Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 7 Sayı: 1.467

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 11 Ağustos 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Sürprizzz!...


Merhabalar

Daha önce yazacaktım ama kısmet bugüneymiş. Aslına bakarsanız kısmetle de ilgisi yok, tamamen bilinçli bir oto kontrol mekanizması. Son buluşmamızdan bu yana olan biteni düşününce, boşboğazlık etmektense hiç yazmamayı seçtiğim için kendi sırtımı sıvazlayasım bile var. Söylediklerimiz bizce boşboğazlık olmasa da kimilerince öyle algılandığını düşünmek bile asap bozucu. Gelgelelim, bindirilmiş kıtalıktan sindirilmiş ümmete terfiyi ertelemek için konuşmak, yazmak ve paylaşmak gerektiğini de en iyi bilenlerdeniz. Davalar davaları kovalar, kimin eli kimin cebinde belli değilken, hele biz olan biteni usulca izliyor, beynimizde binbir türlü tilki besliyorken, aldığımız birbirinden edebi mesajlara bile sessiz kalmayı başarabilmenin derin huzuru içindeyiz. İktidar olmayı fetihle bir tutanların, işler sarpa sarınca sıkı sıkı tutundukları demokrasi ipini belimize her daim bağlamış olmanın hazzını duyuyoruz.

Bir koca oyunun Türkiye sahnesindeki Kavuklu ile Pişekar atışmasını kahkahalarla seyretmek varken, koca memleketin içine düşmesi muhtemel şartların ağırlığını görerek karalar bağladık. "Yargı Darbesi" diye yaygara koparanların, karar sonrası eteğini öptükleri "Yargı"nın ortayolcu, akılcı kararından ders çıkaracaklarını sandık. Dedik ki, bir yıldır memleketi gerim gerim gerenler, ettikleri yüzünden tarih olmanın eşiğine gelenler, bu sefer anlamışlardır, bu sefer gittikleri yolun yol olmadığını görmüşler ve aklın yolunu bulmuşlardır. Heheytt, bizimkisi züğürt avuntusundan öte değilmiş. "Darbeci" yargının ezici çoğunlukla aldığı "SUÇLU" kararına rağmen hâlâ iktidarı sabıkalı bir yönetime verme garabetini bile unutmaya hazırdık oysa ki. Maalesef değişen birşeyin olmayacağını, aksine sirayetin sistematik bir şekilde sürdüğüne alenen şahit olduk. Bakınız YAŞ, bakınız Rektör atamaları!.. Hatta bakınız Konya'da yerle bir olan İngilizce müfredatlı Kur'an kursuna. Bakınız, ihmal kurbanı yavruların dini bütün iskele babalarına. Hal ve halk böyleyken gel de karala aklı başında bir şeyler. Umudumuz, yedi yıldızlı otelde yorgunluk atanların, yatta giyinik deniz banyosu alanların, dönüşlerinde arınmış, akıllanmış olmaları. Öğrenmek için daha vaktimiz var, ya sabır.

Keşke tek derdimiz davalar olsa, oysa çöldeki bahtsız deveden pek farkımız yok. Örneğin, Güngören'i görmezden gelmek mümkün mü? Onsekiz canın yok yere yok olup gittiğini unutmaya imkan var mı? Suçlular kısa sürede yakalandı diye sevinmeyi bile çok gördü kader bize. Alel acele yapılan açıklamaların eksik ve hatta yanlış olduğunu öğrendiğimizde yaşadığımız hayal kırıklıklarını bakalım nasıl tamir edeceğiz? Kahrolsun bu terör. Hem de her türlüsü. Mesela orman yangınlarına sebep olanları, bertaraf edilmesi için önlem almayanları da lanetleyelim. Yanan sadece birkaçbin hektar ağaç değil, geleceğimiz, çocuklarımızın hayatı yanıp kül oluyor, bundan âlâ terör olur mu? Gerekli yatırımı yapmayanlar, yalaka gezdirmek için uçak alanlar ama yangın söndürme uçağına para bulamayanlar, bir emekli orgeneralin güvenliği için milyon dolarlık zırhlı araç almayı akıl edip, ormanların güvenliğine kör olanlar, terörist değil de nedirler? Yoksa, Konya'daki baba gibi biz de işlerimizi Allah'a mı havale etsek. Keşke edebilsek te kurtulsak.

Ekonomiye dokunmak içimden bile gelmiyor. Çizilen pembe tabloların ardında neler olduğunu görmek için çarşı pazara uğramak bile yeterken, insanın gözünün içine baka baka yalan söyleyenlerden bahsetmek bile istemiyorum. Hele üstüne bir de, Kadıköy'de ücretsiz sağlık hizmeti veren belediye başkanı için soruşturma açıldığını duyunca konuşacak yerlerim hepten acımaya başlıyor, susuyorum. Anlaşılan o ki, torbayla sadaka dağıtmak sevap ama para almadan hastaya bakmak günah. Vardır bir bildikleri.

***

Gelelim bizden haberlere. Kahve Molası'nın tekrar düzenli yayına geçeceği tarih 1 Eylül 2008. Ondan önce tekrar birlikte olur muyuz bilmiyorum. Sizler yazılarınızı göndermeye lütfen devam edin.

Nihayet kendi işimle ilgili bilgileri sizlerle paylaşabileceğim sitemi güncelledim. Eğer bakma fırsatınız olur ve bana işiniz düşerse, sizlere profesyonel anlamda yardımcı olmaktan mutluluk duyacağımı bilmenizi isterim. Polygon Web Studio ile ilgili duyuru panomuzda. Hepinize başarılı, esenlik ve barış dolu günler dilerim, hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


Sarahatun Demir

 Pergelin Divit Ucu : Sarahatun Demir


  Gözünüz Aydın!

Yorgunluk, mide şişkinliği, hazımsızlık, rahatsız edici ışık, gürültü, uyarıcı etkiler, kalp ve akciğer rahatsızlıkları, hiçbiri değil tanımı. Tıp dilinde çözümü bu ve benzeri biçimde tanımlanmış bu beter sancının yok gerçekte tanımı. Ve tanısının bu teşhislerle uzaktan olsa bile yakından hiç ilgisi yok.

İnsomnia…

Israrla bıçak altı bir ağrıyı saplıyor olmak vücudundaki cana. Ama acıdıklarından doğan bu haleti tavrı yazmamaya yemin etmek, en kutsal gerçeklerle bunu onaylamak. Sonra uyuyamamak…

Madımak…
Temmuz 93.
33 yazar.
33 şair.
33 ozan.
33 araştırmacı…
33 insan…

İçlerinde yanarken bedenlerinden doğanlar, alev oldular. Bu yüzden öldü 33 yürek. İnsan olan, insan olmayı paylaşan, yakmayı ateşle sanacak kadar beyin yoksunu olamaz, olmamalı. Din bu değil. Siyaset bu değil. Yönetim bu değil. Ulusçuluk, milliyetçilik, bir ülkenin bilincini anlamak ve sindirmek böyle şey değil. Bir toplulukta herkese insan dendiğini öğrendiğinde insanlığından utanır olmaktır bu. Dini ve inancı bu kadar zavallıca yaşıyor olanın hala varlığını bilmektir bu. Üzülmek bu. Kahrolmak bu. Anlamsızlık bu. Telafisiz bir yoksunluk bu. Sivas bu. Yangın. Yürekte yangın, ozanda yangın, kalemde yangın, şiirde yangın. Kül bu. Çoktan soğudu ve unutuldu sanılmış, yine bininci kez yansınılmış bir ayıp bu. Günah. İnsanlık için. Erdem için. Sanat için. Din için. Ulus için. Millet için. Ayıp…

Bu uykusuzluğu çözmeye yetmiyor kapanmış bir iştahın zorla açılmaya çalışılma çabası. Sıcaktandır yalanının soğutulduğunda geçirmeyeceğinden Allah kadar kayıtsız eminken soğutmak odayı; yetmiyor. Kapaklarım yorgun. Gözlerim yorgun. Fikirlerim yorgun. Geleceğim yorgun. Gençliğim yorgun. Çabam yorgun. Emeğim yorgun. Telaşım yorgun. Hepsini çözüyorum; çok yazık, kalemim ve yaşım yorgun…

Muhlis Akarsu; 45 yaşında, sanatçı…
Muammer Çiçek; 26 yaşında, aktör…
Nesimi Çimen; 67 yaşında, şair, üç telli curanın son ustası… Sanatçı…
Serkan doğan; 19 yaşında…
33 insan…
Ayrı yaş, ayrı vasıflarda…
Aynı yangında…
33 insan…

Yargılama sürecini şöyle tanımlıyor, tanımlamayı ilke edinen bir ansiklopedi;
"Olaydan bir gün sonra 35 kişi gözaltına alındı. Daha sonra gözaltına alınanların sayısı 190'a çıktı. Gözaltına alınan 190 kişiden 124'ü hakkında "laik anayasal düzeni değiştirip din devleti kurmaya kalkışma" suçlamasıyla dava açıldı, geri kalanlar serbest bırakıldı. Kamuoyunda Sivas Davası olarak bilinen davanın ilk duruşması, Ankara 1 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde 21 Ekim 1993 günü yapıldı. 26 Aralık 1994'te karara bağlanan dava sonucunda, 22 sanık hakkında 15'er yıl, 3 sanık hakkında 10'ar yıl, 54 sanık hakkında 3'er yıl, 6 sanık hakkında 2'şer yıl hapis cezası, 37 sanık hakkında da beraat kararı verildi.

Müdahil avukatlar, Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin kararını "taraflı, hukuka ve adalete aykırı" olarak niteleyerek, ayrıntılı bir savunmayla temyize gittiler. Yargıtay 9. Ceza Dairesi katliamın "Cumhuriyete, Laikliğe ve Demokrasiye yönelik olduğunu" belirterek Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin kararını esastan bozdu. Ankara 1 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi, Yargıtay'ın bozma kararına uyarak yargılamayı yeniden başlattı.

28 Kasım 1997'de açıklanan kararda, 33 sanık Türk Ceza Yasası'nın 146/1 maddesine göre idama ve 14 sanık 15 yıla kadar değişen hapis cezasına mahkûm edildi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 24 Aralık 1998'de hapis cezalarını onadı, 33 idam cezasını ise usül noksanlıkları nedeniyle bozdu. Şubat 1999 tarihinde usül eksikliklerinin giderilmesi için başlayan yargılama sonucunda 16 Haziran 2000'de 33 sanık Devlet Güvenlik Mahkemesi'nce yeniden idam cezasına çarptırıldı.
2002 yılında idam cezasının yürürlükten kaldırılmasıyla idam cezası hükümlülerinin cezaları müebbet ağır hapis cezasına çevrildi.
Sanıkların avukatlığını Refah yol iktidarının Adalet Bakanı Şevket Kazan üstlendi ve bakanlığı sırasında onları hapishanede ziyaret etti.
Geçen bu zaman zarfı içerisinde sanık sayısı tahliyelerle 33'e düştü. Olayın kilit ismi olarak nitelendirilen, dönemin Sivas Belediye Meclisi üyesi Cafer Erçakmak ve Yargıtay'ın 1997'deki bozma kararından sonra firar eden 8 sanık ise halen yakalanamamıştır.
Sivas Davası İstiklal Mahkemeleri sonrasında, tek bir davada, bu kadar çok idam cezasının verildiği ilk davadır."

Ergenekon… Türk Destanı. Göktürklerin türeyişini anlatan… Genel olarak, düşman tarafından hile ile yenilgiye uğratılan Türklerin, Ergenekon Ovası'nda yeniden türeyip tekrar eski yurtlarına dönerek düşmanlarıyla çarpışmalarını anlatan... Lise yıllarımdan aklımda kalan, kitaplarda yer almış, edebiyat derslerinde işlenmiş bir edebiyat metni konusu. Üzerinde "okuduğumuzu anladık mı" sorgulaması yapılan, sorulara numara sırasına göre parçadan cevaplar aranan bir destan...

Bu uykusuzluk yorgunluğumun tıp dilinde çözümü yok. Yirmili yaşların en başındayım, bu umutsuzluğumun çaresi bulunamıyor herhangi bir reçete karalı eczacı ilacıyla. Ülkemi tanıyorum. İnsanları tanıyorum. Gerçekleri kavrıyor, sorguluyor, gözlemliyor, yargılıyor ve sindiriyorum. Olanı biteni izliyorum. Uzağımda geliştiğini sandığım en yakınıma kadar inebilmiş olanı ve genelde bittikten sonra açığa çıkarılanı, çıkarılanları. Bezginim yılgınım çaresizim endişeliyim kararsızım. Bütün umutsuz kelimelerin sözlüğü yetmez içimdeki bu şişkin uykusuz yorgunluğumu dillendirmeme. Bunca insansızlık, bunca hata, yanlış, yalan, acı, sevgisizlik. Benim için çok fazla. Benim için çok ağır… Kimde arasam geleceğimin hiç el değmeden karaya bulanarak ışıksızlık içinde yüzmeye mahkûm bırakılmışlığını. Kime sorsam bu artık çoktan beni ve emeğimi, çabamı ve varlığımı hiçe sayıp geleceğimden yalnızca umutsuzluk bekliyorken'ki en genç yaşımı. Kulaklarımı tıkasam. Kapatsam gözlerimi. Şarkılar söylesem. Ya da salakça bir yığın uyumsuz harften çığlıklar yapsam kendime. Rahatlar mıyım. Yine geleceğime çok çocuk yıllarımdaki kadar çocukça bakar mıyım? Biter mi o zaman bu uykusuzluk, yorgunluk, acı… Bitmiyor geçmiyor. İnsanlar ölüyor. İnsanlar birbirini öldürüyor. Unutulur zannedilerek. Unutulmuş gibi yapılarak. Zorbalıkla unutturularak. Acıların içinde bile yalan var, siyaset var, hesap var, kurgu var. Kimseden bir şey duymak istemiyorum. Öğrenmek istemiyorum. Gerçekler çok acı. Büyümek ve buna şahit edilmek yangısının hesabını soracağım kimse yok. Uykum var. Bu uyunamamış uykuların sabahları için bütün yalancıların ve büyüklerin vereceği hesapları var. Yirmilerinin en başında Atatürk'ün yolunda, özleminde, ışığında bir Türk genciyim ben. Hayalleri umutlarıyla yeşermesi gereken, geleceğin inancını bugünün büyüklerindeki sağlam ve oturmuş adımlarda görmek isteyen… Hayalleri karartılmış, uykusu elinden alınmış, çabası hiçe sayılmış, emeği, erdemi, çalışkanlığı şahit olduğu her aksaklıkta bir kez daha sorgulamış bir gencim ben. Gencim ben. Bu ülkenin geleceği. Yarını. Emanetçisi. Gencim ben. Umutları köreltilmiş, hayalleri elinden alınmış, güveni çoktan sarsılmış, ülkesi ve geleceği ve yarını için umutsuzluğa çoktan terkedilmiş, uykusuz, sevgisiz, umutsuz, hayalsiz bırakılanım. Bu ülkenin yarınıyım. Umutsuzluğum, karanlığım, uykusuzluğum, endişem, yılgınlığım, bezginliğim, çaresizliğim, kararsızlığım, özlemim milyonlar olmasaydı eğer, susardım belki, bir ses yapmazdım. Ama gördüm ki ben tek değilim. Baktım ki onlardım yüz oldum, bin oldum, milyon oldum. Gençliğim ben. Biz, gençliğiz… Uykusuzluğumuz için İnsomnia diyecek tıp. Zahmet edip bir tanı telaşına girmeyin. Oluşum nedenleri için iştahsızlık, gürültü, sıcak diyecekler doktor amcalar, yanılacaklar; nedeni bezginlik, nedeni çaresizlik, nedeni açık ve tarafınızdan oluşturulmuş bir yılgınlıktır artık. Önce birkaç kişiydik; sıkıştığınızda "ananı da al git o zaman" diyebilecektiniz. Şimdi artık binler olduk; milyonduk. Umutları karartılmış, geleceğe çoktan inançla bakmaktan vazgeçmiş bir ülkenin çocuklarıyız. Gözünüz aydın. Yarının emanetçilerine, Atatürk'ün gençliğine, kızlarına, oğullarına evlatlarına bunları da yaşattınız. Hepinizin gözü aydın! Bir gün körebe oynamaya karar vereceksek bağışlardık(!) belki sizi; üzgünüz ve fakat bize "artık büyüdünüz çocuklar, sizler geleceksiniz, gelecek sizlersiniz" diyenler de sizlerdiniz. Hepinizdiniz…

KARANLKTAN KORKAN ÇOCUĞU PEKÂLÂ BAĞIŞLAYABİLİRSİNİZ; GERÇEK TRAJEDİ AYDINLARIMIZIN AYDINLIKTAN KORKMASI!

Sarahatun Demir
sarahatun@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


7,677,677,677,677,677,677,677,67
12 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Meltem Kaynaş


CEHALET SUÇTUR!

Müslüman mısın? Bir de üstüne cahil!
Yandın!
Oku diyen bir dinin mensubu olup da hala cahilsen,
Üstelik farkında bile değilsen cehaletinin,
Yaptığın "bir kuru emektir", boşa uğraşma.

Dinin cehaletini gidermeye yetmiyorsa, neye inandığını tekrar gözden geçir...
Ya aklında, algında sorunun var, ya da inandığında...
O inandığın din seni cehaletten kurtarmıyorsa, emin ol o İslam mislam değil, hemen terk et onu! Kurtul o sahte dinin pençesinden.

Çünkü İslam cehalete geçit vermez. Ahmaklığa kapı açmaz...

Vatan gibi bir kutsalın, elinden kayıp giderken göz göre göre,
Mustafa Kemal' inin emekleri boşa çıkarken yavaş yavaş,
Kan uykundan uyanamayacak kadar gafilsin!
İmanla kazanılmış, şehit kanı bulaşmış toprağını, elin iblisine peşkeş çekiyorlar gözlerini bile kırpmadan; ödüllendiriyorsun.

"İslam" etiketinle riyaya batmışsın gırtlağına kadar!
Senin dinin minin yok arkadaş!
Kızma o ateiste mateiste! Asıl dinsiz sensin!
"İnandım" demekle inançlı mı sandın kendini?

Yarın dövüneceksin, saçını başını yolacaksın.
Sıranın sana gelmesini mi bekliyorsun?
Sıra sana geldi, farkında değil misin?
Ardından ağlayacak bir değerin kaldı mı elinde?

Sen dizilerle, maçlarla ayakta uyurken,
Hainlerin yalanları ile oyalanırken,
Elalem seni bitirmenin peşindeydi, başardı da...

Hangi şanslı millet hazır bulmuş Mustafa Kemal gibisini önünde?
Hangi halk, yarım gram çaba sarf etmeden Müslüman doğmuş, en güzel coğrafyada?
Hak ettin sen bunu, boşuna hayıflanma!
Her toplum layık olduğu şekilde yönetilir unutma!
Başına geleceklere hazırlan!
Mübarek olsun elinin ürettikleri sana...
Şimdi düşün vereceğin hesabı Yüce Yaradana!

Meltem Kaynaş


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,889,889,889,889,889,889,889,889,889,88
8 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Gökçe Gerçek

 Kahveci : Gökçe Gerçek


   KISA SOHBETLER

YEŞİL ARDI
Hayatımın mürekkebi, yüzüme damlıyor..Göz altı hizasında akıyor lacivert damlalar..Buradan satır başına dönmek istemiyorum..Biliyorum düşlerim için yanan ışık hala kırmızı..Ve biliyorum ansızın ışık yeşile dönüşecek!..Yeşil ve ötesi...

VAHA
Bütün yaşamım diyordu..Çöl gibiydi.. Aşk adına en ufak bir bitkiciğin bile yeşerdiğine tanık olmadım.. Şimdi gözümün biraz ilerde gördüğü bir yerde vaha buldum diyorsun..Birazdan o aradığın tutkuya koşacaksın. Ama bilmelisin meleğim, çöllerde sadece vahalar olmaz. Vaha kostümlü kaktüslere çok sık rastlanır.Kollarını kocaman açmadan, kucaklayacağın güzelliğin gerçek olduğuna dikkat et. Ellerin gibi zarif kalbinin üzerinde çivili ayakkabılarla hiç kimsenin gezmesine izin veremem!..

YOL
İki yol ayrımının tam orta noktasında duruyordu kadın. Bir tarafında dingin, nadir dalgalı, alacasız bulacasız bir aile hayatı..Diğer tarafında fırtınası bol, çoğu anlarda keyifli ama bir o kadar yalnızlık gerektiren bir hayat vardı..

Sözlerim diyordu içinden..Nasıl da bir fidan misali büyüyüp beni bile aşmışlar..Her söylediğimin farklı bir filizi vardı şüphesiz..Bazısının dikenleri, ellerini acıtmış mıydı sevdiklerinin..Bilmiyordu bunu. Yalnızca hissedilmiş en asgari bir acı bile varsa, onu olağanca gücüyle kendisine doğru çekecek ve mümkünse hepsi için af dileyecekti...

EN SEVDİĞİMSİN
Denizlerimde yorulup, kendimi dinlendirdiğim, yeni fırtınalarıma hazırlandığım limanım gibisin..Gezmekten usanıp, geri döndüğüm..Biraz eski, boyası solmuş ama hala aynı yerde, aynı biçimde bekleyen bir banksın belki de..Uzaklaşan gemileri sakince izlediğim..En sevdiğim şalımsın..Üşüdüğümde bana sarılan..Yüce bir şeylere inanmak zorundayız..Sevgi ya da iyilik gibi bir şeye..İris'in dediği gibi;

Senin ruhundan nereye gidebilirim? Senin varlığından nereye kaçabilirim? Cennete çıksam sen ordasın..Cehennem de yatağımı hazırlasam sen ordasın..Sabahın kanatlarıyla havalanıp denizin en ücra köşesinde yaşasam, orda bile senin elin bana yol gösterir ve sağ elin beni tutar..

Gökçe Gerçek
gokcegercek@kahveciyiz.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,139,139,139,139,139,139,139,139,13
8 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Sabiha Rana

 Beyaz Düşler : Sabiha Rana


  Türkiye'den Dünya'ya!

- Benim ve Milletimin geleceği, karnı toklarca peşkeş çekiliyor..
- Halkın fikirleri dolu mideyle öğrenilmeye çalışılıyor..
- Topraklarımız ve madenlerimiz sümen altı tokalaşmalara satılıyor..

Kim uyaracak bizleri?
Damarlarımdan binbir kötülük akmaya başlarsa sakın şaşırmayın! Bundan sonra ufacık bir iyilik damlamaz benden..

Tarihleri olmayanlara sesleniyorum!
İnsanımın beynini ve iman dolu yüreğini fethedin de o zaman görelim bakalım korkunç gücünüzü.
Allah'ın adaleti dururken, sizde kim oluyorsunuz demez miyiz?
''Ne kadar duyguluysan o kadar incinirmişsin''

Biz öcümüzü acımıza katık ettik de öyle sabır ettik verdiğimiz şehitlerle.

Sakın yanlış anlaşılmasın!

Biz kimsenin değil!

Bir tek Allah'ın sonsuz merhametine ve sevgisine sığınıp da bekledik..
Nicedir oynanan bu kirli oyunların senaryolarını kim yazdıysa söyleyin bize!

Başını mı vurduralım?
Yoksa!
Cehenneme kadar müebbet mi yatıralım?

Sonra mı?
Huzurlu insanların kardeşçe el ele verdiği bir dünyada sonsuza kadar milletimle var olmak isterim!

İmza: Türkiye

Sabiha Rana
http://www.sabiharana.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,339,339,339,339,339,339,339,339,33
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Okan Uygun


Kitap okumakta sınıfta kaldık

Düzenli kitap okuma alışkanlığı başarıyı beraberinde getiriyor. Ancak ülkemizde OKS ve ÖSS gibi çok konulu ve zorlu sınavlar okumanın önündeki en büyük engel. Çocuk Vakfı'nca "Türkiye'deki Okuma Alışkanlığı" üzerine hazırlanan raporda 'kitap okuma' konusunda sınıfta kaldığımızı gösteriyor.

Rapora göre nüfusumuzun yüzde 88'i okur-yazar (dünya genelinde bu oran yüzde 98-100 arası). Gençlerin yüzde 70'i hiç kitap okumazken nüfusumuzun yüzde 40'ı yaşamı boyunca hiç kütüphaneye gitmemiş. Ülkemizde düzenli kitap okum alışkanlığı ise binde 1.

Raporda, ülkemizde ilköğretimde okuyan öğrencilerin yüzde 60, mevcudu 31 ve daha kalabalık sınıflarda okuyor. En kalabalık sınıfların bulunduğu kent, İstanbul yer alırken dünya ortalamasında 26. sıradayız. Rapora göre, okuma etkinlikleri ders kitaplarına bağımlı yapılıyor ve program dışı okuma etkinliklerine çok az yer veriliyor. Çocuk kitapları, gazete ve dergilerden yararlanma oranı ise çok düşük sayılarda. Köylerde sınıf kitaplıkları ve okul kütüphaneleri yetersiz olduğundan köy çocuklarının yüzde 60'ı ders kitabı ve kaynak kitaplar dışında kitap okumadan mezun oluyor. Ülkemizde görme engelli çocuklar için nitelik yayın geleneği de yok.

Eğitimcilere baktığımızda, öğretmenlerimizin genelinin kitap okumadığı ortaya çıkıyor. İlköğretim ve Lise öğretmenlerinin yüzde 33,4'ü düzenli, yüzde 63,3'ü bazen kitap okurken yüzde 3,3'ü de hiç kitap okumuyor. Üniversite öğretim üyelerinin yüzde 56,2'si ayda bir ya da iki kitap okuyor. Yetişkin nüfus ise yüzde 95'i yalnız televizyon izlerken yüzde 5'i televizyon haricinde ara sıra kitap okuyor.

Ülkemizde kitaba ayrılan bütçe ise en alt sıralarda. Son on yılda kitapçıların çoğu kırtasiye olmuş durumda. Kırtasiye raflarının yüzde 85'i kırtasiye, yüzde 15'i kitaplarına ait.

Okumanın bireyin verimliliğini ve okuldaki başarısını önemli ölçüde etkiliyor. Ancak yapılan araştırma gösteriyor ki okulların ve anne-babaların çocuklara okuma alışkanlığı ve kitap sevgisi kazandırılması için yeterince çaba göstermediği ve okumayı sevdirmeyen bir eğitim sisteminin olduğunu ortaya çıkarıyor.

Okan Uygun


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,209,209,209,209,209,209,209,209,20
5 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Hatice Eldeniz


Kimbilir...

Günlerdir kafamda paradokslar ile dolaşmaktayım sanki.. Örneğin gök yüzünün yeşil yer küresinin mavi, avrupalıların siyah tenli afrikalıların ise beyaz tenli olabileceğini varsayımıyla meşgul ediyorum beynimi. Hani diğer zamanlar zaten insan beynini boş işler ile meşgul etmekten öte gidemiyor.

Çevrenin insan ruh hali üzerinde yarattığı etkileri düşünmeye ara vermenin zamanlarında bulunuyorum. Yıllar önce Maslow teorisi içeren bir eğitimde " vay be diyordum" kendimce. Demek ki insanlar böyle yaşıyor. Ne tuhaf bir algılama oysa. Elbette Maslow teorisine mevcut durumda rakip çıkanları da oldu ama o teori bir hayli etkili kaldı. Öyle ki eğitim sistemlerinde önemli bir rol oynnadı ve oynuyor. Ama o teori sadece yaşamında pek büyük değişiklikler yaşamayan tek düzey yaşayan insanlar için icat edilmiş gibi. Zavallım Maslow o düşüncelerini kaleme dökerken bunun pedagoji bilimde temel alınacağını bilmeden yapmıştır kesin. Hem pek alternatif de olmadığına göre bu güne kadar süre gelmiştir o teoriye göre eğitim ve insanın biçimlendirme olayı.

Insanlar hiç kimsenin onları biçimlendirmediğini, sadece kendileri kendi düşüncelerine ve yaşadıklarından edindikleri tecrübelere göre biçimlendiklerini savunurlar. Hani özgür iradeye sahip olduklarından yola çıkarlar. Ne özgür irade ama`! Hayran kalıyorum şu özgür iradeye bazen.

Maslow teorisine göre insanların yaşamı gereksinimlere dayalı olarak seyr eder. Bir piramit gibi çizelgeler insanın yaşamını. Temel gereksinimlerden başlar. Ta ki sözüm ona her şeyi yasadiktan sonra dönüb te kendisini aramasina kadar devam eder. Tabi bu teoriyi farkli bir şekilde güçlendiren Herman Hesse´nin " Sitharta" romanı aklıma geliyor.

Sahi insanın temel gereksinimleri nelerdir ki?

Bugün mutfağımda eksik olanları alabilmek için evin yakınındaki markete ugramıştım. Yanımda ufak kızım ile gitmiştim. Marketin dış kapısında çok belirgin duran üzerinde şalvarı, başında örtüsü ile duran bir Bayanın yüksek sesle 14-16 yaş arası genç bir kız ile konustuğunu izledim. Bayanın yanında ise dört ufak yaşta çocuk vardı. Ufak kızım bana onları işaret ederek " Anne bak A…. orada" dedi. Hangi A…. diye sordum. Bana onu tekrar tanıyabilmem icin anlatti. Aha tamam dedim. Nerede şimdi o diye sordum kızıma. Başka okula gönderdiler dedi. Yazık dedim. A……. okul başlamadan bir saat önce okul bahçesinde darmadağan bir şekilde ders saatini bekleyen bir çocuktu. Kıs aylarında ayağında Iskarpinle gelen ve çok üşüyen bir Çocuktu. Bazen üzerinde cok ince bir Hırkası olurdu. Belliydi ki yavrucak kendisi giyinirdi. Veliler toplantısında onlardan kimseye rastlayamazdik. Okulda yapılan ve A.....' nında yer aldığı gösterilerde ailesinde onu hiç kimse izlemeye gelmezdi. O dönemlerde onun ailesi ile irtibata geçmeye çalışmıştık fakak annesi ile görüşmemiz mümkün olmamıştı. Sürekli A… nın babası tarafından engellendik. Çok Dindar bir aile olduğunu A....nın annesinin Siyah çarsaf ile evde oturduğunu, hata ellerinde dahi eldiven taşıdığını sonradan öğrenmiştim.. O 6 çocuk annesiydi. Okul, eğitim vb olaylar ona çok yabancıydı. Kendisinin haline dahi anlam veremeyecek durumdaydı. Eşi çalışıyordu o ise hiç dışarı çıkmıyordu. A……. çok asabi bir çocuktu. Yaklaştırmıyordu kimseyi kendisine.. Tenefüslerde çocukları dövüyordu… Ufak körpeli tatlı bir prensesti. O büyük siyah gözleri o hiç taranmamış uzun ve siyah saçları hüzün vericiydi. Ona " A-… niye öyle yapıyorsun?" diye sorduğumda o bana büyük gözleriyle bakar sonra kaçar giderdi. Sonra onun türkçe anlamadığını sadece kürtçe konuştuğunu öğrenmiştim.

Market önünde çok dikkat çekici şekilde giyinik olan ve avazı çıktığı kadar bağırarak konuşan A....nın annesimiydi bilmiyorum.

Geçenlerde görsel röportajların birisinde yıkık dökük evin içerisinde sürgün kadının çocuklarına var olan yada olmayan ile yemek yaparken söylediklerini çevirirken A… ve annesi aklıma gelmişti. Dünyayı tersine çevirmek için bir neden olmuştu. Hiç durmadı bu düşüncelerim. Türkiyede herhangi bir katman sınıfa mensup olma çabası içerisinde olan bir aileye misafirken ailenin çocukları için düşündükleri de beni hayrete düşürmedi değil. Çocukların okulda başarılı olmaları onlara toplumda fark attırıyordu. Eğitimli çocuklardı. Gelenek ise Aileden gelir eğitim diye. Eğitim ise maddiyete bağli. Maddi imkanı olanların zeki çocukları olur. Ne ahmaklık ama. Ama dinliyoruz işte. Uzun süre buna sinirleniyordum. Ne zihniyet diyordum. Sonra Alman meslektaşlarım ile mesai araları sohbetlerimizde aynı zihniyeti taşıdıklarını görünce. Dünya??? Dedim. Bilincsizce yaşayan insanların vahimlikleri diye düşündüm.

Ne A…. nın annesi ne de maddiyete dayalı zeki çocuğun annesi. (Anne diyorum tabi buna Babada dahildir) aslında aralarında pek fark yoktur. Aynı düzey bilince sahip birisi türbanlı diğeri se türbana karşı olanıdır. Sadece bir fark var. Ulus farkı. Bir ulus çok bilinçli ve eziyeti biliyor ve yaşıyor, diğeri ise bilmiyor ve yaşıyor. Röportajdaki Kadını ve A… nın annesi ezilmişliğin farkında ve yaşıyor. Maddiyetli eğitime kavuşmak isteyen ise daha cok zavallı. Eline bir pankart ver " türban yasak" diye her şeyini verir. Belliki Tv Dizilerine karşı çıkmasına rağmen çok rağbet eylemiş. Diğeri ise " seni kurtaracağız" yalanlarında acizane durumda kendi kovuğuna çekilmiş durumda. Biz bunları yazanlar ise sevgili bir arkadaşımın deyimi ile " aidetsiz" insanlarız.

Buna rağmen sahiden gök yüzü yeşil, yer yüzü mavi, avrupa halkı siyah tenli, afrikalı beyaz tenli ortada kalanlar ise başının çaresine baksın ve aidetliğini tespit etsin olgusuna ne dersiniz. En iyisi Sendikacılık dönemlerimde kalma ve zevkle dinlediğim güney afrikalı sanatcı Miriam Makeba´nin " pata pata" bestesini dinleyerek yaşama devam etmek mi yoksam.

Hatice Eldeniz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,008,008,008,008,008,008,008,00
8 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Mehmet Hamurkaroğlu


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


KAHVE

Yine taştı kahve!
İçim buruk.
Köpükleri gibi dağılıp
Yok olasım var, utanç-
Beceriksiz yeni gelin misali,
Utanç.
Fincanı dolduramayan kara kabus.
Aktı gitti, tutamadım.
İşe yaramaz!
Ağızda bir burukluk, yüz buruşurken,
Arap dudağı payıyla sıkılmadan
Sundun özenli fincanında.
Tüh sana!
Kapatır, örter sandın güler yüzün,
Şık tepsin kusurunu.
Yarım kadın.
Çorak bahçe, kırık cam!
Renkleri birbirine girmiş
Islak donları
Geçir kafasız kafana haspam!

Gül Saba TAKA

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Polygon Web Studio


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "

C.Eray Eldemir
"Uzak İklimler"


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

İster amatör ya da ister profesyonel olun, her türlü çalışmanızı internette yayınlama gibi bir lüksünüz var. http://kabulaev.com/ Bu web sayfasında "Ivan Kabulaev" isimli şahıs, kendi çektiği resimleri internetin nimetlerinden faydalanarak meraklıların ilgisine sunmuş. Profesyonel olmasa bile bakış açısının farklılığı için görmeye değer olduğunu düşündüğüm resimleri sizlere tavsiye ediyorum.

Filmler, diziler ve belgeseller için güzel bir kaynak. http://www.divxcini.com Hatta yabancı dildeki filmler için Türkçe altyazı dosyaları da mevcut. Forum sayfaları yardımıyla divx meraklıları ile bilgi ve doküman paylaşabilmeniz de mümkün.

…Matrix filminin bir sahnesinde, isyancılara ihanet ederek, Matrix'e yani aslında varolmayan dünyaya dönmek isteyen Cypher, Ajan Smith ile yediği sanal akşam yemeğinde şöyle der: "Aslında bu bifteğin gerçek olmadığını biliyorum. Ben onu ısırdığımda, Matrix beynime vereceği elektrik sinyalleri ile bana onun sulu ve lezzetli bir şey olduğunu hissettirecek. Dokuz yıldan sonra ne öğrendim biliyor musun? Cehalet mutluluktur."… http://www.yasamdersleri.com Yaşama dair ne varsa burada…

Online oyun oynatabilme altyapısıyla, oyun meraklılarının sık kullanılanlar listesinde bulunması gereken güzel bir web sayfası http://www.oynasana.com/

En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-08©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Pata Pata
Miriam Makeba









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20080811.asp
ISSN: 1303-8923
11 Ağustos 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com