|
|
|
9 Ekim 2008 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Umutsuz olmaya gerek yok!.. |
Merhabalar
Meclis ve vekiller hakkındaki görüşlerimizi toptan gözden geçirmemizi sağlayacak bir adamı izliyorum televizyonda. En karamsar olduğumuz bir dönemde, yetersiz ve anlamsız bir muhalefetle suçladığımız partiden çıkan biri, Kemal Kılıçdaroğlu. Söylenemeyenleri belgeleriyle söyleyen, sorulamayanları sorarak gündeme getiren ve herşeyin ötesinde ahlaksızları korkutan bir adam. Birikimli, deneyimli, dürüst olduğu her halinden belli bir milletvekili. Ağa, Mir, delikanlı değil, sıradan bir milletvekili. Verilmeyecek hesabı olmadığını hemen anlıyorsunuz. Özlenen bir vekil örneği. Bu adamı alaşağı etmek için çabalamak değil, eteğine tutunulması gerek. İktidardan muhalefete Kılıçdaroğlu benzeri vekillere cesaret vermesi açısından önemlidir bu etek. Dokunulmaz, görünmez, kokmaz, bulaşmaz, bulaşsa kirlenmez(!?), kirlense aklanır tüm vekillere saygı ile duyurulur.
Operasyonları durdurun diyenlere inat itler gene can aldı. Tezkere görüşmelerinde demokrasiden dem vuranlar kürsüden nutuk atarken Diyarbakır'da kahpece okul servisini tarıyorlarmış. Bilmem duyduklarında ne düşündüler, acaba bir yerleri sızım sızım sızladı mı? Bilmem ama umarım. Esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
|
Kuluçkaya Yattı Tanrılar
Zamansız çıkan satır araları en belirsiz anlarını yaşatıyor hayatın. Ve hayat, biz büyüdükçe bir o kadar daha zorlaşıyor. Baş edemiyor minik kız ve oğlan çocukları bu hayatla. Büyümüşler oysa, haberleri yok. Kemale ermemiş yaşları henüz ama, kocaman olmuş akılları. Zaten, ondan zorlaşmış hayat da aslında. Büyüdüklerini fark ettiklerinde, çocuk olmayı istememişler bir daha. Çocukları dinlemez büyükler! Ve kaal dışı tutulur küçük görülerek zihinleri. Çocukları dinlemezler… Çok söylenen laflara rağmen; "dinleseler çocukları, her şey uçurtma…". Sonra çocuklar büyür, akılları kes-kin bir bıçak gibidir artık. Bu kez acı çıkartırcasına, onlar dinlemez olur daha da büyükleri. Bir küçük de onlar yapar ve kendilerinin küçükken yapamadıklarını neşe içinde onlara yaşatıp, onlarla birlikte yeniden çocuk olmaya çalışırlar…
Gül Çakır gulcakir9@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
[Henüz Oylanmamış] 0 Kahveci oy vermiş. |
|
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Barış Köşesi : Nadya Alpkonlar Alfred Nobel kimdir? |
|
BANU AVAR araştırdı !
Bugün kendi adıyla verilen Nobel Ödülleri ile tanınan Alfred Nobel, 1 Ekim 1833'te iflas etmiş bir iş adamının oğlu olarak dünyaya geldi. Babasının değerli ticari malzemelerle yüklü gemisi battığı için aile iyice yoksullaşmış, ağabeyleri Ludvig ve Robert sokaklarda kibrit satarak ailenin geçimine katkıda bulunmaya çalışıyorlardı. Tarihe "dinamitin mucidi" olarak geçen Alfred Nobel, patlayıcılara olan düşkünlüğünü babasından aldı. 1937'de Alfred henüz 4 yaşında bir çocukken babası Immanuel Nobel, Saint Petersburg'a taşınır ve burada bir MAYIN fabrikası kurar.
Zaman içinde Alfred Nobel'in patlacıyılara olan ilgisi artar. 1866 yılında yüzde 75 oranında nitrogliserini, yüzde 25 oranında emici bir toprak türü olan kieselguhr ile karıştırır ve o "müthiş" maddeyi bulur: Nobel'in Güvenlik Barutu ya da daha çok bilinen adıyla DİNAMİT. Bu buluşu, Nobel'in kısa sürede bütün Avrupa'da dinamit kralı olarak tanınmasına neden olur. Nobel'in patlayıcılara olan bu merakı yıllar önce Stokcholm yakınlarındaki Heleneborg'da kurduğu küçük laboratuarında, deneyler yaparken küçük kızkardeşi Emil'in ölümüne neden olmuştu. 1879'da Paris yakınlarındaki Sevran'da bir laboratuar kuran Nobel, buradaki çalışmaları sırasında dumansız barutu keşfeder. Bu dönemde Fransa'ya karşı kurulan bir ittifakta yeralan İtalya ile işbirliği yapan Nobel, aleyhine başlatılan kampanyalar sonucunda Paris'i terkederek İtalya'daki San Remo'ya yerleşir.
Nobel, San Remo'da 1896 yılında beyin kanaması sonucu yaşama veda eder. Vasiyetinde,. servetinin 1 milyon kronunun yeğenleri ve bir dönem aşık olduğu Sofie Hess arasında paylaştırılmasını, geri kalan 33 milyon 200 bin kronunu da her yıl insanlığa hizmette bulunanlara sunulmasını istemişti. Bu ödüller fizik, kimya, tıp ya da fizyoloji, edebiyat ve barışa hizmet olmak üzere toplam beş dalda verilecekti.
Nobel'in bu vasiyeti önceleri büyük tartışma yaratır. Ancak 1900 yılında İsveç Hükümeti Nobel Vakfı'nı kurar. Bu yıldan sonra da Nobel Ödülleri düzenli olarak verilmeye başlanır.
* * *
Dün, posta kutuma bir video gönderilmişti.
http://www.filimk.com/story.php?id=3963
Gazeteci-Yazar BANU AVAR'ın 11.12.2006 tarihinde TRT1de sunduğu "Sınırlar Arasında" programında "İsveç'in Nobeli" konusu ayrıntılı olarak masaya yatırılmıştı. Bu "BARIŞ"la ilgili önemli programı ben maalesef atlamışım. Banu Avar, Nobel ödüllerini veren ülke olan İsveç'teki Nobel Vakfı'nın Amerikan Silah Şirketleri'nin hisse senetlerine yatırım yaparak para kazandığını ve ödülleri bu parayla ödediğini ortaya çıkardığında, Sabah ombudsmanı Yavuz Baydar Banu Avar'ı yargıya ihbar etmiş, Sabah ve Milliyet gazeteleri ile NTVMSNBC ve Habertürk adlı internet siteleri de Baydar'ın başlattığı linç kampanyasına destek vermişler. "Sınırlar Arasında" programını TRT1 yayından kaldırmakla kalmayıp, Banu Avar'ın da işine son verimiş.
Sözü geçen programda Banu Avar'ın anlattıklarından bazı örnekler vermek istiyorum:
"İSVEÇ'TEYİZ!
Bir asırdır Nobel ödüllerini verme onurunu Norveç'le paylaşan ülkedeyiz.
Barış ödülünü, silah sanayiinin üstünde oturan Norveç, Edebiyat ödülünü de yine dünyaya silah ve demokrasi ihracıyla uğraşan İsveç veriyor. Her iki ülke de bu konularda Amerika'yı yakından takip ediyor. Aslında Nobel ödülü durumu mükemmel özetliyor. Bu ödüller adını Alfred Nobel'den alıyor.
Peki, kimdir Alfred Nobel? Dinamiti dünyaya hediye eden adam! Bir silah sanayicisi bir petrol devi. Edebiyat ise hobisi. Alfred Nobel, bir asır önce küresel sermaye kozlarını paylaşırken ortaya çıkan önemli isimlerden biri. Patlayıcılara olan düşkünlüğünü babasından almıştı. Babasının Sen Petersburg'ta mayın fabrikaları vardı. Küçük bir çocukken patlayıcılara olan merakı yüzünden kızkardeşinin bile ölümüne sebep olmuştu..."
"Nobel, petrol ve silahla servet edinmiştir. Suçluluk duygusundan, ölüm makinalarıyla kazandığı paranın ödüllerde kullanılmasını vasiyet etmiştir..."
Banu Avar'ın Horace Engdahl ( Nobel törenlerinde edebiyat ödüllerini açıklayan kişi ) ile yaptığı röportajda, Alfred Nobel kimdir? Sorusuna aldığı cevap:
Horace Engdahl: "Nobel bir sanayiciydi ve bildiğiniz gibi dinamiti icad etmişti. Tüm Avrupa'da ve hatta Rusya'da silah sanayiini o kurdu. Sadece silah da değil, petrol yatırımlarına da girdi ve paranın büyük bir kısmı dinamit işinden değil Bakû petrollerinden geldi."
Banu Avar devam ediyor:
"Petrol ve silah! Nobel, iki stratejik alanda yükselmişti.
Alfred Nobel, Avrupa'nın her ülkesine, hatta Amerika ve Avustralya'ya silah satmıştı. Geçen yüzyıl başında 20 ülkede, 90 farklı yerde silah fabrikaları vardı. İsveç bu mirası bugün de sürdürüyor.
Avrupa'nın en cevval silah yapımcılarından biri olarak biliniyor. Aynı zamanda adı 'barış'la
başlayan bir çok örgütlenmeye ev sahipliği yapıyor. Barış çalışmaları, barış enstitüleriyle adını dünyaya duyuruyor."
"Nobel Barış ödülleri kimlere verildi?
Büyük güçler her istediklerini yapar, sonra o uluslar arası anlaşmalar denen tartışmaların üzerine çıkar, işin içinden sıyrılır! Silahların üzerinde oturur, dünyaya barışı anlatırlar! Nobel Barış ödülleri dağıtırlar."
"Kimisi yardım yaptığı ülkeleri, IMF'ye bitmez tükenmez borçla bağladığı için, kimisi sosyalizmin dağılmasına yardımcı olduğu için, kimisi Amerikan çıkarları doğrultusunda doğulu ülkelere demokrasi ithal ettiği için ödül almıştı!"
Bu videoda daha birçok İsveçli ve Türklerle yaptığı ilginç reportajlar yer alıyor.
BU NASIL BİR "BARIŞ" ANLAYIŞI, BU NASIL BİR İKİLEM, BU NASIL BİR İKİYÜZLÜLÜK anlamış değilim. SİLAH SATARAK "BARIŞ " sağlamak istiyorlar...
Videoyu izlerseniz belki siz anlarsınız...
Bana da anlatırsınız...
Nadya Alpkonlar nadyaalpkonlar@mynet.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : Gökçe Gerçek KAÇ KADIN? |
|
Kaç kadın "Zaman, zaman sevgiden uzak kalabilirim ama bir köşe başında tekrar karşılaşacak yeteneğe sahibim" diyen Kylie Minogue gibi özgüvenlidir? Ya da Sezen Aksu gibi erkeklere hitaben "Her şeye rağmen, her şart altında sevilmeye layık bir tür olarak değerlendiriyorum sizi" diyebiliyordur yürekten? Etrafınızdaki yaşlı, genç, çirkin, güzel kaç kadın vardır bir adamın kalbinin yeryüzünü ısıtan? Bir kalbin sadece aorttan, ventrikülden ibaret olmadığını ona hatırlatan?
Kaç kadın Thom Yorke'un Let Down'ını içindeki o tuhaf buruklukla dinlemiştir, uğradığı ve uğrattığı hayal kırıklıklarına çare bulamazken ve pişmanlıkla birkaçını anımsarken? Kaç kadın kadehinde gerçek bir teselli aramış yahut bulabilmiştir? Ya da tesellinin yollarını kitaplarda, alışverişte, en iyi arkadaşta, filmlerde, çikolatada ya da saçını değiştirmekte arayanlar kaç kişi? Evet çok fazla. Dünya döndükçe kadınlarda dönecekler. Kişisel hayatlar, bambaşka isimler, farklı saçlar, benzemeyen bedenler, apayrı yaşlar ama aynı problemlerle..Hem kendi eksenlerde, hem de başkalarının hayatlarında..
Kaç kadın isyancı? Bedeninin güzelliği azalıp, kalbinin hala güzel kaldığına şaşıran? Bu işin bir haksızlık olduğunu duyumsayıpta itiraf edemeyenler kaç kişi? Yıllarının hızla tırmandığına bakıp, büyümeyi unutanlar kimler? Ya kafalarının doluluğundan dolayı çenelerini tutamayıp, olur olmaz bulduklarına dertlerini açanların sayısı kaç? Ve hala ırk, yaş, sınıf, din ayrımından kendini kurtaramayanlar? En yakınındakine esirgediği gram gülümsemeyi, fallarda ki klasik yalan fısıltılarına bolca dağıtan kaç kişi? Rüzgar ektiğini farketmeyip, fırtınalar biçen, fırtınalarda kaybettiklerini göremeyen kaç kadın var?
Kalbinin peşine takılıp, dünyayı iplemeyen kaç kadın var aramızda? Ya da başkalarının ipleri ellerinde olanlar?.. Ne yazık kullandığı parfümü kadar kalıcı olamayıp, topukları kadar yüksek davranamayanlar? Ya dedikodu yaparken, yüzünün şeklini göremeyen kadınlar? Şekerlemeleri bile sollayan tatlı dilli kaç kadın var? Ya utanmasını bilen var mı hala, yüzü alagüle dönüşen? Olur olmaz hırslar için, alaturka entrikalara girişip sonra çıkan foyalarını etekleriyle örtemeyen kaç kadın var peki..? En mühimi kadını seven kadın, kadını takdir eden kadın, kadına destek veren kadın, kadını kıskanmayan kadın var mı etrafta?..
Bu kadın sen misin? İstediğin kadın sen misin? Aynaya bak..Çıplak kal hatta!..Bu yüz, bu ten sahtemi yoksa? Seninde mi bir maske koleksiyonun var?. Mutlaka olmalı değil mi? Yoksa horlanırsın, acınırsın.. Yirmi yaşına kadar yüzün doğduğun gibiydi ama yirmiden sonra hakettiğin gibi oldu..Söylesene, memnun musun gerçekten? Mutlu musun kendinle? Eğer mutluysan bu önemli birşey..Kendinle kalabiliyorsan herşeyin dışında.. Bu da önemli..
Kalbinden verebiliyorsan, dostluğun değerine paha biçemiyorsan, hissi senetlerin hisse senetlerinden önceyse, alkışlamayı biliyorsan, düşene elini uzatıyorsan, içindeki hırsları körleştirebildiysen, hemcinsinin ayıbını örtebiliyorsan, çocukluğundan kalan saf bir parçan hala sendeyse ve bundan hoşnutsan yaşıyorsun.. Kadın olmanın mutluluğu, kadınları incitmek değildir.. İncitilirsen de, aldırma.. Değişme..Sıradan olma.. Kendin ol ne olursa. Kadına yakışan budur.
Gökçe Gerçek gokcegercek@kahveciyiz.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
HI-HI-HII
"İZAHI YOKSA MİZAHI VARDIR"
Olacak o kadar TV- Levent Kırca"
Hoca Nasrettin'in evine HIrsız girmiş, ne varsa götürmüş. Hocaya sormuşlar"Ne diye tedbir almadın, kapını iyice kilitlemedin? "diyen diyene HIrpalamışlar. Hoca bu: "Yahu ne diye hep beni suçlarsınız, HIrsızın hiçmi suçu yok! "
Ramazan ayı HIr çıkarmak için bahane, yanikim ağızlar kapalı . Havalar sıcak, nem aldı başını gidiyor, bir ter bir ter. Tansiyon desen, kiminin düşmüş kiminin yükselmiş. Eee, olacak o kadar. .
Lazım size bir öğüt vereyim, lazım yazam. HIr çıkarmak HIrsın"S"eksiği. İmdii, HIr çıkaranlara bakacaksınız karar vermek için : HIr çıkaranlar HIrlımı? Değilmi? Her biri kendi kulvarında HIrlı değilse vardır bunda bir garabet! Onun için bulabilirsek elimizi vicdanımıza koyacağız. (Bu vicdan tam iman tahtasının kalbe doğru olan çapraz çizginin üstündedir) Karar verirken HInç çıkarmak için yapılıyor olma olasılığını da gözden ırak tutmayacağız. Özetle ben oldum olası her türlü HIrda tarafların HIrlamak özelliklerini analiz ederim. Eğerkim her iki tarafta HIrlı değilse o işle hiç ilgilenmem, ikide bir şekil değiştirse bile tekrarı olacağından oluruna bırakırım. Aaa , sonraları bir de bakarım ki HIr çıkaranlar olmuş sarmaş dolaş. Öğütümü tutunuz bakınız nasıl rahat edeceksiniz . Size öğüt vermeyipte kime vereyim? Ne de olsa aynı dergide yazı yazıyoruz, HIsım sayılırız. .
Bakın her konuda "HI"demeyi de bırakın! (Şiir gibi oldu yahey, herbir kelimem birbiriyle ahenk içinde , yetenek efendimmm) Laf ola beri gele, şüle süleyim. Bazı bazı HInk deyiciler çıkar, çok başarılı olurlar, sonra balon gibi sönerler, birileri kılçık atınca. Siz üle olmayın HI deyip kurtulmak için kendinizi bırakmayın. HIIII, diye uzun uzun düşünün, ona göre davranıp karar verin. Gibi Gibi nazik meselelerde HIrboluk yapmayın tamammı? "Aslanım benim, koçum benim, sen en büyüksün ""Millet seninle gurur duyuyor"diyerekten sarmalayanlar birgün gelir"HI"demediğin için"HIyarın teki" deyiverirler.
Az daha unutuyordum. Bu günlerde atasözü olacak kadar anlamlı deyişler dolaşıyor"Benim HIrsızım, Senin HIrsızın "Hangisinin iyi olduğuna halk karar verecekmiş!
Ne diyem , bu iyilik, çırpmaların kaç puan üzerinden değerlendirilmesine bağlı olmalı. Bilebilemiyeceğim.
İftar vakti yaklaşıyor. . Aklıma düştü benim yazmalı Nenem, Tespih çeke çeke günlerini geçiren , üç beş eski kazağı söküp onları eğirip bana ebrulu HIrkalar ören tül yazmalı Nenem. Ne mümkün unutmak . Hele "Ayıptır oğlum ayıptır, HInıklarını sil " deyişleri
Ağlamaklıyım. Biraz yürüyüp geleyim . . .
Beltan Göksel
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
Kahveci : M.Nihat Malkoç GALLERIA, HİSTORIA… YETER, BIKTIK YA!... |
|
Kültürün can damarıdır dil… Zira kültür bu damardan dağılır cümle âleme. Bu damar aslında 'şah damar' kabilindendir. Buna verilecek zarar vücudun iflası neticesini doğurur. Geçmişten günümüze kadar çok oynadılar bu damarla. Buradan girip kanımızı zehirlediler. Böylece dili kuşa döndürülmüş bir garip millet olup çıktık. Sözlüklerimiz yabancı kelimelerle dolup taştı. Asırlık kelimeler, içlerinde İslam kültürünün izleri var diye lügatlerden kovuldu. Şimdi dedeyle torun ayrı telden çalıyor. Hatta bir tel koptu ahenk ebediyen kesildi. Maziyle olan köprülerimiz havaya uçuruldu. Şimdi kaybolan kimliğimizi arayıp duruyoruz.
Geçenlerde duyduk ki Osmanlı'nın payitahtı İstanbul'da, bu şehrin kalbi sayılan Fatih'te mehter eşliğinde bir büyük alışveriş merkezi açılmış!... Fatih Belediyesi'nin arsası üzerine bina edilen, yarı hissesi bu belediyeye ait olan bu alışveriş merkezinin açılışında büyük kalabalıklar alkış tutmuş. Zira bu merkez İstanbul'un, özellikle de Fatih'in çehresini değiştirmiş. Açılışa gelenler kendilerini eğlenceye ve heyecana öyle bir kaptırmışlar ki başlarını kaldırıp alışveriş merkezinin adını okumayı bile düşünememişler. Bir kısmı da merkezin adını görmüş, fakat pek ilgiye değer bulmamış. Zira kanıksanmış bu gibi şeyler…
Bizim aklıevveller büyük Fatih'in medfun olduğu, görkemli Fatih mabedinin bulunduğu, sokakları baştanbaşa tarih kokan, her şeyiyle Türk-İslam rengine boyanmış bu semtteki görkemli alışveriş merkezine 'Historia' adını koymazlar mı? Bunu duyunca doğrusu pek inanamadım. Bir yanlışlık var dedim. Yanlışlık filan yok. Fakat haklarını da yemeyelim, 'Historia' adının başına İstanbul'un Farsçadaki karşılığı olan "Asitane" adını da eklemişler. Ama bu eklenti, alışveriş merkezinin görünen kısımlarında yer almıyor, tanıtıcı broşürlerde geçiyor sadece. 'Asitane' ön adı, tepkileri en aza indirmek için düşünülmüş olsa gerek.
Hadi diyelim ki yeni bir yerleşim merkezi olan ve Batılı tarzda mimarisiyle ön plana çıkan Ataköy'de 'Galleria' olur da Fatih'te 'Historia' olur mu hiç? Eee olmuş işte!... Onu bunu bilmem ama ben bu merkezin adına takılıp kaldım. Bu yüzden diğer çehresine bakma ihtiyacı görmedim bile. Yeni açılan bu merkez 'Historia' adını taşıyor ha!... Güler misin ağlar mısın memleketimin insanına?... Bu ismin verildiği merkezin yarı hissesinin kamu adına sahibi Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir… Bunda ne anormallik var diyorsunuz içinizden. Fakat Mustafa Demir'in Dil ve Edebiyat Derneği'nin kurucularından olduğunu söylesem herhalde biraz olsun şaşırırsınız. Gel gör ki zaman neler de gösteriyor insana…
Dedim ya taktım bu isme… Bulamayacağımı bile bile evdeki bütün Türkçe sözlükleri raflardan indirdim ama böyle bir isme rastlayamadım. Ben bir Müslüman-Türk'üm, Türkiye'de yaşıyorum. Fatih gibi tarih kokan bir semtteki alışveriş merkezinin adının anlamını İngilizce sözlükte arayacak değilim ya!... Ama meğerse yanılmışım. Bizim sözlüklerde olmayan 'Historia' ile İngilizce sözlükte karşılaşmam mı?... Şaşırdım doğrusu… İsyan mührü taşıyan İstanbul'u Bizans'ın elinden alarak, ona İslam mührü vuran cihan padişahı Fatih Sultan Mehmet'in adını taşıyan Fatih gibi bir semtte en görkemli bir merkeze kalkıp 'Historia' adını vereceksin. Buna insanlar değil, kargalar bile güler, gülmekle kalmaz ayıplar da… Türkçe kelimelerin suyu mu çıktı be birader? İnsan bu kadar da mı yabancılaşır özüne, kültürüne? İnsan bu kadar mı aşağılanır şehit kanlarıyla sulanan kendi topraklarında?
'Historia' tarihi çağrıştıran bir kelimeymiş… Felsefe profesörü Teoman Duralı "Tarihin Dayanılmaz Ağırlığı" adlı yazısında bu ecnebi kelimeye açıklık getiriyor: "Historia, 'soruşturmak' demek olan 'historein' mastarının isim hâlidir. Aristoteles (384-322), 'Historia'yı belli toplum-kültür bağlamında olup bitmiş yahut gelip geçmiş olaylar ile kişilerin neden - etki bağlantıları dikkate alınarak araştırılması biçiminde anlayıp açıklamıştır."
Oh be rahatladım!... Meğerse kötü bir şey değilmiş 'Historia'!.. Peki, 'Tarih' desek olmaz mı? Şahsen kıl oldum bu kelimeye. Fatih gibi İslam ve tarih kokan bir semtte bana Londra'da, Newyork'ta olduğum hissini verecek bir kelimeyi görmek istemiyorum.
M.Nihat Malkoç mnm61mnm@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yazdırmak için tıklayınız.
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
|
GEMİ
Hasretin bir çığ gibi
Kapladı tüm benliğimi.
Nefesim daraldı adeta.
Ruhum isyanlarda.
Fırtınadaki bir gemi gibi
Alabora olmuş yüreğim sanki.
Ne kadar çırpınsam boş
Kıyıya vurmuyor bu gemi.
Öylece sessiz çırpınıyorum
Ama olmuyor,
Kurtulamıyorum,
Kurtulamıyoruz bu girdaptan.
Özge Burcu Arslan
Yazdırmak için tıklayınız.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
http://www.360tr.com/ güzel ülkemizin görülmeye değer bir çok mekanının 360? açıyla interaktif olarak görüntülendiği hoş bir web sayfası. Özellikle bilgisayarınıza indirilebilir formatta sunulan çalışmalar duruma ayrı bir güzellik katmış. Ayrıca ekran koruyuculara göz atmayı da ihmal etmemenizi tavsiye ederim.
…Uzun zamandır bilim adamlarının üzerinde çalıştığı bir konu Sarissa. Sivas'ın geçmişine şık tutacak geleceğini ise aydınlatacak mahiyette bir yer. Anadolu topraklarında kurulmuş en büyük kent Sarissa. Hala uğraşlar veriliyor. Araştırma için gelen ekipler, canlarını dişlerine takıp sürdürüyor uğraşlarını. Sivaslı önemsiyor bunu. Çünkü dedim ya geleceğini aydınlatacak en büyük proje diye… Öyle ki buralar birkaç yıl sonra turizme kazandırılacak. O zaman Anadolu'nun cazibe merkezide Sivas olacaktır şüphesiz… http://www.seyyahamca.com/ Seyahat etmeyi sevenler için sağlam bir kaynak.
Dünya üzerindeki tüm çocukların bilgisayarla tanışmasını ve ister okulda, ister evde; yani her ortamda bilgisayar kullanabilmesini sağlamak amacıyla XO isimli bir bilgisayar geliştirildi. Yeşil renkli bu şirin bilgisayarın bilgilerine http://www.laptop.org/ web sayfasından ulaşabilirsiniz. Sloganları da çok güzel: One Laptop Per Child. Peki bu organizasyon neden Türkiye'de yok diyenlere güzel bir haberim var. OLPC Türkiye Ofisi 2008 başında İstanbul'da kuruldu. Hem de sloganı değiştirmeden: Her Çocuğa Bir Laptop diyerek yola çıktı bu arkadaşlar. Projeyi merak edenler için bir web sayfası hazırladılar http://www.abcdizustu.com/ Aslında bu tam anlamıyla bir sosyal sorumluluk projesi. Seslerini duyurmak için tanıtım faaliyetlerine başladılar ve hızla devam ediyorlar. Sizler de bu çorbada tuzumuz bulunsun diyorsanız, web sayfalarını inceleyerek işe başlayabilirsiniz. Türk çocuklarının da bu projeden faydalanmalarını istiyorsanız, desteklemekten çekinmeyin.
En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.
|
|
|
|
|
|