|
|
|
2 Eylül 2008 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Dök şu dişleri be Tayyip Bey!.. |
Merhabalar
AKP'nin 4 saat süren MYK toplantısında Dişli Şaban'a esaslı bir diş diş atılacağını düşünüyordum, galiba yanılmışım. Üstüne yatılarak, çene sıkılıp ses vermeyerek, kürsüden yetim hakkı nutukları çekerek, bal gibi unutturulmaya çalışılan bu şaibeli dişliye dikkat etmek lazım halbuki. Aklı varsa AKP kurmayları bu paslı dişliyi bir Ekogenekon haline getirmeyi becerir. Zira görünen o ki, zincir büyük, dişliler çok fazla. Gel gör ki, hepsinde bir imzalı belge bulmak imkansız. Ancak zinciri çeviren pedallar güçlü. İstese kiri pası siler atar. Ama atılacak pasın altından çıkması kuvvetle muhtemel pisliklerin hanedanın ucuna kadar ulaşmasından korkar. Bir de Dişli Şaban'ın olayında olduğu gibi, ranttan nasibi kesilenlerin ihanetine uğrayabilir, korkusu ondandır herhalde.
Nereden çıktı bu Ermenistan muhabbeti anlamadım. Maç var anladık, futbolcular gidecek onu da biliyoruz, peki nedir bu üst düzey barış havariliği? Eline yüzüne bulaştırdıklarına bir yenisini ekleme sevdasıyla, dünkü çocuk Babacan sanki bir melek. Ben bilmem ama bilenler söylerler, diplomaside "Mütekabiliyet" esastır. Sana zerre kadar saygısı olmayana, kuyunu kazmak için global siyaset yapanlara hangi elini uzatmak gerekir acaba? Burada derdimiz Ermeni halkıyla değil elbet, Ermenistan devleti ile. Senin toprağında gözü olana el yerine neyi uzatmalı şöyle bir düşünmek gerekir. Anlaşılan içerideki oyun tuttu, komşulara turneye çıkmaya hazırlanıyorlar. Devlet sayıyla büyük olmaz. Büyüklük, hakedene hakettiğince davranabilme cesaretindedir.
...
Yeni yayın dönemi her kanalda başladı, ortalık şenlendi. Duyduğum bir habere çok üzüldüm, sizinle paylaşıp iki laf edeyim istedim. Anlaşılan "Avrupa Yakası"
eşeğin kulağına su kaçırıyor artık. Hümeyra'nın Ata diziye döndü diye diziden atılmasını biri bana izah edebilir mi? Türkiye'nin en zeki ve çalışkan kadınlarından Gülse Birsel bindiği dalı kesmeye karar verdi sanırım. Nedir bu inat anlaşılır gibi değil. Oyuncular gider dizi kalır mı demek istiyor acaba. Bitti artık, bundan sonrası zorlama. Hümeyra, Tolga Çevik, Kubilay, belki Gazanfer Özcan olmayınca Avrupa iki yakasını birleştirebilir mi? Ata gelince muhtemelen rolü azalacak Burhan Altıntop kızıp diziyi terkederse ne halt yiyecekler? Herşeyi tadında bırakmak gerek Gülse Hanım. Sana proje mi yok, biraz sıksan iki "Avrupa Yakası" daha çıkarırsın. Gel sen bu sene bu işi bağla artık. Fanatik bir dizisever olarak sesime kulak ver, tadında bırak, yeni projelere yelken aç.
Yeni yayın dönemine başlamamız nedeniyle kutlayan tüm dostlara teşekkür eder, herkese güzel bir gün dilerim. Hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
|
Kahveci : Alkım Saygın Yabancılaşmanın e-hâli.. |
|
Hani eskilerimiz demiş ya: ayak bir adım atıncaya dek baş dünyâyı dolaşır, diye; şimdilerde ayak bir adım bile atmadan baş dünyâyı dolaşıyor..
Ama nasıl bir dünyâ!?
Gazete haberlerine, internet medyasına, televizyon programlarına bakarsak bu dünyânın başı da bir sonu da bir: kültür endüstrisi ve bu endüstrinin aslî unsuru olarak metâlaştırılmış cinsellik..
Bunun sonucu olarak magazinelleşmiş basın, magazinelleşmiş siyâset, magazinelleşmiş sanat..
Gazeteler baldırı çıplak manken dedikodularıyla dolu, siyâsî haberler bile magazinel boyutta ele alınıyor..
Son olarak Tayyip ile cinsellik endüstrisinin eski yıldızlarından ünlü bir şarkıcı-oyuncu hanımın söyleşisine tanıklık ettik; sanki memlekette herşey güllük gülistanlıkmış gibi hanımefendi Tayyip'e ipe sapa gelmez sorular soruyor, Tayyip de onu -üstelik kapatılma arifesinde olan- partisine dâvet ediyordu..
"Deprem Dede"nin uyarılarına ilişkin olarak alınması gereken tedbirleri konuşmak yerine onu "en seksî erkek" seçen "bir kısım medya"mızda süregelen "Deniz mi daha yakışıklıydı yoksa Mâhir mi?" tartışmasına ise hiç girmeyeceğim..
Marks, "Katı olan herşey buharlaşıyor!.." demişti; yanılıyordu: buharlaşmıyor; sıvılaşıyor, lâçkalaşıyor; buhar olup kaybolmuyor; iğrenç bir ferâset tefrikası hâlinde yüzümüze gözümüze sıçrıyor!..
Boğazına kadar kültür endüstrisine, metâlaştırılmış cinselliğe batmış bir çağda ve dünyâda türümüzün arkaik bir saplantısı olan "kadın robot" üretmeyi sonunda başaran insanoğlu çok kısa bir zaman sonra bilimkurgu filmlerini aratmayacak bir makineleşmenin girdabında kaybolacak gibi görünüyor..
Son CEBİT fuarında kullanıma sunulan özel bir bilgisayar programı; sanal seks yaparken kaydedilmekten ve açığa çıkmaktan endişe edenler için geliştirilen ve yüz değiştirmeyi mümkün kılan kameralardan sonra bu robot tüm endişeleri giderecek gibi..
İmdi bugün îtîbârîyle türümüzün elindeki olanaklar, bilimsel ve teknolojik buluş ve başarılar vb.. önceki nesillerin tecrübe etmediği türden bir yabancılaşmaya doğru bizleri sürüklüyor; insan doğasında bulunan psikopatolojik eğilimlere yenik düşenlerin ıskartaya çıkarttığı şu yaşlı dünyâmız on dokuzuncu ve yirminci yüzyıl filozoflarının konuştuğu türden farklı bir yabancılaşmayla kendi sonuna doğru koşar adım ilerliyor..
Müsaade ederseniz, bendeniz bu yabancılaşma türünü yabancılaşmanın e-hâli biçiminde adlandıracağım..
Benim düşünceme göre yabancılaşmanın e-hâli günümüz insanı için hem bir neden hem bir sonuçtur..
Standart bir felsefe eğitimi almamış zihinler için birşeyin hem neden hem sonuç olması biraz yadırganabilir; ama bunda yadırganacak birşey yok; şöyle îzah edeyim:
Biz felsefeciler, ontojide "kendi kendisinin varlık nedeni olan varlık" biçiminde bir tanımlama kullanırız; metafizikçiler buna "tanrı"yı örnek gösterirler..
Ben şu örneği vereyim: para hırsı ve kazanma tutkusu hem bir nedendir hem bir sonuç; çünkü insan kazanmak ister, kazandıkça bu onda birtakım oto-kontrol mekanizmalarını zayıflatır; daha fazla kazanmak ister ve bu zincir böyle uzayıp gider; bu hırs ve tutku kendi kendisinin varlık nedenidir, kendi kendisini sürekli besler, büyütür ve genişletir; bu yüzden hem nedendir hem sonuç..
(Gerçi bu örnek de metafizikçilerin örneğine benzedi biraz; bu hırs ve tutku aslında kapitalist sistemin tanrısından başka nedir ki!..)
İşte, yabancılaşmanın e-hâli: birkez sanal seks manyaklığına bulaşan ve kendini bu işten alıkoyamayan bir kimsenin, günde en az üç-beş saatini bilgisayar karşısında geçiren ve zamanla insanlarla sosyâl ilişki kurma becerisini kaybeden bir kimsenin; kendi cinsel tercihlerini "özgürce"(!?) yaşayamadıklarından dolayı(!?) birtakım "çet odaları"nda kendilerini tatmin edenlerin, "sanal pasif"lerin, "sanal köle"lerin, "sanal küfürbaz"ların, "sanal karı-koca"ların; eğitimi için gerekli okumaları yapmak yerine Google'dan bulduklarını çalıp çırpan, kes-kopyala-yapıştır yöntemiyle kendine mâl eden öğrencilerin; internetteki birtakım haber, forum, düşünce sitelerinde veya gazetelerin internet sayfalarında çoğu zaman isimsiz olarak "yorum yapan"(!?), "fikir tartışması"(!?) nâmına bastırılmış egolarını, süperego çatışmalarını döküp saçan kimselerin vb.. vb.. vb.. içinde bulunduğu psikolojik ve sosyâl koşulların hem nedenidir hem sonucu..
Kısacası: kültür endüstrisinin metâlaştırılmış cinsellik unsurunun sanal ortama aktarılmasının hem nedeni hem sonucu..
İnsan olmanın, birey olmanın en önemli gereklerinden biri olan haz kontrolü mekanizmasının gereğini ve önemini anlayıp uygulamak bir tarafa, yabancılaşmanın e-hâli bu mekanizmanın içini boşaltıyor; daha da kötüsü: bu mekanizmayı hastalıklı bir biçimde yeni baştan içeriklendiriyor; bu mekanizmayı daha yüksek bir haz için daha küçük hazların ertelenmesi şekline dönüştürüyor ve bunu geniş halk kitlelerine benimsetiyor..
Oysa ki bu mekanizma bırakın hazzı ertelemeyi, çoğu zaman hazdan vaz geçmeyi gerektirir, ama kime ne!..
Yâni örneğin, insanların zaaflarından yararlanmama ilkesi, daha genel bir dile getirişle: "düşene bir tekme de sen vurma" ilkesi, "bu zaaflardan en iyi şekilde yararlanacağın zamâna kadar bekle, sonra işine bakarsın" biçiminde düşünülüyor!..
Yâni örneğin, kes-kopyala-yapıştır yöntemiyle günü kurtarmak isteyen bir öğrenci aslında bu özünden saptırılmış haz kontrolü mekanizmasını kullanıyor: incelediği konuyu etraflıca araştırmak, düşünmek, tartışmak yerine; yâni gerçek bir haz kontrolü mekanizmasıyla kendini kontrol edip enerjisini bu yönde harcamak yerine kes-kopyala-yapıştır yöntemiyle daha düşük bir enerji harcayarak günü kurtarmaya çalışıyor..
Aslına bakarsanız, haz kontrolü mekanizmasının bu şekilde bozuma uğratılması ilk önce, kapitalist toplumdan -marksist toplum kuramının öngördüğü komünist toplum yerine- post-kapitalist topluma geçiş sırasında gerçekleşti, yabancılaşmanın e-hâli ise bu mekanizmayı topyekûn ortadan kaldırıp günümüz insanını hazların kölesi hâline getiriyor..
Hazların kölesi olmak ise kaçınılmaz olarak bu hazların en kolay ve en ucuz biçimde tatmînini zorunlu kılıyor ki günümüzde bilim ve teknoloji buna hizmet ediyor..
Ve dolayısıyla yabancılaşmanın e-hâli günümüz insanını aşılması güç bir kısırdöngünün içine hapsediyor..
Haz kontrolü mekanizmasını kaybeden bir kimse; hazzı en kolay ve en ucuz biçimde tatmin etme peşindeki bir haz kölesi için artık felsefe yapmak da sanatla uğraşmak da siyâsî konularla ilgilenmek de nitelikli ve eleştirel düşünmek de vb.. vb.. vb.. anlamsız, boş, saçma..
İnternetteki milyonlarca porno site karşısında tatmin olmak dururken bu kimse niçin sayfalar dolusu felsefe metinleri okusun..
Baldırı çıplak manken resimleri dururken niçin büyük ressamların o eşsiz sanat eserlerine ilgi duysun..
Hoş, gerçek bir haz kontrolü mekanizmasına sâhip kimseler için de başka sorunlar var: hangi haber sitesine güveneceğiz, hangi sivil toplum kuruluşunun yayınladığı rapora inanacağız; örneğin Soros ve çocuklarının sivil toplum örümcek ağının sürdürmekte olduğu maniplasyonlar ayyuka çıkmışken doğru ile yanlışı nasıl ayıracağımız da ayrı bir sorun; fakat bu kimseler hiç değilse doğru ile yanlışı ayırma ve doğruya yönelme konusunda daha istekli; haz kölelerinin ise umurunda değil bunlar..
Yâni örneğin, Irak'ta olduğu söylenen kitle imhâ silâhları hakkında gerçeği araştırmak, bunu yapmayı istemek ve bu konuda doğru ya da yanlış bir sonuca varmak başkadır, "Kanıtlar ABD için yeterliyse bizim için de yeterlidir" demek başka..
İmdi mesele dönüp dolaşıp haz kontrolü mekanizmasının özüne uygunluklu bir biçimde yeniden inşâsına gelip dayanıyor; yoksa ne söylesek boş, ne yazsak değersiz..
Haz köleleri hiçbir olayın değişik unsurlarını biraraya getiremiyor, birbiriyle ilişkili olaylar arasında herhangi bir ilişki kuramıyor ve hattâ bunları yapmayı başaran ender insanları "komplo teorisyeni" olmakla ithâm ediyor..
"Kelebek etkisi" gibi "soyut" bir nosyon bir tarafa, sivil toplum örgütçülüğünü, bunun sınırlarını, etkilerini ve yan etkilerini; içinde yaşadığı kültür, toplum, sosyâl çevre ve aile üzerindeki yıkımını anlayamıyor..
Pekî gerçek bir haz kontrolü mekanizmasının yeniden inşâsı için; eş deyişle: yabancılaşmanın e-hâlinden kurtulmak için ne yapmak lâzım?
Doğrusu, buna tam bir açıklama getiremeyeceğim; bendeniz ne bir psikoloğum ne de sosyolog; sâdece bireyi ve toplumu anlama ve anlamlandırma çabasında olan genç bir felsefeciyim..
Ama iyi bir başlangıç için şunu önerebilirim meselâ:
Meselâ bu yazıyı okuduktan sonra, bilgisayarınızdaki porno arşivini silerek işe başlayabilirsiniz!..
Çünkü başlamak işin yarısıdır, kalan yarısı için ise daha yüksek bir irâde gerekir ve bu irâdenin gösterilebilmesi için işe başlamak zorunludur..
Çünkü porno arşiviniz sizinle birlikte olduğu sürece düşünsel ve duygusal anlamda neyle ilgilenirseniz ilgilenin, hangi işle uğraşırsanız uğraşın, o da sizinle birlikte gelecek ve sizi yabancılaşmanın e-hâline hapsedecektir..
Çünkü hiç kimse kendi gölgesi üzerinden atlayamaz..
Bunu anlayabiliyorsak: ne âlâ!..
Yok eğer anlayamıyorsak: ört ki ölem!..
Alkım Saygın
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan "Bütün Sokaklarım Sana Doğru…" |
|
Körfez fısıldıyor… Soluksuz sahil şeridinden birkaç tane rüzgâr çalmak için bekleyen coğrafya… Nar çiçeği baharları geride bırakan iklimlerden yolsuz haritalar…
Mürekkepsiz kalemler seni yazıyor, geceden gündüze kollarının arasından dökülen demet demet sevinçler olabilir miyim? Teninden bana akan yaseminlerde aşk. Bir akşamüstü güneşini dilimledim, gönlüne serpiştirdim, duydun mu portakal kokusunu?
Bulutların körebe oynadığı bu saatlerden gerdanına iliştirilen kızıl olmak istedim, yastığındaki iz, çarşafındaki buruşukluk, gömleğindeki ütü izi, losyonundaki mentol ve cebindeki buruşuk fiş olmak… Hayatına usulca sızmak, gerisi zaten soluksuz fotoğraf kareleri…
Kalemime dolanan hayalini içmek sabaha karşı ve eşliğinde leylâk kokuları… Sabun kokusunun tenine sindiği gecelerin ardı yakamoz… Serde erkeklik, delikanlılığında söz… Bir denizyıldızında yitip giden düşlerimin kurtarıcısı çakırlık…
Bulutlu geçmişin üzerine çekilen güneş perdesi… Damarlarının maviliğine uzanan gözlerimde bir gökyüzü çakması, yansıması denizden gelir.
Mısralarımın turunculuğunda kağıttan gemiler yüzdürdüm, benden sana bir alev çalsın diye… Kulağımda ıslığın, dudağımda adın, gönlümde yankılanıyorsun… 'Seni özlüyorum'dan ötesi bir derin hiçlik…
Deniz Marmasan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Yeryüzü Umurumda Değil!
Aralıkta top oynarken, herşeyimden ibaret oyun arkadaşlarımı çok sevdiğimi düşündüğüm halde taşları üst üste konmuş kalede gol yemeyene kadar beyazdım! Ben dikkatimi toplamaya çalışıp az önce kendime ve arkadaşlarıma yaşattığım üzüntülü hayal kırıklığını unutmuş olmanın sonraki zamanlardaki diğer pozisyonlarda kendim için daha yararlı olacağını düşünürken ikinci gol geldi. İlk yanılgım mıydı, hatırlamıyorum. İnsanın içini burkan ne varsa hepsinin, sonrakine kadar geçen zaman aralığında bir unutulma payı olmalı yine de; gelecek kırıklıkları tadarken öncekinden pek bir iz kalmasın, sanki ilkmiş gibi yaşansın diye.
Ne de olsa bir yerden sonra herşeyin tekrarına maruz kalıyor hayat. Ya biraz acı, kekremsi veya alafranga görünüyor ya da biz o hale getiriyoruz. Belki de ölüme yaklaşıldığında göz önünden geçtiği söylenilen film şeridi bu nedenle kısa sürede geçiyor. Her heyecandan, korkudan, endişeden ya da kırıktan, yaşanmışlıktan bir tanesini anımsamış olmak yetiyor belki de geride kalanların tümü bir diğerine benzediğinden. Yoksa ölüm dediğin, yani o aralıkta, çizgide kendini gösteren şerit bitmek bilmez, bir yaşam kadar zaman da öyle geçerdi: Vakti altmışında gelen, bir altmış yıl daha beklemek zorunda kalırdı ölmek için. İşte o zaman herkes erkenden atardı kendini. Yaşamak için geçen o kadar zamana katlanmayı göze alamazdı aynı sürenin şerit olarak geçecegini düşününce.
Ama sahiden de ölmek için o kadar zahmete, zaman kaybına değmediğinden bir anda silinirsin. Ne olduğunu anlayamadan unutulmaya yüz tutar hale gelirsin. Anladığını sanarsın, onca süre neden nefes aldığını anlayamamışsındır oysa, kim olduğunu, ne yapmak isyediğini, hangi koşulda, nerede olduğunu anlayamamışsındır. Farkında oldukların, anladığını sandıkların küçük ayrıntılardan, yer ettiğini düşündüğün minik parçacıklardan ibarettir. Ya da tüm olan bitenin farkındalığını ancak geçtikten sonra yaşamışsındır, yine de en azından geçip gideni anladığından eminsindir ama gereğinden fazla hızlı yol almıştır zaman; geriye bir tek ölüm kalmıştır, onu da anlayamadan basıp gitmişsindir yine nereye olduğunu bilmeden.
Demek ki uzunlu kısalı tüm yaşamlar sanmak denen eyleme maruz kalıyor, bir tek unutulmak fiili hak ettiği yeri buluyor, tam üzerine basılmış gibi herhangi bir mevzunun; tam anlamıyla yaşanıyor. Önce yenen golleri, sonra atılanları, ardından ikisi birden unutuluyor. Derken bir sevinç, bir üzüntü daha. İkisi birbirini götürürken biz herşeyin tam üzerine bastığımızı sanıyoruz, üzerinden bir daha inmemiş olmak için kirleniyoruz anımsamayarak, unutmayı göze alarak.
Halbuki göze alınan ne varsa hepsi gözden düşmüştür göze almadan kısa bir süre önce. İki insan; bir kadın ve bir erkek, nefes almanın her türlüsünü yaşamış oldukları halde bir çocuk, hatta nur topu gibi bir bebek dünyaya getirmeyi istemesinin başka bir açıklaması olabilir mi? Kimin aklına gelirdi o kadar çok değer verdiklerimizin bizi, daha dünyaya varmadan, henüz ağlamamışken bile, hiç düşünmeden gözyaşı haline getirmiş oldukları? Daha akıla gelmemişken herşey yoluyla, kendimiz tarafından bile unutulmanın başlangıcına hiç istemeden getirilmekten daha kirletici ne sürdürebilir varlığını yaşamdan başka? Hangisi kırıklara ayırır, kim sakatlar, neyin sağlığa kavuşturacağını düşünürken hangisi sakat bırakır bir adet erkek ve bir adet kadından başka?
En çok da bu yüzden her zaman ayak uyduramam bu yeryüzüne; günümü aynı boşlukta sonlandıramam her zaman. İnsanlara, insan denen varlığa alışmış gibi davranıp kendimi kandıramam. Bu nedenle herşeyi sanki çok normal birşeymiş gibi karşılayamam; herhangi bir saatte mesela, yapılması gereken neyse ondan haz etmeyebilirim başka bir dakikada. Ya da bir başka sağlığı, sakatlığı, hayal kırıklığını yada, hatırlamış olmanın yenilgisine kapılmamak adına unutmuş gibi yapamam. Unutulan ya da hiç hatırlanmayanların bir başka duygunun kirliliği olduğu gerçeğini gözardı edemem.
Taşları hala üst üste duruyor direkleri kalelerimin. Üzerim de pis, üzerim olmayan herşeyim de. Yağmuru bekliyorum bazen damlasa da alsa çamurumu üzerimden: belki dizlerimin yaraları da iyileşir; affederim kendimi de kendim olmayan herşeyimi de. Benim canımı sıkan insana alışmış olma, kendinden başka herşeye ayak uydurma zorunluluğu ya da mevsim şartlarına göre yaşam değiştirip öncekini unutmaya terketmek; önce terkedip sonra unutmak, hatırlanmayanların sonraki ya da önceki başka duyguların kirliliği haline gelmiş olması falan değil. Hepsi birer suçluluk. Kullanılmış bardağı kaldırıp ışığa tutsam, dudak izi olmayan en dokunulmamış yerini bulsam da oradan içmeye çalışsam suyumu affeder mi ki annem beni? Bunu düşünüyorum. Yeryüzü umurumda değil.
Mert Aldemir
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Lirik Söylenceler / Güllerin Söylemi
Tuti şöyle dedi : Rüzigar …evine git…
ayaza har düş'ünce diril/iştedir yokluk.
alaz yüklü kervanlar ulaşır mı yurduna
ey bad-ı saba
…dök suskunu bu garip meskenete
hükümsüz bıraktığın o efsun
……………kadar aziz/an …
Ey asitan gözcüsü dinle
bazen bulutlar ayı ne kıskanç kucaklar
süpürmek ister mahı bakışlardan
göğün elleri titrerken bir şimşek bozgununda
bir monolog kurgular hayat kendine
pare pare eder güheri
hiç yoktan ağar söylenceler bir güle
……ve bir rebabın tınısı esrik bir geceden azad…
sarp kayalara meydan okuyan bir bendir kadar
İnceden ilişir bir abdal şiire
…..Bazen söz'den bir uçurtma yapıp
günleri takıyorum kuyruğuna
Aheste bir katar geçiyor altından
Ve.…...
inciler topluyorum bir sırça saraydan
bir nakkaşın üflediği sonsuz ihtirastan..
sitemim kör bir tutsaktır bir andelibe
Bir meyal … …
yıllarca ve hep yeniden sağıldı damarlarımdan …
ey söz geçiremediğim ve yetinmediğim
…müstear.
senden damıttığım her yalın anda
bir hazine bulurdum ben…
…yar …
alnıma gölgesi düşüyor yokluğunun
…..Ve canıma puslu bir fener asılıyor ..
Ey ateşler yılkısı pervanem.bırak narın zülfüne bir buse …
bir rüyadan böyle her sabah
yeni bir düşe uyan.… tutulmuş ay kadar çaresiz
kınası narla karılmış ayrılıklarla
sırtıma vurduğun bu ateşi…
her gece yeniden kürümek güneşten….
ve her gece
tüm goncaları kızıla boğan silahlarınla
doru bir at kıvranıyor. şahdamarımda..
beni yıka(ya)n bir hançerde
doğruluyorum…mezarından kalkan bir ölü gibi
Alaz şöyle dedi : Rüzigar , harın ne azim
… Eyy ruhum…Güllerin söylemi ..
burcu burcu sadrımda eğlenişinle
azığıyım gözyaşının , kasidelerin do/ğurgan kızıyım....…
ve Güllere öykününce sesin…
sızlanarak dönüşüdür bu bana varlığın.
yar…nefesimi çekip s/akladığın gün anlamalıydım ..
…bitişleri solduran gelişlerin ahh ne hazin…
Leyla Karaca
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Daha İyi Fotoğraflar için "Çekim İpuçları"
50 Altın İpucu
1 - Bakış noktanızı iyi seçin. Bunun için fotoğrafını çekeceğiniz konuyu nasıl göstermek istediğinizi düşünün. Sabit bir konunuz varsa (bina, çeşme vs) etrafında biraz dolaştıktan sonra en iyi açısını bulmaya çalışın. Perspektif hatalarını hesaba katmayı unutmayın!
Farklı bakış açıları geliştirmeye çalışın. Ortalama uzunluktaki bir insanın göz hizası yerine, çok daha yukarıdan ya da aşağıdan da çekimler yapmayı deneyebilirsiniz.
2 - Herhangi bir konunun fotoğrafını çekerken, kompozisyonu yatay ya da dikey oluşturmanız konusunda önceki bilgi ve deneyimleriniz size yol gösterecektir. Bazı konular yatay çekildiğinde bazıları ise dikey çekildiğinde doğru ve güzel fotoğraf verirler. Bunun için ilk başta konunuzu kadrajladığınızda, büyük boşluklar kalıp kalmadığına ve konunuzun kesilen yerlerine bakabilirsiniz.
3 - Çekilecek konuya göre doğru objektif seçimi çok önemlidir. Bazı konular yakından, bazıları ise uzaktan fotoğraflanmalıdır. Bir futbol karşılaşmasında ya da vahşi hayvan fotoğrafları çekerken mutlaka belli bir uzaklıktan fotoğraf çekmemiz gerekir. Bunun için tele objektiflere ihtiyacımız olur. Doğru objektif seçimi için, objektif çeşitlerini ve nerelerde işimize yarayıp yaramayacaklarını iyi analiz etmeliyiz.
4 - Özellikle insan fotoğrafları ve portre çekiyorsanız, arka planlarının sade olmasına dikkat edin. Karışık bir arka plan, konumuzla karışacak ve belirginlikten uzak, seçici olmayan sıradan bir fotoğraf karesi olacaktır.
5 - Yakından tanıdığınız ya da ilk defa karşılaştığınız birinin fotoğrafını çekerken konunuzu rahatlatmaya çalışın. Kendinizden emin olun ve karşınızdaki kişiyle bir şekilde iletişim kurmaya çalışın. Fotoğraf çekerken kurulan iletişim sadece konuşarak değil, göz temasıyla ya da beden diliyle de yapılabilir.
6 - Yakından çektiğiniz portre fotoğraflarda göze netlik yapın. Gözlerin net çıkması diğer alanlardan çok daha önemlidir.
7 - Fotoğraf konunuza göre deklanşöre basma anınız değişebilir. Bir manzara ya da hatıra fotoğrafında başka, hız ve hareket olan fotoğraf konularında ise çok daha dikkatli deklanşöre basmak gerekir. Kısaca "kritik an" dediğimiz konu, zamanlama ile ilgilidir. Konunuzu veya olayı iyi takip ederek en can alıcı noktasında deklanşöre basılmalıdır.
8 - Bir daha tekrarlanamayacak önemli bir konu çekiliyorsa mutlaka deneme çekimi yapın ve normal zamanlardan daha fazla sayıda fotoğraf çekin.
9 - Güneşin tam tepede olduğu saatlerde (daha çok 12.00 ile 14.00 arası) mümkünse fotoğraf çekmemeye çalışın. Özellikle insan fotoğrafları üzerinde hoş olmayan sert gölgeler belirginleşebilir.
10 - Fotoğraf çekmek için geniş vaktiniz varsa, yanınızda bir tripod taşıyarak fotoğraflarınızı tripod ile çekin. Böylece kadrajlarınızı daha kontrollü yapma ve yüksek diyafram değerleri kullanma imkanınız olur.
11 - Seyahatlerinizde çantanızda mutlaka mini bir tripod bulundurun. Nerede gerekeceği hiç belli olmaz!
12 - Tripodunuz olmadan elde fotoğraf çekerken, enstantane değerlerinizi mutlaka kontrol edin. Enstantane değeriniz en azından kullandığınız objektifin odak uzunluğuna yakın olmalıdır. Örneğin, 50mm için 1/60sn, 200mm için 1/250sn, 300mm için 1/500sn gibi…
13 - Özellikle portre çekimlerinde ışık konunuzun arkasından geliyorsa konunuz ters ışıkta kalacak ve yüzü nerededeyse tamamen karanlık çıkacaktır. Eğer portrenizin yüzünü karanlık değil de daha aydınlık şekilde göstermek isterseniz en basit yöntem olarak dolgu flaşı kullanabilirsiniz. Böylece portrenizin yüzü de arka plan ile dengeli şekilde aydınlanacaktır.
14 - Fotoğraf çekimlerinizde bir tripod kullansanız bile deklanşöre basma anınızda bir titreşim meydana gelebilir. Bunu önlemek için kablo deklanşör, uzaktan kumanda ya da hemen hemen tüm fotoğraf makinelerinde olan "self timer" modunu kullanabilirsiniz.
15 - Çok büyük ya da çok küçük şeylerin fotoğrafını çekerken karemizin içerisine, konunun boyutunu gösterebileceğimiz ve herkes tarafından bilinen referans alınabilecek bir nesne koymakta fayda var. Örneğin, çok küçük bir obje çekerken, kibrit çöpü ya da bir bozuk para kullanmak gibi…
16 - Ufuk çizgisi, fotoğraf karesinin alt kenarına paralel olmalıdır. Aksi takdirde hoş olmayan yamuk bir fotoğraf karemiz olur.
17 - Özellikle ters ışıkta ve güneş ışığının çok parlak olduğu yerlerde fotoğraf çekerken mutlaka objektifinizin parasoleyini (güneşliğini) kullanın.
18 - Panoramik çekim yapacağınız zaman makinenizi (daha çok kullanılan) yatay yerine tripodunuza dikey olarak bağlayın. Böylece çekmek istediğiniz alanda daha fazla fotoğraf çekebilecek ve perspektif bozulmalarını da en aza indirmiş olacaksınız.
19 - Hızlı konuların (spor karşılaşmaları, araba yarışları…) fotoğrafını çekerken makinenizin obtüratör hızını kontrol edin. Enstantaneniz en azından 1/500sn olsun!
20 - Önemli ve hızlı fotoğraf karelerini kaçırmamak için makinenizin (drive) modunu önceden seri çekime getirin. Netliği konunun gerçekleşebileceği yere önceden yaparak da zaman kazanabilirsiniz. Böylece objektifiniz netlik yapmak için ekstra zaman harcamayacaktır.
21 - Fotoğraflarınıza hız efekti katmak için, nispeten düşük obtüratör hızlarında (1/30, 1/15…) makineniz ile konuyu takip edip uygun yere geldiğini düşündüğünüzde deklanşöre basın ve takip etmeyi biraz daha sürdürün. Böylece pan tekniğini kullanmış olursunuz. Bu teknikle konunuzun bazı yerleri ve arka alanı netsiz çıkacak ve konunuz hareketli gözükecektir.
22 - Özel mekanlarda çekim ve tripod kullanmak için mutlaka izin alın. Başınızın derde girebileceği yerlerden uzak durun.
23 - En zor fotoğraflanabilecek konulardan biri bebek ve küçük çocuklardır. Çok hızlı ve sürekli hareket ettikleri için fotoğraf karelerine ya çok flu ya da istenmeyen bir anda çekilmiş halleri yansır. Yeni doğmuş bir bebek fotoğrafı çekecekseniz kesinlikle flaş kullanmayın ve flaşınızın kapalı olduğunu bir kez daha kontrol edin.
Çocuk fotoğrafları çekerken de onları oyalayacak bir şeyler bulun. Oyuncaklar bu işe yarar! Arada bir de size bakması için ona seslenin. Unutmayın, küçük bir çocuğun dikkatini sürekli olarak aynı noktada tutamazsınız.
24 - Çekeceğiniz objeyi fotoğraf karenizin tam ortasına getirmeyin. Bilinenin aksine konuyu ortalamak yerine karenin alttan, üstten, sağdan veya soldan 1/3'üne yerleştirmek çok daha iyi bir sonuç verir.
25 - Ormanlık veya ağaçların çok olduğu alanlarda fotoğraf çekiyorsanız çıkan sonuç genellikle gözümüzün gördüğü kadar güzel olmayabilir. Ağaçların arasından süzülen parçalı ışık fotoğraf karenizde delik deşik (açık-koyu bölgeler) bir görüntü oluşturabilir. Çektiğiniz fotoğrafları mutlaka kontrol edin. Parçalı ışık etkisini yumuşatmak için flaş da kullanabilirsiniz.
26 - Çiçek fotoğrafları çekerken rüzgarın hızını hesaba katın. Çiçeğin arka alanına ve üzerine düşen ışığa dikkat edin. Bazı çiçekler ters ışıkta daha güzel fotoğraf verebilir.
27 - Sis, duman ve ters ışık fotoğraflarının her zaman ilgi çekeceğini unutmayın.
28 - İnsan ve yaşamlar üzerine fotoğraflar çekiyorsanız, sade kıyafetler giymeye özen gösterin. Gösterişli fotoğraf çantaları ve büyük fotoğraf makineleri işinizi zorlaştıracaktır.
29 - Hemen her kompakt dijital fotoğraf makinesinde bulunan dijital zoom özelliği gerçek zoom demek değildir. Bizim tek bakacağımız optik zoom özelliğidir. Objektifin içerisindeki mercek sistemlerinin ileri geri gitmesiyle optik zoom (yani gerçek zoom) yapılır. Dijital zoom ise, çekilecek olan konunun yazılımsal olarak büyütülmesiyle elde edilir. Görüntü kalitesini negatif yönde etkileyeceğinden dijital zoom özelliğinin kapalı olmasında ve hiç kullanılmamasında fayda vardır.
30 - Dijital fotoğraf makinelerimizdeki LCD ekranlar pil tüketimini en fazla artıran kısımdır. LCD ekranları mümkün olduğunca az kullanmaya çalışın. Her fotoğraf çekildikten sonra otomatik olarak gösterme özelliğini kapatın, ihtiyaç duyduğunuzda siz LCD ekrana getirin.
Özellikle fotoğrafa yeni başlayanlarda LCD ekranın sık kullanılması istenmeyen kötü bir reflekse dönüşecek ve "nasıl olsa kötüyse siler yenisini çekerim" gibi bir anlayışa yol açacaktır.
31 - Seyahatlerinizde, depolama işinizi nasıl yapacağınızı ve ne kadar fotoğraf çekebileceğinizi hesap etmeye çalışın. Gideceğiniz yere göre taşınabilir bilgisayar, taşınabilir hard disk veya diğer depolama ürünlerini kullanın. Kısa seyahatlerinizde ise sadece hafıza kartlarınız da işinizi görebilir. Birden çok hafıza kartı taşıyın. Ancak onlarca hafıza kartı ile çalışmak işinizi güçleştirecek ve hata yapmanıza sebep olacaktır. En az 2GB hafıza kartları alın!
32 - Hafıza kartını takıp çıkarırken dijital fotoğraf makinenizin mutlaka kapalı olduğundan emin olun. Aksi takdirde hafıza kartınızdaki bilgiler kaybolabilir, kartınız ve fotoğraf makineniz bozulabilir.
33 - Hafıza kartlarınızı silmek içerisindeki bilgileri güvenli şekilde silmeye yetmez. Hafıza kartlarınızı formatlayarak kullanın!
34 - Yeni aldığınız bir dijital fotoğraf makinesinin kullanma kılavuzuna mutlaka göz gezdirin. Hatta üşenmeden hepsini okuyun! Makinenize özel veya daha önce hiç kullanmadığınız bir özelliği olabilir.
35 - Uzun seyahatlerinizde yanınızda yedek pil bulundurmaya çalışın. Eğer makineniz kendi özel şarjlı pili ile çalışıyorsa akşamları mutlaka şarj edin. Kalem pil ile çalışan bir makineniz varsa da kaliteli alkalin piller kullanın.
36 - Karanlık ortamlarda fotoğraf çekerken, genellikle 3-4 metreden uzak mesafelere flaşınızın gücünün yetmeyeceğini unutmayın. Konularınızı daha yakında çekin.
37 - Makinenizin üzerine takılan bir flaşınız varsa, direkt olarak konuya doğrultmak yerine yansıtmalı olarak kullanmaya çalışın. Bunun için duvar ve tavanları kullanabilirsiniz. Bazı üreticilerin flaşlara takılabilen yansıtıcı ve yumuşatıcı gibi aksesuarları da işinize oldukça yarayacaktır.
38 - Otomatik ve manuel olarak kullanılabilen ISO ve WB (White Balance-Beyaz Ayarı) özelliklerini çekimlerinizden önce kontrol etmeyi unutmayın!
39 - Özellikle zor ışık şartlarında fotoğraf çekiyorsanız RAW formatını kullanın.
40 -DSLR fotoğraf makinelerinde objektif değiştirirken hızlı davranmaya çalışın. Mümkünse tozun en az olabileceği tuvalet ve banyo gibi ortamlarda değiştirin.
41 - Fotoğraf makinenizin temizliğine önem verin. Dijital fotoğraf makinelerinin en büyük düşmanlarından biri tozdur. Özellikle objektiflerinizi temizlerken elinize ne geçerse onunla temizlik yapmaya çalışmayın. Kolonya benzeri çözücü maddeleri asla kullanmayın. Sadece objektif ve optik malzemelerin temizliğinde kullanılan özel kimyasalları ve kağıtları tercih edin.
42 - Fotoğraf makinelerinizi ve objektifleri fotoğraf çantasında taşıyın. Fotoğraf çantanızın su ve toz geçirmemesine, darbelere karşı korunaklı olmasına dikkat edin.
43 - Uzun yürüyüşlerde ve seyahatlerinizde sırtınızda, iki omuzda taşınabilen fotoğraf çantalarını tercih edin. Uzun süre tek omuzda taşınan ağır bir fotoğraf çantası belinizde ve sırtınızda ağrılara neden olabilir.
44 - Fotoğraflarınızı depolarken kendinize özgü bir sistematik geliştirin. Önemli fotoğraflarınızı hem hard diskte hem de CD/DVD ortamında saklayın.
45 - Kumsal ve çöl gibi ortamlarda fotoğraf çekiyorsanız makinenizi korumaya özen gösterin. Çekiminiz bittikten sonra mutlaka fotoğraf çantanıza yerleştirin.
46 - Uzun süreli fotoğraf çekimlerinden sonra makinenizin bakımını yapın. Özellikle DSLR fotoğraf makinesi kullanıyorsanız görüntü algılayıcınız (CCD/CMOS sensör) kirlenmiş olabilir. Bu gibi durumlarda da en ufak bir toz tanesi bile fotoğraf karenizde kocaman bir leke olarak görülecektir.
47 - Fotoğrafınızı internet üzerinde kullanacaksanız (web sayfası, mail vs) görüntü boyutunu düşürün ve mutlaka JPEG çekin.
48 - Yağmur altında fotoğraf çekerken fotoğraf makinenizin ıslanmaması için özel yağmurluklardan faydalanabilirsiniz. Makineniz ıslandığında da bir an önce kuru bir bezle temizlemenizde fayda var.
49 - Soğuk havalarda ve özellikle de kar altında fotoğraf çekerken pillerinizin sorun yaratabileceğini ve sizi yarı yolda bırakabileceğini unutmayın. Yanınızda mutlaka yedek bir pil bulundurun. Ani hava değişikliklerinden uzak durmaya çalışın. Çok soğuk bir ortamdan çok sıcak bir ortama geçtiğinizde, fotoğraf makinenizi direkt olarak ısı kaynağından uzak tutmaya çalışın.
50 - Objektiflerinizin önünde koruyucu filtre olarak UV ya da Skylight'i kullanabilirsiniz. Böylece objektifiniz dış kaynaklı sorunlara (çizilme, tozlanma, kırılma…) karşı korunmuş olur.
Alıntıdır.(© Photo Digital - 2008)
<#><#><#><#><#><#><#>
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
Bu Güzel Ülke
Nice asırlara yurt vadedilen
Çekilmiş mihnettir bu güzel ülke
Bağımsız Türkiye umut edilen
Biçilmiş cennettir bu güzel ülke
Bayrağında yıldız hilal içinde
Bembeyaz renkleri bir al içinde
Dalgalandıkça hoş bir hal içinde
Yükselen şöhrettir bu güzel ülke
Bunca cefa,elem bunca kan niçin
Bağımsız bir vatan bir toprak için
Yanmış canevleri hep için için
Çileli millettir bu güzel ülke
Şerife bacıyla,mehmetçik ile
Herkes vatan için vermiş el ele
Deryaları aşmış çekilen çile
Düşmana külfettir bu güzel ülke
Kuru ekmeğine soğan bulduysa
Aşını ıslatan bir yudum suysa
Bunca yokluk ile millet olduysa
Asil bir devlettir bu güzel ülke
Al kanlar içinde askeri şehit
Buna melekler de her daim şahit
Onlar ki vatanı için mücahit
Ödenmez diyettir bu güzel ülke
Nicesinin her gün gözleri nemli
Baba şehit ise anne matemli
Hepsine sorsak der! vatan önemli
Bulunmaz nimettir bu güzel ülke
ENGİN NAMLI
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Dünya üzerindeki tüm çocukların bilgisayarla tanışmasını ve ister okulda, ister evde; yani her ortamda bilgisayar kullanabilmesini sağlamak amacıyla XO isimli bir bilgisayar geliştirildi. Yeşil renkli bu şirin bilgisayarın bilgilerine http://www.laptop.org/ sloganları da çok güzel: One Laptop Per Child. Peki bu organizasyon neden Türkiye'de yok diyenlere güzel bir haberim var. OLPC Türkiye Ofisi 2008 başında İstanbul'da kuruldu. Hem de sloganı değiştirmeden: Her Çocuğa Bir Laptop diyerek yola çıktı bu arkadaşlar. Projeyi merak edenler için bir web sayfası hazırladılar http://www.abcdizustu.com/ Tanıtımlara başladılar bile. Aslında bu tam anlamıyla bir sosyal sorumluluk projesi. Seslerini duyurmak için tanıtım faaliyetlerine başladılar ve hızla devam ediyorlar. Sizler de bu çorbada tuzumuz bulunsun diyorsanız, web sayfalarını inceleyerek işe başlayabilirsiniz. Türk çocuklarının da bu projeden faydalanmalarını istiyorsanız, desteklemekten çekinmeyin.
http://files.cilekoyun.com/files/o3koke/o1/animasyoncu_2.swf Eğlenceli bir animasyon seyretmek istiyorsanız buyurun buradan bakın. Hatta indirebilmeniz için özellikle swf uzantılı dosyanın adresini veriyorum. İyi eğlenceler.
Biraz daha fazla animasyon isteyenler için ise http://www.atom.com/ web sayfasını tavsiye ediyorum. Tamamen animasyon dolu karmakarışık ama sıkıcı olmayan bir web sayfası.
En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
|
|
|
|
|
|