Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 7 Sayı: 1.493

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 14 Ekim 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Hamdolsun sıhhatteyiz!..


Merhabalar

Bu gece işler biraz uzadı. O nedenle beni mazur görün. Yarın görüşmek üzere hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


 Kahveci : Nurten Karahasanoğlu


HİÇ SEBEPSİZ YERE…

İşinden alışverişe diye çıkan genç kadın Üsküdar'dan Altunizade'ye giden otobüse binebilmek için önünde zorlukla yürüyen yaşlı adamın otobüsün merdivenlerini çıkmasını bekliyordu. Yaşlı adam o kadar zor hareket ediyordu ki kolundan tutup yardım etti, indirimli akbil kartını basmasını da bekleyip birlikte ardı sıra otobüsün arka tarafındaki boş kalan son iki koltuğa oturdular. Birkaç yolcu daha bindikten sonra otobüs hareket etti. Kadın tam kulaklığını takıp müziğini dinleyecekti ki yaşlı adamın sesini duydu:
- Bunu da hazır ettiydim, ne olur ne olmaz diye, diyordu yaşlı adam.
Kadın soluna baktı, bu sözlerin kendisine söylenip söylenmediğini merak ederek. Adamın bir elinde indirimli akbil kartı diğer elinde ise bir lira vardı ve yüzü kadına dönüktü. Kadın nezaket gereği gülümseyip:
- Akbilinizin boş olduğunu mu sanıyordunuz? diye sordu.
- Evet hanım kızım, bazen bitiyor, unutuyorum, yanıtını aldı.
Yine gülümsedi ve kulaklığını takmaya davrandı ki aynı ses:
- İşim gücüm yok, her gün çıkıyorum dışarıya, dedi.
Anladı ki bugün müziğini dinleyemeyecek, aleti çantasına gerisin geri yerleştirdi. İçinden 'hep de beni bulur bu insanlar, yüzümde Makro Paşa mı yazıyor nedir?' deyip adama doğru döndü:
- Park'ta mı oturuyorsunuz bütün gün?
- Hayır, bir aşağı bir yukarı dolaşıyorum, iyi geliyor. Arada parkta da oturuyorum.
- Ne güzel, açık hava iyi geliyor değil mi?
- Gelmez mi, çok güzel vakit geçiriyorum. Evde dursam hemen hasta oluyorum.
- Nerede oturuyorsunuz?
- Bağlarbaşı'nda, Çinili cami var ya işte orada.
Kadın tam ağzını açıp 'ben de oturdum orada uzun zaman' diyecekti ki sustu. Bu, sohbetin uzamasına neden olacaktı. Yüzünü adamdan ayırıp önüne bakmaya başladı, adam belki susar diye. Birkaç saniye sonra:
- İnerken yürüyorum, diyen sesini duydu adamın.
- Ne güzel, yürüyüş de iyi geliyordur size.
- Ama çıkarken olmuyor, bu bacaklar hasta, tutulup kalıyorum. Mecburen otobüse biniyorum.
Anladı ki bu yaşlı adamın konuşma açlığı var ve susmayacak. 'E o zaman dinleyeyim bari' dedi içinden ve bir yandan da adamı incelemeye koyuldu.
Yetmiş yaşlarında, hafif toplu, yüzü kavruk ama cin gibi bakan bir adamdı. Başındaki kasketi ikide bir çıkarıp mendiliyle alnının üst kısmında biriken terleri siliyordu. Kadının onu dinlemeye başladığını anladığında zorlukla da olsa yönünü sağa döndürdü iyice.
- Kız çocuğu başka oluyor, dedi birden. Parkta bir adam var, her gün kızları iki
kolundan tutup getiriyor, akşama da alıyorlar. Kızlar gündüz işe gidiyor galiba.
- Bütün gün parkta ne yapıyor bu adam, yemeğini nasıl yiyor?
- Kızları parkın arkasındaki lokantayla anlaşmış, garsonlar yemeğini getirip önüne koyuyorlar. O memnun hayatından. Yürüyemiyor ama öyle neşeli ki.
- Ne güzel, keşke hepimiz öyle olabilsek.
- Yaa, nerde kızım nerde? Kız çocuğu başka dedim ya.
- Sizin kızınız yok anlaşılan.
- Dört tane oğlan var bende, dördü de birbirinden beter. Adları batsın.
"Sakın hasta olma, hastaneye götüremeyiz seni" diyorlar biliyor musun?
- Aaa, o niye? Hastalık bu başka şeye benzer mi amca?
- Geçen gün yine soluk alamıyorum, astım bronşit var bende, ara sıra hastaneye gitmem gerekiyor. Oğlana söyledim 'götürmem' dedi. Benim yanımda oturuyor, emekli maaşımı yiyor, yaptığı işe bak. Niye hep o götürüyormuş, biraz da öbür oğullarım götürsünmüş. Nankör bunlar, yediği kaba sıçanlardan bunlar.

Yaşlı adam son sözlerini söylerken zaten yüksek olan sesini iyice yükseltince çevrelerindeki insanlar onların konuşmalarına dikkat kesildi. Karşılarında oturan başı yarı örtülü orta yaşlı kadın hafifçe gülümsüyordu.

- Hepsi evli mi oğullarınızın?
- He ya, evli. Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş, karıları da aynı kendileri gibi.
- Anlaşıldı amca sen gelinden de kaçmak için bütün gün dışarıdasın.
- Ha yaşa kızım aynen öyle. Sağlam adamı hasta eder bunlar. Kaçmayıp da evde kalırsam üç güne kalmaz ölümüme sebep olurlar.
'Yazık' diye geçirdi içinden genç kadın. Hiç söz etmediğine göre karısı yoktu, büyük ihtimalle ölmüştü. Sonra da bir başına hayırsız çocuklarının elinde kalmış, onların oyuncağı olmuştu. Dayanamadı:
- Hanım yok herhalde, dedi çevreden duyulmayacak bir sesle.
Adam birden hiddetlendi:
- Yok, boşandık biz.
- Yaa, demek boşandınız? Gerçekten şaşırmıştı kadın. Hiç bu yanıtı beklemiyordu.
Karşılarında oturan başı yarı örtülü kadın da yüzünü iyice onlara yaklaştırmış dikkatle dinliyordu.
- Hiç sebepsiz yere boşadı beni, onca yıl sonra olacak şey mi?
- Sebepsiz olur mu amca, vardır bir sebebi mutlaka.
- Dövmüşüm onu?
- Dövmüş müsünüz, yani dövdünüz öyle mi?
- Cahillikte kızım, cahillikte. Otuz üç sene geçmiş unutmamış kadın. Yazmış kalbine, ben nasıl sileyim?
Genç kadın, dövme olayını duyduktan itibaren adama duyduğu acımanın yerini tiksintinin aldığını hissetti. Bu tiksinti hissini azaltmak için:
- Bir daha olmadı herhalde değil mi? Bir kere, o da cahillikte, dedi.
- Yok oldu birkaç kere daha, yanıtını alınca dayanamadı:
- Ama amca kadın haklıymış, bırak kadını, hiç kimsenin, hatta hayvanların da dövülmemesi gerekir.
- Doğru söylersin de kızım, bizim ailede herkes herkesi dövmüştür. Ağabeyim mesela vara yoğa döverdi beni, babam hakeza.
- Karını dövmekle bunlar bir olur mu hiç amca, sen de amma yaptın ha.
- Ne olmuş yani birkaç kere dövdüysek? Unutulmaz mı hiç?
- Unutulmaz, kadın kısmı unutmaz, aynen dediğin gibi kalbine yazar. Kaç yıl oldu boşanalı, yeni mi?
- Yok, on yıl oluyor. Hiç sebepsiz yere işte.

Yaşlı adam bu son cümleyi söylediğinde karşılarındaki başı yarı örtülü kadın birden ayağa kalktı. Elindeki çantayı olanca gücüyle adamın omzuna, koluna, bacağına, artık neresi denk gelirse vurmaya başladı. Can havliyle bağıran, şoka girmiş yaşlı adam iki elini siper etmiş, kadının şerrinden yüzünü korumaya çalışıyordu. Kadın ise gözü dönmüş bir halde vurmayı sürdürürken bir yandan da bağırıyordu:
- Seni edepsiz seni. Bir de 'hiç sebepsiz yere' diyor. Allah'ım niye yaşatıyorsun bunun gibi adamları yarabbim? Boyunuz devrilsin hepinizin e mi? Gör işte bakalım kadın dövmek nasıl olurmuş.
Bütün yolcular birden patlak veren olaya dikkat kesilmiş seyrediyorlardı. Sadece seyrediyorlardı. Bir tanesi de çıkıp "ne yapıyorsunuz, ayrılın" demiyordu. Aralarında kıs kıs gülenler de vardı. Genç kadın ne yapacağını şaşırmıştı, kadına doğru bir hamle yapıp kollarını tutmak istedi, adamın bayağı canı yanıyordu, ama kadını durdurabilmek ne mümkün, çıldırmış gibiydi:
- Al sana, bu babam için, al bu ağabeyim için, bu da rahmetli kocam için diye tekrar tekrar indiriyordu çantayı adama.
Sonunda şoföre ulaştı gürültü. Allahtan. Yoksa kimsenin durduracağı yoktu bu şiddeti. Yerinden yaptığı sözlü uyarıları işe yaramayınca yanaştığı ilk durakta direksiyonu bırakıp arkaya geldi ve önce kadını tuttuğu gibi otobüsten aşağıya indirmek istedi. Kadın öyle öfkeliydi ki bu hiddetin verdiği güçle hem yaşlı adama vurmayı sürdürüyor hem de şoföre direniyordu. Şoför, olanca sesiyle diğer yolculara bağırınca sonunda harekete geçip el birliği ile kadını otobüsten aşağıya indirdiler. Ardından kapanan kapının arkasından hâlâ bağırıyordu kadın. Şoför, yaşlı adama dönüp nerede ineceğini sordu, sonra da yolculara öfke dolu bir bakış fırlatıp direksiyonun başına geçti.

Yolcular yerlerine oturup eski durumlarına döndüler. Kimisi gazetesini kaldığı yerden okumayı sürdürdü.
Genç kadın, yaşlı adamın bir yerinin zarar görüp görmediğini kontrol etti. Neyse, kanayan bir yarası yoktu.

Yaşlı adam ise hâlâ "Hiç sebepsiz yere" demeyi sürdürüyordu.

Nurten Karahasanoğlu


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,339,339,339,339,339,339,339,339,33
6 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Ersel Akant

 Kahveci : Ersel Akant


  Kültürel Farklılıklar ve Sınıfsal Bilinç

Türkiye`nin son dönem muhalefeti, genellikle kültürel farklılıklarla şekillenmiş veya böyle olması istenmiştir. Ekonomik olarak aynı sınıfta yer alan iki işçinin "milliyetçilik, laiklik gibi" kavramlarla farklı yönlere kayması, sınıf bilincini yazık ki yerle bir etmiştir.

Burada kendini sol olarak tanıtan patilerin, bu bilinci uyandırmaları gerekmektedir. Kurumlarla uğraşmayı sevmesem de şuan umut olarak gösterilmeye çalışılan CHP, kuşkusuz bunu yapamayacaktır. CHP`de AKP gibi kültürel farklılıklarla mücadelesini sürdürmektedir. Bunun bilinçli veya bilinçsizce mi olduğunu siz okuyucularımızın yorumlarına bırakıyorum…

Neyse biz yine, yıllarca konuştuğumuz "ne yapmalıyız" sorusuna cevap vermeye çalışalım.

Üniversitelerde harç paralarıyla ilgili tepkileri genellikle daha uç parti gençleri yapmaktadır. Halbuki bu tepki, hepimizi ilgilendirmektedir. Sizlerde bilirsiniz ki türban takanların üniversiteye açık girmelerinden çok, verdikleri harç parası daha önemli bir sorundur aileleri ve kendileri için. Ama bu bilincin gelişmesi engellenmektedir. Bu konuyu sosyal demokrat partilerin gündeme getirmesi, bilinçlenme adına önemli katkılar sağlayacak ve ciddi bir kamuoyu yaratacaktır.

Siyaset yapmayı iyi bilmek gerekli diye düşünüyorum. Özellikle yirmili yaşlarda ki gençlere "demokratik sol" veya "sosyal demokrasi" az gelmektedir yada gençlerin çalışma alanları daraltıldığı için öyle gözükmektedir.

Bir söz vardır: "Yirmi yaşında komünist olmayanın kalbi, kırk yaşında hala komünist olanın ise aklı yoktur." diye. Ben demokratik sola inansam da, gençlerin istediği hareketliliği görmek çokta zor olmuyor. Ama solcu dediğimiz partilerin bu konuda çok cesur olduklarını ve kurumsallaşma adına gençlere yönelik projeler yaptığını söylemek çok zor.

Ayrıca başka bir konuya da değinmek istiyorum. Mesela bir DSP linin amacı, DSP yi mi bir yerlere getirmek olmalı yoksa "demokratik sol felsefeyi" halk tabanında yaymak mı?

Genellikle partililerimiz olayları sadece kişi bazında ele almaktadırlar. Halbuki bir partinin kurumsallaşması ve halk tabanında benimsenmesi uzun yıllar alır. Türkiye de yapılan hesaplar hep kısa vadeli ve gün kurtarmaya yönelik ne yazık ki.

Birçok Sosyal Demokrat partiye mensup kişinin, parti tüzüklerini bilmediği bir gerçektir mesela. Neyi, niçin savunduğunu bilmemek, sanırım asıl sorun da bu olsa gerek. "Halkı kandırıyorlar" diyenlerin kaçı sosyal demokrasiyi biliyor acaba merak ediyorum gerçekten...

Ayrıca, Türkiye`ye ne şeriat gelir, ne de bölünmeler olur. En azından şuan için öyle. Ama bu söylemlerin belli partilere oy getirdiği ve sınıfsal bilinçlenmenin önüne geçtiği de bir gerçek. İki yıl öncesine kadar şeriat gelecekti, şimdi unutuldu gitti. Şeriat bu kadar yakın olsaydı, sizce gelmez miydi şimdiye kadar? Amaç panik havası estirmekti ve başarılı da oldu...

Toparlayacak olursak, günlük olaylara kendimizi kaptırmadan, sınıfsal bilinci hatırlatmalıyız halkımıza ve yolumuzun uzun ve başarmanın zorda olsa mümkün olduğuna inanarak çıkmalıyız yola…

Ersel Akant
erslaknt@gmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,509,509,509,509,509,509,509,509,509,50
2 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Mehmet Sağlam

 Kahveci : Mehmet Sağlam


  İÇİMİZDEKİ ZERDÜŞT

19'uncu yüzyılda, çocuklara iyi bir eğitim sağlamanın onlara bırakılacak en değerli miras olacağının bilincine varan Avrupalı ana-babaların sayısı arttıkça, mektepli sayısı da artıyordu. Böylece hem dünyadaki, hem de bilim dünyasındaki tüm gelişmelerden giderek daha fazla insan haberdar oluyor; üst/elit sınıfların yarattığı bilgi, kültür, servet ve yeni yaşam tarzları alt tabakalara da yavaş yavaş yansıyordu. Bu yansımalardan kendi payına düşenden fazlasını elde etmiş olanlar bir adım öne çıkıyor, seslerini geniş kitlelere duyurabiliyordu.

Bunlar arasında henüz üst tabakaların dikkatini çekmemiş; fakat halk arasında eksantrik olarak tanınmış biri vardı: Friedrich Nietzsche "Niçe" (1844-1900).

Nietzsche zaman zaman pazarlara gider, yüksek bir yere çıkar ve ağlayarak şunları haykırırdı:

"Tanrı'yı arıyorum, Tanrı'yı!
Acaba kaçtı mı? Göçtü mü?
Hayır, hayır! O öldü.
O'nu bizler öldürdük.
Sizler ve ben...
Bizler O'nun katilleriyiz.
Artık yukarısı yok, sadece aşağısı, burası var.
Burası sonsuz bir boşluk...
Bu boşluğun içine düştüğümüzü görmüyor musunuz?"

Nietzsche hurafelerle dolu bir Tanrı anlayışının yıkılması ve bunun yerine 'doğru' bir anlayışın yerleştirilmesi gerektiğine inanmıştı. Ve bunun sağlanması için uzun erimli bir de plân geliştirmişti:

Herkesin inandığı mevcut "hurafe tanrı" önce öldürülecek, sonra orijinal haliyle yeniden diriltilecekti. O nedenle her şeyin temelden değiştirilmesini istiyor, "İki tip insan değişmez; ölüler ve deliler..." şeklinde telkinlerde bulunuyordu.

Kaldı ki Nietzsche'nin plânı bundan ibaret değildi: Önce Almanya'daki, daha sonra tüm dünyadaki ahlaksızlığı ve ikiyüzlülüğü yok edecek olan sert, katı, güçlü ve moral değerleri yüksek bir seçkinler tabakası yaratma hayali de besliyordu.

1883'te yazdığı 'Zaratustra'da, Zerdüştlük'ten esinlenerek oluşturduğu bir karakter sayesinde kutsal sayılan her şeye saldırıyordu. Karamsar bir mizaç sergileyen Nietzsche, insanların Tanrı'dan korkmaları yerine kendi duygu, dürtü ve ihtiraslarından korkmaları gerektiğini öneriyor ve kendi yalnızlığından korktuğu zamanlar Zaratustra'yı kendi inandığı tanrısına yalvartarak şöyle haykırıyordu:

"Tanrım! Geri gel,
Tüm işkencelerinle ve zulmünle...
Lütfen geri gel,
Uzletlerin sonuncusuna...
Gözyaşı ırmaklarım
Yataklarında sana doğru akıyor.
Ve kalbimdeki son alev
Sana doğru yanıyor.
Lütfen geri gel,
Benim bilinmeyen Tanrım,
Benim acılarım,
Benim son mutluluğum!"

Düşlerinin gerçekleşemeyeceğini gören Nietzsche, yaşamının son on yılını büyük acılar ve depresyon içinde geçirdi. Ün kazanması ise, ölümünden çok sonra, kızkardeşinin çabaları sayesinde yazılarının ortaya çıkmasıyla gerçekleşir.

Ya siz?... İçinizdeki Zerdüşt'ü mü konuşturuyorsunuz, yoksa yalın bilgilerinizi mi?

Mehmet Sağlam
mehmetttsaglam@gmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,508,508,508,508,508,508,508,50
2 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Alp Samet Yaka


İnternet Şarkıcıları

Eskiden biliriz, ha bire Unkapanı kurbanları falan çıkar ortaya. Bilmem kim şu kadar para kaptırdı da kaseti olmadı. Sonra şu şu kadar para verdide kaseti tutmadı. Köyden tarlasını satıp gelen mi dersin, yoksa evini ocağını çıkaracağı bir albüme bağlayan mı dersin. Ne ararsan vardı piyasada...

Şimdilerde ise internet üzerinden, bilumum siteler aracılığı ile bir sürü yeni şarkıcımız var. Kimisi, hatta çoğu albüm, ufak barlarda konserler falan derken bir şekilde isimlerini duyurmayı başardılar. İlk önce telefon kayıtlarından çıkan, daha sonra a a çok güzelmiş denip bir dünya siteye yüklenen ses kayıtları ve amatör videolar...

Gelelim nasıl olduklarına. Genelde üniversite ortamlarında, ev odalarında, arkadaş toplantılarında ortaya çıkmış yapıtlar (!). Benim ilk bildiğim, İrem - Hayalet Sevgilim var. Bir üniversite ortamında, ortaya çıkmış bir parça. Solo olarak söylenmiş ve daha sonra da siteden siteye gezerek beğeni kazanmıştı. Hikâyesi bir albüm ile başlayıp yine bir albüm ile son buldu. Sanırım onun için sadece internette kalmak daha faydalı olacaktı. Fakat kısa yoldan şöhret olmak demek diye biz buna diyoruz ve İrem defterini uzun süreler boyunca kapatıyoruz...

Daha sonra Hacettepeliler... Evrim geçirerek Grup 84 oldular. Meşhur parçaları ise Ölürüm Hasretinle'ydi... Onlarda İrem'le aynı döneme denk geldiler. Biri başka kulvarda, biri başka kulvarda. Şayet hedef yine aynı... Onlarda bir albüm çalışması içerisine girdi ve yaptılar da. Bir kaç ay böyle iyi giderken sonra yine tepe taslak dönerek onlarında kaderi İrem gibi oldu. Şimdi neredeler? Yoklar...

Sonra, Gökçe Kırgız diye bir kızcağız çıktı meydana.. İlk duyduğumda telefonlarda çalıyordu, herkes birbirine bluetooth ile atıp duruyordu. Aaa kanka şu parçayı göndersene bana, çok güzel söylemiş kız edalarıyla.. Sonra internet sitelerine düştü. Artık favori parçamız Kalbime Gömerim O Zaman olmuştu. Power Pointte oluşturulan klipler de arka plan şarkısıydı artık.

Daha sonraları Gökhan Türkmen... Büyük İnsan parçası ile tanıdık onu. Bu arkadaşımızın canlı müzik geçmişi de olup, birçok organizasyonda da bulunmuş. Fakat yine de onu internet aracılığı ile daha fazla tanıdık. Şu anda iyi derecede bir hayran kitlesine sahip, birçok forumda da kendine yer bulmaktadır. Henüz kendisini kaybetmedik, umarım diğerleri gibi sonu da hazin bitmez...

Bir süre önce yine karşıma çıkan bir isim daha var. Nezih isimli. Git diye bir parçası ile kendini tanıtmıştır. Onun hakkında pek fazla bilgiye sahip olmayıp, şu anda nelerle uğraştığını da kestiremiyoruz. Fakat şarkısında ki sözler pek bir anlam taşıyor demeden geçmeyelim...

Sırada Evren & Caner ikilisi var. Yunus parçaları ile org eşliğinde bir çalışmaları var. Benim nazarımda tanıdık bir sima, bir arkadaşımın arkadaşı diyeyim. Onlarda bu parçadan sonra biraz tutuldular ve ikinci bir şarkı daha yazdılar. Ondan sonra onları ne gören oldu ne de duyan. Bulan arkadaşların en yakın internet sitesi ile ilişiğe girip duyurmaları rica olunur...

En sonra olarak Öykü & Berk ikilisini görüyoruz. Değişik bir çalışma ile karşımıza çıktılar. Bir türküyü İspanyol ezgiler ile birleştirip içine biraz da flamenco katıp karıştırmışlar. Hoş bir çalışma olmuş. Geçenlerde Beyaz Şov'da karşımıza çıktılar. Öykü & Berk - Evlerinin Önünde Boyalı Direk olarak bilumum forumlarda ve video sitelerinde kendilerini bulabilirsiniz. Ayrıca yine kendilerine özgü bir internet siteleri var. Buradan 2007 yılında çıkardıkları bir albümlerinin parçaları var. Onları albüm olarak tanıyamadığımızdan, internette dinlemiş olduğumuzdan ve yine internet sayesinde programlara çıktığından bu kategoride yer veriyorum. Diliyoruz ki sonları kötü olmasın...

Aslında bu kadarla sınırlı değildir belki de. Ben sadece bildiklerimi veya gördüklerimi burada sizinle paylaştım. Eminim buna benzer daha onlarcası vardır. Bu arkadaşlarımız gibi daha ne nice (!) sesler vardır. Belki de hepsi bir köşede tutunmayı bekliyorlardır. Onlara da başarı dileklerimizi iletiyor ve video sitelerinde en kısa sürede görmeyi hedefliyoruz...

İşte Türk müzik piyasası artık böyle dalgalanmalarla hayat bulmaya çalışıyor. Bir yanda yapımcılara soyunan bayan arkadaşlarımız, bir yanda dünya paralar ve dublajlarla ses yaratılan beylerimiz ve yine bayanlarımız. Bir yanda da internette ki video sitelerinde kendilerini afişe eden arkadaşlarımız...

Sizler bu konu hakkından ne düşüyorsunuz merak ediyorum... Sizce müzik piyasası böyle bir durumun içerisinde mi olmalı. Yoksa bu işi layığı ile yapan ve bir dünya okul okuduktan sonra bu işe atılmaya başlayan arkadaşlarımızla mı dolu olmalı...

Saygılarımla...

Alp Samet Yaka


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Servet Yaylı


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


Kaybolma İsteği

yıllar yazı masama bir takvimin son yaprağını uçuruyor…

yolları arşınlayan hüzünlü ayakların
yeni yıl öncesi
dünyaya bıraktığı son iz:
aşk…
yeşermeye hazır bir tohum gibi
taptaze…
ruhu besliyor…
kahverengi bir gözün içindeki "ben" tanesi
bedeni hizaya sokuyor…
ellerin istemsiz izleği
İzmir'in imbatında savruluyor…
yollar kısaldıkça
ruhlar yakınlaşıyor…

yıllar yazı masama bir takvimin son yaprağını uçuruyor

ve ben o anda kaybolmak istiyorum
seni seyrederek…

Tuna Başar

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Polygon Web Studio


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "

C.Eray Eldemir
"Uzak İklimler"
 
Temirağa Demir
"Edepli Fahişeler"

 


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Gelin öyküler yazalım birlikte. Kimseler beğenmese de biz beğenelim. Gelin karakterler yaratalım belki çok iyi tanıdığımız belki de hiç tanımadığımız ve onları sevelim. Gelin kitaplar okuyalım. Yazanları, yazılanları konuşalım. Gelin kendi öykü atölyemizi kuralım. Sevinelim:) Böyle yazmış editör, davet etmiş hepimizi. İster yazmayı, ister okumayı sevelim ama en az bir kez uğrayalım bu web sayfasına. http://www.ikiciftlaf.net/ Söyleyecek iki çift lafı olan tüm güzel insanlar davetlidir.

http://www.marijn.org/logos/online ilginç bir web sayfası. Tamamen incelediğinizde siz de hak vereceksiniz ama benim size önerim bu kısa yoldaki çalışma. Hani şehir girişlerinde o şehrin adının yazılı olduğu tabelalar vardır. İşte bu web sayfasında öyle bir tabela yapabilmeniz ve bu tabelayı logo şeklinde kullanabilmeniz için online bir çalışma mevcut. Eğlenceli bir deneme için buyurun lütfen.

Dünya üzerindeki tüm çocukların bilgisayarla tanışmasını ve ister okulda, ister evde; yani her ortamda bilgisayar kullanabilmesini sağlamak amacıyla XO isimli bir bilgisayar geliştirildi. Yeşil renkli bu şirin bilgisayarın bilgilerine http://www.laptop.org/ web sayfasından ulaşabilirsiniz. Sloganları da çok güzel: One Laptop Per Child. Peki bu organizasyon neden Türkiye'de yok diyenlere güzel bir haberim var. OLPC Türkiye Ofisi 2008 başında İstanbul'da kuruldu. Hem de sloganı değiştirmeden: Her Çocuğa Bir Laptop diyerek yola çıktı bu arkadaşlar. Projeyi merak edenler için bir web sayfası hazırladılar http://www.abcdizustu.com/ Aslında bu tam anlamıyla bir sosyal sorumluluk projesi. Seslerini duyurmak için tanıtım faaliyetlerine başladılar ve hızla devam ediyorlar. Sizler de bu çorbada tuzumuz bulunsun diyorsanız, web sayfalarını inceleyerek işe başlayabilirsiniz. Türk çocuklarının da bu projeden faydalanmalarını istiyorsanız, desteklemekten çekinmeyin.

En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-08©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Fernando
ABBA









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20081014.asp
ISSN: 1303-8923
14 Ekim 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com