Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 7 Sayı: 1.465

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 20 Haziran 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : SEZON FİNALİ!...


Merhabalar

Evet yüzdük yüzdük bir sezonun daha sonuna geldik. Yazları kahve yerine su tüketiminin artmasını teşvik etmek üzere Eylül'e kadar tatile giriyor ve düzenli günlük yayınlarımıza ara veriyoruz. Elbette gündemin gerektirdiği sürpriz sayılarda, tatilde bile olsak, yine birlikte olacağız.

Tatil dediğimize bakmayın, tatil sadece matbaamıza. Yoksa rutin çalışma düzenimiz aynen devam ediyor. Paylaşmak istediğiniz yazılarınızı bu tatil boyunca bana yollamaya devam ediniz lütfen. Gündem zorlaması kadar yazarların zorlaması da sürpriz sayılar için bir ölçü olacaktır kuşkusuz.

Yedinci yılımızda, Kahve Molası'na yazarak, okuyarak destek veren tüm dostlarıma gönülden teşekkür ediyor, yeni sezon için önerilerinize açık olduğumu tekrarlamak istiyorum. Hepinize bunaltıcı sıcaklardan uzak, herşeye rağmen huzurlu, esenlik dolu günler diliyorum. Hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


Seyfullah Çalışkan

 Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan


  UYKUSUZ, UYGUNSUZ, UMUTSUZ- 8

Uzun, kıvırcık saçları sanki başında kocaman bir sepet taşıyormuş gibi görünen delikanlıya bütün arkadaşları televizyon reklamları yüzünden Bonus Çocuk diyordu. Dün öğleden sonra Ölçme Değerlendirme dersinden sınava girmişti. Ama kimse kolay kolay "Hasan Büyükdestancı'nın dersinde sınavım iyi geçti, bu dersten geçerim," diyemezdi. Yine ne kadar kıyıda köşede, gözden kaçabilecek konu varsa bulup onları sormuştu.

Bu adam derse mutlaka gelirdi. Hem de tam zamanında. Fakat dersin süresini bu titizlikte kullanmazdı. İlk on dakikada gençlere nasihat eder, iyi ahlaklı, faziletli ve çalışkan olmalarını öğütlerdi. Öğrencilerin derste sorduğu soruları yanıtlamaya hiç sevmezdi. Soru soranlara ilk tepkisi "Sen aptal mısın? Bu kadar basit bir şeyi nasıl anlayamazsın?" anlamına gelen bir bakış atmak olurdu. Öğrenciler onun bu tavrına Büyükdestancı'nın sekiz numaralı bakışı adını takmışlardı. Gözlerini soru soran öğrenciye dikerdi. Gözlüklerinin üstünden yapmacık ve alaycı bir sırıtmayla bakardı. Başını yana eğerek ellerini açardı. Gerçekten bu bakışlar eğer size yönelmişse kendinizi suçlu ve aptal hissederdiniz.

Her dersin sonunda yeni konunun sayfa numaralarını okur ve "Sakın çalışmadan gelmeyin:" derdi. Kimse dersi derste öğrenemezdi. Öğrenciler konuları ya arkadaşlarından ya da kitaptan öğrenmeye çalışırdı. Kötü öğretmenler genelde öğretemediklerinin acısını öğrencilerden çıkarmak isterler. Sınıfta öğrencilerine aktaramadığı konuların tek sorumlusu haylaz öğrencilerdir. Ve onların her zaman gözdesi olan birkaç öğrencisi vardır. Büyükdestancı'nın gözdesi en önde oturan üç kız öğrenciydi. Bu kızlar bazen öğretmenin yanına gidip ona bazı sorular sorar ve dersle çok ilgiliymiş numarası çekerlerdi. Dersi de öğretmenin ağzının içine bakarak dinliyormuş ayaklarına yatarlardı. Yalakaydı, yağcıydılar denilse bile bu kızların sınıftaki diğer öğrencilere de çok faydası dokunurdu. Sınavdan önce öğretmenin ağzından girip burnundan çıkarak sorulacak birkaç soruyu öğrenmeyi başarırlardı.

Bonus Çocuk, Hasan Büyükdestancı'nın hiç sevmediği öğrencilerden biriydi. Sınavlar sona ermesine rağmen bir türlü gerginliği üzerinden atamıyor ve uyuyamıyordu. Çünkü Ölçme Değerlendirme dersinden geçmeyi başarabilirse bu yaz okulunu bitirebilirdi. Bonus Çocuk bir gün sınıfta öğretmenle makara yaparlarken "Hocam sizin notunuz çok kıt," demişti. Öğretmen buna alınmış, "Bende not çuvalla, kepçeyle, siz almasını bilmiyorsunuz," diye yanıtlamıştı. Bonus Çocuk dayanamamış "Peki elinizde tuttuğunuz cımbızı nasıl açıklayacaksınız?" deyivermişti. Bu cümle bardağı taşırmıştı. Öğretmen küplere binip önce Bonus Çocuğa, sonra da bütün sınıfa hakaretler yağdırmıştı. Sonraki derslerinde aylarca kıvırcık saçlı öğrencisini görmezden gelmiş, onun sorduğu sorularla kesinlikle muhatap olmamıştı. O kendini "Öğretmen bana taktı" klişesiyle tanımlanan durumda görüyordu.

Aynı günlerde Bonus Çocuğun yaşlarında, saçları boyama sarı genç bir kız doktora tezi için danışmanı ile görüşmeye gitti. Danışmanı Selçuk Bey konunun anketlerle araştırılmasını istemiyordu. Çünkü bütün öğrenciler rutin olarak bilgi toplama amacıyla anket formları kullanma yolunu izliyordu. Bir konuda araştırma yapmanın veya çalışmanın onlarca ayrı yöntemi olabilirdi. Filiz'in seçtiği konu zaten anket ile araştır alabilecek bir şey değildi. Kaynakları tarayabilir, röportajlar yapılabilir, konusunu kendisi fotoğraflarla belgeleyebilirdi. "İnsan yüzleri ve yaşamsal gerçeklik ile mimiklerin toplumsal kodlarını okuma." zaten başlı başına bela bir seçimdi. Konu beş başlık altında ele alınacaktı. "Öfke, Neşe, Sevgi, Endişe ve Korku" Çalışmanın başında her konu başlığı onlarca fotoğrafla görüntülenecek ve sınıflanacaktı. Yani sokağa çıkılıp bol bol resim çekilecekti. Sonra bu resimler ayıklanıp konuyu en iyi ifade edilenler seçilecekti. Sonraki aşamada denekler belirlenecek ve resimler karışık kategoride onlara gösterilecekti. Resimlerdeki endişe, sevinç veya korku insanlar tarafından ne kadar ortak okunabilir? Yüz ifadesiyle duyguların aktarımındaki kişiler arası ilişkinin örtüşme oranı araştırılacaktı. Sonuçları yorumlamak için bir sürü istatistiksel yöntem kullanılacaktı. Bu elbette çok uzun bir çalışmaydı. Filiz önümüzdeki birkaç gün içinde sokaklara çıkıp seçtiği beş başlıktan birini görüntülemeye başlayacaktı. Çünkü danışman öğretmeni resimlerin internet veya basılı kaynaklardan alınmasını istemiyordu.

Seyfullah
seyfullah@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,719,719,719,719,719,719,719,719,719,71
7 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Hamdi Topçuoğlu


AVNİ ANlL' IN ARDINDAN

Kaç yıl geçti aradan bilmiyorum. Bir gün şair dostum Çınar Çığ'la Avni Anıl Üstadın Sevinç Pastanesi'nin üst katındaki bürosuna gittik. Çınar, üstatla iyi görüşüyordu. Güftelerimi üstada göstermek için kendisinden yardım istemiştim.

Bir kahve içimi söyleştik. Söz arasında ben güftelerimi gösterdim. Şöyle bir göz attı. İçlerinden birini çekti aldı.

Yaşamak senden esen bir rüzgâr
Okşasın saçlarımı bıkmadan usanmadan
Geçmesin yıllar, dursun zaman
Sen yanımdayken, canım derken


Bir şeyler mırıldandı. Bu, çok güzel Nihavent olur, dedi. Onun güftenin içindeki musikiyi bir göz gezdirişte hissetmesi ne büyük bir musiki dehası olduğunun bir göstergesiydi benim için. Avni Hoca uyulması gereken yasal işleyişten söz etti. Çok kısa bir süre sonra görev gereği yurt dışına gittiğim için o güftemi üstada besteletemedim.

***
Ben Motzart'ı dinlerken aldığım hazzı Türk Beşlerini dinlerken de alırım. Bir Neşet Ertaş'ı dinlerken dolaştığım bozkırdan Mangore de geçmiş olabilir.

En büyük zevklerimden biri, gece yarısı çalışırken küçük radyomdan etnik müzikler dinlemektir. Gece yarısı Karayiplinin, Magriplinin ya da Sibirya köylüsünün müziğiyle dünyanın farklı coğrafyalarında dolaşır, dillerini bilmesem de farklı toplumların yaşam algılayışını duyumsar, ruhumu bir dünyalı olabilmenin tadını çıkarmaya bırakırım.

Ancak…

Türk Halk Müziği benim için Bedri Rahmi Eyuboğlu'nun "Canıma ciğerime dek işlemiş" dediği müziktir. Türk Sanat Müziği de ruh dinginliğimin, asude zamanlarımın müziğidir. Varsın kimileri saray müziği diye küçümsesin, kimileri "baydı" desin. Bu müzik bizimdir ve bizim inancımızı, düşünce tarzımızı yansıtır.

Yüzlerce büyük besteci arasında benim de sevdiklerim, bir adım öne çıkardıklarım vardır. Avni Anıl bunların en önde gelenlerindendir.

Avni Anıl'ın şarkılarında söz ve ezgi öylesine uyumludur ki her dinleyişte kendinizi bir kültür bahçemizde gezinirken bulursunuz: "Kurumuş topraklar gibiyim/Öyle unutulmuş, öyle yoksun/ Sen de yağmur duasına çık,/ Sen de ne olursun" derken bir yağmur duasına çıkarsınız. "Ağlaya aylaya giderim diyor,/ Ayağı eşikten dışarda gelin./ Gönlünü bağlamış dosta gidiyor." derken bir gelin alayında kendi düğününün düşünü kuran bir genç olursunuz.

Ahmet Haşim, "O Belde" şiirinde "Melâli anlamayan nesle aşina değiliz" ( hüznü anlamayan kuşağa tanıdık değiliz) diyerek yeni kuşağın yüzeyselliğini eleştirir. Ona göre yeni kuşaklar, "akşamda bir ince gam" ya da "durgun denizde kederli bir çekiniş titremesi" bulmaktan acizdir. Zaman zaman yaşadığım bu duyguyu gelenekçi yanım olarak yorumlasam da köklerinden habersiz ya da kök tapınıcısı gençliğimizin de bunda payı olduğunu düşünürüm. Yereli bilmeyenin evrenseli anlama olanağı olmadığı gibi, ruhunu yerele tutsak edenlerin de dağların ardında başka dağlar olduğunu görebilmesi olanaksız.

Ben Avni Anıl'ın şarkılarında Ahmet Haşim'in "melal"ini bulurum. O, ne bir isyan ne de acıya bağımlı olmadır. Onun şarkılarının sonunda bir ince hüzündür sizde kalan.

"Biraz kül biraz duman o benim işte…" derken yangınlarınız gelir aklınıza. Yanmış; ama yok olmadığınızı, olgunlaştığınızı anlarsınız. "Bir kere bakanlar unutur derdi gün/ahı" derken sevginin insanı yaşama nasıl bir güçle bağladığını iliklerinizde duyumsarsınız. "Çoktan unuturdum ben seni çoktan/ Ah bu şarkıların gözü kör olsun" derken suçu sevgilide değil şarkılarda ararsınız. Hele bir de Şahin Çandır'ı tanıyorsanız bir sevgi yüreğinin damlalarının, Avni Anıl üstat tarafından nasıl bir çağlayana dönüştürüldüğünü an an yaşarsınız.

Yıllar geçip gidiveriyor. Baki'nin 'Bakî kalan bu gök kubbede bir hoş sada imiş" demesi ne kadar da anlamlı. İzmir'in bir başka kültür ırmağı da Rüştü Şardağ'dı. O yazmış, Avni Anıl da ezgiyle buluşturmuş.

Rüya gibi uçan yıllar biraz durun, durun biraz
Kaybolan günlerim için hesap sorun, sorun biraz
Güzel bir kumral uğruna küstüm esmer beyazlara
Şu akılsız garip başa şimdi vurun, vurun biraz.

Yıllar rüya gibi uçup gidiyor. Her gidenin ardından bunu anımsıyor; ama sanki hiçbir şey olmamış gibi yaşamayı sürdürüyoruz.

İyi ki bu coğrafyanın Avni Anıl'ları var. Onun duygularımızı sarıp sarmalayan ezgileri, Türk Dili var oldukça gök kubbede rüzgârlara karışacaktır.

Hamdi Topçuoğlu
egerem@yahoo.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
5 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Nevriye Hamitoğlu


Bu caddede sen hissetmeden mevsimler geçer!

Yürürken caddenin kaldırımında
Mevsimler geçer sen fark etmeden
Yaşama bulanmış düşüncelerinle
Giderken gideceğin yere
Mevsimler geçer bu caddede
Sen görmezsin…

Çiğnersin kaldırım taşına dökülen
Akasya ağacının sararmış yapraklarını,
Rüzgar kaldırım tozunu karıştırır saçlarına
İnce gömleğinin yakasından girer
Üşütür tenini, dokunuşu
Sarılırsın üzerindeki giysine
Düşünmezsin caddeye gelen sonbaharı…

Kara bulutlar çökelince binaların üzerine
Yağmurlar yıkar gölgelerinin kararttığı kaldırımları
Yaprakların yapıştığı ayak izleri silinir
Sen şemsiyenin altında hızlı adımlarla yürürken.
Sonbaharı bitiren yağmurlu kış gecesinde
Hissetmezsin kış mevsimine hapsolduğunu caddenin
Bir sonraki günün sabahında
Beyazlığın temizlediği caddede sen yürürken
Bir kedinin pati izlerini çiğnersin çizmelerinle
Görmezsin kaldırımları üşüttüğünü kar tanelerinin
Sen giderken gideceğin yere, düşünmezsin kış mevsimini…

Bir bahar sabahı güneş parlar gökyüzünde,
Caddenin binaları arasında uçar serçeler,
Tepesinde güvercin mırıltıları, akasya ağacının,
Dalları filizlenir usul usul, sen fark etmezsin
Yürürken düşüncelerinin peşinde
Hissetmezsin caddenin baharı selamlayışını
Yanından geçenlerin kalp atışını duyarsın belki de!
Bu caddede bahar ve aşk zamanıdır!

Kızgın güneşin sıcaklığında, kavrulur kaldırım taşları,
Daha yeşil, daha sıcak ve tenha caddenin öğlen ortasında,
Yürürken yanından geçen bedenlerin
Parfüm ve ter kokularında,
Rehavetin hissini alırsın, düşünmezsin yaz mevsimini…

Sen giderken gideceğin yere
Mevsimler geçer bu caddede
Sen görmezsin…

Nevriye Hamitoğlu
nevriye.h@hotmail.com



Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,759,759,759,759,759,759,759,759,759,75
8 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Ahmet Şeşen

 Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


  Reklamlar : Amatör Takım

Valla size bişey söyleyeyim mi hanımlar ? Benim oğlum çiçek gibi oynar şu ayak topunu, çiçeeek... Hele bir gerisin geriye doğru serbestçe oynasın, görün bakın kupa bizim takımın eline nasıl kolaylıkla geçecek...

Hanııım hanım... Seninki çiçekse benimki de gül gibidir gül... Getir ortaya birer birer topları, hepsine ezbere imzasını atmazsa ne oliiim ..? Ne görev verilirse yapar... Her kimin eli ovulacaksa ovalar, markajına aldığı adamı gerekirse teee otelinin odasına dek kovalar... Üstelik takımın gülen yüzüdür o...

Hahayyyt ..! Oğlum diye söylemiyorum ama attırırsa benim pos bıyıklım attırır golleri.. Ortalığın tozunu attırır o bee ..! Gerekirse dayak, gerekirse biber gazı.. Kah boyalı kah tazyikli.. Bilmez görünür bilmiyorsan soru sormasını, maçın sonuna dek su gibi ıslatır hem şortunu hem formasını...

Benim oğlum takımın beyni, beyni... O bilir o satar ülkenin her bişeyini. Tereyağından kıl çeker gibi çeker alır topu rakiplerinin ayağından, katma değer desteği verir hiç olmazsa ama en kıyağından...

Aaa, o boyuyla mı ?

Ne varmış boyunda ? Sanki sizinkinin şeyini şeytmişliği çok mu uzun ?

Herhalde uzun. Az şeyini şeyttirmemiştir benim oğlum vakti zamanında ama kızağa çekti teknik direktörleri onu... Şeyin şeklini şemalini şeyttirseniz böyle mi olurdu sonu ..?

Ne diyorum ? Benimki hem şimşek gibidir, hem İngiliz stili ile oynar oynadı mı.. Koyun oğlumu orta sahanın sağına piyon, görün bakın Türkiye nasıl oluyormuş şampiyon...

Hanımlar, oğlumun orta sahanın orta göbeğinde bunca yıldır oynar iken; yer gök neler çekmiştir bilmiyormuş gibi konuşuyorsunuz... Öyle suya sabuna dokunmadan oynamaz benim oğlum, oynadın mı zehir gibi oynar zehir.. Öyle oynayınca da bilirsiniz nasıl titrer koca şehir...

Amaaaan, kusura bakmayın. O da pek cılız, bak benim oğluma ..! Eee tabi, eskiden çok hızlı bir sol kanat savunmacısı olunca yerini yadırgıyor biraz, bekleyin ne cevherler çıkartacak bunlar az bile az...

Benim oğluma kim gol atabilir ki ? Çelik gibidir benim evladım çelik... Kaleci gibi görünür ama tüm penaltıları eğitimli diye ona attırırlar. O oynadı mı böylesine çelik, ne kadro kalır ortadı ne liyakat, her yer delik deşik...

Aaa, benim oğlum anlamaz mı toptan ? Kök salmıştır, çok deneyimli çoook, oynamadığı takım hemen hemen çok az kalmıştır...

Benim oğlum çok babacandır bir defa. Takımda ondan yakışıklısı var mı ? Yoook ..! Oynatın onu dış kulvarda, dışarıdan içeriye katedip ne ataklara imza atar, dışa yatar, içe batar...

Benim oğlum tek kişilik değil üç kişilik oynar.. Bak adı zaten tren gibi uzundur. Özü sözü dengine getirir, bir vurur, pir vurur. Gerektiğinde tangır tungur, gerektiğinde langır lungur oynar...

Oğlumu konuşanınız yok maşaallah. Yavrum bir başına takım...

Eee, o zaman çıksın bir başına oynasın bakalım...

Oynaaar... Oynuyor zaten. Orkestranın şefi, şimendiferin başmakinisti gibidir o... Şiir gibi oynar üstelik çoğu zaman. Hele trenden inmeye yeltenen olsun, görürler el mi yaman bey mi yaman ..?

Sıcaklar bastırdı, deniz misali fazla dalmadan enlemesine derine,
Şark Ekspresi ile geri geri ya Riyad'a gidilir ya Tahran'a, Avrupa yerine...


asesen@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
4 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Beyhan Ada


Kısır Döngü

Her zaman dinlediğin gibi dinlersen,
Her zamanki duyduklarını hep duyarsın,

Her zaman duyduğun gibi duyarsan,
Her zamanki düşündüklerini hep düşünürsün,

Her zaman düşündüğün gibi düşünürsen,
Her zamanki yaptıklarını hep yaparsın,

Her zaman yaptığın gibi yaparsan,
Her zamanki başına gelenler hep başına gelir,

Her zaman başına gelenler başına gelirse,
Her zamanki konuştuğun gibi hep aynı konuşursun,

Her zaman konuştuğun gibi konuşursan,
Her zamanki itiraz ettiğin gibi hep itiraz edersin,

Her zaman itiraz etmeye devam edersen,
Her zamanki kaldığın yerde hep kalırsın,

Tıpkı ;
Dün,
Geçen hafta,
Ay, yıl ve yıllarda olduğu gibi,
Ve,
Hiç kimse seni dinlemez.

Beyhan Ada


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,209,209,209,209,209,209,209,209,20
15 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  SÜRMENE'M!… SÜRMENE'M!… ÂH SÜRMENE'M!...

Sürmene

Sürmene'm!… Sürmene'm!… Âh Sürmene'm!...
Her gece yarısı girersin rüyalarıma… Tam orta yerinden ikiye bölersin uykularımı. Aydınlatırsın gecenin zifiri karanlığını. Umutlarımın çıkınında en muteber azık olursun. Hasretin aklımı çevirir yangın yerine. Annemsin, babamsın, kavgam ve de sevdamsın. Şimdi senin o berrak hatıralarının aydınlığında gecelere tafra satarım. Çay toplayan kınalı eller çaya değil, sanki umuda uzanır. "Fındık dalda tekleme/Kız saçların ekleme/ Ayrıldık Sürmene'den/Gelir diye bekleme" türküsü kulaklarıma değince hasretin közü yakar yüreğimi.

Gecenin sessizliğinde "Oy benum sevduceğum, olur mi boyle keder?/ Of-Sürmene yaylası on beş doktora bedel" türküsü gramofondan yüreklere dağılır. Âh yaylalarımız, hele yaylalarımız, onları tarif etmede aciz kalır en zengin lügatler bile. Bahçelerinde bin bir çeşit çiçek yetişir. Bir eczaneyi çağrıştırır şifa dağıtan çiçekler… Çiçek deyince Nazım Bilgin gelir aklıma. Sürmene yaylalarının buz gibi pınarlarından su değil, sanki sağlık akar zamana. Yücelerde hâlâ karı erimemiştir Madur dağının… Heybetli heybetli bakar önünde sıralanan yaylalara… Göç zamanı yaşlısı genci, kızı kızanı düşer yollara. Türküler eşliğinde yollar menzile varır. Yollar ki hepsinde hatıralar saklıdır. Bu yollar nice insanı hayat değirmeninde öğüttü. Yollar yılları da yürütür peşi sıra… Ta ki hayatın çıkış kapısına kadar…

Sürmene'm!… Sürmene'm!… Âh Sürmene'm!...
Evlatların bir somun ekmeğin peşine düştü yâd ellere… Şimdi hepsinin yüreğinde hasretin izi var. Büyük şehirlerin yalnızlığında apartmanlar arasında toprak kokusuna hasret büyüyen denizin çocukları seni ancak yazdan yaza görebiliyor. Yıllar geçmiş olduğu halde henüz mübarek toprağına basma şerefini yaşayamayanlar az değil. Onların gönülleri çoraklaşmış bahçelerden farksızdır. Hepsinde de acının nasırlı ellerinin tırnak izleri var. Yazdan yaza memlekete turist olarak gitmek yüreğe düşen acıların en ağırı olsa gerek. Doğduğumuz topraklar doyduğumuz topraklar olamayınca doyduğumuz toprakları doğduğumuz eşsiz topraklara tercih eder olduk. Bu kurşundan sıkleti taşıyamaz her gönül… Memleket insanı geçinme hesabı yapa yapa matematikçiye dönse de soluğu gurbette almaya mahkûmdur. Zonguldak'tan İstanbul'a, Bursa'dan Gebze'ye kadar uzanır hasret köprüleri. Yarısı sılada, yarısı gurbette kalan yürekler tam orta yerinden ikiye bölünür. Özlemin fitili yanar ayrılıkların şafağında. İşte o zaman şu dizeler dökülür mahzun dudaklardan:

"Hasret beni cayır cayır yakarken
Bedenimde buzdan bir el yürüyor.
Hayaline çılgın çılgın bakarken
Kapanası gözümü kan bürüyor."

Sürmene'm!… Sürmene'm!… Âh Sürmene'm!...
Nasıl unuturum nenemlan bizum derelerde yıkadığımız çamaşırları. Makine vardı da biz mi yıkamamıştık. Karadere'de tuttuğumuz balıkları övüne övüne birbirimize anlatırken işin içine yalan karışır, balıklar da yılan kadar uzardı. Karacehennem'de sulara bırakırdık hayallerimizi. Arkamıza bakmadan uzaklaşırdık enginlere. Utangaç olanlar dizliklerle, perdeyi yırtan küçüklerse anadan doğma, üryan üryan yüzerdi mavi sularda. Mayo mu vardı Allah aşkına? Vardı da biz mi kullanmazdık? Kaybolur diye kara lastiklerini beline bağlayıp yüzenler bile olurdu. O günlere dair hatıralar hafızamda yeşerince hüzün bulutları gözbebeklerimde yuvalanır. Bu demlerde kirpiklerim ıslansa da yüreğimdeki irade biraz daha çelikleşir, daha da güçlenirim. Paramız yoktu ama gençliğimiz, harbi delikanlılığımız vardı.

Şimdi bulutlu gözlerle albümlerin tozlu sayfalarında seyrediyorum seni. Şirin bir köy evinin sofasına bırakıyorum bakir düşlerimi. Ruhumu kanatıyor iki tarafı keskin bir bıçağı andıran gurbetin kahrı. 'Ya tahammül ya sefer' diyor içimden bir ses. 'Ne tahammül mümkün ne sefer…' diye bir fısıltıyla karşılık buluyor içimi kemiren sualler. Seni çok özlüyorum…

Sürmene'm!… Sürmene'm!… Âh Sürmene'm!...
Şimdi senden çok uzaklarda sıla hasretiyle tutuşuyor bütün uzuvlarım… Hücrelerime kadar değiyor katmerleşen özlemin. Sana kavuşmayı en büyük hedef tayin ettim kendime. Senden uzakta ölmek herhalde ölümlerin en kötüsü olur benim için. Ninemin dizinin dibinde dinlediğim masallar, annemin ninnileri, âşıkların uzaktan uzağa yaktığı hasret türküleri ruhumun derinliklerinde yankılanıyor. Rüyama giriyor yemyeşil çay bahçelerin, fındık dalların, mısır tarlaların… Evimizin önündeki armut ağacında toplanan kuşların cıvıltıları aklımdan ve kulaklarımdan gitmiyor. Burada ne armut ağacı var, ne de kuş cıvıltıları… Baharın o doyumsuz kokusunu özlüyor ciğerlerim.

Sürmene'm!… Sürmene'm!… Âh Sürmene'm!...
Karlı dağlarındaki beyazlığı burada ancak bir gelinin duvağında görebiliyorum. Gözelerinden akan sular, hayallerimi süslüyor. Burada musluklardan akana, her ne kadar su dense de, bildiğimiz berrak su değil. Aynı gök kubbenin altında olsak da, memleket havasını arasanız da bulamazsınız bu kör beldede… Size sunulanla yetinmek mecburiyetindesiniz. Buralarda Sürmene'mdeki doğallığı ve saflığı arayanlar beyhude uğraşır.

Sürmene'm!… Sürmene'm!… Âh Sürmene'm!...
Yüce dağ başlarında kurulan kekik kokulu yaylalarını özledim. Bulutlarla sarmaş dolaş olan dağlarını gözümde büyüttükçe büyütüyorum, öyle ki hayallerimi aşıyorlar. Pırıl pırıl ve şırıl şırıl akan derelerin sesi kulaklarımdan gitmiyor. O derelerde avladığımız balıklar hiç unutulur mu? Ya suların önünü taşlarla, kum ve çakıllarda keserek yaptığımız derme çatma göller… Yüzmek için mayo ne gezer bizde… Ya pijamayla, ya da donla girerdik suya… Yaşı çok küçük olanlar anadan doğma girerdi göllere. Yoksulluk bükerdi belimizi… Fakat mutluyduk, gururluyduk yine de… Onurumuzu taşımasını bilirdik. Ayağımızda kara lastiklerle dere boyu balıkları gözlerdik. Kayaların altına elimizi sokar, kendimiz koymuş gibi çıkarır alırdık akşamları rızkımız olacak balıkları. Değmeyin ondan sonraki keyfimize…

Sürmene'm!… Sürmene'm!… Âh Sürmene'm!...
Yemyeşil tabiatın, masmavi denizin ve gökyüzünle emsalsizsin. Boy boy ağaçların, buz gibi suların, capcanlı insanların; muhteşem dekorunun ayrılmaz parçalarıdır. Benim Sürmene'min insanı küçük şeylerden mutlu olmasını bilir, gülümsemek, hatta kahkaha atmak için çok büyük sebepleri aracı etmeyi beklemez. Kıpır kıpırdır güzel beldemin güzel insanları… Kadınlarımız taşıdıkları yükün altında görülmezler. Zira yükün kabalığı ve ağırlığı kadını görünmez kılar. Yine de yaşadığı hayattan zevk almaya, beyine güler yüzlü görünmeye çalışır. Zor şartlarda, alın terini su gibi akıtarak adeta taştan çıkarırlar ekmeğini. Bütün ezilmişliğine, unutulmuşluğuna, göz ardı edilmişliğine rağmen vatanını, milletini ve başındakileri sever yine de… Saygı ve hürmette kusur etmez hiçbir zaman…

Sürmene'm!… Sürmene'm!… Âh Sürmene'm!...
Burada ekmeğimiz, aşımız gurbet kokar. Her fotoğraf karesi bizi yıllar evveline götürür. İster istemez kirpiklerimiz ıslanır. Çok uzaklardan peştamallı, keşanlı fotoğraflarla bize gülümseyen annelerimiz, bacılarımız ve vefakâr eşlerimiz; içimizdeki hasret yükünü iyice ağırlaştırır, adeta kurşundan bir yük biner gövdemize. Sevdalar da seviyeli yaşanır benim güzel Sürmene'mde. Aşkların da bir asaleti, gizliliği ve seviyesi vardır. Bir kere âşık olundu mu evliliğe varır işin sonu. Gönül eğlendirme, her çiçekten bal alma hoş görülmez.

Sürmene'm!… Sürmene'm!… Âh Sürmene'm!...
Türkülerin, horonların, ağıtların, düğünlerin, kına gecelerin, imecelerin unutulur mu hiç?.. .Fındık ve çay bahçeleri panayır yerine dönerdi. Çalışmak eğlenceye dönüşürdü. Hepimiz gül gibi geçinir giderdik. Ya karayemişlerin, incirlerin, kirazların unutulur mu? Ne diyeyim, evlatların gurbet ellerde senin kucağında son nefeslerini vermek için can atıyorlar.

Sürmene'm!… Sürmene'm!… Âh Sürmene'm!...
Gençliğimizin fırtınalarını sende bıraktık. Deli dolu yanlarımızı toprağına gömdük. Sen ki içimize altın harflerle yazdığımız bir sevdasın. Baba ocağımsın, ana kucağımsın sen… Yağmurlarında ıslandığım günlerin hatırası suluyor ruhumun goncalarını. Köy kahvesinde sabahlayan dostlar şimdi çil yavrusu gibi dağılmış, yurdun dört bir yanında rızık telaşındadır. O masum gençlik aşklarının üzeri henüz küllenmiştir. Dağlara, taşlara ve ağaçlara çizdiğimiz kalpler ancak silinmiştir. Fakat hiçbiri gönüllerden silinmemiştir. Seneler geçse de nabızlarımız 'Sürmene' diye atar. Sürmene'nin taşı, toprağı şairlerimizin ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Bu şehir dünüyle, bugünüyle ve yarınıyla içimizde yaşıyor. Sazımız sözümüz sıladan izler taşıyor. Türkülerimizin nağmeleri bizi bu topraklara bağlıyor. Yeşille mavinin kucaklaştığı Sürmene'm dosta güven, düşmana korku salmaya devam ediyor.

Sürmene'm!… Sürmene'm!… Âh Sürmene'm!...
Gurbette mesken tutan haramiler sana dair hislerimizi çaldı. Masallarımızı uzun kış gecelerinde bıraktık. Bir yabancıyım soğuk bir şehir dekorunda. Sürgün duygularım iltica edecek dost yürekler arıyor. Ne olur beni çocukluğuma, Sürmene'me, ninemin anlattığı masallara götürün. Sıladan çok uzaklarda mukavvadan inşa edilmiş şehirlerde üşüyor pejmürde duygularım. Bahar kokusunu, kuş seslerini, evimizi saran sarmaşıkları özledim. Sıla özlemi her geçen gün depreşiyor içimde. Salı pazarından aldığımız mısır ekmeğini, köy yumurtasını, sofralarımızın baş tacı kurutları, süzme yoğurtları, altın sarısı tereyağını, yayık ayranını nasıl unuturum? Ruhum sığmıyor sıcaklığını kaybetmiş metal siluetli şehirlere. Gurbetin kasvetli havasında ruhum daraldığında çocukluğumun masallarında alıyorum soluğu. Bu beton saltanatında ahşap evlerin sıcaklığını ne çok özlüyorum. Güne kuş cıvıltılarıyla, horoz sesleriyle başlamayı ne çok istiyorum. Şairin dediği gibi 'Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar / Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.' Bu buzlar ancak senin sevginin sıcaklığında erir. Sonsuzluğa akan gençlik yıllarım senin berrak sularında durulur.

Sürmene'm!… Sürmene'm!… Âh Sürmene'm!...
Seninle hüznü, en çok da sevinci paylaştık. Sabır çiçekleri büyüttük metanet bahçelerinde. Daralan ruhlarımız tertemiz dudaklardan dökülen dualarla inşirah buldu. Geçmişin anılarını geleceğin umut teknesinde yoğurduk. Güneşin tam tepede olduğu saatlerde rızkını çıkarmak için yollara düşen, çarşı pazar dolaşan 'Vereyim mi maden suyu buz' diyen çocukların sesleri zamanı aşıp kulaklarımda yankılanır. İçtiğimiz maden sularının tadı damağımızdadır hâlâ. Çocukça düşlerle yaptığımız tahtadan arabalar, çevirdiğimiz çemberler geçer aklımdan… Ya kuşların korkulu rüyası olan kuş lastiklerimiz… Köprübaşı durağındaki dükkânında herkesin maskotu olan Kuş Dursun'u unutmak ne mümkün… Onun dükkânına girip de şeker yemeden dönen kaç kişi vardır acaba? Daha nice unutulmaz simalar!...

Sürmene'm!… Sürmene'm!… Âh Sürmene'm!...
Senin içinde doğup büyüyenlerin sadece bıçağı değil, basireti de, zekâsı da keskindir. Bu topraklar hain beslemedi hiç… Milliyetçiliğiyle, vatanseverliğiyle, paylaşımcılığıyla, liderliğiyle, buluşçuluğuyla anıldı bu toprakların insanları. Karadeniz gibi hırçınlaşıp çabuk kızsalar da hiç adam satmadılar bugüne kadar... Burada yetişen maharetli insanlar devasa gemiler yapıp onları azgın dalgalara saldılar. Haram yemediler, ekmeklerini taştan çıkardılar. Kadınlar hep erkeğin yanında oldu. Hatta erkeklerden bir adım önde… Keşanlı ve peştemallı kızlarımız, bacılarımız, analarımız erkeklerine destek olup hayatın yükünü hafiflettiler.

Bir başkadır benim Sürmene'min düğünleri, kına geceleri. Eş dost toplanır kemençe eşliğinde horonlar oynanır. Sürmene deyince hamsiyi ve karalâhanayı da unutmamak lazım. Onlardır sofraların kralı. Mısır ekmeğinin olmadığı bir sofra nerden baksanız eksiktir. Çocukluğumuzda yediğimiz incirler, karayemişler hatıralarımızı süslüyor. Doyum olur mu Zarha dağından Sürmene'nin manzarasına. Sürmene anlatılmaz, yaşanır tek kelimeyle!... Sözlerimi Sürmene'ye dair duygularımı terennüm ettiğim bir dörtlükle bitirmek istiyorum:

"Zarha dağından baktım sana aziz Sürmene
Gözümüzde canlandı masallardan bir şehir
Bekle bizi ey şehir yaza geliriz yine
Vuslatı yarınlara eylemeyelim tehir…"

M.Nihat Malkoç
mnm61mnm@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Serkan Azeri

  Sanatın Yolculuğu : Serkan Azeri


  "KHALKEDON'DAN KADIKÖY'E"



Byzas ve İstanbul'un Kuruluşu

Megaralı koloni lideri ve komutan Byzas, M.Ö. 7.yy'da yeni bir kentin temellerini atmak için askerleri ve kolonisi ile beraber , Hellen yarımadasından ayrılır.
Yola koyulduktan bir süre sonra, kahinleri ile ünlü Delphi şehrine uğrar ve kendilerine yol göstermesi için bir kahine danışır. Kahin, Byzas'a yeni kuracağı kenti "körler kentinin karşısında" kurmasını öğütler. Byzas ve arkadaşları bu kehaneti zihinlerinin bir köşesine kaydederek günler boyu gemilerle yol alırlar.
Bu yolculuğun sonunda, bugünkü Sarayburnu'na ulaşırlar. Tabii o dönemde sarayburnu ve çevresi doğal bitki örtüsüyle kaplı... Boğazın eşşiz el değmemiş, betonlaşmamış manzarası da cabası...
Hayrete düşer Byzas ve yanındakiler. Başlarını kaldırıp karşı kıyılara baktıklarında küçük bir yerleşme gözlerine çarpar. "Khalkedon". Byzas şaşkınlıkla emrindeki kişilere şöyle der;
Bu insanlar körmü ki burunlarının dibindeki güzellikleri görmeyip, farketmeyip, kendilerine karşı yakada bir yerleşim kurmuşlar ?
Byzas'ın bu söylemiyle artık Khalkedon, "halkı kör olan şehir" olarak anılacaktır.
Byzas, kendilerinden önce karşı kıyılara yerleşmiş hemşerilerini ziyaret eder. Birlikte yemek yiyip eğlenirler. Tam bu sırada bir et parçasını kapan kartal gagasında bu et parçasını taşıyarak karşı yakaya "Sarayburnuna" taşır. Byzas artık kehanetin gerçekleştiğinden emindir.
Ellerini yukarı doğru kaldırarak :
"İşte kahinin bize işaret ettiği yer" diyerek bu tarihi anı heyecanla yanındakilerle paylaşır.
Sonra kolonisi ile Sarayburnun'a ilk yerleşimi kurar. Efsanevi kurucusundan ötürü bu kente "Byzantion" yani Byzas şehri adı verilir.
Megaralı Byzas da , ona yol gösteren kartal da Byzantion'un sembolü olurlar.

Bugün Gülhane Parkının Sarayburnuna bakan bölümünde , Roma döneminde yapılmış olan Gotlar Sütunu'nun tamamlandığı dönemde bu efsaneye atıfta bulunarak, sütun başlığının üstüne Megaralı Byzas'ın bir heykeli yerleştirilmiş, sütun başlığınada bir kartal kabartması işlenmişti. Bu, İstanbul'un sembolü olacak Byzas'a yol gösteren kartaldı. Byzas heykeli günümüze kadar ulaşamadı . Fakat çağımıza sağlam ulaşabilmiş sütun başlığı incelendiğinde kartal kabartması kolayca dikkati çekmektedir.

Serkan Azeri


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,679,679,679,679,679,679,679,679,679,67
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Mehmet Hamurkaroğlu


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


YAKTIM RESMİNİ

Dün yürürken yolda,
Bir kızla gördüm seni.
Tam yanına gelecektim,
Uzattın ona elini...

Belli ki görmemiştin beni,
Sarıldın boynuna.
Anladım ki bıraktın beni,
Yarı yolda...

Sanki başıma yıkıldı o an dünya,
"Sen bu olamazsın!" dedim içimden.
Gizliymiş bir maskenin ardında,
Demek ki o şeytan gibi yüzün,
Düşürdün maskeni...

Yalanmış gözlerindeki sevgi dolu bakışlar;
Timsah ağlayışı gözyaşların...
Öyle nefret doldu ki içim,
Sildim seni hayatımdan...

Artık sürgün değilsin içimde,
Azat ediyorum seni ellerimle.
Açtım gönül penceremi,
"Uç!" bakalım özgürce...

Bahçede kocaman bir ateş yaktım,
Elimdeydi fotoğrafın titriyordu ellerim,
Aklıma geldi dünkü yaptıkların...
Attım resmini ateşe aktı gözyaşlarım,
Sen beni ben seni yaktım…

Meltem Albayrak

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Genel Yaşam Sigorta A.Ş.


KM - GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş. İŞBİRLİĞİ İLE
AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI


Sevgili KM Dostu,

Sağlığınız bizim için önemlidir,

Genel Yaşam Sigorta A.Ş sizlerin Ağız ve Diş Sağlığı ile ilgili sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak amacıyla Promosyon olarak hazırlamış olduğu ağız check-up'ı hizmetinden faydalanabilmeniz için sizi anlaşmalı kliniğimizde ağırlamaktan mutluluk duyarız.

Yapılacak olan ağız check-up'ınız ve Diş Taşı Temizliğiniz için yapmanız gereken sadece IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ'NDEN aşağıda belirtmiş olduğumuz ilgili kişileri üç gün önceden arayarak randevu almanız ve tarafınıza iletilmiş olan bu sertifika ile 2008 Haziran sonuna kadar kliniğimize başvurmanızdır.

Panoramik Röntgen ve ağız check-up'ınız GENEL YAŞAM Promosyonunun bir parçasıdır.

Sağlıklı günler, güzel gülüşler dileğiyle...

Saygılarımızla
GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş.

Randevu için:
Nursel Çalışkan (nurselcaliskan@identist.com.tr)
Gülsün Er (gulsuner@identist.com.tr)

IDENTIST AĞIZ ve DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ
Kasap İsmail Sok. Sadıkoğlu Plaza 1 Kat 3
No 68 Kadıköy - İstanbul
Tel: 0216-337 0707 / 0216-337 0708
http://www.identist.com.tr

Editör'ün Notu: Yukarıda sözü edilen sertifikayı buradan bilgisayarınıza indirebilir, üzerine ad ve soyadınızı yazdıktan sonra bastırarak veya email ile göndererek bu hizmetten yararlanabilirsiniz.


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "
 


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Video paylaşım siteleri arasında son dönemde keşfettiğim bir web sayfası http://www.megavideo.com/ Aslında Lost dizisinin seyredemediğim bölümleri için araştırma yaparken rastlamıştım. Online dizi seyretmek için bulabileceğiniz sağlam arşivlerden bir tanesi olarak tavsiye edebilirim.

En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.

Tabi ki Lost meraklılarına tavsiye edebileceğim daha sağlam bir web sayfası var http://lost-photoboy.blogspot.com/ Bu web sitesinde Lost dizisiyle ilgili aklınıza takılan her türlü soruyu ve konuyu tartışabileceğiniz sayfalar da mevcut. Ve tabi ki Türkçe altyazısı desteğiyle dizinin kaçırdığınız tüm bölümlerini seyredebilirsiniz.

Resim arşivi isteyenler için http://www.resimmotoru.com/ Neredeyse tamamı duvar kağıdı kıvamında resimlerden her türlüsü elinizin altında. Seç, beğen ve hatta bilgisayarına indir.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-08©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Memories
Elvis Presley









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20080620.asp
ISSN: 1303-8923
20 Haziran 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com