Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 7 Sayı: 1.498

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 21 Ekim 2008 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Asrın Davası!..


Merhabalar

Çıktığı yumurtayı beğenmeyip, memleketine demediğini bırakmayanlardan olmadım hiç. Beğenmediklerimiz ortada, yeri geldikçe avaz avaz bağırıyoruz. Ama bazı anlar var ki, insan yer yarılsa da içine girsem diye düşünüyor. Hem de kendisiyle uzak yakın ilişkisi olmayan bir nedenle. Memleketi adına, onu yönetmeye çalışanlar adına, görevini suistimal edenler, işine gereken özeni göstermeyenler adına utanıyor. Dün de o anlardan biriydi benim için. Davadan haber almak için televizyonu açtığımda işittiklerime inanamadım. Komikti ama gülemedim. Utandım.

Bir dava ki, yedi düvelin haberi var. Kimilerine göre asrın davası. Şimdilik 86 sanığı, 2500 sayfalık iddianamesi var. Üç ay önce mahkeme tarihi belli olmuş. Mahkeme heyeti gereken araştırmayı yapmış, bir tadilatla olur vermiş. Bir tablo çizilmiş ki yeme de yanında yat. Gizli tanıklar, barkovizyonlar, göz taramalı beş yıldızlı hapishaneler. Hiç alışık olmadığımız şekilde bir yargılama için karar alınmış. Başlayacak ve bitene kadar durulmayacak. Mağduriyetler önlenecek, masumlar beraat edecek, suçlular cezasını çekecek. Dünya izleyecek, "Aman bu ne güzel yargılama" diyecek.

Gün geldi, mahkeme başlıyor dendi, akı karası ortaya döküldü. Eşi emsali görülmemiş bir utanç abidesi, başlıbaşına bir koca skandal. İçine sığılamayan mahkeme salonu, dindirilemeyen uğultu, başlamadan verilen ara, aradan sonra mevcudun yarısıyla başlayan dava. İtirazlar, itirazlar. Adalet Bakanı'na soruyorlar "Bizi ilgilendirmez." diyor. İyi de o mahkemenin kadrosu senin elemanların değil mi? O hapishaneyi sen işletmiyor musun? Salonun büyütülme işini sen yapmayacakmıydın? Aranızda bir tane akıllı adam çıkmadı mı, dünkü tabloyu tahmin edecek? Bu kadar mı lakayıtsınız? Bir yabancı gazeteciye mikrofon uzatıyorlar, şaşkınlıktan konuşamıyor bile.

Bu dava uluslararası anlamda bir sakandal olarak tarihte kendine yer bulacak mutlaka. İddianame okunacak mı okunmayacak mı tartışması ne kadar sürecek kimbilir. Okunulsun denirse yandım gülüm keten helva, tam ikibuçuk ay sürüyormuş okuması. Bir de sanıkları tutuklu, tutuksuz diye ikiye böldüler. İkisine de okusalar cem-ân beş ay. Daha dava sürerken AİHM'den uyarı alacak, kararı, dava sürerken tartışılacak bir dava olmaya aday. Ne başı belli ne de dibi. Gel de yargının bağımsızlığını, güvenilirliğini savun. Yargı sürecinde neler olur kimbilir diye düşünürken daha en başında konuştuğumuz şeye bakın. Daha sanığı avukatı bir salona sokamayan adalet sistemi, asrın davasından yüz akıyla çıkacak öyle mi? Buna insan neresiyle gülmeli söyler misiniz? Kalın sağlıcakla.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








 


 Kahveci : Nurten Karahasanoğlu


YALNIZ KAHVALTI

Kapıdan çıkmadan önce duvardaki saate baktı, dakikalardır bükülmekten paramparça olmuş kâğıt mendille gözlerinden burnuna inen yaşları sildi hırsla. Yatak odasında uyuyan babasının düzenli alıp verdiği nefesleri duyuyordu. Bu kadar rahat uyuyabiliyordu demek. Yerdeki bavulu sol eline alıp diğeriyle kapının tokmağını çekti sessizce. Aynı sessizlikte, tıpkı bir hırsız gibi merdivenleri indi. Apartman kapısını da ardından kapatıp yolun karşısında bekleyen taksiye binmeden önce dönüp baktı, neredeyse yirmi yıldır yaşadığı evin pencerelerine. O kopkoyu karanlığın gerisinde annesini görür gibi oldu bir an. Kızgın ya da üzgün değildi yüzü 'Sonunda, çok şükür sonunda' bakışıydı gözlerindeki. Evet, sonunda kendi hayatıyla ilgili bir karar alabilmişti. Kimseye danışmadan, kimseden etkilenmeden; sadece kendi kararıydı bu. Evini terk ediyordu. Hızla kaybolan görüntünün ardından hâlâ tedirgin elleriyle bavulunu şoföre teslim edip taksinin arka kapısını açtı, yorgun ve kırgın bedenini yanına oturduğu genç adamın kollarına bıraktı. Daha birkaç ay öncesine kadar tanımadığı bu adam onun sığınağıydı şimdi. 'Erkekler ağlayan kadınları sevmez' diye duymuştu. Kim söylemişti, nereden duymuştu?

Sevmezse sevmesin, şimdi ağlamayacağım da ne zaman ağlayacağım? Yeteri kadar ağlayamadığım için gelmedim mi bu duruma?

Gözyaşları sel gibi akıp giderken, genç adam sarsılan bedenini daha bir sıkı kucakladı.

- Biraz daha gelmeseydin kararını değiştirdiğini düşünmeye başlayacaktım.
- ………
- Yukarı çıkmayı bile düşündüm biliyor musun?
- ……….
- Susma be güzelim ne olur.
- Yapabilecek miyiz Ahmet?
- Neyi prensesim?
- Birlikte başa çıkabilecek miyiz?
- Hayatım bunları daha önce konuşmadık mı? Artık düşünme, unut, bırak kendini bana.

Gözyaşları hâlâ ıslatırken yüzünü, başını kaldırıp sevgiyle karışık minnetle baktı sevdiği adama. Adam elini genç kadının saçlarında dolaştırdı bir süre. Yanaklarını okşadı, öptü, sonra göğsüne bastırdı başını.
Gözlerini kapadı genç kadın.

*

"Neredeydin, hangi cehenneme gittin yine Allah'ın cezası?"
"Söyledim ya baba, hep böyle yapıyorsun, duymuyorsun, dinlemiyorsun. Arkadaşımla buluştum."
"Kim o arkadaş? Bu saatte buluşulan arkadaştan hayır mı gelirmiş?"
"Ne varmış saatte? Hiç mi geç gelmedim ben bu eve?"
"Mesaiydi onlar. Para kazanıyordun hiç olmazsa, bu ne şimdi?"
"Doğru, para kazanırken iyiydi. Gecenin üçünde de gelsem, iş yerinde de sabahlasam ne gam. Kızın para kazanıyor çünkü. Ne için, kim için? Kendi için mi? Nerde?"
"Nasıl konuşmak bu böyle, birkaç kere paranı aldım diye mi bu diklenme? Keşke daha çok alsaydım, babanım en nihayetinde. Elin adamları yiyeceğine. Şu telefon faturasına bak hele, öde bakalım, yarın öbür gün sokakta kaldığın zaman bakarlar belki yüzüne."
"Nasıl yani baba, ben para mı yediriyorum adamlara? Pes doğrusu. Ama doğru, yedirdim ya, hatırlamıyor musun? Yıllarca ver ver bitmedi, doymadın bir türlü. Birkaç kereymiş, hafızanı yitirdin galiba. Yetti artık yok. Yok benim param falan. Çok istiyorsan çalış bir yerde. Emekli maaşına ek yaparsın. Ben yediriyorum ya elin adamlarına, kim bilir belki sen de elin kadınlarına yedirirsin."
"Tuuu senin kalıbına. Hiç utanmak kalmamış, hiç insaf kalmamış, iyi ki bir gördün Melahat'la yan yana. Kadın benim dünya ahret bacım. "
"Boşuna yorma çeneni baba, bitti, bitti, biiittiiii." İster bacın olsun ister sevgilin, benden medet umma artık. Hem telefon faturamdan sana ne? Kırkıma yaklaşmışım hâlâ kendi paramın efendisi olamadım. Ah annem, sen ne haklıymışsın meğer."
"Yazıklar olsun. Bütün emeklerime yazıklar olsun. Bir de rahmetliyi karıştırıyorsun. Görseydi senin bu uzamış dilini bana, hayretten ölürdü kadın asıl."

Doğru, babama uzamış dilimi görseydi… Hatta görmeliydi de…

*

Taksi, büyük şehrin gece ıssızı sokaklarında yolu yarılamışken gözlerini açtı genç kadın. Hâlâ sevdiği adamın göğsünün üzerindeydi başı.

Başka zamanda, başka mekânda uyumak ne güzel olurdu bu göğüste. Tasasızca.

- Prenses, uyandın mı?
- Uyumadım ki. Uyuyabilmem mümkün değil. Beynimin içinde at koşturuyor düşünceler.
- Eve gidelim, bak ben seni nasıl uyuturum canım. Bir bebek gibi mışıl mışıl uyursun. Uyumazsan ninni de söylerim bak.
Adamın yüzüne yine sevgiyle karışık minnetle baktı genç kadın.
- Beni bu kadar mı çok seviyorsun Ahmet?
- Sorduğun soruya bak prenses, sevmesem yanında işim ne?
Başını önüne eğip elini tuttu genç adamın.
- Ben de seni çok seviyorum.
- Oh be, ne dedin sen? Yanlış duymadım değil mi? Sonunda, sonunda söyleyebildin. Bu cümleyi duymam için babanla kavga etmen mi gerekiyordu?
- Babamdan söz etme. Duymak bile irkiltiyor, ne olur sus.
- Peki prenses, yat sen göğsüme, rahat et, sustum ben.

*

"Allah nasıl bilirse öyle yapsın bu adamı. Dayanamayacağım artık."
"Anne yeter ya, yeter artık. Melek gibi adamı idare edemedin gitti. Sorunlusun sen."
"Peki kızım, ben sorunluyum baban değil. Öyle olsun."
"İşine gelmeyince kaç sen. Hiç çaba göstermiyorsun, sonra da hep babam haksız. Nesi var adamın? İşi var, para kazanıyor, kahveye gitmez, içki içmez, küfür etmez, dayak atmaz…"
"Haa bir de dayak atsaydı bari. Seni de göreceğim kızım, hele bir evlen bakalım. Bol keseden atmaya benzemez. Boşuna dememişler bekâra karı boşamak kolaydır diye."
"Sen öyle san, güvenememişsin kendine, çekip gidememişsin; hoş çekemeyecek bir durum da yok ya ortada, konuşuyorsun şimdi. Artık büyüdüm anne, anlamıyorum sanma bu işleri."
"Erkeklerle arkadaşlık başka, evlilik başkadır saf kızım. Olmadı işte, olmuyor. Ama kendime güvenemediğimden değil, senin için, sen boynunu bükme diye gidemedim. Bir çocuk her şeyi değiştiriyor. Hem, bildiklerine de çok güvenme, on altı yaş hiçbir şey."
"Hep aynı şeyi söylersiniz, çocuklarım babasız kalmasın, boynu bükülmesin. Sanki hiç boşanma olmuyor, sanki o boşanmış ailelerin çocukları perperişan yaşıyor. Yok öyle bir şey."
"Peki kızım, ben gene işin kolayına kaçıp susayım, sen başına gelince anlayacaksın nasıl olsa. Hele bir de çocuğun olsun."
"Ya, anne ne biçim bir kadınsın sen? Sanki 'benim başıma geldi senin de gelsin de gör gününü' gibi konuşuyorsun. İnsan çocuğu daha iyi olsun istemez mi? Yok yok için fesat senin, kızına bile, yazık"
"Utanmıyorsun değil mi böyle konuşmaya, karşında kim var senin? Annen mi arkadaşın mı? Ağzından çıkanı kulağın duysun terbiyesiz, bir gün küt diye düşüp öleceğim sizin yüzünüzden. Allah'ım niye? Niye Allah'ım bu sıkıntı yüreğime?"

*

Başka zamanda, başka mekânda hiç tasasızca uyumak istediği adamın göğsünde gözleri kapalı, geçmişine yol verirken, önündeki kapıyı da aralamadan duramadı genç kadın. Başını kaldırmadan, güçlükle konuşurken geç kalmış bir soru sorduğunu biliyordu.
- Annen biliyor mu geleceğimi?
- Bilmesi gerekmez ki prenses.
- Nasıl gerekmez hayatım, Yoksa Mersin'e mi döndü?
- Hayır dönmedi, söyleyecek zaman olmadı. Hem eninde sonunda senin bizim eve geleceğini tahmin ediyordur.
- Böyle bir düşüncesizliği nasıl yaparsın? Tahmin edebilir de, beni böyle bavulla karşısında görünce ne düşünür, nasıl şaşırır kim bilir?
- Sen bana bırak, her şey hallolacak hayatım. Aaa, asma ama yüzünü, annem bizi anlayacaktır merak etme.

Nasıl merak etmeyeyim? Olacak iş mi şimdi? Ya kadın beni istemezse, ya hafif meşrep gibi görürse? Gidecek başka yerim de olmalı, ama neresi?

*

"Baba, koş baba koş, annem ölüyor. Annem ölüyor baba, annem ölüyor."
"Sakin olalım kızım, takdir-i ilahi, elimizden geleni yaptık. Bu menhus hastalık tedavi kabul etmiyor işte. Sus artık, ağlama, bak annen bize bakıyor, böyle göndermeyelim onu. Sana işaret ediyor galiba, git yanına hadi."
"Anne, anneciğim, affet beni ne olur. Nerden bilirdim bu kadar kısa zamanımızın olduğunu. İyileşsen, gene eskisi gibi bana bağırıp çağırsan, hiç sesimi çıkarmam inan. Senin şimdi o konuşamayan dudaklarının kenarından, güzel yanaklarından, gözlerinden öperim, öperim anneciğim. Gitme ne olur, bu dünyada yapayalnız bırakma beni ne olur. İncecik ellerin, durmadan öpülesi ellerin, ahhh… Ben ne yaptım? Sana iyi bir evlat olamadım anne. Affet beni anne. Gözlerin beni affettiğini söylesin anne. Gitme anne, gitme. Seni seviyorum anne."

*

Taksi yolu bitirmek üzereydi. Genç kadın ise daha bir huzursuzdu.

Annemin ölümünden bugüne, ne olursa olsun bensiz kahvaltı etmemişti babam… Yarın o bensiz, ben onsuz kahvaltılarımızı edeceğiz.

- Şimdiye dek babamı hiç yalnız bırakmamıştım Ahmet.
- Ama hak etti biliyorsun prenses. Sen değil o istedi terk edilmeyi. Ne o daha eve varmadan pişman mı oldun yoksa?
- ………..
- Annem bilmiyor dedim diye mi ha?
- ………..
- Ağlama prenses, zaten birkaç güne kalmaz arar seni, pişman olur, o senden af diler.
- Arar, pişman olur değil mi? Başka kimi var ki onun da? Eninde sonunda kızını affedecektir. Kızıyla beraber sevdiği adamı da affeder mutlaka.

Nurten Karahasanoğlu


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 PARANOYA BAŞLANGICI : Erol Uçar


sancı

büyük bir sancı,
sancı dünyanın kasıklarında
kasıklarında dünyanın sancı
sanki bir velet çıkıverecek
dünyanın bacak arasından
bacak arasından dünyanın
bir velet çıkıverecek.

büyük bir sancı,
dünyanın kasıklarında
bütün coğrafyasına sarıveren,
kasıkları patlamak üzere dünyanın
dünyanın kasıkları şiş
dünyanın gözleri kanlı
dünyanın kalbi kanıyor
coğrafyalar iç kanama geçiriyor
kangren olan sınırlar kesilmiş
iç organları parçalanmak üzere dünyanın
organlar birbirine karışmış
biri diğerini işgal etme çabasında.

büyük bir sancı,
dünyanın kasıkları kanıyor
kanla beslenen veletler,
yeni doğacak veletleri karşılama töreni düzenliyor kırmızı halılar serilmiş dünyanın bacakları arasına.

büyük bir sancı,
dünyanın kasıkları yırtıldı
veletler doğmaya başladı
birinci velet çıktı önce,
eli yüzü kanlı
itaatkar veletler adını koyuverdi hemen
amerika… amerika… amerika… alkışlar…
ikinci velet doğdu
rusya… rusya… rusya… alkışlar…
üçüncü… dördüncü… beşinci…
ingiltere… almanya… fransa… alkışlar…
itaatkar veletler mutlu
veletler savaşına az kaldı
içi boşaldı dünyanın
ganimeti paylaşma peşinde veletler.

Erol Uçar


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


7,337,337,337,337,337,337,33
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


Mehmet Sağlam

 Kahveci : Mehmet Sağlam


  GENELKURMAY BAŞKANLIĞI'NA ÜÇ ÖNERİ

1 - GENELKURMAY ÖZEL HARP DAİRESİ KURMAY BAŞKANLIĞI tarafından yönetilecek bir televizyon kanalı kurulmalı.
(Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri sadece teröristlerin ateşi altında değil; aynı zamanda çok şiddetli bir psikolojik savaş bombardımanı altında. TSK TV adıyla uydu ve çatı antenleriyle izlenebilir olması gereken bu kanal, özellikle generallerimizin maruz kaldıkları iftiralara ve halkın moralini bozan, zihnini bulandıran, yılgınlığa neden olan tüm propagandalara karşı etkisizleştirme yöntemlerini devreye sokarak, psikolojik savaş cephesini dağıtmayı hedeflemelidir.

Roj TV ve Kuzey Irak'tan veya Avrupa'dan yayın yapan tüm televizyon kanalları PKK'nın moralini yükseltme ve pek çok vatandaşımızın kendi devletine düşman kesilmelerini sağlama amaçlarını taşıyor. Bunlara karşı aynı dille ve yöntemlerle yanıt verilmesi gerekir. Ayrıca savaşan ve askerliğini bitiren askerlerimizin morallerini yükseltmek gereği var. Son günlerde GATA bünyesinde kurulan "Harp Psikiyatrisi" ana bilim dalının hizmete girmiş olması, atılmış yeni bir adımdır; fakat medya bombardımanına karşı koymaya yeterli değildir.)

2 - Çocukları PKK'ya katılan aileler hakkında soruşturma açılmasını ve devletten aldıkları tüm maddi yardımların kesilmesini sağlayan bir kanun çıkarılmalı.
(Bu girişimde geç bile kalınmıştır. Bu kanunu hem tüm Türkiye, hem de çocuğunun dağa çıkması korkusuyla yaşayan tüm aileler destekleyecek; terör örgütünün propagandasına kanan çocuklar da ana-babalarını düşünerek, sonu ölümle biten o maceradan vazgeçeceklerdir.)

3 - Türk Silahlı Kuvvetleri'ni yıpratmaya yönelik, teröristlere moral veren, halkı yılgınlığa ve teslimiyete yöneltme amacı taşıyan ve hakaret içeren tüm yayınlara için en az 10 yıl süreyle yasak getiren bir kanun çıkarılmalı.
(Terör en büyük sorunumuzdur; çünkü canımıza, malımıza, huzurumuza ve ileri aşamada topraklarımıza, ulusal güvenliğimize kastediyor. Dış güçlerce desteklenmekte, içerideki bağlantıları sayesinde büyütülmektedir. Bu konu herkes, hepimiz tarafından çok ciddiye alınmalıdır. Terör yüzünden 21'inci yüzyıla da ıskalayabiliriz.
Herkesin kolayca fark ettiği gibi, yürürlükteki terörle mücadele süreci aleyhimize işlemekte, dış güçlerin istediği yönde ilerlemektedir. Bu uğurda haddinden fazla enerji, beyin gücü, mesai, moral ve para kaybediyoruz. Tüm bu psikolojik savaşın perde arkasında olup bitenler -ne pahasına olursa olsun- tersine çevrilmelidir!

"Demokrasiden taviz verilmesin, bu iş özgürlüklere zarar verilmeden çözümlensin!" diye yaygara çıkaranlar, sanki her sorununu halletmiş, herkesin lise mezunu olduğu bir ülkedeymişlercesine yazıp çiziyorlar.

Bence, teröristlere moral veren, etnik siyaset yapan, içimizdeki teröristlere silah, cephane ve maddi destek sağlayan ülkelerin açıklamalarına paralel görüşler öne süren herkese yaptırım uygulanmalıdır. Genel Kurmay Başkanımızın sert açıklamalarına karşılık olarak, "Geçti o devirler, sür tankın Niğde'ye!" diyebilecek kadar TSK'ya düşmanca duygular taşıyan medya mensuplarına da... Bu hakaretler habercilik niteliğini ve demokratik tolerans çizgisini aşmış, TSK'ya karşı kin ve nefrete dönüşmüştür.
Daha fazla tolerans, geri dönüşü olmayan çok tehlikeli bir sürece sokabilir ülkemizi... Bu uğurda bazı demokratik hakları dahi 10 yıllığına askıya alabiliriz savaş yıllarında sıkıyönetim rejimi uygulandığı gibi. Hatta gerekirse bazı kentlerde OHAL veya sıkıyönetim dahi ilan edilmelidir. Mevcut sınırları korumak ve eldeki demokrasi ile bir süreliğine daha yetinmek zorundayız. Bu, kanımca, daha güvenli bir gelecek için kaçınılmazdır.

Hangisini tercih ederdiniz; topraklarımız paylaşılmasın diye yeni bir kurtuluş savaşında milyonlarca şehit vermeyi mi, yoksa birkaç yıl olağanüstü hâl altında yaşamayı mı?...)

Mehmet Sağlam
mehmetttsaglam@gmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,338,338,338,338,338,338,338,33
3 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Kahveci : Alp Samet Yaka


İnsan Sınıflandırılması

Aynı çatının, ayrı kiremitleri olmak... Bir sınıfın, en arka sırasında ki tembel çocuklara gibi davranılmak... Ve pencerenin, perde olan kısmından bakmak... Olabildiğine, alabildiğine ve görebildiğine yaşamak... Şimdi bakıyorsun ki, iki kol, iki bacak, iki kulak ya sen ya o yavşak ama gel gör ki o sana tepeden baksın, sen aşağıdan bak. Farkımız tarzımız gibi bir yaklaşım. Hadi diyelim durumu benden güzel, ama durumu da benden vahim.

Neyse girişi bu kadar da uzatmanın manası yok. Konunun asli kısımlarına girmek en mantıklısı... Şimdilerde yaşanan ve yaşayan ve benim yaşadığım konum ayrımı ve farklı davranımları esas almak istiyorum. Bir grubun içerisinde bulunduğun, mevkiinin ondan farksız olmadığı lâkin, bir şekilde ondan aşağıya olduğun bir durum bu. İnsanları hoşnut olmadığı bir şekilde belki de zorlada olsa itildiği bir durum. Bir çeşit birkaç zaaftan ya da mecburiyetten pay alınarak ve bunları en iyi şekilde kullanarak yaratılmış birkaç olaylar dizisi. Eşit paylaşımın ve eşit davranış şekillerin olmadığı bir dünya...

Devlet dairesi, özel sektör fark etmez. Her yerde hep aynı muamele; İnsan sınıflandırılması! Hatta sınıflandırılamaması. Herkese hak edilenin verilememesi... Hakkı olmayanın hakkı olandan çok hak kazanması... Bin bir türlüsü…

İş hayatında belki de çoğu insanın yaşadığı olaydır bu. Önüne geçilemez durumlar. Birileri hep vardır, arkadan gelen birileri de hep vardır. Fakat arkadan gelenler hiçbir zaman öndekileri tutamazlar. Sürekli çelme takma olayı mevcuttur. Atağa kalkarsın, bir kılıç iner yukarıdan tepene. ' Sen dur! Ben varken sen nereye ' diye.

Birde farklı yüzü vardır. Ufak anlardan çok mutluluklar çıkardığın, bir saniyelik huzurun tüm kötülüklerin üzerini örttüğü. Sonra yine aynı senaryolar, yeni bir Pazartesi ve bir hafta ya da yeni bir ay. Artık her neyse işte!

Ve lanet olası dostluklar. Dün başka, bugün başka... Bir önce ki senaryodan kalma verilen gazların yerini doldurmuş, sahte ve yapmacık gülücükler. Ah! Niye böyle or*spudur insanoğlu? Niye böyle dönme dolap gibi bir ileri bir geri bir sağa bir sola döner. Yok! Artık güvenim, umudum ve beklentilerim. Artık öyle bir zaman ki ben bu kapıyı çeker giderim…

Bilen bilir, ya da yaşayan bilir. Anlatmak istediklerim iş yerinde ve iş ortamlarında yaşadığım sıkıntılar veya sizin de içlerinden birini yaşadığınız sıkıntılardır.

Neyse ben pes ettim ve bıraktım suyun akışına kendimi. Kıyıdakiler arada sesleniyor, ' sen eski sen değilsin ' diye... Ah ben… Ben ki o eski ben… Nasıl doğabilirim ki yeniden…

Saygılarımla...

Alp Samet Yaka


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 


Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Servet Yaylı


<#><#><#><#><#><#><#>

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


 


 Tadımlık Şiirler


Özlenen

Gün batımı, gün doğumu gibisin
Taptazesin,
Ezelsin,
Asırlardır yüreğime bağdaş kuran, gizemli bir hazinesin
Hem çok yeni,
Bir o kadar da ebedisin…

Gelişler var, gidişler var,
Gündüzler,
Geceler,
Saliseler girer sonra araya
Çatlar gök kubbe haset'inden,
Korkarım hayallerimin alelâcele sobelenmesinden,
Cesaret edemem seninle ılgımlarda buluşmaya,
Süzülüp uçacaksın diye gün ağardığında…

Yeknesak bir melodiyim,
Dökülüyorum denize dudaklarından,
Dalgalar değil şarkımı susturmaya çalışan,
Senden uzaklaşmak,
Zor ve ötesi müşkül, nağmelerimi böylesi çılgınca korkutan…

Yaprak dökümü, gözlerimden tek tek damlayan,
Hazan yağmurlarının elim kokusu
Sessizce ırak toprakları sulayan,
Bakakaldım ilâhi ile
Çocuksu ömrümün sefil ceplerinden bir bir dökülen,
Kırılgan, masmavi misketlerimin ardından…

Esintinin adı avuçlarımda,
Dans ediyor sürgün rüzgârın kırık kanatlarında martılar,
Hüznün son kez el sallamakta,
Gitme yar!
Vaktin henüz tanyeri,
Tadın İlkbahar…

Necat Necdet Demircan

Yazdırmak için tıklayınız.

 


 Bol Bul Bulmacalar




Bloxorz       Foto Puzzle       Küp Küp


 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

 


 Kıraathane Panosu



Polygon Web Studio


Yazarlarımızın Kitapları


Merih Günay
"Martıların Düğünü"

Nesrin Özyaycı
"Işık -II-"


Temirağa Demir
"Her kardan Adam Olmaz"


Şadıman Şenbalkan
"Şehit Analarımızın Çığlıkları"

Hatice Bediroğlu
"Düş Kuruyor Gece"

Cüneyt GÖKSU
Serpil YILDIZ

"KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

Merih Günay
"HİÇ"

Feride Özmat
"Yanlış Zaman Hikayeleri "

C.Eray Eldemir
"Uzak İklimler"
 
Temirağa Demir
"Edepli Fahişeler"

 


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Gelin öyküler yazalım birlikte. Kimseler beğenmese de biz beğenelim. Gelin karakterler yaratalım belki çok iyi tanıdığımız belki de hiç tanımadığımız ve onları sevelim. Gelin kitaplar okuyalım. Yazanları, yazılanları konuşalım. Gelin kendi öykü atölyemizi kuralım. Sevinelim:) Böyle yazmış editör, davet etmiş hepimizi. İster yazmayı, ister okumayı sevelim ama en az bir kez uğrayalım bu web sayfasına. http://www.ikiciftlaf.net/ Söyleyecek iki çift lafı olan tüm güzel insanlar davetlidir.

http://www.marijn.org/logos/online ilginç bir web sayfası. Tamamen incelediğinizde siz de hak vereceksiniz ama benim size önerim bu kısa yoldaki çalışma. Hani şehir girişlerinde o şehrin adının yazılı olduğu tabelalar vardır. İşte bu web sayfasında öyle bir tabela yapabilmeniz ve bu tabelayı logo şeklinde kullanabilmeniz için online bir çalışma mevcut. Eğlenceli bir deneme için buyurun lütfen.

Dünya üzerindeki tüm çocukların bilgisayarla tanışmasını ve ister okulda, ister evde; yani her ortamda bilgisayar kullanabilmesini sağlamak amacıyla XO isimli bir bilgisayar geliştirildi. Yeşil renkli bu şirin bilgisayarın bilgilerine http://www.laptop.org/ web sayfasından ulaşabilirsiniz. Sloganları da çok güzel: One Laptop Per Child. Peki bu organizasyon neden Türkiye'de yok diyenlere güzel bir haberim var. OLPC Türkiye Ofisi 2008 başında İstanbul'da kuruldu. Hem de sloganı değiştirmeden: Her Çocuğa Bir Laptop diyerek yola çıktı bu arkadaşlar. Projeyi merak edenler için bir web sayfası hazırladılar http://www.abcdizustu.com/ Aslında bu tam anlamıyla bir sosyal sorumluluk projesi. Seslerini duyurmak için tanıtım faaliyetlerine başladılar ve hızla devam ediyorlar. Sizler de bu çorbada tuzumuz bulunsun diyorsanız, web sayfalarını inceleyerek işe başlayabilirsiniz. Türk çocuklarının da bu projeden faydalanmalarını istiyorsanız, desteklemekten çekinmeyin.

En süper flash oyunların bir arada toplandığı süper bir oyun sayfası http://oyuncu.kahveciyiz.biz/ Hele benim gibi flash oyun meraklıları için bir cennet. Cem ellerine sağlık valla, süper bir çalışma olmuş. Meraklılarına iyi eğlenceler diliyorum.

 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Gom Player Version 2.1.9.3754 / Windows / 5.52 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Uygulama : Cem Özbatur
2002-08©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Hosanna
Jesus Christ Superstar









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20081021.asp
ISSN: 1303-8923
21 Ekim 2008 - ©2002/08-kmarsiv.com