|
|
|
23 Eylül 2008 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Güle Güle Hadi Abi! |
Merhabalar
Neler olmuş diye internette dolaşırken rastladım habere. Hadi Abi ölmüş. Hasta olduğunu biliyordum ama bu derece olduğunun farkında değildim. Hadi Çaman, yetmişli ve seksenli yılları dolu dolu yaşamışlar için sembol isimlerden biriydi. Benim için de öyle. Sinemaseverler arasında 1975-80 yılları arasında çevirdiği erotik filmlerle anılmasına rağmen, tiyatroya gönül verenler onu farklı gözle görürlerdi. Tiyatroyla içiçe olduğum dönemlerde, hep o sinemanın karanlık dönemi diye anılabilecek 5-6 yılı yaşama tutunmak için kullanan gerçek tiyatrocularla birlikteydim. Belki o yüzden çok objektif olamıyorum. Belki o yüzden Hadi Abi'yi "Kara Kısrak" ile değil "Kelebekler Özgürdür" ile hatırlıyorum. 1982 yılında kurduğu tiyatrosunda türlü zorluklara göğüs gerebilen ender tiyatro aşıklarından biriydi. Bir İstanbul beyefendisiydi. Tiyatro bir emekçisini daha kaybetti. Nur içinde yatsın, mekânı cennet olsun. Güle güle Hadi Abi.
...
"Şeref" ayaklar altında. Hakkında en ufak bir imâ olan, karşı tarafı ispata, ispat edemezse "Şerefsizim" diye bağırmaya çağırıyor. Şeref denilen şey bu kadar ucuzladı mı? İnsan şerefini yemin billah ederek korur mu? "Çevir kazı yanmasın" misali sorulan soruya değil, sorulmasını istediği şeye cevap vererek şeref korunabilir mi? RTÜK başkanının 50 dakikalık röportajını oturdum dinledim. İpe sapa gelir bir savunma bekledim, ama nafile. Karşıdan belge isteyen ama kendisi için çalıştığı kurumları referans veren bir beyefendi. Savunmasını son dört yıllık icraatlerindeki tarafsızlığı(!?) ile yapıyor. Beni, o, şu, bu kanalın yöneticilerine sorun diyor. Ama gidip Alman makamlarına hesap vereceğim diyemiyor. Avukatına sorduruyormuş, durumu bir anladıktan sonra gidip Almanya'da fotograf çektirecekmiş. Savunma adına komik olmanın şerefle bir ilgisi var mı yok mu varın siz söyleyin artık. Hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
Kahveci : Nurten Karahasanoğlu |
VEDA
Yirmi iki yıldır her sabah, adeta koşarak gazetemi alıp vapura atlayışım; mutlaka, ama mutlaka büfenin masalarından birinde oturup çayımı içişim. Aynı saatlerde aynı insanlarla karşılaşıp selâmlaşmasak da aidiyet hissedişim. Vapur iskeleden ayrılırken, önüme açmış olduğum gazetemden başımı kaldırıp kimi gün sonsuz huzur, kimi gün sonsuz hüzünle dolu gözlerimle Üsküdar'ın her zaman beni büyüleyen siluetine bakmadan edemeyişim.
Bir yandan işe yetişme telaşı, bir yandan vapur sefası. İstanbul'da yaşadığım için ne kadar şanslı olduğumu düşünüşüm, sabah akşam vapura binip boğazı geçmenin ruhumda yarattığı dinginlik. Kendimi en kötü hissettiğim günde bile denizin verdiği bu dinginliğin yitip gitmemesi. Bazen anımsayışım, deniz korkumu ve hafifçe gülümseyişim kendi kendime. Tekrar gazeteme gömülüşüm sonra, Sirkeci'ye gelene kadar. Tam yanaşacakken iskeleye vapur, yüzyılların tarihine selam verişim, Turhan Sultan'ın Yeni Cami'sine, Kanuni'nin Süleymaniye'sine, tepedeki Beyazıt Kulesi'ne, utanç abidesi görkemli yapı Düyun-u Umumiye'ye ve muhteşem Sultanahmet yapılarına; Ayasofya'sı, Sultanahmet Camii, Topkapı Sarayı'yla…
Vapurdan koşarak inişim, kalabalığın içinde kayboluşum.
Artık ne biletçi Eftal var yolumun üstünde ne de çiçekçi Kezban ve ne de Sahibinin Sesi amcam. Neredeler? Ne çabuk geçti yıllar? Gerçekten var mıydılar? Milli Piyango biletleriyle çiçeklerin izi yok ama müzik CD lerim bana onların bir zamanlar hayatımda olduğunu fısıldıyor.
Özlemin tadını hissedişim…
Üst geçitte yürürken tarihi yarımadanın beni çağırışı, öğle tatilinde bir kaçamak yapmaya söz verişim. Alman Çeşmesi'nin karşısındaki bankta sandviçimi yerken, kocası I. Ahmet'in yanında yatan Kösem Sultan'ı düşünüşüm. Hırs denilen duyguyu anlamaya çalışırken IV. Murat'a kızıp Genç Osman'ı sevişim.
Her Sultanahmet gezisinden işe dönüşte yaptığım gibi, yolumun üstündeki kitapçılarda tarih kokusunu arayışım. Tarihin içinde kaybolmak isteyişim.
Bazı öğlenler Kapalıçarşı'ya kaçıp Şark Kahvesi'nde okkalı Türk kahvesiyle keyfedişim. Hazır oradayken mutlaka Sahaflar Çarşısı'na uğrayışım. Pier Loti'nin Aziyade'sini tozlu raflardan indirtip sevinçten uçarak tramvaya yollanışım. Bu rüyadan uyanmak istemeyişim, ama gerçeklerin dünyasından da kaçamayışım.
***
Yirmi iki yıldır her akşam adeta koşarak Ankara Caddesi'ni geçişim. Köşedeki İş ve İşçi Bulma Kurumu'nun önünden geçerken, Sirkeci'nin yaz kış dinmeyen rüzgârının, tenimi okşayan dokunuşunu iliklerimde hissedip zevkle ürperişim.
Üst geçitte yürürken kaçan vapura hayıflanmayıp, bu defa da akşam rüyasını biraz daha fazla yaşayacağım için şükredişim.
Sabah yolculuğumun aksine büfeye değil de arka salona geçişim. Arkamda bırakacağım siluetin görüntüsü biraz daha uzun sürsün diye ters yöndeki koltuğa oturuşum. Mevsim yazsa yaklaşan gün batımı, kışsa cadde ışıklarının büyüleyiciliği eşliğinde göz ziyafeti…
Vapurlarda müziğin konuk oluşu kulaklarımıza bir zamanlar. Münir Nurettin'in Kalamış'ını nasıl da huşu ile dinleyişim. Zeki Müren öldüğünde sabah akşam çalınan şarkılarının beş aylık hamile kadın ruhuma nasıl da iyi geldiğini anımsayışım. Ve bazen; şaşılacak şey, Rodrigo'nun Gitar Konçertosu. Alıp başımı gitmek, hayatımı bir çırpıda değiştirmeye yetkin olmayı isteyişlerim. Martılara özenişim uçabildikleri için.
'Ah bu şarkıların daima gözü kör olsun' lar…
Bir ramazan akşamı, ezan vakti vapurda… Karşımdaki koltukta oturan genç kadının zarif hareketlerle sandviç paketini açışı, dudakları kıpır kıpır, sessizce duasını edişi ve garsonun koşuşturarak servis ettiği çaylardan bir tane alıp iftar açışı.
Karlı bir kış akşamı… İlle de salep. Fincandan tüten dumanının bile içimi ısıtışı. Büfedeki radyodan yayılan bir türkünün ruhumu esir alışı. Çocukluğumu anımsayışım, belki de ağlayışım. Burnumun direğinin sızlayışı.
Tıpkı şimdi olduğu gibi.
Eski rüyanın bitişi, belki yeni bir rüyanın başlangıcı.
Yeni bir yaşamın eşiğinde son gidiş gelişler…
Denizin çırpıntısı, havadaki martının çığlığı, yanımızdan geçen balıkçı motorunun pat patı, motordaki balıkçının kavruk yüzü, Karaköy Limanı'nda demirli duran gezinti gemileri. En çok da onlar, ah en çok onlar… Tam hareket ederken yanlarından geçip hayallere dalışım. Belki bir gün, kim bilir, belki bir gün ben de…
Nurten Karahasanoğlu
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
Halvetinde Cümbüşe (S)oyundum
raksınla
sürmelenmişti sancılar
hafakanlar ardım sıra eşikte
rayihalarda
bir davetti sanrılar
ansız muştularda
halvette
şerbetini içiyordum gözlerinin
uzlette dalga dalga
sonsuza vururdu telleri cümbüşün
zaman bir direnişti
bir diklenişti yokluğa
heybetini
biçiyordum sözlerinin
ve de tartıyordum ölüm kefesinde
uzlette
vuslat okları ardı ardına
suretini çekip çıkaracaktım az daha
haşyet elinde tutsak
hariçten bir haremde oyuncaktım
mest oldum kasr'ında
sarhoşluktan da caydım
sermest huriler elinde bir sihirli küre
bir sonsuz ovada
volkanına dağ'dım
kavuran bir diriliş
bir şaşırtmaca
bir dikleniştim yokluğa
ata'sına erecektim varlığın
evvelini sormak için ahirin
bir serzeniştim
dönmeseydi aşk çemberi elinde
en derine gömecektim zahirin
irfan elinde dilleniştim
eşraf saf su gibi akıyordu geceye
bana sorarsan tek mürebbiye
sırtlardaki erekti
kurbet yolunda olmaklığım
ne serkeş bir sürekti
ahh bir de sen Şah'ım
faş etseydin seyrini
vuslat okları ardı ardına
ufkuma yağdı
haşyet elinde didarın
hariçten hareminde oyuncaktım
az daha sayha sayha
'var' olacaktım
yüce bir sezişin kancasını boynuma
ve de koynuma acımadan tak
acıtmadan / acıkmadan
sağsalim bir ölümü yakut kasr'ında
ab-ı hayat diye sar sineme
dayandım bir keşiş kılığında sebiline
bir saki elinde
kum fırtınasına ramaktım
dolandım en ince perdeden bir cümbüşe
raksında ben de
sonsuzla
sek sek oynayacaktım
halvette seninle
az daha
hiç' den çığlık çığlığa
var'ı sıyıracaktım
Leyla Karaca
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Mehmet Sağlam Başbakan Ruh Sağlığımı Bozuyor |
|
Sayın başbakanın oturup düşünmeye ve fikir üretmeye vakti olmadığı için olsa gerek; kendisini alkışlayacak bir kalabalığı ne zaman ve nerede görse, hemen mikrofonu ağzına dayayıp gazete ve kitaplardan, şair ve yazarlardan alıntılar yaparak, -16 İmparatorluk kurmuş yüce bir ulusun başbakanı olma sıfatını bir yana koyalım, bir belediye başkanına dahi yakışmayan- ayaküstü konuşmalar yapıyor.
Sayın başbakanımız ağzından çıkan her cümlenin milyonlarca insanın hafızasına ve binlerce televizyon ve gazete arşivine kaydolduğunu düşünmeden, sözün nerelere varacağını hesaplamadan, zaten barut fıçısına dönüşmüş bir toplumu ne kadar gereceğini veya böleceğini idrak edemeden konuşuyor da konuşuyor... Bazen kükremiş aslan edasıyla, bazen mazlum bir çocuk gibi naif ve ezik...
Sayın başbakan oruç nedeniyle kan şekeri, dolayısıyla beyin şekeri düştüğü için mi böylesine tehlikeli sözleri hoyratça sarf edebiliyor; yoksa bunca mütecaviz (kimilerine göre Kasımpaşalı) tavrın arkasında yatan bir siyasî taktiği mi icraata sokmuş gidiyor, bilemeyiz. Belki de askerî olan "saldırı en iyi savunmadır" stratejisini siyasî sanıyor, nereden bileceğiz!
Sayın başbakanın bu hâl ve belagati hangi sebepten kaynaklanırsa kaynaklansın, beni ilgilendirmiyor; ama belirgin bir zihniyeti yansıtan bu tutumu çok vahim sonuçlar doğurabilecek potansiyeli taşıdığı için beni haddinden fazla endişelendiriyor, üzüyor ve dolayısıyla pozitif ruh durumumu olumsuza dönüştürdüğü için yazmakta olduğum romanıma bir cümle dahi ekleyemiyorum. Yani Sayın başbakan üretim gücümü baskılıyor, beyin çocukları doğurmamı engelliyor. Ve kim bilir daha kaç bin (veya milyon) kişinin yaratıcı enerjisini boşa harcamasına yol açıyor...
Sayın başbakanın "Bize karşı kampanya açan gazeteleri elinize almayın, evinize sokmayın!" sözündeki sezdirmeyi, Prof. Haluk Şahin şöyle değerlendirmiş: "Ülkeyi, belirli gazeteleri okuyanlar (Gafiller?) ve okumayanlar (Makbuller?) olarak ayırmak, özünde bölücü bir yaklaşım değil midir?" Evet, bence özünde bölücü bir söylem ve tutumdur bu. Tıpkı G.W. Bush'un "11 Eylül"den sonra söylediği ve dünyayı bölen o ünlü tutum gibi: "Your are either with us or against us! Ya bizdensiniz, ya bize karşı!"
Sayın başbakan, eğer bu ayrışma gerçekleşirse, yani elimde Milliyet Gazetesi gören biri bana "Bu gazeteyi niye okuyorsun?!" diye reaksiyon gösterirse, o anda göstereceğim karşı tepkiyi şu anda hesaplamam mümkün değil; fakat bu potansiyel bölünme tehlikesi dahi, içimde çok büyük bir kaygı ve üzüntü yarattı. Gel de şimdi otur, gelecek yüzyıldaki teknolojinin varacağı düzeyi ve yaratacağı toplumsal değişimi öngörme düşüncelerine dal dalabilirsen!
Sayın başbakan, bize yazık ediyorsunuz. Yeter! Allah aşkına susun artık!
Mehmet Sağlam mehmetttsaglam@gmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Çılgın Kahveci : Canan Şenol SADE VE SADECE BAŞKALARININ İŞİNE YARASIN DİYE…. |
|
Nicedir yapmayı düşündüğüm ama bir türlü cesaret edemediğim bir şeyi yaptım geçenlerde. Sade yaşamanın düşünce anlamında yaşanmasına katkı sağlayacağına inandığım bir hareket yaptım ve evimizi sadeleştirmeye çalıştım. Bu yazıyı da size örnek olsun diye yazayım dedim. Hani siz de dağıtmaya paylaşmaya cesaretlenin diye.
Eşyalar aslında bence çok çok eski değildi ama başkaları da kullansın istedim; henüz onlarla gönül bağımı koparmamıştım başkaları gönül bağı kursun istedim. neyleyim ki yaptım. "Bu annemden hatıra", "Şu hediye, hatırası var", "o, bir gün olur lazım olur", "öbürü bana Gülşen'i hatırlatıyor" diye diye atmaya kıyamadığım, yenisi alınınca çift olan ama bir gün hem koruması, hem de temizlemesi zorlaşan, evde alan daraltan üstelik beni de daraltan eşyaları başkalarının işine benden çok yarar diyerek verdim. Bak işte neredeydim nerelere geldim hesabı egomu tatmin eden bakarken duygulandığım ilk el eşyalar. Daha çok bekar evi eşyaları. Bunu nasıl yaptım bilemiyorum biraz zor oldu ama sonuçta oldu . Verdiğim eşyalar arasında neler yoktu ki! Ben bile şaştım. Nasıl birikmiş nasıl korunmuş bunlar böyle. Aslında evinizde kapalı bir arka balkon olmamalı hani şu depo niyetine kullanılan. İnsanın biriktiresi geliyor. Bekarlıkta kullandığım şanzımanlı küçük boy çamaşır makinesi, nordmende markalı kasetli radyo, bekarlıktan 2 takım divan örtüsü yastıkları ile, tek kişilik sünger yatak (ortopedik olmayanı da varmışşşş), halılar, masa, sandalye, Bisan marka bisiklet (Hatta neden yeni bisikleti verdim diye şaştılar. Ee çiiifttt. Bir tanesi bile yeterken), giyim eşyaları, mutfak eşyaları, tost makinesı, fritöz, blendır, mikser, deniz oyuncakları deniz malzemeleri vs. vs Artık fazla saymayayım da kafanız karışmasın. Saymayı unuttuğum da vardır. Bunları buradan götürmüşüm yazlık eve. Eşimin de tabiriyle "Çöp ev" olmuş iki tane. (her sene arabanın arkası dolu dolu gider ne taşınır bu kadar bilmem der) Taşınmış işte ve kullanılmış ve yaşanmış. Onu ancak yaşayanlar anlar mı desem ne ya da kadınlar anlar.
Bir yer varmış telefon ediyormuşsun randevu verip gelip alıyorlarmış eşyaları. İhtiyaç sahipleri oradan alıyorlarmış ya da ev döşüyorlarmış verilen eşyalarla ya da istek üzerine evlere götürüyorlarmış. Bana anlatılan böyle. İsteyenlere adresi verebilirim. Bir dahaki seneye gittiğimde aygazı tüpü götüreceğim hem de bakacağım nasıl bir yer neler yapıyorlar nasıl faydalar sağlıyorlar.
İşte bu kadar . Ben de yazam dedim paylaşam dedim yaptıklarımı. Hani sesi çıkmıyor eski üyelerin dediniz ya. Sesimiz çıkmasa da sade sade yaşıyoruz. Oradan aldığım gazla buradaki eşyaları da elemeye başlayacağım. Hatta dolap içlerinden başladım sıra büyüklere ve de özellikle arka kapalı balkona geldi. Hadi size de sıra gelsin de ayıklayın verin ve paylaşın... Sevinciniz bir iken iki olsun. Kalın sağlıcakla sade günlere…
Canan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
Kutlu Bir Sona Kırılan Kalem
Ekmek, gelecek, mektep derdi
Babam,
Adam olmak, derdi
Vicdan tedavülden kalkmadan evvel...
Şehre yabancı ruhlar taşınır,
Terkisinde yorgun umutlar
Dutlu kahve, amelenin ikinci evi
Dertlerin çıkmaz sokağı
Çeyrek ekmekle, insanlık sınavı ne acı
Yüz gram çay, on lira...
Geceler katran karası
İdarelik, idare edilenin göstergesiymiş meğer
Her gece, çocukluklar kanar
Sitem çağırır dudaklar
Yürek kanar, mahzun...
Gönül bağı, tarumar
Kırılmamalıydı gaz lambasının camı, çocuğun kumbarası da...
Yaşanmadan baharlar, kışı anlatır yorgun maki bakışlar
Tetikteki öfkeleri gizler, peykeler
Sebat, mihmandar oldu, yıllar yılı
İmbik imbik süzülmeden lekeler
Selam söyler, nehirler, denizler, beldeler
Umudun ninnisini söyler yeller
Çalınmış, yitik sanılan yarınlar
Kelepçeler, zincirler, demir parmaklıklar
Tanıklar, tanıklar, tanıklar
Tekmili birden tanıklar
Hatasız, efendilerine karşı, yargıçlar
Kutlu bir sona kırılan kalem
Ölüm, ölümüne tuzlu
Uğrunda ölünene rağmen
Hasan Gezer
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Güzin abla dediğimde eminim ki bir çoğunuzun yüzünde küçük bir gülümseme belirecektir. İnternetin nimetlerinden tabi ki o da faydalanıyor. http://www.guzinabla.com.tr Web sayfasında bulunan şu güzel şiir için teşekkür ediyorum: Kimi der ki kadın, uzun kış gecelerinde yatmak içindir. Kimi der ki kadın yeşil bir harman yerinde dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir. Kimi der ki hayalimdir, boynumda taşıdığım vebalimdir. Kimi der ki hamur yoğuran. Kimi der ki çocuk doğuran. Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne hayal ne vebal. O benim kollarım, bacaklarım, başımdır. Yavrum, annem, karım, kız kardeşim, hayat arkadaşımdır.
Baklayı yıkayıp bir tencereye alın. Havuç, soğan ve sarımsağı temizleyip tencereye ekleyin. Malzemenin üzerini iki parmak geçinceye kadar su doldurup kaynatın. Tenceredeki su kaynamaya başlayınca üzerinde biriken köpüğü bir kevgirle alın. Zeytinyağı ilave ederek kısık ateşte kaynatmaya devam edin. Hem bu Fava tarifini hem de diğer yemek tariflerini öğrenmek için tık http://www.nepisirsem.com/
Dünya üzerindeki tüm çocukların bilgisayarla tanışmasını ve ister okulda, ister evde; yani her ortamda bilgisayar kullanabilmesini sağlamak amacıyla XO isimli bir bilgisayar geliştirildi. Yeşil renkli bu şirin bilgisayarın bilgilerine http://www.laptop.org/ web sayfasından ulaşabilirsiniz. Sloganları da çok güzel: One Laptop Per Child. Peki bu organizasyon neden Türkiye'de yok diyenlere güzel bir haberim var. OLPC Türkiye Ofisi 2008 başında İstanbul'da kuruldu. Hem de sloganı değiştirmeden: Her Çocuğa Bir Laptop diyerek yola çıktı bu arkadaşlar. Projeyi merak edenler için bir web sayfası hazırladılar http://www.abcdizustu.com/ Aslında bu tam anlamıyla bir sosyal sorumluluk projesi. Seslerini duyurmak için tanıtım faaliyetlerine başladılar ve hızla devam ediyorlar. Sizler de bu çorbada tuzumuz bulunsun diyorsanız, web sayfalarını inceleyerek işe başlayabilirsiniz. Türk çocuklarının da bu projeden faydalanmalarını istiyorsanız, desteklemekten çekinmeyin.
En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
|
|
|
|
|
|