Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 7 Sayı: 1.476

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 11 Eylül 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Laf ebeliğini bırakın!..


Merhabalar

"Laf ebeliğini bırakın da işinizi yapın" diyeceğim, "E yapıyoruz ya" diye cevap verecekler. İşleri bu, gerçeklerin üstünü örtüp, konuyu saptırıp, sıyrılmak. Denk geldi tangır tungurun basın toplantısını seyrettim. Bomboş bir kafadan çıkan tangırtılar. Yazdığını bile okumakta güçlük çeken çakma vekiller. Sorulan soruya cevap vermek yerine havanda su dövenler. Yıllardır, gün gelir kullanırız diye, biriktirdiklerini hiç utanmadan şantaj amaçlı kullanmalar. Yalnız Allahı var, bu, başkanı gibi hırçın değil. Sakin sakin veriyor gazı, azar azar. Suratında müstehzi bir gülümseme, sıkıysa adamı sıkıştır. Yanağını sıkasın geliyor, hepsi o kadar. Neyse uzatmayayım, gene birileri çıkıp saygısızlık ettiğimi söyler, neme lazım. Oysa saygısızlık, saygıyı hakedene edilmez, bize öyle öğrettiler. Hele makam işgal ediyor diye saygı isteyenlere benden kapik çalışmaz. Gene birşey yumurtlamış hazret; "Asıl mahalle baskısı içki içmeyenlere" demiş. Ahlak adına, adalet adına, hak adına köşeye sıkışınca artık dilin bağını çözdüler besbelli. Battı balık yan gider misali. Dilde kemik memik yok, söyledikçe açılıyor, açıldıkça bastırdığı dizginlediği arzularını bir bir döküyor...

Bir de trajikomik bir durum yaşıyoruz bu yolsuzluk haberleriyle birlikte. Yakında yerel seçim var ya, çıkan tüm yolsuzluk iddialarına yanıt bu seçimle veriliyor. Hepsi de bir komplo kurbanıymış. Başkanı çekemeyenlerin uydurmasıymış. Mesela Gaziantep Belediyesi'ndeki dişli olayı gibi. Herşey o kadar açık ki, neye nasıl itiraz ediyorlar anlamak mümkün değil. "Fıstık Araştırma Geliştirme Arazisi" diye ayrılan 120 bin metrekarelik bir yer imar değişikliği ile ticaret alanına dönüştürülüyor, AKP'nin 2004 yılı belediye başkan aday adayı bir zata vahiy geliyor, 12 Şubat'ta gidip araziyi satın alıyor, 15 Şubat'ta da bir yabancı firmaya satıyor. Üç günde elde edilen rant 72 milyon yetele. Allah bereket versin. Kimbilir kimler paylaştı, haram zıkkım olsun. Bakın gene sinirlendim. Siz bana bakmayın, esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


Feride Özmat

 Kahveci : Feride Özmat


  Leylek Sohbeti

Sahilde oturmuş, dalgın dalgın gökyüzüne bakıyordum. Leylekleri bekliyordum. Döne döne havalanarak sıraya dizilmelerini... Maviliğin içinde tüm asaletleriyle süzülüp sıcak mevsimlere doğru gidişlerini seyretmeyi... Ve yazı kanatlarında yolcu ederken, sonbaharı yüreğime konuk etmeyi...

Eylül neredeyse kapıdaydı. Herkes leyleklerin çoktan göç etmeye başladıklarını söylüyordu ama Kadıyoran'dan her inişimde gözlerim havada yürüsem de, balkona her oturuşumda gökyüzünü bulunduğum yerden Tepeköy'ün ardındaki ufka kadar dikkatle izlesem de, hâlâ bir tanesini bile görememiştim. Yoksa benden habersiz gitmişler miydi? Her yaz başı onları nasıl da dört gözle beklediğimi ve her sonbahar onları uğurladıktan sonra geride bıraktıkları gölgelerine mutlaka bir yazı veya bir şiir bıraktığımı bilmiyor olamazlardı. Hayır; bana görünmeden göçmeyeceklerinden emindim.

Düşüncelerimin arasında, birinin "Bu akşam Ay' Yorgi'ye çıkıp mehtabı seyredelim haydi!" dediğini duydum. Bir an durduktan sonra "Neden olmasın?" dedim. Ada'nın en güzel manzaralı yeri değil miydi o tepe? Elbette mehtabın en iyi göründüğü yer orası olacak ve muhakkak ki hem o uzun, hem de çileli tırmanışın sonucunda yaşananlar, çekilen tüm eziyete değecekti.

Eşimle birlikte yola çıktığımızda, güneşin son ışıkları Heybeliada'nın arkasına saklanmaya başlamıştı bile. Yetimhane'nin yanından geçen yokuştan aşağıya doğru hızla inerken, kendimi yine gözlerim havada, yine leylekleri aranırken buldum. Bugün de bitmişti ve hâlâ onlardan hiçbir iz yoktu.

Boynum bükük, etrafıma bakıp kendini avutacak bir şeyler ararken, vadinin diğer yanında yükselen Yüce Tepe'deki çamların arasına serpiştirilmiş gibi duran beyaz noktaları fark ettim. Martı mıydı onlar? Denizden bu kadar uzakta, üstelik ağaç tepelerinde ne işleri vardı? Bir göz yanılsaması olabilir miydi? Belki de gözlüklerimi değiştirmemin zamanı gelmişti.

Luna Park meydanına indiğimizde, önümde yükselen dik yokuşa baktım. "Yani şimdi bu tepeye mi tırmanacağız!" Yol, daha doğrusu yokuş, o an gözümde büyümüştü. Derin bir nefes alıp tırmanmaya başladım. Mehtabı Ay Yorgi'den seyretmeyi teklif eden arkadaşıma söylene söylene yürürken sesim giderek azaldı, kısıldı; bir süre sonra tamamen kesildi. Sesimle aynı anda nefesim de... Olduğum yere çakılıp kaldım.

Oradaydılar! Evet; günlerdir beklediğim leylekler işte oradaydı! Her bir çam ağacının tepesinde onlarcası... Ta uzaktan, Yetimhane'nin yanından görüp martı sandığım beyaz noktalar... Bazıları Ada'ya daha yeni ulaşıyor; yorgun kanatlarında son bir çabayla, çamların arasında kayboluyordu. Diğerleri ise geceleyecekleri mekâna çoktan varmış olmanın verdiği mutlulukla, günlük temizlerini yapıyorlardı.

Nutkum tutulmuştu... Ama bir yandan da içimden gülümsüyor ve onlara; "Biliyordum!" diye sesleniyordum, "Bana bir kez olsun görünmeden buraları terk etmeyeceğinizden emindim." Hepsi bir ağızdan konuşuyor, sanki kendi aralarında sohbet ediyorlardı.

"Lak-lak... Lak-lak... Lak-lak..."

Sesleriyle, üstümüzden süzülüp gece boyunca konaklayacakları ağaç tepelerine yönelen bitkin kanatlarıyla, yokuşun dibinden Yüce Tepe'ye kadar adımlarımıza eşlik ettiler. Sonra... Bulutlu Ada manzarası, oldukça serin esen rüzgâr ve arada atıştıran yağmur damlaları bizi geceye taşıdı.

Artık tek eksiğimiz vardı; o da tepede toplanmamızın nedeni olan mehtap... Onun yokluğunu bana affettirmek ve dikkatimi başka yerlere çekmek istercesine, ayıkladığı cevizleri avucuma dolduran arkadaşımın kulağına söylenip duruyordum. "Hani senin şu dolunay? Bir damla olsun ışığını göremedik hâlâ!"

Bulutlar mı serzenişimi duydu, yoksa ay mı; bilemiyorum. Kapkaranlık gökyüzü yavaşça aralandı, gözlerimize incecik sapsarı ve hilâl şeklinde ışıklar yansıdı. Derken ışıklar giderek büyüdü ve yusyuvarlak altın bir top simsiyah dantelleri yarıp yükseldi. Herkesin nefesini tuttuğunu, yalnızca o altıntopa ve onun üzerini kadifemsi sarıya boyadığı denize baktığını görebiliyordum. Seslerimiz durmuş, rüzgârla birlikte nefeslerimiz bile susmuştu. Hepimiz huşu içindeydik.

Hiç konuşmadan o muhteşem dolunaya, kısmen altın rengi kadifeyle kaplanmış gibi görünen denize ve leylek siluetlerine baktık. Sesler kâh sağdan geliyordu, kâh soldan. Sanki yakındakiler ortaya bir laf atıyor, ilerdekiler onlara cevap yetiştiriyordu.

"Lak-lak... Lak-lak... Lak-lak..."

Aralarında ne konuşuyor olabilirlerdi? Daha önceki yolculukları sırasında yaşadıklarını ve deneyimlerini anlatıp gençlere nasihat mi ediyorlardı acaba? Yoksa eski Büyükada mahallelerindeki ahşap evlerin cumbalarından sarkan; bir yandan el işlerini yaparken diğer yandan konuşan kadınlar gibi aralarında dedikodu mu yapıyorlardı? Ya da belki Ada'nın, hatta dünyanın her geçen yıl daha da kötüye giden durumunu tartışıyorlardı. Öyle ya... Çoğu neredeyse yirmi - yirmi beş yılını yerkürede geçirmiş ve benim de hatırladığım o eski güzel günleri yaşamış olmalıydılar.

Bir an olduğum yerden yükselerek çevreme bakındım. Empresyonist tablolardan fırlamış gibi duran mehtap... Masada oturan arkadaşlarımdan yayılıp benliğimi saran sıcacık dostluk... Ve ona eşlik eden lakırtılı leylek sohbeti... Hayatı boyunca kim unutabilirdi böyle bir akşamı? Önce bulutların arasına gizlenip bizi üzen, ancak ilerleyen saatlerde tüm ihtişamıyla yükselip ışığını denizin üzerine olduğu kadar yüreklerimize de yayan dolunayı... Ya hayatımda ilk defa tanık olduğum leylek sohbetini?

Sonra durup düşündüm. Kaçımız böyle bir sohbete yakından tanık olmuştuk ve aralarındaki konuşmalara saygı gösterip bölmemek için seslerimizi fısıltıya dönüştürmüş, hatta tümüyle kesmiştik? Kaçımız altın sarısı dolunayı izlemek için durup kendimizi yaşadığımız âlemden soyutlayarak o ânın tadını doyasıya çıkarabilmiş, kendimizle ve çevremizle barışık olabildiğimiz için benliğimizle gurur duymuştuk?

Peki ya doğayla böylesine iç içe olunabilen; şehrimizde benzeri asla görülemeyecek, kazara görülse bile tadına varılamayacak manzaraları toplum olarak niçin dikkate almıyorduk? İstanbul'un bu kadar burnunun dibinde ama boğucu atmosferinden bir o kadar uzak olan daha kaç tane mekân vardı ki... Neden Ada'nın kıymetini bilmiyorduk? Böylesine çarpıcı bir manzara ile böylesine olağanüstü bir doğa başka ülkelerde olsa, oturduğumuz ve neredeyse bizden başka masanın olmadığı mekân sessiz ve doğaya saygılı kalabalıklarla dolup taşmaz mıydı?

Galiba ben ve benim gibi düşünen bir avuç dostum, farklı boyutta yaşıyor, olayları ve dünyayı daha farklı değerlendiriyorduk. Biz mi yanılgı içindeydik, yoksa diğerleri mi bazı şeyleri atlıyordu; bilemiyorum. Ama bildiğim tek şey vardı ki, o da geceden yüreğimde kalan onca güzel anı, onca muhteşem resim, bundan sonra hep benimle yaşayacaktı.

Kafamda belirip beni üzen hatta utandıran tüm sorular bir yana; merak etmekten hâlâ kendimi alamadığım bir şey vardı. Acaba gecenin geç saatlerine kadar aralarında ne konuşuyordu şu leylekler?

"Lak-lak... Lak-lak... Lak-lak..."

Feride Özmat


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,758,758,758,758,758,758,758,758,75
8 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Dilek Adıgüzel

 Kahveci : Dilek Adıgüzel


  Kar

Güneş batmak üzereydi ve bir Pazar günüydü.

Uzanmış gökyüzünü izliyordum. Bir rüzgâr esti sımsıcak havada, ben üşüdüm. Ve ben tanıdığım herkesten daha küçüktüm.
Bembeyaz bir tüy düştü gökyüzünden yavaş yavaş.. Gülümsedim.
Bir iki üç..Sayamadım ne kadar yağdı.. Hızlandı.. Her yer bembeyazdı.
Herkes kar yağıyor sandı. Hâlbuki meleklerin kanatları yağıyordu üzerimize.
Ben hariç herkeste çocuksu bir sevinç.. Bu mevsimde kar yağar mı? diye.
Tek üzülen bendim galiba melekler öldü diye.
Tüm büyükler korktuğumu sandı :
- "Ağlama!" dediler..
Annemin eteklerine sarıldım,
- "Tanrı bizi terk etti "dedim.
Bir Pazar günüydü.. Bir Pazar günüydü bittiğinde…

Ellerimle poşetlerle içeri girdim. Kahvaltı hazırlayacaktım sana. Önce evinin dağınıklığıyla başladım. Döküp saçtıklarını toparlamayla . Sonrada evini süpürmeye.
Odanın kapısında belirdin.Dışarı çıkmadan önce öptüğüm yüze baktım gülümseyerek.
- En azından yatak odasının kapısını kapatsaydın.. gibi bir cümleyle birlikte suratıma kapattın kapıyı.
Pazar günüydü güneş batmak üzereydi.. Pencereye çevirdim başımı.. Bir rüzgar esti sımsıcak havada,ben üşüdüm.. Ve ben senden daha küçüktüm.
Bembeyaz bir kar tanesi düştü önce yavaş yavaş. Sonra bir iki üç.. Sayamadım ne kadar yağdı.. Hızlandı.. Her yer bembeyazdı..
Ben çantamı alıp çıkmak üzereyken kapıda belirdin çocuksu bir gülümseyişle.
- Bak ne mükemmel bir şey değil mi? Bu havada kar yağıyor.
Elimden tutup camın önüne götürdün. Sen hayranlıkla izlerken benim gözümde damlamadan duran bir gözyaşı vardı.
Bu sefer sarılacak kimsem yoktu :
- Tanrı-aşk-bizi terk etti dedim.

Bir Pazar günüydü. Bir Pazar günüydü bittiğinde…

Dilek Adıgüzel






Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,808,808,808,808,808,808,808,808,80
15 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Sinem Semerci


YOKLUĞUNA SIĞINDIĞIM GECELERDE…

Anladım…

Yazgısı kırık notalara düşmüş bir sevdanın iki yenik yüreğiyiz biz. Herhangi bir köşe başında karşılaşmış ruhlarımızın en yalnız anlarında gözlerimiz değmiş birbirine suskunluğumuza işlenmiş bu tadı acı sevdalar yalnızlık yazgı…
Susuyorum
Adın kadar kapalıyım hayata gel diyorum

"EY GÜLÜŞÜ GÜNEŞ SEVGİLİ HAYATIMA GEL! DÜŞLERİM SIKILDI DOKUNAMAMAKTAN HAYALİNE GEL…"

Yollarım çıkmazda, dizlerimde çocukluğumdan kalma yaralar yüreğimde acı. Çığlıklarım da adın yankılanıyor duymuyorsun. Kendi kendime konuşuyorum gecelerde yüzünü çizdiğim duvarlara kan damlıyor, dağılan silüetine silüetimi yapıştırıyorum öyle çok yakışıyor ki gülüyorsun, geceler mutlu. Yüreğinde büyüyen aşkı izliyorum gözbebeklerinde. Geri dönülecek zamanlarım var diyorum, senli yaşanacak yağmurlarım. Susuyorsun. Beni duy diyorum.Yolları uzak gittiğin kentlerin DUYMUYORSUN.

Şimdi yanılsamalarda büyüyen, adı sahte, gülüşü sahte benliğimde hala kör bir noktayla dolaşan suskun sevdalar biriktiriyorum sana, belki diyor içimin bir yanı belki yüreğime, düşlerimde hissettiğim nefesin kadar yakın olabilirsin bana. Bir gece yağmur yağar kararır hava ve sen ve sen…

Şimdi bilsen bunları, içimi ve hayatımda ne denli büyük bir aşkla çevrelendiğini bilsen gelir miydin? Sana beni anla dediğim kaçamak bakışlarımda görebilir miydin? Ne denli sevdiği mi seni. Kimbilir şimdi nasıl ve hangi duygulardasın satırlarımı okurken, büyük ihtimal kendinden, senden bahsettiğim aklına bile gelmiyor. Sen gözleri güneş sevgili ben küçük bir kızdım ellerinde, yüreğinde büyüdüm kaçtım, senden gittim ve döndüm geceler boyu uzaktan izlediğim gölgen hep yanımda oldu. Zaman seni alırken benden ve yeni doğan bir çocuğun gözlerinde büyüyen gözlerini gördüğümde anladım. Aşk uzaklara yazdıysa adını unutulmayacak bir hikaye kalıyor bakışların ardında. Gizli içten bir elveda büyüyor büyüyor.
Aşk hiç bitmiyor.

Sinem Semerci


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,679,679,679,679,679,679,679,679,679,67
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  GURBETTE RAMAZAN HÜZNÜ

Bütün dünyada bir ay boyunca ramazanın doyumsuz atmosferi gönüllerimizi şenlik yerine döndürecek. Diğer zamanlara göre hayata can ve heyecan gelecek. Yürekler maneviyatla dolup taşacak. Zaman nehirlerinden akıp giden her gün, hüzün tortusunu da geride bırakacak. Gönlümüzdeki hatıralar kalacak geriye. Yaşanmışlıklar bu hatıra sarmalı içinde yarınlara aktarılacak. O unutulmaz iftar sofraları, teravih öncesinde ve sonrasında demli çaylar eşliğinde edilen sohbetler gönül köprülerimizi daha da sağlamlaştıracak. Böylece zaman akacak, bizler de zamanın akışına uyup onun bıraktığı derin izleri takip edeceğiz.

Ramazan bütün dünyada aynı heyecan atmosferiyle evlerimizi şenlendirebilecek mi acaba? Gurbetteki dostlarımız ramazanı sıladakiler kadar coşkulu yaşayabilecek mi? Bizler iftara doğru mübarek ezanı ve iftar topunu beklerken yurtdışında yaşayan insanlarımız bu saatlerde ezanın boşluğunda hüzünlenmeyecekler mi? Gurbette yaşanan ramazanlarla sılada yaşanan ramazanlar bir mi? Ülke içerisinde gurbet hayatı yaşıyorsanız buna bir yere kadar katlanılabilir? Ya kiliselerin gölgesinde, ezandan ve izandan mahrum yaşıyorsanız bu içinize hüznün kurşundan gölgesini düşürmez mi? Efkârlanıp bir köşede öylece kalakalırsınız.

Sevgi ve muhabbet iklimini gönüllere taşıyan ramazan, gurbetçilerimizi de bambaşka dünyalara götürüyor. Gurbette ramazanı doyasıya yaşamak zor olsa da bu toprağın insanları bunu sağlamak ve çocuklarına ramazan heyecanını doyasıya yaşatmak için canla başla çalışıyorlar. Çünkü çocukların zihnine nakşedilen ramazan motifleri onların gelecekteki hayatlarının şekillenmesinde öncü rol oynayacak. Zor şartlarda olsak da çocuklarımız bu manevî havayı teneffüs etmelidir. Şimdi Avrupa'da da büyük camilerimiz ve mescitlerimiz var. İftardan sonra bu camiler ağzına kadar doluyor. Avrupa'daki Müslümanlar yitiklerinin kıymetini biliyor artık. Gurbetin zorluklarına rağmen inançlarına dört elle sarılıyorlar. Avrupa'daki diğer milletlerden Müslümanlar da aynı caminin kubbesi altında huzura yelken açıyorlar. Buralardaki camilerde her milletten insana rastlayabiliyorsunuz. Hepsinin kalbi Allah, Kur'an, peygamber aşkıyla atıyor. Hepsinin payları farklı olsa da paydaları İslam…

Ramazanın gelişi hayata apayrı bir dinamizm getirir. İftar çadırları kurulur. Kitap fuarları düzenlenir. İftar neşesinden sonra teravih namazlarına gidilerek dinî ve sosyal bağlar güçlendirilir. Özellikle iftar çadırları insanların aynı amaç ve ideal uğrunda bir çatı altında olmasını sağlar. Bunları Avrupa'da doyasıya yaşamak mümkün değildir. Fakat son zamanlarda bazı gayretli vatandaşlarımız sayesinde Avrupa'nın değişik ülkelerinde iftar çadırları kuruluyor. Burada sadece Müslümanlar değil, ramazana ilgi duyan yabancılar da ağırlanıyor. Hatta yabancılar da Müslümanlarla birlikte bu işe el atıp hoşgörünün en güzel örneklerini gösteriyorlar. Sevgi ve hoşgörü iftarlarında farklı inançlardan insanlar aynı mekânları paylaşıp aynı manevî havayı teneffüs ediyorlar. Bazı gayrimüslimler bu uhrevî havadan etkilenerek Müslümanlığı seçip hayatlarında köklü değişiklikler yapıyorlar.

Eskiden daha zordu gurbette ramazanı yaşamak... Şimdiki imkânlar ramazanları biraz daha kolaylaştırsa da gurbetteki ramazanlarda yetim çocukların hüznü var. Çünkü bu coğrafya size orucun havasını, hazzını ve manevî mertebesini yaşatamıyor. Sokaklardaki insanlar yiyip içerken, sigaralarını tüttürürken, birahaneler dolup taşarken ramazan biraz da lafta kalıyor. Yalnız ve çaresiz hissediyorsunuz kendinizi. Ramazanı üç yıl yurtdışında yaşamış bir insan olarak bunu tecrübe ettim. Ülkemin ramazanlarının ne kadar eşsiz olduğu kanaatine vardım.

Gurbette ramazanlar da, bayramlar da buruk geçmeye namzettir. Bu gurbetten kastedilen yurtdışıysa işiniz daha da zor demektir. Fakat ailenizle birlikte yaşıyorsanız onlardan aldığınız güçle zorlukları omuzlayabilirsiniz. Ramazanın heyecanını ve telaşını gurbet sokaklarında göremezsiniz. Oysa benim güzel ülkemde, Türkiye'mde iftara yakın saatlerde sokaklar karınca yuvası gibi canlıdır. Gurbette imsakiyeye bakarak oruç tutmak ayrı bir sorundur. Varsın olsun, dünya gurbetine bir de bu eklensin. Sabır her derdin ilacıdır.

M.Nihat Malkoç
mnm61mnm@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Mehmet Hamurkaroğlu


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


Et.

Sustu, dinledi.
İçi kalktı, indi.
Olmadı.
Haykırdı, ağladı.
Yaş akmadı, yok.
Olmadı.
Tek bir duvar var
İdi.
Güvercinlerin konduğu
Ve uçabildiği
Duvar.
Ağlayan duvar.
Ağlayamayan insana
İnat yaş döken duvar.
Yıkıldı.
Olmadı.
Hiç olmazdı da hem.
Neden olsundu.?.
Olmasını istedi, hep,
Ciğerleri şiştikçe,
İndikçe.
Alçaldı, en dibe.
Akmadı, yaş.
Aksındı, istedi.
İstememesi gerekse de
Olsundu.
Ama olmadı.
Hiç olmazdı da hem.

Gül Saba Taka

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Polygon Web Studio


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "

C.Eray Eldemir
"Uzak İklimler"


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Dünya üzerindeki tüm çocukların bilgisayarla tanışmasını ve ister okulda, ister evde; yani her ortamda bilgisayar kullanabilmesini sağlamak amacıyla XO isimli bir bilgisayar geliştirildi. Yeşil renkli bu şirin bilgisayarın bilgilerine http://www.laptop.org/ sloganları da çok güzel: One Laptop Per Child. Peki bu organizasyon neden Türkiye'de yok diyenlere güzel bir haberim var. OLPC Türkiye Ofisi 2008 başında İstanbul'da kuruldu. Hem de sloganı değiştirmeden: Her Çocuğa Bir Laptop diyerek yola çıktı bu arkadaşlar. Projeyi merak edenler için bir web sayfası hazırladılar http://www.abcdizustu.com/ Tanıtımlara başladılar bile. Aslında bu tam anlamıyla bir sosyal sorumluluk projesi. Seslerini duyurmak için tanıtım faaliyetlerine başladılar ve hızla devam ediyorlar. Sizler de bu çorbada tuzumuz bulunsun diyorsanız, web sayfalarını inceleyerek işe başlayabilirsiniz. Türk çocuklarının da bu projeden faydalanmalarını istiyorsanız, desteklemekten çekinmeyin.

http://files.cilekoyun.com/files/o3koke/o1/animasyoncu_2.swf Eğlenceli bir animasyon seyretmek istiyorsanız buyurun buradan bakın. Hatta indirebilmeniz için özellikle swf uzantılı dosyanın adresini veriyorum. İyi eğlenceler.

Biraz daha fazla animasyon isteyenler için ise http://www.atom.com/ web sayfasını tavsiye ediyorum. Tamamen animasyon dolu karmakarışık ama sıkıcı olmayan bir web sayfası.

En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-08©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Soldier Of Fortune
Deep Purple









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20080911.asp
ISSN: 1303-8923
11 Eylül 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com