Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 7 Sayı: 1.483

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 22 Eylül 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Duygu sömürüsüne devam!


İyi haftalar

Perşembe gecesi yazımı yazarken Tayyip Bey'in medyaya boykot çağrısını, Ergenekon davasıyla ilgili yeni tutuklamaları henüz duymamıştım. Geçen üç gün içinde medya boykotu için çok şey söylendi, tekrarlamaya gerek yok. Bizatihi basın yayın dünyasının duayeni(!?) olduğundan bu konuda söz söyleme yetkisini de kendisinde topladı sağolsun. Yerli yabancı meslek kuruluşlarına bir çıkışı vardı ki sanırsın İbrahim Müteferrika. Ne diyelim, padişahım çok yaşa!..

Asıl haber Ergenekon davası ile ilgili tutuklamalar gayet tabi. Bir kere zamanlaması olağanüstü. Mutlaka tesadüftür ama yani planlasalardı ancak bu kadar cuk otururdu. Fenerin feri sönmüş, hırsızlıklar Alman mahkemeleri tarafından tescillenmiş, "suçludur soruşturula" denilen başkan koltuğa yapışmış, medya bar bar bağırır, halk suçluları korumayın diye haykırırken, birdenbire biri travesti iki sanatçı, dört teğmen bir askeri öğrenci derdest edildi. Yani işin cılkı çıkmış diyeceğim, yerin kulağı beni de duyacak. Biz bir numarayı beklerken dört tane yeni yetme teğmenle bir askeri öğrencinin darbe hazırlığı yaptığını nasıl anlatacaklar bilemiyorum. Şu dava bir başlasa da ne olup bittiğini bir an evvel görsek. Son haber ise tutuklu Eruygur Paşa'nın tahliyesi. Belli ki yaşadıkları kötü deneyimden ders almışlar, bu sefer aman elimizde patlamasın diyerek, sağlığını korumakla görevli oldukları yerde meydana gelen kaza neticesinde boyun kemiği kırılan, beyin kanaması geçiren Eruygur'u apar topar tahliye etmişler. Ama yattığı hastahaneden ayrılması bile olanaksız bir halde. Hatırladığım kadarıyla Eruygur Paşa, elebaşı sıfatıyla yargılanacak üç emekli generalden biriydi. Yoksa hafızam beni yanıltıyor mu?

Kanalları kolaçan ederken son günlerin meşhur kanalı "Kanal 7" de durdum. Gündüzleri çöpçatanlık yapan şiir okuyucusu Aslan arkadaşın sunucu olduğu ve Deniz Fener'ini aklama kampanyasına dönüştürülen bir program vardı. "Görün bakın biz aslında neler yapıyoruz." amaçlı bu güzide yardım programına ancak beş dakika dayanabildim. İnsanların bu kadar salak yerine konduğu ve insanımıza özgü yardımlaşma duygusunun bu kadar kanırtıldığı bir programa ne kadar dayanabilirsiniz sorarım. Gece de posta kutuma Deniz Fener'inden gönderilmiş bir eposta düştü. Meğerse o program genel istek üzerine iddialara cevap vemek üzere yeniden yayınlanıyormuş. Kendilerine özel cevap verdim ama belki ilgililerden biri burayı da okur diyerek bir cümle de burada edeyim. "Hakkınızdaki iddiaların bütünüyle çürütülmesine olanak sağlayacak muhtemel yargılama sürecinin sonuna, aranızdaki çürük yumurtaları ayıklayıncaya kadar sizi muhatap almıyorum. Lütfen duyuru epostalarınızı bundan böyle göndermeyiniz. "

Hepimize bayram öncesi güzel bir çalışma haftası diliyorum, esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


 Kahveci : Hamdi Topçuoğlu


ÖFKE

Akşam alacası koyulaştıkça Bodrum ışıklanıyor. Denizcilere yol göstermeye başlayan deniz feneri, hiç de olumlu şeyler çağrıştırmasa da "Güzel bir günü, güzel haberlerle bitirmek gerek" diyerek televizyonu açıyorum.

Hangi kanalı açsam haber aynı; bakış açısı farklı: Birinin ak dediğine öteki kara diyor. Bir haberi farklı kanallardan izlemenin, bir konuyu farklı açılardan değerlendirmek için ne denli gerekli olduğunu bilenlerdenim. Ama bu kanallar sahibinin sesi, amigo…

***

İşte yine çıkıp geldi. Nasıl geldiğini bile fark edemedim. Biliyorum, git dememe fırsat vermeden beni tutsak alacak. Ondan hiç hoşlanmıyor, onun yaşamımda bir anlık dahi yeri olsun istemiyorum. O da biliyor bunu; ama bile bile yapıyor yapacağını.

"Saman alevi gibi seninki!" diyor sevdiklerim, parlayıp sönüyor. Bazen de " Yaz yağmuru gibi gürleyip geçiyor." diyorlar. Bazı insafsızlar da "Hortum gibi, hortum gibi. Yerde alıp gökte savuruyor!" deyince, dayanamıyorum. Bu kez daha derinden düşüyorum tuzağına onun. Neyleyim "hortum" bana hiç de güzel şeyler anımsatmıyor. Örneğin aklıma Hortumcu Süleymanlar geliyor. Sonra bu Süleymanların bu devr-i hortumun ayrıntıları olduğunu düşünüp daha bir tutsağı oluyorum onun.

Siz de farkında mısınız bilmem, o, bugünlerde birçoklarının damarına aynı sözcükle giriyor: Hortum.

Eline mikrofonu alan, kameraları karşısında gören başlıyor bağırmaya:

" Hortumcuuuu! Hortumcuların hamisiii"

Öteki yanıtlıyor.

"Bana hortumcu diyenin, hortumcularıma söz söyleyenin hortumunu keseriimm!"

Akıl tutulması dedikleri bu olmalı. Öfkeyle kalkan zararla otururmuş, otursunlar. Keskin sirkenin küpüne zarar verdiğini akıl edemiyorlar, edemesinler.

Ahmet Telli istediği kadar:

"Acının bağrından
mavi bir çelik gibi fışkıran öfke
dünyayı değiştirecektir mutlaka
Yeni hayat kendini yeniden yaratacaktır
ona sahip çıkan ellerde
ve bu yüzden öfke
sevda gibidir kimilerinde"

diyerek öfkeyi kutsasın; ben bu konuda Şeyh Edebali'nin öğüdüne inananlardanım:

" Güçlüsün, kuvvetlisin, akıllısın, kelamlısın
Ama, bunları nerede, nasıl kullanacağını bilmezsen
Öfken ve nefsin bir olup aklını yener,
Sabah rüzgârlarında savrulur gidersin"

Hele birileri bu topluma önder olmak için yola çıkmışsa bu sözleri amentü bellemesini beklerim.

İçimden bir ses: "Keskin sirkeye düşenin testiyi düşünecek hali kalır mı? Onlarınki sirkeden kurtulma refleksi. Testinin kırılması umurlarında bile değil" deyiveriyor.

***

Öfke, herkesin yaşadığı bir duygu. Alimin de zalimin de öfkesi var. Bebeler de dedeler de öfkeleniyor; ama bazılarının yüreği sövmeden soğumuyor. Bazıları, muhatabı susturma ve imha etme seferine çıkmayı ayağı öfke atının üzengisinde bekliyor. Oysa öfkeyi, beklentilerimizi uygun bir dille anlatarak, içimizde uyutarak, başka bir şeylere yönelerek yatıştırmak olanaklı.

Çok şükür ayağı üzengide olanlardan değilim. Ne var ki öfkemi yatıştırmak için uygun ve etkin bir dil kullanma becerisini kazandığımı söyleyemem. Keşke Yahya Kemal'in:

"Bazen kader gelen bora halinde zorludur.
Dağlar nasıl bakarsa siyah ufka öyle bak"

dizelerindeki dileği yerine getirebilecek kadar rint olabilseydim. Ama çıkıp parkta, kırlarda yürümenin, yüzmenin, radyo dinlemenin, kitap okumanın öfkenin öksesinden kurtulmak için ne denli yararlı olduğunu biliyorum.

Bu kez bu son çözümü deniyorum. Televizyonu kapatıp kitaplıktan bir kitap çekiyorum. Uzun sözün kısasını Ömer Hayyam söylüyor :

" Şu serviyle süsen neden dillere destan?
Neden hep onlara benzetilir hür insan?
Birinin on dili var, boşboğazlık etmez,
Ötekinin yüz eli var el açmaz, ondan!"

Aldırma diyorum kendi kendime, bu dünyada süsene de serviye de, çınara da sarmaşığa da yer var. Hortumu olmasaydı fil, fil olur muydu hiç?

Hamdi Topçuoğlu
egerem@yahoo.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,679,679,679,679,679,679,679,679,679,67
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Tuna Başar


İstiyorum

Yazı yazmak istiyorum, saatlerce.
Bir şiir yazmak istiyorum, bir şarkı bestelemek, bir roman yazmak, bir film çekmek, bir resim yapmak, bir tiyatro sahnesinde güzel bir oyunculuk sergilemek...
Bir kitap okumak istiyorum, dünyanın en güzel sesinden dünyanın en güzel şarkısını dinler gibi.
Bir roman kahramanı yaratmak istiyorum, yüzlerce yıl sonra bile hatırlanacak.
Bir şarkı dinlemek istiyorum, hissederek ve yaşayarak. Beni anlatan bir şarkı...
Bazı kişilere imreniyorum. Onlar gibi olabilmek istiyorum. Ve onlar gibi olmadığım için de halime şükredebilmek…
Alışkanlıklar edinmek istiyorum, sıradan olsalar bile. Bu alışkanlıkları hayatımın sonuna kadar kaybetmemek...
Çok çalışkan olmak istiyorum. Çok başarılı olmak… Herkesin imrenerek baktığı bir insan olmak...
Etrafımdaki herkesin beni sevmesini istiyorum. Sadece insan olmaları nedeniyle sevdiğim insanların bunu anlamalarını…
Çok az sayıda da olsa dostlarımın olmasını...
Aşık olmak istiyorum. Leyla'yla Mecnun'a inat bir aşk yaşamak… Dünyanın herhangi bir yerinde beni bekleyen ruh ikizimi vakit kaybetmeden bulmak istiyorum.
Yanımdan bir erkek çocuk geçiyor, 2-3 yaşlarında. O çocuğun babası olabilmek...
Bir çocuk yetiştirmek istiyorum, tıpkı benim gibi dünyaya bakan.
Bir şehrin tutkunu olmak istiyorum. Bir kadınla bir şehri bütünleştirmek...
Bir rüya görmek istiyorum, gittikçe kabusa dönen. Korku içinde uyanmak istiyorum. Bir kabusun gerçek olmadığına sevinmek...
Mezarlığa gitmek istiyorum. Hayatın bir sonu olduğunu hatırlamak... Bir gün yok olup gideceğimi hissetmek... Elimdekilerin kıymetini anlamak...
Duanın inanılmaz gücüne tekrar inanmak istiyorum.
Her kötü durumdan bir iyi yan bulabilmek...
Saatlerce kahkahalarla gülebilmek...
Geleceğimi görebilmek istiyorum. Gelecekle ilgili hayaller kurabilmek... Yarına umutla bakabilmek...
Bütün bunları tek bir şey için istiyorum.
O da; MUTLU olabilmek...

Otuzocakikibinbeşpazar ondörteeli
Ondokuznisanikibinaltıçarşamba onüçellibeş (düzeltme)


Tuna Başar
http://izmirligozuyle.blogcu.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,339,339,339,339,339,339,339,339,33
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Eda Ovacıklı


Kırmızı Şaraba Ağıt

Sımsıkı sardım kalbimi; düşmesine izin veremezdim boşluğa. İçinde sen vardın.

Uçurumun kenarından kurtulana dek sadece boşluğu ve sensiz kalmayı düşündüm. Ellerime kan bulaştığını fark etmemişim. Seni korumak için o kadar sıkmışım ki, paramparça kalmış elimde kalbim.

Yine ilk iş seni kontrol ettim: Sana bir şey olmadığını bilmeliydim.

Sakince duruyordun orada, olan bitenden bihaber. "Nasılsın?" dedin, "iyi" demeliydim, parçalanmış olsa da kalbim, içinde sen vardın: İyiydi bu.
Sustum ama...

Yerinden yurdundan habersizdin. Bilmezdin; bir dünya daha vardı senin için, içinde yaşayabileceğin. O dünyaya sokabilirdim belki seni, kalbimden çıkarabilseydim. Oraya tünemiştin, yaralarımın iyileşmesine bile fırsat vermedin. Yerini seviyordun sanki. Pansuman yapabilirdim, içinden azıcık çıksaydın kalbimin.

Senin için açık yara kalmazdı belki, içeri geri giremezdin; korktum zorlamaya seni. Ufacık kalbim parçalanmaya devam etti.

Başkalarını sokmaya çalıştım içeri, seni çıkarmaları için. Çok güçlüydün; savurdun hepsini. Demir atmıştın kalbimin açıklarına. Senin kadar güçlüler bile sökemediler yerinden seni, kalbim parçalanmaya devam etti. Kalmana izin verdim. Gittiklerine sevindim. Kalbimle bir olduğunu, hep orada kalacağını düşündüm. Oysa sen var olduğun dünyadan habersizdin. Arada sırada yolun düşse bile aslında hep orada yaşadığını fark etmedin.

Kalbim geliş gidişlerinde parçalanmaya, kanamaya devam etti. Kabuk bağlamaya bile mecali yoktu. Şarapla tanıştı. Düştü içine, çok acı çekti başta, yaktı senin açtığın tüm yaraları. Uyuştu kalbim sonra, acıyı daha fazla hissetmez oldu. Şarabın kırmızısının kanı olduğunu hiç bilmedi. Seni hissetti, sana ulaştı. Sadece seni gördü, seni bildi.

Sen hâlâ habersizdin yaşadığın yerden. Uğrardın ara sıra evin olduğunu bilmeden.

Acılarını hissetmemek için hep daha çok içti kalbim. Öldü bir gün elimde, alkol komalarının birinde; kan kaybetmişti çok, şarabı renklendirdiğini bilmeden.

Parçalanmış, ölü... Duruyordu elimde. Pıhtılaşırdı birazdan, sen içinde hapsolurdun çıkacak kapı bulamadan. Kaçıp gitmeni istemedim, evini tanırdın sonunda belki.

Düşmenize izin verdim boşluğa...

Fark etmemişim evin bellediğin başka bir yerde olduğunu bunca zaman. Kalan sadece bir kaç damla kan, şaraptan...

Eda Ovacıklı


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  ÇOCUKLUĞUMUN RAMAZANLARI

Geçmişe özlem hep vardı, bundan sonra da hep olacaktır. Çünkü geleceğe yürüdükçe geçmişte bir şeylerimizi bırakıyoruz. O bıraktıklarımız, özellikle doyumsuz hatıralarımız, bizleri bir mıknatıs misali maziye çekiyor. Anlata anlata bitiremediğimiz çocukluğumuzdaki ramazanlar hayallerimizi süslüyor. Peki, o ramazanlarda bugünkülerden farklı olarak ne vardı? Bizleri derinden etkileyen, zihinlerimize kazınan bu ramazanların tılsımı neydi? Eski ramazanlar bugünkülerden daha görkemli bir asalet ve ruh taşıyordu. Birlik, beraberlik ve dayanışma vardı. İnsan ve insanlık merkezinde yaşanıyordu her şey… Herkesin sofrasında aile dışından insanlar da bulunurdu çoğu zaman… Fakirle zengin arasında uçurumlar yoktu. Maddiyat kıstas değildi. Ortak paydamız sevgi, saygı ve hoşgörüydü.

Çocukluğumun ramazanlarına aylar öncesinden hazırlanırdı annelerimiz. İftar ve sahurdaki işleri kolaylaştırmak için yufkalar açılırdı. Zamanımızda marketlerde hazır yufkalar satılıyor. Kimse bu zahmete girmiyor. Oysa köy kadınlarının bir araya gelip büyük bir dayanışma ve yardımlaşma örneği gösterdikleri o hazırlık sürecinde pek çok şey paylaşılırdı. Sohbetlerin demi koyulaşırdı. İnsanlar dertlerini ve sevinçlerini ortaya dökerdi.

Ramazanda iftar yemekleri yendikten sonra akşam namazları kılınırdı. Ardından işbölümü yapılarak biriken bulaşıklar yıkanırdı. Şimdiki gibi bulaşık makinelerimiz de yoktu. Mutfaktaki işler biter bitmez kadın erkek, kız kızan, çocuk ayrımı yapmadan ailece teravihe gidilirdi. Camiye giderken komşulara da haber verilirdi. Onlar da bu hayra ortak edilirdi. Camilerimiz insanlarla dolup taşardı. Salâvatlar, dualar, âminler göklere yükselirdi. Minarelerin ışıkları önümüzü ve gönlümüzü aydınlatırdı. Saflar dolup taşardı insanlarla.

Günümüzdeki insanlar apartmanlara tıkanmış, adeta mahkûm hayatı yaşıyor. Kimsenin kimseden haberi yok. İnsanlar her geçen gün birbirlerine yabancılaşıyor. Mabetlerle olan iman bağımız kopmuş. Çocuklar da artık teravihlere gitmiyor. Çünkü kızın dizisi, erkeğin bilgisayarda strateji oyunu var. Baba kahvede arkadaşlarıyla pişti oynayacak. Anne ya evlenme programlarına takılıp kalacak ya da MSN denen illette dedikodu yapacak. Camiler mi, onlar çoktan unutulmuş; saçı sakalı beyazlayanlar ilk safı doldursa kâfi görülüyor.

Bugün içi boşaltılmış, maneviyattan uzak düşmüş, sırf kuru bir gelenek olarak yaşatılan ramazanları görüp de 'ah o eski ramazanlar' diye geçmişe özlem duyanlara hak veriyorum. Çünkü çağımız, insanı maddî bir varlık olarak kabul etmiş, onun ruh tarafını nedense hesaba katmamıştır. Bu mevcut durum, bolluk içinde yaşamamıza rağmen huzurumuzu temin edememiş, hatta var olan keyfimizi de kaçırmıştır. İnsanın fıtratını hiçe sayınca ortaya çıkacak manzara bundan daha farklı olamazdı. İnsanı merkez kabul etmeyen anlayışlar yıkılmaya ve yok olmaya mahkûmdur. Böyle sistemler insana aradığı huzuru sağlayamaz, mevcut huzurunu da kaçırır. Huzursuzluğumuzun yegâne sebebi de budur.

Millet olarak yaptığımız en büyük hata, dini dünyevileştirmektir. Gittiğimiz bu yol fevkalade yanlıştır. Bugün acılar, sefaletler, afetler, felâketler, zilletler ve manevî işgaller içerisinde yaşıyor olmamız geçmişte yaptığımız hataların tezahürüdür. Dünyevî hayatı uhrevî hayata tercih etmek, içimizdeki boşluğun çapını her geçen gün daha da büyütüyor. İçimizde büyüttüğümüz ümit tomurcuklarının eşkinleri, dayanıksız olduğu için, hafif rüzgârda bile kırılıyor. Oysa bu eşkinler bir zamanlar çelikten daha dayanıklıydı. Demek ki bunları uzun süre susuz bıraktık, kurudu, pörsüdü, boyun büktüler, diriliklerini kaybettiler. Bunları tekrar yeşertmek bizim azim ve kararlılığımızla mümkün olabilir. Onları sulama vakti gelmedi mi?

Milletçe dünden haz ve hız alıp yarınlara koşma azmini ve kararlılığını içimizde bulabilirsek nostaljiler hakikat aynasında boy göstermeye, boynu bükük güllerimiz istikbal vazosunda yeşermeye başlayacaktır. Siz yeter ki uygun toprak, uygun vazo ve yeterli su bulun ve onlara gözünüz gibi bakın. Her şey bugüne nazaran daha da güzelleşecek ve hayat anlamını bulacaktır. Bu arzuyu yaşayacak ve yaşatacak gönüllere bugün ne çok ihtiyacımız vardır.

M.Nihat Malkoç
mnm61mnm@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Halil Önceler


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


Yarınlara Ağlamak

Damlalar bekliyor…
Kalbimde; benden uzak bir yerde
Bense, bekliyorum, beyninin kıyısına kıvrılmış
Bekliyorum…

Yaşamak için yaşanmalara yanaşmadan
Savaşmadan sanrılarla
Dayanmadan dayanışma laflarına
Ayakta kalabilmek gerek, ayaklanmadan
Başından başlayalım yaşamın, yakalanmadan
Havva ile Adem'den
Ya da ruhlar aleminden…
Bir elma vadedemem
Ama ağlamayı öğrenebilirsiniz …

Kuyruğu koparılmış
          bir
             y
                harfi
Ne kadar asil duruyor değil mi?
Y ile başlayan kelimeler…
Maarif takviminde yeni yıl
Islah edilmiş yavşaklık, yalakalık,
yataklık, yardakçılık, yağdanlık
Yalanlar, yalanlar, yalanlar… yutkunmadan söylenmiş
Yalancı bahar;
Mesela meyveye erken duran bir yemiş
İnanmıyorum kim demiş, kim demiş?
İnanmıyorum…

Sövmeyi bilirim; sövebilirim…
Sövmeyeceğim…

Yapışkan ve kirli sünger gibi laflar; öğütler…
İğfal edilmiş kelimeler silsilesi cümleler
Akıl hastası naralar
Maskeli kelimelerle kuşatılmış söylevler

Sahte bir tabloda,
gerçek ressamın fırça darbesi sandım,
yıllarca kendimi

Ağlamayı bilirim; ağlayabilirim….
Öğretebilirim…

Daha neyi bekliyorsunuz?
Gelin yaraları dağlayalım
Gülünebilecek günlerimiz olsun
Gelin birlikte ağlayalım…

Hasan Gezer

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Polygon Web Studio


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "

C.Eray Eldemir
"Uzak İklimler"
 
Temirağa Demir
"Edepli Fahişeler"

 


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Güzin abla dediğimde eminim ki bir çoğunuzun yüzünde küçük bir gülümseme belirecektir. İnternetin nimetlerinden tabi ki o da faydalanıyor. http://www.guzinabla.com.tr Web sayfasında bulunan şu güzel şiir için teşekkür ediyorum: Kimi der ki kadın, uzun kış gecelerinde yatmak içindir. Kimi der ki kadın yeşil bir harman yerinde dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir. Kimi der ki hayalimdir, boynumda taşıdığım vebalimdir. Kimi der ki hamur yoğuran. Kimi der ki çocuk doğuran. Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne hayal ne vebal. O benim kollarım, bacaklarım, başımdır. Yavrum, annem, karım, kız kardeşim, hayat arkadaşımdır.

Baklayı yıkayıp bir tencereye alın. Havuç, soğan ve sarımsağı temizleyip tencereye ekleyin. Malzemenin üzerini iki parmak geçinceye kadar su doldurup kaynatın. Tenceredeki su kaynamaya başlayınca üzerinde biriken köpüğü bir kevgirle alın. Zeytinyağı ilave ederek kısık ateşte kaynatmaya devam edin. Hem bu Fava tarifini hem de diğer yemek tariflerini öğrenmek için tık http://www.nepisirsem.com/

Dünya üzerindeki tüm çocukların bilgisayarla tanışmasını ve ister okulda, ister evde; yani her ortamda bilgisayar kullanabilmesini sağlamak amacıyla XO isimli bir bilgisayar geliştirildi. Yeşil renkli bu şirin bilgisayarın bilgilerine http://www.laptop.org/ web sayfasından ulaşabilirsiniz. Sloganları da çok güzel: One Laptop Per Child. Peki bu organizasyon neden Türkiye'de yok diyenlere güzel bir haberim var. OLPC Türkiye Ofisi 2008 başında İstanbul'da kuruldu. Hem de sloganı değiştirmeden: Her Çocuğa Bir Laptop diyerek yola çıktı bu arkadaşlar. Projeyi merak edenler için bir web sayfası hazırladılar http://www.abcdizustu.com/ Aslında bu tam anlamıyla bir sosyal sorumluluk projesi. Seslerini duyurmak için tanıtım faaliyetlerine başladılar ve hızla devam ediyorlar. Sizler de bu çorbada tuzumuz bulunsun diyorsanız, web sayfalarını inceleyerek işe başlayabilirsiniz. Türk çocuklarının da bu projeden faydalanmalarını istiyorsanız, desteklemekten çekinmeyin.

En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-08©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




My Girl
The Temptations









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20080922.asp
ISSN: 1303-8923
22 Eylül 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com