Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 7 Sayı: 1.485

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 24 Eylül 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Bize birşey olmaz (mı?)


Merhabalar

Perşembe günü düello varmış. Muhteşem olacağına eminim. "Şeref" hakkındaki tartışmaya son noktayı koyacaklardır diye umuyorum. Savunmayı, pis pis sırıtıp muhatabını aşağılamak olarak algılayan tangır tungur bir adamla CHP'de pek alışık olmadığımız bir çıkışla yolsuzluklara savaş açan bir vekil, günlerdir süren atışmayı mümkün olursa sonuçlandıracaklar. Ya da bir başka deyişle, kimin şerefle yatıp kalktığını anlayacağız inşallah.

Ergenekon dalga dalga gidiyor maaşallah. Neden bugüne kadar alınmadığını anlamakta güçlük çektiğimiz Özkan'ı en sonunda derdest ettiler. Anlamakta güçlük geçtiğimiz şey aman yanlış anlaşılmasın. Alınması gerekiyordu da neden alınmadı demiyoruz, dediğimiz aktif muhalefetin başı birini neden bugüne sakladılar, onu anlayamıyoruz. Genci yaşlısı, sanatçısı travestisi alındı da Özkan neden sona saklandı? Ne olacağını söyleyeyim size, üç dört gün sonra bırakacaklar adamı. Çünkü bir yafta yapıştıramayacaklar boynuna. Genç teğmenlerin yanına darbeci diye koyamayacaklarına göre, Cumhuriyet mitinglerinde neden kürsüdeydin a kendini bilmez deyşip kulak çekecekler o kadar. En amiyane tabirle eşeğin kulağına artık su kaçıyor beyler. Bu dava sürdükçe daha çok dalga görecek bu millet. Çünkü arkasına saklamak istedikleri öyle çok şey var ki artık, ne yapacaklarını şaşırdılar. Şaşkınlıkları da bitecek gibi görünmüyor.

Dünya ekonomik krizle sarsılırken, bizim devekuşları başları kumda, açıkta kalan yerleri ile gülücükler dağıtıyorlar. Nasıl yapıyorlar sormayın anlatamam. Memleketin en kocaman bankasının başındaki adam krizin ciddiyetini anlatırken, en büyük sanayi grubunun başı hanım endişelerin artık korkuya dönüştüğünü söylerken, en büyük otomobil fabrikası 2 haftalık tatil veriken, bizim ekonomi dahisi Tayyip Bey "Bize birşey olmaz" diyor. Hani millete moral vermeyi amaçlıyorlar deyip affetsek bile muhtemel bir darboğazda bizi kim affeder onu bilemeyiz. Olay o kadar büyük ki, sıradan vatandaşın anlayabileceği ve algılayabileceği büyüklüğü çoktan aşmış durumda. Olabilecek krizler önce devlet hazinelerini, para piyasalarını, büyük sermaye gruplarını vuracak. Bilahare vatandaşa inecek, o zamana kadar da Allahkerim. ABD birbuçuktrilyon doları sisteme enjekte etmenin hesabını yapıyor. Matbaa ellerinde basarlar yeşilleri olur biter diyeceğim ama sonuçlarını düşününce diyemiyorum. Çünkü sözü edilen para sıcacık. Krizden ürkenlerin birikimlerini ne yapacakları belli değil. Bugün varlar yarın yoklar. Şimdi varlar diye "Bizde durum güllük gülistanlık" diyenlerin hakkı ancak bir temiz kötek olabilir. Bu aklıevveller başlarını kumdan çıkarıp, bu memleketin rant yiyicilerine değil, sanayicilerine, esnafına kulak vermeliler. En azından bize belli etmeseler bile işi ciddiye alıp önlem almaya başlamalılar.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


Deniz Marmasan

 Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan


   Güneşin Muma Yenilgisi

Hayal kırıklığı basittir aslında. Gönlünün virane köşelerine usuldan bir saygıdır. Zor zamanların, engellerin üstesinden gelebilecek bir kaç ufak kara kalem çiziği değiştirmez bazen kader çizgini...
Bulutlu havaya bakıp, silüetini kokladım, elimi uzattım ama ayağımın altından kayıp giden yeryüzü, yürek çarpıntıma pul yapıştırıp postaya vermedi sevdamı...
Taş kuyulara sarktım, bel çukurum dolunaya bakarken, sesini fısıldadım, yıldızlar saçlarıma döküldü. Kızıl yıldız benden saklandı. Saklambaç kelepçeledi bileklerimi.
Kalem tutmak İstanbul'da adres aramak gibi son soluklarımda... Ya da Ankara'da deniz kokusu aramak gibi...
Sarmaşık gibi ümitsizlik sarılı kalemim...
Gökkuşağının ardı sıra yel değirmenleri, çöl şarkıları ve buzlu melodiler eşliğinde, kayıp, puslu haritamda toprağı ayağımın altında yitirerek ilerliyorum.
Virane sevdalar okumak, bulutları güçsüz kılıyor bu şehirde.
Körfez benim, körfez Oğuz'un: "the sacred geometry of chance"...
Menevişlere sapladığım bir sevda bu, sevdiğim, başka denizlerde bilmecelerle çözmeye çalışıyor.
Boğaz Emre'nin: "like a beautiful smile..."
Yenik düştüğüm sorular var güneşin doğduğu ülkelerde. Ve zaferlerim ütopik hayallerde...
Bir selam çakmak bazen düdüklü tencere kıvamında; buharı çıkınca kulağı indirmek gerek... Kısmi suskunluk...
Feribot çığlıklarında ve gecenin koynunda emanet bıraktığım martılar, alkol kokulu kıyıda mavi köpükleri beyaza buluyor şimdi.
Bu gece körfez benim, körfez Oğuz'un, boğaz Emre'nin, düş bahçeleri Merve'nin...
Mevsimlerim, renklerim...

Deniz Marmasan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,338,338,338,338,338,338,338,33
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Suat Ardıç


İSYAN - SONUÇ

Ben küçüktüm
ve
diyar diyar
düşlerim vardı.
Diyar diyar kelimelerim...
Zaman ilerledikçe kitaplarda buldum düşlerimi. Yaşamıştı birileri. Yaşatmıştı yahut beyninin kıvrımlarında dolaşan birilerine; o çok sevgili karakterlerine. Onlarda buldum tüm kelimelerimi. Aşklarımı yaşadım onlarla. İlk karnemi onlar aldı aslında. Hatta ilk adımımı bile onlara tutunarak attığımı fark ettim tanıştığımızda. Kitaplarım diyarlarım oldu. Evreni gezmek tutkum…

Sonra bir gün geldi, sonsuz kalabalıklara yaptığım ziyaretlerden birinde buldum yine kendimi. Etrafta onlarca yüz vardı, üç beşi dışında hiçbirini tanımıyordum. Kelimelerini? Asla! Ben yabancıydım o olduğu yerde çakılı kalmış dedikodulara, kahkahalara. Buna rağmen oradan ayrılamazdım uzun bir süre daha. Karnavalın içinde kendime daldım çaresiz. Etrafı seyre koyuldum. Bakıyor, görüyor, duyuyordum. Belki yaşamıyordum ta ki o ana kadar. Gözlerim rafları kitapla dolu -bir, yo yo- iki kitaplığın bulunduğu odayı fark edene kadar. Ani bir hareketle arkamı dönüp yeni bir yolculuk için hızlı hızlı adımlarımı attım. O an yaşadığım mutluluğa ibadet edercesine diz çöktüm kitapların önünde ve teker teker kapaklarını incelemeye aldım. Sonra bir tanesini çektim ve Pablo Neruda'nın otobüsüyle, kafiyeli bir yolculuğa koyuldum. Mutluydum!

"Neden öldün Nâzım? Senin türkülerinden yoksun ne yapacağız şimdi
Senin bizi karşılarkenki gülümseyişin gibi bir pınar bulabilecek miyiz bir daha?
Senin gururundan, sert sevecenliğinden yoksun ne yapacağız?
Bakışın gibi bir bakışı nereden bulmalı, ateşle suyun birleştiği
Gerçeğe çağıran, acıyla ve gözüpek bir sevinçle dolu?
Kardeşim benim, nice yeni duygular, düşünceler kazandırdın bana
Denizden esen acı rüzgâr katsaydı önüne onları
Bulutlar gibi yaprak gibi uçarlar
Düşerlerdi orada, uzakta,
Yaşarken kendine seçtiğin
Ve ölüm sonrasında seni kucaklayan toprağa



Şimdi ben ne yapayım? Nasıl tanımlar
Senin her yerden derlediğin çiçekler olmaksızın bu dünya.
Nasıl dövüşülür senden örnek almaksızın,
Senin halksal bilgeliğinden ve yüce şair onurundan yoksun?
Teşekkürler, böyle olduğun için! Teşekkürler o ateş için
Türkülerinle tutuşturduğun, sonsuzca."

Bir garip his dolaşıyordu içimde: İçerde onlara dair sorumluluk yüklendiğim -şimdi yüzlerini bile hatırlamadığım hatta belki de hiç bakmadığım- bir dizi kalabalık… Ben ayrı bir odada bir kitapla… Nasıl da ayıplarlar bu karnavalda beni. Kendimi bir şey sanıyor olurum onların gözlerinde. Ayıptır bu onların cümlelerinde. İşte ben bu ayıbı yapmamak için onlara, saklanıyordum adeta. Gizli gizli okuyordum kitabı bir suçlu gibi. Farkına vardım! Kitap okumak bir suçtu! Ayıptı! Önce lanet ettim bu karnaval felsefesine, içeriğine; sonra kitaba döndüm, öptüm bu kadar önemli bir şeyi fark etmemi -kelimelersiz bile- sağladığı için teşekkür edercesine.

Şimdi ben isyanlardayım! Tüm karnavallarda göğsümü gere gere kitap okumaktayım.

Suat Ardıç


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Ayşenur Akkoç


DUR DÜNYA!

Bir sabah kalkarsın yatağından. Çıkarsın yola bin bir umutla. Alırsın aileni yanına uzakları yakın etmenin hayaliyle koyulursun. Bir kaç dakika… Kısacık bir an. Tepetaklak olur hayatın. Saçılırsın etrafa. Birazcık vaktin varsa hayatın gözlerinin önünden geçer. Yada biraz şanslıysan dağılmış aileni o halde görmezsin. İçlerinden biri açar gözlerini. Toparlar etrafa saçılanları. Gözlerini kapatıp yardım bekler. Farklı hastanelerde bedenler kendilerine gelir. Birbirlerinden habersiz. Hangisi tahmin edebilir ki ailenin küçük kızının felç olma ihtimalinin olduğunu. Yada hangisi aklından geçirir aile reislerinin ölümle pençeleştiğini. Geçmek bilmeyen dakikalar… Evde oturup güzel bir haber bekleyen onca insan. Her telefonun çalışında yüreklerinin ağzına gelmesi… Dakikalar,saatler… İşte o telefon. Herkes hisseder sanki telefonun çalışından acı bir şeyler olduğunu. Tek bir cümle. Onu kaybettik. Hıçkırıklar… Telefonun ucundaki ayakta durmaya çalışan yakınlar. Kendi gözyaşlarını içine atıp, diğerlerini ayakta tutmaya çalışanlar. Oğlunun ölüm haberinden çılgına dönen anne. Kimsenin farkında olmayan; saçını başını yolup hıçkıran kadın. Hiç bir şey anlamayan,hatırlamayan,farkında olmayan bir baba…"Kimin oglu ölmüş"diye sorar etraftakilere. Cevabı aldığında "yoo benim öle bir oğlum yok"diyen yaşlı bir adam.

Bitti işte… Durdu zamanı. Ne karısının ne de çocuklarının haberi var. Nasıl olsun ki. Hepsi farklı birer hastane köşesinde. O küçük kız? Ya felç esir alırsa onu? Akmaz ki hayatları artık. Nasıl devam etsinler kaldıkları yerden. Onlar bunca şeyle uğraşırken akıp gidiyor zaman. Durmuyor ki. Saygı duymuyor ki senin acına. Aldırmıyor bile. Dönmeye devam ediyor. Biri gidiyor arkasında paramparça hayatlar bırakıp. Bayram için eve gelmesini bekleyenler ölüsüyle karşı karşıya. Belki ailenin bilmeyen üyeleri huzurlu bir akşam geçirecek. Umut dolu bir güne uyanacaklar. Küçük kız babasız kaldığını fark etmeden,felç olma tehlikesinden haberi olmadan.Mışıl mışıl uyuyacak belki bu gece. Ama sonra… Geride kalan 3 kişi nasıl toparlanacak nasıl kaldıracak onca yükü. Düşünmesi bile acıdan kavuruyor insanı. Bide yaşamak..

Bunca acıya,birileri dünyanın herhangi bir yerinde gülüp eğleniyor.sokaktaki herhangi birisi neşeyle bayramını kutlamaya devam ediyor.Durmuyor ki… Soluklanıp biraz acına saygı duymuyor ki. Aldırmıyor bile…

Hayat artık çok zor onlar için. Bazen insan gidene değil de geride kalanlara daha çok üzülüyor. Neye tutunur şimdi geriye kalan 3genç kadın. Nerden devam ederler. Nasıl tekrar nefes alırlar. Hatta beklide nasıl bir daha yürürler. Birileri bunca yükün altındayken dur dünya!! Dönme!! Nasıl onların zamanı durduysa durdur bütün zamanları. Sar yaralarını…Geri ver yok olup giden hayallerini,umutlarını,yarınlarını… Dur dünya dönme!! Ama nafile…

Ayşenur Akkoç


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,909,909,909,909,909,909,909,909,909,90
21 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Selin Vural


En son ne zaman güldünüz?

Geçen gece biliçaltımın belki de hissettikleriminde etkisiyle aklıma şu soru geldi:
En son ne zaman güldüm?
Ya da bu soruyu şöyle sormalıyım:
En son ne zaman içten kahkahalarla güldüm?
Ve sonra şöyle uzunca bir süre düşündüm... Ne acı! Hayatın süreklidiği yolda birazda kendim savruldum rüzgarla ve şimdi cevapsız bir sorum daha var:
Ben en son ne zaman mutluluğun zirvesinde güldüm?
Cevaplayamayan herkes için koca bir düşünce yığını bu soru. Neden bilemiyorum? Niye hatırlayamıyoruz? Hani derler ya; 'bir kere geldik dünyaya gerçek ilk ve son bu' diye. Aynen öyle işte! Bu son. Şimdi niye sorunlara kapılıp, kendimizi unutup güldüğümüzü hatırlamıyoruz? İntikamı kimden alıyor ve sonra kendimizi niye yaralıyoruz?

Ben yine şu geçen günlerden birinde çok kaliteli ve çok yönlü yurtdaşlarımdan biri olan Can Yücel'in bir yazısını okudum. Ve şöyle başlıyordu;
Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama
Yarım saat erkene kurulsun saatin
Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin..
Pencereni aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin
Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin
...

Ve böyle devam ediyordu anlamlı satırlar.
Yazıyı okumayı bitirince düşündüm şöyle bir...
Niye mızmızlanıyorum?
Niye sızlanıyorum her sabah?
Niye bunları yaparak güne minik ve iyi adımlarla başlamıyorum?
Neden devamına gülücüklerimi biraz daha arttırarak eklemiyorum?

Ne zaman güldüğümü hatırlamanın formülünü buldum ben! Mutluluk dedim, sevgi dedim ve sonra yine şu geçen günlerden birinde duyduğum bir monoloğu anımsadım;
-sevgi nerde?
-içimizde:
Ve bende böyle haykırdım bilincime, hissettiklerime..
Benim sevgim içimde..

Şimdiyse yüzümde bir tebessüm..
Peki siz neden duruyorsunuz?
Sağlık ve gülücükle kalın! :

EN SON NE ZAMAN GÜLDÜNÜZ?
NE ZAMAN İÇTEN KAHKAHALARLA GÜLMEYİ PLANLIYORSUNUZ?
Hadi gülün ama yoksa hala duruyormusunuz?

Selin Vural


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,809,809,809,809,809,809,809,809,809,80
5 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Halil Önceler


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


Efsaye - l, ll, lll

Sen
Özgürlüğüm müydün
Efsaye...
Baharda nisan yağmuru
Temmuz'da deniz köpük köpük
Ağustos'da gölgelik
Eylül'de bir yel serince
Ayrılıkta ılık bir buse
Susuzluğuma yetişen pınar
Öfkeli bir kışın baharı mıydın?
Şehirde aldığım temiz nefes
Yorgunluğumun akşam çayı
Anam mı, bacım mı, sevdiceğim mi
Yaşlı dünyadan beni kanatlarına alacak latif miydin
Efsaye...
Sen kimdin, neydin?
Düşüm mü, hülyam mı?

Eski bir kitapta öykü
Yazımın altın kalemi
Yırtık sayfada şiir
Gözde sürme
Dalda gül
Yoksa mercanotu mu?
Arasam bulur muyum seni?
Efsaye...

Efsaye -ll

Çocuk rüyalarımda yıldız mıydın
Efsaye...
Ya da çocuk saçlarımda sevgi elçisi

Zindandan, sıladan, askerden mektup
Mezarlıkta mardaval üzümü
Şayetle sevilmeyen, sadık dost
Karanlıkta -korkuma- ıslık mıydın
Efsaye...

Acılarıma, sarı merhem
Bir dağın doruğuna ulaşmanın mutluluğu
Yabancı çobanın dertli kavalı
Çakmaktaşı ile kavın aşkı mıydın?
Uçsuz bucaksız bir çölde sen...

Yoksa yok muydun?
Uçsuz bucaksız çölde serap mıydın?
Efsaye! ...
Yaklaştıkça varamadığım, vardıkça bulamadığım...
Efsaye….

Efsaye -lll

Yarısı yaşanmamış gece
Mahmuzlanan kısrağın yelesi

Öfkemin serseri yalnızlığı
Yüreğimin sessiz çığlığı
Aşkımın dinmeyen sancısı
Yanık sevdamın balaban mihmandarı

Ekmek, zeytin, soğan, tuz
Tohuma toprak, çıdama su musun?
Efsaye, Efsaye, Efsaye...

Hasan Gezer

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Polygon Web Studio


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "

C.Eray Eldemir
"Uzak İklimler"
 
Temirağa Demir
"Edepli Fahişeler"

 


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Güzin abla dediğimde eminim ki bir çoğunuzun yüzünde küçük bir gülümseme belirecektir. İnternetin nimetlerinden tabi ki o da faydalanıyor. http://www.guzinabla.com.tr Web sayfasında bulunan şu güzel şiir için teşekkür ediyorum: Kimi der ki kadın, uzun kış gecelerinde yatmak içindir. Kimi der ki kadın yeşil bir harman yerinde dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir. Kimi der ki hayalimdir, boynumda taşıdığım vebalimdir. Kimi der ki hamur yoğuran. Kimi der ki çocuk doğuran. Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne hayal ne vebal. O benim kollarım, bacaklarım, başımdır. Yavrum, annem, karım, kız kardeşim, hayat arkadaşımdır.

Baklayı yıkayıp bir tencereye alın. Havuç, soğan ve sarımsağı temizleyip tencereye ekleyin. Malzemenin üzerini iki parmak geçinceye kadar su doldurup kaynatın. Tenceredeki su kaynamaya başlayınca üzerinde biriken köpüğü bir kevgirle alın. Zeytinyağı ilave ederek kısık ateşte kaynatmaya devam edin. Hem bu Fava tarifini hem de diğer yemek tariflerini öğrenmek için tık http://www.nepisirsem.com/

Dünya üzerindeki tüm çocukların bilgisayarla tanışmasını ve ister okulda, ister evde; yani her ortamda bilgisayar kullanabilmesini sağlamak amacıyla XO isimli bir bilgisayar geliştirildi. Yeşil renkli bu şirin bilgisayarın bilgilerine http://www.laptop.org/ web sayfasından ulaşabilirsiniz. Sloganları da çok güzel: One Laptop Per Child. Peki bu organizasyon neden Türkiye'de yok diyenlere güzel bir haberim var. OLPC Türkiye Ofisi 2008 başında İstanbul'da kuruldu. Hem de sloganı değiştirmeden: Her Çocuğa Bir Laptop diyerek yola çıktı bu arkadaşlar. Projeyi merak edenler için bir web sayfası hazırladılar http://www.abcdizustu.com/ Aslında bu tam anlamıyla bir sosyal sorumluluk projesi. Seslerini duyurmak için tanıtım faaliyetlerine başladılar ve hızla devam ediyorlar. Sizler de bu çorbada tuzumuz bulunsun diyorsanız, web sayfalarını inceleyerek işe başlayabilirsiniz. Türk çocuklarının da bu projeden faydalanmalarını istiyorsanız, desteklemekten çekinmeyin.

En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-08©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Past Time Paradise
Stevie Wonder









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20080924.asp
ISSN: 1303-8923
24 Eylül 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com