Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 7 Sayı: 1.495

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 16 Ekim 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Yağıp gürlemek bulaşıcı galiba!..


Merhabalar

Üst kademelerde bulaşıcı bir hastalık olsa gerek. Tayyip Bey'in muhataplarını küçük görür tavrı askere kadar sirayet etti galiba. Genelkurmay Başkanı konuşuyor deyince hemen televizyonun sesini açtım. Bekliyorum ki, bir cevap versin, şöyleyken böyle oldu desin, yalandır sahtedir desin. Ama nafile. Tayyip Bey'den aldığı bayrağı göndere çıkarmakla yetindi. Esti gürledi. Haberi veren medyayı vatan haini ilan etti.

Taraf'ın tarafsızlığı her zaman tartışılır, o bir kenara, ama yaptığı haber her basın mensubunun yakalamayı istediği tarzdan bir haberdi. Askeri bir kaynaktan alındığı belli gizli bir raporu yayınlayarak bir adım öne geçti. Bu belge ellerine nasıl geçti sorusu akıllara gelebilir ama raporun içeriği bu soruyu bile gölgede bırakır cinsten. Eğer doğruluk payı varsa içler acısı, yoksa da vatan hainliğiyle eşdeğer. İşte Genelkurmay Başkanından beklenilen bunlara açıklık getirmesiydi. Yoksa yağıp gürlemek kolay, hiç te yabancılık çekmeyiz hamdolsun. Ama vatandaşa hangi "Taraf"ta olacağını seçme şansı verilmeliydi. Oysa tam aksi yapılıp mahkemeden yayın yasağı alındı. Sorun birdi şimdi beş oldu.

Bu gizli belgeyi sızdıranı bulup çıkarmak hiç te zor olmamalı. Eline geçmesi muhtemel kişilerin sayısı çok olmasa gerek. Bu saatten sonra askerin biz sıradan vatandaşlara bir borcu var. Konuyu karanlıkta bırakmayıp aydınlığa çıkarma borcu. Bunu beklemek te yasaklanmadı herhalde.

Yerel seçimler yaklaştıkça tansiyon da artıyor. Ankara'da Gökçek artık rahat uyuyamayacak. Karayalçın'ın adaylığı AKP'nin korkulu rüyası olmaya başlamıştır sanırım. Hoş yerel seçimler AKP için hiç te çantada keklik değil artık. Yolsuzluklar başına bela olacak gibi görünüyor. Muhalefet bu pası iyi değerlendirmeli ve golü bu sefer atmalı. Gol atmak deyince aklıma milli takım geldi birden, neden acaba? Bu kadar mı kabız olunur yahu, bir türlü kaleye topu dürtemediler iyi mi? Bunun acısını çok çekecekler çok. Kolay gelsin, ne diyelim. Hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


 Kahveci : Gül Çakır


BİR ESİRİN GÜNLÜĞÜNDEN

Bir masal kahramanı kadar çaresiz, bir dize kadar tutsak, bir cenin kadar muhtacım… Masal nasıl anlatılıyorsa oraya sürükleniyorum… Dize nasıl kenetleniyorsa şiirin kafiyelerine, o kadar tutsağım bende. Ve bir cenin, ne kadar muhtaçsa döl yatağındaki sıvıya, o kadar muhtacım işte!
Yine "uyku"nun -haram- olduğu geceler yaşıyorum. Yine karanlığın laciverde, laciverdin maviye kayışını izliyorum, gözlerimi kırpmaksızın…
Özlüyorum… Çocuklar gibi yollarda koşarak çığlıklar atmayı… Çıplak ayaklarla dikenlere basmayı! Canımın acımasını özlüyorum ben; ruhumu rahat bırakın!
O yeterince acıdı…
Hasretim… Özgürlüğümü geri istiyorum anne! Gözyaşlarımın "mutlu" olanlarını… Bir kere de olsa, hastalanmadan "annem" demene hasretim anne…
Hüzünlüyüm… Yarım kalmış aşkım için. Hiç başlayamayan sevdama hüzünlüyüm. Tüm keşkelerim… Offf!
Perişanım… Dört duvar, yer ve tavan. Altı duvar arasındaki yalnızlığım…
Ölüyorum…
Ve, merak ediyorum; ben ölmeden önce, dökecek mi pişmanlıklarını insancıklar?
Ben ölmeden önce…

Gül Çakır
gulcakir9@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,508,508,508,508,508,508,508,50
2 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Eda Günel


Aragon Gülerken

Çocukluğumdan her geçen dakika birşeyler gidiyor ve bölüm bölüm savaşlar izliyorum. İki cümle : bir adam beni ilk öptüğünde, gözlerime bakarak eğer mutluluk diye birşey varsa şuan mutluluktan ölebilirim diyip ağladı. Bir adam benimle ilk seviştiğinde gözlerimin içine bakarak mutlu olamıyorum diyip ağladı. Kesti beni her gözyaşın ve anladım mutluluk diye birşey yokmuş. Sizin dilinizde yalandan bir kelime bu, duydukça avucunuzda kalbim sıkıştı, ki sizler dürüst adamlarsınız her pisliği yapıp benide bulaştırıp sizden daha kötü olmamı sağlarsınız. Sadece budalalık, uyanmamışlık sizinkisi, sizler kim misiniz beni öldürüp, baş ucumda ağlamadan çekip gidenler ve sonra iyi bilirdik diyenler. KIRILDIM. Ne komik kelime bu demiştim ve komik olmaya devam edecek, soranlar var. Soru : bla bla bla kırıldın mı? Cevap : kırıldım 9 sonuç : madem kırıldınnn, şu elimde görmüş olduğun hakiki japon yapıştırıcısı olup, etki etmediği metaryal yoktur. Ahşap eşyalarınızı, plastik malzemelerinizi, seramik ve porselenlerinizi, insancıklarınızı itina ile yapıştırır. Kırılan herşeyi... ve kırılan derki, tamam yapıştım, hadi senide affettim, en azından sordun. Sağol sağol sağol. Bu yazıyı sana okuturum sanırım, o yüzden hiç bir zaman kişileştirmediğim nefretimi, gözyaşımı, senin için kalemimin ucuna bulaştıracağım. Çizdiler yüzümü, böyle derin boktan yarıklar var, göremediğiniz, içinden geçip gittiğiniz yarıklar. Sen takılıp kalmışsın çocuk, oysa benim sabitlenememe gibi bi problemim var. Şimdi bu ne be kadın diyeceksin, beni anladığından şüpheliyim artık çünkü. Şimdi, senin doğruların varmış, yalan söylemezmişsin, ama aslında çok kötüymüşsün-boktanmışsın, bu hayattan nefret eder ama çocuk gibi gülümsermişsin. (gördüm) Bence en traji-komiğide, mutluluk arıyorsun sen! Yana yakıla, pesimist bir guru gibisin. Ama senin bu da hoşuna gidiyor dimi, çelişmek. Ne sanarsan san kendini, umrumda diilsin biliyormusun. Bana yalan söylemeliydin demiyorum ama hiç birşey dememeliydin, sana sordum mu yada sordular mı mutlu musun diye ki cevap veriyorsun herşey süpermiş gibi anlatıyorsun, inanmak istemiyorum, sen ağlarken-anlatırken duymamak için dediklerini, önce merak duyguma sonrada kulaklarıma nişan almak, bir 45'likle ateş etmek istiyorum. Yapamadım, sonra seni vurmak, çünkü kendime yapamıyorum ve seni kurtaramam, öldürebilirim. Odalar salona kadar geldi, ben kalktım kalabalık duvarlar sıkıştırdı. Balkon duvarında, parmak uçlarımdayken Aragon senin yanıdaydı ve gülüyodu, bense şarkı söyledim. Saçları senin gibi olmaz, gözleri belki yeşil değil ama bu defa, bu son olacak. Atlamadım çünkü ben ölemiyorum, bitemiyorum, yıkılamıyorum, ayaktayım lanet olsun. Gelip koltuğa, yanına oturdum. Koltuk turuncu değil kırmızı olmuştu, orospu bir kırmızı. Dünya durmuş, hatta seninki çoktan yıkılmıştı, beni şahit yazmıştın, ben istemiştim, yardım ve yataklık etmeyi, yapılan, yapılacak olan, yapacağın tüm kötülüklere, oysa sen iyi olmak için bağırıyordun kendini duymadan. Aragon sana da dedi mi bilmem ama dediği uygunsuzdu; aşk bize güç veren tek özgürlük yitimidir! Ben değilim özgür, sende uğraşma olamazsın, ne iyi ne kötü kelimeleriyle, sadece kelimesi yan yana kucak kucağa olamaz.

Eda Günel


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Beltan Göksel


AŞK

AŞK bir bitkinin yapraklarına düşen KIRAĞI gibidir. Bitkidir deyip geçmeyin sakın , Aşk ile bütünleştirmeye ,özleştirmeye ve O'nu tanımaya çalışın. Düşünün bir ağacı.. Topraktan çektiği ,damarlarında yürütüp emdiği SU güçlendirir oluşumunu.SU AŞKTIR BİTKİLER İÇİN. Çiçekler açar-açar, kokular saçarak sevgiye dönüştürür, meyvesini verir.

SEVGİLİ DE ÖYLE DEĞİL Mİ? Nefesi kırağıya benzer sevgilinin. İNSAN İÇİN SU SEVGİLİDİR... Sevgili ile insan ,aşkı su gibi yaşar, İçtikçe içesin gelir ,kana kana denir hani. Çiçekler yaşanılan mutluluktur, mutluluklar paylaşılınca meyveler oluşur.

Çok düşündüm. Kardelen çiçekleri hiç üşümezler. Aşktır onu üşütmeyen KARA OLAN AŞKIDIR. Başka rengi yoktur hep BEYAZDIR. Genç kızlarımızın DÜŞLERİNDEKİ SEVGİLİNİN ,ARADIKLARI AŞKIN giydirecekleri GELİNLİKTİR KARDELEN..

Bazen ararsın ararsın bir kardelen bulayım diye ,dağ dağ gezersin .Özlem içindesindir.Belki bir evvelki kış deşeleyip çıkardığın kardelenin tıpkısını bulabilirmiyim telaşıyla..Aynısını bulman mümkün olmıyacaktır. Öyle; ama AŞK hep aynıdır. Aranışında umutsuzluğa kapılma .İnanki O kardelenler kendilerini gün ışığına çıkaracak birini hep beklerler.Sen onları ararken ONLAR SENİ GÖRÜYORLAR. Aşk gibi kardelenlerde hep birbirlerine benzerler..

SERZENİŞ

HEP SENİ,SİZLERİ
YILLARCA BEKLEDİM
GENÇLİĞİM
YOKLARI ARAMAKLA GEÇTİ..
İSTANBUL VE BEN
İŞTE ÖYLE BİR DUYGU,
İSTANBUL'U SEVMİYORUM
İSTANBUL KOCAMAN BİR RÜYA
BİR GÖRDÜĞÜM GÜZELİ
BİR DAHA GÖRMÜYORUM..


Ben yukarıdaki şiiri 1960 yılında Üniversite'de okurken yazmıştım. İster 45 yıl -ister 450 yıl geçsin ağaçlar aynı, çiçekler aynı, kardelenler her yıl var... O zamanlar öğrenci şarabı olan "Güzel Marmara"dan bir iki kadeh içince dilime doladığım şu dizeler aklıma düştü :

"YAR YAR
SENİ KARA SAPLI BİR BIÇAK GİBİ
SİNEME SAPLADILAR.
DEĞİRMEN MİSALİ DÖNER BAŞIM
SEVDA DEĞİL BU BİR HIŞIM
GEL GÖR BENİ AŞK NEYLEDİ"


İşte öyleyse böyle dostlar. Ağaçlar kesilmeyi değil, kardelenlerle birlikte, sevgi ile kendilerine uzanacak elleri bekliyor...

Beltan Göksel


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Şadıman Şenbalkan


ANDAVALLI

Köyden kente yerleşmiş birilerine, çok zaman dilimize pelesenk olmuş, arif olanın anlayacağı, fakat esprisi de olan niteleme sıfatlarını yakıştıranlar olmuştur birilerine ...
Bu sıfatı hak edecek doğrultuda yaşayanlara "andavallı" dersek ne olacak? Bilir mi ki ne anlama geldiğini üzerine söylenen bu sözde kişi!!!
Andavallı'nın sözlük anlamı, görgüsüz, aptal, beceriksiz ve şaşkın ise, insana yakışan değerlerde barınmaması gereken bir yakıştırılmış sözcük değil mi bu durumda!?
Bilip bilmeden konuşanlar... Az bilip, çok bilmişlik taslayanlar... Kendine ayna tutmayı bilmeyen "ben" egosundaki nedensellikten habersiz kişiler de yok değil hani?
Ordan buradan söz etmek isterdim ama şimdi o söz ettiklerim üzerine alınacak "andavallı" kelamımı...
Gerçi hak edenler de var ya... Neyse...
Birileri konuşuyor da konuşuyor ... Bilse de bilmese de konuşuyor...
Özel hayatlar gözler önünde...
Sidik yarışına dönen yaşamlarda birileri birilerini önüne geçecek ya!
Ölüme mahkum bir hastaya bakmayan doktor, bence andavalı'nın dik âlâsıdır...
Çünkü burada bir gün, bir saat daha fazla yaşatma ve yaşam isteği vardır...
Salt hekimlik diplomasını almakla olmuyor bu işler gene çünkü...
Bir andavallı şaşkın hekim hem de uzman doktor kuzenime bakmadı, neden?
Çok hasta bak(mış)!
Randevu almamış hasta...
Hem de üniversite hastanesinde!
Başhekimler nerede?
İsimleri var ama kendileri yok!
Makamlarına girmek ise ne mümkün?
Ve "güvenlik memuru", "ne yapacaksınız başhekimi?" diye soruyor...
Şikayet edeceğim, hastasına bakmayan doktoru...
"eeee daha başka..."
Savcı mısın be kardeşim... Yoksa polis misin?
Devletin üniversite hastanesinde, en tepedekiler yok yerlerinde?
Ve de görüşmüyorlar halktan gelenlerle... Halktan geldiklerini unutup...
Üstelik kanser hastası acı içinde...
O hasta ki yapyalnız...
Doktor kendi derdinde...
O hasta ki hastalığın bilincinde, umar arıyor kendine...
Nerede doktor?
Doktor devletin ona tahsisi ettiği makamında ama yorgun(muş)! Üstüne üstlük o doktor uzman doktor olmuş ama ve lâkin canının istediği hastaya bakar(mış)!
İnadım inat deyişiyle bakmadı kıvranan kuzenime...
Başhekime ulaşamadım ama başhekimlik sekreter-yası duyurdu sessiz çığlığını kuzenimin ki doktor, dangalakça "özür dilesinler benden..." demiş!!!
Ne için?
Hataya bakmak zorundasınız, dediğimiz için mi?
Acil servise gittik mecburen...
Akciğer ve beyin metastazlı bir kanser hastasına acil servis ne yapsın?
Ağrı kesici...
Ağrı kesiciden başka reçete yazma imkanları da yok uzman olmayan doktorların...
Ağrı kesici etkisi geçince yenilenen kahreden sancılar...
Ve hastanede tutulmayan kanser hastalarının dramı...
Bir başka devlet hastanesinin yolu...
Ama sancılı, umutsuzlukla örtüşen o kahreden yolu...
Bir umar olmalı...
Ama nerede?
Bir insaflı doktor... Bir önce insan doktor... Bakıyor hasta kuzenime...
Ettiği hipokrad yeminini bozmadan, bakıyor ona...
Kahreden sancıları için bir çare veriyor...
Ona bakan uzman doktor sayesinde acıları hafifliyor kuzenimin...
Ve ona bakmayan doktorun haberi olmadan, kuzenim ölüyor...
Öldü o...
Yok artık...
Acılarını dindirecek doktorunu aramayacak artık...
Andavallı, şaşkın, beceriksiz, görgüsüz ise, duyarsız ve hazımsız ve de insanlıktan nasibini almayan demek bence...
İyi doktorlarımızı, gerçek ve insan doktorlarımızı buradan tenzih ediyorum ama andavallı sıfatına daha neler ekleyeceğimi bilmiyorum...

Şadıman Şenbalkan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,119,119,119,119,119,119,119,119,11
9 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  MERHUM VALİ RECEP YAZICIOĞLU'NUN BÜYÜK MİRASI

Recep Yazıcıoğlu Yıllardan beri hep söyleriz: Türkiye'de un var, şeker var, yağ var; fakat helva yapacak maharetli eller yoktur. Bu belki öznel bir yargıdır, ama yaşanan hakikatler bunun nesnel yanlarının da görmezlikten gelinmemesi gerektiğini ortaya koyuyor.

Yeraltı ve yerüstü zenginliklerimiz dünya devletlerinin iştahını kabartıyor. Büyük bir hazinenin üzerinde yaşıyoruz, lakin nedense 'Derya içredir deryayı bilmezler' berceste mısraının tecellisini hayatımızın her yanında ve anında görüyoruz. Bizi bu halden kurtaracak, bize geçmişin ihtişamını yaşatacak, maddî ve manevî değerlerimizi hayatımızın mühim bir parçası haline getirecek yüce şahsiyetlere bugün dünden daha çok ihtiyacımız vardır.

Ülkemizde zaman zaman sıra dışı insanlar da ortaya çıkıp güzel şeyler yapıyor. Fakat bu insanlar çarpık düzene çomak soktukları için değişik merciler tarafından bir şekilde susturuluyor. Buna en güzel örnekler yakın zamanda aramızdan ayrılan Turgut Özal, Adnan Kahveci ve Recep Yazıcıoğlu'dur. Zamanlarını aşan ve bütün engellemelere rağmen çok büyük işler yapan bu üç kişinin de ölümü şaibelidir. Bu üç kişiden Turgut Özal aniden rahatsızlanarak vefat etmiş, Adnan Kahveci ve Recep Yazıcıoğlu şüpheli trafik kazalarına kurban gitmiştir. Turgut Özal'ın zehirlendiğine dair bilgi ve belgeler değişik kurum ve kişiler tarafından dile getirilmiştir. Özellikle eşi Semra Özal bunu defalarca vurgulamıştır.

Trabzon'un yetiştirmiş olduğu iki büyük bürokrat olan Maliye eski bakanı Adnan Kahveci ve Denizli eski Valisi Recep Yazıcıoğlu izahı mümkün olmayan şekillerde kaza geçirerek hayatlarını, genç denilebilecek yaşlarda kaybetmişlerdir. Bunlar kamuoyuna sıradan kazalar olarak duyurulmuş, fakat zihinlerdeki şüphe ve tereddütler silinememiştir.

Türkiye'nin süper valisi olarak nitelendirilen Recep Yazıcıoğlu 1948 yılında Trabzon'un Köprübaşı ilçesinde dünyaya gelmiş kıymetli bir şahsiyetti. Recep ayında doğduğu için ailesi bu adı uygun görmüştü ona. 1968 yılında, Aydın Maiyet Memuru olarak göreve başlayan Yazıcıoğlu, 1971-1984 yılları arasında sırasıyla Kalkandere, Bahçe, Hamur, Ayvacık, Kırıkhan, Alaca, Akçakoca ilçelerinde kaymakamlık görevinde bulunmuştu. 1984 yılında Tokat Valiliği'ne atanan Recep Yazıcıoğlu daha sonra, 14 Ağustos 1989'da Aydın Valisi olarak göreve başlamıştı. 19 Ağustos 1991 tarihinde Erzincan Valiliği'ne atanmış, bu görevinden sonra, 26 Eylül 1999'da da zamanın Başbakanı Süleyman Demirel tarafından Merkez Valiliği'ne düşürülmüştü. Bu şekilde bir anlamda cezalandırılarak geri hizmete alınmıştı. Peki, suçu neydi? Sadece zamanı aşan düşünceleri ve demeçleri…

O sıra dışı bir valiydi. Evli, üç çocuk ve bir torun sahibi olan Recep Yazıcıoğlu, zaman zaman yaptığı sistem eleştirileriyle ve aykırı görüşleriyle dikkat çekti. Son olarak Denizli Valiliği görevinde bulunan Yazıcıoğlu, 2 Eylül 2003'te Eskişehir-Ankara Yolu üzerindeki Temelli Belediyesi yakınlarında şüpheli bir trafik kazası geçirdi. Ankara İbni Sina Hastanesi'ne yatırılan Yazıcıoğlu, kazadan iki gün sonra bitkisel hayata girdi. 8 Eylül 2003'te Ankara İbni Sina Hastanesi'nde vefat etti. Cenazesi bir gün sonra, Söke ilçesinde mahşeri bir kalabalığın katılımıyla defnedildi. O yaşarken de, öldükten sonra da çok konuşuldu, tartışıldı.

13 yıllık kaymakamlığında kimsenin tanımadığı Recep Yazıcıoğlu, Tokat'ta rakıya yasak koydurunca bir anda Türkiye gündemine oturuverdi. Onun akıl dolu uygulamalarını art niyetli kişiler saptırarak aleyhine delil olarak kullanmaya çalıştı. Fakat ne olursa olsun onu hiç kimse hak bildiği yoldan döndüremedi. Karadeniz inadı ve kararlılığı genlerine sinmişti onun. O, bürokrasi hazretlerine meydan savaşı açtı. Resmi dairelerde resmiyeti rafa kaldırdı, onun yerine dürüstlüğü ve samimiyeti yerleştirdi. Kapısını halka ardına kadar açtı. Her gittiği yerde halkın içine karıştı. Zaman zaman tebdil-i kıyafetle denetimler yaptı. Sporu bizzat yaparak halka sevdirdi. Değişik çevreler onun uygulamalarını çok tartıştı. Hak veren de, yeren de oldu.

Çabuk kızardı Recep Yazıcıoğlu, bir o kadar da çabuk sakinleşirdi. Kişisel hesaplar değildi kızdığı mevzular. Devletin sömürülmesi ve kaçak güreşmek onu çileden çıkarırdı.

Son zamanlarda özel televizyon kanallarından birinde merhum vali Recep Yazıcıoğlu'nun hayatını ve icraatlarını anlatan 'Köprü' isimli bir dizi yayınlanıyor. Dizi Ayşe Kulin'in aynı adlı romanından film haline getirilmiş. 'Köprü' romanın kurgusu idealist bir valinin merkeziyetçi bürokratik yapının doğal sonucu olarak soğuttuğu, birbirinden uzaklaştırdığı, hatta kimi zaman kopardığı devlet-halk ilişkisindeki kısır döngüyü kırma çabası üzerine şekillendirilmiştir. Roman gerçekçi bir bakış açısıyla kaleme alınmıştır.

'Köprü' romanında anlatılan konu Erzincan'da bürokratik engellerle yapılamayan bir köprünün acıklı başlayan, mutlu sonla neticelenen hikâyesidir. Erzincan'ın Kemaliye İlçesine bağlı Başpınar Köyü'nde bir köprü bulunmaması sebebiyle insanların hayatlarında çektikleri sıkıntılar anlatılıyor bu eserde. Uzun yıllar boyunca yapılamayan bir köprünün Vali Yazıcıoğlu'nun seferberliğiyle inşa edilmesi dile getiriliyor. Bir dayanışma öyküsü anlatılıyor.

Yazar Ayşe Kulin'in aynı isimli romanından Ahmet Yurdakul'un senaryolaştırdığı, yönetmenliğini Sadullah Şentürk'ün yaptığı Köprü'nün başrollerinde Erdal Beşikçioğlu, Ayşegül Ünsal, Selim Bayraktar, Ali Hakan Beşen, Haldun Boysan, Yurdaer Okur ve Melis Birkan oynuyor. Dizi Eskişehir'de çekiliyor. Bence Erzincan'ı ve oranın efsaneleşmiş bir valisini anlatan dizinin Erzincan'da ve Tokat'ta çekilmesi daha gerçekçi ve uygun olurdu. Diziyi hangi akılla burada çektiklerini anlayamıyorum. Bunun dışında diziyi başarılı buluyorum. Zira diziden alacağımız pek çok ders vardır. Bu dizi merhum Vali Recep Yazıcıoğlu'na gösterilen vefanın güzel bir örneğidir. Demek ki vefa can çekişse de henüz ölmemiş… Ben söz konusu romanı okudum, diziyi de takip ediyorum. Herkese, özellikle Trabzonlulara bu diziyi izlemelerini, Ayşe Kulin'in 'Köprü' adlı romanını okumalarını tavsiye ediyorum. Zira böyle şahsiyetlerin unutulmaması ve unutturulmaması gerekir.

Merhum Vali Recep Yazıcıoğlu bürokrasinin hantallığından şikâyet ederdi çoğu zaman. Onun için de yerinden yönetimin önemine değinirdi. O, Tokat'ta uyguladığı torba bütçeyle bu şehre Cumhuriyetten bu yana kazandırılan dersliklerin toplamından daha fazla derslik kazandırmıştır. Daha bunun gibi nice hizmetler onun adının "sıra dışı vali, süper vali, efsane vali, aykırı vali" olarak anılmasına sebep olmuştur. O aslında yapılması gerekenleri yapıyordu. Fakat yapılması gerekenleri yapmayan bürokratların yanında sivri görünüyordu.

Yazıcıoğlu, devleti kutsallaştıranlara ve bunun üzerinden menfaat sağlayanlara şiddetle karşı çıkmıştır hep... Bununla ilgili olarak söylediği "Devletin kutsalı olmaz. Kutsal olan insandır, millettir, duygudur. Üç-beş kişinin bir araya gelip kurduğu yönetim organizasyonunun adı olan devletin nesi kutsal…" ifadesi bir kısım çevrelerden tepki görse de halktan takdir görmüştür. Bu ifadeler siteme, bürokrasiye ve klasik devlet anlayışına yerinde bir tepkiydi. O, ileri görüşlü biriydi; çok enteresan ve yerinde tespitleri vardı. Fincancı katırlarını ürkütmekten korkmaz, aksine bunu mühim bir vazife sayardı. Onun tespit ve teşhisleri önümüzü aydınlatacak türdendir. Bu görüşlerden bir kısmını paylaşmak istiyorum:

"Herkes sisteme teslim, yeniden yapılanma için eylem yok. Halkın talebi yok. Halkımız duyarsız, ilgisiz. Çarkıfelek'e, Sibel Can'a gösterdiği ilgiyi değişime göstermiyor. Halkımız korkuyor çünkü ana dayağı, baba dayağı, polis dayağı, asker dayağı ile halkımızı korkutuyoruz. Bu kadar dayaktan sonra duyarsız oluyor. O kadar ki; kendisine zararlı olan yiyecek ve içecekleri söylüyoruz adam anlamıyor. Beyaz ekmek yeme, beyaz ekmek demek nişasta demek, tansiyon, kolesterol demektir diye anlatıyoruz, adam yine gidip beyaz ekmek alıyor. Boyalı içecek içme diyoruz, tabii içecek, ayran iç diyoruz adam anlamıyor. İçki, sigara tüketiminde ve kumar oynamada dünyada dördüncüsüyüz. Bu muazzam halktan ne beklenir!"

Merhum Recep Yazıcıoğlu'nun halleri şahsına münhasırdı. Çok kere güleçti, fakat bazen yaşadıkları onu sertleştirirdi. Anadolu insanının doğal ve sıradan duruşu onda da vardı. Gösteriş meraklısı değildi. Halkla bürokrasi arasındaki uçurumları sevgi köprüleriyle birleştirmişti. O sadece Tokat'ın, Erzincan'ın, Aydın'ın, Denizli'nin değil, bütün Türkiye'nin valisiydi. Onun uygulamaları halkla devlet arasındaki soğukluğu ortadan kaldırmıştır. Onu unutmadık, unutmayacağız. Bu ülkenin onun gibi bürokratlara her zaman ihtiyacı vardır.

M.Nihat Malkoç
mnm61mnm@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Servet Yaylı


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


KAFKASDAĞI
MAĞARASI YAZILARINDAN


Gece mi büyük diyorlar
Büyükse nerelere dek
İçinde
Düşünceler mi uçuşur yemyeşil - Susunuz
Seviyorum seni ben
Hepsi bu

Yalnızlık çiçek açar mı diyorlar
Bekleye bekleye
Mavi kokulu ağaçlar sallanır mı
Ak kokulu yellerle - Susunuz
Seviyorum seni ben
Hepsi bu

En küçük kum seslenir mi diyorlar
Denizlerin altından
Boralarla kasırgalarla ağzı köpük
Değer mi karanlıktaki özlemi yıldızlara - Susunuz
Seviyorum seni ben
Hepsi bu

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Polygon Web Studio


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "

C.Eray Eldemir
"Uzak İklimler"
 
Temirağa Demir
"Edepli Fahişeler"

 


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Gelin öyküler yazalım birlikte. Kimseler beğenmese de biz beğenelim. Gelin karakterler yaratalım belki çok iyi tanıdığımız belki de hiç tanımadığımız ve onları sevelim. Gelin kitaplar okuyalım. Yazanları, yazılanları konuşalım. Gelin kendi öykü atölyemizi kuralım. Sevinelim:) Böyle yazmış editör, davet etmiş hepimizi. İster yazmayı, ister okumayı sevelim ama en az bir kez uğrayalım bu web sayfasına. http://www.ikiciftlaf.net/ Söyleyecek iki çift lafı olan tüm güzel insanlar davetlidir.

http://www.marijn.org/logos/online ilginç bir web sayfası. Tamamen incelediğinizde siz de hak vereceksiniz ama benim size önerim bu kısa yoldaki çalışma. Hani şehir girişlerinde o şehrin adının yazılı olduğu tabelalar vardır. İşte bu web sayfasında öyle bir tabela yapabilmeniz ve bu tabelayı logo şeklinde kullanabilmeniz için online bir çalışma mevcut. Eğlenceli bir deneme için buyurun lütfen.

Dünya üzerindeki tüm çocukların bilgisayarla tanışmasını ve ister okulda, ister evde; yani her ortamda bilgisayar kullanabilmesini sağlamak amacıyla XO isimli bir bilgisayar geliştirildi. Yeşil renkli bu şirin bilgisayarın bilgilerine http://www.laptop.org/ web sayfasından ulaşabilirsiniz. Sloganları da çok güzel: One Laptop Per Child. Peki bu organizasyon neden Türkiye'de yok diyenlere güzel bir haberim var. OLPC Türkiye Ofisi 2008 başında İstanbul'da kuruldu. Hem de sloganı değiştirmeden: Her Çocuğa Bir Laptop diyerek yola çıktı bu arkadaşlar. Projeyi merak edenler için bir web sayfası hazırladılar http://www.abcdizustu.com/ Aslında bu tam anlamıyla bir sosyal sorumluluk projesi. Seslerini duyurmak için tanıtım faaliyetlerine başladılar ve hızla devam ediyorlar. Sizler de bu çorbada tuzumuz bulunsun diyorsanız, web sayfalarını inceleyerek işe başlayabilirsiniz. Türk çocuklarının da bu projeden faydalanmalarını istiyorsanız, desteklemekten çekinmeyin.

En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-08©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Fabrika Kızı
Bora Ayanoğlu









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20081016.asp
ISSN: 1303-8923
16 Ekim 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com