Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 7 Sayı: 1.477

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 12 Eylül 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Haftasonu konuşalım!..


Merhabalar

Bugünlük, fenerdi, fıstıktı, baştı, ayaktı deyip sizi sıkmak istemiyorum. Hem istemiyorum hem de işin doğrusu gereken vakti ayıramadım. Aceleyle tangır tungur konuşmaktansa bugünlük susayım en iyisi. Bir de şu reklamdaki gibi "Haftasonu konuşalım" diyen Tayyip Bey'in ne diyeceğini dinleyip öyle fikir beyan edeyim diyorum. Hepimize güzel bir hafta sonu diliyor, sizleri birbirinden güzel yazılarla başbaşa bırakıyorum. Hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


Seyfullah Çalışkan

 Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan


  YAZ PİYAZ-2

Şefik abi de özgürlük hastalığı varmış. Bu yaşıma geldim böyle bir hastalık duymadım. Hiçbir yerde uzun zaman kalamaz ve hiçbir işte sürekli çalışamazmış. Rıdvan, "Bunu bir doktor söylemese bende inanmazdım," dedi. Ören'de sokakta buldum bunu. Üstü başı perişan, saç sakal birbirine karışmış. Aldım eve götürdüm. Günlerdir aç olduğu, orda burada yattığı her halinden belli. Üstünü başını yıkattım. Berbere götürdüm. Temiz yatak serdirdim, sofra kurdurdum. Hem köylümüz, hem de uzaktan akrabamız. Öyle olmasa da severdim zaten kendisini ya...

Buna güzel de bir iş ayarladım. Kendi kısmetiyle gelmiş demek. Bizim sitenin ilersinde kocaman bahçe içersinde Edremitli doktorun çok güzel bir yazlığı vardır. Adam kendisi olmadığı zaman eve göz kulak olacak birini arıyormuş. Doktorla iyi kötü yıllardır komşuyuz. Epey bir tanışıklığımız da var. Aldım şefik Abi'yi doktorun evine götürdüm. Bizimkinin ağzı güzel de laf yapıyor ya adam bunu görünce bayıldı. Resmen sevdi. Bir hafta oldu olmadı bizimki ortadan kayboldu. Doktora gidip "beyim ben köyüme gidip öteberimi alıp geleyim. Bana iki gün müsaade," demiş. Gidiş o gidiş. Ara ki bulasın. Her zaman yaptığı gibi yine kaçıp gitmiş. Kalması, yemesi içmesi doktora aitti. Üstelik cebine hatırı sayılır bir harçlık da koyuyordu. Adama bir mahcup oldum, bir mahcup oldum, sormayın gitsin. Resmen ayıp ettik canım. Rica minnet iş bulduk. Kapısına gidip doktora kusura bakma dedim. Ayıp ettik biraz. Ama şefik Abi böyledir. İşte doktor o zaman dedi. Anlamıştım zaten ben bunun durmayacağını. Bunda özgürlük hastalığı var. Ne yaparsan yap baş edemezsin. O aklına eseni yapar. Burhaniye pazarı bayram yeri, iğne atsam yere düşmez. İnsanı kendine çağıran deli bir renk cümbüşü… Köylü kadınlar zeytin getirmişler. Kaz Dağları'nın eteklerinden. Börülce, domates, biber, patlıcan getirmişler küfelerle. Sarı yazmaları, gece kadar karanlık bir mantolarının üzerinde sanki bir ışık demeti... Ona manto denmezmiş meğer. Kaftanmış adı. Sabun, zeytin ve yağ kokuları kekik, nane ve reyhanlara karışıyor. Bu kadar peynir çeşidini şimdiye kadar hiçbir arada görmemiştim. Keçi peynirini denemelisin dediler. Cesaret edemedim.

Rıdvan anlatırken Macit araya girdi;
- Lan oğlum , özgürlük hastalığı da neymiş. Bu herif garanti şizofrendir.
- O kadarını bilmem, özgürlük hastalığı dedi doktor.
- Doktorda sallamıştır belki.
- Salladıysa vebali boynuna. Ben onun yalancısıyım.
- Bana kalırsa bu Şefik Abi tam kafa dengi adam. Ne karı koca kavgası var, ne çoluk çocuk derdi. Kaynana dırdırı da yok, geçim sıkıntısı da.
- Şimdi aldırdığı yok ama eskiden çocukları vardı bunun. Evliydi köyde.
- Böyle bir adam evlendirilir mi, köylü aklı işte. Garanti evlilikte keramet var düşüncesiyle düzelir belki diye evlendirmişlerdir.
- Hayır, eskiden böyle değildi. Herkes gibiydi. O zamanlar köyde kahvesi vardı.
- Sonra ne oldu? Başına taş mı düştü?
- Kusura bakma, o kadarını da bilmiyorum. Ama köy meydanındaki iki büyük kahveden birini o işletirdi. Kafa dengi olduğu için biz onun kahvesine giderdik. Bizim dışımızda köyün bütün gençleri de. Kağıt, domino oynayıp çay içerdik. Bir gün köye müftü gelmiş. Akşamüzeri. Babamların gittiği kahveye gitmiş. Kahvede oturanlardan müsaade isteyip bir konuşma yapmış. Köylüyü dini konularda bilgilendirmeyi amaçlıyormuş. Sonra müftü bizim oturduğumuz kahveye geldi. Şefik abiden müsaade istedi. Hepimiz oyun kâğıtlarını, domino taşlarını bırakıp müftüyü dinlemek için vaziyet aldık. Müftü söze başlar başlamaz. Kâğıt oynanan kahvede içilen çay haramdır. Demez mi? Laf mı yani şimdi bu? Şefik Abi'nin kafasının tası attı. Hemen oturduğu yerden kalkıp müftüyü kolundan tuttuğu gibi kahveden dışarı çıkardı. Sen benim kahvemde konuşamazsın dedi. Köylüler araya girdiler. Ayıp oluyor, saygısızlık etme falan ama kim dinler? Sonradan öğrendik ki İvrindi bir hafta bu olayla çalkalanmış. Dinsiz, imansız köylüler müftüyü kovalamışlar diye. Müftü kendisi kaşındı. Lafını ığrıbıyla söylemesini bilmezsen böyle olur.

Akçay'da akşamlar denizden eser. Serin serin deniz kokar, yosun kokar sokaklar.
Sabahları kaz dağları iner sahile. Çamlar altında tuhaf bir melankolide soluklanırsınız. Adaçayı, kekik, köknar, zeytin kokuları yüklüdür meltemler.
Ayağınız denizde, başınız dağlarda gibi hissedersiniz. Acayip bir sabahtasınızdır. Yarısı rüya, öte yarısında güneş doğar.

Bu yazı arkadaşım Nejat Varol'a teşekkür için yazılmıştır.

Seyfullah
seyfullah@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,789,789,789,789,789,789,789,789,789,78
9 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Hamdi Topçuoğlu


2008- 2009 EĞİTİM ÖĞRETİM YILINA GİRERKEN

Her eğitim yılı açılışında devlet büyükleri yeni eğitim öğretim yılının hayırlı uğurlu olması için demeçler verir. Başbakan Recep Tayip Erdoğan da yeni eğitim öğretim yılı konuşmasını Gaziantep'te yaptı

İsterdim ki Başbakan bu konuşmasını eğitim sorunlarına ve çözüm çalışmalarına ayırsın. Çocuklarımıza neden daha iyi olanaklarda eğitim sunamadıklarını; onları neden dershanelere, özel öğretmenlere mahkûm ettiklerini, üniversite kapılarından geri döndürmelerinin nedenlerini anlatsın ve onlardan özür dilesin. Gelecek beş - on yıllık planlamalarından söz edip onlara umut versin. Ama başbakanımızın aklı eğitimden çok uzaklarda. Bu yüzden konuşmasını çocuklarımıza hiç de hoş örnek olmayan bir tarzda ve konuda yapmaktan çekinmediler.

Her yeni başlangıcın, yeni umutları da beraberinde getirdiği, her eğitimcinin kafasında şu an geçen yıldan daha iyi, daha başarılı olmak düşüncesi olduğu bir gerçek.

Eğitim çok uzun süreli bir yatırım. Eğitimdeki gerçek başarı ve başarısızlıklarınızı görmek için yıllar sonrasını beklemeniz gerekiyor. 1 Eylül'de okula başlayan çocuklarımız 2020 yılında lise,2024 yılında da üniversite mezunu olarak yaşama katılacaklardır. Bu uzun süreçte kendilerini etkileyecek çok farklı dış etken olsa da onların o dönemin toplumunda karşılaşacakları sorunları çözebilme becerileri kazanıp kazanmadıkları; okuma metinlerini kavrayıp çıkarımda bulunma becerilerinin ne düzeyde olduğu, okulda öğrendikleri matematik ve fen konularının teknoloji ve bilimsel gelişmelere dayanan bir dünya düzenine ne ölçüde ayak uydurduğu ancak o yıllarda anlaşılacaktır.

Kimilerince uzak bir düş olarak, kimilerince olasılık dışı görülse de bu çocuklarımız hayata atıldıklarında büyük olasılıkla AB vatandaşı olacaklardır. Çocuklarımız, eğer bilgi toplumlarının nitelikleriyle donanmış bireyler olarak yetiştirilirlerse, toplumumuzun o birliğin olanaklarından en üst düzeyde yararlanmasına önemli katkılar sağlayacaklardır. Aksi takdirde bu çocuklarımızın AB'nin, ülkemizdeki ucuz işgücü olmaktan öte bir işlevleri olmayacaktır.

2007- 2008 eğitim öğretim yılında ilköğretimde 10. 870.570, ortaöğretimde 3.254.320 öğrenci vardı. Yıllık nüfus artışımız, % 1.2 olduğuna göre, bu öğretim yılında ilköğretimdeki öğrenci sayısında 170 000 dolayında bir artış olacaktır. Eğitimdeki bu hızlı öğrenci artışını karşılamak için devletin yeterli kaynak ayırabildiğini söylemek ne yazık ki olanaksızdır. Bakanlık bu yıl 18.000 dolayında yeni öğretmeni işe almıştır. Bu sayının, eğitim öğretim niteliklerini arttırmada yeterli olmadığını söylemek için uzun araştırmalar yapmaya gerek yok.

Türkiye eğitime öğrenci başına ayırdığı kaynak bakımından OECD ülkeleri arasında 1.262 USD ile sonuncu sıradadır. Bu rakam komşumuz Yunanistan'da 4.931, Fransa'da 7.262 , AB'nin yeni üyelerinden Macaristan'da 3.833, Polonya'da 2.998 dolardır. Bu konuda OECD ortalaması ise 6.608 USD'dir. Hal böyleyken Hindistan ve İrlanda'dan sonra en hızlı nüfus artışına sahip olan, hatta bunu bile yeterli görmeyip en az üç çocuk yapın diye bas bas bağıran bir başbakanın yönettiği Türkiye'nin, geleceğin bilgi dünyasındaki bireyleri yetiştirmekte olduğunu kim söyleyebilir?

Ülkemizde eğitimde başarı denince, herkesin aklına OKS, SBS, ÖSS gibi sınavlar geliyor. Okulların başarıları MEB tarafından bu sınavlara göre değerlendiriliyor, dershaneler bu sınavların sonuçlarına göre reklam panolarında boy gösteriyor. Kimse her yıl açıkta kalan bir milyondan çok gencin ne yaptığıyla, hayata tutunmak için hangi umutlarla avunduğuyla ilgilenmiyor. Bakmayın bazılarının sıkıştıklarında Atatürk'ten alıntılar yapmalarına. Atatürk'ün hedef seçtiği "çağdaş uygarlık düzeyi" onların umurunda bile değil.

OECD, Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (Program for International Student Assessment: PISA ) aracılığıyla üç yıllık periyodlar içinde katılımcı ülkelerin 15 yaş grubu öğrencilerinin eğitim kazanımlarını değerlendirir. Ülkeler bu araştırmadan elde edilen veriler yardımıyla eğitimlerinin kalitesini değerlendirme olanağı bulmaktadır. PISA, matematik, fen bilimleri ve okuma becerilerini kapsamakta ve her dönemde bu üç alandan birine ağırlık verilmektedir.

PİSA 2003 değerlendirmesi eğitim kalitemizin ne kadar olumsuz olduğunu gözler önüne sermişti. PISA 2006 araştırması da benzer bir gerçeği gözler önüne serdi. OECD' nin 57 ülkedeki ( Bu ülkelerin bir kısmı OECD üyesi değildir.) 15 yaş grubu öğrencilerine uyguladığı PISA 2006 araştırmasına ülkemizden 4.942 öğrenci katıldı. Bu araştırmaya göre Türkiye, OECD ülkeleri arasında sondan ikinci, genelde ise fen bilimlerinde 47., matematikte 45., okuma becerilerinde 39. sıradadır. Bu gerçeklerin ışığında gelecekten kaygı duymamak elbette olanaksızdır. Ancak kimileri bizim konuyu abarttığımızı düşünecek, hatta bana ne kardeşim PISA'dan, pizzadan, çocuk önce dinini diyanetini bilecek; bilim film beni ilgilendirmiyor diyenler de olacaktır.

Din eğitiminin neredeyse tüm eğitim yönelişlerine egemen kılınmaya çalışıldığı, bir sürü sıralama sınavının kıskacında boğulan böylesine olumsuz bir eğitim sisteminde, ne yazık ki yeni eğitim-öğretim yılının ulusal gelişmişlik düzeyimize ivme kazandıracak bireyler yetiştirmesini hayal etmekten başka bir şey elimizden gelmiyor.

Bu ulusun geleceğinin bilimin ışığını rehber edinmekle güvenceye alınabileceğine inanan ve görevlerini her şeye karşın özveriyle yapan tüm eğitim emekçilerine, kendilerini eğitme vaadiyle sınıflara tıkıp öğüttüğümüz sevgili öğrencilerimize mutlu bir ders yılı diliyorum.

Umarım Sayın Başbakan gelecek eğitim öğretim yılı başında eğitim sorunlarına ayırdığı bir konuşma yapar, çocuklarımıza 6 - 7 yılda eğitimde neler gerçekleştirdiklerini ve gelecekle ilgili neler planladıklarını anlatacakları bir konuşma yaparlar.

Hamdi Topçuoğlu
egerem@yahoo.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,809,809,809,809,809,809,809,809,809,80
5 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Nevriye Hamitoğlu


Parasız yolculuğun gözü kör olsun!

Ofisin kapısını kilitledikten sonra asansöre biniyorum. Bu akşamki iftar daveti için aldığım güllaç tatlısının poşetini sıkıca bağlarken asansör birden bire sarsıntıyla duruyor. Gözlerim sanki yuvalarından fırlıyor, korkuyorum ve iki kat arasında kalan asansör kapısına tüm gücümle vuruyorum. "İmdat, kurtarın beni!!! Bu sözleri seyrettiğim macera filmlerinde duyarken, şimdi korkumun yarattığı çığlıklarla söylüyorum: "İmdat, kurtarın beni!!! Aşağıdan ya da yukarıdan gelen kablo sesleri beni dehşete düşürüyor; aşağıya sarkabilir, düşebilir ve ölebilirim. Senaryolar önümden geçerken, bir ses duyuyorum: "geliyorum". Kapıcı, asansör kapısını açtıktan sonra elimde sıkıca kavradığım güllaç tatlısı ile, kendimi dışarıya atıyorum. Korkudan bacaklarım titriyor, bacaklarımla birlikte güllaç tatlısı da… Birden çocukluğum aklıma geliyor; elektrikler gittiği için asansörde tek başıma kalmış, elektrik gelene kadar içerde kapana kısılmış kedi yavrusu gibi ağlamıştım… Uğursuz başlayan bu akşamda da aynı kedi yavrusu hislerini duyuyorum. Kalbim hızla çarpıyor… Metroya doğru yürüyorum. Okulların açılması ile İstanbul'da toplu taşıma araçları üç gün ücretsiz… Metro istasyonu tıklım tıklım… kalabalığın arasından geçerek aracın son vagonunun duracağı yere doğru sinsi bir şekilde yürüyorum. İnsan kalabalığı… Genç kızlar, oğlanlar, öğrenciler, ailelerin elinden sımsıkı tutan çocuklar, mıkırdayan bebekler, yaşlı ve göbekli erkekler ve kadınlar, şapkalı, şapkasız, gözlüklü gözlüksüz herkes burada… Şişmanı, zayıfı, temizi, kirlisi, yabancısı, yerlisi, iyi yüreklisi , kötü yüreklisi, hırsızı, sapığı, hacısı, hocası, bir de benim gibi başına gelenden korkmuşu, kimler var kimler Allah bilir?… Havada ağır bir koku, rutubet kokusuna karışan parfüm, ter kokusu, bağırarak konuşanların ağız kokusu… Araç geliyor, kapı açılıyor, oturacak bir yer buluyorum. Güllacımı çarptırmadan kurtardım alimallah… İnsanlar kolayını bulsa birbirlerinin üzerinden atlayacaklar aracın içine girmek için. Asansör korkumu unutup, kalabalıktan korkuyorum. Aracın kapıları kapanamıyor, elini sokan, başını sokan, ayağını uzatan, kapı zor kapanıyor. İçerisi balık istifi gibi. Bu kalabalık iftara yetişmek için mi, yoksa metro bedava olduğu için mi merak ediyorum?… Bedava diye, ipini koparan gelmiş misali… Metro ücretli iken hangi toplu taşıma araçlarını kullanıyordu bu insanlar?
Taksimden sonra ilk durak Osmanbey… Araçtan inenler birbirini ittirerek çıkıyorlar, trene girenler de birbirini ittirerek biniyorlar… M.köy durağında nasıl ineceğimi düşünüyorum. Adım atacak yer yok, birilerinin ayağına basıp geçmem gerekecek ve M.Köy durağı… Kapı açılıyor, inenlerden biraz boşluklar oluyor, bir adım iki adım, kol bacak sürtünüp işte dışarıdayım, elimde sallanan güllaç tatlısı…
Ne gün ama? Uğursuz çekilmez bir gün… Birden bire gideceğim yere ışınlanmak istiyorum. Belki 3000 yılında gerçekleşecek bir buluş. Tabii dünya bu kalabalıktan yok olup gitmezse!...
Yürüyen merdivenin önüne geldiğimde birikmiş bir kalabalık. Kalabalığın dağılmasını beklemek bir gün sürecek gibi… Diğer çıkışa yöneliyorum, Şişli-M.köy çıkışı biraz hafif… Yürüyen merdivenleri yürüyerek çıkıyorum. Söyleniyorum kendi kendime, benimle birlikte güllaç tatlısı da: Parasız yolculuğun gözü kör olsun!

M.Köyde güneşi görmek çok güzel! Derin bir nefes alıp veriyorum, içime dolan ağır kokudan kurtulmak için…

İstikametim Merter… Metrobüs ile siftah yapayım diyorum. Durağa bakıyorum göremiyorum, kalabalığın peşine takılıyorum. Daha yapım aşamasında olan girişin önündeki kalabalık, şaşırtıyor beni. Girişteki merdivenler tıka basa insanla dolu ve hareket yok, bekliyorlar. Görevliler gelen insanları durduruyor beklemeleri için, onların arasında ben de varım. Şaşkınlıkla izliyorum, ne olacak şimdi? Otobüse binmeyi tercih ediyorum, geri dönüp eski durağa gidiyorum, otobüs yok ortalıkta, duraklar boşalmış? Nerede bu otobüsler? Görevliye soruyorum, otobüsler meğersem kaldırılmış. Artık tek tercih metrobüsmüş. M.köyün ortasında nereye gideceğini bilmeyen hayvan misali, bakınıyorum etrafa… Geri dönsem dönemem, metrobüse gitsem gidemem. Ne olacak şimdi? İftara bir saat kala elimdeki güllaç tatlısı perişan oldu. Çaresiz metrobüs durağına geri dönüyorum. Kalabalığın arasına dalıyorum. Öldüm mü ben? Mahşer mi burası? Herkes aynı yöne doğru yürüyor. İnsan aralarından sıyrılarak basamaklardan yukarı çıkıyorum. Uzun bir durak… Duraktaki kalabalığın arkamdaki kalabalıktan farkı yok. Başkalarının önüne geçmek imkansız, yürümek mümkün değil! İstanbul değil burası, küçük Hindistan.
Dokuz metrobüs geçiyor, binemiyorum. Tesadüf bu ya, onuncu metrobüsün ön kapısı önümde açılıyor. Arkamda bekleyenler, nasıl oldu da önüme geçtiler? Biniyorum, ara bir yer bulup sıkıştırıyorum kendimi. İki kadın itikleme savaşından kavga ediyor. Oruç başa vurmuş… 200 kişi kapasiteli otobüse belki de 400 kişi biniyor. Cevizlibağ durağında bu durumu gösteren en güzel örnek, başka bir metrobüsün lastiğinin patlamış olması… Otobüsteki insanlar da şaşkınlık içinde. Daha fazla yorumum yok…

Merter durağına yaklaşınca sıkıştığım köşeden ön kapıya doğru ilerliyorum. Yılan gibi sürtüne sürtüne iniyorum otobüsten. Oh be dünya varmış! Üzerimdeki elbiselerden hayır yok artık. Gittiğim yerde ilk işim üzerimi değiştirmek olacak… Güllaç tatlısı bu yolculukta perişan oldu…
Ben perişan, o perişan… İkimiz de diyoruz ki: "Parasız yolculuğun gözü kör olsun!"

Nevriye Hamitoğlu
nevriye.h@hotmail.com



Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,509,509,509,509,509,509,509,509,509,50
6 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Ahmet Şeşen

 Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


  Reklamlar : Servet için DIT'tırın, Mürvet için FIT'tırın

- Bey, beeey ! Ne o öyle DIT yemiş bülbül gibi düşünüyorsun ?
Nasıl düşünmem Mürvet, elde yok, avuçta yok ..!

- Ayol bir hesabı DIT'tıramıyorsun ! Bir de senden Müthiş Muhasebeci Servet diye bahsederler ..! Elalem nasıl kavuştuysa servete, biz yıllarca talim ediyoruz tahtadan kerevete.. Ah be çocuklarım, ananız hiç mürvet yüzü göremeyecek mi ? Babam bana mürvet göreyim diye takmış sözüm ona bu adı..
Nankör Mürvet ..! Ramazan geldi bir yanda, okullar açıldı bir anda.. Eee, "Evde 2 çocuk irfanda, bir de sen sanki turfanda" dedirtme şimdi bana ..!

- Turfanda haa ! Bir DIT'ım bile çıkmadı bunca sene, saçımı süpürge ettim haybeye desene ! Yazıklar olsun sana Servet, bunca yaptıklarım sanki gitti güme..
Yahu sinirliyim işte Mürvet, gelme üstüme üstüme... Kapı çalıyor... Baksanız ya şu kapıya, hay allahım, tamam geliyorum, offff of ..!

- İyi akşamlar Servet Bey Amca...
İyi akşamlar evladım, hayırdır inşallah ..?

- Hayır hayır merak etmeyiniz. Eee şey efendim, babamgiller kaynıgillere gideceklermiş; "Eğer kullanmayacaklarsa ödünç olarak bu akşamlık bir DIT verebilirler miymiş ?" diye sor bakalım Servet Bey Amca'na demişti de...
Servet Amca'm; "Babangiller, DIT'ımı yesin ! Önce geçen ay kullandığı bilmem kaç adet DIT'ın karşılığı olan 24 YTL ne olmuş ?" diye soruyormuş dersin... Eh be Mürvet, bi elime geçirsem seni, DIT neymiş soracam sana, sen musallat ettin şu illeti başıma ..!

- Ayol alt tarafı bir DIT diyorsun, otuzbeş YeTeLe.. Gül gibi karın için değer mi tuttuğun "Hesap Planı" gibi çetele ..? Rahat ol biraz, televizyonu açtım, gel hele ! Bak DIT var reklamlarda; 35 YTL'ye DIT ola beri gele, yakında çıkar bir ay sonraya ötele..
Çok kolay değil mi ? Sonra üzerine biraz daha limit katıla, hesap işletim bedeli kakıla, ekstreyi görünce sorarsın yana yakıla.. Mürvet Hanım, Mürvet Hanım; sonra bu borçların altında nasıl kalkıla ? Turp sıkayım ben böyle akıla...
- Almasaydın o zaman o kartı Servet Efendi
DIT DIT diye ben mi DIT'tırdım Mürvet Hanım ..?

Reklamlarda .................... DIT
Kaynaklar ....................... KIT
Muhalefet herşeye ............ ZIT
Siyaset karışınca .............. ZIRT
Tribün siyaseti ................. ZART
Ahkam kesersen .............. ZURT
Sen ister DIT'ını ............... YIRT
Kapış kapış gidiyor ........... YURT
AB pusuda bekleyen ......... KURT
As Döper için tek ............. KART
Eğildin ........................... CART
Doğruldun ...................... CURT
Yırtıldı ............................ CIRT
Karışmayınca .................. PIRT
Bir yudum alsan .............. FIRT
Liberal ekonomide ........... FERT
Sosyal beklentiler ............ PERT
Sam Amca dünyaya ......... SERT
Ekonomik durum ............. DERT
İster DIT kartını .............. DÜRT
İster burnunu ................. SÜRT
Hepsi külliyen ................. ABZÜRT

Öyleyse;
DIT'tırın...
Olmadı;
FIT'tırın...

DIT'tırmanın yolu FIT'tırmaktan geçiyor...


asesen@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,679,679,679,679,679,679,679,679,679,67
6 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Sarahatun Demir

 Pergelin Divit Ucu : Sarahatun Demir


   Vedasızlık

... "her sözün bir canandı yalanın canım aldı
yalan insanı bitirir geriye neyim kalır
sevda senin neyine gam düşsün yüreğine
yalan yastığın olsun bez giyesin eynine"


      Gözlerimi kapatınca görüyorum bütün olanı ve hatta biteni
Gözlerimi açınca bittikten sonra olduğundan haberdar edildiklerimi…
      Bir kan hastalığıdır bu belki
Kansız olmamak için verilmiş o yorucu çabanın armağanıdır. Kan hastalığıdır.
      Ağrılarımı her anımsadığımda yeni bir hatanla karşılaşıyorum. Ağrılarımı dindirmek için didinmiyorum. Onlarla yaşamayı öğrenirken annemin hüzünlü suskunluklarını dinliyorum. Direniyorum…
      Yolun neresi burası. Hangi yönden devam ederim, devamını getireceğim yollarda ilerlerken kaç kişiyim, kiminle birlikteyim; bilmiyorum…
      Uyusun da büyüsün denilen ninniler söylenmeyeli uzun oldu.
Büyümek için stokladığım uykuların karşılığını alıyor zaman.
Uyumuyorum
Çünkü büyümüyorum da…
      Sihrini elinde tuttuğu, birazdan kaybetmiş gibi yaptığı tavşandan alıyor adam. Tavşan başarılı biçimde kaybolmak zorunda. Eğer olur da kaybolamazsa da sakın bunu sihirbaza hissettirmeyin. Sihirbaz tavşanı kaybetsin. Kızının ameliyat parası bu tavşanın iki kulağının arasında…
Tekinsiz zamanlarda güvenilir suların üzerinden atlamalısın. Hem zaman hem üzerinden yürüdüğün yüreğin kıvrımları tekinsiz olmasın. Ettiğin eziyet kendineyse, zamanın tekinsiz olsun sadece. Yok, eğer eziyet niyetin üzerinde ömür tüketmek istediğin yüreğe ise uçurumun en kıyısındasın. Atlarsan ölüm olur. Kalırsan sancı. Uçurumun üzerindeki rüzgâra verme kendini. Vazgeçsen de o rüzgârın uğultusu bir ömür süresince teninde durur. Her esişte geri gelme cüretinde bulunur. Devamı sonu gelmeyen bir yazık sevda olur…
      Vedasızlık nedir diye konuşmamıştık hiç ama vefasızlığı sevmezdik. İçleri boş olmayan kelimelerin Türklüğündeydik.
Vefasızlık değildi bu, yemin ederim.
Sade vedasızlık…
      Kısa ayrılıkların araya girişlerindeki vedalarla buruklaşırsın, süre uzarsa burukluğun neden bulamadığın bir asabiyete bırakır kendini.
Hiç sonu gelmeyecek bir ayrılık için ne yapardın.
Düşün ki bir ani ölüm kadar ayrılık
Arafta karşılaştıracak
Çok daha iyimser bir ihtimal olursa da sıratta
Öyle bir ayrılık düşün…
En güzel son vedasızlıktı.
Her şeyin geldiği noktadan devamına kabul gösterecekmişsin kadar suskun
Ama bu kabule nicedir hayır da demiş olduğun kadar kararlı, dönüşü bulunmaması gerekecek kadar mantıklı… Öyle bir vedasızlık oldu bu. Vefasızlık değil.
Yemin ederim…
      Güçlü gerçekler oldu. Zayıf yalanlar kadar eğlenceli ve kısa vadeli değillerdi. Benim tercihimdi. Bir güzel olma hevesiyle boynumda unuttuğum kolye gibi. Kolye ile uyursam tek şafakta acıya bulanır boğazım. Takıya alerjili bir tende güzel olmaya heves etmek bu kadar ağır bedellidir işte. Boğazımda kolye olmasın. Boğazım, elim, kolum hiçbiri sancımasın. Yaraya bulanmasın…
      Vedasızlık oldu.
Ama vefasızlık değildi. Yemin ederim.
Yol bitti.
Bitmiş bir yolda yürümeye diretirsen bataklık olur.
Başlamamış bir yol için ısrar edersen kayıp.
Kayıp da olmasın
Bataklık da.
Yol bitti.
Devamı en oluruyla vedasızlık oldu bu film için…
      Fırtına yok. Ama öncesindeki sessizliklerde çok rüzgâr sesine besteler yaptık Aynı rüzgârda ayrı sözler… Sözlerim sözlerinden çok uzak. Sözlerindeki bana ait asla olamayacaklara bir bak…
      Uçurumun kıyısına gittin bir sabah. Fikrinden geçirdiğin benim canımı cansızlığa bulayabilecek kadar acıtmak. Atlamayı hiç düşünmedin. Bir hatada kendi canını bu denli yakmayı sen, hiç aklına getirmedin.
Bir sabah… Uçurum kıyısı…
Rüzgârda uğuldayan kasaveti deri altına nüfuslandırmak düzeltir miydi seni, değiştirir miydi beni; yoluna sokabilir miydi olanı ve biteni. Bir ömür süresince becerilememiş onca beceriksizliği kısa bir ölüm anı mı düzeltecekti. Oysa atlamayı hiç düşünmedin. Bütün derdin canımı acıtmak…
      Her yağmurda bir ton daha açılıyor saçının rengi.
Benim saçımın rengi yılların yaşıma ettiği eziyet ölçüsünde beyaza duracak. Devamı için hep siyahta kalacak…
      Vefasızlık olmadı.
Vedasızlık bu.
Kaç yağmurda tonundan renkler eskitti saçın.
Kaç uçurumun kenarında rüzgârda kaldın.
      Vefasızlık hatırlamayacak kadar unutmaktı olanı
Vedasızlık hatırladıklarının inancıyla bitirilenlere susmaktı.
      Vefasızlık olmadı
Vedasızlık…
      Bir hoşça kal eksik yaşandı her şey.
Tüm hatlarıyla yaşatılmış acıların yanında unutulmuş son hoş kal temennisi…
Son hoşça kal eksikti
O da tamam oldu bu gece.
Vebalin kalmasın üzerimde.
Vebalim omuzlarında olmayacak bundan öte.

"Bir ayrılık rüzgârı yüklenip umutları
götürdü bakışını gözlerimden uzağa
Saçların gövdemden koptu da geçti
Götürdü kokusunu aşk tenimden uzağa…"


Sarahatun Demir
sarahatun@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,839,839,839,839,839,839,839,839,839,83
12 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Halil Önceler


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


Uyu

-dünyanın göbeğine dikili zeytin ağacıyım
belki barış bulacağım kollarında
belki yağında boğulacağım-

gözleri bozuk saatin kadranına takılı vakit
cennete çıkan bir yol arıyorum
sına beni imbiğimden süzülürken günah

tenime usul usul işleyen çığlık
döngülerimde kırılan can rengim
bir fincan kahve doldur Cellât'ıma
uyu dünya, uyu dünya

şehvetli yolculuklardan dönecektim aslında
ki yolculuk kah beyaz
kah ayaz

-güneşe toplanan yağmur damlasıydım
önce kendimden buharlaşmalıydım-

geç olmadan
ne söylersen söyle benden aşka kadeh
içeceğiz acıya acıya

uykum her kaçtığında
buzları bir bir güneşe vuran
gölgesiz çocuklar tutacağım aklımda
uyu Mevla, uyu Mevla

...

-sonsuzluğa açılan eşiğin kenarında
pullarını döken bir balığım hala-

Gülcan Talay

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Polygon Web Studio


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "

C.Eray Eldemir
"Uzak İklimler"


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Dünya üzerindeki tüm çocukların bilgisayarla tanışmasını ve ister okulda, ister evde; yani her ortamda bilgisayar kullanabilmesini sağlamak amacıyla XO isimli bir bilgisayar geliştirildi. Yeşil renkli bu şirin bilgisayarın bilgilerine http://www.laptop.org/ sloganları da çok güzel: One Laptop Per Child. Peki bu organizasyon neden Türkiye'de yok diyenlere güzel bir haberim var. OLPC Türkiye Ofisi 2008 başında İstanbul'da kuruldu. Hem de sloganı değiştirmeden: Her Çocuğa Bir Laptop diyerek yola çıktı bu arkadaşlar. Projeyi merak edenler için bir web sayfası hazırladılar http://www.abcdizustu.com/ Tanıtımlara başladılar bile. Aslında bu tam anlamıyla bir sosyal sorumluluk projesi. Seslerini duyurmak için tanıtım faaliyetlerine başladılar ve hızla devam ediyorlar. Sizler de bu çorbada tuzumuz bulunsun diyorsanız, web sayfalarını inceleyerek işe başlayabilirsiniz. Türk çocuklarının da bu projeden faydalanmalarını istiyorsanız, desteklemekten çekinmeyin.

http://files.cilekoyun.com/files/o3koke/o1/animasyoncu_2.swf Eğlenceli bir animasyon seyretmek istiyorsanız buyurun buradan bakın. Hatta indirebilmeniz için özellikle swf uzantılı dosyanın adresini veriyorum. İyi eğlenceler.

Biraz daha fazla animasyon isteyenler için ise http://www.atom.com/ web sayfasını tavsiye ediyorum. Tamamen animasyon dolu karmakarışık ama sıkıcı olmayan bir web sayfası.

En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-08©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Cuban Sky
Shahin&Sepehr









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20080912.asp
ISSN: 1303-8923
12 Eylül 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com