|
|
|
1 Eylül 2008 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Hoşgeldin Ramazan, Merhaba Kahveciler!.. |
İyi haftalar
Tatil bitti, sezonu açıyoruz. Tatil dediysek lafın gelişi. Son yılların en su fakiri yazını geçirdim. O cehennem sıcaklarında, vaha bulmuş develer gibi girip çıktığım duşsal anları saymazsak, ne suyu ne denizi ne de kumu düşsel olarak bile görmedim. Önümde tek bir umut kaldı, o da bayram tatili. Oldu oldu, olmadı, kışa çökelek peyniri rengi kıvamında girmeye namzetim. Pardon, yüzümde ve kollarımda var olan amele yanığını es geçmeyeyim, alınırlar sonra.
Bunca zaman ne mi yaptım? O ev senin bu ofis benim taşındım durdum. Yalanım varsa Bülent Abla rüyama girsin. Önce ofisi taşımaya karar verdim. Çıkma vakti geldiğinde yeni yeri ayarlayamamıştım, eşyaları depoya yolladım. Bir yer buldum, kontratı yaptım, paraları bayıldım, eşyaları yerleştirdim, elektriği suyu bağlattım, girip çalışacağım, apartman ayağa kalktı, "Burada işyeri istemezük." Kavga dövüş derken, ben sizle uğraşamam dedim, yallah eşyalar tekrar depoya. Madem öyle, bari evi taşıyalım, mevcut evi de ofis yapalım dedik. İki ayrı yerde sudan sebeplerle kapora yaktıktan sonra 15 gün evvel bir yer bulup, evi taşımaya başladık, hâlâ taşıyoruz, bir hafta daha taşıyacağız. O taşınma bitince, depodan eşyaları getireceğim ve ofis normal hayatına dönecek. Umudumu kaybetmedim, bayrama kadar yerleşmeye niyetliyim. Böylece eski ofisten çıkışla yeni ofise giriş arasında geçen zamanı üç aya vurdurarak yeni bir rekor kırma azmindeyim. Bu arada işler nasıl yürüdü derseniz, çat orda çat burda çat kapı arkasında derim, başka da bişicikler demem.
Sizlerle birlikte olmadığım süre içinde olan bitenler hepinizin malumu. Bir ara unutmayayım diye notlar almaya falan kalktım, ikinci gün günlük akışa ayak uyduramayacağımı anlayıp pes ettim. Ben yazmaya başlayana kadar daha neler olur kimbilir dedim, rahatladım. Allah, bu mübarek Ramazanda, başımızdan başbakanın daniskası Tayyip Bey'imizi eksik etmesin. O ve tayfası iş başında olduğu sürece bana ekmek çok nasılsa.
Konuşulacak pekçok konu var ama yaz boyu yaşanan orman yangınlarının yeri bir başka. Zira sonbahar gelince hepsi unutulacak, elzem yangın uçaklarının alımı için görüşmeler bir sonraki yangına kadar rafa kalkacak, vesaire vesaire. Bu konuyu çevrecinin daniskalarına belletmek için her yolu denemeliyiz diye düşünüyorum. Bizim üç beş kuruş yardımımızla olacak bir iş de değil zaten. Bizzat devlet büyüklerinin köşk tefrişinden zaman ve en önemlisi bütçe ayırıp ilgilenmeleri gereken bir durum. On yıl içinde bir çölde yaşamak zorunda kalmak istemiyorsak, bu konuda çok duyarlı olmamız gerekiyor. Asıl olan ormanı yanmadan korumak ama yanıyor meret. O zaman yangını bir an evvel söndürmek için elde avuçta ne varsa kullanmak lazım, başka yolu yok.
Bugünlük sadece merhaba diyelim. Ramazan'ın hayırlara vesile olmasını dileyelim. Bir nedenle oruç tutmayanların dayak yemeyeceğini umalım. Tutanlara saygıda kusur etmeyelim. Bugün okullu olan mini mini birlere sevglerimizi yollamayı da unutmayalım. Yeni yayın dönemimizde tekrar merhaba der, hepinize başarılı ve esenlik dolu bir hafta dilerim. Hoşçakalın efendim.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Kahveci : Mehmet Sağlam Kadınların Büyüttüğü Erkeğim Ben... |
|
Bazı erkekler sevilerek büyürler, bazıları severek. Sevildim hep; ama büyütmedi beni ne anamın sevgisi, ne dostlarınki, ne iri memeli, muskon kokan kadınların üç yıllık taze cildime iz bırakan kızıl rujları.
Severek büyüdüm ben. Sevdiğim üç kadın büyüttü beni.
Onlara açıldım hep açarak kapılarımı. Öyle açtım ki dehlizlerimi, görmedikleri delik kalmadı kırkıncı odam dışında.
İlki hayal gücümü büyüttü, ikincisi zihnimi. Üçüncüsü -sabırlı bir doktor- gerçek sevginin tohumlarını dikti aydınlattığı odalarıma. Her biri bir parçamı büyüttü. O üç kadındır gömülü Mehmet'i bulup gün yüzüne çıkaran, bana tanıştıran.
İyi de, ben hâlâ ergin olamadım galiba. Sebebini de biliyorum sanki: Kırkıncı kapımın anahtarını boynunda taşıyan o kadın hâlâ yok ortalıkta.
Yok... Kırk yıldır kendimden dahi sakladığım iksirlerin hapsolduğu o odayı açacak o kadın yok, yok, yok!
Ömrü bitirecek upuzun bir yol bu. Acaba hangi zamanda, hangi yolculukta, hangi kesişen yolda, anahtar kolyeli o kadın çıkacak karşıma?
Bir görünse ufukta, ölüme gider gibi, pervasızca gidebilirim son aşka, son odamda saklı bengisuyla.
Mehmet Sağlam mehmetttsaglam@gmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
UÇHİSAR'DA GÜN BATIMI
Temmuz 8.
Umut dolu Nevşehir yolculuğuna başlıyoruz.
Güle oynaya geçen zamandan sonra gece saat 12 gibi arabadan inip yere ayak basıyorum. Her taraf kapkaranlık. Havayı soluyorum ve içimde tarif edilemez bir mutluluk...
Memleketim burası demek? 5 6 yaşlarında dimimle koşup oynadığım sokaklar buralar demek?
10 sene sonra ilk defa...
Valizler sırtımda giriyorum yeşil boyalı kapıdan. Bu ev, bu köy evi... Merdivenlerden çıkıyoruz. Babam bir kapıyı açıyor anahtarıyla ve eşyalarımızı bırakıyoruz.
Ortalığa şöyle bir göz atıyorum: Derli toplu, süslü. Camın kenarında çok yüksek bir divan var; uzunda televizyon. Diğer yanda simli örtülü koltuklar.Yerdeki halılar tertemiz. Koltuğun birinin tam karşısında örtülerle uyumlu renkte ve simli yazılarla bir çerçevede "La ilahe illallah Muhammedün Resulullah" yazıyor.
Eşyaları bırakıp çıkarken duvardaki hac resimleri, Esma-ül Hüsna gözüme çarpıyor. Tam bir hacı evi. Babaannemin evi...
Merdivenlerden inip karşıdaki bir başka merdivenlerden çıkıyoruz. Kuzenim uykulu, ben de yorgunum. Fakat tatlı bir yorgunluk bu. Hiç bırakmayacakmışız gibi sımsıkı sarılıyoruz kuzenimle. sonra amcam ve yengemle de kucaklaşıyoruz. Babaannem ümre ziyaretinde.
Evden içeriye girilince; tam karşıda oturma odası var ve 'Dip Oda' diyorlar buraya. U şekli oluşturacak biçimde yerleştirilmiş üç sedir var. Aşağılara kadar sarkan örtüleri, sırtınız dyayıp oturmanız için samanla dolu, geniş, sert yastıklarıyla, etek giyinmiş genç bir kızı andırıyor.
Yengemle birlikte hiç susmadan hızlıca soframızı kuruyoruz yere. Sofrada yok yok. Yengem her zamanki gibi yine pratik ve hamarat. Onu her zaman beğeniyle izliyorum. Uzun süre konuşuyoruz kuzenimle. Büyükler yatmak için dağılıyorlar; biz 'Dip Oda'da üçe kadar oturuyoruz. Göz kapaklarım daha fazla direnemiyor zamana.
Uçhisar'daki ilk gecem böyle bitiyor...
Ertesi gün; hep beraber kahvaltıya oturuyoruz.köy kahvaltısı çok iyi geliyor bana. Kahvaltıdan sonra bulaşıkları yıkayıp dama çıkıyoruz. Arka bahçe; kayısı ağaçları, asmalar ve elma ağaçlarıyla dolu. Damda ise çepeçevre teneke kutuların içine ekilmiş biberler var. Yeşillenen yapraklşarın arasından birkaç beyaz çiçek göz kırpıyor bana. O beyaz çiçek; zamanla bibere dönüşecek.
Başımı biraz daha yukarı kaldırdığımda bütün ihtişamıyla Uçhisar Kalesi'ni görüyorum. Kuzenim bakışlarımdan oraya gitmek istediğimi anlıyor.
Öğleden sonra hazırlanıp yola koyuluyoruz.
Yürüdükçe içimde dinginlik ve huzur... İki yüz metre yürüdükten sonra bir market çıkıyor karşımıza. Kalenin tepesinde yemek ve içmek için bir şeyler alıyoruz. Marketten çıkıp sola döndüğümüzde; her biri ayrı büyüklükte tuhaf kare taşlarla kaplı bir yokuştan çıkmaya başlıyoruz. Burası köyümüzün çarşısıymış. Karşılıklı minik dükkanlar var. Duvarlara simli, pullu, rengarenk yastık kılıfları, boy boy örtüler ve yöresel Anadolu kıyafetlerinden asmışlar. Biraz yürüdükten sonra sol tarafta büyük bir kilimci dükkanı gözüme çarpıyor. Oraya girip, biraz kilimlere göz atıyorum. Ben mutluluktan delirmiş bir halde, ağzıma gelen bütün beğebi laflarını sıralarken kuzenim ellerini kavuşturmuş, gülümseyerek izliyor beni. Biraz daha yürüyoruz kol kola. Bana tek tek anlatıyor buraları. Rehberliğimi yapıyor yani.
Kaleye iyice yaklaştık.Koskocaamn karşımda duruyor. Yüksek ve muazzam bir görüntüsü var. Adımbaşı yaşlı teyzelerle karşılaşıyoruz. Kendi yaptıkları ve Asmalı Konak adını verdikleri renkli oyalı iplerden yapılmış örtüleri satmaya çalışıyorlar. Teyzelerden birine bu ismi neden seçtiklerini soruyorum.
Söylediğine göre; Asmalı Konak dizisinde Bahar rolünü canlandıran Nurgül Yeşilçay; dizinin bir bölümünde bu örtülerden kolye niyetine boynuna dolamış. Ondan sonra da tüm köyde bu adla anılmaya ve turistlere satılmaya başlanmış.
Kaleye çıkmadan önce kafenin yanındaki bir dükkana daah girmeyi istiyorum ve seçiyorum: Yeraltı Çarşısı...
Güleryüzlü ve hoş kokulu bir genç karşılıyor bizi. Bir iki merdiven inip giriyoruz.İçerisi rengarenk boncuklar,örtüler, hediyelik eşyalar,takılar ve el emeği olduğunu tahmin ettiğim bez bebeklerle dolu. İşte aradığım yer tam olarak burası. Burası benim için bir dükkan değil de bir müze gibi. Bol bol fotoğraf çekiyorum. Fotoğraflara olan merakımı gören genç gülümsüyor ve:
"Aşağıda resmi çekilecek daha çok şey var." diyor.
aşağı iniyoruz ve artık yerin altındayız. Burada da kalabalık bir turist gurubu var ve onlar da en az benim kadar şaşkınlar bu güzellik karşısında.
İçimde tarif edilemez duygular var o an. İlk defa mutluluktan ağlamak istiyorum.
Raflar taşlardan oyma ve raflarda farklı değerde eşyalar var. Birkaç oyuğun içerisine yerleştirilmiş ışıklar var ve loşluk ayrı bir güzellik katıyor buraya...
Alışverişimizi yapıp dükkandan çıktıktan sonra kaleye tırmanıyoruz. uzun yokuşlar çıktıktan ve merdivenleri de geçtikten sonra kalenin en tepesindeyiz.Bütün Uçhisar ayaklarımızın altında. Tam karşıda peri bacalarının albenisi... Diğer tarafta köyümüzün küçük ve şirin evleri... Bir yanda yemyeşil ağaçlar...
"İşte yaşamak bu!" diyorum içimden.
"Güneşin batmasına az kaldı. Burdan çok güzel görünüyor." diyor kuzenim.
Güneşin batışını saniye saniye hayatımda ilk kez izliyorum. Her saniye daha bir kızarıyor gök. Bu anın ölümsüzleşmesini isteyerek son bir fotoğraf daha çekiyorum...
Şimdi o resme bakıyorum ve Uçhisar'da gün batımını özlüyorum...
Neşe Tekin
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Eski Dost : Ayşegül Erden YAŞAMIMIZDA YENİ KUTULAR! |
|
Kutular... kutular! Rahmetli Cenk Koray'ın derme çatma karton kutularından bu yana televizyonlarımızın vazgeçilmez ve yıllarla daha modernleşen, gelişen objesi!
Son günlerin en popüler kutuları ise sevgili Acun kardeşimizin programının kutuları.
"Geçen programda bu kutudan mavi mi çıkmıştı, kırmızı mı? Ay neydi... Bilmemne abi? Ne hissediyorsun?... Açalım o zaman!"
Heh bir de burda bu kutu açtıran, yani çok bir emek sarfına giren sevgili insanlarımız, permütasyon kombinasyon hesapları bir yana... bir de mantık ve hisler arasında yaşadıkları o gelgitler... en sevdiği kişinin doğum günü hesapları, evlenme gününün tarihi, aa nişan tarihi unutulmasın... vs vs!
Kardeşim siz salakmısınız? diye sorsam külliyen hakaretten bana dava bile açabileceğinizi, ve büyük bir olasılıkla banker beyin vereceği paradan mahkeme masraflarını karşılayacağınızı düşündüğüm için, "salak" sözcüğünü kullanmıyorum, yazının ilerleyen bölümlerinde kendim için kullanma hakkım saklı kalmak üzere!
Zaten, aslında görüntüleriniz çok normal kişiler! Çok güzel çok şeker çok şirin görüntüleriniz var. Hatta bazılarınız duygularımızı o kadar altüst ediyorsunuz ki, ciddi ciddi heyecan duyup dua filan ediyoruz sizin için! Kazandığınız her kuruş sanki bizim kesemizde, ya da kazanamadığınız her bir lira bizim hüsranımız!
Bakışlarınız, eşsiz yorumlarınızla kutular arasında gelip gittikçe, televizyonlarının sesi kısık olanlar sanırlar ki, açılacak kutunun içinden çıkacak olan rakam döviz piyasasının yeni kuru olacak ve memleket ya iflasa sürüklenecek, ya da o an borsa tavan yapacak ve biz milletçe zenginliğe giden yolu keşfedivericez!
Bir de sizi desteklemek üzere ön sıralara oturtulmuş akraba bilirkişi heyeti var ki... geçenlerde dikkatimi çekti, sürekli yanlış kutu açtıran ama inatla banka'nın verdiği rakamı reddedip oyunu sürdüren, parayı sürekli riske atan genç bir adama, eşi 70 milyonun (bu rakam Türk Televizyonları yayına başladığından bu yana asla değişmemiştir!) gözü kulağı önünde nerdeyse hakaret edip, parayı almazsa boşanacağından sözediyordu. Neyse sonunda arzu ettiği rakama ulaşabildi adamcağızda, temeli sevgiye, saygıya (!) dayanan bir evlilik kurtuldu!
Bir diğeri; "Valla benim içimden 7 geçiyor ama... kaderini etkilemek istemem!" gibilerinden katılımlarıyla kader tellallığına soyunur, bir diğeri; "ya hislerinle ya mantığınla hareket etmelisin!" tarzı yaklaşımlarıyla eski Türk filmlerinin unutulmaz repliğini anımsatırken...
Karar anı!
"Tamam açalım..."
Siz nerdeyse masa altına girerken açılacak kutudan çıkanı görmek istemezken, biz var ya... "ayyy nolurrrr..." falan filan...!
Katılan yarışmacı(!) (yarışmacı sözü ne kadar doğruysa?) bizi saçma sapan duygu fırtınalarına sürüklerken, ertesi sabah memleketin tüm derdi sizmişcesine, "ayyyy naptııı? Ben olsam bankanın teklifini reddetmezdim... Yok şansımı bende denerdim... Amannn... vs vs" "Vs'lerin nedeni düzenin yarattığı bu saçmalığı protesto için uzatılmamıştır tarafımdan!
Bakın canım arkadaşlarım, ciddi bir şekilde (lütfen bana kızmayın, kırılmayın) size aşağılayıcı bir söz kullanmak sahi istemiyorum!
Ama...
Umudunuz sahi bir kutu mu?
Yani benim ülkemin umudu bir kutu mu?
Ülkem insanı bir kutuya mı bağımlı?
Peki ya o oyuna katılma şansı elde edemeyen gariban vatandaşımın umudu?
Onun umududa bir kutu aslında! Adına "sandık" dedikleri bir kutu!
Ve bahtına ne çıkarsa razı!
Bir küçük altın uzattım geçenlerde AKP'li bir tanıdığıma, "Benim kutuma, kömür, yiyecek, giyecek koymuşlar ablacım, napayım ben bu küçücük altını?" diye reddetti altını!
Benim bir can dostum var, bu program başladığı anda, "İzleyecek başka bir şey bulamadın mı?", diye sorar ve yanıma oturur, elinde gazetesi, ama gözü televizyonda!
Kimse alınmasın!
Biz buyuz...
Ve kendi adıma;
Bir kutu için 10'dan geriye sayarak, yaşamdan bizi 4 saat geride bırakmayı başaran zeki Acun'un salağıyım!
Ayşegül Erden
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
[Henüz Oylanmamış] 0 Kahveci oy vermiş. |
|
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : M.Nihat Malkoç RAMAZAN DÜŞÜNCELERİ |
|
Bazılarına göre çok çabuk geldi, bazılarına göre de bir türlü gelmedi ramazan. Öyle veya böyle; işte geldi dayandı kapımıza yine. On bir ayın güneşi bulutların arasından gösterdi gülen aydınlık yüzünü. Gönüllerimizin yamacına tutuna tutuna kalbimizin burçlarına dikti şerefli bayrağını. O bayrak bir ay boyunca dalgalanacak çelik kapılı yürek hisarlarımızda. Duygular ve düşünceler derinleşecek ramazan gecelerinde. Kur'an'ın ışığı aydınlatacak karanlık geceleri. İftarlar ve sahurlar apayrı bir hava katacak zamanın durağanlığına. Teravihlerde çoluk çocuk anne-baba, nine-dede, kız-kızan bir kuşak bütünleşecek camilerin uhrevî havasında. Kandillerin ışığı, alınlardaki nurlarla bütünleşip ışık yağmurları yağdıracak gök kubbeden. Bu ışık huzmeleri altında tamamlanacak eksik ve kusurlu yanlarımız.
İftara doğru büyük küçük herkes pencereye koşup ezanı ve iftar topunu bekleyecek. Ezanın ve topun sesini duyanlar müjdeyi iletecekler oruçlulara. Midelerin gülümsemesi yansıyacak nurlu alınlara. Oruç tutanlar kadar çocuklar da sevinecek iftar müjdesiyle. Mübarek eller uzanacak bereketli sofralara. Aile olmanın ve aile içerisinde yaşamanın hazzı hissedilecek gönüllerde. Saygı, sevgiyle birleşip yumak yumak olacak imanlı gönüllerde.
Sahurlara kadar evler şenlik yerine dönüşecek. Anneler iftardaki zenginliği sahurlara taşımak için daha fazla mesai yapacaklar mutfaklarda. Eşine, çocuğuna ve misafirlerine türlü lezzetler sunmanın keyfini yaşayan anneler ve onların yardımcıları genç kızlar yorulmak nedir bilmeyecek. Bu heyecan bir ay boyunca yaşanacak bütün evlerde. Bu süre içerisinde birçok alışkanlığımız değişme noktasına gelecek. Tam alışkanlıklar değişecekken bir de bakacaksınız ki Şevval ayı kapınızı çalıyor. Ramazanı hakkıyla ihya edebildiyseniz ne mutlu size…
Bu ayda ergenlik çağına ayak basanlar ilk oruçlarını tutacak büyük bir heyecanla ve keyifle. Akşamı edince de tafra satacaklar anne babalarına. Büyüdüklerini bundan daha iyi nasıl izah edebilirler ki? Oruç tutmak bir anlamda da büyümenin, adam yerine konulmanın işaretidir. Hele bir akşam olsun sofralar dolup taşacak. İlk günler yemekten çok, suya gidecek eller. Suyu birbirinden güzel yemekler ve hamur işleri takip edecek. Kompostolar, meşrubatlar tüketilecek sıra sıra. Mideniz kolay alışamayacak bu yeni ve olağanüstü duruma.
Kur'an ayı olan ramazanda evlerimiz ve mabetlerimiz Kur'an sesiyle yeniden hayat bulacak. Hatimler indirilecek ramazan gecelerinde. Bazı camilerde hatimle kılınacak teravih namazları. Gecenin karanlık yüzü bir ay boyunca ağaracak seherden evvel. Eller semaya kalkıp rahmet devşirecek yüce Yaradan'ın katından. Gözlerden pişmanlık yaşları döküldükçe Cehennemin ateşi sönmeye yüz tutacak. Tövbe kapıları ardına kadar açılacak. Allah'ın mübarek isimleri zikir niyetine dökülecek tertemiz dudaklardan. Cümle âlem bu zikre tempo tutacak. Tabiat dile gelecek seherlere kadar… Eşya, kendi dilinden Hakk'ı zikredecek.
Ramazan davulları gecenin sessizliğine tokmak vuracaklar. Manilerle dile gelecek zamanın eskimeyen yüzü. Mahyalar içimizdeki heyecanı bir adım ileriye götürecekler. Işıklarla örülecek hakikatler. Pideler, fırınların önünde kuyruklar oluşmasına sebep olacak. Pide kokuları oruçlu müminlerin sabrını zorlayacak. Fakat sabır ve tahammül imtihanını kazanacak inananlar. Müminlerin ruh güzelliği yüzlerine aksedecek iftara yakın saatlerde.
Ramazanı diğer on bir aya galebe çaldıran, onun içinde sakladığı engin maneviyattır. Bu ayda zaman sanki iyice yoğunlaşır ve her geçen gün yelpaze misali açıldıkça açılır. Zamanın bereketi bir ay içinde imanlı gönüllere pay edilir. Bu emsalsiz bir aylık döneme zamanın altın dilimi demek de mümkündür. Yüce Rabbimizin kullarına "Yok mu isteyen istediğini vereyim. Yok mu tövbe eden tövbesini kabul edeyim" (Kudsi Hadis) hitabı bu ayda göklerden yankılanır. Müminler bu hitaba duyarsız kal(a)mazlar. Ellerini kaldırarak Hakk'tan af ve mağfiret talep ederler. Ey müminler! Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem azabından kurtuluş olan bu ayda dileyin Allah'tan iki cihan saadetiniz için ne gerekiyorsa…
Yine kapımıza dayandın ramazan. Gönüller bayram yeri. İyi ki geldin, hoş geldin.
M.Nihat Malkoç mnm61mnm@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
[Henüz Oylanmamış] 0 Kahveci oy vermiş. |
|
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
GİDERKEN
Bu şehirden giderken
Kirpiklerine yaslanıp gözlerini seyretmeliyim
Yanağına düşmeliyim oradan
Ve dudaklarının kıyısından
Yüreğine
Hıçkıra hıçkıra ağlarken
Gözyaşın olmalıyım
Tuzla kaplı
Her damlada kendimi bulmalıyım
Ve giderken bu şehirden
Trenin penceresinden
Sana bakmalıyım
Son defa
Elimi sallamadan
Cihan ALKAN
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Dünya üzerindeki tüm çocukların bilgisayarla tanışmasını ve ister okulda, ister evde; yani her ortamda bilgisayar kullanabilmesini sağlamak amacıyla XO isimli bir bilgisayar geliştirildi. Yeşil renkli bu şirin bilgisayarın bilgilerine http://www.laptop.org/ sloganları da çok güzel: One Laptop Per Child. Peki bu organizasyon neden Türkiye'de yok diyenlere güzel bir haberim var. OLPC Türkiye Ofisi 2008 başında İstanbul'da kuruldu. Hem de sloganı değiştirmeden: Her Çocuğa Bir Laptop diyerek yola çıktı bu arkadaşlar. Projeyi merak edenler için bir web sayfası hazırladılar http://www.abcdizustu.com/ Tanıtımlara başladılar bile. Aslında bu tam anlamıyla bir sosyal sorumluluk projesi. Seslerini duyurmak için tanıtım faaliyetlerine başladılar ve hızla devam ediyorlar. Sizler de bu çorbada tuzumuz bulunsun diyorsanız, web sayfalarını inceleyerek işe başlayabilirsiniz. Türk çocuklarının da bu projeden faydalanmalarını istiyorsanız, desteklemekten çekinmeyin.
http://files.cilekoyun.com/files/o3koke/o1/animasyoncu_2.swf Eğlenceli bir animasyon seyretmek istiyorsanız buyurun buradan bakın. Hatta indirebilmeniz için özellikle swf uzantılı dosyanın adresini veriyorum. İyi eğlenceler.
Biraz daha fazla animasyon isteyenler için ise http://www.atom.com/ web sayfasını tavsiye ediyorum. Tamamen animasyon dolu karmakarışık ama sıkıcı olmayan bir web sayfası.
En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
|
|
|
|
|
|