak model oluşturmamız da bir neden olabilir tabi. Ama herşeye rağmen, ekonomik göstergelerin bir parçası olmadan, sadece baba olduğumuz için hatırlandığımız bir babalar gününde daha, başta canım babama, sonra tüm mevcut ve müstakbel babalara kucak dolusu sevgilerimi yolluyor, herkesin babalar gününü babalar gibi kutluyorum. Ne mutlu "Aslan oğlum, canım kızım" diyenlere!.. Güzel bir hafta sonu dileğiyle hoşçakalınız.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
Kahveci : Hamdi Topçuoğlu |
DERSHANEKOLİKLİK
Haziran ayı ülkemizde ilköğretim ve lise son sınıf öğrencilerimize diğer ülkelerdeki yaşıtlarından daha farklı heyecanlar yaşatıyor. Bu yıl, bunlara ilköğretim 6. ve 7. sınıf öğrencileri de eklenecek.
Geçen pazar günü OKS sınavı vardı. Bu hafta sonu ÖSS, 21 Haziran Cumartesi günü ilköğretim 6. sınıflar, 22 Haziran Pazar günü de 7. sınıflar adı SBS olan sınavlara girecekler.
Bu yıl, ilköğretim 8. sınıf öğrencilerimiz yetkililerin ifadesiyle son OKS sınavına girdiler. Ancak bu, öğrencilerimizin sınav kâbusundan kurtuldukları anlamına gelmiyor. Bu yıl, SBS sınavına giren öğrencilerimiz, gelecek yıl da benzer bir sınava girecekler.
OKS veya 6. ve 7 sınıfları da kapsayarak uygulamaya konan SBS sınavlarının gereksizliğini, ortaöğretime geçiş için nasıl bir sistem getirilebileceğini defalarca yazmış bir eğitimciyim. Bu yazının boyutunu aşacağı için bu konulara yeniden girmeyeceğim.
Bize göre gerek OKS, gerekse ona kardeş olarak getirilen SBS'ler, hatta ÖSS seçme değil, eleme sınavlardır. Seçme sınavları öğrencinin ilgi ve yetenekleri doğrultusunda yöneltilmesini içerir. Oysa bu sınavlarda öğrencilerin sınav başarılarına göre yukarıdan aşağıya sıralanması söz konusudur. Bu sıralamayı, bir sınav yerine üç sınavla yapmak, belki daha tutarlı ve hakkaniyete dayalı bir sıralama elde etmenizi sağlayabilir; ancak sınavların eleme nitelikli olmasını değiştirmez.
Eğitim sistemimizin elemeye dayanmasının gerekçesi çok basittir: Sistem, ortaöğretimde kaliteli eğitim talebini karşılayacak olanakları sunamamakta, yüksek öğretimde bu soruna bir de niceliksel yetersizlik eklenmektedir. Bu nedenle devlet, "Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir" mantığıyla kendi varlığını sürdürecek elemanı yetiştirmeyi çıkar yol görmektedir. Ne var ki ayrıcalıklı eğitim olanağı sunduğu gençleri de elinde tutamamakta, bu gençlerin birçoğunu beyin göçüyle yitirmektedir.
Türk Milli Eğitim sisteminde ilgisi, algılama düzeyi ne olursa olsun 9. sınıfın sonuna dek tüm öğrencilere aynı müfredat sunulur. Kısacası her öğrenci aynı dereden geçmek zorundadır. Uğruna bunca zahmete girilen Anadolu liseleriyle klasik liselerin müfredatları arasında da hiçbir fark yoktur. Hal böyleyken öğrencilerin dershane okul arasında mekik dokuması, velilerin mutfaklarından kesip dershanelere para akıtmasının tek gerekçesi vardır: Çocuklarının daha seçkin öğrenciler arasında, daha az öğrencili sınıflarda eğitim alarak ÖSS sınavlarında bir adım önde olmalarını sağlamak.
OKS ile elenen öğrenciler öncelikle küçük yaşta başarısızlık travması yaşamakta, bu travmayı atlatamadan lise yıllarında daha nitelikli eğitim olanakları sunulan öğrencilerle, ÖSS sınavında yeniden karşı karşıya getirilmekte ve bir kez daha başarısız damgası yemektedirler. Bu, OKS'de kaybedenlerin, kazananlara, ÖSS'de antrenman boksörlüğü yapmasından başka hiçbir şey değildir. Bu sınavlar, eşitlik adına yapılmış eşitsizliktir. Kimse böyle bir uygulamanın etik olduğunu savunamaz.
Şimdi kimileri: "Ne yapalım, devletin olanakları bu kadar" diyecektir. Ancak bu da doğru değildir. Türkiye'de veliler, dershanelere yılda 1,5 milyar YTL'nin üstünde para akıtmaktadır. Devlet buradan önemli miktarda vergi elde etmektedir. Bu para Türkiye'de ilköğretimin parasız olmadığının açık bir göstergesidir. Hükümet, sözüm ona ders kitaplarını parasız olarak dağıtarak velilere katkı sağlamakta; ancak eğitimi dershane sistemine daha da bağımlı kılarak kaşıkla verdiğini kepçeyle geri almaktadır.
Eğitimimizdeki eleme sınavlarıyla ilgili yazı yazmamaya karar vermiştim. Ancak Sayın Bakanı'nın OKS sınavına giren kızını beklerken "Çocuklarımızı dershanelerden kurtarın!" diyen veliye, "Halk dershanekolik olmuş maalesef!" demesi üzerine dayanamadım.
Velilerin, çocuklarını ilköğretim 4. sınıftan itibaren dershanelere zevk olsun diye göndermediklerini, ellerindeki avuçlarındakini çocuklarını böyle bir zevki yaşatmak için harcamadıklarını Sayın Bakan'ın çok iyi bildiklerine inanıyorum.
İlgililerin, velilerin ve çocuklarımızın yaşadığı bu eğitim açmazını yaratanları bulmaları için aynaya bakmaları yeterli olacaktır.
Eğer mecliste olsaydım Sayın Bakan'a şu soruları sorardım:
* Sayın Bakan, çocuğunuz OKS sınavına hazırlanırken neden takviyeler almak ve kendi ifadenizle öyle nizami olarak olmasa da dershaneye gitme zorunluluğu hissetti?
* Eğer özel ders aldırma olanağınız olmasaydı, kızınızı bu sınavlara nasıl hazırlardınız?
* Bu sınav sistemini birlikte getirdiğiniz bürokratlarınızın ilköğretim 4 -5 - 6 ve 7. sınıfta okuyan çocuklarından kaçı dershanelere gidiyor, özel öğretmenlerden ders alıyor?
Eğer bu sistemi getirenlerin çocukları dershaneye gitmiyor, özel öğretmenlerden ders almıyorsa bakanın teşhisine katılır, ben de velilerin koliklikleri (bağımlılık) yüzünden dershanelere para akıttıklarını kabul ederim; farklı bir yanıtta da Sayın Bakan'a "Ele verir talkını, kendi yutar salkımı" demekten, çekinmezdim.
Hamdi Topçuoğlu egerem@yahoo.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Babalar Günüymüş;
Bu kaçıncı babalar günü onsuz hesaplamadım,
Ben onu en son hali ile her günümde sakladım,
Yaşasaydı bu günkü kadar değerli olurmuydu,
Bilemem ama,
Beni dallığa götürdüğü günü hiç unutmadım.
Koca usta idi lakabı, adı Fahrettin,
Bilmiyorum ki hayata dair ne idi hedefi,
Hayalleri, hüzünleri, hayat felsefesi,
Bana şimdi en büyük teselli,
Eski bir kasede çektiğim buğulu sesi.
Süslü paketlerde hediyeler,
Vermek isterdim papatyalar,
Ancak ona ulaştırabileceğim,
Yasin suresi ve El-Fatiha'lar.
Her seneki gibi hüzünlüyüm belkide,
Buruk geçsin istemem günüm yinede,
Ya hiç babasını tanımayanlar, sevgide,
Benim yaşamışlığımdan mahrum mazide.
Üzülmeyin demek neye yarar,
Bugün de kanar durur yaralar,
Babam nasıl dı diye hüzünlenen yavrular,
Öpülesi elleriyle hayalinde babalar.
Bugün babalar günüymüş,
Varsın olsun be evlat,
Senin görmediğin babana üzüldüğün kadar,
Babalarının kıymetini bilemeyenler var, heyhaat...
Beyhan Ada
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen ÜÇLEMELER |
|
Geçen hafta "İkilemeler" yazısında "beğendiniz beğendiniz, beğenmediniz kurtuluş yok, haftaya "Üçlemeler" demiştim, sözümü yerine getireyim. Bu defa yine birbiriyle müthiş uyum gösteren, bir tanesi söylendiğinde diğerleri hemen dilimizin ucuna gelen üçlülerden söz etmek istiyorum.
Faşist diktatör Hitler'in 3K'sı ( kinder=çocuklar, küche=mutfak, kirche=kilise ) gibi...
Bir başka faşist diktatör Salazar'ın ( veya Franco'nun ) 3F'si ( Fado ( bazıları Fado yerine Fatima diyor ), Futbol, Fiesta ) gibi...
Napoleon Bonaparte'ın Para, Para, Para sözleri ( UnaMısırveLikidYumurtaKatan Abi de aynı fikirde sanırım ) gibi...
Julius Sezar'ın Tokat'ın Zile ilçesinde Pontus'lu Pharnaces II karşısında kazandığı zaferin ardından Roma Senatosu'na gönderdiği mektupta yazdığı; Veni ( Geldim ), Vidi ( Gördüm ), Vici ( Yendim ) gibi...
Brezilya'lı futbolculardan 3R ( Ronaldo, Rivaldo ve Ronaldinho ) gibi...
Beşiktaş'ın fırtına üçlüsü Metin, Ali ve Feyyaz gibi...
Futbolda bir maçta 3 gol birden atmak ( Hat Trick ) gibi...
Genellikle EmEfö şeklinde okunan MFÖ ( Mazhar, Fuat ve Özkan ) gibi...
Bir zamanların İzel, Çelik ve Ercan üçlüsü gibi...
Öğrencilikte FKB ( Fizik, Kimya, Biyoloji ) ve ÖSS ( Öğrenciliğin Son Seferi ) gibi...
Kompozisyonda öğretilen Giriş, Gelişme, Sonuç bölümleri gibi...
Tıbbın KBB ( Kulak, Burun, Boğaz ) uzmanlığı gibi...
Radyodan istek şarkıda bulunan Ankara'lı Hale, Jale, Lale kardeşler gibi...
İstek şarkısında isimleri geçen Ahmet, Mehmet, Süreyya şarkı sözleri gibi...
Şarkılara girmeyen Recep, Şaban, Ramazan gibi...
Yine başka bir şarkıyla ünlenen Domates, Biber, Patlıcan üçlemesi gibi...
Dartanyan gelmeden Atos, Partos ve Aramis'den oluşan üç silahşörler gibi...
Yıldız Savaşları ( Yeni Bir Umut, İmparator, Jedi'nin Dönüşü ) üçlemesi gibi...
Yüzüklerin Efendisi ( Yüzük Kardeşliği, İki Kule, Kralın Dönüşü ) üçlemesi...
Godfather ( Baba ) ve Back to the Future ( Geleceğe Dönüş ) üçlemeleri gibi...
Spagetti Western filmlerininin babası İyi, Kötü, Çirkin gibi...
Salkım Hanım'ın Taneleri gibi...
Türk halkının vazgeçilmez üçlüsü; At ( Araba ), Avrat, Silah gibi...
Erkek egemen İçki, Kadın, Kumar üçlüsü gibi...
Erkeklerin şahane tercihi 90 - 60 - 90 ölçüleri gibi...
İçki deyince; Tekila, Limon, Tuz uyumu gibi...
Akşamcıların baştacı; Rakı, Roka, Balık üçlüsü gibi...
Siyasetçilerimizin meşhur Vatan, Millet, Sakarya edebiyatı gibi...
Ödenen vergilerin YSE ( Yol, Su, Elektrik ) olarak geriye döneceği masalı gibi...
Gez, Göz, Arpacık üçlemesi gibi...
Benim favori menüm; Karnıyarık, Pilav, Cacık üçlüsü gibi...
Issız ada ve yanımıza alınması gereken 3 şey gibi...
Yatak, Yorgan, Yastık cevabı gibi...
Alternatif olarak; Zincir - Takoz - Çekme Halatı söylenmesi gibi...
Daha komiği Erman, Şansal ve Oynatsana Uğur cevabı verilmesi gibi...
Internet geyiklerinde ASL ( Age, Sex, Location ) sorusu gibi...
Ünvanlardan; hem Astsb. hem Kd. hem de Bşçvş. ve/veya hem Ord. hem Prof. hem de Dr. gibi...
Yılbaşı gecelerinin PTT ( Pijama, Terlik, Televizyon ) ve dahi 1.Çinko, 2.Çinko ve Tombala'sı gibi...
Üç bilinmeyenli ( x, y, z ) denklem gibi...
Nedense hep aranılan 3'lü priz gibi...
Üç telli saz ile oynatılan Düriye'min Güğümleri Kalaylı gibi...
Dikkat edilmesi gereken 3 beyaz ( Un, Tuz ve Şeker ) gibi...
Ali, Veli, 49-50 tekerlemesi gibi...
Son günlerde; Yasama, Yürütme, ile Yargı arasında ayarlanamadı kantarın topuzu...
Önemli sorularda; 3 Maymun ( Görmedim, Bilmedim, Duymadım ) elinde muzu...
Hülya karşısında RTE ( Romantik Türk Erkeği ) rolüyle zannedersin kuzu mu kuzu...
Gezmelerde tozmalarda söylenen 333 ( üçyüzotuzüç ) fotoğraf pozu...
Ekonomi; özelleştirme adı altında ( yap-işlet-sat ) kesildi makbuzu...
Dış politika; Dış Kapının Mandalı modeli ile süpürüldü ortalığın tozu...
İç politika; Ucuz Etin Yahnisi misali, ve fakat kalmadı ne tadı ne tuzu...
Parti de kapatılırsa; Ctrl-Alt-Delete ile ( Restart ) yeniden açılış nasılsa kozu...
asesen@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Alkım Saygın Emek Üzerine |
|
İnsanların büyük bir bölümü aslında hep aynı şeyi istiyor: ana rahmine geri dönmek..
Evet evet, büyük bir bölümü.. ana rahmine geri dönmek..
Bu size belki biraz "uçuk" gelebilir ama, bunu sınamak o kadar kolay ki..
Gözlerinizi kapatın ve birşeyler istemeye başlayın..
Güzel bir ev, güzel bir otomobil..
Listeyi istediğiniz kadar uzatın..
Liste ne kadar uzarsa uzasın, gelip dayanacağı tek bir yer var: gamsız tasasız bir hayat..
İşte, bunun mümkün olduğu tek yer: ana rahmidir..
İnsan dediğimiz varlığın "sonsuz yalnızlık"ı göbek kordonunun kesilmesiyle başlar..
Bu aynı zamanda "nasıl yaşayacağım" korkusunun da çıkış noktasıdır..
Artık hayâtını sürdürmek için bir emek vermek, kendisini yeniden güvende hissetmek zorundadır..
Annesiyle kurduğu ilişki güven ihtiyâcının en dolayımsız şeklidir ve bu ilişki tek yönlü bir emek ilişkisidir; yalnızca annenin emeğine dayanır, hayâtını sürdürmesi için bebeğin hiçbir emek sarf etmesi gerekmez..
Bu ilişki onda müthiş bir bağlanma duygusu uyandırır; kendisini yeniden güvende hisseder ve bunun hep sürmesini ister, yaşadığı ilk büyük korku olan göbek kordonunun kesilmesi travmasının tekrar etmesi; bu tek yönlü emek ilişkisinin sona ermesi artık en büyük korkusu olur..
Bundan sonra yapıp ettikleri de bağlanma ihtiyâcının sonuçlarından ibâret olacaktır..
Bebeklerin bir kimliği, kişiliği yoktur; buna ihtiyaçları da yoktur..
Kimlik ve kişilik meselesi ancak başkalarıyla ilişkilerimizde ortaya çıkar; kendimizi "öteki"nden farklılaşmış olarak bilmek ve tanımak isteriz..
Ve dolayısıyla bize ana rahmini vaad eden her türlü dünyâ görüşü, her türlü ideoloji, kuram, teori vb.. vb.. vb.. aslında bizim özgürlüğümüze tâliptir..
Bu söylediğimi ister Avrupa (iş)Birlikçileri için, ister ütopyacı marksistler için.. canınız ne isterse onunla ilgili olarak sınayabilirsiniz..
İmdi bugün dünyânın sonuna her zamankinden daha yakınsak ve bunun nedeni: isteklerimiz arasındaki çatışmaysa; o hâlde bu ne Şeytan'ın işi ne doğa üstü güçlerin ne de insan dışı bir varlığın..
Demek ki türümüz kendisiyle hesaplaşıp ana rahmine geri dönme isteğinin aşılması gereken son derece hastalıklı bir saplantı olduğunu anlamadıkça; emek vermeden, çalışmadan, üretmeden yaşamayı değerli bulup başkasının hayâtı üzerinden "beslenme"ye devâm ettikçe aslında her defâsında kendi sonuna biraz daha yaklaşıyor..
Hâl böyleyken kimlik ve kişilik kavramı işte böyle kilit bir rol üstlenir: kimlik ve kişilik sâhibi hiçbir insanın ana rahmine geri dönmek gibi bir isteği yoktur; bunu aklına bile getirmez..
Böyle bir insan için emek sâdece lâfta değil, gerçekten de en yüce değerdir; hayâtı yaşamaya değer kılan ve aslında hayâtı olanaklı kılan bir değer..
Bebekler niçin hep aynı dili konuşur?
Çünkü istek ve beklentileri, dünyânın neresinde olursa olsunlar, hep aynıdır, basit ve sıradandır, karmaşık hiçbir tarafı yoktur..
O hâlde hayâtını emek harcamadan sürdüren; başka insanları sömüren, para üzerinden para kazanan, rant yiyen, önüne çıkan herkesi dolandıran.. kimseler de hep aynı dili konuşur; onlar da dünyâyı bu kadar basit, bu kadar sıradan görürler; üç-beş kavramı peş peşe sıraladılar mı sanırsınız ki evrenin tüm gizemini ortaya çıkarmışlar: "liberalizm", "serbest rekâbet", "serbest piyasa ekonomisi" vs.. vs.. vs.. bu kadar!..
Ömründe eline bir çekiç almamış, bir defâ kazma kürek sallamamış bir kimse, ailesini geçindirmek için sabah akşam çalışan, yine de ay sonunu getiremeyen insanları, geniş halk kitlelerini nasıl anlayabilir ki..
Siz hangi bebeğe anne sütünü anlatabilirsiniz, anlatsanız bile ne kadarını anlar..
O hâlde ya gözlerimizi kapayacağız ve ana rahmine duyduğumuz özlemi yâd edercesine istemeye, ama hep istemeye, herşeyi istemeye; gamsız tasasız bir hayat istemeye devâm edeceğiz ya da bu saplantımızdan sıyrılıp daha güzel bir ülke ve dünyâ için birtakım fedâkârlıklarda bulunup emek sarf edeceğiz..
Yâni ya kimlik ve kişilik sâhibi olmayı seçeceğiz ve bu amaç doğrultusunda emek sarf edeceğiz ya da kundakta bir bebek gibi etrâfımızı seyredip bize şefkât(!), merhamet(!) gösterecek birilerinin kucağına düşmeyi bekleyeceğiz..
Bize yakışan: büyümektir; küçülmek değil!..
Aslında bunu görüyor ve anlıyoruz ama..
Yanlışsın be Üstat!..
Bütün mesele olmak ya da olmamak değil; olamamak!..
Alkım Saygın
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
YEDİ KOCALI DİLBER
Sevişerek evlendim ilk kocamla,
Daha ilk günden aldattı beni.
Ben de ilk celsede,
Boşadım o serseriyi…
İkincisi hep içerdi,
En sonunda ayyaş oldu;
Vurdum kafasına şişeyi…
Üçüncüsü pısırıktı,
Ben ne dersem onu yapardı.
Ağzına vur lokmasını al,
Versem eline kazak örecek,
Âlem yanımda görüp de adam diyecek…
Dördüncüsü zengindi,
Koştu dünya malının peşinden…
Oynadı kumar, borsa
Kaldı üzerinde bir atlet bir donla…
Beşincisi huysuzdu,
Herşeye söylenen bir uğursuzdu…
Altıncısı hep kendini düşünürdü,
Rabbena hep bana,
Vurdum gözüne yumruğu,
Al sana al sana…
Yedincisi fakir biri,
O kadar zengin ki gönlü…
Sevgi dolu şevkat dolu.
Eğer böyle giderse,
Vallahi bırakmam onu!
Meltem Albayrak
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Video paylaşım siteleri arasında son dönemde keşfettiğim bir web sayfası http://www.megavideo.com/ Aslında Lost dizisinin seyredemediğim bölümleri için araştırma yaparken rastlamıştım. Online dizi seyretmek için bulabileceğiniz sağlam arşivlerden bir tanesi olarak tavsiye edebilirim.
En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.
Tabi ki Lost meraklılarına tavsiye edebileceğim daha sağlam bir web sayfası var http://lost-photoboy.blogspot.com/ Bu web sitesinde Lost dizisiyle ilgili aklınıza takılan her türlü soruyu ve konuyu tartışabileceğiniz sayfalar da mevcut. Ve tabi ki Türkçe altyazısı desteğiyle dizinin kaçırdığınız tüm bölümlerini seyredebilirsiniz.
Resim arşivi isteyenler için http://www.resimmotoru.com/ Neredeyse tamamı duvar kağıdı kıvamında resimlerden her türlüsü elinizin altında. Seç, beğen ve hatta bilgisayarına indir.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
|
|
|
|
|
|